Arama

Popüler aramalar

‘’Gereksiz gerginlik‘’

Hemen herkesin büyük keyifle katıldığı Dolmabahçe Sarayı gecesinde, bir büyük eksik vardı. Fenerbahçe! Evet Türkiye’nin olmazsa olmazı kulübümüzü büyük bir özenle kendi dünyasına kapatma gayretindedir başkanı. 17 kulübün olduğu yerde Fenerbahçe yok. Yani Kulüpler Birliği’nde. Sonra? Birlikte olunması gereken hiç bir platformda yine yok. Aziz Yıldırım başa gelmesi mukadder başarısızlıkların sorumlusu olarak hep başkalarına bakmayacak. Kendine bakar ve doğru analiz ederse, aynı yolda yarıştığı rakiplerinin en az suçlu olduğunu anlar. Pembe medyası dışında kalanların nasıl bir uyarı gayreti içinde olduğunu da görür. Bu davranış biçimi ısrarı ve yanlış yönlendirenlerin özeniyle Fenerbahçe ‘yalnızlık denizinde’ seyretmeye ısrar ederse, ne anlamı kalır zaferlerin? İnsan kendi kendinin dostu olmalı önce. Doğru. Doğru da bu güzelliğin değerlenmesi için mutlaka başka insanlara da gereksinim vardır ve dostluklar ancak o zaman anlam kazanır.Fenerbahçe ruhsatsız ve yasal olmayan bir stat yapıyor. Sonra hükümet ‘Madem bu işi kıvırdın, tesisi yaptın, bari toprak da senin olsun’ diyor. Peki Antalya ve civarında bir sürü işadamı toprağın üzerine yasal tesisler yaptı. Bu akılla oralar da maliklerine bırakılacak mı? Ben spor adına yapılan her tesis için ‘Allah razı olsun’ derim. ‘Zaten’ dedim. Ama Fenerbahçe camiası tüm gayretini Seyrantepe işine çomak sokmaya ayırır, başkalarının önünü kesmeye çalışırsa sorarım? Fenerbahçe’nin stadı yasal mı? Ruhsatlı mı? Binayı yaptılar diye, toprağını da bağışlama arzusu doğru mu? Kim verecek cevabı?Özhan Canaydın’ın eğrisine eğri, doğrusuna doğru! Aylardır çok eleştirdiğim Galatasaray Başkanı, balo gecesi tüm kulüp temsilcileriyle beraber, şahane bir tablo örnekledi. Futbolumuzun gerçek ihtiyacı ‘işte bu, önce dostluk, sonra yine dostluk’ dedirtti. Faruk Özak, Aziz Duran, İlhan Cavcav, Ömer Yazıcı, Levent Kızıl, Ali İpek, Hilmi Gökçınar, Sedat Peker, tüm diğer başkanlar, yöneticisi, sporcusu ve medya mensuplarıyla geleceğe dönük barışçı umutlar saçtılar. Canaydın herkesle mükemmel diyalog kurdu. Aynı güzelliklere Lüksemburg milli maçı nedeniyle de şahit oldum. Çok da memnun oldum. Çünkü orada Galatasaraylı, Beşiktaşlı, Fenerbahçeli, Trabzonlu ve tüm diğer sporseverler Özhan Başkan’la kucaklaştı. Türkiye’nin gerçek ihtiyacı oralardaki birlik, beraberlik ve dostluk resmidir. Kendisini iyi tanıdığımı düşündüğüm Aziz Yıldırım da, yanlış yönlendirmelerden sıyrılıp o fotoğrafa mutlaka girmelidir. Yakışır.

19 Ağustos 2006, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Malta'nın voltası‘’

Futbol oynama niyeti böylesine dumura uğramış bir ekip izlememiştim son yıllarda. En arkada kaşık kadar dört kişi, hemen önünde beşli forvette ise bir kişi. Özellikle ilk yarı bataklığa düşmüş çaresizler misali gömüldükçe gömülen birileri. Bizim geri dörtlünün önünde sadece Aurelio, diğerleri? Ötekilerle rakip alanda iç içe. Bu kalabalığa nasıl bir çözüm üretilir diye bekliyor fakat göremiyorum. Orta alanda oyunu kuracak, atacak isimlere rastlanmadığı gibi kanat organizasyonu da yok. Oysa bizimkilerin kırmızı yumurta gibi birbirine çarpması lazım bunları. O güç ve beceri fazlasıyla var. Yapmıyorlar! ilk yarı Lüksemburg bir kez çıkayım dedi, golü yedi. Nihat pıırrrr diye gitti, asisti Fatih’e ve 1-0. Sonrası yine sıkıntı, önceki gecenin idmandaki çift kalesi çok daha kaliteli ve zevkliydi. Birbirinden güzel iki Türk takımı izlemiştim! Şimdi şöyle bir akıl yürütelim, Malta bunlar kadar futbola dargın değil. Daha tempolu, daha çabuk mücadeleci ve sert...Peki Ay-Yıldızlılar puan maçını geçebilir mi? Geçer. Değerleri Malta’yı aşacak nitelikte. Karşımızda futbol oynamaya niyeti olmayan bir rakip olunca ne yapmalısınız, nafile Lüksemburglular bizim kalitemize çıkamayınca ne yazık ki her geçen dakika biz onların kalitesine indik. Özellikle ikinci yarı resmen debelenip pozisyon dahi verdik. Neyse, bu sayede Rüştü kalitesi bir kez daha sergilendi. Arda, geleceğe dönük pırıltılar verdi. Mehmet Aurelio da doğru seçimdi. Terim’in rakiplerini çok iyi analiz edip, ona göre takımını yönlendirmesi ve futbolcularımızın üst düzey kalibresi beni sadece Malta maçı için değil, gelecek için de ümitlendiriyor. Bu düşünceyi üreten dün gecenin futbolu değil geçmiş başarıların hatırlanmasıdır. Sonuçta kötü rakibe karşı kötü oynayıp, galibiyeti; dolayısıyla da puan almayı başarabileceğimizi belgeleyen bir geceydi.

17 Ağustos 2006, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şalteri çeker mi?‘’

Ertuğrul Sağlam savunmanısının önünü kalabalık tutup, çabuk forvetleri Gökhan ve Akagündüz’ü salıyor, aralardan da Mehmet, Bülent ve Ragıp’ı koyveriyor. Bu tür her girişimin sonunda da Gerets savunması sallanıyor. Neden? Kopup gelenlere ‘Dur’ diyen yok da ondan. Savunma bu gece ilk yarıda sanki ayaklı şaka! Böyle kolay çalım yenilir ve oyundan düşülür mü?Ya hücumda ne yapıyor Galatasaray? Bakıyorlar ki rakip sıkı, onlar daha sıkı olmaya niyetlenip kahramanlık peşine düşüyor. Bu iş ‘Dünya’yı kurtaran adam’ Cüneyt Arkın misali üst üste beş - altı adamı telef etmeye benzemez. Orada olan film. Yani senaryo gereği, oysa burası yaşamın ta kendisi. Arkadaşlarınla olayı paylaşmazsan olmaz ki.Arda olağanüstü yön değiştirmelerinden birini daha örnekledi ve ayağı takıldı! Orada ağaç kökü olmadığına göre başka bir şey var. Neden görmedin Dereli? Kusurlu hareket üstelik ceza alanı içi değil miydi? Sonra Orhan Ak’ın mükemmel takibi, asisti ve Arda’nın şahane plasesi: 1-0 İkici yarı, iyi başladı ev sahibi. Kayserispor mu? Durdu. Sabri eseri, Şükür asisti ve Şasa muhteşemliği 2-0, ardından da şahaneliği 3-0, Cihan gece boyu çok uğraştı, çalıştı ve bir mükemmel gol attı: 4-0... İlk 45 dakika sonrası, Galatasaray skoruna ve oyununa bravo. Ama düşünmek lazım, her rakip Kayseri gibi birden bire şalteri çeker mi?

14 Ağustos 2006, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Maximus bakkal!‘’

Fenerbahçe mi çok pas hatası yaptı, yoksa ev sahibi mi topları kaptı. Bana göre ikinci şık. Sahaya planlı, programlı dağılıp, doğru etkinliklerde bulundu Bakkal’ın ekibi... Fakat gol vuruşu ve savunmadaki duruş defoları, sadece onların değil Türk futbolunun bitmez tükenmez dramıdır. Evet Gençlerbirliği şut atıyor, mücadele ediyor, oyunu rakip alana yıkmaya çalışıyor... Fenerbahçe de taşı(!) pardon topu gediğine denk getirmeyi bekliyor.Isaac’ten öyle bir ara pası ki, Mehmet Çakır takır takır gole gidecek. Çapraza girip, Rüştü’nün bile beğendiği çalımı attı, içeriye kesti. O an top ele çarpıyor, ama oyun devam ediyor. Top mu ele, el mi topa? Sonra ikinci yarı, Semih’e yapılan itme ne? Yıldırım bilir. Aziz olanı değil, Yunus’u! Rakip kaleye doğru dürüst gitmeyi beceremeyen Kanarya bir gitti, pir gitti. Bu pozisyonun anası Semih, ebesi Tümer, bebesi de Tuncay’dır: 1-0. Bu arada ayağının yapacağı işle, kafasının marifetini karıştırıp, ortada kalan baltal savunmacıya da bravo! Sonra yine Semih becerisi, Tümer operasyonu ve Alex iş bitiriciliği: 2-0. İşte bu kadar! Maximus bakkal onca çabasına karşın debelenip dururken, hipermarket malı da, parayı da, puanı da götürüyor. Satış elemanı, kalite farkı olmalı bu.Gençlerbirliği her rakibini zorlar. Fakat bir kısım malı da, hipermarket reyonunda, bir başka ışıldar! Bakkalın dramı bu.

13 Ağustos 2006, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yazıyı yedim!‘’

Düşünebiliyor musunuz? Rakibinizi elinize almış, evire çevire sahayı dar ederken, kendi beceriniz(!) bir anda grogi olmuş adamları diriltiyor. Nasıl şey bu? Yılların teknik direktörü her şeyin yolunda olduğu zamanda öyle değişiklikler etti ki, Çek takımını diriltti. Allah’tan son anda Sabri yetişti. Aksi halde dışarıdaki maç bir facia serüvenine dönüşebilirdi.Ne diyor Belçikalı? Ön libero! Peki ben ne yazıp duruyorum burada? Galatasaray’ın ön libero sıkıntısı yok. Çünkü bu pozisyonda oynayacak en az sekiz futbolcu var kadroda. Gerçek sorun sporcuların kapasitesinde değil, Gerets’in kafasında. Çünkü savunma önünü tek kişiye emanet eden düşünce, rakip teknik adam oralara bir sürpriz adam soktuğunda iflas ediyor ve Cim Bom çok pozisyon verip, bol gol yiyor.Bu iddiamı Boleslav Teknik Direktörü adeta belgeledi; ‘Biz orada tek ön libero oynayacak zannediyorduk. İzlediğimiz her maç aynıydı. İki kişiyle oynamaları planlarımızı bozdu’ dedi. Yani? Mütevazı Çek ekibi bile seni bir çok kez izliyor ve zaafiyetini belirleyip ona göre hazırlanıyor. Üstelik yenmeye geliyor. Peki ne oldu? Ayhan ve Okan savunmanın önünü çok iyi doldurdu. Doldurdu da, Gerets’in gözünü dolduramadı. Maçtan bir gün sonra yine aynı nakarat, bana bir ‘ön libero!’Böyle şey olmaz. Bu denli başarılı bir futbola olmadık yerde çomak sokmayı beceren Gerets yanlış işlemlerinden arınmayı düşünmektense, adam aramayı yeğliyor. Oysa ona yakışan Ayhan ve Okan’a başarılı performansları nedeniyle teşekkür etmek, çocukları doğru motive etmekti. Olumsuzluk üretim tacirlerine karşın, iddiamı yineliyorum; ‘Bir kaç maç daha bu ikili yıpratılmaz ve şans verilirse Galatasaray orta alanıda rakiplere sahayı dar eder.’Gerets’in yanlış yere ve adamlara baktığıyla ilgili kesin kanaat sahibi oldum artık. Yenilen gollerde Song ve Tomas markaj mı yaptı, escort görevi mi? Bu konuda neden görüş belirtmez acaba teknik sorumlu? Orada her an oynayabilecek durumdaki Tolga ve Emre’ye şaşı değil, doğru baksın artık. Galatasaray refakat eden değil, rakibi yıldıran stoperlerle oynamalı.Sabri ve Arda’ya gelince... Bu çocuklar zaten ‘Geliyoruz’ diyor, fakat bir türlü Gerets’in kadrajına giremiyorlardı. Sanırım artık kurcalamaz ve çocukların iç düzenini, elbette güvenini bozmaz. Aynı realite Özgürcan, Ferhat ve Aydın için de gereklidir. Gençler bir oraya bir buraya değil, A takımının olduğu yere gönderilmeli ve güven erozyonuna sokulmamalı.

12 Ağustos 2006, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İşte bu!‘’

Baskıysa baskı, çalımsa çalım, tempoysa tempo ve kazanılan penaltı. Ne de güzel attı Şasa paşa: 1-0. Sonra durulur gibi oluyor Cimbom. Neden? Pas yanlışı sayısı fazla da ondan. Senelerdir aynı kadroda olan adamlar, ancak bir araya gelebildiyse, sağlıklı pas işleyişi için de, sabırlı olmak lazım.Boleslav, orta alanı çabuk geçmeye çalışan tipik Çek temsilcisi. Araya sürpriz adam kaçırma işini de iyi beceriyorlar. Savunmanın önü Ayhan ve Okan tarafından kapatılınca, savunma kademeye girme şansı buldu ve alıştığımız kazalara rastlanmadı.Orhan Ak gibi yürekten mücadele eden ve sahaya her şeyini koyan bir futbolcu az bulunur. Bu kadar çok sakatlanıp da, bu denli nalına mıhına oynayan Ak’a helal olsun. Nazar değmez inşallah. Sabri takıma bu sene ‘Sabbirello’ adıyla gelmiş olsaydı, koyacak yer bulabilir miydik? Merak ediyorum. Arda da ‘Ardonovski’ diye mesela! Attığı golün güzelliğini gördünüz. 2-0 sonra 4’üncü de ondan. Hakan, şarabı sever mi? Bilmem(!) Ama kendisi, her geçen sene yıllanmış şarap gibi, güzelleşmekte. Yazı azıcık mekruh mu oldu ne! Neyse. 3. gol şampanya gibi patladı. Gerets aylardır anlatmaya çalıştığım Okan, Ayhan ikilisini ve ortaya çıkan futbolu, nihayet gördü. Skoru da!Yanımdaki kekeme dedi ki, “O şi şi şişeyi atana so so sok sok sokulup sormak lazım, “Eline ne geçti?”.” Gerets ikinci maçta umarım yazımı yedirecek lakayıtlıklara imzasına atmaz. Galatasaray bu takımı her sahada ve şartta yener. Ama ciddiyeti bırakmazsa...

10 Ağustos 2006, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Demirören'e son uyarı‘’

İzlediğim Ankaraspor ortanın üzerinde sezonu tamamlarsa bayram, düşme hattının hemen üzerinde tamamlarsa seyran havası yaşar. Ya Galatasaray? Yurt içi şampiyonluk ve Avrupa başarılarından başka taraftarı, camiayı mutlu edebilecek alternatif var mı? Yok. O halde Ankara gecesini ‘Yok iyiydi de, bilmem neydi de’ diye millete yutturma çabalarının da gereği yok. Gerets, ısrarla yanlış seçimler yapmakta ve mükemmel kadroyu battal etmektedir. Kocaman’ın sezonu bitirmeye elli kere razı olduğu olduğu yerde, kalabilecek bir Gerets imalatı, Galatasaray’ı yakar, Galatasaraylı’yı da kahreder. Bu nedenle Cimbom’la, Ankaraspor’u karıştırma işgüzarlığına soyunmasın hiç kimse. Bir sürü futbolcusu tırpanlanmış Mavi-Beyazlı ekibi o halde bile yenemiyorsan, derdine yan.Mlada Boleslav öncesi, Tromsö faciası evvelinden dahi kötü durumda Sarı-Kırmızılılar. O zaman hiç olmazsa huzur vardı şimdi o da yok. Belçikalı, anlaşılmaz inadıyla nereye varır bilemem ama Galatasaray’ın başarısızlığa varacağını tahmin edebilirim. İşin en kötü yanı, Gerets’in genç sporculara her başarısız sonucun kılıfı olarak kullanma cinliği aslında. Bir kaç yıl içinde kulübün temeli, üst yapısı, çatısı olacak ve zirvelere koşacak çocukları, doğru yer ve zamanda değerlendirmek lazım. Sonra onları kamuoyunun önüne atıp ziyan etmemek de lazım. Mehmet, Ankara’da kötü oynamadı ki. Arda ‘Ribery, Ribery’ diye inleyenleri susturacak kalitede. Sonra Özgürcan bir forvetin yapması gereken işlerin tamamını fazlasıyla yapacak boyutta. Ama sen göbeğini kaçırmaktan zevk alan modelde ısrar edersen, sonuç fıs, genç yıldızlar hedef olur.Ayhan, Okan, Ergün, Tolga, Volkan gibi bırakın yurt içini her dış platformda, rakibine papucunu ters giydirecek yıldızları, kişisel egolarına teslim eden yapı sadece Galatasaray’a değil, Türk futboluna da zarar verir. İddia ediyorum Belçikalı’nın yaptığı adam kazanmak değil, infazdır. Ben bu işi söğüt gölgesinde değil, yaşayıp öğrendim. Geçen sezon Erciyes karşısında bitime 8 dakika kala, Şükür’ü sahaya atmak, kurbanlık koyunu kasabın önüne yatırmaktan farksız bir cinlikti. Allah reva görmedi ve Şükür’ün iki asistiyle iki gol geldi. Benzeri işler çoktu geçen sene. Tromsö faciası bile uyandırmadı hiç kimseyi. Zararı gören kimdi? Galatasaray elbette.Gerets ön liberoda tek kişiyle, üç kişilik iş üretmeye kalktıkça mütevazı Çek ekibi de tarih yazar. Galatasaray yönetimi de onlara uzaktan bakar.

09 Ağustos 2006, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hamam kazası!‘’

Ev sahibi orta alanını inceden yenilemiş. Gerisi eski hamam, eski tas. Birbirini tanıyan, üstelik de ne yapacağını bilen adamlar iyi işletti pas trafiğini. Tayfun hemen her kafa topunu arzuladığı yere indirdikçe, Sakaryalılar’ın oralardaki hava zafiyeti sırıttı. Bu arıza çabuklukla giderilmeye çalışılırken, başarılı olduklarını söylememek de haksızlık olur doğrusu.Sakaryaspor kaliteli adamlar almış ama aldıklarının neredeyse yarısının lisansı çıkmamış. Sahadakiler nasıldı? İyi. İyi de erken gol şaşırttı elbette. Üstelik lige henüz çıkmış bir ekibin oynadıkça kazanabileceği iç güven daha baştan yaralandı. Şimdi yiğidi öldür hakkını ver. Tüm olumsuzluklara karşın konuk ekip azıcık şanslı olsa devreyi önde bitirebilirdi. Cangela’nın mükemmel pasına vuran M’Bayo’nun şutunu, Özden olağanüstü güzellikte çıkardı. Daha sonra yine Sakaryaspor atakları izliyor ve Serdal’ın biri direkten dönen, diğeri sıyıran iki serbest vuruşuna gol olmasa da ‘Bravo’ diyorum.Nurullah Sağlam sahanın tamamında sağlam futbol felsefesini örnekletmeye çalışırken, Nejat Biyediç kendisine ‘İmparator’ ünvanını kazandıran teknik kapasite ağırlıklı, sakin ve doğru paslı oyun şeklini yerleştirmeye çalışmakta. Her iki ekibin de çok iyi niyetli ve centilmence oynadığı oyunda, Çetin Sarıgül ve ekibi iyi bir yönetim gösterdi.N’Bayo’nun 88. dakikadaki golü de Sakaryaspor’a beraberliği getirdi.

07 Ağustos 2006, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI