‘’Hep aynı şarkı!‘’
Galatasaraylı futbolculardan Kadıköy’de hep aynı şarkı! Aslında gereği gibi hazırlanmamışlar. Daha fazla mücadele eden, savaşan, tempo yapan, koşan ve galibiyeti isteyen taraf Sarı-Lacivertlilerdi. Kadıköy’lüler ‘Fener gibi Fener’ karşıdan gelenler mi? Hayali fener!
Perşembe gecesi sormuştum ‘Franco’nun yavaş olduğunu düşünüyorum. Bilmem katılır mısınız?’ diye. Cevap Arjantinli’den geldi ‘yavaş ötesiyim’. Alex golünde Leo olduğu yere uzanırken, Balta’da durduğu yerden bakıyordu. Fenerbahçe takım halinde atarken, Galatasaray da takım halinde yedi yani! Sonra konuk bir de penaltıdan yedi.
Fenerbahçe yoruldu mu veya Aslan mı canlandı? Az kıpırdadılar ve Balta ile 2-1’e geldiler. Eksik orta alan, kalabalık forvet anlayışı gibi yanlış kurgunun ürünü değil, duran top şansının sağladığı bir gol oldu bu.
Carlos’un terspaça kasnak, iç çangalına yumrukla değil, bel kündesiyle ya da saltoyla cevap vermeliydi Keita. Yanlış yaptı atıldı. Hakem’e sallamak, taraftar baskısını konuşmak kolaycılık ve gerçekten kaçış olur. Şu yenilgiden de daha büyük zararı olur. Rikjaard ve Neeskens ikilisi 3-1’lik yenilgiden önce Türkiye gerçeklerine bakmalı!
Bu ülke insanı mektebe gidip te, üst üste yazılıya girmekten zevk alan insanlar ülkesi. Dünya’da eşi benzeri olmayan bu huyun açılımını ya Polat, ya da Üstünel yapacak ve kamp dönemi başlayacak!
‘’Bükreş açılımı!‘’
Açılım dediğin işte böyle olacak... Galatasaraylı’dan, Fenerbahçeli’ye tüm Türkiye sevinç duyacak. Açık söylemeliyim yazdığım en zor yazılardan biri. Aklımdan geçenle, tuşlara yansıyanlar öylesine farklı ki. Beşiktaş’ın Almanya, Fenerbahçe’nin Bükreş ve Galatasaray’ın da ASY’den yansıttıkları futboltif mutluluklarla yetinelim mi?
Rijkaard ne denli rotasyon yapsa da, özellikle sol kenardan yenilen pozisyonlara henüz çözüm üretemiyor. Bu konuda oradaki sorumluya değil, takımın tamamına bakmakta yarar var. Cristea, Torje ve Alexe özellikle ilk yarı Galatasaray’a yakın sayıda pozisyon buldular ama atamadılar. Galatasaray mı? İki tane attı.
Dinamo disiplinli ve doğru oynamaya çalışan takım olgusunu, Dolha gibi klas bir kaleciyle pekiştirmiş. İşte o kaleciye rağmen 4 gol attı Cim Bom... Nasıl oldu bu? Mor renkliler de doğru oynamaya çalıştı. Oyunu sıkıştırıp takımı da, tribünleri de verem etmedi. Oyunun yönünü değiştirme ustalığını kullandı. Hücum ve savunmada kollektif anlayış örnekledi, yumurtayı kapıya sıkıştıran berbat gösteri taslaklarını tekrarlamadı.
Servet’in dokunamadığı ama Dolho’yu şaşırttığı Kewell vuruşu 1-0. Sonra Sabri’nin yetişemediği topa Nonda vuruşu 2-0. İkinci yarı başlar başlamaz yine Nonda ve fonda Keita. Bu Keita tam bir kerata, sersem etti Bükreş’in kenarını, göbeğini her yerini.
Oyuna katılan Aydın gibi fidana, sallanan baltayı yeşilsever İsveç’li affetmedi çaldı penaltıyı. Elano ve 4-0. Tribünler çoştu, maç koptu da henüz 90 dakika bitmedi. Üstelik Dinamo’da stop etmedi. Çalışıyorlar! 4-1. Ben bu Franco’nun yavaş olduğunu düşünüyorum. Bilmem katılır mısınız?
‘’Zayi ilan!‘’
Adnan Polat ve ekibi için en elzem gereklilik acil bir ‘Zayi ilanı’ olmalı. ‘Kaybolan Galatasaray ciddiyetini gören veya yerini bilenlerin Florya’ya başvuruları rica olunur’ mealinde.
Şimdi derler ki ‘bu işin de sorumlusu medya’. Canım kardeşim medya yağlar, ballar da sen de hemen havaya girip gaza gelmeyeceksin ki... Biz alladık, pulladık sizin de bir şampiyonluk balosu tertiplemediğiniz kaldı.
Haftalardır yazıyorum; Bu takımın oyun ciddiyetinde sakatlık var. Herkes kendi havasında. Kahraman çok, kral çok, başrol oyuncusu çok, lider çok. Horozun kümes dolusu olduğu yer gibi yani!
Tamam zorlu ve değerli bir rakip ittir kaktır, binbir çileyle, stres içinde geçildi ama ya yenilen goller? 2-0’ı yakalamışsın ve evine gitmeye hazırlanıyorsun da... Oyunun bitmesine daha 1 saat var ama! Yenilen ilk gol adam paylaşımı defosu ve üzerine de, Galatasaraylı’ların rakiplerine yaptığı asist sonucu!
İkinci yarı çıtı-pıtı futbol ve çalım gösterileri. Nerede? Kendi kalenin yakınlarında. Herşeyi yapacaksın ama oyun içinde rakibinle dalga geçmeyeceksin. Bunu denemek istedi Sarı-Kırmızılılar ve Colman’ın intikamı acı oldu 2-2. Cim Bom iki daha attı yine.. Sonra Colman’ın gol olunca farkına vardığı bir pozisyon ve 4-3.
Galatasaraylı’ların asla unutamadığı bir Fenerbahçe kupa maçı vardır. Aslında unutamadığı çok müsabaka vardır da... Kupa maçında yine oyunu bitti zannetmiş, dalga geçmeye kalkışmışlardı. Sonucu tarihe geçti tabi!
Dün gece tarihin tekerrürüne tanık olmadıysak, kabahat Galatasaraylı futbolcularda değildir. Onlar ellerinden geleni yaptı da, Trabzonlular gerekeni yapamadı!
‘’Milli Bursa‘’
Bu denli gazı kaçmış ve sentezi siyasete bağlanmış bir futbol müsabakası, ancak böylesi güzel ve içtenlikle saha içine çekilebilirdi. Başardı Bursalılar. Helal olsun. Yıllar önce bir milli karşılaşma sonrası ‘Milli Bursa’ başlığını atmıştım, analarının ak sütü gibi helalleridir ‘Milli Bursa’ sıfatı.
Başkan Yazıcı da kırmızı kartlıdır! Erhan Telli yalan konuşmaz, yazmaz. Diyelim ki hata yaptı, böyle mi olacaktı! Yazıcı tedbiren ceza, peşinen vicdan kuruluna sevk edildiğinden bu güzel gecenin hiçbir ışıltısından nemalanamaz.
Fatih Terim’in veda gecesinde ‘gala’ niteliğinde tribünler ve güzel goller izledim. Halil Altıntop bir balet esneklik ve zerafeti örneklediği pozisyonda ilk golümüzü atarken, Servet’e ne demeli? Sergen’e taş çıkarttıracak bir estetik gösteri, Platini’yi kıskandıracak değerde vuruş güzelliği. 2-0 öndeyiz. Ceyhun Gülselam orta alan yıldız adayımız, son adam stresi yaşadı ve erken kızardı.
Acaba diyorum ‘Goldenball brother’s’ markası üretemez ve Altıntop kardeşlerden daha yoğun faydalanamaz mıydı Terim? Bence yararlanırdı. Bu arada Arda’nın demeç yoğunluğu arttıkça, futbol yoğunluğu azalıyor. Dikkat! Belözoğlu’nun da kas dayanıklılık desibeli her geçen gün yükseliyor... Ona da dikkat, formda da... Derbi de var ya!
Teşekkürler Milli Bursa...
Teşekkürler Fatih Terim...
Sonrası Allah kerim....
‘’Böyle olmamalıydı...‘’
Değişim yaşamın değişmez parçası. En görkemli zaferleri yaşatsanız, ilklere imza atsanız da gün geliyor, değişim de geliyor. Zincirlikuyu Mezarlığı girişinde yazan Hadis-i Şerif hiç çıkmamalı akıllardan ‘Her canlı bir gün ölümü tadacak.’ Bu Hadis-i Şerif yaşamın tüm evrelerini de kapsamakta bence.
Sanki diyor ki... ‘Yaşarken de; işiniz, gücünüz, iktidarınız, şan, şöhret ünvanınızla ilgili, ölüm acısı kadar olmasa da, ona yakın acılarınız mutlaka olacak. Hoşgörü, alçak gönüllülük, gösterişsizlik yaşamınızın değer kriteri olsun. Olsun ki iktidar gidince, siz de gitmeyin!’
Ne demiş eskiler? ‘Dünya Sultan Süleyman’a kalmamış...’ Yaaa işte böyle! Ders almak şart yani. Bu sözüm Abdullah Gül’den, Recep Tayyip Erdoğan’a ve spor alemine, tüm tanıdıklara, bildiklere. Tapu gibi sağlam, kale gibi kuvvetli Fatih Terim bile bir tribün seslenişiyle ‘eyvallah’ dedi ve gitti.
Kimi zaman ‘Tanrı’nın eli’ kimi zaman da ‘Tanrı’nın dili’ dünya yüzüyle gösterir kendini. Bu raddeye gelmeden olacağı hissetmek, anlamak lazım. Gerçek dost isen uyarmak, hatırlatmak lazım. Sana ‘sivri dilli’ desin, dinlemesinler. İsterlerse küssünler. Ne gam? Vicdanına vereceğin hesap, başkalarına vereceğin hesaptan çok daha önemli.
Fatih Terim’i çok severim. Yalandan değil, harbiden. Bu nedenle duyması gereken ne varsa şimdiye değin hiç esirgemedim. Asla kırılmadı, yan bakmadı ve dostluğumuz hep baki kaldı. İyi dost olmanın yolu her dakika yan yana olmaktan geçmez ki zaten. Senelerce görmezsin ama dostsan, dostsundur.
Hoca hak ettiği şampiyonaya gidemedi ve gitti! İddia ediyorum İspanya iki müsabakada da fark yemekten kurtulmuş, Estonya yine aynısı olmuştur. Şu yaşanan ‘kısmeti olmayan hacı adayını, deve üzerinde yılan sokar’ sözünden farklı mı? Böyle olmamalıydı... Oldu. Neden oldu? İyi bakmak lazım, ders almanın yaşı da, sonu da yok.
*****
Rijkaard olmaz mı?
Cenaze daha teneşirdeyken mirasın paylaşım projeleri hemen başlar. İmam efendi ‘Eeey cemaati müslimiiiin merhumu nasıl bilirsiiiiz?’ diye sorduğunda, ‘İyi biliriiiiiiz’ diye cevap verilir. Akabinde cami avlusunda açıkça konuşulur olur.
Gelecekle ilgili planlama, paylaşma adetimiz olmadığı için de, kalan miras çar-çur olur gider. Zamanında plan yapmaya kalksan, bu sefer icranın başı evhamlanır, bozuk atar...
O nedenle cenaze esnasına kalır icraatlar!
Sıkıysa Terim’e ‘Hocam senden sonraki aday bu’ de... Ya da Başbakan’a!
Bugün itibariyle sorulabilir ama!!! ‘Rijkaard olmaz mı?’
*****
Neden olmasın?
Bu teklifime karşılık şöyle düşünenler olabilir ‘Rijkaard Galatasaray’ın başındayken, olur mu?’ Bence olur. Basketbol Federasyonu modeli mesela... Tanjevic hem Fenerbahçe hem de Basketbol Milli Takımı’nı beraberce götürebiliyor. Rijkaard neden götüremesin? Üstelik uzuuuun bir hazırlık süresi şansı da var önünde. Yanında da Neeskens var. Daha ne olsun?
Hollanda Milli Takımı’nı çalıştırdı, Barcelona gibi bir dev ekibi senelerce yönetti.
Mahmut Özgener bence bu olasılığı düşünmeli. Her ne kadar cami avlusunda aklıma gelmiş olsa da, projem tarihi fırsattır futbolumuz için. Üstelik Hollandalı dışarıdan geleceklerden 6 ay önde. Futbolcuları tam tanımasa da, bizi tanıdı!
*****
Nerede görüldüler?
Rıdvan Dilmen; Terim’e iltifat ederken.
Sergen Yalçın; Terim’i eleştirirken.
Tanju Çolak; Toroğlu’na sallarken.
Erman Toroğlu; Tanju’nun penaltısını badem ederken.
Saffet Sancaklı; Boşnak Kralı tavrı örneklerken.
Sakaryaspor; Zeytinburnuspor’u yenerken.
*****
Popülarite-metre
Çıkanlar: Yok...
İrtifa kaybedenler: Çok....
‘’Gönül yarası...‘’
Türk Milli Takımı’nın Güney Afrika yolundan dönmesi gönül yarası, dün gecenin futbolu da içimizdeki hicranın yansımasıdır. Bizlerin dahi sıfırı tükettiği saatlerde, sporcularımızdan nasıl bir mücadele bekleyecektik ki? Üstelik mükemmel bir şapşallık gösterisiyle ‘ofsayt’ gole yol veren bir de hakem var sahada.
Ehhh... Bizimkilerin de Allah selamet versin, pek değil hiç tutulacak yerleri yok. Bu takımın uzun süredir santrforu da yok. Patlayan forvet deniyor ama onu da beceremiyoruz. Bu iş için gereken çabukluk olmayınca, düşüne düşüne yol almaya çabalıyorlar. Bu sefer; ya erken patlıyor ya da topu rakibe kaptırıyorlar. Golü de öyle yedik zaten. Hakem düdük çalmalıydı diye düşünen Tuncay, durumu seyreden arkadaşları ve Mpenza’nın golü. Milli değil amatör düzeyde dahi her işi hakeme bırakır, önlemini almazsan bedeli olur... Ödetirler.
Yanarım yanarım binlerce kilometre yoldan Ay-Yıldız’ın peşine gelen insanlarımızın üzüntüsüne yanarım... Köln, Frankfurt, Berlin... Her taraftan geldiler ve ülkelerini desteklediler. Sonra hüsran dolu döndüler!
Almanya’da olamayan futbolumuz, Afrika’da da olmayacak. Nedenleri doğru kritize eder ve paylaşırsak, geleceği hazırlarız. Bu konuda TFF, medya, üniversiteler ve tüm yetkili organlar birlik içinde gerekeni yapmalı. Tek yetkili organ felsefesi yaramıyor bize!.. Yine Mpenza ve 2-0’la veda!
‘’İnce ince Yasemince!‘’
Galatasaray’ın idari ve sportif aksaklıklarını paylaştım hep. Her zamanki iddiamız da şu olmadı mı zaten? ‘Galatasaray doğrularının gündeme getirilmesi nasıl gerekliyse, hatalarının da aynı özenle paylaşılması gerekli.’ Yorumlarımda bu ilke çerçevesinde durmaya çalışır, öncelikle başarı veya başarısızlıktaki ‘ana’ etkenleri vurgularım.
Bir de ‘baba’ etkenler durumu var elbette. Bu konuları ‘derinden’ izleyen eski hakemlerimiz de var elbette. Onları dikkatle okur ve feyz alıp bilgilenmeye çabalarım. Müsabakaların ‘baba’ etkenleri, onların da gözünden kaçar bazen. İşte o zaman bir ‘DNA’ testi uygulaması ve malzemenin gerçek sahibini bulma gerekliliği var.
Koray Gençerler ‘İnce ince Yasemince’ tadında bir müsabaka yönetti bence.
Üstelik Rijkaard’ın bu 90 dakikayla ilgili kötü kaderinin de ucundan tutmuş oldu.
El Yasa’nın Nonda’ya ‘el aman’ dedirten hareketinin adı ‘penaltı’, üstelik de babasıdır. CSI veya TFFPD ya da NYPD gibi kurumlara da ihtiyaç yok yani! İki göz, biraz da dikkat yeterliydi.
Bu arada dikkatli olması, daha fazla çalışması ve sezonun tamamını ciddiye alması gereken herkesi uyarıyorum. Dünyanın en pahalı liglerinden biri, bu denli ucuzluklarla ziyan edilmemeli.
Kim hangi başarıyı yakalayacaksa, dedikodular ve perde arkası konuşmalar mezesi olmasın sportif sevinçlerin.
Türk futbolu ‘ince ince yasemince’ kriterleriyle idare edilme günlerinden, hakkaniyetle yönetilme kriterlerine ulaştı. Farkına varmak zorunda bazıları. Aksi halde kendi yuvalarını, kendileri yapar, ondan sonra da sağda solda suçlu ararlar.
Rijkaard öncelikle takım içindeki ‘kahramanlık gösterisi’ girişimlerine son vermeli. Ankara’da herkes işini yapsa ve lüzumsuzluğa soyunmasa, yenilmezlik ünvanı korunur, Sarı-Lacivert sayfalara düşen taraftara da bunalım yaşatılmamış olurdu. Bizlere de... Bizlere de!
*****
Nerede görüldüler?
F.Bahçe taraftarı; Sezonun ilk küfürünü icra ederken.
Bülent Uygun; Sivasspor’a veda ederken.
Adnan Polat; Ankara’da 3. gol sonrası şoka girmişken.
Rijkaard; A.Gücü 100. yıl tarihine katkı sağlarken.
Melih Gökçek; ‘Gollerimiz TFF’ye’ derken.
Daum; Fenerbahçe’ye tarih yazdırırken.
Tolunay Kafkas; Haksız küfür eden Es Es taraftarına, kızarken.
Ziya Doğan; Diyarbakırspor’un temlik derdini kamuoyuna anlatırken.
Sadri Şener; ‘Hugo Bross’dan vazgeçerim, Hugo Broos’dan asla’ derken.
BJK taraftarı; Yine başkan değiştirme operasyonuna soyunmuşken.
G.S. yorumcuları; ‘Tek mi-çift mi?’ oynarken!
*****
Popülari-temetre
Yükselenler
Revna Demirören; ‘Başkan ana’ tarzı saygın duruşuyla.
Hikmet Karaman; Rijkaard’ı çözüşüyle.
Alex; Müthiş devamlılığıyla.
Volkan; Rekora yaptığı katkısıyla.
Rüştü; Adam gibi adamlığıyla.
İrtifa kaybedenler
Rijkaard; (M)ilanla gelen çöküşü göremeyen teknik adam.
Arda; Çöküşle gelen vurdumduymazlığı çözemeyen kaptan.
Sivasspor; Hocası Uygun’a sahip çıkmayan camia ve yönetimi.
Aydın; Şans tepmeye doyamayan genç G.S.’li.
Mehmet Topal; Koşmaktan üşenir hale gelen G.S.’li.
*****
Adnan Polat’ın post-iti
Milan kulübüne protesto gönderilecek.
El altından hocalarına teklif götürülecek.
Seni ‘Real Madrid’ istiyor denilecek.
Futbolcularının piyasası kurcalanacak.
Hepsinin kafaları karıştırılacak.
Bizimkilerin kafaları düzeltilecek. Aksi halde yandık!
Aziz Yıldırım’ın post-iti
Seri son haftaya kadar sürdürülecek.
BJK tribünleri elden geçirilecek.
Kadıköy standartları tatbik edilecek.
Demirören ve Polat’a destek esirgenmeyecek.
Sakaryaspor’a da destek esirgenmeyecek.
Adapazarı’ndan yine futbolcu transfer edilecek.
Kalmadıysa o tarafa bizden sporcu verilecek.
‘’Düzelir inşallah...‘’
Son müsabakaların en çok akılda kalanı, Galatasaray’da etkili bir ‘etkisizlik’ sorunu yaşandığı. Futbolun içinde her türlü renk var. Bazen güzel, bazen de içinizi bulandıracak düzeyde ‘allak-bullak’ karmaşalar. Son haftaların sunumu bu! Etkisizliğin böylesi dolu dolu yaşandığı dönemi, az hasarla atlabilmek büyük marifetti, atlatamadılar! Ankara’nın Sarı-Lacivertliler’i, Cim Bom’un ‘en-boy-kilo’ ölçüsünü öyle bir aldı ki... ‘Kazanamıyorsan, kaybetmeyeceksin!’ tesellisine de sığınamadılar bu sefer. Hikmet Karaman gibi dersine olağanüstü çalışan bir teknik adam karşısına, bu denli motivasyon ve ciddiyetten uzak çıkmak gafletin daniskasıdır.
Ankara tarafını Rijkaard’a anlatmalıydı birileri. Anlatmamışlar, MKAGüçlü’ler anlattı! Murat-Emre-Hürriyet peş peşe ‘Hürriyet gazetesi treni’ vagonları gibi sırayla dizdi golleri. Üstelik 5 dakika içinde ‘hızlı tren’ gibi. Ulaştırma Bakanı bu modeli keyifle izlemekte, belki de ‘işte hızlı tren modelim’ demekteydi. Rijkaard mı? Yine bildiği tek hat üzerinde gidip gelmekte! ‘Gel Baros, git Nonda... Gel Nonda, git Baros’ Galatasaray’ın ‘çok pozisyona girdiğini, çok koştuğunu, bu işin bu kadar olacağını ama olmayınca olmadığını, şanssızlığını, kaçırdıklarını’ anlatanlar olacak yine. Onlar da haklı belki ama Sarı-Kırmızılı ekip takım olma, organizasyon, dayanışma özelliklerini rafa kaldırmış ve ciddiyetten uzaklaşıp, erkenden ‘oldum’ havasına girmiştir. Bu havaya cümbür cemaat girilince de, takım halinde çaptan düşmek kaçınılmaz bir son tabii... Ama ligin sonuna da daha çoook zaman var tabii, üstelik Galatasaray iyi bir takım...
Düzelir inşallah.