‘’‘Ben senin...'‘’
‘Babylon’ senaryosunda Asya, Avrupa çöküp sadece Amerika ve Coca Cola Zero kalıyor! Filmin fenni karışım, kimyasal bileşimlerle desteklenen, biyonik kahramanları ‘Aurora’ ve ‘Throop’ bile gidiyor. Yani? Sonunda her fani, hatta Amerika dışı sistemler bile gaibe karışıyor! Şu filmi izlerken aklıma kim geldi? Hıncal ağbi!
Neden Öcal ağbi gibi eleştiren ama sevecen kalmayı da beceren olmak istemez, ‘Star’ haberi izliyor diye Serpil hanıma sinirlenirsin be abi? Ne yaparsan yap bak; Dünya sonunda Amerika ve Coca Cola Zero’ya kalmış! Hava yolculukları bile ‘Coca Cola Zero’ uçağıyla yapılır hale gelmiş! Bu denli gerilime, kurcalamaya değer mi? Dünya hali sonunda bir gazoz yani!
Çağdaş (!) Galatasaray zaman zaman ‘F’ hali, bazen de ‘H’ aklı hamili. ‘F’ halinde dualarla uçuyor (!) ‘H’ halindeyse ‘HD’ sistemle gidiyor. Ama modül, kutu, panel uyumu olmayınca, yayın gaip! Her iki şekilde de çakılma, mukadder akibet değil mi?
Hıncal ağbi; Korkmaz’a ‘uygun isim’ derken, eksik var! ‘Bülent ben senin...’ dememişsin! Öyle ya! ‘Şubat ayının sonları bir takımın kalıcı teknik direktör seçmesi için en kötü zaman. Galatasaray için düşünebilecek bütün isimler hemen hemen bir yerlerde. Yüksek çapta bir adamın şubat ayında işsiz kalması mümkün değil’ dedikten sonra, ne kalmıştı? ‘Ben senin...’
Kulübün düşüncesi sezon sonuna kadar şartlara uygun, geçici bir hocayla idare etmekmiş! Oysa Korkmaz 1,5 sene artı 1 yıl opsiyon istemiş. Yanlışmış! Kendine güvenen adam böyle olmazmış. Hıncal ağbi gibi olurmuş!
Hıncal ağbi be! Birkaç istisna hariç, ama Fetullah ama Hıncal ama öteki, ama beriki tarikatına dalmayanın, ‘biat’ etmeyenin bu memlekette, hak ettiği yerde durması veya olabilmesi mümkün mü? Eşi emsali var mı? Bir örnek göster hele.
Sevgili Galatasaraylı... Hıncal ağbinin satır aralarında itiraf ettiği gibi, Korkmaz bir geçiş aracı olarak seçilmiş, fakat zor üç oyun Yüce Yaradanın himmeti, Korkmaz ve senin katkınla geçilmiştir. Bundan sonra da çooook çileli bir dönem vardır. Şimdi Korkmaz’a sahip çıkıp, destek verme zamanıdır. Üstelik Galatasaray’ı her türlü tarikat hayrından (!) kollayacaktır.
‘’Ben yapmadım!‘’
Galatasaraylılar Baros’a doğru sevinçle koştu... Çek ‘ben yapmadım!’ dedi. Sordular ‘Kim yaptı?’ ‘Volkan’ dedi Baros. Arkadaşları ayıp olmasın diye yine Baros’u kucakladılar. Az sonra tekrar koşuyorlar kucaklamaya ama bu sefer Aydın’a... O’da ‘ben yapmadım!’ dedi. ‘Kim yaptı?’ ‘İvankov’ cevabını verdi. Ama onlar da, Aydın’ı kutladılar!
Her iki gol de ‘gezen aslan aç kalmaz’ deyişinin, realiteye geçmesi olsa da, Volkan şanssızlığı ve İvankov tuhaflığı asıl katkıdır. Timsah kendi kuyruğunu koparır mı? Dün gece kopardı. Zaten iştahsız başlamışlardı, bakındı bakındı ağzını bir açtı kendi kendini parçaladı! Oyunu iyi başlatsın diye kalecilerine gönderdiler. O da en iyi(!) yerden başlattı. Santradan! İvankov Dünyanın en golcü kalecilerinden ya... Asist krallığında da iddialı şimdi!
Serkan Kurtuluş’a bayıldım. Kendinden emin, güvenli, teknik. Bu işte Korkmaz katkısı var belli. Sıra Aydın’da... Her maçta bir İvankov bulamaz, kendi küpündekileri de dökecek biraz. Bu kadar çok top kaybetmeyecek, aksi halde oynayan değil, bekleyen Aydın’a dönüşecek. Fırsatı buldun mu, kullanacaksın.
Servet yok ama yeni versiyonu var. Bursasporlu İbrahim. Stoper fabrikası Altay ürünü, bu gence dikkat! Ömer, Ali Tandoğan ve o, bozuk façayı düzeltmek için ne gerekiyorsa yaptı. Şık bir kafa golü de attı. Sanctis’in yediği golleri, Aykut veya Orkun da yerdi. Belki de yemezdi! O zaman neden geldi? Son anda müthiş bir kurtarışı var tamam da... O da mı olmayacak?
Timsah’ın son birkaç dakika canhıraş çırpınması hariç, temposu, memposu, hatası, matasıyla ‘Milli dayanışma!’ gecesi gibiydi. Almanlar şu lig oyununa ve Galatasaray’ın bozuk manzarasına kanar mı?
Kalan günleri, iyi değerlendirmesi lazım Galatasaray’ın.
‘’Sevenleri korur...‘’
Yanlış mı hatırlıyorum acaba? Mario Simmel olabilir (Simtel olmadığı kesin de) neyse! ‘Tanrı sevenleri korur’ diye bir kitabı vardı. Çok uzun yıllar geçti, içinde ne yazıyordu unuttum da, başlık kalmış aklımda. Zaten ben de mazruftan değil, zarftan çıkmıştım yola. ‘Tanrı sevenleri korur’ durumu, sanki Korkmaz’ın Galatasaray’daki konumu...
Düşünün... Altay uymuyor, Karabük denk gelmiyor ve Korkmaz bir anda kendisini Bordeaux karşısında buluyor. Tıpkı geçmişte yaşadıkları gibi. Kaptan uzun süre kadro dışı bırakılır, en umulmadık 90 dakikada da sahaya atılır, ama işini mükemmel düzeyde başarırdı. Benzeri geldi yine başına. Plansız, programsız, selamsız, sabahsız ‘Gel Kaptan!’
Geldi ve iki önemli müsabakadan alnının akıyla çıkmayı başardı... ‘Tanrı sevenleri korur’ gerçeği. Kulübünü ve renklerini çok seven Korkmaz korunmuş, arada Polat ve yönetimi de olası protestolardan, büyük sıkıntıdan kurtulmuştur.
Galatasaray Teknik Direktörü Korkmaz, tarihi bir dönemeci başarıyla geçti ve herkesi soluklandırdı yani. Aynı hafta içinde hem UEFA’ya hem de lig şampiyonluğu ümidine veda edilebilir ve kulüp kaosa dalabilirdi. Şimdi 2 maçlık performansla, uzun süreli bunalım ve çöküşü önleyen bir teknik adam var Galatasaray’da... Camia bu özveriye ve yüreğe; geçmiş zaman duyarsızlık örneklerini tekrarlamamalı ve sarılmalı. Tanrı sevenleri elbette korur, ama koruduklarına yanlışa yeltenenleri de çarpar. Bunun çok örneği var... Bunca servetin, böylesi varlığın içinde çekilen yoksulluk ve iki yakanın bir araya gelmemesi nedeni, doğru tespit edilebilmeli. Akıl aktarmaktan kendime biriktiremiyor ve sıkıntı çekiyorum. Yetti be!
Neyse... Şimdi ne anlatmak istiyorum? Sakatları çok, fizik gücü şüpheli, yolu engebeli Galatasaray’ın işi kolay değil. Tabii Korkmaz’ın da kolay değil. ‘Cicim’ döneminin futbolda pek uzun sürmediği de ‘bilinmeyen’ değil. Pusuya, musuya yatan, hoca daha ‘besmele’ çekmemişken ‘Orada olmayı ben de isterim’ diyen, ‘Hayırlı, uğurlu, başarılı olsun’ diyemeyenlere dikkat!
‘En büyük hainlikler’ spor yazarı ve gazetecilerden değil... Eski hakem, eski futbolcu, taze meslektaşlardan geliyor çünkü.
Kimi kalın, kimi sinsice... Kimi de ince ince yasemince, mesajları algılamadınız mı?
‘’Hızlı Joe...‘’
Kasabalının ‘illallah’ dediği bir ‘hızlı Joe’ hikayesi vardır ya hani. Bir an daldın, yandın! Galatasaray’ın ‘hızlı Joe’su da Arda olmalı. Jefferson ve Mihajlov ‘bir an daldı’, Konyaspor yandı. Brezilyalı’nın kroşesi bile, olacaktan kurtaramadı.
Şu memleket için ne yeşil siyasetçiler, ne yeşil holdingler yetiştiren Konya, yemyeşil bir saha edinmeyi becerememiş. Bunu sorgulamak Konyalılar’a düşer. Erbakan’ın yetiştirdiği Gül’lü Kayseri stadına bak... Bir de Konya bataklığına!
Kewell ve Lincoln hep kenarlarda dolaştı ve ortalara dalmadı... Brezilyalı ve Avustralyalı ‘bu bataklıkta mutlaka timsah da barınır’ diye düşünmüş olabilir mi? ‘Bursa’da varsa, burada da vardır mutlaka’ neden demesinler?
Böylesi saha şartları... Daha doğrusu zemin rezilliği, iyi futbola cevaz vermez. Bolca kaza nedenidir. Az kaza yapanın yol alacağı bir 90 dakika yani. Her iki taraf sporcuları da, elinden geleni yaptı. İyi niyetle. Emeğe saygı duymalı.
Özkalfa gülüyor, gülümsüyor... Futbolcular da sanırım ‘diş hekimi’ olduğunu bilmeyince, olur olmaz itiraz ediyor. O öyle gülümseye gülümseye 6 köklü azı dizini ‘şıp’ çekiyor. Gülen yüzü mesleği gereğidir, kanmayın!
Hayat 40’ından sonra başlar derler. Maçta da 70’inden sonra heyecan başladı. Güzelleşti mücadele. Kazanma arzusu ve direnci yoğun iki rakibin çekişmesi. Bu şartlarda topun iki kale arasında gidip gelmesi ve Emre Aşık’ın direnmesi. Bravo Cim Bom’a aşık.
Bülent Korkmaz’ın rengi belliydi, teknik adam anlayışı da belirginleşti ‘Galatasaray gibi Galatasaray.’ Konya’da ‘Futbol bu, her sonucu yaşamak mümkün. Mümkün de, umarsızlık ve mücadeleden kaçmak mümkün değil, sakın ha!’ demişti sanki. Mücadeleyi bırakmadılar ve zor koşullardan 3 puanı çıkardılar.
‘’Korkmaz farkı‘’
Buz gibi İstanbul gününü, ıskasıyla ‘buz gibi gece’ etti Meira. Tribün coşkusu ve Korkmaz motivasyonu ısıtmıştı oysa. Henüz 11. saniyede yapmayacaktı. Yaptı! 1 gol geriden başlandı ve ayaza aldırmayanlar, dondu kaldı. Taraftarlar ve Sarı-Kırmızılı futbolcular, bir süre bocaladı tabii. Bu hale ilk isyan tribünden geldi. Sessiz ölümü yenme adına, ne müthiş dayanışma ve direnç, elbette isyandı bu. Yaşanana ‘taraftar baskısı’ denemez, ‘katkısı’ denir. Tamamı sahadaydı ve ileri ittiler takımı. Böylesi motivasyonun anahtarı, Korkmaz farkı. Kaptanlarına güveniyor, takımlarıyla beraber oynuyorlar. Ehhh, bu inanca sporcular da katıldılar ve önce iyi futbol olmasa da, mücadele yönlerini kattılar. En büyük eksik de buydu bence. Şimdi hata yapan, ama düzeltmek için de yırtınanlar var sahada. Düzlük-çarçop olsa da, pozisyonlar yakalanıyor. İlk Meira’lığı, Diawara yaptı direkten döndü. Fransızlar’ın direğinden! Sonra yine ileri... Ya önde ya da arkada yakalananlar ve olması gereken yerde bulunamayanlar. Ama rakibi hataya zorlayanlar da yine bunlar. Tribün ve saha senkronu nasıl olurmuş? Doya doya soluyorum.
Tribün hali, buz tutmuşlara ‘sıcak ballı süt’ etkisiyle şifa olurken, Fransızları da haşladı sandık. Haşlanmamışlar meğer! Önce Arda, sonra Kewell’la 2-1 öndeydik ilk devre. Lincoln ve Arda’nın mükemmel alışverişi 3-1 yaptık ve coştuk. Taraftar yerinde dursa da, Hamburg’a gidenler olunca... Eksildik! Eeee affeder mi Fransızlar, 3-3’e geldik. Göbek kaçığıdır derdimiz!
Tribündeki inanç geldi ve tamamen sahaya yerleşti. Ne göbekte kaldı, ne de başka yerde delik var şimdi. Tek hedef Bordo kalesi. İnançla, sabırla gittiler ve Sabri’yle ‘Majino’ hattını deldiler. 4-3’le elediler. Helal olsun. Bu turun adı da, Korkmaz farkı olsun.
‘’Hayırlı olsun...‘’
Galatasaray’ın ‘hal-i pür melali’ nedeni,
Sadece Skibbe değil, kulüp ekibinin geneli.
Yönetim mesela... ‘Deneyimliyiz’ diyor.
Deneyimlinin yapmaması gereken,
Ne kadar hata varsa yapıyorlar.
‘Balık baştan kokar’ deyimi, görüneni yani!
Skibbe’nin gelmesi, ekibinin gönderilmesi,
Açık düşürülmesi, rezil edilmesi yanlıştı.
Futbolcu taifesinin de, bu hale çanak tutması.
Alman’ın, kültürünü yanlış yorumlaması,
Kullanması, kafasına göre takılması yanlıştı.
Bir değil, üç taraf hamili hata var ortada.
Böylesi durumlarda da, mevcut hoca gider.
Yerine yenisi gelir.
Devran aynı dönerse, yenisi de gider.
Başkası gelir.
Korkmaz’a da aynı tarife, şık olmaz.
Hatta hiç olmaz. O zaman ne olmalı?
Yönetim ikili, üçlü, beşli oynamamalı.
Galatasaray etiği gereğini, sahnelemeli.
Güven duygusunun, şart olduğunu da bilmeli.
Skibbe’ye kaybettirdiklerini...
Korkmaz’a da kaybettirmemeli.
Gelelim futbolculara...
‘Akıllı olun!’ demiyorum. Akıllısınız (!)
Aklınızca Skibbe’yi kullandınız.
Yönetimi, taraftarı kullandınız.
Ümitle, başarı bekleyenleri kandırdınız. Kocaelispor’a toslayıp, hocayı kaldırdınız!
Kaçıncı kaza bu?
Şimdi Korkmaz’a sahip çıktınız, çıktınız.
Aksi halde yandınız...
‘Yönetim’, bu kez siz de kurtulamazsınız. Çünkü yanlış sınırını, çoktaaaan aştınız.
‘’Altın ve Tenekke!‘’
Altın şubat başı gelmiş, üstelik de yeni kadro yapmış. Skibbe mayıstan beri bakmış! Kadrosunu saptamış, son şampiyon yapıyı yıldızlarla donatmış! Birinde trilyonluk, diğerinde milyonluklar. Ama üretilen malzemeye bakınca, Altın’ınki ‘altın’, Skibbe’ninki de ‘teneke.’
Olmuyor Skibbe! Bunca masraftan teneke kalitesi üretemezsin, yok böyle bir hakkın. Bordeaux karşısında kenarları kaldırdın. Sonra Arda, Barış ve Ayhan’ı da kaldırdın ve yine 3’lü savunma! Sabri arkada oynarken bile yetişemiyor. Önden nasıl yetişsin? Üstelik Kewell 10 metreci... Sen 100 metre koşusuna soktun ve faciaya çanak tuttun. Dalga mı geçiyorsun?
Paçanı üç kişilik oynayanlarla kurtardın ya! Şimdi çeyrek porsiyonla, iş bitireceksin ha! Erhan Altın, gerçeği yüzüne çarptı. ‘Oyunun her yönünde olan adamlarla, tek işe bile bakamayanları karıştırma’ diye.
Sanctis kaleci oynar, liberoluk da yapar. Fakat aynı anda kaleci, libero, sol bek, sağ bek oynayamaz. Agbetu pozisyonunu; kaleci, libero rolünde önledi. Sonra zevzeklik etti, yumruk kısa. Ehhh savunma anlayışı da cüce ve Taner: 1-1. Sonra tuhaf şekilde kaybedilen topun, Hacıoğlu tarafından gol yapılışı: 1-2.
Her iki Kocaelispor golünde de, Yeşil-Siyah formalı daha çoktu. Galatasaraylılar mı? Bekler ücretli izinde. Kimi Halep, kimi Şam’da... Kimi de Şamdan, Reina’da. ASY’ye gelenler de, sahada ama oyunda yok! Ross’un ‘rose’ gibi asistinde Taner hayatının en kolay gollerinden birini daha attı, Cim Bom cümbür cemaat gitmişken: 1-3!. Lincoln; 2-3 yaptı. Servet gitti, kaldılar 10 kişi. Kiraz’dan vişne tadı, penaltı. Baros mu? Kokmuş eşek eti lezzeti! Kaçırdı ve Taner tekrar evinde (!) 2-4. Sonra yine; 2-5.
Skibbe arkandan teneke çalınmadan veya ‘Tenekke’ lakabı takılmadan, ‘Annem çağırdı’ de ve git.
‘’Çözülür belki!‘’
Skibbe kenarları kaldırdı. Galiba iyi de oldu! ‘Güvendiği dağlara kar yağdı’ durumu da olmadı.
Stoperler de beklere güveniyor ve geç kalıyor...
Bekler boş çıkınca da, gol çok rahat yeniliyordu.
‘İş başa düştü’ dedi, bu sefer stoperler;
Emre Aşık, Meira ve Servet her pozisyona yetişti.
Arda, Ayhan, Mehmet Topal ve Barış, her yere gitti.
Hatta en tehlikeli gol şansı, Servet patentliydi.
Galatasaraylı futbolcular, bu performansa sahipse...
Tempoları Fransızlar’a, Fransız kalmıyorsa!
Türk rakiplerine de Fransız kalmayacaklar.
Öyle bir hakları yok. Bordeaux karşısında belgelendi.
Polat ve yönetimi, Skibbe ve ekibi, elbette bizler...
Bu tempoyu hep istemeli, peşini de bırakmamalıyız.
Beklemekle olmuyor, zaten gelmiyor! İsteyeceksin.
Galatasaray değil, Türk futbolunun geleceği için.
Aksi halde Anadolu’dan gelip, İstanbul’da dikilen!
Sonra haftalarca dökülenler sınıfına girerler.
Böylesini trilyonluk yıldızlar kabullense de...
Büyük kulüpler kabullenmemeli. Gerekeni örneklemeli.
Bu arada hakemler de, birbirinin aynı modeli.
UEFA MHK’si istifa! O penaltı verilmez mi?
Bordo’lu ikinci sarıdan gitmez mi?
Biz bizimkileri haşlıyorsak, sizi de haşlamalıyız!
‘Sessizliğimiz çaresizliğimizdendir’ sanmayın...
Lisanımızı anlamadığınız için sessiz kalıyor...
Anlaşabilecek dil veya işaret nedir? Düşünüyoruz.
Bulamazsak... UEFA MHK’sine boş verip...
Biley taşımız, yerli MHK’ye sallamayı yeğliyoruz.
İşin özü; İsviçreli formsuzdu, hata doluydu.
O zaman ‘Oğuz Sarvan istifa!’
Sarvan da UEFA’ya... UEFA da, FIFA’ya... Çözülür belki!