Arama

Popüler aramalar

‘’Kadın parmağı!‘’

Modernite ‘parmak’ kültürümüzde de değişimi getirdi. Geçmişin akılda kalanlarından biri de ‘vezir parmağı’ tatlısı. Kıtır kıtır ve ısırıldığı andan itibaren damağa yayılan bal benzeri rayihası. -Bu arada ‘bal’ dedim de! Sabahları ılık suya bir fincan elma sirkesi ve yine bir tatlı kaşığı bal katınız ve afiyetle içiniz. Antioksidan etkisiyle gribe karşı direnç sağlayan bir formül.- Nerede kalmıştım? Vezir parmağında... Evet Sadrazam Baltacı’nın parmağı da çok konuşulmuş, tarihimizde Katerinalı bir hüzün dönemi de oluşturulmuştur. O ‘kimin parmağı, kimin cebindeydi?’ dönemi taksiratı Baltacı Paşa’ya çıkarılmak istense de, Çariçe parmağı etkin olmuştur bence!

Galatasaray-Fenerbahçe sepettopu oyunu son yılların en güzellerinden biri olarak tarihe geçmek üzereyken ‘kadın parmağı’ marifetiyle, son dönemlerin en büyük rezilliklerinden biri olarak kaldı. Orta parmağını işaret eden hanımefendi yerine yanındaki beyefendi aynı hareketi yapsa; maruz kalanlar derhal işaret, orta parmak ve baş parmak katkılı geleneksel gösteri modelimizle cevap verir ve olay lokalde kalırdı. Fakat ‘kadın parmağı’ tüm maço, hanzo ve benzeri arızalı yapıları iyice bozdu. Zaten ‘GDBİ’ sıkıntısı had safhada salonlarda olunca, güzelim gösterinin içine edildi.

‘GDBİ’ nedir? Bilen olmamasını doğal karşılıyor ve açılımını yapıyorum. ‘Genetiği Değiştirilmiş Basketbol İzleyeni!’ Evet futboldan apartılan taraftar yapısı, basketbol salonlarından feyz alacağına, oraları da bozdu ve bu hale gelindi. Bu yapıya büyük katkısı olan, büyük kulüplerimiz yöneticileri hakkını da görmezden gelemeyiz. Yani? ‘Kadın parmağı’ arkasından da, erkek (!) organizasyonu mükemmel bir yapım gözüküyor!
Galatasaray ve Fenerbahçe kulüpleri basketbol geçmişine de ayıp oluyor. Osmanlı-Rus savaşı değil ki bu... Nihayeti sepettopu!

*****

Popülarite-metre

Çıkanlar
Engin Korukır; Sakaryaspor’un yeni teknik adamı.
Öcal Uluç; ‘Mesaj!..’ yazısıyla uyandıran, Türkiye yazarı.
Burhan Ayeri; Akşam’ı kendi köşesinden, okutmaya başlatanı.
Reha Muhtar; BJK’nin içine ‘zehir’ salan Vatan yazarı.
Cemal Nalga; Galatasaray’ın yüreği ‘DEV’ olanı.
Okan Çevik; koçun kurbanlık olmayanı.

İrtifa kaybedenler
Nedim Karakaş; ‘Efes geceleri’ gözü kararanı.
Vezir parmağı; yerine ‘kadın parmağı’ konanı.
Broos; Belçikalı’nın sıkışınca kıvıranı.
Ahmet Gökçek; futbolun sözleşmeden anlayanı.
Yücel Kop; Süreyya Kop’un atletizmden koparanı.
Meçhul forvet; BJK’nın ‘zehiri ben attım’ diyemeyeni.

*****

Doğudan doğar...

Güneş doğudan doğar... İyi hakemlerimiz de.
Mutlu Dalbudak... Malatya
Muhammed Çetin ve Ömer Sevinç Diyarbakır.
Düzgün Murat Zincidi... Tunceli.
Sakaryaspor uzun süre hakem tırpanı yemişti.
Beykoz müsabakasına, harbiden kuşkulu gittim.
Her iki ekip için de kritik müsabaka.
Fakat Mutlu Dalbudak ve ekibi öngürümü yendi.
Pırıl pırıl dört hakemimiz, evladımız.
Elbette sıfır hata değil ama güven verdiler.
Kendinden emin, görevini doğru icra gayretiyle.
Ekrem Karaberber ‘taş gibi karakterler’ dediyse...
Başka söze gerek yok.
MHK ve eğitimcilerine teşekkür etmek düşer bana.

*****

TFF ve Adapazarı TEK

Yok canım TFF’nin TEK’e elektrik borcu yok. Sadece TEKSPOR’a suni çim antreman sahası sözü var. Tuncay Şanlı’yı yetiştiren amatör ocağımızın yeni Tuncay’lar yetiştirmek için o saha zeminine ihtiyacı var. Yöneticiler bekliyor, sevgi ve saygılarını gönderiyorlar.

*****

Arda Turan’ın post-iti

‘Evim evim güzel evim’ ezberlenecek.
Kıbrıs’a da ara-sıra gidilecek.
Gazetecilere röportaj verilmeyecek.
Hamili kart ‘yakinimdir’ yazanlar hariç.
Aktivitelere katılımda bulunulmayacak.
Kıramadığım ‘sosyetikler’ hariç!

19 Kasım 2009, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Marko Paşa!‘’

Sorumlular düşünmüş, taşınmış ve hep kadınlar mı olacak, bir de erkek yazarımızın dert paylaşacağı ‘Güzin abla’ benzeri köşe oluşturalım kararı almış. ‘Esin abi’ başlamış böylece.

‘Kırgın çiçek’ rumuzuyla gönderilen bir mektup içeriği ve Esin ağbi’nin cevabı;

‘Sevgili Esin ağbi, 32 yaşında, çevresi tarafından beğenilen, iki çocuk annesi hoş bir bayanım. Geçen sabah çocuklarımla anneme gitmek üzere evden çıktım. Otomobilimle henüz bir-iki kilometre gitmiştim ki, araç stop etti. Tüm uğraşmalarıma rağmen de çalışmadı. Kocamdan yardım istemek üzere eve döndüğümde ne göreyim? Eşim genç bir kızla yatağımızda... Perişan vaziyetteyim... Acaba ne yapmalıyım?’

‘Sevgili kızım havalar iyice soğudu. Motoru yeterince ısıtmadan yola çıktıysan, bu tip arızalar olur. Hatta sibop bile kesebilir. Sonra kadınlar zaman zaman benzin koymayı da unutur. Önce benzine bak, sonra buji kablolarını kontrol et. Yine olmazsa, hemen servise telefon et gelip çeksinler. Garanti kapsamındaki parçaları değiştirip, aküne de baksınlar. Arızayı giderdikten sonra, otomobilinin kışlık bakımını da mutlaka yapsınlar.’
Herkesten nasıl Güzin abla olmazsa; futbol yorumcusu, spor yazarı, spor sorumlusu da olmaz. Hele hele kafası sabite, sabitlenmiş yapıların tespitleri de asla yerli yerine oturmaz. Gördüğünü, okuduğunu anlamaz.

Galatasaraylı Barış iki sarı kart gördü ve atıldı. Geçtiğimiz sezon Sabri için işletilen infaz kriterleri şimdi Barış için devrede. Aynı acımasızlık, benzeri hoşgörü fukaralığı ve tek taraflı bakış açısı. Ceza alanı içinde Barış’ın makasa gelmesi, ayak tarak kemiğinin direkten dönmesi ve çok pozisyonda da kıstırılması, Özkalfa’nın gözünden kaçtı. Yorumcuların da kaçtı! Hepsinden önemlisi Rijkaard ve Neeskens ikilisinin de dikkatinden kaçtı... Ve Barış kırmızıya yakalandı!

Derdini kime anlatacak şimdi? Güzin abla mı, Esin ağbi mi, Marko Paşa mı?

11 Kasım 2009, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Cim Bom-u huzur!‘’

Diyar-ı huzur projeleri, Galatasaray’ı etkilemiş. Konuk ‘Cim Bom-u huzur’ gösterisi için sahadaydı sanki. Hadi yöneticiler, sıra gecesi mayhoşluğu yaşayacak ama futbolcuların şöbiyetten farksız halleri ne öyle? Önce Celalettin vızır vızır gitti. Sonra Şener araya saldığı tek topla Galatasaray orta alan ve savunmasını yok etti, pasında Tazemeta gidiyor ve 1-0. Çaresizce koşan Ayhan ve yine boşa yatan Leo var fonda, asıl olması gerekenler de çarşı izninde!

Gol Galatasaray’ın huzur ve uyum kriterleri taslağını bozmadı. Memnun görünüyorlardı hallerinden. Ne zamana kadar? Diyarbakırlı sporcular, uyandırana kadar! Barış’ın ayağına öyle basıldı ki... Baros’un kırığı solda sıfır kalırdı, yırttı. Görmedi Özkalfa. Sonra Barış kıstıranı, ısırdı da yakalandı ‘sarı’. Tolga, Abbas, Şener’in gerilime katkıları ve Galatasaraylılar’ın vaziyete baş kaldırmaları! Sonuç? Güç gösterisi için biraz kıpırtı ve devre Sabri golüyle 1-1. Sonra Arda soda gibi patladı ve Espinoza’nın da gazını aldı 1-2.

Gelelim sadede... Ben güzele ‘güzel’ demem, ‘güzel’ benim olmayınca! Böyle teknik adam anlayışına da ‘bravo’ demem, Barış’ın atılacağına uyanmayınca. Ya sen Özkalfa! ‘Usta’ ol artık. Espinoza’nın ceza alanı önünde topu ellemesinin cezası nedir, öğren. Teknik adam ve hakem tuhaflıkları eşliğinde ve üstelik 10 kişi kalmış olsa da, Galatasaray’ın ıkına-sıkına Diyarbakır’dan galibiyet alması başarı sayılmamalı. Kimse kimseyi kandırmasın. Ziya Doğan’ın şartları da, Rijkaard’ın şartları da ortada. Surinam asıllı teknik adamın kafasının Milano’da kalıp kalmadığı da bir başka muamma.

‘Cim Bom-u huzur, Milano-u muzur’ vaziyetleri yani!

09 Kasım 2009, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gaza gelme!‘’

Rumen futboluna ne olmuş? Yazık olmuş! Hagi, Popescu, Mutu, Lucescu ve daha birçok marka hamili, Karadenizli latinler şimdilerde ‘futbolumuzu kaybettik’ diye zayi ilanı verecek halde. İşte bu nedenle gaza gelme Galatasaraylı, havaya girme Fenerbahçeli... Sizin futbol değerleriniz Bükreş civarı çok üzeri de, Avrupa değerlerinin neresinde?

Twente, Panathinaikos gibi rakipler dahi, ekiplerimizin rahat geçebilecekleri olmalı ki... UEFA Avrupa Ligi zirvesi hadefimiz gerçekleşsin. O nedenle Kadıköy ve Bükreş galibiyetlerine sevinelim ama son iki Bükreşli’nin kalite zafiyetini de görmezden gelmeyelim. Aksi halde fatura ağır olur. Sevinç kasideleri gider, ağıtlar gelir!

Perşembe gecesinin -6- golü, normal bir Avrupa takımına atılamaz. Attırmazlar. Öyle adam geçeceksin, topuk yapacak, üzerine de vuracaksın... Valla ‘Devler Ligi’ temposunda bile yok böylesine müsade. Şimdi üst turların gerektirdiği fizik güç ve çabukluk var mı, yok mu ona bakılmalı. Tabelaya bakıp kalınmamalı. Aksi halde bedel pahalı olur, hüsran olur.

Beşiktaş’ın rakibi karşısındaki halini Demirören, Denizli ve sporcularda aramak haksızlık. Daha da açık söylemek gerekirse futbolumuzdaki bahtsızlık. Doğru eleştiri yapmıyor ve popülizme takılıp kalıyoruz. Maalesef taraftar da bunu duymak istiyor ve gerçeklerden kaçıyor. Tıpkı kanserli hasta ve yakınlarının doğruyu duymak istememesi gibi.

Almanya’da futbol değerleri yıldız statüsünde olan bir sporcu, bizim kulüplerimizde sıradanlaşıyor. Vasatı yakalayan bir futbolcu da ülkemize gelince resmen sırıtıp, komikleşiyor. Kovmaktan beter ederek ülkesine gönderilince de tekrar kendisi gibi olup performansını yükseltiyor.

Bu acaip vaziyetin adı Türk ve Alman spor mantalitesi farkı, Beşiktaş’ı sürklase eden de, bu mantalitenin ürettiği kültür aralığıdır.

*****

Ercan Saatçi’nin post-iti

Küfürlü ritüel sadece Develi’de yapılacak.
Dışarda yapılmayacak! Yakalıyorlar.
Fenerbehçe TV’ye bile güvenilmeyecek.
Metin’le olan mahremiyetimi patlatıyorlar.
Ş.Saracoğlu özel alana girer mi, sorulacak.
2001’de yaptığım ritüel(!) kapsamı öğrenilecek.
Yanlışsa Galatasaray’dan yine özür dilenecek.
Kim küfür etmişti? Unuttuğum var mı bakılacak.
Liste gözden geçirilip, eksik varsa eklenecek.
Arkadaşlardan destek bestesi istenecek!
Hayır destek yazısı istenecek...
Destek yazısı yazanlar desteklenecek...
TFF-FGM iletişim işi kaçırılmayacak!

*****

Popülaritemetre

Yükselenler
Da Mario ; futbol sosyetesi buluşma merkezi.
Orkinos ; Ege ve çeşme dolayları balığı.
Wolkswagen ; Alman teknolojik vasıtası.
Kewell ; Galatasaray’ın Avustralyalı’sı
Nonda ; Cim Bom’un Jardel’i bile sollayanı.
Bilica; FB’nin Arda’ya tekme, Steaua’ya gol atanı.

İrtifa kaybedenler
Lo Kebabio ; sokak sosyetesi kebap merkezi.
Hamsi ; Karadeniz’in her derde deva balığı.
Kartal; İmalattan kalkmış yerli araç markası.
Steaua; Gazı kaçmış Rumen kolası.
Medyatik kolpaçino; mesleğini satan leşker.
FGM ; başlamadan ‘lifi atan’ futbol merkezi

*****

Nerede görüldüler?

Ercan Saatçi ; özür dilemelerine devam ederken.
Müdür Satan Aslan ; 'damat da, postalansa’ derken.
Gs’li Aydın ; bankamatikten para çekerken.
Magazinciler ; GS’li Aydın’ı yakalamak için beklerken.
Haldun Üstünel; Tehdide yelteneni, tehdit ederken.

*****

Barış ve kardeşi...

Ne kadar ilginç Barış Özbek Alman Milli takımı için ter dökerken, kardeşi Ufuk U17 Milli Takımımız için mücadele ediyor. U17 inşallah zirveye de gidiyor. İlginç olan Barış neden Alman formasına kaçtı, Ufuk niçin Ay-Yıldız’la kaldı? Barış başarısızlığı ve Ufuk başarısı neden
yaşandı? Önemlidir, araştırılmalıdır.

07 Kasım 2009, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ne ala Mualla!‘’

Hatırlar mısınız bilmem? ‘Hergün bayram olsa... Bayram olsa’ diye bir melodi vardı. Dün gecenin Dinamo Bükreş’i de bana dedirtti ki ‘Her rakip Dinamo Bükreş olsa... Dinamo Bükreş olsa.’ ‘Oh ne ala Mualla...’

‘Mualla’ kısmı kafiye olsun diye kullanılmış, sanırım fena da olmamıştır. Zaten ‘Mualla’ diyen birtek ben değilim ki... Sen hiç ‘Mualla’ demedin mi Hasan ağbi? ‘Ne ala Mualla’ demeyen var mıdır, ‘adamlık polisi’ Ayeri? Yanlış laf mı ettim, Öcal abi?

Bükreş’i severdim... Dinamo’yu da sevdim. Soğuk gecenin iç ısıtan futbol topluluğuydu. Bir başka memnuniyet vesilesi de, Alman hakem Weiner... Alman Galatasaray’a çok uğurlu geliyor ve Cim Bom her yönettiği müsabakada tomarla gol atıyor. O zaman sormak lazım ‘bu adam neden Fenerbahçe derbilerine getirilmiyor?’ Aziz Bey’de yabancı düdük istiyor zaten.. Buyrun Weiner.

Kewell ‘öbüs’ tipi golü sonrası, ‘Kuğu gölü’ balesine rahmet okutturacak bir estetik güzellik izletti. Tamas’ın zarifçe indirdiği topa, aynı zerafette bir topuksal dokunuş ve inişine vuruş. -Gelişine vuruş’un süslenmiş olanı yani ve 0-1. Sabri benim her daim beğendiğim, kimilerinin de zaman zaman beğendiği bir futbolcu. Son zamanlarda huyuna da bir haller oldu ve barış açılımı yaptı. Belki de Barış’ın oynaması yaradı! Neyse, Sabri havalandırıyor ve Nonda kafasıyla Dolha’yı boşa uçuruyor 0-2. Daha sonra Topal’ın attığı, sağlam bir gol daha var 0-3.

Şimdiii eğri oturalım, doğru konuşalım; Galatasaray bu sezon böylesi ‘Oh ne ala Mualla’ tadında bir başka rakip daha bulamaz. Bu galibiyetin ‘Domuz gribi’ aşısından, pek farkı yok yani. Her hale neden olabilir yani! Aman dikkat...

06 Kasım 2009, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Depresyon...‘’

Türk futbolu depresyonda. Aslında Türkiye depresyonda ve her birime yansımakta. Benim tarifim böyle. Başka açılımlara da saygı duyarım elbette! Katılmam veya katılırım o da başka mesele. Fakat şu depresyonlu, bunalımlı, buhranlı futbolu kimse cilalamaya kalkmasın. Hele hele ‘nakliyesi 400 milyon dolar üstü’ demesin... Bu haliyle beş para etmez çünkü. Dert nerede? Bu işi yapmaya çalışanların da bildiğini zannetmiyorum. Acaba buralarda icra edilen ‘körün tuttuğunu seyrettirdiği’ bir oyun mu? Neden aklıma geldi? Önümde Johan hoca, hemen yanda da Muhsin hoca... İkisinin de vücut dili aynı! Futbolcularının her hareketinde olumsuz tepki veriyor, icraatları beğenmiyor ve bunu yansıtıyorlar. Sahadaki bu berbat gösteriyi kim hazırladı peki? Ben mi, siz mi? Futbolcuların birkaçı hariç akıllarının başka yerde olduğunu hissettiğim bir 90 dakika izledim. Aslında Sivasspor daha sezon başlamadan, futbol aklını emanete vermişti de, Galatasaray öyle değildi. Onlar son 4-5 haftadır böyle. Gönülden mücadele edenler de, gönülsüzler de var Sarı-Kırmızılılar’da. Herkesi aynı performansa taşımak teknik kadro kadar, yönetim kurulunun da işidir. Şemsiye olmadık yerde açılmışsa, hasarsız kapatmak da dünyanın en zor operasyonlarından biridir. Evlere şenlik bir temponun getirdiği iki şık gol. Günün iyilerinden Sabri, bir başka iyi Barış. Bir topuk 8’den ve Nonda 1-0. İlk yarının son dakikasında Petkoviç’in yoktan var ettiği bir ceza atışı ve Kewell’ın obüs tarzı vuruşu 2-0. İkinci yarı berbat temponun devamı. Galatasaray’ın kaçırdığı fırsatlar, aleme kızgınlar, kırgınlar ve günün sonu. Depresyona devam ama!

02 Kasım 2009, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Uçmak kolay mı?‘’

Ali bey soruyor, ‘Uçmak kolay mı?’ Kolay olur mu hiç! UEFA Kupası’nı, üzerine de Süper Kupa’yı Real’den alacaksın. Real market değil, Madrid’ten. Türkiye Kupası’ndan da 14 tane biriktirecek, ondan sonra uçacaksın. Son oynadığı finallerde; Galatasaray’dan 5, Beşiktaş’tan 4 yemiş ve çeyrek asırlık kupa hasreti depreşmişler, provokasyonlu Saracoğlu 90 dakikalarıyla uçuyor, Kadıköy’den çıktı mı? Çakılıyor.
Hasarı, can kaybını, telefatı bu denli örtbas eden ve bunca çakılmaya rağmen, böylesi başarılı reklam operasyonu yürüten başka bir şirket görmedim ben. Arkadaşlar sinir bozmak için ne gerekirse peşinde. Aslına bakarsanız sinir sistemlerimiz de berbat be! Al işte yine Sarı-Lacivert Buca... Başlarında da Fenerbahçeli Özcan Hoca... Gel de sinirlenme! Neyse Kızıltan’ın Sakaryaspor döneminde, Fenerbahçe’ye kupa mücadelesinde 50 metre slalom yapıp attığı bir müthiş gol var. Ortada delikanlı hakem Erman, Fenerbahçe’de de Rıdvan-Mıdvan var. Hakem düzgün olunca 5’lik etmiştik o gün Kanarya’yı.

Bu sene Sakaryaspor’u Bucaspor eledi. Bucaspor’u da ilk yarı attığı iki golle Galatasaray. Kızıltan doğru futbol düşüncesi planlamış. Alt yapısı üst düzeyde kaliteli Bucaspor’a Erman ve Yılmaz deneyimi var. İçeride de bir tane eski Özcan olsaymış, Cim Bom yanmışmış. Çok pozisyon getirdiler de, tek golle yetinip, Batdal’la bir de penaltıyı ziyan ettiler. Aykut bi dünya gol çıkardı, Buca kalecisi Galatasaray kalesindeki kadar terlemedi. Anlayın vaziyeti!

Uçmak kolay mı? Ali bey ne dedi? ‘0 hata yapacak ve alt yapını doğru kuracaksın.’ Galatasaray şu ara bu işi beceremiyor ve camiasını verem ediyor. Kabahat hep mi Sarı-Lacivert renklerde? İyi düşünmek ve doğru bakmak lazım. Pendik faciası benzeri kapısından dönüldü farkındaysanız... Millete yine t-shirt baskısı yaptırtacaktınız!

29 Ekim 2009, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Futboltif ikoncan!‘’

Polat ve ekibi ‘Metin Oktay gibi bir sembol üretelim’ derken, ortaya ‘futboltif ikoncan’ modeli çıktı. Arda Turan her konuda var. Var da katılımda bulunduğu çeşitlilik zirveyi zorlarken, futbol üretimi de dibe doğru inmekte! ‘Sembol’ olması beklenen ama o adrese değil, ‘futboltif ikoncan’ kriterlerine doğru uygun adım giden bir portre var gündemde.

Fenerbahçe müsabakası öncesi ‘o bir marka’ diye tanıtımı yapılmış! ‘Gece gezer, uykuyu sever. En iyi arkadaşı Acun, Aydın, Ayhan, Fenerli Emre, Saffet Ulusoy. Marka düşkünüdür. Gucci gözlük takar. Elbiseleri Armani, Prada ve Gucci. IWC saat kullanır. Otomobili Aston Martin. En iyi Fatih Terim’i taklit eder. Barcelona ve Arsenal’de oynamak ister. Adnan Polat ile baba-oğul gibidir. Alt yapıdaki gençleri korur...’

Galatasaray Kaptanı’nın derbi öncesi gündeme getirilen özellikleri böyle olunca, sahada da tanıtımıyla müsemma özellikleri izlemiş olmak sürpriz değil ki. Turan maç öncesi Emre Belözoğlu ve Semih’le yakın dostluğunu pekiştiren gösterilere girişiyor ama sinsice bir oyunla ‘Brasilian’ taklaya gelmek üzere olduğunu da sezemiyor! Oysa taklaya gelen gelen sadece Turan değil, Galatasaray camiasının tamamı. Çünkü bu çocuk camianın temsil gruplarından birinin kaptanı. Nerede Polat, nerede yönetim? Saracoğlu mevkiinde yıllardır başına sadece sportif yenilgiler değil, hemen her hâl gelmiş ve provakasyonun türlüsünü yaşamış Galatasaray’da futbolcular ‘saldım çayıra mevlam kayıra’ olur muydu? Oldu. Kanaat önderi genç kaptan, Milli Takımlar konusunda da çam üzerine çam devirdi de, yöneticilerinden uyanan olmadı. Nike toplantısında ne demiş Turan? ‘Fatih Terim benim bugünlere gelmemde büyük katkı sağlamıştır. Bana göre de Türkiye’nin en iyi teknik direktörü Terim’dir. Benim tercihim milliyetçi bir insan olarak yerli hocadır.’ Kaptan konuşuyor ‘dur’ diyen olmuyor! Rijkaard İstanbul’un Amsterdam mahallesi, Surinam caddesi mukimi bir vatandaşımız, yüzde 100 de yerli malıdır! Sonra alt yapıda Arda ve arkadaşlarına hiç emeği geçmeyen (!) Ali Yavaş, Fatih İbradi, Suat Kaya, Cevat Güler ve daha nice hoca yabancı olduğu için kellesi alınmış, bu nedenle de Arda hiç konuşmamıştır!
Di mi?

28 Ekim 2009, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI