‘’Selamün hellooo!‘’
Ne diyeceğini şaşırıyor insan. Adnan Polat, “Antalya’yı yenemiyorsak tartışmanın anlamı yok. Bence Fenerbahçe şampiyonluğa ulaştı” demiş. Selamün hellooo Polat, soruyorum; Galatasaray iki sezondur geçmesi gereken hangi maçı geçti Allah aşkına? Hatırlayabildiğin tek 90 dakika var mı? Geçtiğimiz mayıs Rabbimizin inayeti, rakibin anlaşılmaz stresi sonucu kupa kaldıran kafa, ayılabilmek için ille de Vural darbesi mi yemeliydi? Bu anlayışa yakışan cevap, ‘Selamün hellooo’ olabilir ancak!Galatasaray kötü ötesi yönetiliyor. Tam 10 yıldır bu gerçeği yansıtıyor ama çözüm arayışı göremiyorum. 100 yıllık kulübün ahbap çavuş ilişkileriyle yönlendirilmesi, maddi manevi çöküşü hızlandırmış ama kafatasçı zihniyet ayılmamıştır. Milyonlarca doların çöpe atılmasına sessiz kalan camia sorunları görmezden gelmiş, bu hale gelinmiştir. Sen-ben kavgası nelere mal oldu? Jardel transferinden, Lukunku, Marek, İliç ve diğerlerine uzanan, neyin ne olduğu bilinen ama deşilmeyen (!) yamuklar, kara delikler elbette bir yere toslatacaktı. Toslattı!Sakarya gecesi Antalya çarpıklığının aynasıydı, uyanmadılar. Tatangalar’ın ikinci yarı 4 gol atması işten bile değilken, 3 gollü skora kanan tabelacı zihniyet şamarı ASY’de yedi. Binlerce müşteri (!) önünde. Uyarıyorum, taraftar tepkisini umursamadan varabileceğiniz yer, yeni hüsranlardan ötesi olamaz. Galatasaray’ı kendi dar çerçevenize sığdıramaz, çağdaşlıktan kaçıramazsınız. ‘Kol kırılır, yen içinde kalır’ felsefesi ayıpları ört-bas etmek için değil, doğru çözümlerin iç hesaplaşmayla üretilmesi için işletilirdi eskiden. Ya şimdi?Canaydın’ın taraftarı müşteri standartlarına sokması, nelere mal oldu? Son örnek kulüpteki tahribat ve Üstünel’in aracına yapılanlardır. Taraftar üzülür, kahrolur acısını içine gömer. Sevdanın hüzünlerdeki göstergesi vurup kırmak değil, daha fazla sevmek ve sarılmaktır. Kırgınları onarmaktır. Peki ne oldu? Müşteri memnuniyetsizliği, dükkana yapılan saldırı ve hasar sonucu çirkin bir örnek olarak yaşandı. Çok acı bir gelişmedir eğitim, kültür ve bilim ocağına reva görülenler.Müşteri ve Canaydın’ın zarar veren, değerleri çürüten zihniyetine ‘Gerçek taraftar, gerçek Galatasaraylı benim’ diyenler el koymalı. Üstelik hiç vakit kaybetmeden. Yaşananlar 50 yıldır bildiğim, iyi tanıdığımı zannettiğim şaheseri anlatmıyor. Çok kötü, utanılası bir tabloyu resmediyor. Bu acıya katlanmaya hiçbir Galatasaraylı’yı mahkum edemezsiniz.Gerets’in futbolcu seçimi yanlışları, taktik defoları, ‘pes’ dedirten inadı ve o nedenle kaçırılan şanslar için tekrara gerek görmüyorum. Balığın baştan koktuğu yerde zurnanın son deliği olabilecek kimliğe söylenecek çok şey var da, iki senedir yazdım söyledim zaten. FANATİK arşivlerine bakın, şu hale nasıl gelindi, anlayın.Şu saatten sonra Galatasaray garabetlerine, geç kalan teşhislere ancak ‘Selamün hellooo’ denilebilir... Bir de ‘Geçti Bor’un pazarı, sür eşeği Niğde’ye!’
‘’Geç intikal!‘’
Galatasaray’da ‘Geç intikal’ müessesesinin, adeta otomasyona bağlanıp devamlı mesai yapması, pahalıya patladı. ‘Gerets ne düşündü de takımı 30 dakika paket edip bağladı’ diyenlere, hatırlatmak gerek. İki senede en az 30 kere ‘Belçikalı ya başında, ya da sonunda mutlaka bir iş (!) beceriyor ve puanlar kaçıyor. İki yakanın zamanında bir araya getirildiği 90 dakika hatırlayan var mı?’ diye yazdım. Yani! Böyle 30 dakikalar çoook gördüm ben. Toplamının zararı bağıra bağıra önce şampiyonluğun, dün oranın ligi ihtimalinin kaçırılmasıdır.Necati ve Ümit cami avlusuna bırakılmış kundak bebekleri sanki. İletişim, miletişim hak getire. İki forveti bu denli yalnızlığa mahkum etmek nasıl bir futbol dehasının ürünüdür? Futbolun estetik yönünü değil, kazma bölümünü yeğleyen düşünce, savunmasıyla hücum hattını adeta iletişimsiz bıraktı. Çocuklar keşke cep telefonlarını alsaydı! Yılmaz Vural akıllı adam. ‘Ayyyy ne oluyorum?’ diyenlerle ‘Eleğimi assam mı?’ diyenlerden müthiş bir karışım oluşturmuş. Üretimleri tat veriyor. Volkan, Çoşkun’a, Coşkun usta Dursun’a ve Mondi, Ahmet’in elma yanaklarına bakarken, topu unutuyor, Antalya öndedir: 0-1.Kontrol konukta, ev sahibi bakmaktayken ‘Gerets doğru değişiklik yaptı’ diyenlere sormak gerek ‘Neden doğru başlamadı?’ Evet Hakan Şükür’ün oyuna girmesi çok şeyi değiştirdi. Necati servis yapıyor öndeki ikiliye, Sabri biraz daha oyunun içinde ve daha etkin şimdi Cim Bom. Pozisyon değil, pozisyonlar buldular ama atamadılar. Sanki hepsi büyülü. Sirkeyle yıkansınlar belki kurtulurlar! Bu kadar da kaçmaz ki be birader.Daha sonra Song ve İliç girdi. Çikolata renkli sporcunun attığı gol acaba ilahi adalet miydi? İlker top yerine arkadaşının kellesini tutuyor ve Song 1-1’i getiriyor. Aynı İlker, Necati’nin şık vuruşunu mükemmel kurtarıyor. Cim Bom’un bir çok dosyası gibi lig ümidi de UEFA’lık! Şampiyonlar Ligi umudu mu? Neredeeee!
‘’Horoz taktiği!‘’
Sezon başından beri hemen her maçında Denizlispor ‘Horoz taktiği’ uyguladı. İlk yarılar, dolaşıp eşeleniyor, ikinci yarı kovalama başlıyor. Kalan sürede yakaladı, yakaladı! Yakalayamadı yandı. Dünkü 90 dakikanın özeti de bu olmalı. Hele hele oyunun başında Bursalılar’ın futbol hevesini, kursakta bırakmadılar. Bu etkinlikte Ömer Aysan’ın alanın tamamını kullanmasının etkin olduğunu söylemeliyim. Aysan, muz ortaların her cinsini örnekledi. Çikita gibi uzun olanı, Anamur gibi kısası ama göbekte o toplara uzanacak kafa bulunamadı. Bu işte Erman Güraçar’ın ‘Kuş kaçar top kaçmaz’ niyeti de önemli etken olmalı.Açıkçası hayal ettiğim tempo ve çatırtı yoktu. İki tarafın da orta alanları göbeği şişkin banker havasında ama puan kasanızdaki nakit az be birader, çalışsanıza. Üstelik Abitoğlu abidik gubidik düşmelere prim vermiyor, adeta ‘Çatıtıya girin’ diyor. Bence çok da iyi ediyor da, ya sporcuların niyeti? Koskoca ilk yarıda renk katan yine Yusuf oldu. Önce soldan girip bir yön değiştirme ve oyun terse dönünce Bursalılar panikliyor tribünler de azıcık kıpırdıyor. Sonra üç rakibe yine paketleme işlemi ve savunma yine el koyuyor. Bir de Timsahlar’ın beşe üç yakaladıkları bir kontra var hepsi o kadar ve devre.İkinci yarı yine eşelenme ve timsah yürüyüşü alanları fazla, Tempo mu? Yine yok. Karşılıklı oynamıyor adeta oynaşıyorlar. İlk heyecen 52. dakikakada Cumhur’un mükemmel vuruşu ve Hamidou’nun aynı güzellikte çıkarışı. Bizlerin acaba bir şey olacak mı diye bakışı, bolca şişirilen toplar, şişen tribünler. Olmayan pozisyonda, olmayan gole yani topun çizgi dışında, Ömer’in içerde olmasına bie heyecanlananlar.Kısacası Horoz sadece eşelenip, Timsah’ı ne sahada ne de puan cetvelinde yakalayamadı, önemli avantajı kaçırdı.
‘’Tehlike kapıda!‘’
Anlaşılır gibi değil. Tehlike kapıda hatta içeride ama gören yok. Nasıl bir aymazlıktır bu? Seneler önce Aziz Yıldırım yönetiminden bir mesaj gelmişti: “Galatasaray’ı yorumlayan spor yazarları, Kadıköy’deki maça gelmesin. Can güvenliği veremeyiz!” Gitmedik. Oysa tehlikede olan, sadece biz değil, gelecek, yani bugünlermiş. O gün Galatasaraylı futbolculara atılan yumrukları, saldırıları televizyonlarda izledik. Kimin aracılığıyla? Lig TV ve medyanın bir kısmı. Yani azınlıkta kalanı. Yine aynı gün konuk taraftarlar lağım sularının içinde bekletiliyor, tribünlerde at pislikleriyle süslenmiş (!) koltuklarda misafir ediliyordu. Bu manzaraları kim yansıttı? Yine Lig TV ve medyanın bir kısmı. Yine azınlıkta kalanı.Aziz Yıldırım politikasının ve sadece Galatasaraylılar’a yönlenen yıldırma eziyetinin, zamanla bumeranga dönüşebileceğini düşünemiyordu çoğu kimse. Geçen sezon ultrAslan üyelerine stadın hemen arka sokağında yapılanlar, planlı programlı bir senaryonun uygulanması, Cim Bom taraftarlarının ökseye düşürülmesi operasyonu değil de neydi?Sportif yarışlarda başarı ve başarısızlık kol kola girmiş kardeştir. Ayıramazsınız. Başarıyla başarısızlığın olmazsa olmaz olduğu yerde, bu gerçeği topluma anlatmayı becerememişsek, kabahat kimin? Her sportif kaybın arkasında başka nedenler aramak ve mutlaka kulp takmak kime yarar? Sadece sorumlu yöneticilere. 100 yıldır ülke sporunun dünya standartlarında geldiği yere bakın ve hangi yanlışa çanak tuttuğumuzu anlayın. Kara deliğin içinde kaybolan trilyonlar, manevi değerler, güven duygusu, birbirine giren toplumlar, tetikleme işlevi üstlenen yöneticiler ve bizler! Uyanalım artık. Provokasyon çirkinliğinin dayanılmaz hafifliğine kapılıp gitmek, çirkin yönetici modelinin gelişiminden başka hiçbir işe yaramadı. Bizim işimiz onların ayıbını, beceriksizlik, bilgisizlik, yetersizlik gösterilerini kapatmak mı? Toplumla doğruları paylaşmak mı? Hakem hatalarının tüm kulüplerce yaşandığı bir gerçek. Galatasaray, Kadıköy’de hakem hatasına kurban gitmese, şimdi ligin tepesinde olabileceği de bir başka gerçek.Evet gelinen vaziyet ne? Bumerang döndü dolaştı ve çirkin üretimlere göz yumanlara doğru döndü. Bu sezon Fenerbahçe tribünlerinde yaşananlar delildir. Maç çıkışlarında Fenerbahçe yorumcularının başına gelenler geçmişte bizlerin yaşadığının resmidir. ‘Benim gibi düşünmeyen ve davranmayan benden değildir’ tutkusu Aziz Yıldırım’ı ve kulübünü bilinmeze doğru sürüklüyor. Ve Fener’i gerçekten sevenleri üzüyor. Beni de...
‘’Kritik eşik!‘’
Türkiye kritik eşikteydi, son yaşananlarla ötesine geçti. Güven duygusunun bitmesi, gücün yanlı kullanılması, toplumu bunalıma iter. Doyasıya yaşıyoruz bunu. Tandoğan ve Çağlayan meydanlarında yükselen ses, “Aklınızı başınıza toplayın” dedi. Bu tepki ülke adına sorumluluk üstlenen herkesi içermekte. Siyaset, bürokrasi ve elbette spor yöneticileri mesajı almalı. Millet kavga ve gerilim politikalarından bıktı. Gücü yakalayan, “Ben bildiğimi okurum” demeyecek, hakkaniyetin, hukukun gereği neyse örnekleyecek.Yetişmiş insanlarımızı sokakta mı bulduk? İnfaz mekanizmasının acımasızca çalıştığı yerde, varılan nokta fazla bile. Geçen hafta yazmıştım; hakemler, teknik adamlar, futbolcular, yönetici ve yorumcu cemaatinin çok önünde diye. Eski hakemlerin yenilerle ilgili davranışlarını da son derece insafsız ve çirkin bulduğumu söylemeliyim. Elbette hataları eleştirecek ama kafa koparma iştahından vazgeçecekler. İnsanlar başkalarını da kendisi gibi bilirmiş! Eskiler dürüstse, yenilerin de çok daha dürüst olduğunu bilmeli. Pırıl pırıl, eğitimli çocukları yemeyi değil, onlara el tutmayı deneyin. Bu realite yaşamın her birimi için geçerli. Yeni neslin bizlerden daha eğitimli, donanımlı ve kaliteli olduğunu kabullenirsek mesele kalmaz. Hüseyin Göçek gibi hafta boyunca baskı altında tutulan, infaza yeltenilen 30 yaşında bir gencin, sallayanları utandıracak performansı ders olmalı. Demirlek, Deda, Sivriselvi, Dereli ve diğerleri kolay mı yetişti? Futbolcu hatasına nasıl hoşgörüyle bakıyorsak, aynı tutumu bu çocuklardan da esirgemeyelim yeter.Yönetici konumunda olanlar, artıları kendinden, eksileri başkasından menkul ilan etme zafiyetinden kurtulamadıkça problemler bitmez. Aynaya bakma alışkanlığını kazanmak gerek. Sessiz çoğunluk neyin ne olduğunu biliyor, ama sesleri çıkmıyor. Kulüplerini milyonlarca dolar içeri atan, yanlış transferlerle başarıyı Edirne sınırlarından öteye taşıyamayanlar, suçu ya TFF’ye ya da hakeme atacak ve kurtulacak!Son hafta bu kolaycılığın sınırı daha da genişledi. Lig TV de suçlu! şansal Büyüka ve ekibine reva görülen yanlıştır, haksızlıktır. Hele hele Musa Çözen’in Kadıköy çilesi. Olur mu? Naklen yayın için dünyanın parasını ödeyenlerden biriyim. Kimin ne hakkı var, oyunu çözmek için neredeyse gözlerini şaşı etmeye? Yanlış renkte mendilin dahi sokulmadığı stadyumda, o kabloları kesecek makasları kim, nasıl soktu? Ayıp yahu! Hakları gasp edilen milyonlarca izleyen adına, suçlunun yakalanıp, cezalandırılmasını talep ediyorum.Aziz Yıldırım’ın 6 sene önce, “Galatasaray yazarları gelmesin, can güvenliği veremeyiz” diyerek başlattığı gerilim politikası, şimdi bir kısım Fenerbahçe yazarı ve taraftarı için de realiteye geçiyor. ‘O gelmesin, bu gelmesin’ politikası nereye kadar gidecek? Allah aşkına vazgeç artık. Sen bu fotoğrafta olmamalısın. Fenerbahçe de hesaplarıma göre 1 puan önde şampiyon olacak. Öyleyse rahatlamalısın.
‘’Duran transport!‘’
Sakaryaspor’u Duran transporta teslim edenler, pratikte haklı. Evet mal teslimatı olağanüstü çabuk ama hep yanlış adrese! Tatangalar adresi ligin üst sıraları diye vermişti, o malı vaktinden önce fakat ters tarafa, ligin dibine gönderdi. Dün gece de teslimat erkenden yapıldı ama yine olması gereken yere değil, kendi kalesine! Çat-pat daha ilk devre ve tam 3 gol Sakaryaspor kalesinde.Ligin ekiplerini takip etmeyen iki reisi var. Biri Sakarya Büyükşehir Belediyesi, diğeri de Galatasaray’ın reisi. Bu ikilinin derdi, yaptıkları yanlışlardan kaynaklı taraftar şerridir. Dün gece oldukça tenhaydı ortalık, çaktırmadan gelip izleyebilerdi oysa. Eserlerini izlemeye yürekleri mi yetmedi? Öyle ya! Biri erkenden ligi, diğeri defalarca ‘Geldim’ diyen şampiyonluğu başkalarına terk etti. Üzülürlerdi!Gerets günün menüsü olarak Tomas’ı sağbekte sunmuş. Olmadı elbette. Hırvat ne denli iyi niyetli olsa da orası yeri değil. Koy Song’u oraya ama olmaz! İlla arıza bulunacak. Sol tarafta Orhan Ak tıkır tıkır iş yaparken, Ayhan pozisyonların anası oluyor, iki Mehmet’in Topal olanı mükemmel şutlar atarken, Güven’i Galatasaray’ı gole kavuşturuyordu. Bu iki genç Galatasaray’ın geç gelen gelecekleridir. Kabahatta onların değildir!Karan ve Necati doğru yerlerde gezindi, topta onları istedi. Sakaryaspor Alişan’ı, Hüseyin’i, Cenk’i ve diğer deneyimlileriyle elinden geleni yapmaya çalıştı ama oyun onlar için ikinci yarı başladı! Bu dönemde ‘Bu da kaçar mı?’ denilen tam 4 net pozisyon var. Kiminde Yeşil- Siyah’lılar istikameti şaşırırken, kiminde de Mondi devleşti. Bu vaziyeti bizler gibi Gerets’de seyretti. Tv başındakilerin adneralin yüklemesini mi istedi ne?Sakaryaspor atamayınca Şükür, Kabze ve İliç içeri, Karan, Song, Necati dışarı. Şükür, İliç’in şık ortasını dışarı atıyor, ardından İliç’de dışarı atıyor. Bu arada Cenk’te mükemmel kurtarışlar yapıyor ve gece böylece bitiyor.
‘’Tehlikeli ilişkiler!‘’
Eğer biri boşandığı eski eşiyle, yeni nikahlısı tarafından görülürse, taze olanın kafası karışır. Karşılaşma cinayetle dahi sonlanır. Hiç kimse, “Ne biçim değerlendirme yapıyorsun. Çağdaş yaşamda böyle asosyal kriterler kaldı mı?” demesin. Gazetelerin 3. sayfasına baksın yeter. Kaç cinayet, kaç yaralama ve işin içinde hangi sebepler var?Adnan Polat Nişantaşı’ndaki Brasserie kafede Yıldırım’ın transfer bitireni Bilgiç’le, Tomas’ı aynı masada görünce öfkelenmiş. Onlarla beraber oturan Mondragon, Polat geldiğinde ayrılmış, fakat Tomas ‘Masayı derhal terk et’ uyarısına muhatap olmuş. Tomas ve Bilgiç de çok şaşırmış. Aslında bu meseleye çok şaşıran da olacak, tepkileri farklı olan da.İhanet kavramı ülkemizde yerine ve ortamına göre farklı değerlendirilir. Mesela sosyete gülü Dilşeker hanımla, playboy Aklan beyin ilişkileri magazin basınınca ‘Düzeyli ilişki’ olarak tanımlanırken, kenar mahalle dilberi Şefkat’le, Keko Cabbar’ın aşkları fuhuş statüsüne itilip, savcılıkta sonuçlanabilir.Nişantaşı olayı düzeyli ilişki statüsüne alınacak ve Polat’ın ne denli şüpheci ve asosyal biri olduğu bolca vurgulanacak. Bu konuda hiç kuşkum yok. Çünkü semt varoş değil, sosyetenin göbeği ve muhataplar Avrupa tandanslı. Bir kısım necip medya erdem, güven, kişilik haklarını anlatırken, Sarı-Lacivert formalıların baskı nedeniyle neredeyse tüm arkadaşlarından entegre olma nedenlerini asla merak etmeyecek, soruşturmayacaktır.Tomas düşünmeliydi aslında! Geçtiğimiz sezon can sıkıcı kasetler ortalıkta dolaşmış, ithamlar gazete sayfalarında dahi yer almıştı. Sonra Galatasaray’ın çok yakında Fenerbahçe’nin şampiyonluğu adına kritik bir maçı var. Şimdi tüm geçmiş zaman söylemlerinin üzerine Tomas veya Mondi o maçta da, olmadık bir hata yapar ve Cim Bom’un yenilgisine neden olursa? Kim zaptedebilir çıkacak söylentileri? Doğacak kirliliği temizleyebilecek deterjan icat edildi mi? Yani demek istiyorum ki; Nişantaşı’nda düzeyli ilişki statüsüne taşınan birliktelik, maç sonrası varoşların Şefkat ve Keko Cabbar aşkına dönüşüp cinayet dahi çıkabilir.Polat’ın hoşgörülü olduğunu savunacaklar da çıkacak elbette. Farklı düşünmüyor, ama geçmişte kellesini aldıklarının, bir müddet hissedemeyip ortalıkta dolandıklarını ve sonra düştüklerini hatırlıyorum!
‘’Kaçan balık‘’
Adnan Polat, kaçan balık hangi ebatlarda açıklamış: “Şampiyonlar Ligi’ne katılım 12 milyon dolardan başlıyor.” Tespit doğru da, sezon başından beri uygulanan yöntemler yanlış. Kofana oltasıyla, Jaws yakalamak mümkün olmaz. Yetersiz olta seçimiyle işe giriştiğinizde, Jaws oltanızla birlikte sizi de ham yapar, ‘kim yuttuya’ kurban gidersiniz. Galatasaray’ın başına gelen budur. Canaydın ve yönetimi malik oldukları muhteşem tekneye güvenmiş ama gerekli oltayı kullanmayı düşünememiştir.Bu konuda Fenerbahçe’nin tam donanımlı olduğunu söylemezsem haksızlık olur. Ayak oyununu kuralına göre oynayıp, asla sektirmedikleri gibi, av yöntemleri de tam kitabına göre. 3. kuşak Dağlaroğlu bile rakibini önlemeye değil, ormancı gibi biçmeye gidiyor. Gaziantepspor’un Boşnak kalecisi nerede? Bilinmiyor! Arıca’nın taktik şaheseri de çözülemiyor! Kanarya da rakibini keklik gibi avlıyor. Kızıl mı? Bakıyor. ‘Tam teçhizat avlanma’ diye buna derler işte. Polat da ‘Senaryo’ diyor. Ne senaryosu? Realite bu! Realite.Şimdi plağı ters çevirelim. Gaziantepspor kalecisi Galatasaray maçları öncesi kendini attırsın. Sonra kaleye Galatasaray tarihini yazmış dedenin, ocaktan yetişmiş torunu geçsin. Olmayacak pozisyonda da, tekmeyi koysun. Teknik direktör mü? O da eski Galatasaray kaptanı, başkan da Galatasaray taraftarı olsun. Maç da doğru dürüst oynanmadan kopsun. Kanaryasevenler yardımlaşma ve dayanışma derneği üyeleri, önce spor sayfalarında, sonra ekranlarda kıyameti koparmaz mıydı? Pazar akşamı izlenen aklama, namusa bulama yarışı neydi öyle?Bu tür gayretkeşliklere gerek yok oysa. Ayak oyununda her türlü hata olur. Son hafta hepsi biraz fazla üst üste bindi nedense! Yani diyorum ki... Burada garip olan; başkalarının futbol garabetlerinden, yüzlerce yorum çıkaranlar, kendi başlarına geldiğinde neden aklama yarışına başlar? Benzeri üretimlere ‘Rezillik, hainlik, adalet istiyoruz’ yaftası açanlar, bir anda sus pus. Hayır! Sanki temizlik işlerinden sorumlu görevli. Sonra ‘Polat senaryo güzel olmuş!’ diyor, gerçeğin sahnelendiğini göremiyor.‘Beşiktaş duruşu’ dedikleri ‘Kaç para aldınız ....ler?’ söylemi mi? Hayır. Çarşı emeğe ve onurlu mücadeleye karşı olmamalı, 10 maçtır yenilgi yüzü görmeyen Antalyaspor futbolcularını, kendi sporcularıyla beraber alkışlamalıydı. Yakışırdı. Son yılların en güzel, en heyecanlı karşılaşmalarından birini izledim ve eksik kadrosu, onurlu kalecisiyle kazanan Beşiktaş’a, gereği gibi oynayan Antalyaspor’a saygı duydum. Helal olsun Yılmaz Vural’a, kaleci Murat’a ve diğer emekçilere.Aykut muhteşem oynadı. Serdar harika oynuyor. Murat da görev verildiğinde neler yapabileceğini haykırıyor. Ama birileri de, ‘Türkiye’de kaleci yok’ diyerek, ayıp ediyor. Bu ülkede kendi öz evlatlarımız olan, işini hakkaniyetle yapan teknik adam ve futbolcularımız var, hakemlerimiz var. Ama onların kapasitesini yakalamış spor yöneticimiz ve yorumcumuz yok. Senaryo ve av ustaları da çok. ‘To be or not to be.’ İşte bütün mesele bu!