Arama

Popüler aramalar

‘’Bölük... Pörçük...‘’

Güneş çarpmasından kaçınmanın en güzel yolu, kitap okumak olmalı. Osmanlı Tarihi ve Kurtuluş Savaşı dönemi kitaplarına, Sevgili Necdet Çobanlı ağabeyimin anılarını da ekledim. ‘Bölük... Pörçük... Bir hayatın öyküsü’Futbolumuzun unutulmazlarından Bülent Eken; Metin Oktay’ı, Gündüz Kılıç’a tavsiye ediyor. Kılıç, Bozok ve Çobanlı gizlice İzmir’e gidiyor ama bakıyorlar ki, maç sabahı manşetler ‘Gündüz, Metin’i almaya geldi.’ Hmmm... Demek ki, o zaman da medyadan bir şey saklamak mümkün değil! Uzun pazarlıklar sonrası 8 bin Türk lirasına, 5 yıllık sözleşme. Anlatıyor Çobanlı ‘Serde avukatlık da var ya... Neler koymadık neler o sözleşmeye. Yok yağmur yağar çamur olur maç oynanmazsa, yok hasta olur maça çıkamazsa, o süreler de eklenecekti Metin’in anlaşma süresine.’Zamane sözleşmelerini anımsayınız! Kulüp haklarını en ince detaylarına kadar koruyan itina yerine, neredeyse tapuyu teslim edecek anlayış! Kalli, Carrusca için ‘Almanya’da olsa 3 ayda gönderilirdi. Ama sözleşmesi...’ diyor. Galatasaray şimdi, zorla getirilip, zoraki gönderilmiş, üzerine de zengin edilmiş sporcu yuvası sanki.Bir başka anı... ‘1957’lerde Vali F. Kerim Gökay tutturmuştu; Bebek lokalimizin yerini park yapacak. Kara kara düşünürken, o zamanlar gencecik bir delikanlı olan Kemal Onar ‘Kuruçeşme kömür depolarının orada bir ada varmış, satmak istiyorlarmış’ diyor. Sadık Giz, Refik Selimoğlu, Mustafa Yalman ve Necdet Çobanlı derhal harekete geçiyor. Ama önce ne yapıyorlar? inşaat izni alınıp alınamayacağını öğrenip sonra da Menderes’ten ‘Adayı alsınlar, yardımcı olacağım hakkındaki vaadimi teyid ediyorum’ sözünü alıyorlar. Ardından Mustafa Yalman ve Ahmet Güre mal sahipleriyle anlaşıp 147 bin TL. karşılığında adayı satın alıp, 22 Nisan 1957 günü GS bayrağını adaya dikiyorlar. Aradan geçen bunca zaman taş üstüne taş konmadığı gibi, tam 50 sene sonra ne bayrağı dikildi?‘Selahattin Bayazıt yığınla hizmeti yanında, cebinden 200 bin Dolar ödeyerek Riva arazisini bize kazandırmış büyük bir Galatasaraylı’dır’ diyor Necdet ağabey. İnan Kıraç, Alp Yalman, Natuk Birkan, Nabi Up, Melih Caculi, Doğan Koloğlu, Coşkun Özarı, Sadık Giz, Kova Osman gibi daha nice saygıyla andığımız isim var anılarda.‘Galatasaray Adası nasıl alındı? ASY ve Seyrantepe projesiyle ilgili ne yapıldı?’ önemli bir örnek! Son 10 yıl büyüklerin yaptığının hep tersi yapılmış! Önce verip, sonra almaya çalışıyor ve içinden çıkamıyorlar. Tarihin doğru uygulamalarını örnek almazsanız, batarsınız! Türkiye ve Galatasaray’ın günümüz hali bu gerçeğin aynasıdır.Not: Necdet ağabey, sağlıklar diliyor, ellerinden öpüyorum...

10 Temmuz 2007, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Silahbaşı!‘’

Özhan Canaydın silah ruhsatı için başvurduğuna göre, Galatasaray’ın geleceği parlak. Hangi vatandaş harb-i umumi dışında silahbaşı yapar? Elbette nakdi bol, serveti çok olan, bir de çaresiz kalan! Demek ki Galatasaray hem parayı buldu, hem de geçmişe dönük soruşturma ve geleceği koruma amaçlı silahlanma başkandan başladı. Son 10 yılda kulüp değerlerini akıl yoluyla koruyamayanlara karşı, Kuvayi Milliye yöntemleri başarılı olabilir belki. Kurtuluş Savaşı döneminin ‘Halk Fırkası’ gibi ‘Galatasaray Fırkası’ devreye girer, camia heyeti umumiyesinin menfaatine aid ve hadim bir program, nasıl gerekiyorsa öyle uygulanır. Bu uygulama esnasında birilerinin İstiklal Mahkemeleri benzeri usullerle infazı da doğaldır.Canaydın silahbaşı yaptığında geçmiş günah sahiplerini de sorgulamalı. Suyun nereden ve nasıl kaçtığını tespit eder, suçluyu ilan ederse aynı yanlışlar tekrarlanmaz. ‘Silah zoruyla konuşturmak doğru mu?’ diye sorabilirsiniz. Ama uygarca teslim edilip, dürüstçe yönetilmesi gereken kurumlar, güven duygusunu iğdiş edecek yöntemlerle götürülmüşse! Çaresiz kalanın silahını doğrultup vaziyeti kurtarmaya çalışması da uygun sayılabilir. Başkan futbolculara ‘Eller yukarı, Dolarlar aşağı’ der mi? Der. Sonra bu işlerin mimarlarını da sorgu odasına sokar ve silah zoruyla, zarar karşılığını toplar mı? Toplar! Galatasaray etiğini ve sevgisini terennüm ede ede, başına gelmeyen kalmayan başkan, sonunda silaha davranmanın çare olduğunu sanırım buldu ve o işe soyundu. Bu şekilde eski kayıpları kurtardığı gibi, yeni kaynakları da muhafaza edebilir. ‘Kötü bir tarz’ diyecek çok sayıda insan olabilir, ama bir memleket gerçeği de asla gözardı edilmemeli, ‘Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.’ Canaydın kötek atmak gibi zahmetli bir yolu seçmektense, silah dayamayı seçmiş olabilir. Hem tesirli, üstelik kesin tedavi yöntemi! ‘Yanlış tutum’ deme hakkımız da yok. Yılların centilmeni ve fair ödüllüsünü bu hale getirenler utansın. Silah kuşanmaya mecbur edenler, akıllı olmalı şimdi. Demek ki yağma dönemi bitti.Galatasaray çıkış yoluna doğru gitmekte. Bu konuda ciddi önlemler alındığını ve uygulandığını da görüyorum. Peki sportif başarı da gelir mi? Bence gelir. Daha önce Kalli ‘100 metre koşucusu değil, aklını koşturacak’ demiştim. Görüyorum ki 100 metre koşucusundan farksız performansı da var. Engin futbol bilgisi ve deneyimini tartışmam bile zaten. Geçmişi zaten geleceğinin teminatı. Ehhhh, Canaydın da silahlandı! Öyleyse dostlar sevinecek, düşmanlar ve kabahatliler çekinecek!

07 Temmuz 2007, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Derwall'i yaktılar!‘’

Galatasaray camiası Derwall’i baştacı ettiği gibi, Canaydın önderliğinde muhteşem bir vefa gösterisi de örnekledi. Saarbrücken’deki tören “Türkler hak edene, hak ettiği değeri nasıl verir?” konusuna mükemmel bir örnekti. Başkan’ı ve tüm emeği geçenleri kutluyorum. 1481’in tur organizasyonu da eksiksizdi. Argun kardeşim ve arkadaşları, deneyimlerini belgelediler. Hele hele ‘Derwall’ kitapçığı... Katolik cenaze törenlerini filmlerde izlemiş ama canlısına şahit olmamıştım. Kilise bahçesinde beklerken ‘Derwall’in yakılacağını’ duyduk. İçim bir tuhaf oldu, moralim bozuldu. Batının film gösterileriyle, realitesinin ters düştüğü bir kez daha örneklenecekti demek ki. Türkiye’nin baştacı ettiği Derwall’i Almanlar yaktı! Gümüş bukleli reis bizlerin gönlünde, Almanlar’ın kavanozunda saklıdır artık.Ayak üstü bir plan oluşturdum ama realiteye geçiremedim. Çevreden gelenlerle 100’e yakın nüfus oluşturmuştuk. Tören esnasında içimizden biri kürsüye çıksın ve üç kez seslensin, “Eyyy cemaat, merhumu nasıl bilirsiniz?” “iyi biliriz” cevabı sonrası gençler sandukayı kapıyor ve helallık da alındıktan sonra, kilise bahçesindeki ağaçlardan birinin altına gömülüveriyor. Uzun tören nedeniyle zaten uyuşmuş Almanlar ne olduğunu anlayana kadar, işi bitirirdik. Bizde aynı sürede 5-10 defin yapılır. Önerim realiteye geçemeyince, Derwall yakılmaktan kurtulamadı! Acımız küllenmeden, hoca kül edildi. Görevimi yapamamış olmanın burukluğunu yaşıyorum...Bir de, Canaydın duasını okuduktan sonra ‘Birlik olalım, amin’ demiş. Rivayet bu ya, Derwall ‘Tamam olalım ama ben oraya gelemem, istersen sen gel!’ diye seslenmiş. Bunun üzerine Başkan, ‘Olmayalım boş ver’ cevabını vermiş.Yüce Yaradan Özhan Abi’ye uzun ömürler ve sağlık versin. Galatasaray’ın geleceğiyle ilgili çok umutlu. ‘Stadımız bitsin siz o zaman görün’ derken gözleri ışıl ışıldı. Yenilenen kadro ve Kalli performansı da cabası. Bu arada Kalli’ye ‘yaşlı’ diyenleri insafa davet ediyorum. Saarbrücken’de yaş ortalaması 100 civarında. Yani ‘Jupp genç gitti’ dahi diyebilirim. Galatasaray sonrası 18 sene yaşadı. Kalli 73’ünde 5 sene kalsa 78 eder. Koy üzerine 18 daha, etti mi 96? Yani Kalli 23 sene daha garanti inşallah! Üstelik şaş düdüğü yutturmayıp, attırdığına göre oldukça da tedbirli!Özhan Abi, ‘Bu kulübü kurtarmadan, bir yere gitmem’ diyor ve en az 40 yılı garanti edip, ‘Das war mein leben’in Fransızcasını söylüyor da kim anlıyor? Ben!

04 Temmuz 2007, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bravo Arda‘’

Galatasaraylı gence ‘Bravo Arda’ demek gerek. Futbolcuların makus kaderinin değiştiğini belgeledi öncelikle. Gençliğimizdeki gibi futbolu izleme (!) becerileri de anlatılan bir kısım meslek mensubu, günümüzde izlenen statüsüne geçti. Hiç kimse ‘Kim izlemeciydi yahu?’ filan demesin. Ankara Marmara Otel katlarına yarasa gibi çıkan, Tarabya Oteli’ni balkondan balkona çepeçevre dolaşan zamane gençleri, şimdinin gökdelenlere tırmanan Fransızı’na taş çıkartırdı. Arda gelişimin günümüzdeki doğru resmi.Mekan Bodrum, yani yaşanası aşklar yuvası. Sonra Samim’in süper yatı, kaliteli yaşamın kucağı. Arda genç, yakışıklı ve şöhretli bir futbolcu. Yanında güzel bir hanımefendi. Üstelik tatil dönemi. Yani? Hoş görülmeli, ama dikkat de edilmeli. Çocuğun tek hatası acemiliği nedeniyle, paparazziye karşı önlem almayı becerememesi.Arda’nın çekim operasyonu esnasında, yaklaşık 12 bin 127 çift aynı icraatın içindeydi kuşkusuz. Kimi lüks otel, kimi pansiyon, kimi çalı dibi, kimi de orman içi gibi mekanları seçmişti. Bu tercihlerde kese meselesi önemli tabii. Kapalı mekanların pek riski olmaz fakat çalı dibi ve orman içi, iki kişiyiz zannettiğiniz anda grup eylemine (!) dönüşebilir ve ‘Aman karpuz kestim yiyen yok’ türküsünü söylerken, kendi karpuzunuzu kaybetme riski dahi yaşanabilir! Gazetelerde sık sık rastlarız bu tür felaket haberlerine.Kaçak et kesimi de tatlı şeydir ve binlerce yıldır, maddi manevi özveriyle (!) icra edilmektedir. Gençlere hak vermek gerek. Yani metresinin yatağından çıkıp, karısına telefonda ‘Çok zor toplantıydı, öldüm sanki!’ diyen kart zampara, gazeteyi okuyunca ‘Vay canına! Sen nasıl sporcusun’ diye konuşmayacak veya kalemine sarılmayacak. Gençler de stresini atmalı, ‘İşleyen demir ışıldar’ atasözü hatırlanmalı. Üstelik çocuk bekar. Damdan dama gezmek mi, yatta stres atmak mı? Elbette yattaki, ama kamaradaki!Takım bütünlüğü için deneyimli ağabeyler şart. Ayrıca yol yordam öğrenmek için de! O teknede bir ağabey olsaydı, Arda güvertede değil, kamarada halvet olurdu. Neyse, olur böyle şeyler. Şimdi Arda o resmi çeken Suat Ekiz’i kutlamalı ve profesyonel işini en az Ekiz kadar özenli yapmalı. Gün, yeşil çimlerdeki hünerlerini göstermesi günü. Sana güveniyorum Arda. Ama bir takım hünerlerini aleni, bir kısmını gizli icra etmen gerektiğini unutma. Çifte standartlar ülkesinde yaşadığını da!

29 Haziran 2007, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Süper transferler‘’

Galatasaray, uzun süren transfer fakirliği sonrası, süper transferlerle yeni sezon adına yola çıktı. Brezilyalı, “Çok iyi şartlarda anlaşma yaptım” demiş. Aslında, bu maliyet 50 milyon Dolar’ın çok üzerinde de, Canaydın yönetimi farkında değil. Hagi gittiği günden itibaren Cim Bom’un 10 numarası yoktu. Birtakım adamlar topladılar, aynı yönetimi yapar zannettiler. Bu arayışlar sportif başarı getirmediği gibi, bütçeyi de delik deşik etti. O nedenle Lincoln kaça mâl olmuş olursa olsun, geldiği gün itibariyle kulüp kazançlıdır.Haldun Üstünel’in başarılı transfer operasyonlarının içinde olduğunu söylemeliyim. Doğru seçimler ve doğru isimler kadroya katıldı. Ama unutulan bir konu var: Takım ruhu. Bunu sağlayacak abilerin dışlanması, yeni gelenler için doğru örnek olmadığı gibi, ekip ruhunun sahaya yansıması da zorlaşır. Hatta imkansızlaşır. Bu nedenle daha dikkatli olmaları, başarının sadece saha etkinlikleriyle kazanılmadığını da bilmeleri şarttır. Fenerbahçe’nin 2 senede bir yaptığı ve takım ruhunu darmadağın ettiği hatalar silsilesini Galatasaray Yönetimi tekrarlamamalı. Bu yanlışın faturasını 2000 yılından günümüze çekmediler mi? Sportif başarıları sadece yıldız futbolcular değil, çimlerin bakımıyla ilgilenen insanlardan, aşçıya, servis yapan garsona kadar her birim görevlisi üstlenir ve paylaşır. Bu doğru, gözden kaçırıldığında başarı da uzaklaşır.Galatasaray’ın transferleri olağanüstü dikkat çekti! İsrail’den dahi telefonla arayan ve Galatasaray’ın durumunu soranlar oldu. Hatta öylesine meraklılar ki, kulübün malı mülkü ne oldu, onu dahi soruşturuyor, müthiş ilgiyle izliyorlar. Uluslararası tanınmışlık acaba bu mu! Umarım yapılan onca masraf ve göze alınan riskin karşılığı, doğru yönetim kriterleriyle verilir. Çünkü söylediğim gibi A’dan Z’ye birlik, bütünlük ve güvenilirlik en önemli gerekliliktir. Fakat Canaydın’ın binlerce defa dile getirdiği, onun kafasındaki birlik (!) türü değildir kastettiğim...TFF Mali Kongresi nedeniyle Ankara’dayım. Olağanüstü kulis çalışmaları ve çoğu onursal başkanın hesapları (!) var. Fakat arada çok önemli bir ayrıntı da var. Futbol kulüp yöneticilerini belediye zabıta memuru zannediyor ve o şekilde emir komuta zinciriyle yönlendirmeye çalışıyorlar. Bu tarz, onursal başkanları yanıltır. Çünkü futbol güneşte başka, gölgede bambaşkadır!

26 Haziran 2007, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Füme‘’

Metin Sarıer mektepli Galatasaray’lılardan. ‘Mektepçi’ değil! Son 10 yılda yaşanan çöküntü, O’nu da çökertti elbette. Kulübün gişatı ve kasasındaki karanlık, içini de karartınca Etiler’de açtığı mekanın adı da Füme Brasserie oldu! Son gittiğimde mükemmel mutfağı ve servisine hayran olduğumu söylemeliyim. Şu günlerde yine niyetliyim de, Lincoln geldikten sonra adı ‘Açık Füme’ olur mu, olmaz mı? Merak etmekteyim. Transfer bunalımlarına deva olabilir Brezilyalı UEFA Kupasını kazanan yönetimin başı olduğu için, her fırsatta günümüz defolarını kurcalayan Faruk Süren ve maiyetinin, şükrü Saracoğlu’ndaki töreni görünce, azıcık ta olsa yüzü kızardı mı? O kupanın zerre kadar artısını kulübe kazandırmadıkları gibi, iki takviyeyle daha da zirve yapacak takımı da dağıtmışlardı. Pırıl pırıl olması gereken dönem, sayelerinde karanlığa gömüldü ve öyle de sürmekte.Galatasaray çağdaşlığın hangi gereğini uyguladı, bilen var mı? Aziz Yıldırım ve yönetimi hepimizi çatlatarak, tüm rakiplerden kurtulacağını zannediyorsa, yanılıyor! Kambersiz düğün olur mu hiç? Arayı fazla açmasınlar da idare etsinler. Gelişimleri için doğru dürüst rakip bulunması da, olmaz sa olmaz şart. Yetişen yoksa siz yavaşlayacak ve arayı fazla açmayacaksınız. Yanarım yanarım UEFA Kupası Fenerbahçe’yi daha doğru motive etti ona yanarım! Özellikle kurumsal anlamda.Roberto Carlos’un sadece ülkemize gelmesi değil, imza töreni de olağanüstü oldu. Aynı sahneyi Galatasaray yöneticilerinin organize ettiğini hayal ettim bir an! Carlos iki topu tribüne attı, gerilime bağlı yüksek tansiyondan iki yönetici hastaneye. Üç daha attı, bir önceki ziyanlıkta kendini sıkan ama son hebaya dayanamayan üç yönetici de kalp spazmından yoğun bakıma!Neyse Lincoln geldi. Umarım stadyumda bir görsel şölen düzenlenir. Ama olmaz ASY berbat vaziyette. O halde! Bir yanda 13 milyonluk mukavva ASY projesi, öbür yanda yeni TOK‹ projesi ve etrafında öncelikle kulübü bu hale getirenler dizilir. Müthiş bir manzara ve o nispette de ilgi uyandıracak bir organizasyon oluşturulur. Müşteriler(!) ve Polat’ın yakıştırdığı ama aslında yakışmadığı! kimlikler de hazır bulunur. Bu da bir başka pazarlama organizasyonudur. Dekor olarakta Seyran mı, Aslan mı herneyse o tepenin kullanılması uygundur!Ergün, Orhan Ak ve Cihan’a yapılan ayıptır. Aynen Bülent Korkmaz, Bülent Ünder, Arif Erdem, Hakan Ünsal, Suat Kaya ve daha nicelerine yapılan ayıp gibi. Galatasaray’ı 50 sene önce tanıdığımda çocuk saflığımı etkileyen, insan değerlerine bağlı saygı ve erdem yoğunluklu vefa duygusu olmuştu. Futbol veya sportif başarıların yalan dünyası değil. Ya şimdi ‘Darbeye bağlı sakatlıklar!’ Ne hale geldi Galatasaray? Sevdalıları dahi ‘Sarı-Kırmızı’ değil ‘Füme’ olduk diyor. Ama transferler de fena gitmiyor.

23 Haziran 2007, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Başarılar Rüştü‘’

Beşiktaş büyük transfer yaptı. Türk futbolunun son 15 yıl tüm ulusal başarılarda bulunan Rüştü Reçber’e başarılar diliyorum. Tümer gider, Rüştü gelir ve daha nice transferler yaşanır. Bu oluşumlara profesyonel pencereden bakmak gerek. ‘Yok camiaya ayıp olmuş, vay mukaddes forma bırakılır mıymış?’ türü bağnazlıktan vazgeçmek şart artık. Sporcular güçlü oldukları dönemde, kendileri adına en yararlı sözleşmeleri imzalamak zorunda. Milli forma hamiliyken dahi şaşı bakılanların, bir de işler ters gittiğinde ne hale getirileceklerini düşünebilir misiniz? Fenerbahçe’nin 100. yılında şampiyonluk yaşatanlara uygulanan standartlara suskun kalanlar, birden bire köpürüyor ve futbolcularını utanmazlıkla suçluyor. Yanlış olan yönetici ve bir kısım medya uygulamaları. Vefasızlığın gerçek adı da, sporculara reva görülen olmalı. Ekmeğe muhtaç onlarca eski yıldızın günümüz hali de unutulmamalı.Camia, mamia hepsi hikâye. Eğer güçlüysen baş üstünde, düştüysen ayak dibinde ikamet edersin. Rüştü daha fazla başarılı olacağına inandığı mekana gitmiştir ve haklıdır. Aynen Tuncay, Tümer, Ümit Özat, Yozgatlı, Serkan ve diğer arkadaşları gibi. Dilerim hepsi başarılarını devam ettirir. Taraftarlar gelenlere de, gidenlere de sahip çıkmalı, saygı duymalı. Lefter, Rıdvan, Cemil gibi isimlerin simge oldukları anlatılıyor ama birinin Bolu’da neden bulunduğu, diğerinin Fenerbahçe MTK karşısında mükemmel oynadığı halde, niçin gönderildiğini, Cemil Turan meselesini asla irdelemek, gerçeği paylaşmak istemiyor. Tıpkı ‘Tuncay Fenerbahçe’ye neden para kazandırmadı?’ sorusu gibi. Peki ilk amatör kulübü Adapazarı TEK ve sonra Sakaryaspor para kazanmış mıydı? TEK iki takım malzeme bekliyor senelerdir. Bu mudur vefa? Men dakka, men dukka meselesi. Bir de Şehit’in geçtiği kulüplere kısmi gazilik yaşatma becerisi!Aydın Örs... Gerçek Fenerbahçe sevdalısı. Sonra 100. yılda 16 sene sonra gelen en önemli şampiyonluklarından birinin mimarı ama ne oldu? Eli kolu bağlandı. Onurlu adamdır, hazmedemedi, gitti. Hatırlarsınız Örs, Özat ve Şanlı için yazmıştım bu köşede, olacakları bilince ‘Tanrı doğruların yanındadır’ diye. Başarılar diliyorum kendilerine. Onlar kara kaş ve gözleri için değil, hak ettikleri için camiadaydılar ve ne mutlu ki ‘şampiyon’ etiketiyle ayrıldılar. Gelecekleri adına da sonsuz başarılar.Galatasaray, taraftarlarını umutlandıran çabalar içinde. Fakat birtakım kötü alışkanlıklarının devam ettiğini görüyor ve Ribery meselesinden asla ders almadıklarını düşünüyorum. Almanya’dan transfer edilen iki gurbetçinin 100’er bin Euro’su dahi gününde yatırılmamışsa, milyonlarla ifade edilen rakamlar nasıl halledilecek? Adamlar daha çimene basmadan para problemi yaşıyor, insan daha sonra neler olacak düşünmek dahi istemiyor.

19 Haziran 2007, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bırakması gereken...‘’

Galatasaray’ı bırakması gereken kim? şu an paylaşırsam, Genel Kurul’a saygısızlık etmiş olurum. Kongre dönemini beklemek gerek. Ama bırakmaması gereken birkaç ismi saymam yanlış olmaz sanırım. Mesela Ergün Penbe. Galatasaray ve Milli Takım’ın tüm başarılarında adı olan, centilmenliğin simgesi, ‘adam gibi adam’ kalmalı. Geldiği günden itibaren en parıltılı döneminde dahi, transferinde sorun çıkarmış mı? Hayır. Takım içinde hizipçiliğe, dedikoduya, ıvıra-zıvıra bulaştığını duyan olmuş mu? Hayır. Peki herhangi bir nezaketsizliğine şahit olan var mı? Hayır. Futbolculuk değerleri ne denli zirve yapmışsa, Ergün’ün insani değerleri daha fazla zirve yapmış, taraflı tarafsız herkesin saygısını kazanmış mıdır? Evet. Bu çocuk, “Bir sezon daha oynayıp, futbol veda edeceğim” derken, yönetim, “Git başka yerde veda et” diyor. Bunun adı ‘ayıp’. Aynen Arif’e, Bülent Korkmaz’a, Suat Kaya ve diğerlerine yapılan ayıp gibi. Tarihin en büyük futbol başarılarını yaşatan jenerasyona yönetim, yanlış statü uygulamakta sakınca görmüyor. Sonra da, “Galatasaray neden tepetaklak gidiyor?” diye soruluyor. Emeğe saygı nedir? Bilmeyen yönetimler, sorumlu oldukları kurumları felakete sürükler. Sevgi, saygı, güven duygusunu iğdiş eder ve kahramanlarımızı cellata teslim etmekten kaçınmazsanız, sonunuz Osmanlı’nın başına gelenlerden farklı olmaz.Gerets, Ergün’ü yaşarken öldürmeye çalışan, Canaydın da bu girişime arkasını dönen kimliklerdir. Aynı operasyon, başkalarına da uygulandı. Cihan Haspolatlı kulübe geldiğinde Milli Takım’daydı. Suçu ne? En son oynayacağı mevkiide harcanması ve ses çıkarmaması... Bu çocuk, ön libero ve forvet arkasında ülkenin en önemli sporcularından biri. Ama cellat fark etmedi! Perez döneminden sonra takımı sağ beksiz bırakanlar kalacak. Oraya emaneten konulan Cihan gidecek. Hak mı bu! Yine Orhan Ak, çok ağır sakatlık geçirdi ve tam toparlanamadan sahaya sürüldü. Resmen hedef edildi. Peki bu sporcu da Ay-Yıldız’ın futbolcusu değil miydi? Galatasaray, bu değerlerden mutlaka yararlanma yolunu seçmeli. Yerlerine daha iyisini nereden, kaça bulacaksınız? Aaah... Roberto Carlos mu? Son maçta yediği çalımlar sonrası nasıl düğüm oldu gördük. Ya ilhan Mansız nasıl katlamıştı? Hatırladınız mı? Yani, çalım yemek her futbolcunun kaderi. Önemli olan takım olmayı başarmak. Bu çimentoyu oluşturacak insanları kaybetme lüksü olmamalı Galatasaray’ın. şampiyonluk nasıl gelmiş, sonra da nasıl gitmiştir, doğru irdeleyin ve ne demek istediğimi anlayın. Bülent Ünder, Ergün Penbe, Orhan Ak, Cihan ve Galatasaray kimliğine yakışan diğer isimlerden mutlaka yararlanılmalı. Bu mesajım, özellikle “Sabri hemen, Emre Aşık 12 ay sonra Milli Takım’da oynar” dediğimde gülümseyenlere!

15 Haziran 2007, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI