Arama

Popüler aramalar

‘’Sakal traşı...‘’

İnsan, kurumlarını doğru-dürüst yönetenlerin taçlanmasını da istiyor aslında. İçtenlikle söylemeliyim ki, Bursaspor’un şampiyonluğuna ne denli sevindiysem, Fenerbahçe’nin ulaşamamasına o kadar üzüldüm. Kulübünü; tesis, ekonomi politikaları ve kurumsallaşma yolunda en önde taşıyanlar başarılı olsun ki, işini yanlış yapanlara da o başarı ders olsun. Aksi halde ‘başarısızlar’ derhal sığınacak bir liman buluyorlar!

Aziz Yıldırım’ın basın toplantısını Faruk Ilgaz Tesisleri’nde izledim. Camianın ne denli üzüntülü olduğunu görmezden gelmek mümkün değil. Gerçekten de kolay değil. Müthiş bir seri yakalıyor ve olmadık şekilde kaçan fırsatlar sonrası şampiyonluk tacından oluyorsunuz. ‘Top 3 direğin arasından geçerse’ kısırlığından kurtulmak gerek aslında. Elbette yapılan hataları doğru analiz gereği de! Hem ekonomik anlamda hem de amatör branşlarda rakiplerine nal toplatan Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi’nde büyük hedefler peşinde. Kadıköy’de aldığım işaret, vardığım kanaat bu.

Yıldırım ve Mosturoğlu’nun toplantı esnasında söyledikleri, tüm kamuoyunun malumu; kimi canlı, kimi naklen, kimi de medya aracılığıyla öğrendi. Herkes kendi meşrebine göre yorumlayacak da, o salonda konuşulanların ötesinde mesajlar da var... Fenerbahçe kaçırılan son şampiyonluk sonrası ‘sakal traşı’ olmuş. Kol kesilmemiş yani! Salonda ve dışarıda net olarak sezdiğim, ‘yeni sezon için müthiş bir Fenerbahçe futbol takımı oluşturulacağı’ işaretidir.

Bu konu resmen dillendirilmese de, kulübe yakın olan herkesin gözünde, üstelik arzu ederseniz kolaylıkla okunabilecek netlikte de... Fenerbahçe sıkıntıları derhal atlatabilecek yönetim düşüncesi ve ekonomik güç hamili... Bilmeyen var mı? İşte bu değerler gündeme girecek ve ‘Sarı Kanaryalar’ bu felaketten inanılmaz bir başarı üretebilecek.

Sarı-Lacivertliler’in üzüntü gecesi, camiasına bu sezon şampiyonluk yaşatamamış, ama gelecek 5 sezonu kazandırmıştır... İddia ediyorum.

20 Mayıs 2010, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Başka pencere!‘’

Şampiyonluk en fazla hak eden iki kulübümüzden birine gidecekti... Her milli müsabaka sonrası ‘Milli Bursa’ sıfatını, anasının ak sütü gibi hak edenler şehri kentimize gitti. Ertuğrul Sağlam, futbolculuğunun yeşerme dönemindeki Gaziantepspor günlerinden itibaren dikkatle izlediğim, sevdiğim, elbette güvendiğim bir spor adamımız, hak etmediklerini yaşamak zorunda kalmıştı... Yüce Yaradan şampiyonlukla taçlandırarak, herkese ‘İlahi adalet’ dersi verdi.

Bir başka enteresan rastlantı bilmem dikkatinizi çekmiş miydi? Mayıs’ın kaçıydı geçtiğimiz pazar? 16’sı... Yani Bursa’nın plakası. Başka? Tersinden okuyunca da ‘61’ yani Trabzon! Demek ki gün Bursa ve Trabzonlular’ın günüymüş. Bu sonuç Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’ın doğru kriterler seçimiyle ilgili, almak zorunda oldukları çok da önemli dersler silsilesidir aynı zamanda.

Bursaspor’un şampiyonluk kazandıran bütçesi ortada. Diğerlerinin 3.’lük ve 4.’lüğü paylaşan bütçeleri de ortada! Bu konuda en sağlıklı giden Aziz Yıldırım ve yönetimidir yine de. Fenerbahçe’nin cari bütçesi neredeyse tüm lig kulüplerimiz bütçesini sollamış durumda. Var mı aksini iddia edebilecek? Tüm branşlarda ortalığı silip süpüren Fenerbahçe, topun 3 direk arasından geçmemesi nedeniyle en popüler kupayı kaybetmiş oldu sadece.

Üzüntü duymamaları mümkün mü? Tabii ki büyük hüsran yaşadılar ama bu diğerlerinin defoları kapatma bahanesi olmamalı ve hepsi Bursaspor’un ne yaptığına bakmalı. Bakmalı da doğru açıdan bakmalı! Yazıcı’dan yazılı plan proje dahi almalı. Ayıp değil ki öğrenmek. Bilmemek ayıp! Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor’un beğenmedikleriyle, Anadolu’dan, altyapıdan toplanan gençler tarih yazdılar... Helal olsun hepsine.

4 büyük kulübümüzün en büyük baş belası maalesef bir kısım menacer kimlikli adamlardır. Bir de camialara bir taraftan bulaşmış ve kapağı kulübün içine atmış, üstelik de yetki kapmış olanlar. 1 liralık işi 10 liraya bitirmeyi marifet zannedenler yani! Camialar derhal bu kimlikleri temizlemeli... Aksi halde ne hüsranlar biter, ne rezillikler, ne de trilyonların sokağa atılması ziyanı.

Sadri Şener’in üstün zeka ürünü ‘dalga geçme’ zenginliğine uyanamayanlara hep güldüm. Sadri Bey de güldü... Ne oldi sonra? ‘Akıl, akıl biraz da, lazım olanlara takıl!’

19 Mayıs 2010, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Florya çiftliği!‘’

Bu sezonun çiftlik standartlarında eda etti Galatasaray! Dünya kupasında oynayacak yıldızları besilik büyükbaş gibi, Güney Afrika standartlarına göre beslendi, dinlendi ve semirdi. Süper Lig’in ‘tel maşa’ları, kupa vitrininde ‘zımba’ gibi olma adına ne gerekiyorsa yaptılar ve hazırlandılar!

Cim Bom’lar ve taze ürünlerini sergilediler. San Salvador’dan Arda kulübede bekleyip sonradan dahil olurken, Papua Yeni Gine’den Sabri, Otesya’dan Uğur, Patagonya’dan Cumhur ve Starland’dan Emre Çolak sahadaydı. ‘Bu ülkeler de nereden çıktı?’ diye sorabilirsiniz. E Galatasaray altyapısı 10 senedir futbolcu yetiştiremiyor ya... Bu çocukların geldikleri ülkeleri araştırdım ve buldum (!) Altyapı ürünü ‘Kısa Co’ döküldü yine!

Dünya yıldızları dağılınca, etkilenmiş kalanlar. Dağınıktılar. Alman altyapısı ürünü Hurşut şık bir gol attı ve öne geçti Gençlerbirliği. Pektemek Kahe’nin pasında acele etmese, 2. golü bulmuşlardı. Futbola samimi girişimler Kırmızı-Siyahlılar’dan yana üretilmekteydi hep. Bir de Servet’in şık gol girişimine, Serdar’ın aynı şıklıkta cevabı var.

İkinci yarı filmdeki aksiyonlar değişti. Galatasaray daha iyi gözüküyor ve Starland altyapı ürünü Emre Çolak nefis bir gol atıyor 1-1. Sri Lanka altyapısı ürünü Berk de oyunda şimdi! Etti mi 6... Utansın artık Florya! Boşa kürek çekiyor ve dünyanın masrafına mâl oluyorlar. Beş para etmez, 125 milyon Euro harcamanın sorumlusudur bunlar!

Arnavut alt, İsveç üst yapılı Harbuzi ikiledi... Galatasaray mı? Üçledi! Tabelada değil canım ligde. 5.’likten 3.’lüğe (üstelik bir senede) başarının daniskasıdır! Fatih Terim de teknik direktörün daniskası... Hocam sen bizi affedersin de Allah affeder mi? ‘To be or not to be’ işte bütün mesele orda! Senin gibisine ihtiyaç var burda...

Bu maçta ben bile oynamış olsam, annem dahi izlemez, ötekilere bakardı. Ben de görev icabı baktım, kafayı öteki müsabakalara taktım.... Bu vaziyete mi düşecektin Galatasaray? Kutluyorum Bursaspor...

17 Mayıs 2010, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aşkın spray hali!‘’

Televizyonlarda rastlamışsınızdır ‘aşkın spray hali’ reklamlarına! ‘Ne var, ne yok’ her şeyin imitasyonu çıktı. Sporun da! Galatasaraylılar son şampiyonluktan beri hem futbol, hem de hemen her branşta tüm sevinçlerini ‘spray’ kriterlerinde yaşamakta...

Sezona başlarken ‘fısssss’ diye üst düzey beklentiler püskürtülüyor, ama sonuçta elde boş bir teneke kutudan başka şey kalmıyor. Demek ki ‘aşkın spray hali’ gibi, ‘sporun spray hali’ de son derece yapay ve bir o kadar da zorlama! Üstelik kulüp kasasını tarumar eden bir zorlama...

Edmundo’dan sonra, futbolcuları beğenmeyen üstatlar sıralamasına bir de profesör eklendi; Mehmet Helvacı... Hukuk bilgisi ve değerlerine ‘gık’ demem mümkün değil de, ya futbol? Helvacı bildiğim kadarıyla son 4 senedir sportif aksiyonlara yakın. Şöyle bir düşündüm, aktif sporculuk dahil 40 seneyi aşmışım bu işlerde. Hadi benim ‘yörük’ kafası kavrama arızalı! Yani yarı yarıya şarj etse 20 sene, çeyrek olsa 10 sene... Gene solluyorum geleceğin başkan adayını!

Kimilerinin ‘kim’i, kimsesizlerin ‘Adnan abisi’ Polat, yanılttıkları listesine bir de Helvacı’yı eklemiş. Taraftarın, camianın, transfer sihirbazı’nın dahi yanıldığı (ve de itiraf ettiği) yerde, bir de müstakbel başkan adayı yanılmamalıydı! Yanıldı. Oysa ‘Ekim’den beri yazdıklarımı okusa uyanırdı... Aslında Polat da dahil, tüm yönetim, hatta camia uyanırdı!

Her gün bir Fanatik Gazetesi alarak, fevkaladenin fevkinde ucuz miktara bulabilecekleri doğru yöntem reçeteleri yerine, trilyonları sokağa atmayı seçtiler. Elbette Galatasaray’ın servetine de yazık ettiler. ‘Servet’ deyince, aklıma Servet Çetin geldi!

Helvacı hoca; her türlü direnci akamete uğratılmış (özellikle yönetim, içimizden biri ve bir kısım taraftar işbirliği sonucu) güven erozyonu yaşayan futbolculara sallamayı tercih edeceğine, kulübün son hali doğru analizini yapsaydı keşke. Hiç olmazsa gelecekle ilgili umutları yeşertmiş olurdu.

Bu demeçten anlaşılan şu; ‘Galatasaraylı, daha uzun seneler ‘sporun spray halini”‘ soluyacak!’

11 Mayıs 2010, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Cim Bom Bom'um benim!‘’

Tribünler “Cim Bom Bom’um benim” seslenişi sonrası keşke söyle devam etseydi: Söylesene aslanım, neyin var senin... Galatasaray, Özdilek ekibi egemenliğine yine boyun eğdi. Sahadaki futbol değerleri Antalyaspor adına daha etkindi. Bu doğru da zaten son dakikada Veysel tarafından belgelenmedi mi?

Böyle karmaşa olmamalı. Serbest vuruşları kullanacak isim bile belli değil. Aslında kimin sözü geçiyor, o da belli değil. Örnek; Arda ve Keita arasındaki söyleşi. Ama mühim değil, nasılsa koskoca bir 90 dakika daha var. Bulurlar! Bu vaziyet kaptanı oyundan düşürdü ama o da mühim değil! Mühim olan kasanın, kaptanın satışıyla doldurulması. Çok değil dedim de... Caner’in karıştığı, Necati işi ve topun kola çarpması da ceza gerektiren bir durum değil. Her iki Caner duruşu da doğru, Necati ve top yanlıştır. Özkalfa’yı kutlamak gerek. Asla kafa kola gelmedi. Hatta ilk yarı ızdırabını bile uzatmadı, 45’te bitirdi. Bu arada Jedinak da dua etsin ki, sayılmayan golde ‘Uzun Co’ sadece itti!

Galatasaray’ın temposu öyle düştü ki, bir pil reklamını anımsadım! Kaliteli diye dünya para sayılan ‘Markalin’ piller tükendi. Aslında çok önceden tükendi de, saf ve bakir taraftar yeni farketti! Eee, sihirbaz namlı yönetici, “Teknik, ama dayanıksızları aldık, yanlış yaptık” demişti ya! Şimdi de ‘Alkalin’ olanına baksın.

Necati nasıl da haybeye gönderildi? Seneye fener gibi ışıldayacak ve kulüpte hiç kimse yine pişman olmayacak. Pişmanlık müessesesi iptal edilmiştir çünkü!

İmdada eski renktaş Yalçın yetişti. Sanırım Uzun Co’dan korktu. Oysa gerek yoktu. Çünkü arkası dönüktü Brezilyalı’nın. Taraftar “GOOOOOOO...” dedi kaldı. ‘L’ Antalyalılar’a kaldı. Cim Bom’un keyfine Tita limon sıktı!: 1-1. Sihirbaz ‘alkalin’ ararken, Şifo’nun ‘Veyselin’i işi bitirmiş ve Galatasaray bir kez daha yenilmiştir: 1-2!

09 Mayıs 2010, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Panzehir!‘’

Urfa ve civarında sıcaklar başladı; malum akrep zamanı. Alex hiç beklenmeyen bir anda, adeta akrep gibi ısırdı ve zehiri saldı! ‘Olağanüstü’ diye tanımlanacak bir goldü. Brezilyalı aldı, döndü ve ayağı adeta akrep kuyruğuna dönüşürken, top da iğnesi oldu ve hedefini buldu.

‘Bu gol Trabzonspor’u zehirler ve bitirir’ diye düşünenlerin yanılacağı bir süreç başladı sonra. Aksine ‘panzehir’ etkisi yaparak Bordo-Mavililer’i daha da canlandırdı. Neden ‘daha da’ dedim? Çünkü Cüneyt Çakır’ın başlama düdüğünden itibaren sahada tam kadro oynayan Trabzonspor’du zaten. Fenerbahçe sahada 11 futbolcusuyla gözükse de, bence yarısı eksikti!

Hak edenin kazandığı bir final izledim yani. Şenol Güneş ve ekibi kazanmaya şartlanmış bir takım görüntüsü örneklerken, Daum tarafı sanki, Urfa turu için gelmişti. Fenerbahçeliler, Peygamberler şehrini turlarken, Trabzonspor camiası da elinde kupa stadyumda zafer turunu atıyordu. Tebrikler.
Şimdi bahaneler üretilebilir ‘sıcaktı, gündüzdü, biyoritmimize uymadı, cart-curt’ gibi... Ama şu da unutulmamalı, Trabzonspor’da aynı şartlarda oynadı ve hiçbir bahaneye meydan bırakmadı. Kazanmayı çok arzuladıkları belliydi ve kazandılar. Kanaryalar’ın da şunu kabullenmesi gerek, ‘böyle önemli bir final müsabakasına, böylesi tembel bir anlayış içinde ve kerhen oynuyormuş havasında çıkılmaz.’

Yaşam her an yeni bir ders sunuyor ve öğrenmenin de bir türlü sonu gelmiyor... Öğremeyi beceremeyenin de zaten çilesi bitmiyor! Sonucun özeti budur.

06 Mayıs 2010, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kabahat seni sevende!‘’

Edmundo, ‘Nasılsa bir suçlu bulursunuz’ dediğinde, ‘Kabahat seni sevende!’ diye söylendim. Bahri Havadır’ın şekeri yükselmesin diye de ‘dua’ ettim. Duam kabul oldu ve Edmundo mikrofonu kafasına yemekten kurtuldu. Sezon başından beri karşısında kimse yokmuş gibi röportaj veren, havaya, oraya, buraya bakıp kerhen konuşan; ‘çukulata renkli futbol sanatçısı’, aslında hepimizin sinir katsayısını zorlamamış mıydı?

Yani Bahri’nin şekeri yükselse ve operasyona girişse, umumi bir memnuniyet havası hakim olurdu memlekette. Edmundo buraları önemsemiyor, üstelik de bu ‘önemsememe’ için kendisine 5 milyon Euro gibi bir rakam ödeniyor! Mazohizm’in bir başka versiyonu mudur, nedir bu? Pankartlarımız eksik ama! ‘Ez beni, döv beni, parçala beni, daha da aşağıla beni Edmundo!’ türünde mesela!

İletiler geliyor ‘Ne Edmundosu? Rijkaard’ diye. Oysa ben Rijkaard’ın ülkemize geldiğinden emin değilim. O muhteşem futbol düşünürü Hollanda’da kalmış, yerine Edmundo gelmiş. Franklin bile değil... Surinam asıllıları incelemek lazım... İkiz, üçüz doğumları ne vaziyette diye! Belki de Rijkaard ve Franklin Şeysel adalarında tatil yapıyor, Edmundo da burada idare ediyor! ‘Olmaz, olmaz’ demeyin. Futbol dünyasında bir tek ‘olmaz’ olmaz.

Arada ‘Sihirbaz’ın karizma da çizildi! Ne söylemiş Edmundo, ‘Çok güçlü bir takıma sahip olduğumuza inanmıyorum. Takviyeye ihtiyacımız var.’ Bu arada Uzun Co da ‘çok güçlü bir takım’ imajı için olağanüstü çabalıyor ve İzmirli ‘Tecavüz Aygır’la yarışıyor. Ama meşguliyet alanlarını karıştırıyor! Bu arada da insan Gratitude Khan, Şaş Puresan, Hope Karan, Fire ve Nonda’yı gönderenler ‘Ne düşünüyor?’ diye merak ediyor.

Galatasaray tarihinin en pahalı transferini yapmış ama rezil olmuştur. Türk Milli Futbol takımını savunması da, battal! Edmundo kendi futbolcularını kötüleyeceğine Hunter Abdullah’ın nasıl bir kadro yapısıyla, hangi isimlerle neler yaptığına baksın. Sonra biraz daha yukarılara, bir de Healthy Ertuğrul’a baksın... Utanırsa utansın!

Polat ve sihirbazları ya Rijkaard’ın orjinalini getirecek ya da bu imitasyonla iyice batacak... Gidişat odur.

04 Mayıs 2010, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İsale hattı!‘’

Erman Toroğlu ‘bu boru başka boru’ dediği bir reklama çıkıyor. Belediyeler kibar olsun diye ‘boru’ demez de, ‘isale hattı’ der. İstanbul Büyükşehir Belediye’de derinliği olmayan Galatasaray ardına doğru, alenen iki isale hattı döşeme operasyonuna girişti, patladı! Sonra Sabri ‘isale öyle olmaz, böyle olur’ diyerek, topu akıttı ve Baros hattı bağladı: 0-1.

‘Bir bahar akşamı rastladım size, sevinçli bir telaş içindeydiniz, bilmem daha önceleri neredeydiniz?’ diye bir şarkı vardı. Hatırlar mısınız? Dün gece Galatasaraylı futbolcularda gördüğüm kısmi iştah, bu güfteyi hatırlattı... Potur düşmüş G-string gözükmüş, toparlandılar!
Şu Uzun Co’ya internete bağlanmaya yarar modem yerine, futbola bağlanmasını sağlayacak bir modem taksalar nasıl olur? Bu saatten sonra geç olur. Elano da Elano olalı ‘tüy siklet bir ikili mücadeleye gireyim’ dedi. Sütlaç yerken dişi değil, dizi gitti. Kulübede buza yatırıldı. Buyrun dondurulmuş ‘Brasilian kefale for Afrika!’

Abdullah Avcı’nın 11 futbolcusu sakat... Rijkaard’ın futbolcularının tamamının da gece hayatı sakat! İşte öyle olduğu için, Avcı’nın sahada olanları ‘mahsun menekşe’lerden daha doğru oynuyor. Sarı-Kırmızı asıllı mor formalıların, dün gece ‘mahzun menekşe’ olmamaları sebebi, isale hattını belediyeden daha iyi döşemeyi bildikleri içindir. Eee olacak o kadar, herbiri kaç milyon dolar? Özellikle ikinci yarı Belediye de en az Galatasaray kadar kaçırdı. Aykut’un yerinde olsam BJK’nin yedeği olurdum. Kıymete binerdi!

Belediye her sene Ramazan ayında iftar çadırları açar, bilirsiniz. Bu servis Galatasaray için adeta otomasyona bağlanmış. Her zaman çorba var. Var da dün gecenin sofrası, Galatasaraylı’nın karnını doyurur mu? I ıh!

02 Mayıs 2010, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI