‘’Galatasaray Türkiye'dir‘’
Yazmıştım geçenlerde ‘Galatasaray Galatasaray’dır’ diye. Yanılmışım! ‘Galatasaray Türkiye’dir’ söylemi daha doğru. Neden doğru? Çünkü kulüp maalesef Türkiye’de ‘yeni mevcut’ kriterlerle yönetiliyor da ondan. Eski Galatasaray değerleri ve kulüpten yonga eksilir diye canı giden isimleri, pek az artık!
Oysa 500 yıllık eğitim, kültür, bilim ve spor ocağının daha farklı ve doğru yönlendirici nitelikte olması gerekirdi, 100 yıllarca taviz verilmeyen ilkelerden görüyorum ki ‘taviz verildi.’
Spor yazıyorum da, ara sıra ülke çarpıklıklarına da değinirim burada. Ülke geleceğini tehdit eden ‘cari açık’ aymazlığını, bu sütunlarda kaç sene önce yazdım, unuttum! AKP zihniyetinin bırakınız sistemi, apartman yönetimini dahi ele geçirmenin peşinde olduğunu da defalarca zikrettim. Yeni yeni uyanıyor konunun içindeki hakimleri. Oldukça geç kaldılar!
Aydın Doğan’a salınan ceza da kafama takılır arada... Eeee kolay mı ‘ekmek teknemiz, ocağımız.’ Canımı sıkan konu şu ‘teminat meselesi.’ Maliye ve hukuktan pek anlamam da 23 sene iş adamı olarak istihdama hizmet ettim. Yani ‘çalışanlarının ekmeğine vesile olmak, ne denli zor bir iş?’ iyi bilirim. Bedelini de kendi ölçülerimde pahalı ödedim. Ömrünce istihdam sağlamamış biri, iş adamı ne haldedir bilmez. Vaziyeti kestiremez. Hatta diş bileyenlere de rastlanır sıkça.
Nereye gelmek istedim? Şu ceza ve vergi işi önceden, Tayyip Bey’in önüne gelmiş ve o da ‘devam’ demiş ya. Sonra da teminat meselesi çıktı ortaya... Sormalıydı Tayyip bey ‘Doğan Grubu kaç kişiye istihdam sağlıyor?’ ‘Yaklaşık 25 bin’ ‘Tamam o zaman, 25 bin kişiye ekmek vesilesi olan bir iş adamının başka ne teminatı olacak ki?’ Başbakan bunu söylemedi, söyleyemedi. Hiç kimse de ‘Sayın Başbakan 25 bin kişinin maaş aldığı bir kurum dolaylı yoldan 1 milyon insanın ekmeğine vesiledir’ demedi. Diyemedi. İşsizliğin ve sıkıntının böylesi bunalttığı dönemde, Tayyip bey iş adamlarına kızmak yerine, bağrına basmayı ve onları anlamayı tercih etmeli. Bu ülkenin iş adamı, sanayicisi, esnafı, kobisi boynunda ‘İp’ geziyor, fark etmesi gerekenler fark etmiyor.
Galatasaray konusu da bu ara canımı çok sıkıyor. Konuyu en iyi bilenlerden biri Sinan Kalpakçıoğlu ile beraberdim dün. Saatlerce konuştuk. Kilometrelerce not aldım. İki kaset doldurdum ve bir kalın dosya ile de yanından ayrıldım. Röportajı yarın okuyabilirsiniz. ‘Galatasaray neden bu halde’nin ‘karakutu’ kadar önemli konumundaki ismi Sinan kalpakçıoğlu, neler anlattı neler!
‘’Qvt'ye süper güç!‘’
Yaklaşık 10 yıl Galatasaray ekonomik yapısının neredeyse ‘karakutusu’ statüsünde masa altı ve üstü tüm bilgilerine haiz olan, yönlendiren Sinan Kalpakçıoğlu, artık QVT Fund LP’den sorumlu.Galatasaray Sportif Sınai ve Ticari Yatırımlar A.Ş.’nin özellikle şirketlerin birleştirilmesiyle ilgili kulüp girişiminden sonra QVT Fund LP kuruluşuyla mahkemelik olduğu ve
birçok ticari davanın sürdüğü biliniyor.
Son olarak QVT Fund LP’nin mevcut davalara ilaveten, Sportif A.Ş.’nin 28.11.2008 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında alınan 3, 6, 7, 8, 9, 10 ve 11 numaralı kararların iptali, davalı tarafa ihtiyati tedbir niteliğinde kayyum atanması ve sözkonusu genel kurulda alınan kararların icrasının geriye bırakılması talebi ile İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2009/155 esas sayılı dosyasıyla şirket aleyhine bir dava daha açıldığı öğrenildi. Davanın ilk duruşması 12.05.2009’da yapılacak.
Bakın Moskov ne diyor
Konuyu ilginç kılan özelliklerden biri de, daha önce UNIT Investments SA şirketi adına sözleşme hazırlayarak; Sinan Kalpakçıoğlu ve dolayısıyla G.S. Sportif’in karşısında bulunan Mehmet Helvacı’nın; şimdi Galatasaray II. Başkanı olması, Kalpakçıoğlu’nun da, şu anda QVT Fund LP sorumlusu olarak işe başlamış olması.
QVT fonun CEO’su Angelo Moskov, ‘BORYAD’ dergisine yaptığı açıklamada, Galatasaray ve Tire Kutsan olaylarını değerlendirdi: “QVT çoklu stratejilere sahip iki hedge fonu ve ek olarak Deutsche Bank için ayrı bir ticaret hesabını yönetiyor. Türkiye’de
150 milyon dolarlık likit, 200 milyon dolarlık da hisse yatırımı yapmış durumda...”
Not; ‘Hedge’, İngilizcede ‘kuşatmak, sarmak, çevirmek’ anlamında kullanılıyor (Redhouse).
‘’Görünen köy kılavuz istemez‘’
Kaçıp giden sevgilinin ardından yazmış ya şair; ‘Senden bana ne kaldı?’ Böylesi serzenişe kimi hüzünlenir ağlar, kimi geçmişe dalar, kimi de sıradan bir mısrayla bağlar ‘ne’ kaldığını! Galatasaray’ınki de sıradan bir mısra olacak. Görünen köy kılavuz ister mi? 13 puan yelkene geçeceğin haftada, tekneyi batırmanın başka tarifi yok ki...
Bundan sonra olacaklara bakalım mı? Bakalım. Galatasaray futbolcularının yapmadığı sporu, biz tahmin olarak yapalım. Gece kulübünde sallanmaktan, valizleri yüklenip kaçmaktan iyidir. Pazar akşamı sordum; ‘Korkmaz izin verecek mi?’ ‘İki gün’ dediler. Dedim ki ‘Yahu bunlar daimi izinli, ne gerek vardı ki?’
Oysa Korkmaz, Eskişehir yenilgisi sonrası ‘Madem çalıma geldiniz, haydi tesislere misafirimsiniz’ demeliydi. Demedi. Arazi olmanın palikaryasını örnekleyen Lincoln, yine tüydü tabii. Üstelik kulüp, mulüp iplemeden. Oysa ‘kıvırcık’ futbolun palikaryasını oynasın diye getirilmişti. Futboldan başka ne marifeti varsa gösterdi.
İlk sırada Gaziantep var. Ardından da Fenerbahçe ASY’de... ‘Pas manyağı’ olmaya meraklı Aslan için tam arzulanan müsabakalar! Bu işin iki ustası karşısında kesinlikle takla olur, 44 puanda kalırlar. Sonra İstanbul B.B. ve Ankaraspor oyunları. Avcı Aslan avına meraklı. Küçük avları değil ama büyük ebattakileri ‘bam’ diye vuruyor. Kocaman da kocaman rakipleri seviyor. Bu serüvenden 2 puan çıkar gibi gözükmekte yani. Etti mi 46?
Sonra Hacettepe var Ankara’da. Bu maç ortada! Biri ligden, öteki şampiyonluk umudundan düşmüş. Hadi Galatasaray kazandı diyelim. Oldu 49... A.Gücü Galatasaray’ın belalısı zaten. Ehhh bir de Karaman faktörü eklendi. Diyecek ki ‘Bunlar benim nasıl teknik direktör olduğumu keşfedemedi. Siz ispatlayın!’ Çatırtılı bir oyun olur ve puanlar paylaşılır. Sıra gelir Gençlerbirliği’ne... Aybaba alan bırakmaz, Galatasaray kulübesi de ne olduğunu anlayamaz ve 1 puan da Ankaralılardan. Ulaştı 51’e... ‘Papazkaçtı’ bile oynayamazsın yani. Beşiktaş yener zirveye gider, Sivas en az 1 puan alır ve döner. 52 olur. Bu puanla da ‘pişti’ oynanır. Yakışır zaten. ‘Pişti’ vaziyetle müsemma değil mi?
Diyelim ki tahminlerim külliyen yanlış. 15 puan da cabası olsun! Eder 67... Bununla da ancak Zonguldak kömür madenine gidersin. Avrupa’ya değil!
‘’Trafik karmaşası‘’
İstanbul’un ezeli ve ebedi derdi trafik karmaşası, Galatasaray’ı da sarıp sarmalamış. Beklenen düzey ve düzende başlayamıyorlar. Eskişehirspor doğru seçimlerle işin kolayını uygularken, Cim Bom ‘bomlama’ olasılığı yüksek bir koşuşturma içinde. Öyle mi olacaktı? Her türlü techizat fazlası ve değerlisi ev sahibinde. Tarafar gücü dahil. ‘Çarpıldık, marpıldık’ dememişler, şu berbat trafik ve ıslak mart havasında gelmişler.
Galatasaraylılar’ın ilk 15 dakikada da iki üç kez yürekleri ağızlarına geldi de, pek belli etmediler! Bu denli çok pas arızası olur mu, böyle bol kepçe pozisyon verilir mi?
Galatasaray’ın futbol trafiği karma karışık olunca Korkmaz da, trafik polisliğine soyunmuş. Devamlı elle, kolla, parmakla yönlendirme telaşı... Düdük yerine de ıslık. Be Hocam; böylesi düzeye gelmiş trilyonluk futbolcular, nereye gideceğini hala bilmiyorlarsa ve devamlı dürtüklenmeleri gerekiyorsa... Yanmışsın sen, Galatasaray da elbette!
Varacağı yere ulaşmaktan umut kesmiş sürücü uyuşukluğundaki Sarı-Kırmızılıları Doğa uyandıracaktı, olmadı. Nonda da fonda bulunmak üzere girdi. Eskişehir eksildikten sonra Galatasaray çift, Çalımbay tek santrfora döndü. ‘Tenhalıkta ferahlık vardır’ derler. Bilardo gibi paslaşma ve Youla 0-1.
Korkmaz doğru zamanda, doğru isimleri kullanma becerisini örnekleyememiş, sporcular da berbat trafiğin içinde yan gelip yan yol, emniyet şeridi arayışlarına girmemiştir. Rıza Çalımbay’ı ve Eskişehirspor’u kutlamak gerek, çok akıllıydılar. Galibiyeti hak ettiler, helal olsun.
‘’Elendi yani...‘’
Galatasaray ‘yememeliyim’, Hamburg ‘atmalıyım’ düşüncesinde olunca, ilk yarım saatte izlenen manzara doğal. 2-0 sonrası izlenen de anormal! Onlar daha hakim başladı, bizimkiler de olabildiğince dikkatle izledi. Konuk baskılı gibi gözükse de, pozisyon vermedi Galatasaray. Burkina Faso’lu Pıtropıa etkin gözüküyor, bizim gönlümüzden de inşallah ‘fiso’ çıkar, dileği geçiyor, Guerrero mu? Hiç aklımıza gelmiyor!
Oyunun başında sahamızdan çıkarken biz kepçeleniyorduk, sonra onları kepçelemeye başladık. Tehlikeli bölgelerde de gözüktük. Baros yine mızrak gibi çıktı ve Boateng indirdi. Penaltı... Bilumum bölgeler sorumlusu Kewell, penaltının da sorumlusu oldu ve bir çaktı ki... Premier Lig’de gördüklerimizden: 1-0.
Taraftar muhteşem, takım ‘idare ediyor’ desem... Lincoln hariç ama! Brezilyalı’nın saçları kıvırcık, futbolu da kıvırcık. Çöz çözebilirsen. ‘Arda’yı da çöz çözebilirsen’ diyeceğim de, diyemiyorum. İşin ustalarının çözemediği yerde, biz nasıl çözelim. Panzer’in ‘iptal’ zannedilmesi işlemi, Baros’la başladı Ayhan’la süslendi, Arda’yla paketlendi ve yine Baros’la bitti 2-0.
Guerrero saklanmış meğer, belki de ‘çikolata renkli’ diye bizimkiler koyverdiler! ‘Panzer göçtü’ derken, dikkatimizi de göçertmişiz, haberimiz yok. Bir havan topu, ‘Ulan bu da nereden?’ bakınırken, bir tane daha. Olduk 2-2. Harp bitti zannetmiştik, tüm acımasızlığıyla devam etti. Alman felsefesi bu işte. Sen ‘bitirdim’ diye düşünürken... Başlatıyor.
Lincoln çözülemedi, ümitler Ümit’te olmazsa Şaş’ta ve Nonda’da. Korkmaz’dan kazanma adına, arka tarafı boşlama. Almanlar da savunma gerekliliği adına ne varsa yapıyor ve Olic işi bitiriyor: 2-3.
Galatasaray elendi yani... Kadıköy treni kaçtı, bari Eskişehir’e ve lige devam etseler yani...
‘’Köstebek!‘’
Papermoon’dayız, İsmet Güral ve Galatasaraylı dostlar... Üzüntü hakim masaya. “Ne bu hâl?” dedim... Son durumları, mahkeme safahatını ve olasılıkları anlattılar. Ben dahil, herkesin aklı başından gitti. Eeee... Akıl baştan gidince, kalana neresi gelir? Bakırköy! Karıştırmışım yani. Kayyum, mahkeme, şok, falan filan derken...
Benim ‘Ya Hayyum, ya Kayyum’ dediğim yerde, ‘Esma’ül-Hüsna’nın’ tamamını, bir anda okuyacak çok Galatasaraylı var. Durum öyle kritik. Galatasaray ‘Allah’a emanet edildi’ yerine ‘Kayyuma’ demişim. ‘Kayyım’ dememişim ki! ‘Kayyım’ sözü Helvacı’nın.
Helvacı da şöyle deseydi keşke; “İşimiz gerçekten Kayyuma, yani Allah’a kaldı gibi de, henüz kayyımlık bir durum yok. Yaradana ve elbette Hukuk’a güveniyoruz. İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’ndeki duruşmaya gitmişliğimiz de yok. Hamburg’a gittik! Kayyım atanmasına ilişkin işlemlerin dosya geldikten sonra karara bağlanmasıyla ilgili mahkeme de 06.04. 14:00’te. Rahat olun. Olabilirseniz!”
Adamın bahçesini bir köstebek delik deşik etmekte. Sebze de, ürün de bitik. Pusuya yatıyor ve uzun süre sonra yakalıyor. Komşusuna müjdeyi veriyor, “Yakaladım köstebeği!” Soruyor komşu, “Ne yaptın peki?” Cevap: “Diri diri toprağa gömdüm namussuzu!”
Sevgili Galatasaraylı, kulübünüz ekonomisi yıllardır ‘köstebeği diri diri toprağa gömen akıl’ hamillerince yönetilmekte. Alp Yalman dönemi sonrası uygulamaları, ekonomik anlamda ‘felaketle’ eş anlamlı. Polat durumun ciddiyetini kavradığı için, “Kredi işi olmazsa duvara toslarız!”, Cansun da “154 milyon Dolar ödenecek” demişti ya... Şimdi 2010 Mart ayında ödenmesi gereken miktar ‘285.000.000 T.L.’ olarak telafuz edilmekte. Yani haberimde, yaşadığım şok sonucu yer ve kavram hatası yapmış olabilirim, ama işin özü şu; ‘durum büyük tehlike arz etmekte!’ Camia olası felaketin farkına varmalı ve el ele önlem almalı. Başka çare yok.
Bu arada Helvacı hoca doğruları bir kısmı!
“Marsilya duvara çarptı, ödeyeceği ceza 10 milyon Euro’yu geçer. Ribery’yi geri getireceğiz. Karamsar olmamak lazım. Dolar’dan korkmayın. Benim hiç tereddütüm yok, hukuki süreç başladığında hepimiz göreceğiz. Bu konu bir uzmanlık alanı ve ben de konuya hakim bir hukukçuyum.”
Kim bilir? Helvacı hocayı belki de Hamburg’a özellikle götürdü Polat... Ribery davasındaki başarısını, tekrarlamasın diye!
‘’Sigortayı attırdı!‘’
Alanzinho öyle bir gol attı ki... Bırakın Galatasaraylılar’ı, şehrin bile sigortasını attırdı (!): 1-0. Daha iyi başlayan ve ikili mücadeleleri kazanan taraftı konuk oysa. Yine yerleşim hatası ve Alanzinho’nun şahane golü. Hamburg’da jansen bomboştu, oysa savunma kalabalıktı. Trabzondaki gibi! Demek ki çoğunluk olmak değil, zamanında doğru yerde olmak önemli.
Oyun soğudu ara verilince, sporcular da soğuyunca, gerilmiş ki sertlik yoğun bir mücadele izlendi. Yunus hoca ‘Yunus’ gibi olup olayları akışına bıraktı, zıvanadan çıkılmasına ramak kalan gelişmeler de oldu tabi. ‘Faul’ çalınsa hiç kimsenin ‘neden?’ demiyeceği bir pozisyonun ucu gole gitti! Arda’nın şahane pası ve Baros’un ustaca vuruşu gol 1-1.
Galatasaray futbolcularının daha kontrollu ve oyuna hakim olduklarını görünce şu geldi aklıma. Hani düğün ertesi, gecenin sahiplerine dersiniz ‘yahu ne güzel geceydi’ diye. Cevap gelir ‘vallahi hiçbir şey hatırlamıyorum’ İşte öyle bir haldeydi sanki Trabzonsporlular.
Ayhan, Volkan, Mehmet Güven’i, çok gayretli gördüm. Ama Ayhan’a hatırlatmak isterim. Kendi ceza alanı önünde ince değil, kaba işçilik yapacaksın. Emre Aşık ve Hakan Balta’da ‘müthiş ikili’ oldu. Baros’un ilk topunu Egemen, ikinciyi Song çizgiden çeldi. Çeldi de Arda adeta bir zeplin gibi süzüldü ama zeplin hantallığı değil, balet estetiği sergiledi 1-2.
Karşılıklı mücadelede Gustavo Colman’ın mükemmel vuruşuyla skor 2-2’ye geldi ve zorlu gece bu sonuça bitti.
Hamburg yorgunu Korkmaz ordusu, olabilecek en onurlu mücadeleyi, kahramanca örneklemiştir. Saygı duyulur bu çocuklara.
‘’Milli çıkar‘’
10 yıl önce AİG meselesiyle ilgili olabilecekleri yazmıştım? Necdet Çobanlı ağabeyimle, olası felaketi işaret etmiştik. Hayri Kozak, İnan Kıraç taaa o dönemlerden, bu günleri söylemişlerdi. Hele hele Refik Arkan’ın ‘peçeli muhasebe’ sözleri...
Galatasaray Sportif A.Ş. bir açıklama yapıyor ‘Şirketimiz aleyhine QVT FUND LP tarafından İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkeme’sinin 2008/294 E. sayılı dosyası ile 15.02.2008 tarihli şirket genel kurulunda alınan 1,2,3, ve 4. maddelerinin iptali ve kararların icralarının geri bırakılması hususunda ihtiyati tedbir kararı verilmesi talepli açılan davanın 09/02/2009 tarihinde yapılan duruşmasında şirket yönetim kurulu denetçisi dinlenmiştir. Dosyanın bilirkişiden dönmesinin beklenmesine, adalet bakanlığınca davacı şirketin tabiyetinde olduğu ülke ile ülkemiz arasında mutekabiliyet bulunup bulunmadığının Adalet Bakanlığı’ndan sorulmasına, tedbir ve kayyum atanmasına ilişkin işlemlerin dosya geldikten sonra karara bağlanmasına ve bir sonraki duruşmanın 06/04/2009 tarihinde saat 14:00’de yapılmasına karar verilmiştir. SPK’nın özel durumların kamuya açıklanmasına ilişkin Seri:VIII No:39 sayılı tebliğine istinaden aşağıdaki konuları da bilgilerinize arz ederiz.’ Yine şirketimiz aleyhine QVT Fund LP tarafından İstanbul 8. Asliye Ticaret mahkemesinin 2008/12 E sayılı dosyası ile açılan davanın 10/03/2009 tarihinde yapılan duruşmasında davanın kısmen kabul edilmesine karar vererek, Genel Kurul’da alınan 4,5,6 nolu kararları iptal etmiştir.’
Ne demektir bu? Genel Kurul’un atadığı isimlerin açığa çıktığı, üyeliklerinin düştüğü işlemidir. Yani? Bu arkadaşların temsil hakkı mahkemece iptal edildi ve yerine başkalarının gelmesine az kaldı.
Kurumları yönetenler geleceği göremezse, yeni göreve gelenleri de, kurumu da yakar. Galatasaray’ın başına gelen budur. Faruk Süren ve ekibinin AİG operasyonu, kulübü kendi kazandığı parayı dahi ‘borçlanarak’ cebine koyması gafletidir. Yani riske giriyor, iş kuruyor, yatırım yapıyor üstelik te kazanıyor ama zarar ediyorsunuz.
Nasıl becerildi bu? İki şirketten biri sadece yatırım ve üretime yönlendirilip, diğeri de masrafa hiç karışmayıp sadece nakit sayma ve cebini doldurma işlerine bakıyor. Aynı evdeki mirasyedi ve üvey evlat meselesi gibi. Biri hiç sorumluluğu olmadan sadece malı yiyor, diğeri borç ödeyeceğim diye ölüyor.
Camia bu sorunu Polat ve yönetimi meselesi olarak görmemeli... Milli çıkar olarak değerlendirmeli. Daha da geç olmadan.









































