Arama

Popüler aramalar

‘’Ardına bakmak!‘’

O yolu seçemedim pek. Yaşanan sıkıntı nedenlerini ya başka yerlerde aradım, ya da bugünü suçladım. Madem ki sorumluluk sahibiydim, demek ki kabahat da bendeydi. Yani kendi kendimi kandırıp, gönlümü rahatlatma yolunu seçip nefes alıyor, fakat aileme verdiğim zararların iç dünyamdaki karartısını bir türlü aklayamıyordum. Bana ait haltlar, benim insanlarıma yani aileme zarar verdi. Peki ya kurumların başındaki, yanındaki, kenarındakiler? Onların yaptıkları yanlışlar, dar bir çerçevede sadece ailenin içinde bırakmıyorki problemi. Kurumu, camianın geleceğini ve milyonları etkileyip resmen yakıyor günahlar silsilesi. Ama ne gam, aynı kimlikler umarsızca kendilerini sıyırıp, mutlaka bir başka suçluyu işaret etmeyi de marifet zannediyorlar. Nasıl bir çelişki, nasıl bir kendini bilmezliktir bu?Cansun’un yaptığıMehmet Cansun... İmzası Galatasaray’ın tüm sevinçlerinde olduğu gibi, felaketlerinde de var. Özhan Canaydın ve yönetimini topa tutmuş yine. Şu yaptığına riyakarlık diyeceğim, fakat dilim varmıyor. Öyleyse toplumumuzdaki genetik arızanın dışa vurumu diyelim. Bunca yıl yöneticilik ardından kulüp başkanlığı yapmış bir portre, hele hele Galatasaray gibi bir camiada ‘mahalle bakkalı’ deyimini kullanamaz. Kullanmamalı.Eğer uzun yıllar her taşın altından çıktıysan, o taşın altında ne olduğunu da en iyi bilen olmalısın! Galatasaray’ın şu halinde sütten çıkmış ak kaşık mısınız? Neden geçmişi ve günahlarını doğru irdelemez, niçin şimdiden sonrası için yol gösterici olmayı denemezsiniz? Batırdığınız gemiyi, neredeyse dipte teslim alanlara reva gördüğünüz hitap şekli ve yakıştırmalar sana ve ekibine yakışıyor mu? Ne biçim hırs, ne tür bir gözü kararmışlıktır bu!Satmaya doyamadınız!Galatasaray’ın en görkemli döneminin katresini dahi değerlendirememiş. UEFA Şampiyonu teknik yönetimini, futbolcusunu kim bilir hangi hesaplarla darmadağın etmiş Cansunlar, Sürenler, Dürüstler yıktıkları binanın vaziyetine için için gülüyor, yapılmaya çalışılan doğru girişimleri önleme adına da, ne lazımsa örnekliyor. Yazık. Alp Yalman’ın kurduğu kadronun üzerine çöreklenmekten, Kurdoğlu ve Gürsoy gibi iki yöneticinin yaptığı olağanüstü transferlere sahip çıkıp, sonra da onları yarı yolda bırakmaktan başka ne yaptınız siz? İşiniz gücünüz satmak... Futbolcu satarsınız, hisseleri satarsınız... Satarsınız da satarsınız. Doyamadınız.Tek başına olmaz başkanÖzhan Canaydın yanlışı yanlışla düzeltemez. Hele hele tek başına hiç düzeltemez. Geçmiş dönemden gerekli dersi mutlaka almış olmalı ve yeniden yapılanmalı. Doğru yapılanmalı. Yönetiminde acı reçeteleri sunan ve mutlaka kendisiyle kulüp çıkarları adına kavga edecek insanlarla buluşmalı. Galatasaray’ı düze çıkarırken geleceğini de yapılandırmalı ve altyapısını kurmalı. Hayrettin Kozak, Taner Aşkın, Doğan Sarıbeyoğlu, Kemal Onar, Alp Yalman, Adnan Polat gibi isimlerden ona zarar gelmez üstelik kulübe de büyük yarar gelir. Kavga mutlaka olur ama sonu da kesinlikle Galatasaray’ın yararına olur. Mustafa Sarıgül Seyrantepe projesi buluşu nedeniyle, Canaydın’ın olmazsa olmazı olmalıdır. Terk ettiği geleneksel Galatasaray dayanışması bilincini yeniden kurmalıdır.Galatasaray futbolcularında sorun yok, yöneticilerde çok!

16 Ocak 2006, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kara mizah!‘’

Dün Şenes Erzik ve takımının (Kemal Zorlu 163 delegeden 83 oy almasına rağmen) TFF koltuğuna oturduğunu yazmış ve eklemiştim, ‘Aynı aktörler sahnede!’ diye...Mesela Ahmet Çakar, Necdet Çobanlı ve ben kongre salonunda, sahnenin hemen yanında söyleşiyoruz. Çakar anlatıyor; ‘Oyum elbette Şenes ağabeyime... O olmasa ben Avrupa’da düdük çalamazdım. Benim manevi babamdır o.’ Bu sözleri duyan Çobanlı derhal mikrofona yönleniyor ve ‘Bakınız oylar ne halde? Kriterler nasıl? İşte Ahmet Çakar’ın sözleri...’ diye başlıyor. Çakar o anda sahalardaki en formda günlerinde dahi örnekleyemediği çabukluğunu göstermiş ve salondan dışarı ‘pırrrr’ diye öyle bir kaçmıştır ki... Panik hali, aradan geçen 11 yıla karşın gözlerimin önündedir. Çakar diyet ödeme adına yine aynı gayretlerin içinde... Fenerbahçe’yi karıştırıyor. Oraya, buraya saldırıyor ve Erzik’in başında olduğu günlere dönmeye çalışıyor. Haberi yok! Şenes Ağabey, Bıçakcı’dan beter olur. Keşke denese de görse...UEFA koltuğunda rahat rahat oturan adamın huzurunu neden kaçırmak isterler? Hasan Doğan’a yer açmak için. Evet bütün mesele budur. Hatta sakin duruşu ve olgun tavrını asla bozmayan Bakan Şahin’in kızgınlık ve telaşının arkasına bakacak olursanız, gerçeği görürsünüz. CNN Türk ekranlarındaki Şahin bildiğimiz, tanıdığımız kişi miydi? Hayır.Pekiiii, Hasan Doğan’a yer açma adına bunca telaşa, bunca operasyona değer mi? Değmez. Neden? Son 18 aylık dönem dışında futbolun içinde hiç olmamış, yanındakilerin de yanında olmamış bir kimlik (Örnek; Levent Bıçakcı ve Ayhan Bermek) ne işe yarar? Sen Almanya umutlarını bitirmiş, düşenin ve zirve yapanın en fazla kafa karıştırdığı sezonu yaşatmış bir federasyonun saklı lideri değil miydin? TFF kurullarında herkes suçlu! Doğan tertemiz. Futbolun bunca kalabalığında, başka tertemiz bulunamıyor ve ‘İlle de Doğan’ deniliyorsa... Bu işin emektarları, çilekeşleri ve uğraşanları için daha büyük bir yüz karası olamaz. Futbola bunca yıldır verdiğim 50 gram, 100 gram, her neyse emeğim haram, zehir - zıkkım olsun. Kulüpler Birliği, Taban Birlikleri en demokratik hakkını kullanıyor ‘Olur mu?’ diyorlar. Pes be birader. ‘Erzik, yanıbaşında da Doğan’ deseler, seçme hakkını kullananları eleştiren, aynı kimlikler ‘Bravo’ diyecekler. ‘Kara mizah’ denilen şey bu olmalı!

14 Ocak 2006, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Devlet ve hükümet!‘’

Hükümetin sporun içine parmak sokmaması gereğini iki senedir yazdım burada. Onlar dayanamadı ve sonuç meydanda! Futbol, halter, atletizm, güreş ve daha aklınıza ne gelirse... İyi mi? Sayın Bakan Şahin, Anayasa Mahkemesi kararına kişisel yorum getirmekte ısrarlı. Bıçakcı’nın 1,5 milyon USD tutarındaki, Demirel’le ortak vergi ve borç davasını dikkate almayıp susan Şahin, ‘Ulusoy’un aday olmasına mani hal yok’ dedi ama ekledi: ‘Aklanmalı!’ Bu nasıl bir çelişki? Sayın Bakan’ın TFF meselesinde, gözünün kararmış olması, ‘Ulusoy’u kararmış’ görme nedeni olabilir belki. Fakat hukuk penceresinden, TFF eski başkanının aklanmayı gerektiren bir suçu olmadığı gözüküyor. Ortada ceza davası varsa, hüküm giyilmişse, Şahin haklı olabilir belki! Var mı peki?Yunanistan ve Portekiz örneklerini hatırlayın! FIFA iki ülkede de olan bitene el koymuş, üyeliklerini askıya alma yoluna gidince, işler düzelmişti! Ayrıca FIFA Yunanistan ve Portekiz’e yaptırım uyguladığında, her iki devlete karşı gelmemiş, sadece ‘hükümet zorlamalarına demokratik platformda nasıl engel olunur’ onu örneklemişti.Şenes Erzik, Ayhan Bermek’in gösterdiği yürekliliği örneklemeli, Haluk Ulusoy’un hukuk ve demokrasiye saygısını, Yılmaz’ın inancını örnek almalı ve ortaya çıkmalı. Perde arkası işlerden millet bıktı artık. 163 delegenin katıldığı seçimde 83 oy aldığı halde TFF Başkanı olamayan Kemal Zorlu da aynı Erzik sistemine kurban gitmişti! Bakalım şimdi de Ulusoy, Bermek veya Yılmaz geçmişteki belgeli utanç seçimi benzerine kurban gidecek mi?Aktörlerin çoğu aynı da!

13 Ocak 2006, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sıkıysa gelsene!‘’

Galatasaray’da olmaması gereken işler olmakta. Bunun adına yönetici zaafiyeti derler. Özhan Canaydın’ın darıltmadığı, kırmadığı yönetici portresi kalmadı ki! Bu kamp yöneticisiz geçti, gitti. Futbolcu zaten geçmişinde gariban çocuğudur, parasızlıkla baş etmeyi bilir ama yöneticisizliği pek beceremez. Ummadığın yerde postayı koyar, racon keser, iş arar! Hele hele morali ve inceden dümeni bozuksa.Düşününüz 90 dakika bitmiş, maçın sözleşmeyle kesinleşmiş uzatma süresi var, var da Gerets’in Türkiye’deki iş ciddiyetinden haberi yok! Burası Patagonya mı! Pekiii bu ayrıntılardan Gerets’i haberdar etmekle yükümlü, futbolcuların olmadık yerde otobüsten inip bela aramalarına engel olması gereken birileri yok mu? Sonra Sasa İliç’in oyundan atılması... Aklı başında bir profesyonel, üstelik hazırlık maçında hakem düdük çalmadı diye tükürür mü? En az iki lig maçında yok. Faturayı hakeme kesmeye çalışıyordu herkes. Yanlışı yanlışla tedavi yani. Üstelik en önde de Gerets’in olması akıl alacak gibi değil. O işte en az suçlu hakem. Sakin olmayı bilmek zorundasın, bu işten ekmek yiyen biriysen. Sen yanlışı örnekle, sonra ‘Galatasaray’a şu, bu yapıldı’ de! Geçiniz.Parmak operasyonu gösterisi, Lama özentisi Sarı-Kırmızılı takımı çok önemli iki futbolcusundan yoksun bırakacak. Bu arada Galatasaray taraftarı da Volkan’a kafayı takmış durumda. Bu takıntıyı kesinlikle terk edip, bu çocuğa sahip çıkmak ve destek vermek zorundalar. Devamlı oynayamamak futbolcunun en önemli handikapı. Bu sorunu aşması için gerekli şansı ara sıra Gerets veriyor, tribünler önlüyor. Canaydın oraya Zidane’ı getiremeyeceğine göre, üstelik Ayhan da yoksa, kritik bölgeye Volkan lazım. Kazanılmalı.Aydın Yılmaz, Ferhat Öztorun, Mehmet Güven, Özgürcan Özcan geleceğin teminatları derken, yaptıkları mükemmel işlerle günün peşinatı evsafında olduklarını kanıtladı. Manisa yolcuları da bu kriterlere dahil ve sahiptir. Ali Yavaş ve Suat Kaya’nın şahsında tüm ekibi kutlamak isterim. Emeği geçenler sadece üst düzey futbolcular değil, aklı başında adam gibi adamlar yetiştiriyor. Hepsine helal olsun.Sevgili okurlar hepinizin mübarek kurban bayramını kutlar, sağlık ve mutluluklar dilerim.

11 Ocak 2006, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bir tuhaflık ama!‘’

Kırmızılılar’ın fizik gücü, temposu ve kazanma arzusu mükemmel, diğer tarafınsa teknik kapasitesi... Oysa bu kariyerdeki ekipler ikisini de bulundurmalı. Hani adam gençtir parası yoktur, diğeri de yaşlıdır ama parası çoktur. Sonuç? İkisi de hedefe varamaz! Yani? Var olanlar işe yaramaz.Dün gece bu garabetin buram buram hissedildiği bir final yaşandı. Gerets Türkiye’ye geleli çok oldu. Öyleyse bazı gerçekleri artık görmüş olmalı. Mesela belli ki Yalçın’ı düşünmüyor. Ama savunmada olan bitenler, bize düşündürüyor. Cihan’ı stoper oynatacağına vur daha iyi. Hiç olmazsa kahırdan ölmekten kurtulur! Olacak şey değil, hocası çocuğu dertten götürecek fakat cinayet aletini kimse bulamayacak!Sarı-Kırmızılılar evlere şenlik bir gol yedi. 66 model Skoda kamyonetin bile yapmayacağı arızayı Galatasaray savunması yaptı. Beşiktaş 1-0 önde. Sonra yine parasız genç adamın bitmez tükenmez kazanma arzusu ve arayışı, ihtiyarın da süslü püslü işler yapması.Fevzi Elmas hakkında zaman zaman yazarım, ‘Bu çocuğa dikkat!’ diye. Oynamayan bir kalecinin nasıl hazır olduğunu gördünüz. Bir de oynarsa!.. Nezihi Boloğlu’nu kutlamak gerek. İyi hazırlamış. İkinci yarı Necati ve Aydın takıma renk kattı. Daha güzel işler yapılmaya başlandı Beşiktaş yarı alanında. Her geçen gün kıdem alan Saşa ‘Paşa’ işi attı golü: 1-1Oyun güzelleşti, heyecan arttı. Bu arada Okan oyundan çıktı. Galatasaray tribünlerinden utanılası bir sesleniş. Ay-Yıldızlı ve Sarı-Kırmızılı formasıyla yazılan tarihe ortak olmuş bir emekçiye yapılanı protesto ediyor ve geri kalan bölümü yazmıyorum.Sonucu bilenler, bilmeyenlere söylesin!

10 Ocak 2006, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Başka pencere!‘’

Evet Galatasaraylılık vefadır, dayanışmadır, sabırlı olmak ve işini en iyi şekilde yapmaktır. Elbette inişler, çıkışlar zaman zaman da olumsuzluklar olacak ama geleneksel Galatasaraylılık dayanışması ve iş birliği asla unutulmayacak. Futbolcular bu realiteyi, tekrar anımsattı bir Antalya gecesinde, şık Dortmund galibiyetiyle. Sağolsun varolsunlar.Turgay Vardar... Anılarımın arasındaki pırıl pırıl Galatasaraylı. Faruk Süren’in ilk yılı. Kulübün Avrupa standartlarını yakalaması, hatta geçmesi projeleri hazırlanmakta harıl harıl. Ateş Ünal Erzen başkanlığında bir kurul oluşturulmuştu. Sinan Kalpakçıoğlu, Galatasaray Üniversitesi öğretim görevlisi Atilla hoca, o dönem FANATİK’te yazan sevgili Turan ve ben. Süren’in holding binasında toplantılar yapıyoruz. Konu medyatik yapılanma ve çağdaşlığı yakalama arzusu. Birkaç toplantı sonrası Erzen, ‘Oğuz Galatasaray’ın medya direktörü ve çıkarılacak derginin genel yayın sorumlusu olacaksın’ dedi. Cevabım şöyle oldu: ‘Ateş ağabey, islamın şartı beş, altıncısı haddini bilmek. Bu görev benim için büyük bir onur vesilesi ama olmaz. FANATİK’te çok sevdiğim bir görevim var. Üstelik yabancı dil bilmem. Kulübü Avrupa’da temsil edecek direktörün yabancı dil konuşabilmesi şart. Üstelik Galatasaray Lisesi Mezunu ve medyada uzman biri bu işi çok daha iyi başarır.’ Bir kaç toplantı sonra da kafamdaki adı açıkladım; ‘Turgay Vardar başarılı, deneyimli ve gazetecilik kariyeri kanıtlı bir Galatasaraylı.’ Ateş Ünal Erzen ve Özhan Canaydın’ın da destekleri sonrası iki ay uğraştık ve Turgay’ın Akşam Gazetesi’nden kulübe geçmesini sağladık. Belki hedeflediklerimiz olmadı fakat Turgay rahatsızlandığı güne kadar görevini mükemmel yaptı. Nur içinde yatsın.Cenaze günü Galatasaraylı futbolcuların üzüntüsüne ortak olurken bir genç dikkatimi çekti. Perişan haldeki bu çocuk şimdi Rizespor forması giyen, kaleci Mehmet’ti. Antalya kampında Güvenç Kurtar’dan izin almış ve gelmiş. Bu vefalı adam gibi adama helal olsun. Fark etmiştim ama söz etmek istemiyordum açıkçası. Orada biri daha bulunmalıydı. Tunç Kayacı ve birkaç arkadaşım daha sorunca hemen herkesin gözleriyle aradığını anladım. Kaptan Bülent Korkmaz... Neden gelemedi bilmiyorum, fakat kaleci Mehmet’ten çok daha uzun bir zaman dilimini sevgili Turgay’la paylaştığını biliyorum. Herkesin birbirine sorduğu sorunun cevabını ‘Kaptan’ verir umarım.Dortmund skoru futbolcuların alışılmış galibiyetlerinden biri, Turgay Vardar’a vefa ve sevgi gösterileri de yine bilinen Galatasaraylılık değerleridir. Bu takımın para mara gibi maddi varlıkların çok üzerinde tuttukları kulüp etiği, ulusal başarılardaki bilinmeyen ve anlaşılamayanların net cevabı ve realiteye geçmişidir.Galatasaray’ın bir türlü çözülemeyen sırrının özü de bu ayrıntıda gizli galiba.Rab’bimin rahmeti hep üzerinde olsun Turgay... Kalplerdesin, kalbimizdesin.

09 Ocak 2006, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aklın yolu‘’

Yüce mahkemenin açıklaması hak, hukuk yolunu AİHM’i arama yolunu seçenlere de bir ibret dersi olmalıdır. Hak ve adalet Türkiye’nin yüce hukuk çatısı altında da eninde sonunda mutlaka ispat edilecektir. Ve edildi de zaten. Bu gerçeği ve hukuk kavramını tekrar belleten Anayasa Mahkemesi tüm görevlilerine şükranlarımı sunmak isterim. Dün Haluk Ulusoy’un basın toplantısındaydım. TSF eski başkanı, herkesin ders alması gereken söylemleri Türk insanıyla paylaşmış, insan yaşamında başkanlık koltuğunda çok önemli değerlerin de varolduğu gerçeğini tekrar gündeme getirmiştir. Neler mi? Mesela; seçim yarışının elbette olması. Ama bu uğurda kurumlarla asla ters düşülmemesi. Saygınlığın korunması. Kavgadan kaçınılması. Önceliğin hizmet olarak algılanması. Futbolumuza hizmet eden herkesin onore edilmesi, aşağılanmaması. Ayrıca halkın sesine kulak verilmesi gereği ve başkanlığın “Haluk Ulusoy’un olmazsa, olmazı” olmadığı mesajı huzur ve barış ihtiyacı çok olan Türkiye’nin duymak istediği sözlerdi. Bu ülkede şahsına münasır seçilmeme kanunu maduru olan Ulusoy, 1.5 yıllık gayri hukuki mahkumiyetinin sona ermesinin ardından son derece soğukkanlı, akılcı, barışık ve sakin ruh halini yansıtan basın toplantısı nedeniyle bir kez daha takdir kazanmıştır. Kendisini kutluyorum. Kulüpler Birliği de son derece sağlıklı bir kararı Özhan Canaydın’ın uzlaşmacı açıklamasıyla gündeme sokmuş. Sanırım bugünden itibaren huzurlu bir Futbol Federasyonu seçimine doğru yelken açılmıştır. Bu gidişin sonu futbolumuzu kaostan kurtaracak ve son 1.5 yılda gözlemlediğimiz iniş ve çıkışları doğru zemine oturtacaktır. Siyasetin futbolun işini futbol adamlarına bırakması doğrusu futbol kulüplerimizi ve milli takımlarımızı tekrar FIFA ve UEFA listelerinde yukarılara doğru taşıyacaktır. 30 yıldır bu spora hizmet veren bir emekçi olarak sporcularımıza ve teknik adamlarımıza sonsuz güvenim var. Çünkü ne yaptıklarını ve nasıl çalıştıklarını elbette yeteneklerini görüyor, beraber yaşıyorum. Doğru yönetim tarzlarıyla da zirve yolunda hiç de zorlanmadıklarını adım gibi biliyorum. Çok şükür hem Milli Takım, hem Galatasaray zaferlerini yaşadım, birçok muhteşem sevince de sahip oldum, ortak oldum. Tekrarlamakta yarar var. Türk futbolcusu ve teknik adamı doğru yöneticilerle ve doğru yöntemlerle her zaman başarıyı yakalar. Bu inancı pekiştirelim, elbette gerçekleştirelim yeter..

07 Ocak 2006, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Üst makamlar!‘’

İktidar sporun tüm birimlerini iğdiş etmiş, en az 20 sene geri gidilmiştir. Hangi spor branşına baksanız skandal diz boyu. Vaziyetin bu hale gelmesinde basiretsiz yöneticilerin en büyük pay sahibi olduğunu söylemeliyim. Görevini sadece kendi ikbali için yapan kimlikler, önce kurumlarına sonra yurtlarına onarımı imkansız zararlar verir. Türkiye’nin dramı budur. Ehliyetsiz ama üst makamdan kartvizit sahipleri iş başında. Bilgisiz, deneyimsiz, yetersizlerin icraatına ‘Dur’ diyecek sağlam yürekler çıkmadıkça, işaret üst makamlardan gelecek ve sistem yürüyecek. Sonunda da bulunamayacak!Özhan Canaydın son derece kurnazca hazırlanmış bilimum takiyye taktiklerinin sarmalına girdi diye düşünüyorum. Kulüpler Birliği Başkanlığı! Hasan Doğan’ın taktik ustalıkla, kendisini federasyon oluşumunda sağlama alacak bir yapıyı oluşturması, faturası zaman içinde Canaydın’a ve dolayısıyla Galatasaray’a çıkacaktır.Hasan Doğan’ı güç haline getiren ne? ‘Beyefendi’ye yakınlığı. Başka? Futbol platformunda yok da, ötekileri bilmem. Ayrıca kendisini çok seven bir kısım medya, çok dürüst olduğunu da gündeme getiriyor. O konuda asla şüphem yok. Yok ama koskoca futbol dünyamızda hiç mi dürüst adam yok da sadece dürüst olma kriteri ön plana çıkarılıp ve çıkarılabilip Doğan vazgeçilemez oluyor. Bu Doğan standardı, futbolla ilgiliyim diyen herkes için bir utanç vesilesi olmalı.Hiç kimse Ankara’daki seçimin normal bir seçim olacağını ve delegelerin özgürce oylarını kullanacağını zannetmesin. Atay Aktuğ çok düşünülmesi gereken sözleri kamuoyuna sunmuştur. Bir çok kulüp spor çatısını değiştirip, siyaset brandası altına girmekte. Bu ne demek? Bir başka sert rüzgarda branda uçar gider demek! İşte o zaman yağmur, dolu, kar, buz binanın içine dolar ve herkes zarar görür.Levent Bıçakcı’nın yaşadığı dram, herkes için yeterli ders olmalıydı. Olmadı. Bugün çırpındığı yerde yarın kesinlikle bir başkası olacak. Yine siyasetin işaret edip tepe noktalara taşıdığı birisi. Türk futbolunun başına gelenler sadece Bıçakcı’ya fatura edildi. Oysa gerçek bu değil ki. Orada bir yönetim kurulu, profesyoneller ve diğer kurullar vardı. Disiplin, tahkim, MHK gibi... Oralarda bulunanlar sütten çıkmış ak kaşık, Başkan’ın durumu karışık! Böyle şey olur mu? Bıçakcı başına gelenleri açıkça anlatıp, ortamı aydınlatmak zorundayken debelendikçe debeleniyor ve gittikçe batıyor. Futbolumuz da batıyor ama kimin umrunda? Koltuk davası herkesin gözünü karartmış.Ahlaksızlıkla işaret edilen futbol dünyamız, aklanmak zorunda ama bunun siyaset pençesinde olamayacağı son dönemde belirlenmiştir. Yine aynı oyuna gelmemek gerek.

04 Ocak 2006, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI