Arama

Popüler aramalar

‘’Geretsmoto UEFATOTO‘’

Hücuma çıkarken kaptırılan toplar vay vay vay! Avusturya malı Steyr kamyonlar gibi apışık giden Darcheville bomboş yolda Mondi duvarına çarpmasa, al sana ilk kaza! Galatasaray rotu bozuk kara şanzuman BMC gibi. Bir iki cartladı, iki üç seste kompresörden zııııt zııııt ileri doğru bir iki hamle ve güm diye şarampole! İnamoto’nun asisti, Alonso’nun vuruşu 1-0.Geretsmoto, İnamoto uğruna takımı orta alan felcine uğrattı, UEFATOTO umudu da yattı. Ne inattır be birader. Adnan Polat keşke deseydi; ‘Okan’ı ben aldım ama hava parası istemiyor ve sana devrediyorum’ Belçikalı belki o zaman takıma koyar, Galatasaray göbek saplaması kırık kamyon gibi yamuk gitmezdi. ‘Gerçek Japan harikası bu olmalı’ demiştim. Var olduğu halde gözükmüyordu Cim Bom’un kamikazesi. Dün gece gözüktü! Asisti eksikti, onu da becerdi. Don düştükten sonra bir de gol attı! Kalır mı, yandık mı? Kofana baştan kokmuş, onu 70 hayır 35!!! Şey galiba 15 milyon Galatasaraylı’ya yedirip zehirlemeye çalışanlara yazıklar olsun. İşlerin yolunda gittiğini iddia edenler, daha ne kadar dolma yutturacaklar? Yeter yahu! Şu kadroda birbirini seven ve başarıyı isteyen öz Galatasaraylı çocuklar vardı. Onları da hallettiniz. Her şey paramparça ve birbirine güvenmeyenlerin doluştuğu bir yapıdır artık, derin mekteplilerin eseri!İkinci yarı Karan var, onların Laslandes’inden de 2’nci gol var! Hemen ardından Faubert ve 3-0. Sonra ‘made in Japon’ 3-1. Sarı- Kırmızılı olanlar bol bol rakiplerini kaçırırken, bizler de keçileri kaçırıyoruz. Keçilerin kaçmasının maliyeti bize de, Fransızlar’ın kaçmasının bedeli kime? Antalya’da oynanan futbola rahmet okutmayı beceren yapıyı kutluyor, ‘Tanrı beterinden korusun’ diyordum ki... Aklıma geldi! Arda neden keçileri kaçıranlar kervanına katıldı, atıldı. Yakıştı mı? Hayır.

23 Kasım 2006, Perşembe 03:31
YAZININ DEVAMI

‘’Bigman cafe‘’

Galatasaray maçı öncesi Kemal Zorlu ve diğer dostlar Güray’ın mekanında buluştuk. Harika menü, şahane hava ve elbette sohbet. Konu ne olacak? Futbol tabii. Sonuç ne olur, nasıl olur her şeyi konuşuyoruz ama bu lezzet ziyafeti sonrası, futbol fukarası bir sofraya konuk olacağımızı aklımıza bile getirmiyoruz.Hatta Şükürsever (!) biri “Yahu bu Hakan’a golcü diyorsunuz. Bu adam çizgideki topu bile içeri atamaz” diye müthiş bir fikir fışkırttı. Fakat çocuk haklı çıktı! Maçın son anlarında çizgideki topu içeri değil dışarı doğru attı Hakan.Gerets’in İstanbul Belediyesi’yle aynı tarz uygulamaların içinde olduğunu düşünüyorum. Biliyorsunuz iki senedir yollarda binlerce delik açtılar. Trafik kilit aşamasından, iptal vaziyetine geçti. Herkes perişan. Cuma günü 11.00’deki uçak için sabah 7.00’de Tuzla’dan yola çıktım, Yeşilköy’e zor yetiştim. Neyse belediye şimdi çukurları kapatacak, trafik eski haline dönecek ve İstanbullu trafiğin rahatladığını zannedecek!Galatasaray’ın durumu da böyle. Hemen hemen aynı felsefe yani. Belçikalı, takımın muhtelif yerlerinde çukurlar açıyor, orasını burasını deşiyor ve takımın futbol trafiği işlemiyor. Kilitlenip, durma noktasına geliyor. Sonra birkaç yer onarılıp yol verilince azıcık nefesleniyor Galatasaray. Böylece Eric yandaşları “İşte gördünüz, bu takım ligin en akıcı futbolunu oynuyor. Bazı Belçika düşmanları da adamın ne yaptığını görmek istemiyor” diyor. Aynı belediyegücü partisi yandaşları gibi. Akıcı (!) trafiği görmek istemediğimiz gibi.Doğru yöntemler ve seçimler varken, yanlışları seçenler tıkanıklığa ve iş, güç, zaman, enerji kaybına neden olup, zarar veriyor. Sadece açtıkları yaraları! Pardon delikleri kapattıklarında da, yani eski normal hale döndürdüklerinde saf ve bakir vatandaşlar “Bravo, işte bu!” diyor.Gerets bu sezonun 90 dakikalarına ne doğru başladı, ne de doğru bitirdi. Başında doğruysa ortasında bozdu, yanlışsa da sonradan düzeltti ama sonucu kurtarmaya oyunun süresi yetmedi. Eğer belediye tipi tıkanıklıklar yapmasa, futbolcu trafiğini doğru yönlendirse Galatasaray şu anda liderdi.Hayat ne denli çok benzerliklerle dolu! Gerets futbolu, İstanbul Belediyesi ulaşım yollarını tıkıyor herkesi kızdırıyor, azıcık normale çevirince de balık hafızası hamillerince alkışlanıyor. Bu tür aksak işleyiş yöntemlerini bu ülke hak mı ediyor? Düşünün!

21 Kasım 2006, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Makus talih!‘’

Antalya’ya bu sezon gelen çulsuz turistler dahil, hiç kimsenin şehre bir şey bırakmaya niyeti yok. Esnaf kan ağlıyor, tesisler neredeyse üste para verip, dinlendirip, besleyip, eğlendiriyor. Keyfini, zevkini, tatilini yapan vınnn evine. Kalite de gitmiş, kime ne!Bu yanlış trendin futboldaki versiyonu sahnedeydi dün gece. Öyle iki takım vardı ki sahada, al birini vur ötekine... Oynadıkları da futbol değil, mutbol! Turizmin ‘murizm’, futbolun ‘mutbol’ olduğu bir şehirde ne yazacaksınız? Belki de en iyisi Mehmet Çoşkundeniz veya Romantik isyankar’dan bir aşk hikâyesi veya Dr. Dümen tefrikası! Neyse...Galatasaray sezonun en etkisiz, kişiliksiz işlerini bu gece sahneye koymaya yeminli sanki. Henüz 3. dakikada Antalyaspor’un en gerideki adamı Bienuk en önde, Mondi’nin burnunun dibinde. Bomboş Polonyalı topa balta sapına çarpmış, muamelesi yaptı, olmadı. Cim Bom savunması görevlilerinin o anda nereye baktığını söylemem! Sonra evirme çevirme sahanın temposu en yüksek ve maçı en fazla yaşayan adamı Yılmaz Vural! Gerisini düşünün işte. Konuk, bol bol mas yapıyor, pas yok, orta yok, o yok bu yok, ümit yok. Karan’da!Gerets, ya yanlış başlama ya da bitirme ilkesine sımsıkı sarılmış, devam ediyor. Maç beraberliğe bağlanmış giderken, şükür ve şaş girdi. Antalya bir sürü kaçırdı, sonra top tesadüfen Şenol Can marifetiyle Cordoba’nın kalesine girdi: 0-1. Şükür’de atmadı ama çizgiden çıkardı şükür!Antalyaspor da, sezonun turizm felsefesine sadık kalmış, hiçbir şey vermeyen bir turist kafilesini mutlu edip, üzerine de puan verip göndermiştir. ‘Makus talih’ demiştim ya!

19 Kasım 2006, Pazar 03:31
YAZININ DEVAMI

‘’Kapıyı çarpmak‘’

Kulüpler Birliği’yle ilgili gelişmeleri izledikçe bu sözler aklıma geldi hemen. Fenerbahçe kapıyı çarptı ve gitti. şimdi tekrar girmek istiyor. Tam iki yıldır Kulüpler Birliği’nin tüm çağrılarına sırtını çeviren, hatta yatırdığı aidatları dahi geri isteyenler şimdi Birlikçi kesildiler. Onların ‘hıkdedibaşıları’ da feryat figan: Fenerbahçe dışlanamaz. Kim dışladı ki? Birliği yok sayan, hiçbir toplantısına katılmayan, tavır alan Aziz Yıldırım değil mi? Peki, bu işte bir yöntem hatası olduğunu gündeme getirmesi gereken Sarı-Lacivert medya değil mi? Yıldırım inadından vazgeçmedi, bir kısım medya, ‘Olmaz ki Başkan, bir gün o kapıyı çalman gerekebilir’ demedi ve bu günlere gelindi. şimdi Kulüpler Birliği’ni protesto edenle bu yanlışa göz yuman kol kola. Sonra? Yumurta kapıya sıkışınca, eyvah ki eyvah, yine bize yanlış, yine bize düşmanlık yapıyorlar isyanının ve hamaset edebiyatının bini bir para.Sen 17 kulübü yok sayacaksın, ağzına geleni konuşacaksın, adam yerine koymayacaksın, sonra aynı kuruma dönmeye çalışıp beni buradan atmaya kimsenin gücü yetmez diyeceksin. Nasıl bir anlayış, nasıl bir tavırdır bu. Varlığını kabul etmediğin, iki senedir toplantılarına katılmadığın bir yapıyı şimdi ne oldu da kabulleniyorsun? Kapıyı çat diye vurup çıkmasaydın, son toplantıya da rahatlıkla girebilirdin. Zaten Türkiye Futbol Federasyonu başkanını infaz meselesi olmasa, bir başka nedenle toplanılsa, davete yine icabet etmezdin. Boşverirdin. şu andaki hesaplar başka hedefler için olunca Fenerbahçe’nin gözünde Birlik kıymete bindi. Kulüpler Birliği futbolumuz için gerekli bir kurummuş demek!Başkanlar toplandı, hükümetin arzu ettiği karar çıkmadı. Çıksaydı, Ulusoy zaten infaz edilecekti. Geçmişte olduğu gibi çoğunluğun kararı yine görmezden gelinip, saygı duyulmuyor, kafa kopartmak için başka yollar aranıyor. Bulunur veya bulunamaz; bilemem. Ama görünen o ki, bu mesele buram buram siyaset ve intikam kokuyor. En mide bulandırıcı cinsinden üstelik. Bu girişim Türk Futbolu’nu sadece ipotek etme tehlikesi içermiyor, geleceği karartmanın garantisini de çok açık belgeliyor. Hırsların, intikam duygularının ve düşmanlıkların beslenip geliştirildiği yerde asla başarı olmaz. Bıçakçı Dönemi’nde olan biteni gören, yaşayan ve bilenlerin bu denli aymazlığını anlamak mümkün mü?

16 Kasım 2006, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Zamazingosu bozuk!‘’

Nasıl bir anlayış, çözmek mümkün müydü? En önde Ümit Karan. Bu gencin rakip eksiltme, savunma dengesini bozma, alan boşaltma özellikleri sınırlı. Öyleyse Karan’ı karartmalarına olanak vermeyecek çözümler üretecek ve uygulatacaksın. Bunun yolu da Hasan Kabze’yi saha kenarında, ceza alanına uzaklarda battal etmekten geçemez. En uçta olacak ve 99’un yapamadıklarını yapacak.İlk 30 dakika daha iyi pas yapan, oyunu yönlendiren ve ipleri elinde tutmayı beceren Biyediç’in sporcuları oldu. Neden? Boşnak kimin ne yapacağını daha doğru tespit etmiş de onun için. Cim Bom’a göre çok sınırlı kadronun şartları neyse o. Tüm sonuçların Galatasaray lehine geliştiği, galibiyetin şart olduğu haftada, Gerets zamazingoyu düzeltmek için yarım saat bekledi.Okan Buruk sadece top kazanan değil, yön değiştiren, çalım atan, topu iyi kullanan bir adam. Hasan Kabze mi? Rakip kaleye ne denli yakın olursa, o düzeyde etkili. Bocalama sonrası Buruk öne yaklaştı, Kabze de atış menzili mesafesine gitti, Ümit biraz kenara çekildi. Daha etkili oldular ve ilk yarının uzatma süresi oynanırken golü buldular. Karşıyaka fatihinin kafası ve: 1-0.Beşer şaşar. Erdinç’in yaptığı da o: 2-0. Hasan Şaş da mükemmel kesmişti, yazık olurdu yani! Yunus Yıldırım da şaştı sonra. Capurro’ya yapılan faul değil, babasıydı. Çalmadı, bir de kart çıkardı. Sakaryaspor’un gücü belli, üstelik forveti sıkıntılı. Okan Yılmaz yürüyüş temposunda. O zaman gol ümidi hava! Kabze’den bir gol daha: 3-0. Sonra Hakan Şükür girdi oyuna, fakirin tavuğu misali bir tek daha yumurtladı: 4-0Gerets zamazingoyu zamanında bulsa, Galatasaray şimdi liderdi. İddia ediyorum.

13 Kasım 2006, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çalsa ne olur?‘’

Hakemlerin yorum farkı, standartları yanında Emre Kongar ve Mehmet Barlas’ın NTV’deki programları yaya kalır. Neyse! Deda penaltıyı çalsa ne olur? İyi ki çalmadı. Kim bilir? Belki de Galatasaray’ın futbol rengi daha belirgin ortaya çıksın istedi!Karşıyaka iyi takım, disiplinli, haddini bilen ve inançlı. Birol, Atilla, Sezer, Onur, Ulaş, Olgay kaliteli adamlar. Ya Galatasaray? Ligde kesik yiyenler Fortis Kupası’nda sahada. Gerets de kenarda! Taslar farklı da hamam aynı yani. Çünkü göbek taşı her zaman olduğu gibi arızalı. Herkes kenara kaçmış, meydan da Turgut Uçar’ın kalabalık orta alanı ve savunmasına kalmış. Bu durumda futbolcuları değil, bu vaziyetin mimarını gözlemleyeceksiniz.Fizik kapasite, teknik ve taktik güç, elbette klas ve deneyim farkıyla mütevazı rakibini rahat geçmesi gereken Sarı- Kırmızılılar, bilumum sıkıntıları yaşadılar. Düşününüz! Koskoca ilk yarı futbol adına doğru dürüst hiçbir şey üretemeyen İstanbullular’ın kişisel arayış ve hevesi de yok. Keçiboynuzu çiğner gibi top oynadılar onca taraftarın karşısında.Necati’nin sakatlığı üzüntü vesilesidir elbette. Geçmiş olsun. Sakatlığı dilerim kötü değildir. Eski Altaylı’nın acısı, arzu edilmediği halde, Galatasaray’ın hayrına oldu. Merak ederim Hasan Kabze olmasa, son şampiyon, rakibi Karşıyaka karşısında ne yapardı? Evet geçtiğimiz sezonun yiğidi, vakit ve şans bulursa neler yapabileceğini yine cümle aleme ispat etti. Bir asist ve bir gol. Önce Karan 0-1 ve sonra Kabze 0-2.Peki İzmirliler pes etti mi? Ne gezer. Üstelik kan kusturdular kan. Önce 1-2’yi yakalayanlar, başkalarını da bulamadıysa, sebep Fevzi’dir. Galibiyeti kaçıran İzmir ekibiydi.

09 Kasım 2006, Perşembe 03:31
YAZININ DEVAMI

‘’‘Birlik olalım' 9686‘’

Tercüme edilince Arap cevap verdi, “Elhamdülillah biz birlik, biz Müslüman ya habiiiib. Riva’da mescit, villa, gasilhane, abdeshane, meyhane, türban, çarşaf, haşema, mayokini, tokyo terlik, tramplen, havuz, fıskiye, kubbe, bahçe, haremlik, selamlık yan yana hatta jet ski parkı da, ayvaaa.” ‘Bunların bir arada bulunması mümkün mü?’ diye düşünmedi, projeyi hayal etti. Hayali bile güzeldi. Araplar ve Galatasaray! Sonra iktidarın bunları nasıl sevdiği aklına geldi ve daha çok sevindi. Hatta gayrimüslimleri çağrıştıran ‘Riva’ adının ‘Rekke’ diye değişmesi gereğini hissetti.Vah Galatasaray... Türkiye’nin Avrupa’ya açılan penceresi, iş bilen (!) yönetimlerce 10 yılda ne hale getirildi. Emeği, hissesi, gafleti, delaleti olanlara bilmem ki ne demeli? Ben de dahil. Evet Başkan’ın dürüstlük ipine sarıldık ve buralara geldik. Hayır! Kulübü getirdik. Çağdaş pencere hızla örülüp kapatılıyor ve şark alemine dönülüyor. Şimdi “Arsenal’in stadının adı da Emirates oldu” demeyin. İngiliz, malının kıymetini de, işini de bilir. Emperyalizm felsefesi sahipleri kim bilir ne şartlarla ne para götürdü. Tabelayı atmak kolay, ya verdiğin tapuyu geri almak?Dikkat edin! Dubai’den gelen yok. Canaydın ve ekibi oralarda pazarlama harekatında. Riva’nın sütlü mısırını Arap’a verecek, çomağıyla yetinip “Gördünüz mü kulübü nasıl kurtardık?” diyecekler. Nasıl battı Galatasaray? Kemal Onar, İnan Kıraç, Hayri Kozak, Doğan Hasol, Necdet Çobanlı’ya sorun. Doğru cevapları alırsınız. Gazete arşivlerine bakarsanız geçmiş uyarılarını okur, hiç olmazsa bundan sonrası için önlem alırsınız. Yanlış pazarlama taktikleriyle de yeni Sahip Som rezaletlerine çanak tutmazsınız.Bu kaçıncı ‘Hayırlı iş!’ yolculuğu? Cayman adaları ve AIG kazığı unutuldu mu? Galatasaray camiasından yetişen onlarca üst düzey bilim adamı, yönetici, iş adamı, inşaat uzmanı, mimar, mühendis, ekonomist varken, üstelik bu insanların Türkiye şartlarını çok daha iyi bilip değerlendirme olanağı varken, gizli kapaklı, yanlış istikametli seyahatlerin manası var mı?

07 Kasım 2006, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gerets hoca!‘’

Karadeniz kentinin erken kararmaya başlamış gününde yıldızlar ışıldadı! Altan, Emrah, Victoria... Altan’ı şimdiki, Emrah ve Victoria’yı da reklamdaki postalamıştı. Doğruymuş! Yıldızların nerede ve ne zaman çıkacağı belli olmuyor.Özhan Canaydın 9685. kez ‘Birlik olalım’ demişti! Futbolcular anlamış. Anlamış da eksik anlamış! Serhat’ın 6 Galatasaraylı’nın ortasında, üstelik Mondi’nin kale sahasında vurduğu kafayı birlik içinde seyrederken, el ele tutuşacak ve halay çekeceklerdi. Olmadı.Bu hafta ‘Boşnak haftası’ olarak tescil edilip, Bayrampaşa Spor Salonu’nda kutlamalara devam edilebilir. Centilmen Faruk Hoca, İmparator Biyediç ve tevazu kralı Susiç zor maçları kolaya çevirip kazandılar. Bravo.Rizespor mükemmel mücadele etti. Özellikle savunma disiplini ders alınacak nitelikteydi. Takım halinde üretilen doğrulara Altan ve Emrah zenginlikleri eklendi. Zdravkov, Yasin ve Beşir kusursuz oynayıp Serhat, Hasan, Tjikuzu ve Dia Cire işini mükemmel yapınca galibiyet geldi. Üstelik analarının ak sütü gibi helâl.Galatasaray mı? Bildiğiniz gibi. Başkan ‘Birlik’, teknik adam ‘Başarı’ diyor ama olmuyor. Neden? Çünkü dediklerini zaten kendileri yapmıyor. İmam cemaat örneği yani.Çabuk çabuk yenilen goller sonrası İliç sanki ümit verdi ama hepsi o. Rizespor Trabzonspor’u deplasmanda nasıl yendiyse aynı taktikle Galatasaray’ı yendi. Şişirilen toplara ‘Al malını geri’ diyen Rizesporlu futbolcular, çok akıllı çıkan Altan ve arkadaşları, atılan 2 gol. Sonuç mu? Kazanılan 3 puan.Oyunun sonlarına doğru Gerets adeta çıldırdı! Hasan Kabze, Necati, İliç, Şükür, Arda forvette. Duyduğuma göre Ümit Karan da özel uçakla yolda! Yetiştirilemedi. Peki bunlara gol pası kim atacak? İnamoto... Yani? Galatasaray’ın sonu toto!

06 Kasım 2006, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI