‘’Kına yakın!‘’
Nuh Gönültaş bir yazı yazmış ‘Yazıklar olsun’ demek dahi hafif kalır. Binbirsurat Taha Kıvanç ‘Aptalca soru yoktur, yalnızca aptalca cevap vardır’ diye öğrendiği için! Hakkı Devrim ve Emin Çölaşan’ı ‘iki yaşlı yazar’ olarak tanımlama yolunu seçip, sözde had bildiriyor. Yine binbirsurat Kıvanç ‘Genelkurmay Başkanlığı, son zamanlarda hep yaptığı üzere, yazıda dillendirilen konulara internet sitesinde açıklık getirir, hepimiz aydınlanırız’ demek suretiyle ironi(!) örneklemeyi de ihmal etmiyor. Oysa Taha Kıvanç ve takımının aydınlanma olasılığı yok. ‘Kökten kararık’ onlar. Aksi olsa bunca şehit verdiğimiz günde rütbeli, rütbesiz bölücülüğüne mi yeltenirler, yoksa bu acının bitmesi gereğini mi dile getirirler?Kına yakın şimdi. Daha önce bilmediğiniz ama yüzlercesini toprağa verdiğimiz rütbelilere, iki şehimiz daha eklendi. Acaba siz ve sizin gibi düşünenler için yeterli mi? Sanmam. Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne uzanan elleri görmezden gelme iştahınız, doğruları saptırma planınız hep gündemde. Burnunuzu sokabildiğiniz her yere gövdenizi de sokuyor, vebadan farksız düşüncelerinizi yansıtmaktan vazgeçemiyorsunuz. Bulunduğunuz karanlık ortam gerçekleri görmenize mani. TSK rütbelileri de hata yapar. İnsan unsurunun olduğu her yerde bu olasılık var. Ama hangi kirli savaşın içinde olduğu bilinenlere, asker dahi olsa insaf penceresinden bakmak insan olmanın gereği olmalı. Allah korkusu nerede yahu!Sevgili FANATİK okuru genelde genç insanlarsınız. İşimiz spor elbette. Ama ülke gerçeklerinden de uzak durmak mümkün değil. Kiminiz vatan görevini dün yaptı. Bazılarınız bu dönemde, daha gençleriniz de zamanı gelince asker olacaksınız. 20 yılı aşkın süredir devam eden bölücü terörüne çözüm bulunamadı. Üstelik bir kısım hain bu işin suçlusu diye ordumuzu işaret eder halde. ‘Demokrasi’ adı altında, her şerefsizliğin altından bunlar çıkmakta. Oysa terörün nedeni belli. Yüzyıllardır devam eden Türk düşmanlığı, bitmez tükenmez intikam duygusu. Her dönemde iç bedhahlar bulmayı da başardılar. Ama şunu unuttular, bizler ‘Ya istiklal, ya ölüm’ dediğimiz an karşımızda durabilecek güç olmaz. Kaç kez kendi küllerimizden doğduk, yine doğarız. Unutuyorlar ‘Sizler varsınız’TSK bir çağrı yaptı, sakın yanlış değerlendirmeyin. Birlik ve beraberlik, dayanışma içinde olmamız ve asla provakasyona gelmememiz içindir bu uyarı. Kahraman askerimiz ve polisimiz terör belasının hakkından gelir. Güvenin. Bu arada bölücü mantalitesine destek veren medya meczupları, siyaset simsarları, vatan hainleri kim? Dikkat edin ve iyi belleyin. Yeter.‘Ey Türkiye düşmanı! Yurdum insanını artık tanı. Bir çıldırırsa, hatırlatır sana da 7 millet karması olduğu halde arkasına bakmadan kaçanı’
‘’Ah Bosna vah Bosna‘’
Türk insanının kendisini evinde hissedebileceği tek Avrupa ülkesidir Bosna. Böylesi sevgi ve dayanışma yoğunluğunu bir başka ülke halkından görebilmemiz mümkün değil. Avrupa’nın yalan, riya, hainlikle beslenen havasının temizlenmesine yetemeyen bir sevda bahçesidir Bosna.Çok çekmiş, resmen soykırıma uğramış ama erdemlerinden, kültür ve inançlarından asla taviz vermemiş kahraman insanlar ülkesidir Bosna.Çok ülke, çok insanlar gördüm ama hiçbir yerden ayrılırken, yüreğimin yarısını oralarda bırakmamıştım. Ama Bosna’da bıraktım...Brezilya müsabakası nedeniyle Leverkusen’de dostlarımla beraberim. Anıl, Algın ve Alpay Artar kardeşler... Sohbetin merkezi Bosna yenilgisi.Büyük avantaj kaçtı. Bu görüşe ben de katılıyorum ama, oradaki insanlarımızın çektikleri acılar yanında bu sevinç bir damla mutluluk da olsa, analarının ak sütü gibi haklarıdır diye düşünüyorum.Kabahatliler yoktu Dortmund Arena’da... Olacak o kadar! Fakat, şunu da unutmamalı, bu çocuklar, özellikle de Rüştü, son 15 sene Avrupa’da başımız dik gezebilmemizi sağlamıştır. Unutmayalım... Elbette eleştireceğiz, ama infaza soyunmayacağız.Sarayova’da taraftarlar ve sporcular da dahil hiçbirimizin yeterince konsantre olmadığı bir 90 dakika yaşadık. Gerekeni örneklemezseniz, faturasını da ödersiniz. Sadece futbolun değil, yaşamın gerçeği bu.Maçtan arzulanan sonuç çıksaydı, Terim kahramandı. Çıkmadı! Ama bu yarışın ikinci bölümü de var. Yola, elbette zafere yine bu ekiple varacağımızı umut ediyor, insaf ölçüsüyle ilgili gerekliliklerde aşırılığa prim verilmemeli diyorum.Cezası, mezası ve çifte standart uygulamalarıyla da ne denli zor bir yolda yürüdüğümüz unutulmamalı.Birlik olmamız şart. Canaydın modeli olanı değil, olması gereken gibi olanı tabii!
‘’Darısı başınıza!‘’
Milli Takım ve Galatasaray’ın tarih yazmış unutulmazları birer ikişer veda etmekte, kimi Ay-Yıldız’a kimi de futbola. Tugay da Milli Takıma ‘elveda’ dedi dün gece. şu an devam eden arkadaşlarına ve gençlerimize “Darısı başınıza” demek isterim. Brezilya gibi bir Dünya markasının bulunduğu podyumdan el sallayıp ayrılmak, sizlere de nasip olur inşallah. Terim, farklı bir kadro sürmüş sahaya. Bosna maçının kabahatlileri yok. Fakat şunu da unutmamak gerek, futbol hatalar oyunu ve kabahat her futbolcunun boyununun borcu. Aksi halde 0-0 biter tüm müsabakalar. Hakan kaledeydi ve kendinden emindi. İlk yarıda pek iş düşmesede ikinci yarı kurtarışlarıyla mükemmeldi. Emre Aşık, garanti oyun felsefesinin vazgeçilmezi. Riziko ile hiç işi yok, sağlamcı yani. Gökhan Zan, zaten iyi adam, bir de kendi gibi olursa harika. Arada bir ince işlere girişmese demek istedim de! Hamit Avrupa markası, barajdan dönen frikiği sonrası tekrar vuruyor, direkten dönen top hem bizi hem de Brezilyalılar’ı hoplatıyor. Bizim futbol anlayışımızda iki yakanın bir araya getirilememesi gibi bir sorun var. Bosna’da herkes forvetti, dün de orta saha! Top genelde bizimkilerde, nefis paslaşmalar. Ama kaleden uzakta. Forvette çoğalamadık bir türlü. Umudumuz Umut’tu ama yalnız kaldı. Doğru yerlere gittiğinde de yanlış adamlara çarptı! Naldo ve Alex zebellah gibi hep yanında bitti. Bizimkinin hücum girişimleri de bitti. Üstün olamadığımız bir üstünlük! Nasıl şeyse o? Belki de Brezilyalılar’ın yalan koşuları falan! Onlarda Ronaldinho, bizde Serdar Kurtuluş. Hoca zaten garanti orta alanı iyice garantiye aldı demekki. Sabri, pozisyon buluyor ama olmuyor. Daha sonra Gökdeniz etkinlikleri şimdilik heyecanlandırıyor ama gol gelmiyor. Bu arada Kaka da arayışlarla maça renk getiriyor. Colin Kazım da girdi ve Brezilyalı zebellahlara, “Size benim gibi fizik ve güç lazım” dedi. Daha sonra kendinden emin Nuri Şahin, kısacası gençleri test ettiğimiz güzel bir zemin. Geleceğe dönük deneyim Bosna sonrası güven ve moral verdi.
‘’Hayırlı olsun‘’
Yılların eskitemediği, Polat’ın da gönüller sultanı futbol adamı Kalli en sonunda geldi. Galatasaray futbol takımına, camiasına hayırlı, uğurlu, kademli olsun. Herkes yaşını gündeme getiriyor olsa da hiç önemli değil aslında. Sahada koşacak olan kendisi değil ki! Beyni. Fizik güçle ilgili performansmetresi istenilen kıvamda olmasa bile, karizma ve yılların deneyimiyle harman olmuş futbol dağarcığı, birçok 100 metreci körpeyi yaya bırakır. Hiç kuşkum yok. Yeter ki Bülent Ersoy’a reva görüldüğü gibi onun da önü kesilmesin. Yol verilsin. Aslında benzeri operasyon girişiminde bulunacak mutlaka olur ama Kalli için fark etmeyecektir.Peki problem nerede? 11 bin 354 kez “Birlik olalım” diyen ama bu gerçeği sadece bir manga er sayısındaki yöneticilerine dahi kabul ettiremeyen Başkan kriterlerinde. Çünkü her 3’ü, 3 kişilik ordu halinde savaşan yönetimin payitahtta kalanı Polat Almanya seferinde didinirken, İstanbul’da pakt oluşturmuş ve Kalli’nin önünün kesilmesi gereğini sert biçimde masaya koymuştur. Kesim operasyonu sorumlusu olarak yabancılar masasında dilini tutamayıp, Brezilyalı transferinin de önünü kesen Halvacı Paşa atanmıştır dense de (!) inanmıyor, Halvacı Paşa’nın operatör degil, muhakemat işlerine sarıp sarmalandığını biliyorum. Brezilyalı meselesi promil değerlerinin biraz fazla kaçmış olmasının ürettiği bir boş bulunmanın, ‘hoş’ faturası ve birinin konuya fena halde sarması (!) olup, aksi gibi kan kaybeden de Galatasaray olmuştur! Gerisi de boştur. Akcan hocanın en kötü defosu, futbol dünyamızın pek alışık olmadığı düzeyde bilgili, nezaketli ve dürüst olması. Sonra o kalitede biri nasıl olur da boşboğazlık yapmaz, sade ve yalın durur, anlamak mümkün mü? Rakkase standartlarını şiddetle reddeden başka biri de Bülent Ünder! Her başarıda var olan Ünder, özenle kulüpten uzak tutulmak isteniyor ve kalitenin belgesi insanlar bu denli umarsızca harcandıkça “Galatasaray neden bu vaziyette?” diye düşünüp merak etmeye gerek kalmıyor. Malzeme ortada. Ehhhh... Üretim kalitesi de! Oysa Kalli, Akcan ve Ünder’in oluşturacağı bir ekip, şahit olduğumuz bir sürü kirliliği önler ve İspanya’da baba parası yiyen Sabi’nin neden kulüp için gölge menacerlik yaptığını düşünmek zorunda kalmayız.Düşündüğümü paylaşırım hep. Yani? Ali Yavaş için de korktuğumu söylemeliyim o zaman! Bu denli başarılı ve düzgün olacak, hâlâ o yapıda barınacaksın! Olacak iş değil. Bu doğru gidişin ve mükemmelliklerin bir faturası çıkar mı? Vallahi merak ediyorum. 4 şampiyonluk, UEFA Kupası kazanan Terim gitti! Tarih yazan futbolcular özenle (!) dağıtıldı, sonra Süper Kupa ve çeyrek final maliği Lucescu da gitti. Avrupa’yı unutturan Gerets mi? Baş tacı edildi! Nasıl iştir bu? Çözebilen Allah aşkına söylesin.
‘’Tatangalar Bosna'da‘’
Sakarya sevdalısı Tatangalar Bosna’da. İkisi sahada, kalanlar tribünde... Yüreklerde de Türkiye ve Bosna.. İlginç bir milli maç. Hangi taraf galip gelse, yenilen için üzülecek. Gerilim ve heyecanın yerine sevgi, dayanışma, kardeşlik duygusu almış. Futbolcularda da aynı hava. Bu durum tempo ve çekişme değil, hazırlık maçı havası yarattı. Skordan da belli değil mi? Özellikle savunmadaki kişisel hatalar. Asla olmamalıydı. Hele hele bizim tarafta! Türk futbolunun kısa adamları önemli ve etkili. Arda’sı, Sabri’si, Gökdeniz’iyle. Bosna yepyeni bir ekip oluşturup, yarışın orta yerinde geleceği kurgulama seçimini yapmış. Bence yanlış. Yetenekli adamlar ama birbirlerini çok aradılar. Arda’nın etkili ataklarından biri daha ve korner. Sonra Şükür’ün muhteşem kafa vuruşu: 0-1. Mükemmel bir hakem izliyor ve sabırla savunmamızın toparlanmasını bekliyorum, ama aksine kendi tuzaklarına kendileri düştü. Ofsayt yapayım derken, ofsayta düşmek diye buna derler herhalde. Yedik golü: 1-1. Kaliteli oyuncuların bir arada oynaması alışkanlığının meyvesi çok şık bir gol. Tuncay topla nefis çıkıyor. Tadından yenmez bir pası Şükür, Sabri’ye bırakınca Guso yiyor: 1-2. Sonra Servet iyi indirdi doğrusu! Yanlış adamı ama... Edin Dzeko yaradana sığınıp bir çaktı: 2-2. Hüseyin doğru seçimdi ikinci yarı. Orta saha ve arkasındakiler eveliyor, geveleyene kadar da Boşnaklar giriyor. Pres yiyor, çabuk çıkamıyoruz. Bu takım konsantre değil. Sulandırılmış sıkma portakal sanki. Keskinlik kaybolmuş. Biraz toparlanır gibi oluyor ama oyunu bir türlü elimize alamıyoruz. Çare Baştürk ve Karan’da arandı ama bulunamadı. Üstüne bir de Rüştü’nün boşluğa akıl almaz uçuşuyla gol yendi. Türkiye harp sonrası masumluğu yaşayan Bosna’da havasını bulamamış ve Yunanistan’da yakaladığı avantajı Saraybosna’da bırakmıştı. Boşnak böreği kıvamında yumuşacık maç, aynı böreğin lezzetini vermedi, yavan gitti. Sanırım miğdelere de oturdu.
‘’Uğurlama şampiyonu!‘’
Üzüntü içinde kameralara doğru baktı, ‘Şahsi dostum, arkadaşım Gerets’le yollarımız burada ayrıldı. Karşılıklı sevgi ve saygı içinde çalıştık, dostluğumuz devam edecek’ dedi ve gönderdiği bilmem kaçıncı dostuna (!) plaketini verdi. Son gelişme sonrası kesin olarak alınması gereken ders şu olmalı: ‘Başkan’ın dostu olmak, pek hayra yorulmayacak ve bir gün olası plaket, mutlaka kısmet olacak! Hmmm... Demek ki dostluk (!) çerçevesine ya uzak duracak ya da ‘Birlik olalım’ felsefesi yılmaz bekçisinin, timsah gözyaşları arasında ölüm ilanından pek farkı olmayan, teşekkür ilamını koltuk altınıza sıkıştırıp, yolcu olacaksınız.Gerets’e dostluk nameleri yazılırken, bir başka dostun (!) bileti de sipariş edildi sanki! “Ben senin kalmanı istiyordum ancak futbolun patronu olan Adnan Polat karşı çıktı. Bu nedenle böyle bir durum oluştu. Hareketimizin ne kadar doğru olduğu zaman içinde görülecektir.” Bu söylem yine fileto timsah!!! Hay Allah, dilim sürçtü ‘Fileto balık’ mı derlerdi ne! Neyse işte! Başkan’ın tertemiz çıkacağını ve sıradakinin Adnan Polat olduğunun erken müjdesi, olası başarısızlıkta kullanılacak ölüm torbası! Şeyy... Yine olmadı, kılıfın ön projesidir bence!Polat’a hayırlı olsun ‘erken müjde!’ Ama çok da sorun yapmamalı. ‘Birlik olalım’ felsefesinin bir farklı versiyonu bu! Canaydın birliği toparlıyor ama Galatasaray’da değil, karşı tarafta! Buyrun bakalım plaket mudilerine... Lucescu, Terim, Hagi, Gerets, Ali Dürüst, Burak Elmas, Hayri Kozak, Ergun Gürsoy, Adnan Öztürk, Ali Gürsoy, Doğan Sarıbeyoğlu, Sinan Kalpakçıoğlu ve Bülent Tulun podyumdakiler. Bir de olmayanlar? Sanırım Polonya’daki ‘SS sabun üretim kampına’ yetebilecek kadar mevcut çıkar ve vagonlar dolar.Saydığım isimler arasında ‘Birlik olalım’ döneminden yararlılar da var, zarara neden olanlar da elbette. Kozak, Gürsoy, Öztürk, Ali Gürsoy, Sarıbeyoğlu ve daha birçok duayen gönüllerindeki Galatasaray sevgisine paralel hizmetten men edilmiş, önleri kesilmiştir. En büyük haksızlığa Lucescu uğrarken, Fatih Terim, Hagi ve Gerets doğru yönetim kriterleriyle karşılaşmamış, yanlış seçimlerine adeta yol verilmiştir. Dürüst ve Elmas’ın Lukunku, Almaguer transferleri, UEFA şampiyonu kadronun temizlenmesi (!) gibi katkıları unutulur mu? Tulun Marek, İliç transferlerinde ne yaptı? Merak ediyorum, Kalpakçıoğlu da beş kişilik işi neden tek başına çözmek zorunda bırakıldı? Bilmiyorumb...Bunca zarar-ziyan içinde de, Canaydın’ın doğru zamanda doğru seçimler yapmadığını, müdahale konusunda büyük zamanlama hataları içinde bocaladığını düşünüyorum. Hem Galatasaray Başkanı hem de eski bir sporcunun böylesi zamanlama faciaları imza lüksü yok. Eğer doğru seçimler örneklese, kulüp müzesinde en az 3 şampiyonluk kupası daha olur, böylesi maddi ve manevi kaoslar yaşanmazdı.
‘’Karışık konular‘’
Futbolumuzdaki kavram karmaşası, karışık konulara yönlendirildi. Mesela Galatasaray! Avrupa’ya açılan pencere olan bir yapıda olmaması gereken ne varsa yaşandı. Toplum rahatsızlığı işte! Birlik içinde gibi gözükenler dahi, aslında birbirini yer. Bahanesi de kurum menfaatleridir. Oysa aslı, çağdaşlık gereklerini kabullenmeme tutkusu.Galatasaray’ın çöküntü yaşamasının birinci nedeni Canaydın ve ekibinin uzay çağında, buharlı tren aşkı olmalı. Çabukluk, doğru yönlenme, tempo, akıllı seçim yetisi gibi sadece futbolcuda bulunması gerek zannedilen değerler, yöneticilerde de bulunması şart gereklilikler. Ama aksine kulis bilen, politikadan anlayan, seçim uzmanı(!) popülistler tepe yerdeler. Bu yetenekler(!) ön plandaysa ne olacak? Yaşanan futbol dramlarına şahit olunacak. Geçmişin cebinden harcayan, kulübünü mal mülk sahibi edenleri gitti. Şimdi gelirleri hovardaca saçan, üzerine de akıl almaz borçları miras(!) bırakan şöhretizm tutkunları geldi. Kader mi bu? Evet. Ülke birimleri vatanı değil, güzel atanı seven delege kafasına bırakıldıkça, çözüm yok. Sağlıklı gelişim şansı da.Galatasaray olası şampiyonluğu kaçırıp, ancak UEFA yarışı şansını yakaladı. Bu tespiti, bu köşede aylar önce okudunuz. O gün işaret ettiğim olasılığı, iş başındakiler göremedi! Battal yönetim tarzı nedeniyle mi? Gerets’in olmayacağını ne zaman söyledim? Geçen sezon şampiyon olunduğu gün. Elindeki kadroyu doğru değerlendirip, ideal isimleri bir kez bile aynı anda oynatmayı beceremeyen Belçikalı, ikinci senesinde daha da beterini yaptı. Göremediler.Kulüp kasasında farelerin dolaşması, malın mülkün satılması facialarına neden olanlar, kabahatlerinden kişisel olarak sorumlu olmadıkça vaziyet düzelmez. Bu gerekliliğin son örneği, belini düzeltme şansı bulan Galatasaray’ın başına gelenler olmalı. Dikkat ediniz! Olaylar ertesi, kulüp taraftarları ve camiayı itidale davet etmesi gereken eski suçlular, ilk iş olarak Canaydın’ı istifaya çağırdılar. Etik mi bu? Gazetelerdeki demeçleri anımsayınız.Bu arada üç özel insana seslenmek isterim. Kaptan Ümit Özat’a Köln’de başarılar. İyi bildiğim futbol ve adamlık değerlerinin Almanya’da da tavan yapmasını dilerim. Tuncay! Fenerbahçe’de kalman en doğrusu diye düşünüyor, Aydın Örs şaheserini sevinçle izlerken, başarılarınızın devamı gelecek inanıyorum. Tanrı doğruları korur...
‘’Veda gecesi‘’
Bir tuhaf oluyor insan sezonun son maçında. Üstelik izlediğiniz ekip, beklenen sonuca varamamışsa. Galatasaray’ın nasıl oynayıp, ne yaptığından çok kimin yerinde ‘kim olacak’ merakı. Bunun adı sahadaki emeğe haksızlık mı? Ama insan yapısı işte, bu iş böyle.Levent Kızıl Bursaspor’u taşıdığı yere karşın, hakkı teslim edilmeyip üzerine de hak etmedikleri seslenilen başkan portresi. Anadolu’nun kaderi mi bu? İnsanlar yola çıkılan noktayı çabuk unutuyor ve eldeki olanaklara karşın, üretilenin değerini bilemiyor. Bu vaziyette bir başka haksızlık. Hayır! Vefasızlık.Gerets ilginç bir Belçikalı. Tarihi filmlerde uzun masalar olur. Bir ucunda kral, diğer uçta kraliçe. Gerets uygulamaları da, aynı masanın arada servis yapan olmayanı. Yani kral, kraliçeye oturduğu yerden mama uzatıyor, yardım etmesi gereken bulunmayınca, malzeme masa üzerine dökülüyor, kraliçe de ağzını açtığıyla kalıyor! Cim Bom’un futbol anlayışı buydu.Sezon başından itibaren izlediğimiz, orta alanı iğdiş edilmiş, Galatasaray oyunlarından biri. Engin İpekoğlu mükemmel analiz etmiş ve dökülen saçılan arasından mamayı kapmayı başarmış. Bu berekette Ömer Aysan servislerini gündeme getirmeliyim. Hatırlarsınız, Denizli’de de bu çocuğa ‘Saha dar geliyor’ demiş, hayranlıkla izlemiştim. Dün gece de Galatasaray’a bol geldi! Birbirinden güzel iki şahane gol. Birincide kademe zafiyetini yakalarken, ikinci de sanki füze gönderdi.Şimdi Perez döneminden beri işlemeyen sağ kanadı gündeme getiriyor ve ‘İstanbul’dan Kocaeli nasıl olur da görülmez’ diye soruyorum. Bu çocuk İzmit’teydi. Sinan bunalım dönemini atlatmış görünürken, ‘darısı Galatasaray’dakilerin başına’ denmez mi? Burak mı? Özel adam özel futbolcu benim için.Neyse galiba yerim bitti, Galatasaray’ın şampiyonluk ümitleri de yeni sezona doğru gitti.