Arama

Popüler aramalar

‘’Ah Gerets ah!‘’

Galatasaray’ın kimyasını kurcalamazsan en kötü 2’nciliği yakalarsın zaten. Yani, hani o yerlere göklere sığdırılamayan tarihi performans şampiyon olamadıysan, hikaye! Yüzyılın en düşük puan ve averajını sağla, ama altında 17 rakip kalsın. Sen de en tepede ol...Cim Bomlu’nun isteği bu. İçini serinleten istatistik, başarıları değil.Ankaraspor’un hucümcu futbolcularını adet fazlalığı “Giray Bulak mutlak galibiyet istiyor” düşüncesini çağrıştırdı bana. Ama sadece istemek yetmez ki; Futbolun gerçekleri bambaşka.Jaba ve Tita’nın sorumluluk kulvarları gereğinden uzun olunca etki alanları kısaldı. Konuk yediği iki erken gol sonrası daha fazla çıkmaya başladı. Ve bu kurusıkı yoklamalarda dahi, Galatasaray savunması sallandı. Arka mahalladekilere isterse “Best of Europe” ödülü verip, alem böyle defans topluluğu görmemiş ki ödülü versinler. Bana göre nafile. Bu arkadaşlar olmadık maçlarda çarşafa dolanmış, güven duygumu zayi etmişlerdir.Galatasaray Ergün ve Ayhan etkinlikleri, Hakan Şükür golcülüğü sayesinde çabuk öne geçti. İmzalardan biri İliç, diğeri Hakan Şükür’dü. Bu iki gol Sarı - Kırmızılar’ı rahatlattı. Üzerlerinden günün stresini de sanırım attı. Ama tribünlerin aklı Trabzon’daydı. Üçüncü ve dördüncü goller dahi Fenerbahçe’nin golleri geldikçe hiç zevk vermedi. Gözlerin Ali Sami Yen’de, merak duygusununsa Trabzon’da olduğu gecede, sen ne yapsan nafile...Şu gerçeği asla akıldan çıkarmayacak; At binenin, kılıç kuşananın ne denli doğru bir söylem olduğunu kabullenip gelecek sezon için önlemlerimizi bugünden almaya başlayacaksınız.

30 Nisan 2006, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Benim işimdi!‘’

Yenilgimizin ana nedeni çoğu futbolcunun gerçek performansını sergilememesidir” şeklindeki sözleri ve eklediklerini de okuyunca hak verdim hocaya... Belçikalı ne yapsın? Takım olarak performansın kötü olmasının sorumlusu bulunmalı önce. Sağa-sola baktım, ne orada, ne burada bulamadım. Kimsecikler yok! Takımın istenilen düzeyde olmamasının hesabının sorulacağı adres neresi acaba? Galiba ben. Evet, o iş benim işimdi!Hesap vereyim o zaman; Evet, Uğur ve Ferhat’la ilgili eleştirilere katılmıyorum. İki yavru Aslan’ı bu yenilginin sorumlusuymuş gibi göstermek tek kelime ile hainlik. Bu tür yarışları ya takım kaybeder, ya da takım kazanır. Aksini savunmak sporun gerçeklerini inkar anlamına gelir. Ayhan, kaderiyle başbaşa bıraktı sabiyi. Hatta Alex, Ferhat’a çalım atarken neden kademeye gitmediğini, üstelik Brezilyalı’nın arkasına doğru yönlendiği hala çözebilmiş değilim. Oysa futbolun temel felsefelerinden biridir; “Rakibinle kendi kalen arasında bulunacak, onu olabildiğince çizgiye sıkıştırıp alanını daraltacaksın.” Ayhan tam tersini yaptı. Ehhh! Saidou mu? Atıldığı ana kadar rakipleri karşısında yavaş ötesi kalıyor ve işi hep arkadan faul yaparak çözmeye çalışıyordu. Görebilmeli, çözüm üretmeliydim. Dondum kaldım. Atılana kadar da baktım!Hele hele Necati... Zaten haftalardır yok. Var gibi yapıyor, ama yok. Mondragon’un ilk golü çıkarması gerekirdi. Sanırım daldı, geç kaldı. Tomas mı, onun yaptıkları hata boyutunu aştı. Sanki infaza başladı. O kötü olunca, üzüm üzüme baka baka kararacak, Song da yanlış yerlerde bulunacak elbette. Ümitlerim Hakan Şükür ve Hasan Şaş’taydı. Gördüm ki, onlar da yırtık uçurmadan farksızdı. Ya Cihan? Dolaştı! Yani? Takımın aslarının tamamı arızalı. O zaman yenilgi de kaçınılmazdı.Acaba ne yapabilirdim? Öncelikli Uğur ve Ferhat’ı cehennem sıcağına akıllıca alıştırmak varken, ateşe atmamalıydım. Sistemde zaten sıkıntım var. Savunmanın önünü, neredeyse sezon bitecek henüz oturtamadım. Devamlı adam deniyor, daha taşı gibi oyuncu değiştirip, en düzgün olması gereken bölgeyi harman yerine çeviriyorum. Şansıma tüm golleri de o karışıklıktan yiyor, sorunu çözemiyorum. Deneyim denen servet ne denli değerlidir, bunu anlamak da istemiyorum. Galiba macerayı seviyorum. Ergün’ü solda, Cihan’ı sağda kullansam, önce Sabri’nin çabukluğundan ve direncinden yararlansam veya oraya Volkan’ı çekip toparlasam acaba daha mı iyi olurdu? Ergün olağanüstü deneyimi ve tekniği ile sol kanada deva olur, Volkan vurur, maçı çeviremez miydi? Cihan sağda gerçek performansını örnekler, Iliç tam toparlamışken yine kaybolmaz ve Heinz’dan bile medet umar hale gelmezdim belki de... 4 gol de yemez, puan bile alabilirdim belki de... Kanarya’yı tam bacakları titrerken yakalamıştım, dirilttim. Öffff be, delirdim. Şimdi elalemin çeyiziyle gerdeğe girebilir miyim diye bekle...Şey! Bugün yine maçımız var. Var da kafam her zamanki gibi karışık. Yani işimiz önce Allah’a, sonra rakiplerin performanslarına kaldı. Bizim performans mı, boşverin. 3 sene daha sizlerleyim, yakalarız elbette!

29 Nisan 2006, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Zaten garantiydi!‘’

“Hayatta hiçbir şey raslantı değildir” derler ya! Doğru. Yönetim Kadıköy’e üzerinde ‘OKUL TAŞITI’ yazan bir minibüsle gitmiş. Televizyonda gördüm, düşündüm: “Demek ki içeride öğrenme ihtiyacı olanlar var!” Sonra kendi kendime ne dedim biliyor musunuz: “Seneye öğrenir de gelirsiniz inşallah.” Ama gelişmeleri izliyor ve bunun pek mümkün olamayacağını şimdiden görür gibi oluyorum. Desenize ‘Kadıköy Okulu’ ve ‘Okul taşıtı’ bile nafile.Galatasaray neden yenildiğini irdeleyeceğine, Polat önderliğinde fuzuli işlerle uğraşıyor. Bir kamyon demecin ardından ne olacak? Gelecek sene yine aynı rezillikler yaşanacak. Eğer Fenerbahçe kritik yerdeyse, Aziz Yıldırım ve ekibi için herşey mubahtır. Bu realite Meydan Larousse’a bile geçti de, haberleri yok. Mustafa Denizli boşuna mı, “Yüzde 51 Fenerbahçe” demişti. Sadece deneyimli. Bir sezon boyu o işlerin içindeydi. Başkan ne demiş? “Ne? Bizi Denizli mi şampiyon yaptı? Anlayamadım!” Başkanın anlayamadığını, elbette kimse anlayamayacaktı! Saha dışı işleri halledilmeden, şampiyonluğun kazanılamayacağı söyleminde olduğu gibi.Yöneticiler, Fenerbahçe yenilgisi ve nedenlerini doğru irdelemeli. Milli Piyango’nun büyük ikramiyesinden farksız ele geçen şampiyonluk şansının, nasıl beceriksizce kaçırıldığını da tespit edebilmeli. Onların “Elimizi sıkmadılar” diye şikayet ettikleri yerde, Galatasaraylı taraftara gavur eziyeti çektiriliyor, pusudan farksız ara sokaklarda acımasızca dövülüyor, görevli polisler de maalesef seyrediyordu.Sayın Muammer Güler ve Sayın Celalettin Cerrah... 4 bin polisin ne işe yaradığını merak ettim doğrusu. Korumasız şekilde Fenerbahçeli bir kısım taraftarın içine salınan Galatasaraylı gençler ve onlarla, “Tohumunuza para mı verdik, ne işiniz var burada?” felsefesiyle(!) ilgilenen bıkkın polisler. Ne oldu? Kim yapmaya niyetlendiğinden geri kaldı? Stadyuma gelen 15 kişilik Galatasaray formalı bir grup dışında nasiplenmeyen kaldı mı? O arkadaşlar nasıl oldu da özgür ve rahattı, diğerleri neden ırgalandı? Cevabı bulursanız, sorunlarla ilgili bir kısım çözümü de bulursunuz, Sayın Valim, Sayın Emniyet Müdürüm.Gerets’in geçmesi gereken hiçbir maçı geçemediği realitesinin örneklendiği, bilmem kaçıncı gece sonrasında bile, futbol arızalarına değil de, başka taraflara bakan yönetim anlayışı erken iflasın ilanı işaretidir. Şimdiden uyarıyorum: “Başarı, hikayelerin değil, realitenin peşine düşülürse gelir” Galatasaray, ‘bisiklet tepesinde, motosiklet sürücüsünü yakalarım’ zanneden anlayışla sahaya sürülemez. Mavnadan farksız savunma yapısıyla, sürat teknesi çabukluğunu zaptedemezsiniz. Bunu düşünemeyen teknik adama maç öncesi “DUR” demezseniz, sezon sonuda “DUR” diyemezsiniz. Bazı kritik oyunlarda rakibin iki veya üç kişi fazla oynadığını çözemezseniz, zaten siz de iflah etmezsiniz!

26 Nisan 2006, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Teşekküre gidin!‘’

‘Dost acı söyler’ derler ya! Fenerbahçe de ebedi dostluğunu göstermiş, boy ölçüsünün gerçek ebatlarını Galatasaray’ın eline vermiştir. Şükrü Saracoğlu Stadı’ndan çıkacak bir Cim Bom zaferi, ‘Avrupa eski fatihi’nin aymazlık döneminin daha uzun sürmesinin nedeni olurdu. Belki bu vaziyet ezeli rakibin işine gelirdi, ama dürüstlüğü seçti onlar. Uyandırdılar!Özhan Canaydın gittiği iki Kadıköy maçında, kalesinde 10 gol gören Galatasaray Başkanı olmayı sindirebilecek mi? Sanmam. Peki gereken önlemleri alma adına işe girişebilecek mi? Onu da sanmam. Kadıköy felaketinden sonra Başkan yine, “Galatasaraylı’nın birlik olma zamanıdır evlatlarım” diyecek ve bildiği(!) belki de bilmediği yola devam edecek. Nedir o, belki de bilmediği yol? Anlatalım... Özhan Canaydın futboldan bi haber. Evet dürüsttür, güvenilir adamdır, saygın başkandır, fakat futbol bilgisi diğer artılarıyla ters orantılıdır. Yani? Yoktur.Galatasaray ruhunu her fırsatta dile getiren Başkan, UEFA Kupası’nı kazanan takımın ruhunu görmezden gelmiş, kadronun dağıtılması operasyonuna çanak tutmuştur. Bu kıyımı uygulamaya sokan Faruk Süren, Mehmet Cansun ve yandaşlarının ‘Avrupa Kralı’nı ne hale getirdiğinin resmidir günümüzde yaşananlar. Ekonomik hiçbir yarar sağlanamadığı gibi kulüp batırılmış, fakat bu cinayet Canaydın tarafından dahi örtbas edilmiş, gerçekler lazım oldukça sadece tehdit unsuru olarak kullanılmıştır.Neler oldu? Şampiyonlukların getireceği serveti değerlendirme fırsatını seçmeyi tercih etmeyenler, kolay yolu seçti. Alp Yalman, Yurdaşen Karahasan, Adnan Polat, İrfan Kurtoğlu, Ergun Gürsoy gibi yöneticilerin, adeta anaları ağlayarak kurduğu muhteşem kadroyu sattı, satamadığını kaçırdı. Hatırlatalım mı? Tugay, Fatih Akyel, Hakan Şükür, Capone, Emre Belözoğlu, Emre Aşık, Hakan Ünsal, Mehmet Yozgatlı, Ahmet Yıldırım, Taffarel, Okan Buruk, Ümit Davala ilk aklıma gelenler. Bugün dahi parayla kuramayacağınız bir kadro değil mi?Sonra İmparator geldi. Sezonu gol kralı bitiren Arif Erdem’i de bitirdi. Niye? Bitirmek öyle olmaz, böyle olur diye! Takımın köküne tuz ekme operasyonu mimarlarından biri de futbolcu menaceri Ceylan Çalışkan’dı. Sağ kol Ceylan, sol kol Şükrü, ortada Ökkeş, Terim yönetiminde Galatasaray’ı yürütüyor! Lukunku, Petre, Pinto, Tamas ve daha nice işi bitmişlerle. Canaydın mı? Bakıyor!!! Karışmıyor. Kulüpse uygun adım mali ve sportif çöküşe gidiyor. Fenerbahçe 6 atıp yine dostluğunu örneklemiş ve tarihi uyarı görevini yapmıştır ama kimin umrunda!Daha sonra gölgesiyle dahi kapışan Hagi ve şimdi de Gerets... O’nun da sağ kolunda menacer Harun Aslan, sol kolunda Erdal ve ortada da Bülent Tulun. Canaydın mı? Her zamanki gibi seyrediyor. Galatasaraylı da 6 senedir Kadıköy’de rezil oluyor.Oğuz Dizer de soruyor, “Bunca yönetim kurulunda futboldan anlayan hiç kimse yok muuuuu... Yoksa Canaydın paylaşmayı da bilmiyor muuuuuu!..”Başkan be! En sonunda kurt gibi ulumamı sağladın ya... Helal olsun...

24 Nisan 2006, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hüzzam şarkı!‘’

Geçtiğimiz hafta yazmıştım ‘Bunlar prostatlı gibi’ diye. Henüz yedi gün geçti, nuzülde indi. Evet Rizespor karşısında bazen faşır - faşır, genellikle de kesik - kesik kıvam tutturmaya çalışanların, böbrekleri iflas etti ve ‘koma hali’ gerçekleşti. Serildiler.Sarı- Kırmızılılar’ın yere göğe koyulamayan, en çok beğenilen yeri neresi? Savunması. Bence en dandik yeridir de, çok bilen ya da kuçu kuçu yapanlara göre iyinin iyisi! İşte orası göçerse, başka neresini tutacaksın? İşin doğrusu en acil yenilenmesi gereken yerler de orası. Çatır çatır hep aynı bölge su koyveriyor, fakat onarımı da akıl edemiyorlar.Bu kadro yapısıyla, böylesine üst düzey kalitede futbolcularla bezeli bir rakibin önüne lider çıkan takıma şu şöyle, bu böyle yaptı demem. Gelebilecekleri en iyi yere gelmişler, Fenerbahçe’nin de kazanması gereken her oyunu kazanacağı (şimdilik sadece yurt içinde) gerçeğine de, ışık tutmuşlardır. Ama 2000 sonrasından bu kara geceye dek, saçma sapan transfer girişimleri ve seçimleriyle kadroyu bonfileye çeviren Galatasaray yönetimi de gerekeni yapma adına kolları sıvamalıdır artık. Yeter artık.Belçikalı Gerets, Fatih Terim’e ait rekoru kırmayı beceremediyse, kabahat kendisinin değil, direklerindir. Galatasaray’ın muazzam(!) savunması, göbeğini kevgire çeviren Fenerbahçeli sporcular karşısında adeta telef olurken, kale direkleri koruma görevini çok daha iyi becerdi!Özhan Canaydın tahsilatını, ama öyle ama böyle yapanların parasını acilen toparlasın ve yollasın. Özellikle yabancı oyuncuların! Bilmem anlatabildim mi?

23 Nisan 2006, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Zehirli variller!‘’

Sistem doğru çalışmış(!) gelenek gereği, elebaşılara dokunulmayacak. Önce konuşlandığı yeri, sonra çevreyi ve toplumu zehirleyen atıkların cezasını kim çekecek? Yasalara saygılı olanlar elbette! Bazısı zehirlenmeyi göze alırken, kimi de ‘tebdil-i mekanda ferahlık vardır’ diye, terk-i diyar eyleyecek. Futbolun son hali de aynı zehirlenmenin, farklı versiyonudur zaten. Önce İstanbul’un çevresi zehirlenmiş, zehir şehrin merkezine doğru sızdıkça, stadyumlar da nasiplenmiştir. Taraftarların bazısı zehirlenmeyi kabullendi, etmeyen gitti. Futbol terörü, 50 senedir göz yumulan zehirli varil harekatının, insana dönüşmüş modeli değil de ne! İstanbul’un bittiği, aklıbaşında insanların ortalıktan çekildiği belliyken, suç malikleri belli(!) değil.Perde arkasında bu gelişime çanak tutanlar, sahnede dostluk, barış ve etik çağrısı yapıyor. “Derbi şenlik olsun”muş. Nasıl? Yıllarca kötülük tohumları ektiğin ortamın ürünüdür, görünen.Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaraylılar’ın yan yana izledikleri o muhteşem rekabet günlerini yaşadım. Zehir henüz bulaşmamıştı, son 10 yıl kanser hücresi gibi yayıldı ve eğlenceyi, oyunu bitirip, stadyumları ölüm alanları boyutuna taşıdı. Saray kalitesinde bir Şükrü Saracoğlu güzelliği üreten Aziz Yıldırım, nasıl olur da burayı ızdırap yuvasına çevirir ve kendinden olmayan herkes için haram etmeyi düşler!ASY’deki kupa gecesinde, Ümit Özat ve arkadaşları sadece kendi taraftarlarını alkışlamış, tribünleri selamlamamıştı. Tuncay’ın yaptıklarını da biliyoruz. Ama bu çocuklara gönül koymamalı. Manevi baskı, aşırı zorlama ve yanlış yönlendirme gençlere her şeyi yaptırabilir. Kaptan Şükür’e hatırlatmak isterim, tünelden çıktığınız zaman şerefli Fenerbahçe camiasını mutlaka selamlayın, sonuç ne olursa olsun gereken nezaketi örnekleyin. Orada galibiyetten çok daha değerli 100 yıllık yarışın ruhu var. Galatasaray kültürünün temelinde de tüm değerleri muhafaza gereği...Umudum toplumu zehirleme tacirlerine ‘Dur’ diyecek yasa uygulayıcılarının işbaşı yapmasında. Zehirin etkilediği son noktaya değil, ilk gömüldüğü mekana bakılmasında. Tuzla’daki dört kişiyle, tribündeki beş kişinin tutuklanması çözüm değil, ölüm üretmeye ‘devam’ demektir. Suçun asıl sahiplerini tespit edin ve gerekeni yapın. Aksi halde her geçen gün daha geç ve tehlikeli olmakta.Cüneyt Çakır ve ekibine, elbette tüm sporculara başarılar diliyorum.

22 Nisan 2006, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bi daha, bi daha!‘’

Sonra sistem değişti. 2000-2001 sezonunda Aziz Yıldırım “Galatasaraylı spor yazarlarına can güvenliği garantisi veremem” haberini yolladı. Meğer futbolcuların soyunma odası koridorları, güvenliği de yokmuş! Dayak yediler. Tribünlerde mi? Sarı-Kırmızılı taraftarları bambaşka bir sürpriz beklemekteydi. At pisliği, ot, lağım içinde iskan edilme. Daha sonraki yıllar, henüz maçın 10. dakikasında polis marifetiyle dayak ve dışarı atılma. Baskı, gerginlik ve dostlukların dibine dinamit koymanın türlü gösterileri.Celalettin Cerrah müdürümün işbaşı yapmasından sonra, polisimizin daha hakkaniyetli ve doğru davrandığı bir gerçek. Bir kısım eziyet bitti. Yine kritik bir cumartesi yaşanacak Şükrü Saracoğlu’nda. Açık ve net uyarıyorum, misafir takımın otobüsten indiği andan itibaren, soyunma odası koridorları, çıkış tüneli ve konuk ekip tribünleri, özellikle kale arkaları ve korner köşeleri de, en az stadyum dışında alınacak tedbirler kadar önemli bölgeler. Emniyet güçleri, içerideki kritik noktalarda da, gerekli önlemleri almalı. Aksi halde İsviçre maçı sonrası yaşananlardan daha vahim işler, gündeme girebilir. Güvenlik kameralarının başında da, özel ekiplerin yanısıra, mutlaka resmi emniyet güçleri denetleyici olarak bulunmalı.A.S.Y.’deki bir maçta da, Oğuz Çetin tam altı koruma eşliğinde sahaya çıkmış ve kulübede nöbet tutulmuştu. Aynı prosedür Gerets ve ekibi için de uygulanmalı. Yani? Sadece Fenerbahçeli değil, Galatasaraylı teknik kadro ve futbolcular da aynı güven duygusu ve rahatlık içinde olmalı. Sarı-Lacivertliler elbette saha ve seyirci avantajını kullanacak. Ama bu hak yasal sınırlar içinde kalmalı. Geçmiş dönemler baskısı biçiminde değil. Bu uyarıları paylaşmaktaki en büyük amacım, hakkaniyetten taviz verilmemesi, konukların tacize uğramak değil, futbol için geldikleri doğrusunun saptırılmamasıdır.Manisa olayları nedeniyle TFF’nin gerekeni yapacağını zannetmiyorum. Fakat hiç olmazsa Galatasaray’ın haklarının gasp edilmesini sağlayacak işlerin üretimine dikkat etsinler. Koridorları, kapıları denetleyen acar gözlemciler ‘Dut yutmuş bülbül’e dönüşmesin Kadıköy’de! Yayıncı kuruluşun işini yapmasına mani olunduğu, bir kısım Fenerbahçeli yorumcunun, koşulsuz ve şartlar ne olursa olsun Kanarya’yı şampiyon yapmaya soyunduğu yerde TFF görevini eksiksiz ve doğru yapmak zorunda.Bu arada Gerets’e bir uyarıda bulunmak isterim. Eğer kazanırsanız, Souness’in yaptığı gibi, sahanın ortasına bayrak dikmeye kalkışma. Fenerbahçeliler özellikle kaybetiklerinde Galatasaraylılar kadar hoşgörülü değil çünkü! Ayrıca futbolcuların oyun kalite ve becerileri iyi, sinir sistemiyle ilgili dayanıklılık verileri kötü. Bu konuda psikolojik destek alın, Beşiktaş’ın, soğukkanlı oynayınca Fenerbahçe’yi ne hale getirdiğini de unutmayın yeter.

19 Nisan 2006, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Prostatlı sanki!‘’

Kazanma arzusu, mücadele hırsı, mükemmel bir olgu ama yetmez. Devamlılık da şart. Orta alanda mükemmel pas trafiği üretenler, ceza alanı civarı ve içinde akıl almaz iş kazalarına imza atmakta. Benzeri defolar, savunmada da olmuyor mu? Oluyor. İşte o zaman gol yemek de mukadder akıbet olarak şekilleniyor.Iliç’in her hafta yükselen performansı, Hasan Şaş ve Hakan Şükür’ün olağanüstü çabaları, Ayhan ve Saidou’nun gayretleri bir gün gelir yetmeyebilir. Takım halinde gösterilen özveriye biraz daha akıcılık katmak şart. Galatasaray gol atıyor. Atıyor da, çok da kolay gol yiyor. Hücum aksamalarında prostat, savunmada da ishal görüntüsü. Ben şampiyonluk istiyorum diyen bir takıma da hiç yakışmıyor.Rizespor futbolu bilen, iyi top kullanan ve korkusuzca oynayan bir ekip. Güvenç Kurtar sadece puan almayı değil, özgüven kazanımını da öğretmiş. Bu nedenle de 2 farklı yenik duruma düştükleri zaman dahi yılmadılar, mücadele ettiler ve gol aradılar. Tek arızaları, savunmadaki ağırlıkları. Rakibin arkasından bakan çok. Altan ve Fahri futbolu renklendiren adamlar. Dün gece de, zevkle izlendiler.Iliç’le öne geçen Galatasaray, Hakan Şükür’le ikiledi. Akıl almaz savunma hatasını Okan mükemmel değerlendirdi: 2-1. Şükür, bu kez adeta Leeds nostaljisi yaptı ve skoru 3-1’e taşıdı. Daha sonra, önce Galatasaray, ardından Rizespor kendi kalelerine birer tane gol daha attı ve maç 4-2’ye bağlandı.Tolga Özkalfa mı? Apseli dişi şıp diye hissettirmeden çeken usta hekim gibi tertemiz bir maç yönetti. Bravo.

17 Nisan 2006, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI