Arama

Popüler aramalar

‘’İn aşağıya!‘’

Adam piyango bileti almış, ikramiye çıkarsa otomobil alacak. Eşine; “Ben direksiyonda, sen yanımda, çocuklar arkada” der. Küçük oğlu tuturmuş, “Cam kenarında oturacağım.” Ağabeyi “Orası benim” deyince, kavga başlamış. Hayallerle uçan baba da, hiddetlenip “Ahmet yeter be! İn arabadan aşağı” demiş. “Kürdistan sınırları çizildi” diyenler, bu fıkrayı hatırlattı.
Amerika’da Lozan anlaşmasını kabul etmeyen tek ülke olmakta direndiği, benzer hayaller kurup uğraştığı halde ne oldu? Taşeronlarının ülkemize verdiği zararla kaldı. Türkiye’de herkesin uyuduğunu zannedenler de yanıldı. Yanılacak da.
Başbuğ’un, “Ordunun gömülü silahı yok” açıklaması sonrası, bir başka fıkra geldi aklıma. Mükemmel Rusça bilen ve yöre adetleri öğretilen siyahi Amerikalı ajan, paraşütle iner inmez yakalanınca, hayretle birbirlerine ‘Bu iş nasıl oldu?’ diye sormuşlar ya! Bu gömülen silahlar da, benzer aklın ürünü galiba. TSK’mizı tanımadıkları nasıl da belli.
Orgeneral Başbuğ’un bilgilendirmeleri, Diyanet İşleri Başkanlığınca değerlendirilmeli ve cuma hutbelerinde mutlaka cemaatle paylaşılmalı. Türkiyemiz için en hayırlı girişimlerden biri olur. Devlet, millet, islamiyet sömürgeni modellerin ev ev dolaşıp kurumlarımızı kötüleyip, ‘vatandaşı zehirlemesi’ işlemine karşı en önemli panzehir yöntemidir.
Türkiye yanlış yönetim modelleri sıkıntısını çekerken, Galatasaray da benzeri uygulamalarla hem sportif, hem de ekonomik yapıda felaket yolunda. ‘Hepimiz Adnan Polat’ız’ söylemi de vehametin açık kanıtı olmalı. Polat, Süren’den devşirme ‘21.45’ esprisinden başka ne yaptı? Bolca borç ve sportif çöküş serüvenine önderlik yaptı.
Galatasaray ilke, kültür, eğitim değerleri maliki, söz konusu kulübüyse ‘Hepimiz Ali Sami Yen’iz’; Türkiye değerleri ve bölünmez bütünlüğü ilkesi sahibi de, sağlıklı bir vatan için ‘Hepimiz Mustafa Kemal Atatürk’üz’ demeli. Diyebilmeli.

01 Mayıs 2009, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bir şey olmaz!‘’

Galatasaray’da her şey yolunda. Kaçan şampiyonluğu, Bükreş kazasını, Hamburg limanı batışını, Sivas’ta kupa taklasını, Polat’ın ‘2010 martında duvara çarpma’ vakasını, TFF kavgasını dert etmeyin. Galatasaray’a bir şey olmaz. Dünya kadar mal-mülk var. Satar ve rahatlarlar. TFF meselesi de kolay! Gelir haluk, bulunur faruk, sona erer fart-furt!
Haluk: İyi huylu, ahlaklı, geçimli.
Faruk: Ayıran, ayırt eden. Doğruyu yanlıştan ayıran.
Fart-furt: Saçma sapan sözler söyleyerek böbürlenme.
Neden sözlük anlamlarını da açıkladım? Aklınıza farklı şeyler gelmesin diye. Zaten bundan sonra yazılarımın mealini de içeren ilaveler bulabilirsiniz sonunda. Bazıları yazdıklarımı anlayamadığı gibi, üzerine de yanlış değerlendiriyor. Bu vaziyette pek tabii beni sinirlendiriyor. Çözüm? Mealini de yazmak elbette... Ama editörüm ‘Yasin Cam’ yeterli yer verirse. Aksi halde yine okuyacak ama anlamayacaklar, sonunda da okumayacaklar! O tür modele makbulü de bu olmalı zaten (bence).
Evet ‘her şey yolunda’ dedim de... Kabahat benim değil. Öyle söylüyorlar. Bizler de inanıyoruz! İnanmayanlar da var elbette. Ama Galatasaray’ın ali çıkarları için inanmak zorunda kalıyor, bakıyorlar!
‘Türkiye Galatasaray’dır’ vecizesi her geçen gün yerine oturuyor. Cumhuriyetimiz kurulduğundan itibaren, Aziz Atatürk ve arkadaşlarının Türkiye’mize kazandırdığı birçok kurum satıldı. Elektrik onda, sanayi bunda, bankalar şunda, iletişim orada... Daha neler neler, say say bitmez.
Galatasaray da aynı rotada. Satılacak mal çok. Ehh alıcı da çok! Ne var ne yok müşteri bulunur ve her şey hallolur. Hatta önce ‘buz’ olan ada bile, gün gelir erir kaybolur. Riva ‘viva’, Florya ‘filorin city’ olur. Trakya’ya doğru yolculuk, ‘Bulgar sınırında’ son bulur. ‘Daha ötesi yok ki’ denilir. Ama işin özü öyle değildir. Elbette anlayana!

28 Nisan 2009, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gövde gösterisi!‘’

‘Bir kurum veya kulübün üst düzey yöneticilerinin gövde gösterisi yapacağı yer, kurallara uyum konusundaki tutarlılıkları olmalı’ diye bilirdim. Doğru örnek olacaklar ki, görevlendirdikleri insanlar da doğru iş üretsin, pusulayı şaşırmasın. Kuralcılıkta en tavizsiz kulüp Galatasaray’dı, (dı) halinde kaldı.
‘Ben kimseyi umursamam, hukuk boşluğunu da bulursam kullanırım’ düşüncesi ve uygulaması, Galatasaray adına şık bir görüntü değil. Sanırım alışılmış da değil. Camia sindirebiliyorsa mesele yok da, Galatasaray etiği acaba şu örneklerle acaba hangi noktada?
Ankaraspor’un daha etkin başladığı ve evsahibinin ancak 16. dakikada Senecky civarına yaklaşabildiği müsabakada, ilk golü bulmak Barış’a nasip oldu. Bu gol hazırlanmış, planlanmış bir proje uygulaması değil, tamamen rastlantıdır. Devre karşılıklı gidiş gelişlerle ve oyunun başında Ömer Aysan’ın şahane vuruşuna aynı güzellikte uzanan Sanctis’ın akılda kalan kurtarışıyla, 1-0 Galatasaray’ın üstünlüğüyle bitti.
Aykut Kocaman sakin tavrını sporcularına da yansıtmış. Ankaraspor iyi pas yaptı, yangına körükle gitmedi ve son anda Galatasaray’ın tüm umutlarını da bitirdi. Topal’ın gereksiz yere kornere attığı top, Meye aracılığıyla gol olarak döndü: 1-1. 1 puan Fenerbahçe’den sonra Galatasaray’ın da şampiyonluğa vedasının resmidir.
Bülent Korkmaz’ın Baros’u neden çıkardığını kimse anlamadı. Kendisinin anlamış olması da hiçbir işe yaramadı! Bir tarafın disiplinsizliğe çanak tuttuğu, diğer tarafın gereksiz disiplin gösterilerine soyunduğu kurumun, acı akıbeti 90 dakikanın sonunda belirlenmiş olsa da, daha konuşulacak çoook şey var kalan haftalarda!

27 Nisan 2009, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İnsanlar yaşarken de!‘’

TÜRFAD anlamlı bir etkinliğe imza atmakta: ‘İnsanlar Yaşarken de Anılmalıdır’. Yılmaz Tokatlı ve ekibi, böylesi vefa ve duygu yüklü girişimini özveriyle geliştirirken, hepimiz için gerekli insani bir eksikliği de vurguluyor.
‘İnsanlarımızın değer, emek ve katkılarını öldükten sonra değil, yaşarken paylaşmalıyız.’
Çünkü onlar, özlediğimiz hizmet değerlerini yansıtmaktadır. Siyasi ikbal, rant, statü arayışı yoktur yaşam kriterlerinde. Vatanımız ve gençlerin çağdaş geleceğine katkı, yegane ülküleridir. Peki bitti mi bu nesil? Çok sayıda var. Üstelik pek kimsenin ummadığı sayıda.
TÜRFAD ve Türkiye Profesyonel Futbolcular Derneği iki spor duayeninin omuzlarında hizmetlerini sürdürmeye çalışan önemli kurumlar. Yılmaz Tokatlı ve Turgay Şeren’in örnek çabalarına destek veren az, köstek olmaya çalışan da çok. Neler yapılmaya çalışıldığını, özveriyi, çileyi ve engelleri hiç araştırmaz... Eleştiriyi de eksik etmezler.

Yılmaz Tokatlı ve Turgay Şeren’in şahsında tüm emek sahiplerine şükranlarımı sunmak isterim. Sağ olsun var olsunlar.
2009 ödüllerinde gazetemiz yazarı Hüseyin Sakarya ve Sakaryaspor’un yaşayan 1 numaralı kurucu üyesi İhsan Ayhan da hatırlanmıştı. Hüseyin FANATİK’in gizli kahramanlarındandır. Popülizm peşinde koşmayan ve özellikle ‘engelli’ evlatlarımızın ‘sesi olma’ tavrından ödün vermeyen kardeşimdir.
İhsan Ayhan önce Adapazarı Güneşspor, sonra Sakaryaspor. Dile kolay tam 35 yıllık emek. Uzunçarşı esnafı, mobilyacı, nalbur, kamyoncu ve sanayi eşrafının namerde muhtaç etmeden zirvelere taşıdığı Sakaryaspor. Büyük Başkan Tuncer Tepe’nin taçlandırdığı Sakaryaspor. Ya şimdi?
2010 ödülleri için teklifim Tuncer Tepe ve Zeki Aydıntepe’dir. Çok anlamlı olacak, diye düşünüyorum.

24 Nisan 2009, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Olmadı Arda!‘’

Yüce Yaradan’ın nasip ettiği mükemmel futbol yeteneğinin, Galatasaray Kulübü saygınlığının ardına sığınıp böyle davranma hakkın yok. Olmadı Arda... Her olayın ya ortasında, ya orasında, ya da burasındasın. Yakışmıyor, olmuyor. Şunu asla unutma ‘Dünyada taşınması en zor iki şey para ve şöhret’. İkisini de taşımayı öğren, çünkü henüz yolun başındasın.
“Gelen ve de geçecek olan ‘yalan dünya’ gücünü” ardına alarak, ‘iteleyip-kakaladığın’ güvenlik sorumlusunun yerine koy bakalım kendini! Üç otuz para maaşlı bir görevli, sanırım senin yaşın civarında da bir delikanlı. Kim bilir? Belki de Bayrampaşa-Altıntepsi’den. Yani senin semtten.
Fark ne peki? Kader seni yıldız statüsüne, kardeşimizi de güvenlik işine taşımış. Senin gibi o da ‘mukaddes’ bir temsil görevinde yani. Anlayışlı olmalı, görev sadakatine saygı duymalıydın.
Doğru olanı örneklemekten kaçtıkça, sana karşı gereği gibi davranılmasını beklemen ne denli haklı? Toplumun en fazla doğru örnek olması gereken yerlerinden birindesin... Yerindesin de kaçtıkça kaçıyorsun, bildiğim Arda olmaktan. Gönlümüzdeki eski modeline dönmeni hasretle bekliyorum.
40 yılı aşkın bu alemin içindeyim. Devrimin de ‘meşhur’ basketbolcusuydum. 10 sene oynadım, topu topu 4 sayı attım. İşte o başarı beni popüler (!) etti. Tanınmış olmanın pek çok yolu var yani! Allah en güzellerinden birini kısmetine yazmış. Sen başka ilavelerde bulunmaya değil, var olanı muhafazaya çalış yeter. Çünkü her şey gelip geçici. Bilmem anlatabildim mi? Gözlerinden öpüyor ama kaşlarımın da çatık olduğunu bilmeni istiyorum.
Sedat Peker... Depremde aylarca Adapazarlı felaketzedelerimizin, sıcak aşına katkı için çırpınan değerli hemşehrim... Cezaevi kader, ölüm Rabbimizin emri. Başın sağ olsun.

21 Nisan 2009, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bioxcin&Yoketsin‘’

Millet araştırmış, uğraşmış ve olmayan saçı yeniden ‘var’ etmeyi başarmış. Müstahzaratın adı da ‘Bioxcin’. Futbolumuza da ‘Yoketsin’ diye bir müstahzarat mı dadandı ne? Dökülüyor! Özellikle de Galatasaray. ‘Futboloxcin’ bulununcaya kadar da, dökülme devam edecek galiba.
Nonda’nın ‘al da at’ diye Baros’a verdiği pas ve Çek’in golü dahi ‘Futboloxcin’ ihtiyacı fikrimi değiştirmez. Konuk galibiyeti, önce Sanctis becerisi, sonra rakip forvet bebeliklerine (!) borçludur. Tamamı evlere şenlik bir 90 dakika Cim Bom adına. Dişe dokunur ne? Basın odasındaki kurabiye ve Cafe Crown!
Avcı ne yapsın? Mevcutla en iyi modeli planlamış. Malzemeyi de olabileceği kadar onarmış. ‘Gol’ dışında başarılı oldular, işte o kadar. Formula pistinde Dünya markalarıyla yarışmaya çalışan ‘MURO’ vaziyeti yani!
Korkmaz eleştirilecek ama infazına da soyunulmayacak. Kurmadığı ve hazırlamadığı bir ekibin sorumlusu. İpinin en son çekilmesinin düşünülmesi, hakkaniyetlisi. İki yüzlülüğü bırakın, çok yüzlülüğün örneklendiği yönetim, sabah brunchlarında sosyete yazarlarına başka, basın toplantılarında gazetecilere bambaşka konuşunca, garabet ortada.
Semih serinkanlı ve güvenli bir kazançtır. Emre’nin erken adale sızısı da, araştırılması gerekli umumi ve tıbbi sakatlıktır! Yatanın kalkmadığı böyle bir dönem görülmedi, hele hele Prof. Burhan Uslu’nun görülmediğinden beri!
Gündüz oyununun en güzel tarafı Fenerbahçe’nin geçilmesi. Üsttekiler de olmasaydı, ne güzeldi! Hani maarif olmayınca, mekteplerin idare kolaylığı gibi!
Taraftar ve Ülker ‘futbol nerede, biz oradayız’ diyor ama sanırım bu gidişle, güzel futbol çok aranacağa benziyor!

20 Nisan 2009, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Münderecat yoğunluğu...‘’

Kimi gün rastlarız okuduğumuz gazetede, ‘Münderecatımızın yoğunluğundan...’ diye. Başıma geleceğini düşünemezdim. Gelirmiş. Darbeli derbi mi, uçan şampiyonluk hayalleri ve milyonlarca euro mu, hüsran nedeni yanlışlar mı, Prof. Türkan Saylan ve ÇYD Derneğinin hataları mı? Kısa kısa değinelim o zaman.
Darbeli derbideki Volkan’ın durumu, uzman konusu. Kamyoncu fikriyatıyla açıklanırsa; şanzumandan bir ses geldi mesela! Ne yaparsınız? Vites kolunu kurcalar ve sorunu çözmeye çalışırsınız. Yanlıştır ve aracı daha fena bozarsınız. Bunu önlemek için düğme kontrollü araçlar üretilmişse de, kullanıcılarca cazip bulunmamış ve vites koluna dönülmüştür. Volkan’ın durumu da benzeşiyor! Kurcalamış ama sıkıntının aslında aracın elektronik beyninden geldiğini çözememiştir.
Dümer ‘İflas eşiğine gelmiş kulübe yoktan var ettiğin kaynaklarla, hakikaten hatırı sayılır futbolcular aldın’ demiş Başkan’a. Kast ettiği Galatasaray başkanıysa; Polat yönetimince Sportif A.Ş., sponsorluk ve yayın hakları faslından 192.000.000 YTL kullanılmış. Futbol A.Ş., kulüp ve Pazarlama A.Ş.’den de 87.000.000 YTL gelir sağlanmıştır. Böyle bir harcama acaba kulüp tarihinde var mı? Bu şartlarda iflas haline gelmeyi becerebilen de var mı? Ayrıca bu denli ‘Yıldız(!)’ transferlerden, böylesi yararlanamayan, disiplisizliği tavan yapan var mı? İyi haber... Bu sezon yine tarih yazdı sanki Galatasaray! Polat ceza kuruluna giden ilk başkan olmayı başardı mı(!) acaba?
Sayın Türkan Saylan ve Ç.Y.D.D.’nin değerli bayan üyeleri... Yanlış yaptınız! ‘Şakirt’ yetiştirme fonuna katkı yapıp, ikbal temini yerine, ‘ÇAĞDAŞ’ gençler yetiştirme yoluna saptınız(!) Sizlerin bu ‘erkekçe’ girişiminize katkı yapamadığım için, kendimden utanıyor, izninizle şimdi saflarınızda yer almak istiyorum. Sonsuz şifa, sabır ve başarı dileklerimle, saygılar.
Not: ÇYD Derneğine katkıda bulunmak isteyen okurlarım, 5414’e boş SMS mesajı atarak 5 TL değerinde katkı yapabilirler.

19 Nisan 2009, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Genetik yapı...‘’

Müsabaka esnasında üzüldüm. Sonra, izlediklerimizin genetik yapımız olduğunu da düşündüm. Böyleyiz biz. Lugano’nun ataları dahi Novipazar veya Tutin tarafından, Güney Amerika’ya gitmiş ‘muhacirler’ olabilir. Model ve yapı çok benziyor çünkü. Ülkemize geldi ve benliğini buldu!
Mesela bizim Adapazarı’ndaki evde aynı anda dedem başka, Akif amcam başka, babam da başka odada yemek yerdi. Büyük amcam Babaçko sofraya konulan bardaktaki suyun seviyesi tespit ettiği yerde değilse masayı devirirdi. Dedem, bir bayram gecesinde babaannem ‘Mehmet bayramlık elbisen buruşacak, çıkar istersen’ dediğinde, pantolonu paçadan itibaren yırtarak çıkarmış ve kalan parçaları da sobaya atmıştı.
Anneannem Ganimet hanım, büyük dedeme ‘baba zeytin çekirdiklerini, sofra bezine koyma’ dediğinde, ömrünce zeytin yemekten vazgeçmemiş ama çekirdekleri de yutmuştu. Annemler oda kapısını kapatmadıkça kızmış ve sonunda kapıyı duvara çakmıştı. Yavuz ve Selçuk’la annemdeki her buluşmamız, hasret duygularımızı değil, kapışma özlemimizi giderir.
Osman Şenher senelerdir otomobilime binmez. Gazeteden dönerken eski meslektaşım bir kamyoncu, levye marifetiyle beni ve trafiği düzene sokacakken, olayı son anda önlemiş. Ve daha sonraki ‘Hadi Osman’ şeklindeki davetlerime ‘canım istemiyor’ cevabını vermiştir.
TEM yolunda bir Eskişehirli kamyoncudan kafama yediğim copu ve Gözde saymaya başlayıp ‘9’ dediğinde kendime geldiğimi de hiç unutamam. Kavgacılık içimizde var yani. Sonra, etik ve dostluk mesajları veriyoruz!
Son derbide izlenen, genetik değerlerimizin alışılmış resmiydi oysa. Bu nedenle fazla üzülmemek gerek. Kavga bu, dayak yersin, atarsın... Her iki halde de hırsın geçer, rahatlarsın.
Şimdi iki kulüp futbolcuları buluşsun. Önce barışıp, gecenin ilerleyen saatlerinde de hesaplaşsınlar. İyice rahatlarlar. Kaçan şampiyonluk yanığı, başka türlü soğumaz çünkü.

14 Nisan 2009, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI