Arama

Popüler aramalar

‘’Tempometre arızaları!‘’

Galatasaray’da ezelden beri darbeye bağlı sakatlıklarla ilgili arızalar var. Bunların yanı sıra ‘tempometre arızaları’ da var. Bir ikisi dışında geride kalanların hepsi, kömürü tükenmiş buharlı tren gibi... Ya zor kalkıyor, ya da kalkamayıp olduğu yerde ‘çuf-çuf’ ediyor. İşte bu ‘çuf-çuf’ faslında OFK fırsatları kullansa veya Aykut mükemmel kurtarışlar yapmasa, Fener sonrası kandiller de sönecek!

Şu skor bereketi hiç kimseyi kandırmasın. Patiska gibi ‘caaaart’ diye yırtar başkaları. Temposu arızalı, ciddiyet yoksunu, milyonlarca euro tutarlı bir futbol kalabalığından ötesi değildir dün akşamın galibi. Şu günlerde dahi tempo, oyun anlayışı ve doğru taktik örneği ortada yoksa, konsantrasyon ve fizik güç sorunu da varsa, bunca masraf niye?

Köşeyi vaktinden önce dönmüş, heyecanını kaybetmiş, gevşemiş, müşterisini ve işini önemsemeyi, ciddiyeti zul sayan kasaba esnafı mantığının bir farklı versiyonudur, Edmundo ve ekibinin örnekledikleri.

Eğer 3-1 öne geçmiş bir ekibin taraftarı, iki farkla önde olunmasına rağmen ‘la-havle’ çekiyor ve 3-3 bitse dahi tur gelir hesabı yapıyorsa neyi konuşuyoruz biz? Galatasaray ‘Aslanvari’ günlerinde, rakibini aslanlar gibi pençeleri arasına alır ve evire çevire yem ederdi. İzlediğimiz futbol 5 gollü, 4 farklı bir galibiyet sunmuş olsa da, yetersiz olup gelecek adına da zerre kadar umut vermemektedir.

Türkiye’nin TOKİ’si gibi Sırbistan’ın da SOKİ’si olsa, dün müsabakanın oynandığı manzaralı ve merkezi konumlu stadın yerine SOKİ-OFK iş merkezi yapılır ve zenginleşen OFK, Galatasaray’ı yerdi! İyi ki Sırp’ların da SOKİ’si yokmuş!

06 Ağustos 2010, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’5'in 2'si...‘’

Adnan Polat yakaladıkları ekonomik performansın, en az 5 şampiyonluğa bedel olacağı yönünde açıklama yapmış.

Galatasaraylı sık dişini! 5’in 2’si tamam, kalan 3’e devam! Arada bir şampiyonluk kazanılırsa ki, Başkan ‘Yeni statta şampiyonluğa’ demiş umutlu demek ki. İşte o zaman kalan 3 senenin, 1 şampiyonluğu dahi mutluluk verebilir belki.

Önceki sezon ‘Bu kulüp, bu yönetim anlayışıyla en az 5 yıl şampiyonluk kazanamaz’ dediğimde, düşünceme katılanlar olduğu gibi katılmayanlar da olmuştu. Yazmıştım ben de ‘İnşallah yanılırım, kişisel yanılgılarım beni bağlar ama aksi halde milyonlarca Galatasaraylı’yı hasret yakar. Camianın hüsranı yönünde değil mi şimdinin, futboltif gelişmeleri?

Polat ve ekibi de, mutluluğu farklı performanslarla temin gayreti içinde. Taraftar şirketlerin birleşmesinden, değişime ve ilklerin kulübü olmaya devam ilkesine ve elbette ‘her engeli aşarız’ güvenine güvenecek ve bekleyecek! ‘Sabırla tekeden süt çıkartabilir, azimle de mermeri delebilirsiniz’ derler... Aynı duygularla şampiyonluk neden gelmesin?

Gelmez, gelemez! Çünkü bu gariban tekerlemelerine inananlardan hiçbiri tekeden süt çıkaramadığı gibi, mermeri delmeyi de başaran da görülmedi. Sabrın yanında akılcı önlemler, elbette yöntemler de şart. Mermeri delen suyun şiddeti değil, damlanın devamlılığıdır aslında. Sürdüremediler bu doğruyu, Polat uygulamalarıyla bütünlük ve istikrar Galatasaray’ın uzağında şimdi.

Takım olmayı başaramadıkları gibi, her taraf da parça parça!

İyi ki Ayhan Akman, Mustafa Sarp ve kaleci Aykut var! Var da koskoca camianın onca kabahati bu üç kişinin ardında saklanamaz ki. Bu zorlama iyiden iyiye batırır, gerçeklerin tespitinden uzaklaştırır ve ‘Başkan’ın pembe mektupları’ anılarda kalır. Elbette seneler önce kazanılmış şampiyonluk hatıraları da.

Galatasaray Kulübü disiplini, gelenekleri, eğitim ve kültür değerlerine sımsıkı bağlı olmayı başarabilmesi ve akılcı sabrıyla, sınırlarımızı aştı ve dünya markası oldu. Geçmişte başkan ve yönetim kurulu kalitesi, kulüp sporcularına da yansır ve böylece herkesin imrenip, örnek almaya çalıştığı Galatasaray efsanesi yaşanırdı. Ya şimdi?

03 Ağustos 2010, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Edmundo Vespucci!‘’

Hollandalı bilmez, yeni kuşak da pek bilmez ama eskiler bilir. Daha birkaç yıl öncesine kadar hangi Yugoslav patentli ekip gelse, bizimkileri pas hatta gol manyağı eder, fizik gücüyle ezer memleketine dönerdi. Dün gecenin mütevazı ekibinin Galatasaray karşısındaki top fukaralığı, hepimizi kandırdı... En çok da Rijkaard’ı ve 2-2.

ASY’de Aykut, Servet, Sarp, Barış, Ayhan, Sabri, Balta, Neill ve Arda yeni ürünlerden de Serdar ve Batdal var. İçlerinde ümit kesilmeyen, çok güvenilen bir isim var mı? Samimi olalım ki yok. Alayına muhtelif boy ve ebatlarda hepimizce sallandı... Ehhh sağ olsunlar, sonuçta onlar da bizleri haksız çıkarmadı.

Edmundo Vespucci buluşları ve keşifleri yanında 2 de Arda golü. Batdal öyle ilginç yerlerde duruyor ki, bir atmaya başlarsa ‘kralına gazoz kapağı’ der. Der de ne zaman der?

Arda sağ vurdu, kaleci de solundan kalkmıştı oradan dokundu 1-0. Kewell - Pino hareketliliği ve yine Arda ile 2-0 olunca bitti zannettik maçı. Sonra Krstic resmen kıstırdı! ‘Kısmeti olmayan Hacı adayını deve üzerinde yılan sokarmış’ misali! Kısmetsiz savunmaya çarpan top ve 2-1... Ardından bir tereddütlü bakış ve çıkış, hatanın kralı yani! İnjac çıt ve 2-2... ‘Buyrun cenaze namazına’ değilse bile, yoğun bakıma!

Galatasaray’ın geçen sezondan daha da sıkıntılı bir dönemle karşı karşıya değil, iç içe olduğunu tekrarlıyor ve bu zor süreçten Belgrad’da çıkılmasını bekliyorum... Ya çıkacaklar, ya da çıkacaklar. Başka çare de, yol da yok.

Müsabakalar 90 dakika oynanır, Galatasaray’da bunu bilen bir akıl da yok!

30 Temmuz 2010, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şu maçlar da olmasaydı!‘’

Raşit Altun, takım hakkında net fikir verebilecek kriterlerle ilgili sıkıntılı döndü Hollanda kampından. ‘Aslan özel maçlardaki tek mağlubiyetini ezeli rakibine karşı alsa da, diğer rakiplerin Cim Bom’un ayarında olmaması takım hakkında pek de fikir vermiyor. Üstelik bu süreçte Galatasaray 16 antrenman yaptı, ama teknik direktör Frank Rijkaard sadece 3’ünü medya mensuplarının izlemesine izin verdi.’ diyor Altun.

Sevgili Edmundo; medyadan veya tüm gözlerden ne kadar kaçarsan kaç, mutlaka yakalanıyorsun sonunda. Ah şu müsabakaların gözü kör olsun! Her şeyi orta yere döken ve medyadan bile daha zararlı bir illet bu yere batasıca maçlar. Sen özene bezene defoları sakla, sonra bir 90 dakikada patır patır dökül, Köln’den 5 yemiş Fenerbahçe’ye... Üstelik 10 kişilik Fenerbahçe’ye çatır çatır yenil!

Bu gidişle Edmundo bir dilekçe yazar ve Prof. Dr. Helvacı kamuoyuna sunar ‘Sayın Hoca’mız der ki, “Şu maçlar da olmasaydı, Galatasaray’ı ne kadar güzel idare ederdim, aslında bu konuda hocamıza hak veriyor ve derhal ‘ne yapabiliriz ?’ diye araştırmalara başlıyoruz. Bu işin idamesiyle ilgili en düşük teklifi Sayın Şardan’ın şirketi vermiş ve kabul edilmiştir. Girişim sonuçları saygıdeğer camiamızla paylaşılacaktır. Ayrıca iletişim sorumlumuz sevgili Hasan Tankaya’nın ilk adının sabit kalmasına, ikincisinin de başarılı girişimleriyle müsemma DANkaya olarak tesciline karar verilmiştir.” Ayrıca değerli eserinde, “Geçtiğimiz sezon iyi başlamıştık, ama sonunu getirememiştik Adnan abi... Bu sene kötü başlayıp sonunu iyi getirebiliriz Adnan abi... Sana güveniyorum Adnan abi... Öpüyorum Adnan abi... Şükür’ü, Şaş’ı, Sihirbazı iyi ki iyi ettin Adnan abi... Sen işini bilirsin Adnan abi... İdmanların kapanması yetmez, Galatasaray’ı da kapat Adnan abi... Lucca’yı, Reina’yı, Anjelik’i de kapat Adnan abi... Muck-muck... Şak şaaaak....” yazısıyla yönetimimize ve camiamıza büyük güç veren değerli kalem üstadı; Şak ve de şakşak, ille de şakşak kardeşimize de şükranlarımızı sunmayı borç olarak addediyoruz. Alkııııış... Bitmiş bu iş yaaaaa!

27 Temmuz 2010, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ne kupası?‘’

Hakeme kızanlar var ‘dostluk müsabakasında bu denli ciddiyet niye?’ diye! Futbolumuzun ‘CART’ ettiği nokta da, tam orasıdır işte. Eyyam sarmış sarmalamış ruhları ve gereğinin uygulanması rahatsız ediyor adamları. Futbolcu haltlarını, hatalarını, çapsızlıklarını eleştireceğine, hakeme salla... Karbonat gibi rahatlatır... Geriye de salınan gazın ve futbolun pis kokusu kalır ama... Alışırsınız.

Milyonlarca Avro’nun sepet sepet yumurta gibi dağıtıldığı iki güzide kulübümüz, şu saatte bile tam kadro sahada bulunamıyorsa... Neyi konuşacağız biz? Fenerbahçe hazırlık kampını tamamlıyor ama hazır değil. Galatasaray hiç değil. Tiyatronun görevlileri de itiş kakış, sertlik, kavga dümeniyle taraftar kandırıyor. Bir kısım medya leşkeri de bu oyuna çanak tutuyor ve insanlar da zaten kandırılmaktan hoşlanınca, devran dönüyor.

Eski hamam, eski tas dalaşmasında en yeniler bile tekerlemeye uygun roller üstlenince değişen bir şey olmadı. Hatta Galatasaray’ın Fenerbahçe yenilgileri ‘hükmen statüsüne alınmak üzere’ iddiası bile... 10 kişi kalan Fenerbahçe eski alışkanlığından taviz vermedi ve Aslan’ı yine devirdi. Bu Cim Bom geçen sene başarılarını da aratır bu haliyle...

Maç sonunda sahaya dalıp koluyla tribünlere hareket çeken şahıs, bu sezon futboldan sağlanacak kazanımları ve başarıları en net haliyle işaret etmiştir... Şimdiden hayırlı, uğurlu, kademli olsun!

22 Temmuz 2010, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ne kupası?‘’

Hakeme kızanlar var ‘dostluk müsabakasında bu denli ciddiyet niye?’ diye! Futbolumuzun ‘CART’ ettiği nokta da, tam orasıdır işte. Eyyam sarmış sarmalamış ruhları ve gereğinin uygulanması rahatsız ediyor adamları. Futbolcu haltlarını, hatalarını, çapsızlıklarını eleştireceğine, hakeme salla... Karbonat gibi rahatlatır... Geriye de salınan gazın ve futbolun pis kokusu kalır ama... Alışırsınız.

Milyonlarca Avro’nun sepet sepet yumurta gibi dağıtıldığı iki güzide kulübümüz, şu saatte bile tam kadro sahada bulunamıyorsa... Neyi konuşacağız biz? Fenerbahçe hazırlık kampını tamamlıyor ama hazır değil. Galatasaray hiç değil. Tiyatronun görevlileri de itiş kakış, sertlik, kavga dümeniyle taraftar kandırıyor. Bir kısım medya leşkeri de bu oyuna çanak tutuyor ve insanlar da zaten kandırılmaktan hoşlanınca, devran dönüyor.

Eski hamam, eski tas dalaşmasında en yeniler bile tekerlemeye uygun roller üstlenince değişen bir şey olmadı. Hatta Galatasaray’ın Fenerbahçe yenilgileri ‘hükmen statüsüne alınmak üzere’ iddiası bile... 10 kişi kalan Fenerbahçe eski alışkanlığından taviz vermedi ve Aslan’ı yine devirdi. Bu Cim Bom geçen sene başarılarını da aratır bu haliyle...

Maç sonunda sahaya dalıp koluyla tribünlere hareket çeken şahıs, bu sezon futboldan sağlanacak kazanımları ve başarıları en net haliyle işaret etmiştir... Şimdiden hayırlı, uğurlu, kademli olsun!

22 Temmuz 2010, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Esas Defo!‘’

Geçtiğimiz sezonun Galatasaray’ı, “olağanüstü” diye nitelendirebileceğimiz transferleriyle camianın beklentilerini tavan yaptırmıştı. Hatta Almanya kampı süresince izlediğim müsabakalar sonrası, benzer umutların bende de var olduğunu ve beğenilerimi paylaşmıştım sizlerle. Başlangıç mükemmele yakındı da, arkası gelmedi yani!

Sonra ne oldu? Hüsran oldu. Niçin? Esas defoyu tespit edemediler de onun için. Ne Edmundo, ne yönetim, ne de camia gerçekleri görebildi ya da görmek istedi! Adnan Sezgin mi? O geri plana itilmişti, suskun kaldı bu nedenle. Takım olamadılar, birlik olamadılar, doğru futbol anlayışını da örneklemediler. Başka? Sportif başarıların tavan yapması beklenirken, özel hayat karmaşası sürekliliği ve kaçak et kesimi sevgisi tavan, ümitler de ‘dip’ yaptı.

Ceza olarak gazeteciler Florya’ya alınmadı. Polat ve futbolcuları bol keseden medyayı suçladı. Çalışmalar kapatıldı, adeta yer altına inildi. Yönetimin sesi, sitesi ve bir kısım leşkerlerinden yansıdı ve tüm önlemlere(!) rağmen başarılı olunamadı. Çünkü doğru adrese bakmıyor ve yolu şaşırdıklarını bilemiyorlardı. Kandırdılar, kandırıldılar yani!

Kime çıktı peki fatura? Galatasaray’a ve son iki sezonu üzüntüyle tamamlayan taraftara. Bir de medyaya ve muhalefete(!) Bunca yanlış yapıp, bu kadar güzel başkalarını kabahatlendiren bir yapı da düşünemiyordum. Gördüm, varmış. Polat ‘5 yabancı alacağız’ diyerek, gönülleri fethetti yine! Colunga, Pablo Pino, Aly Cissokho, Marquez, Mathijsen, Poulsen, Grygera gündemdeki isimler. Bir de Canayakın Arnavut var transferi tamam olan.

Yukarıdaki isimlere hiç kimse ‘gık’ diyemez. Galatasaray’ın zaten yeterli olduğunu düşündüğüm kadrosuna, önemli katkı yaparlar. Ama şunu da hatırlatmadan geçmek istemem! Eğer son iki sezonun disiplin ve dağınıklık anlayışı devam ederse, sonuç hüsran olur yine. Bir müddet iyi gibi gözükür ve yine dağılır Galatasaray.

Edmundo, müsabaka öncesi kamp gerekliliğini mutlaka düşünmeli. Yöneticiler de trilyonlar akıtılan futbolcuların özel yaşam ve meslek ciddiyeti defolarını önlemeli. Takım olmaları sağlanmalı. Aksi halde başarının yanından dahi geçemeyecekleri de belletilmeli. Galatasaray gibi bir camiada yaşam biçimi olmuş, doğru kültür örneklerinin terk edilmesi ‘esas defo’ sebebidir ve mutlaka görülmelidir... Aksi halde yine!!! Bomba...

16 Temmuz 2010, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Vaziyet!‘’

Galatasaray’ın ekonomik durumu her ne kadar ‘Şahane, aştık, locaları sattık, şirketleri birleştirdik’ dense de, parlak gözükmüyor. İsrail’in ünlü kulüplerinden biri, şampiyonluk finalini kazanır. Kulüp reisi soyunma odasına girdiğinde, prim müjdesi bekleyen sporcuların gözleri parlamaktadır adeta. Başkan ‘Çocuklar müthiş bir final oynadınız ve kazandınız. Bunca emek ve döktüğünüz ter sonrası, ferahlamayı da hak ettiniz’ der ve sonra görevliye döner ‘Moiz git de şu pencereyi aç evladım!’ Polat pencere değilse de, klimayı açtırmak zorunda kalacak gibi!

Leo Franco deva olsun diye alındı ama dert oldu. Ruh vaziyeti de bozulmuş sonra, gitmiş doktora. ‘Çok zor durumdayım efendim. Uyku uyuyamıyorum, bu nedenle de gündüzleri verimli çalışamıyorum’. ‘Kaleci olduğunuzu unutun ve güzel bayanları düşünün, pembe hayaller kurun’ demiş doktor. Leo’da ‘Fenerbahçe müsabakasında aynı uygulamayı yaptım ama bu sefer de maçı unutup, topu kaçırdım ve bittim.’ cevabını veriyor. Leo sorunu bu sezon da sürecek ya da çok pahalıya patlayacak gibi gözükmekte. Ya da para sıkıntısı nedeniyle, yöneticilere psikolog yolu!

Galatasaraylı’lar şanslı! Q7 dünyaya gelen bebekle ilgili, anne ‘acaba’ deyince apar topar gitmiş memleketine. Gerçeğin tespiti için test yapılacakmış duyduğuma göre. Aklıma ‘Uzun Co’ geldi! Benzeri başına gelse, memleket memleket dolaşır ve test üstüne test yaptırırdı. Futbolu bilmem ama üretim becerileri sonrası gereken DNA tespiti konusunda Q7’ye tur üzerine tur bindirir, ne antrenman, ne de müsabakalarda görebilmek mümkün olmazdı.

Gurbetçi futbolcumuz trenle Münih’e gitmektedir. Karşısında bir İngiliz ve Alman var. Sohbet esnasında İngiliz ‘Annem o kadar ünlüdür ki, bir mektup atın; zarfın üzerine sadece Mary Taylor-England yazın gider.’ Alman benim annem daha ünlüdür, mektup zarfına sadece Zimmerman yaz ulaşır’ diyor. Bizimkinin fena halde kafası bozulur bu işe ve; ‘Benim anam için bunlara bile gerek yok. Elimdeki boş zarfı anama atayım gider’ diyor.Derhal itirazlar yükseliyor tabii... ‘Öyle şey olur mu amma da attın ha!’ diyor İngiliz ve Alman. ‘Gider birader, var mısınız iddiaya?’ diyor bizimki. O sırada tren Münih garına girmektedir. Her taraf Türklerle bezenmiş tabii. Futbolcu eline alıyor boş mektup zarfını, sarkıyor pencereden ve elini mektup zarfının altından bizim buralardaki rakip tribüne sallar gibi sallıyor. ‘Hemşerim bu kime, bu kime?’ El hareketini gören cevaplıyor ‘Anana anana....’ Dönüyor içerdekilere; ‘Size demedim mi anama gider diye.’

Tribünlere oynama, fazla yakınlaşma ve aşırı muhabbet hevesinin de mutlaka bir yerlere faturası gider! Bakalım kime, ne zaman?

11 Temmuz 2010, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI