‘’Bravo Sakaryalı...‘’
Bursaspor golü erken buldu. Frasieanu soldan çıktı, Serkan topu önüne bıraktı, Rumen de köşeye attı: 0-1. Raşit Çetiner, rakibinin yumuşak karnını iyi tespit etmiş. Değerlendirdi! İş bilen teknik adamın elinin değdiği takım, kendini belli ediyor. Örnek Bursaspor... Kendiyle dahi barışık olmayan teknik adam da, bütünlüğü nasıl mı bitiriyor? Örnek Sakaryaspor...Orhan Erdemir oyunu kontrolüne almış. Sporcular iyi niyetli. Yavuz’un mükemmel kurtarışları takdir alıyor. Düşünün! Bir tarafın kalecisi kolay gol yerken, diğeri zorla dahi yemezse, ne olacak? Kalecisi, teknik adamı, temposu, bütünlüğü, dayanışması ve iç güveni sağlam olan taraf kazanacak. Bu işleyiş Timsah’ta tam, Sakarya’da çeyrek bile değilse, neyi tartışacağız?Bizim millet işi tartışmasız bırakır mı? Bursa’dan gelen 700 taraftar önce birbirleriyle kavgaya başladı. Tribünü kırdı, döktü. Ardından da görevini yapmak isteyen polise saldırdı. Olayları önleme çabasından başka hiçbir niyeti ve girişimi olmayan emniyet güçlerine karşı şehitler diyarı Bursa evlatları, saygılı olmalıydı.Hamza Işın ve diğer gözlemci derhal olay yerine gidip durumu kontrole çalıştı. Oyun durdu, Levent Kızıl da tribün önüne gelip, taraftarını teskin etti, iyi niyeti ev sahibi taraftardan alkış aldı. Sakarya Emniyet Müdürlüğü görevlileri de, duruma hakim oldu ve deneyimlerine sabır da katıp, hiç kimseye zarar gelmemesini sağladı. Oyun başladı.Bursaspor’un en büyük riski kendi bir kısım taraftarıdır. Dikkat! Provoke olmayan tüm Sakaryalılar’ı kutluyorum.
‘’Felaketten kurtuldular!‘’
Kayserispor bir çok futbolcusu aksamasına karşın öyle pozisyonlar buldu ki, atabilse yenilenleri İstanbul’a taşımak için ikinci bir uçak gerekebilirdi. Galatasaray galip geldi ama, resmen felaketten kurtuldu. Evsahibinde de aksayan çoktu. Hele hele Bülent Bölükbaşı ve hemen önündeki Fatih ikilisi! Geçmişte kaliteli işlerine tanık olmasam, “Bunlar ne işe yarar” demekten çekinmeyeceğim. Kamber, “Sasa’ya kambur olayım” derken, kendi takımının kamburu oldu. Kayserispor savunmasının önü ve forvetinin hemen arkası arızalıdır. Ve Sasa acemisi olduğu kentte, Kayseri’de iskan eden birini oraya buraya dolaştırmaktadır! Böylesi defolu Kayserispor görüntülerine rağmen pozisyon bulan ve sayısız gol kaçıran yine evsahibi. Mondragon şahane kurtarışlar yaparken, Gökhan da pozisyonları akılalmaz şekilde dışarı attı. Galatasaray mı? Topu topu iki pozisyon yakaladı ve ikisini de gol yaptı! Cihan Kayserispor savunmasından dönen topu tekrar doldurdu, evsahibi savunma, “İşim bitse de gitsem” diyen garson gibi koşuştururken Necati çok zor bir vuruş stilini kolay örnekledi: 0-1. Sonra yine Galatasaray savunma alanındaki bir dizi etkinlikler, kaçanlar, koşanlar ve Ümit Karan’ın muhteşem vuruşu 0-2. İkinci yarı Kayserispor daha da gayretli. Gayretli de 66. dakikada Gökhan galiba dedi ki, “Kısmeti olmayan hacıyı deve üzerinde yılan sokar. Bizim kısmetimiz de bu gece böyle.” Bilmem kaçıncı akılalmaz gol kaçtı. Az sonra Ümit Karan evirdi, çevirdi Cihan’a bıraktı: 0-3. Sonra evsahibi sinirlendi. O hırsla da Mondi’nin onca uğraşına karşın attı: 1-3. Şu skordan sonra dahi ev sahibi önce beraberliği sonra da galibiyeti yakalayabilirdi. Gerets sanırım bizler gibi seyretti. Orta alan bitmiş, tükenmiş Heinz maç biterken giriyor. Galatasaray skor felaketiyle karşı karşıya kalabileceği bir 90 dakikayı galip bitirdi. Mondi’ye dua etmeli.
‘’Fenerbahçe'yi severim...‘’
Asıl olan şu! Özel hayatımızdaki teklemeleri, metanetle karşılamayı nasıl becerebiliyorsak, sportif yaşamın düş kırıklıklarını da, aynı soğukkanlılıkla izole etmeyi başarabilmeliyiz. Bu ezeli yarış, bu güzel oyun doğru tanımlanmalı ve öyle solunmalı. Daima kazanmak nasıl olası değilse, kaybetmenin de bir sonu olacağı bilinmeli. Doğru seçimler, isabetli tespitler, dürüst davranışlar kulüplerimizin olmazsa olmazı olmalı. Renk sevgisinde duygusallık önemli etken ama gözleri, yürekleri iğdiş etmeyecek. Rakip asla düşman olarak tanımlanmayacak. Üç büyükleri ancak ve ancak diğer ikisi tamamlar ve ‘Büyük’ olmasını sağlar.Zaman zaman Fenerbahçeli dostları kızdıran yazılar yazıyorum. Fakat şunu da açıklıkla itiraf etmeliyim... Birkaç azınlıkta kalmış densiz hariç, öylesine düzeyli mesajlar alıyorum ki ‘Helal olsun’ demekten de kendimi alamıyorum. Sarı-Kanarya tutkunlarının bu konuda da, Cim Bom taraftarlarını geçtiğini söylemez sem haksızlık olur. Ne yapalım, devir onların devri. Üst üste gelen iç başarılar, daha olgun düşünce ve davranış biçimlerini de, devreye sokuyor demek ki.Fenerbahçe’nin doğru transferler yapıp, gelecek on senenin takımını kurduğunu üç sene önce bu sayfalarda yazmış olmanın gururunu yaşıyorum şimdi. O günlerde Fenerbahçe medyası hüngür, hüngür ağlamaktan yapılan doğruları görememekteydi! Sonra, Aziz Yıldırım ve özellikle Nihat Özbağı ve diğer yöneticilerin Türkiye’ye kazandırdıkları tesisler ve stadyum, ülkesini seven herkesin gurur vesilesi olmalı. Anelka, Alex, Nobre, Apiah ve yerli, yabancı yıldızların ligimizde bulunması, büyük keyif ve kazanç, hem futbol hem de görsellik adına. Galatasaraylılar’ın örnek Fenerbahçe dayanışmasından, alması gereken çok ders var çooook.Şimdi tüm bu güzelliklerin yanında katılmadıklarım da olacak tabii... Mesela Daum, Türk futbolcusunu hakir görme ve taraftara yem etme hakkı olamaz. Hakemler Fenerbahçe lehine böyle yanlı düdük çalıp lig dengesini alt üst edemez. Sonra TFF Başkanı dahi ‘ Belli hakem hataları yüzünden gidiyoruz!’ demek zorunda kalır. Allahın sopası, nasıl belli olacak? İşte böyle! Sonra Avrupa hüzünlerinin temelinde, hakem hataları yatıyor. İsteyen istediği kadar inkar etsin. Vicdanıyla baş başa kalınca doğruyu bulur! O muhteşem kadronun Milan, Schalke ve PSV karşısındaki vaziyetini gördükçe, dayanamadım bağırdım ‘Eyyy hakemler ve Daum, bana Fenerbahçe’mi geri verin’Galatasaray bugün Kayserispor karşısında. Ertuğrul Sağlam ve sporcuları muhteşem bir çıkış yakaladılar doğrusu. Bilinçli transfer, sağlıklı yapı maddi ve manevi huzur, elbette Sağlam adam yapısı, taş gibi futbol binası inşa etti. Bravo. Gerets ve öğrencileri yine zor bir gün yaşıyacak. Galip kim olur? Bilmiyorum ama sahada mükemmel bir futbol gösterisi izleyeceğimi biliyorum.
‘’Daum meselesi!‘’
İsviçre'yle iki final oynayacağız. Ama o ne! Daum, Türk futbolcusunun yetersizliğinden söz edip, yerden yere vuruyor. Aziz Yıldırım da, Fenerbahçe'nin tamamen yabancı futbolculardan oluşması gereğini(!) gündeme sokuyor. Bu ikilinin çıkışı da akıl almaz destek buluyor. İsviçre sınavı kimin umru! Şimdi olayı tersine çevirelim. Mesela aynı demeci, İsviçre maçı öncesi Gerets dile getirdi ve Canaydın da destekledi. Ne olurdu? İki Galatasaraylı da bir kısım medyamızca çarmıha gerilirdi çarmıha! Hemen salvolar başlardı; 'Böyle önemli bir final öncesinde, milli futbolcuların moralini nasıl bozarsınız? 100 yıl görmediğimiz sevinçleri, bu çocuklar yaşatmadı mı? Bu provakasyonun adı ne!' Daha neler yazılır ve iş en ağır ithamlara kadar uzardı. Oysa elbirliğiyle futbolcularımızı vurdular.Daum, bu ülkeye hayatını borçludur. Dip yaptığı ortamdan futbol dünyasına dönmesini sağlayan Aziz Yıldırım, Fenerbahçe ve dolayısıyla Türkiye değil mi? Şampiyonluklarında yerli futbolcularının hiç mi payı yok? Her şeyi tek başına mı başardı? Detaylara girmiyorsam, ülke kurumlarına saygım ve kurumların devamlılığı ilkesine inancım esas nedendir. Pekiii... Alman, neden benim futbolcuma saygı duymaz? Niçin her fırsatta batırır, "yetersizler" diye gündeme getirir? Bunca yıldır ülkemizde değil miydi? Yeni mi fark etti? Hayır! Sadece kendini kurtarma ve Avrupa özrünü örtme çabasıdır bu. Alman kurnaz adam! Biliyor ki, Türkiye'de en kolay infaz edilen yerli teknik adamlardan sonra, yerli futbolcudur. Kralının kellesini al, yerin dibine batır, fark etmez. Cehennnemdeki bekçisiz kazan çünkü burası.İki sene önce... Adana Yüzevler Kebapçısı... Selahattin Usta, NIKE temsilcisi Şefik, Pepsi Cola'dan Berna, Daum ve yardımcısı Murat... Beraber yemek yiyoruz. Daum, 'Türkiye, Brezilya'dan sonra en önemli futbol ülkesi olma yolunda, ayrıca gençleri de müthiş yetenekli ve gelecekleri çok iyi' diyor. Murat da bizlere tercüme ediyor. Aradan geçen iki yıl neyi değiştirdi? Fenerbahçe'nin Avrupa kaderini mi? 'To be or not to be' İşte bütün mesele burada! Dış başarısızlıkları, içerideki emekçilere mal edecek, kendini kurtaracak ve söylediklerini de şalgam suyu gibi yutacaksın.Daum bir tilkiye dahi papucunu ters giydirecek yetenekte ustadır. Edirne'ye kadar! Mesela sahaya geç çıkar ve bakir teknik adamlarla oynar. Beşiktaş'tayken bir Trabzonspor maçında Sadi Hoca ve yedekleri, oturdukları kulübeden kaldırtmış, diğerine göndermiş, 'Laz'ları daha maçın başında düşüncede dağılmıştı. Sonra devam etti, kural değişti fakat O hep kendi kuralına(!) göre oynadı. Gerets'i kulübesinden kışkışlayınca, Belçikalı el sıkmadı, sinirlendi. Rakibinin huyunu bilseydi, 'Hangi kulübeyi istersin?' diye önceden sordurur ve kofananın kaşık oltasına gittiği gibi gitmezdi.Kayseri Erciyessporlu Cenk, kabahatli ve haddini bilmeli, bilmiyorsa öğrenmeli. Ceza sahası ve önündeki yuvarlak, Fenerbahçe'nin tapulu arazisidir artık! Orada futbol kuralları değil, Yıldırım şerhleri geçer. Futbolcuları elle, ayakla, kolla, dizle, canları nereleriyle isterse, oralarıyla oynarlar. Bir kısım hakemin bile öğrendiğini sen neden öğrenmedin?Türk dostu ve propagandadisti Daum'a güvenin, yol verin. 2065'e ne kaldı ki!
‘’Erken final!‘’
‘Yılmaz Vural 5 yıllık projem var, öncelik Süper Lig hedefi değil, çağdaş kulüp olmayı sağlamak’ demişti bana. Ama kurt hoca, rakip defolarını ve teknik adam aymazlıklarını yakaladıkça vuruyor! Vurdukça da yukarı doğru gidiyor. Savunma arızalarından tamamen arınmış bir Antalyaspor, Bursaspor’la kol kola eski mekana gider.Sakaryaspor, Makasi’nin ayağından öne geçti. Serdal’ın araya saldığı mükemmel top ve 7 numaranın şık vuruşu İngiliz Ligi versiyonudur. Galibiyeti istemek ve çok adamla rakip üzerine gitmek, düşüncede güzel. Ya pratikte? Yeşil-Siyahlılar’ın bıraktığı savunma tenhalıklarına, Konya ovasında bile rastlanmıyor ki artık. İlk yarım saatte iki futbolcu değiştiğinde, sporculara değil teknik adama bakarım ben! Yenilen gollerde suçlu gibi gözüken futbolcular zannedilse de, kabahat oyun kurgusundadır diye düşünürüm.Antalyaspor beraberliği çabuk yakaladı. Recep, Coşkun’un vuruşunu önce tuttum, sonra da kale çizgisini geçirtmedim zannetti. Geçmişti: 1-1...Ligin en çok gol atan ekibi karşısında hiçbir önlem almayı düşünmeden devam eden konuk ekip, Volkan ve Coşkun’un golleriyle 28. dakikada 3-1 yenik durumdaydı. İkinci yarı Taner ve 4-1... Zaten dağınık Sakaryaspor’un iyice raydan çıkması beklenirken penaltı ve 4-2... Daha sonra oyun öyle bir hale geldi ki, top bir o kalede bir diğer kalede. İki taraf da kendini iyiden iyiye koyverdi demek en doğrusu!Türkiye’nin turizm ve döviz lokomotofi Antalya bacasından öyle duman salıp, öylesine hava kirliliği yaşıyor ki, bulunduğum yerden futbolcuları dahi zor görebiliyorum. Yazık. Maçın sonucunu ancak hakeme sorup yazacağım!Oktay Demiray ve ekibi şahane bir yönetim gösterdi. Tebrikler.
‘’Ceviz ağacı!‘’
Gülhane Parkı’nda olsa neyse, ASY Stadında. Üstelik bu çocuk futbolcu, ceviz ağacı da değil. Öyleyse neden seyreder, gerekeni yapmazsınız? Bu nasıl savunma anlayışı, nasıl adam paylaşımıdır?Düşünüp duruyor ve ‘Beşiktaşlı’yı kim kovalayacak, hadi kovalayan yok! Ya bırakan?’ diye kendi kendime soruyorum. Teşekkül oluşturup gol yemek, buna deniyor herhalde. Kenar yönetiminden, içerdekilere ve hatta kaledekine, elbirliğiyle klonlanmış ‘Doly’ örneği iki gol. Yalçın’a konuşanın, iki eli yanına gelmez! MİY maçında bile oynatılmayan çocuk, Karakartal derbisinde daha ne yapacaktı ki!Oysa birinci gol sonrası Galatasaray oldukça toparlandı, şok yaşamadı. Bu oluşumun mimarı Sabri’dir. Necati’nin attığı golün de fitili... 10 numaraya ateşlemek kaldı: 1-1. İkinci için fazla beklemedi Beşiktaş, yukarıda söz ettiğim mücbir sebepler sonrası, Toraman ve kocaman alkışları alacak bir gol daha: 1-2.Sonrası? Cim Bom diş mesafesi hemen sıfırlanan, kalitesiz lastik misali adeta kabaklaştı ve patinaja başladı. Sadece Sabri direnip, zincir vazifesi göreyim diyor! Yetmiyor. Bu arada çocuğa öyle bir faul çalındı ki... Be Hocam, İbrahim Üzülmez’i o pozisyonda ancak cin veya peri çarparsa, düşer! Yani? O düşüş Sabri marifetiyle değil, hurafe suretiyle.Cüneyt Çakır, ikinci yarıdaki Karan ve Toraman kapışmasına, kırk yıllık hakemlere taş çıkartacak soğukkanlılıkla el koydu. Birer sarı onlara, bir sarı da limon sıkmaya çalışan Çağdaş’a ve ortalık süt liman. Kontrol OK!Hemen ardından, ‘İlk yarıda kaçırdığı fırsattan sonra sahada, sanki vardı’ dediğim İliç sahne aldı. Önce 2-2, sonra 3-2. İşte böyle! Sanki değil, sahiden olacaksın Sasa Paşa.Galatasaray şimdi daha kontrollü oynuyor. Top kazanma, elbette maçı kazanma arzusu daha yoğunlaştı.Galatasaray ‘siyah’ başladığı geceyi ‘beyaz’ bitirdi. Siyah-Beyazlılar mı? Tam tersi.
‘’Hangi gözlemci?‘’
İki sorumludan, Galatasaraylı Hasan Şaş hakkında rapor döşenen mi, yoksa Fenerbahçeli Semih'le ilgili duyumlarını yazan gözlemci mi güvenilir kişidir? Hangisi doğrucu, hangisi yalancı statüsünde, hukukçu ekibin gözünde? İki futbolcu arasındaki infazla af arasındaki uçurumu oluşturan hukuk kavramının adı nedir? Guguk mu! Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan? Enene, menene, dalga deniz puf!İşte böyle! Bilimum sebzelerin karıştırılmasıyla pişirilmiş çorbadan farksız kurullar ve aralarındaki kavgalar. Buyrun... İşte Türk futbolunun hali pür melali! Durumun bu hale gelmesinde katkısı olanlardan Allah razı olsun! Olsun da, hesap da sorsun. Hiç olmazsa, tribünlerde tertemiz futbol oynanıyor zannedip küt diye giden, saf ve bakir vatandaşın hesabını sorsun. Bindirilen ve indirilen cezalar nedeniyle hakları gasp edilen Galatasaray ve Kayseri Erciyespor mu? Boş verin. Avrupa gururumuzun (!) deneyim seferleri temini adına sineye çekecekler. 2065 senesine ne kaldı! Tecrübe birikimi oyunlarının 40. senesi geçti bile! Kaldı 60 sene. Çalsın sazlar, vursun davullar ve hazırlansın 'Europe Champion - 2065' yazan t-shirtler. Ne demişler? 'Sabırla tekeden süt, Avrupa'dan şampiyonluk çıkar.' Düşünsenize bugün doğan çocuk, o gün babasının bugün aldığı t-shirtü giyecek ve fikri icat edenin ben olduğumu bilmediği için, 'Ne ileri görüşlü babam varmış' diyecek. Ehhh bana da sevabı yeter.Sahi bugün Beşiktaş derbisi vardı. Dalmışım. Şöyle bir bakalım... Öncelikle bloklar arası yakın olacak, böylece pas alışverişi yapılacak. Futbolcular çok koşacak ve zıplayacak. Bol bol da sert ve isabetli şut atmak zorundalar, üstelik mutlaka gol olmasını da sağlayacaklar. Hatta Mondi'den 'Aaaa bak havada kuş var' cümlesinin Latince'sini öğrenip, biri Cordoba'ya havaya baktırırken, diğeri topu kaleye atacak. İşte o zaman Galatasaray fark atar. Ama bunların hepsini birden yapmak zor. Öyleyse çözüm nerede?B Group'tan Burhan Öktem her hafta doyulmaz lezzette deyişler gönderir. Bu kez M.S. Forbey'in 'Ders alınmış başarısızlık, başarı demektir' söylemini göndermiş. Gerets önemli hiçbir maçı geçemedi. Yani? Başarısız oldu. Eğer ders almayı bildiyse, bugün yararı görülecek. Aksi halde Cim Bom 'Acaba kim yetişecek?' diye ardına bakmaya devam edecek.Mesele bundan ibarettir.
‘’O ‘D' başka şeymiş!‘’
Şu öğreti yine geçmişe taşıdı beni. İtalya'dan modeli ilginç, dolma bibere benzer, lastik havalarını ve diş kalınlığını (ağızdaki değil, lastikteki) ölçme aleti almıştım. Bir arkadaşım var, otomobilime her bindiğinde torpidoyu, sağı solu mutlaka karıştırır, onun bu hali de, bende sinir bozukluğu yapardı. Biraz da safça bir çocuk, kıyamayıp ses çıkarmıyor ama arıza oluyorum. Torpidoyu kurcalarken dolmayı buldu. Kısacık metal çıkıntıyı, eliyle uğraştı çıkaramadı. Sonra iki dişinin arasına sıkıştırıp, uzun mücadele sonrası çıkardı. Üzerindeki rakamlara baktı, baktı ve sordu: 'Bu ne be!' İşte o an, bende dünyanın en vahşi gülümsemesi oluştu sanki, cevap verdim: 'Çükometre' Biraz düşündü ve elindekini hemen yere attı. Dedim ki: 'Bir daha her şeyi kurcalama!''D' açıklamalı mesaj ve geçen haftakiler, bir de 'Akılmetre' icat etmem gereğini ortaya çıkardı. 'Fena yapar' başlıklı yazımı çözemeyen bir kısım Galatasaraylı mesajı aldım. Kimi yetmişi aşkın annemin mesleği, kimi de benim cinsel tercihlerimle ilgili savlarını yazmış. Bir 'akılmetre' istasyonu veya 'www.zekametre.com' sitesi açsam çooook müşteri çıkar çok.Annem dedim de aklıma geldi... Geçenlerde sormuş yine biri, 'Analikid değerlere neden önem vermiyorsun?' diye. Adapazarı'na gittiğimde sordum: 'Anne analikid diye bir şey varmış, önem vermek de gerekirmiş, ne ola ki?' Biraz düşündü ve 'Valla oğlum benim likidim kanalizasyona karışır gider, değeri olduğunu da sanmam' dedi. 'Eh o zaman mühim değil' dedim ben de.Neyse... Galatasaray'ın orta alansız futbolu ve hakem kazalarından bıktım artık. Fakat onca olumsuzluk, Cim Bom'un büyüklüğünü örtemiyor. Düşünsenize Kanarya'nın sesi yazarlar, medya konuşanları onca felaket senaryosu yazmakta. Hatta Galatasaray patentliler dahi bu işlere çanak tutmakta ama Sarı-Kırmızılılar direniyor. En zengin, en görkemli stadı olan, en fazla taraftarı bulunan, hakemlerden ilkokuldaki zengin çocuğu muamelesi gören (Okul yardım sandığına babası en fazla para bağışlayan, en iyi, en başarılı öğrenci sayılır, aynı kriter...) ezeli rakip, onca torpile rağmen sadece 4 puan önde.Hımmmm... Ne yapmak lazım! Galatasaraylı bütünleşecek. Gerets, Malcom Allison taktiğinden vazgeçecek. Neden? Çünkü İngiliz o dönemde 5 artı 5 taktiğiyle oynatır, üstelik 4X4 verimi beklerdi. Sonuç mu? Hayal kırıklığı... Çünkü öyle verim üretecek beygir gücü henüz üretilmemişti. Maalesef günümüzde de bu performansa erişilemedi. O halde ne olacak? Saidou yalnızlıktan kurtarılacak. İliç ve Heinz de tork değerlerini artıracak.Fırat Aydınus 7.0 almış. Zaten maçı da yedi! Kafiyeli olmuş. Bravo gözlemcisine.Anlaşıldı... Bir de 'Gözlemmetre' icat etmem şart oldu.