Arama

Popüler aramalar

‘’Neden kızdınız?‘’

Gelelim futbol meselesine... Neron’un hakkını Neron’a... Ay! Yine şaşırdım. Sezar’ın hakkını Sezar’a verelim. Galatasaray Avrupa gururudur ülkenin. Beni şaşırtan bu gerçeği görmezden gelme geleneği. Hatta ısrarı. Fenerbahçe’nin tesisleşme başarısı nasıl inkar edilemezse, Sarı- Kırmızılılar’ın da UEFA, Süper Kupa ve Şampiyonlar Ligi çeyrek final başarılarıda öyle. Köyünüzde istediğiniz kadar ağa olun. Eğer şehre indiğinizde şapşırıp kalıyor, pişman olup gerisin geri perişan vaziyette dönüyorsanız ağalık mağalık hikaye. Kendinizi kabul ettiremezsiniz.Bir önceki paragraftaki teşbihte olduğu gibi, Sarı- Lacivertli camia da yurtdışı seferlerinde büyük hüsranlar yaşamakta ve her defasında Kadıköy’e üzüntü içinde dönmekte, hepimizi üzmektedir. Sadece 25 milyon Fenerbahçe’li değil tüm ülkenin derdi bu mesele. Türk halkının balık hafızasına sahip olduğu iddiası kesinlikle gerçek değildir. Fenerbahçe’nin, ülkede oynanan futbolun en büyüğünün, Edirne ötesi dramlarını unutabilmek olası mı? Dert hepimizin. Neden? Türk Futbolu hala Galatasaray’ın 2002 yılına kadar topladığı puanlarla idare ediyor da ondan. Gaz bitti, tüp bitti, UEFA kredisi bitti. Ne olacak şimdi? İsviçre takımı da galip. Ya tur atlarsa? Yandık.Bana boşu boşuna Fenerbahçe’yi anlatma derdine girmesin kimse. Ben biliyorum. Gerçekleri bir türlü anlamak istemeyenlere de bir öneride bulunmak istiyorum. İşte realiteyi anlayabilmenin kolayı... ‘Kanal D Home Video sunar’ cümlesinin hemen altında ne var? ‘Yüz yıllık sevda’ DVD 19.99 YTL, VCD 9.99 YTL. Sonra ‘Unutulmaz maçlar’ DVD ve VCD’leri var. Yine aynı para.Fenerbahçeli dostlar da DVD ve VCD üretsin. Avrupa serüvenlerini içeren. Ercan Saatçi kardeşim bu işlerin ehli. Bir de beste yapar veya eskisine ilave...’Fenerbahçe’m canım benim, Sen Avrupa fatihisin’ gibi. Eminim çok satar. En baba müşteri de Galatasaraylılar olur. Kırılmadık rekor kalmaz. Ama Fenerbahçeliler kaç tane alır ve TV’lerinde kaç kez gösterir? İşte bütün mesele bu.Bugün Gençlerbirliği ile çooook zorlu bir 90 dakika yaşanacak. Mesut Bakkal ve ekibinin başarıları ortada. Zaten daha işe başladığında yazmıştım ‘Bakkal olarak kalmaz Süper Market olur’ Kısa zaman süreci beni haklı çıkardı. Bizim Ersun’a da kapı kırdırdı! Neyse maçın sonu ne olursa olsun, Fenerbahçe şampiyon olsun. İşler açılır, milletin yüzü güler, TFF ve kurumlarının başı ağrımaz, medyada çiçekler açar, tirajlar patlar.Vallahi samimi söylüyorum.

01 Nisan 2006, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hakem tutulması!‘’

Biliyorum, ‘maça gir, sadede gel artık’ diyorsunuz, ama giremiyorum. Sebebi mi, dakika 40 ve Erdal Keser bağırıyor; “Hadi beyler futbola dönün artık.” Demek ki suç benim değil. Zaten Keser’in uyarısı etkisini gösterdi ki, Hasan Şaş sağdan ortaladı ve Şükür ayağının içiyle plaseledi: 1-0. Devre de hemen bitti. Aslında çözemediğim bir şey vardı. Onca orta yapıldı, fakat topun olduğu yerde bulunması gerekenler yoktu. Ya futbolcular doğru yere gitmiyor ya da top doğru yere atılmıyordu. İşte bütün mesele bu. Kendi kendime söylendim; ‘İliç hiç gözükmüyor’ Yanımda oturan ciğer (Mehmet Demircan) “Uyuma, oynamıyor” diye uyardı. Hayret, Gerets kesmiş! Yüksek sesle mi yazıyorum ne. Döndü tribüne baktı. İster misiniz, “Bu çift kale basına kapalı” desin! Demedi. Heinz’ın kepenkleri çekikti. Hoca da kulübeye çekti, Kabze girdi. Galatasaray şimdi daha hareketli. Şükür’ün pasını da keşke dışarı değil içeri itseydi. Aynısından bir tane de Abdurrahman kaçırdı. Atılan değil kaçırılanda eşitlik sağlandı. Sonra Cihan şahane çıktı, duvar pası derler de bence tam adam pası ve dama taşı iyi vurdu: 2-0. Ankaragücü zor oyundu. Fakat akşam trafiğinde Florya’ya dönmekten daha kolay geçti. Yani Murat Özaydınlı’nın bacaklarının titremesi ve Fak-Fuk-Fon edebiyatı devam edecek demek ki!

30 Mart 2006, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’UEFA fukaraya!.. Süper Kupa fakire!..‘’

Lucescu zamanındaki çeyrek final günlerini Sarı- Kırmızılılar umursamıyor bile. Oysa böylesi başarılara öylesine hasret kalmışlar var ki... Harrington Kupası’nın ipine sarılmış, neredeyse bir asırdır sallanıyorlar. Aslında Harrington Kupası da önemli ve değerli olabilirdi! Ne zaman? Fenerbahçeliler’in en kıymetli zafer sembolünün(!) yanında, iki kaşının ortasında bir kurşun deliği bulunan generale ait bir kuru kafa olduğu zaman.Aziz Yıldırım en çok Galatasaray şampiyonluğu gören başkan olarak tarihe geçmiş, makus talihini yenebilmek için de “Maçların sadece sahada kazanılmadığını öğrendim” vecizesiyle unutulmazlar arasına girmiştir. Fakat tüm çabalar, masraflar, senelerce İkitelli’den öteye götüremedi Kanarya’yı. Hatta Olimpiyat Stadı’na gitmek isterken kayboldular ve polis marifetiyle hükmen yenilgiden kurtarılıp, bir başka tarihi olayın kahramanı olma şansını kaybettiler.İçişlerini çözen(!) Yıldırım, dışişlerinde duvara toslamaktan kurtulamadı. Fakat hakkını yemeyelim 7 harften ibaret ‘Olomuc’ca alfabesi de, bir daha yazılamadı. Bunu önlemek bile bir zaferdir. Ve bu zafer sayemde kayıtlara geçecek, belleklere kazınacaktır. Fenerbahçe, Anelka, Alex ve arkadaşları eşliğinde Sigma Olomuc ve benzeri serilerden kurtulmuş, hiç olmazsa Milan gibi dünya devlerinden 4 yemeye başlamıştır. Bugün 4, yarın 3, öbür gün 2 ve en sonunda beraberlik, hatta galibiyet. İyi yoldasın Kanarya, dişini biraz daha sık ve devam et.Aslına bakarsanız Fenerbahçe’nin uluslararası başarısı hepimizin arzusu. Bu konuda tüm bilgi ve birikimimizi birleştirmeli, camianın kendi kendini kahretmesini önlemeliyiz. 25 milyon insanın aynı sıkıntıyla kıvranması ne büyük bir felakettir o ülke adına. İşler aksar, trafik durur, bitkiler solar, ekonomi batar. Bu riskten kurtulma adına çareler üretilmeli, Fenerbahçe’nin Edirne ötesi sendromu bitirilmeli.Murat Özaydınlı, “Fakir, fukara edebiyatı” dedi. Haklı! Galatasaray, Avrupa zaferlerini aynı edebiyatla kazanmıştı. Madem bu yolla başarı kazanmak mümkün, şu iki kupayı almak için Özaydınlı aynı sistemi denese ya! Trilyonlar sokağa atıldı ortada bir şey yok. Fenerbahçeliler’in, “50 şampiyonluğumuz silinsin ama şu kupalardan bir tane de bize gelsin” dediğinden de haberi yok. Ben onlara her defasında söyledim, “Özhan ağabey fakir(!) ama fair insandır rica ederim. Sergilensin diye UEFA Kupası ile Süper Kupa’yı size gönderir” dedim kızdılar. “Güzellik yapalım” diyoruz, anlamıyorlar.Galatasaray’ın edebiyat yapıp başarı kazanması normal. Tevfik Fikret ve daha nice deha düzeyinde diplomat, yazar ve sanatçı yetiştiren camia, elbette hedefe ulaşacak. O bilim ve kültür ocağının 400 yıl arkasından gelenlerde, bakacak!TFF, Galatasaray’a az ceza vermiş! Sezon sonuna kadar sahayı kapatacak, hatta hiç oynatmayacak, puan silip küme bile düşüreceklerdi. Tuncay’a ihtar verilmiş. Sarı kart gösterseler daha iyi olurdu! Disiplinini sevdiğim disiplin kurulunu öpüyor, saygılar sunuyorum.Tuncay artık rahatça devam edebilir: “Bir baba hindiiii.... Cim Bom’dan indi... Kartal’a bindi... Kartal’dan indi.... Disiplin Kurulu’na bindi!”

29 Mart 2006, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ya yorum farkı?‘’

Tatlı’nın uzatma dakikalarını unutmasından daha önemlisi, Mehmet Yılmaz’ın eliyle düzeltip attığı golü görememesi... Senin gibi bir ‘kurt’un da pozisyonu yemesi(!) Erman kalibresinde birinin çözememesi mümkün mü? Bilgisi mi, niyeti mi arızalı? Denizlispor’un attığı ‘Buz gibi(!)’ gole gelince... Oliveira öncesi, Mikka en az 30 santim Song’un ilerisinde. Yani? Mondragon’a en yakın adam o. Hani hep anlatırsın ya! Pozisyonun içinde olanlar, olmayanlar meselesi. Top gidince bayrak kalktı. Yani? Doğru karardı. ‘El’i görmezden geldiğin gibi, olmayan gole de ‘Buz gibi’ diyerek provoke ediyor, ‘Fenerliler ne diyecekler?’ diyerek, halkayı tamamlıyorsun. Şu yoruma, taraftarı birbirine düşürme operasyonu derler. Bu tutum reyting sağlar, toplumu germenin vebalini de Allah sorar.Galatasaray iyi oynamadı, ikinci yarıdaki kazanma arzusu, 3 puana ulaştırdı. Song ve Ayhan’ın gayretleri takımı galibiyete yönlendirdi. Ferhat’ın önünde Ergün bulunsa, forvetler daha kontrollü paslarla buluşur, sıkıntı yaşanmazdı. Tuhaf bir moda var, Galatasaray’ın tarih yazanları görmezden gelinmek istendiği gibi, bitirilmeleriyle ilgili çaba var sanki. Tekrarlıyorum... Arif Erdem, Hakan Şükür, Ergün Penbe, Hagi, Bülent Korkmaz, Hakan Ünsal, Okan, Tugay ve diğerleri Fenerbahçeliler’i yıllarca çok ağlatmış, başarıya hasret bırakıp, 100 milyonlarca dolar içeri atmıştır. Yani? Kabahatları büyüktür! Bu nedenle Fenerbahçe sözcülüğüne soyunmuş medya mensupları her fırsatta vurur. Ama daha ilginç olanı bu girişime sözde Galatasaraylılar’ın da el vermesi işlemidir. Erdem’in gol kralı olduğu sezon sonrası infazı, UEFA Şampiyonu kadronun dağıtılması cinayetten farksız girişimler değil de ne!Özhan Canaydın beklediğim gibi tekrar kazandı. Aslında sağduyu kazandı. Açık söylemeliyim, Alp Yalman ve Derya Taşdelenler de yönetimde olsun isterdim. Yararlı olur, boyut kazandırırlardı. Bu arada Adnan Polat’ı diline dolayan ve bir takım spekülasyonların içine çekmeye çalışanların bilmesini isterim. Polat çok eski ve güçlü bir inşaatçı olmasına karşın, bildiğim kadarıyla asla devlet ihalesine girmemiş, kendi ayakları üzerinde durmayı başarmıştır. Yani? Aynen Canaydın gibi, Galatasaray’ın mükemmel geleceği dışında bir düşücesinin olması imkansızdır. Erdemli insanlardan oluşan bu yönetim, sportif anlamda başarılı olur mu, bilemem fakat kulüp yapısını, sağlıklı bir geleceğe taşıyacaklarını bilirim.

27 Mart 2006, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ne duvarı!‘’

Gün boyu dolaşırlar ve bu arada son vapuru da kaçırırlar. Mecburen kalacaklardır. Bir otel bulunur, ama sadece bir oda vardır. Kız ‘tamam’ der, “Aynı yatakta yatarız. Ama aramıza da bir yastık koyarız.” Ertesi gün dönmek üzere otelden ayrılırken, genç kızın şapkası rüzgarın tesiriyle uçar ve otelin iki metre yükseklikteki duvarının arkasına düşer. Çocuk, “Ben hemen duvardan atlar, şapkanı alırım. Merak etme” der. Genç kız da şöyle der: “Hadi lan oradan. Bütün gece 30 cm’lik yastığı aşamadın. Koskoca duvarı nasıl aşacaksın?”Galatasaray’ın da özellikle deplasmanlarda durumu bu. En basit engelleri dahi aşamıyor, sonra da zorlu yükseklikleri geçmeye niyetleniyorlar. Sen en basit oyunlarda yapamadığını, daha zorlusunda nasıl başaracaksın? Cevabı veriyorum; Başaramayacaksın.Al gülüm, ver gülüm havasında giden gelen top. Ayhan ve Iliç bol bol alan değiştiriyor, fakat aynı aksiyonları diğer arkadaşlarında görmek mümkün olmuyor. Koskoca 45 dakikada bir tek Galatasaray tehlikesi yok. Denizlisporlular’ın ise adam gibi çektiği şutlar var. Onlar sanki galibiyeti daha fazla arıyorlar. Bu sezon futbolumuzun ‘elleme’ sezonudur! Ayak işine, el işi de karışıyor ve sonuçlar böyle böyle belirleniyor. Volkan’ın olmayacak yerde, olmaması gereken bir iş yapıp topu kaptırması, Yusuf’un ara pası, Mehmet Yılmaz’ın sol eliyle doğrultup, topu ustaca köşeye bırakması: 1-0.“Hakem Tatlı bu cinliği görür, golü vermez” diye beklerken, tatlı tatlı santrayı işaret ediyor, bu arada Ergün Penbe gibi hayatını hiç itiraz etmeden geçirmiş biri dahi kendini saha kenarına atıyor. Sahi aklıma geldi, Gerets bu ustayı acaba neden oynatmıyor?İkinci yarı Galatasaray daha iyi başladı. Özellikle Hasan Kabze’nin araştırmaları rakip defansı bocalattı. Bülent Ertuğrul’un kafa vuruşu ve Suleymanou’nun da volta atmaya çıkmış olması sürpriz golü getirdi: 1-1. Heinz attığı çok şık golle belki de Galatasaray’ın kaderini değiştirdi: 2-1.Delikanlı duvardan atlamış, şapkayı bulmuştur. Fakat öte taraftaki kız acaba yerinde duruyor mudur! Bekleyecek, göreceğiz.

26 Mart 2006, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Beğendiniz mi?‘’

Taraftar kulübünün başarısı ve güzellikleri için yanında olur. Sıkıntısı, problem yaşaması, başarısız olması için değil. Maalesef, Cim Bomluyum diyenler, sezon başındaki Konyaspor maçından, son Fenerbahçe kupa mücadelesine kadar takıma zarar verme adına elinden ne geliyorsa örneklemiş, başarılı da olmuştur. Kupa üzüntüsü, bu olumsuz çabanın net görüntüsüdür. Galatasaray, sürklase ettiği Fenerbahçe’yi kupadan eleyemediyse bunun nedeni Fenerbahçe’nin direnci değil, kendi tribünlerinin frenidir. Son yılların en güzel ve görkemli 90 dakikalarından birini yaşayan ve yaşatan Sarı Kırmızılılar’ın bu değerlerinin farkına varamayanlar mükemmel futbolu frenlemiş, Galatasaray’ın turu geçmesini engellemiştir. Hiç kimse ne Gerets’e ne de futbolculara bakmasın, Fenerbahçeliler beceriliydi, haketti demesin, Galatasaraylıyım diyenlerin ayıbını doğru irdelesin. Bugün de Denizli’de hiçbir Galatasaray taraftarı olmayacak. Valilik, il sınırlarından tüm taraftarları geri gönderecek, stada yaklaşmalarına dahi müsaade etmeyecek. Kulübün, ‘Denizli stadında yer alacak taraftarlarla ilgili hiçbir sorumluluk kabul etmeyiz, herhangi bir bilet talebimiz de yoktur’ şeklindeki yazısına Denizlisporlular da, kendi açılarından en doğruyu yapmış ve il güvenlik kurulu toplantısı sonucu Sarı Kırmızılılar’ın bırakın stadyumu, il sınırlarına dahi sokulmaması kararını almıştır. Bu konuda hiç kimse ne Galatasaray, ne de Denizlispor yönetimine konuşmayacak, kendine bakacak. Siz yapmanız gereken doğruları değil, kulübün zararına organize ederseniz, her platformda enterne edilirsiniz. Galatasaray, yine zorlu bir 90 dakikanın eşiğinde... Bazıları soruyor, kazanırlar mı? Bana göre zor. Çünkü Gerets, Malatya, Sivas ve Trabzon deplasmanlarından farklı bir uygulama yapmayacak ve Galatasaray’ın kazanması ancak tesadüflere bağlanacak. Eğer futbolcular performanslarının üzerinde mücadele eder, Fenerbahçe karşılaşmasındaki gibi, ille de kazanalım derlerse, 3 puan... Ama aksi halde 1, hatta 0 puan. Bu konuda çok önemli dönemeçlerde doğru kararlar üretip doğru kadro yapısını kuramayanlar, bu işi yine beraberliğe bağlarlar ve başarı diye de tanımlarlar. Alıştık artık. Bugün bir önemli sınav da Galatasaray Lisesi’nde. Favori; Özhan Canaydın. 4 yıldır, başarısız diye tanımlanan ama dimdik ayakta duran başkan bugün tekrar güvenoyu alacak. Hiç kuşkum yok, ama canını sıkan bir meseleyi de paylaşmak isterim elbette. En zor günlerinde kendisiyle kafa kafaya verip, her türlü mücadeleye giren, Cengiz Özyalçın, Derya Taşdelenler, Fatih Gökçen, Refik Arkan ve Mehmet Helvacı da acaba yanında olacak mı, Başkan bu kamikazelerle yola devam edecek mi? Merak ediyorum! Etmezse şunu da açık açık belirtiyorum; Galatasaray’ın şu halinde, dahli olanlar bu insanlar olamazlar. Demek ki, Canaydın da çok şey öğrendim ve doğru tespit ettim, diyorsa da yanılmakta. Gerçek anlamda kulüp menfaatleri için uğraşanlarla yalan rüzgarları peşinde koşanları, ayıramazsanız, Özhan Canaydın gibi, dürüst bir adam olsanız dahi başarmazsınız. Zaman ahir zaman, Allah ‘bam’ diye çarpar. Yamulanlara bakın, ne demek istediğimi anlayın!

25 Mart 2006, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Rüzgar eken...‘’

Peki, Galatasaray tribünlerinden atılanları tasvip etmek mümkün mü? Asla! Ama dedim ya, toplumu germek çok kolay. Ya sonrası? İşte, dün gece yaşananlar... Sarı-Kırmızılı tribünler kaş yaparken göz çıkarmış, Cim Bom’un güzelim futbolunu gölgeleyip, üstelik hızını da kesmişti. Hasan Şaş, takımı hücumdayken defalarca kendi yarı sahasında kalıp tribünlerle uğraştı. Böyle şey olur mu?Galatasaray, aslanlara yakışır bir tempo ve hırsla başlamış, kontrolü de ele almış; Her an her topu kazanıp amansız baskı uygularken, Tuncay’ın ayağından şahane bir gol yedi. Fakat bu avantaj bile Fenerbahçeliler’i ‘grogi’ vaziyetinden çıkaramadı. Yine de Mondragon’un müthiş kurtarışları olmasa, tur erkenden Kadıköy’e gitmişti. Sonra Hasan Şaş’ın marifeti ve Ayhan Akman’ın ‘şıp’ diye içeri bırakması: 1-1. Daha sonra, Necati’nin muhteşem golü ve: 2-1. Bu pozisyonun patent sahibi genç Uğur’dur. Galatasaray futbol adına ne gerekirse yapıyor; Fenerbahçe mi? Bakıyor... Oyunu seyredenlerin başı diye tanımlanabilecek Appiah, bu haline rakip savunmayı da inandırdı ki, çok kolay bir gol attı: 2-2. Suskunluğu bozan Hakan Şükür oldu: 3-2.Tribünlerden yağan pet şişe ve küfürler dışında saha içinde muhteşem bir heyecan yaşanıyor ve Bülent Demirlek bu güzelliklere olağanüstü katkı yapıyor.Gerets’in ekibini çok iyi hazırladığını ve futbolcularının da ne gerekiyorsa yaptığını söylemeliyim. Çok eleştirdiğim Iliç dahi takımın temposuna uymuş, oyunda kaldığı sürede mükemmel mücadele etmişti. Futbolda iyi oynamak galibiyete yetiyor fakat iki ayaklı maçlarda tur için yeterli olmayabiliyor. Dün gece bu realite bir kez daha gündeme geldi.Sahada oynanan oyunun güzelliklerine tribün sakinlerinin de uyum göstermesi futbolumuzu daha güzel günlere taşır, eziyet değil, keyif haline getirir. Bu gerçeği herkes kabullenmek zorunda.

23 Mart 2006, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Akıllı olun!‘’

Galatasaray, öncelikle bilim ve kültür yapısı, sportif faaliyetlerse daha sonraki tamamlayıcısıdır. Sinan Kalpakçıoğlu bir sohbetimizde ‘Kulüpte yapılması gerekli görevler tanımlanmıştır. Herkes kitapta ne yazıyorsa onu yapacak ve sınırları dışına taşmayacak’ demişti. ‘Sportif Direktör’ün yetkisi ve yapması gerekenleri içeren kitapçığı incelemiştik. Çağdaş yapılanma yolundaki şık girişimlerden biriydi Kalpakçıoğlu’nunki.Yapılması gerekenler arasında, hakem hatalarını veya rakip takım performansını medyayla paylaşma gibi bir göreve rastlamamıştım. Sonradan eklediler mi bilemem! Ama öyle bir görev tanımı yoksa, Bülent Tulun hangi mantıkla kendisine vazife çıkarıyor ve her defasında Galatasaray’ı açık düşürüyor. Hele hele Özhan Canaydın gibi etik değerleri ve kulüp disiplinini her şeyin önünde tutan bir başkan zamanında.Kayseri Erciyespor’un futbol oynama hakkını kullanmasına, soru işareti koymak tek kelimeyle ayıptır. Bu hakkı hiç kimseye vermezler. Rakibini tanımıyorsan öğreneceksin. Mustafa Uğur ve ekibini ikinci ligden beri izlerim. Nasıl çalıştıklarını, hangi mütevazı bütçe ve bilek güçleriyle geldiklerini de iyi bilirim. Ligde bulundukları konum sadece helal alın terlerinin karşılığıdır. Gelelim Gerets’e... Akıl hocalarına dümeni vermek ve rehavet içinde uzun zaman dilimleri geçirmek adama hata yaptırır. Belçikalı bu yola doğru çıktı, haberi yok. ‘Galatasaray yoktan yonga çıkarıyor, parasız pulsuz gidiyor’ diyenler, dünyadan bi haber hayalperestler olmalı. Gerets Avrupa’nın çok az kulübünde bulabileceği zenginlik içinde. Kadrosu, tesisleri ve olanaklarıyla... ‘Bilmiyor mu?’ dersiniz! Üç büyüklerden ülkesine dönen çoğu teknik adam mutlaka pişman olur. Futbolcular da öyle. Para almadığı söylenen gariplerin(!) tahsilatları minimum 300-500 bin dolardan az mıdır acaba, milletin üç yüz, beş yüz milyon maaşla kira verip, çorba ekmeğe talim ettiği ülkede. Galatasaray değirmen suyunun en bol olduğu mecralardan biri. Hiç kimse yalandan ağlayıp ekmeğine hıyanet etmesin. ‘Bereket versin’ demeyi de öğrensin. Fenerbahçe karşısında çok önemli bir sınav var. Ortada da güven vermeyen bir Galatasaray var. Özellikle savunmasında. Yenilen golleri anımsayalım yeter. Bu düzeyde böylesine kişisel hata oranı anormal gözükmekte. Orta alan savunma aksiyonlarında eksik var doğru. Doğru da, bu konuda Gerets’in anlamsız ısrar ve daimi yanlışları da bir başka doğru. Ayrıca Fenerbahçe’nin duran toplardaki basketbol hücum setlerine benzeyen koşuları ve mutlaka iki kişinin boşa çıkıp vurması, adam kovalarken topu unutan acemilerin yetersizlik gösterisidir.Belçikalı teknik adam, Tulun’un yersiz sallamalarının değil, kendi eksiklerinin tedavisi ardında durmalı. Meslektaşı Mustafa Uğur’dan da mutlaka özür dilemeli. İşini iyi yapan namuslu insanlara kızılmaz. Kutlanır. Sonuç ne olursa olsun.

22 Mart 2006, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI