Arama

Popüler aramalar

‘’Düüüüüüüüt!‘’

Gümbür gümbür atılan ‘bayram topu’, nasıl ‘kuru-sıkı’dan öteye gidemezse, bu derbi de öyle. Tempolu başladılar da, kalite örnekleyemediler. Bu adamların tüm tantanaları havalimanında karşılanırken. Gerisi traş. Öyle ya! Koskoca 45 dakika ‘oh beee’ diyebileceğimiz, tek futbol şıklığı dahi yok. Sözde futbol bayramı!

Geniş alanlarda biraz süslü, püslü işler oldu... Bloklar arasına girilince de, tüm pozisyonlar ‘beton’ gibi dondu. Transfer ve prim hareketliliğini, futbol bereketine çeviremeyen yıldızlar (!) gösterisi.

Çakır da bir acayip! Pozisyon az yakınsa, ‘zaaaart’ ve ‘kart.’ Top ele azıcık yakınsa, ‘zoooort’ ve ‘el!’ Esasen olanlar düdüklük değil, yönetim tarzı düdüklük! Sonra ‘Lugano’yu çamaşır makinasına ‘fistan’ tıkıştırmaya çabalayan, ev hanımı mı zannetti Çakır?’ Oysa o fistanın içinde adam da, vardı! Son dakikada da, Kısa Co vardı. Yani penaltı! Cinayete teşebbüsü görmekten ve riskten kaçan hakem modeli bu yahu. Nerede ‘düüüüt’? Olmayacakları çaldın ya! ‘Düüüüüüüt’... ‘MHK uyuma, futbola olmasa da marka değerine sahip çık’ Kaça kuruldu bu takım?

Bir başka ‘düdüklük’ de, Alex’in sırtına atılan su bardağıdır. Selçuk vuruşunun filelere vurması da, bir Leo ‘düdükoğlu düdüklüğüdür.’ Top ‘sekmişmiş’ Arjantinli sezon başından beri kalede sekmekte, gören yok. 1-0 önde Fenerbahçe.

Servet’in de akordu bozuk olmalı! Sazından da, futbolundan da doğru tını yok. Fenerbahçe kalesinde de Leo yok... Olsaydı Keita’nın şahane vuruşunu ‘cıp’ diye yerdi!

İşleri ters gidenin yanında hiç kimse olmazdı, hani? Galatasaray kongresini kutlarım! Mazlumun yanında olduklarını ispatladılar. Öyle ya! Tüm hedeflerini zayi etmiş bir yönetim ‘mazlum’ değil de ne? ‘Müflis denecekti’ demeyin. Ayıp olur. Düüüüüüüt!

29 Mart 2010, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaraylı...‘’

İnsanlar namıyla anılır ya! Özhan Canaydın da ‘GALATASARAYLI’ olmaktan çok mutlu, çok onurluydu ve bu ‘nam’ adıyla beraber ebediyyen yaşayacak inşallah. Yüce Yaradan’ın rahmeti üzerinden eksik olmasın. Özhan Canaydın anılarımızın ‘dürüstlük simgesi’ unutulamayacak başkanıdır artık. Güle güle ‘GALATASARAYLI...’.

“Sadece bu başlık eksik mi oldu acaba?” diye düşünenler de olabilir. ‘Büyük’ de denilemezmiydi, mesela? Çok iyi tanıdığımı zannettiğim Özhan başkan, bu tür sıfatları asla istemezdi ki. Çünkü Galatasaraylı olmanın, zaten tüm değerleri içerdiğini de bilirdi, söylerdi. Herkese anlatabilmek için çok uğraştı da! Acaba başarabildi mi?

Üzüntüm büyük... Sadece sonsuza uğurluyor olmaktan kaynaklanan bir duygu değil bu... Yeterince anlayamadık, anlatamadık da. Ne denli dikkat etsek de, yaşamımız boyunca, bu hatayı yine yapacağız ne yazık ki. Aaaaah ‘insanoğlu’ denilen, yaratık aaaah! Ölümden de mi ders almayı beceremiyorsun?

Mükemmel ölçüde tertipli, her daim disiplinli, olağanüstü dürüst ve daima mütevazı kalmak yaşam biçimi olmuş, hizmet adamı Galatasaraylı Özhan Başkan...

Keşke ‘kime ne anlatmak isteyip de, anlatamadığını’ bir anı kitabında paylaşsaydı. Doğru yaşam reçetelerinin, en yararlı, en güzellerinden biri olurdu kuşkusuz. Kim bilir, belki de yazdı...

Özhan Canaydın her daim şunu söylerdi; ‘Bugün bulunduğum noktaya, önce Allah, sonra Galatasaray sayesinde geldim. Bu nedenle Rabb’ime ve Galatasaray’ıma borcumu ödeyebilmek için elimden ne gelirse yapmak zorundayım.’ Yaptı da...

Dirayetli, soğukkanlı ve net kimliğinden acımasız hastalığı sürecinde dahi, asla taviz vermeyen Özhan Canaydın; ailesinden her mütevazı mümin gibi gösterişten uzak bir defin yapılmasını arzu etmiş. Yaşamı boyunca tevazu, nezaket, vefa gibi erdemlerinden asla ödün vermeyen Galatasaraylı, yine hayat felsefesine uygun bir törenle, ebedi aleme uğurlanacak... Tüm sevenlerinin başı sağ olsun. Fatihalarınızı eksik etmeyiniz.

24 Mart 2010, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kadayıfsaray!‘’

ASY’nin Aslansaray’ı, deplasmanların Kadayıfsaray’ı. Be birader, bu kadar da mı değişir kimlikler? Uzun ve Kısa Co’ların özgün saç modelleri de olmasa, yandık. Tanımak mümkün değil! Rijkaard rakiplerini ya iplemiyor ya da doğru dürüst analiz etmiyor. Colman ve Cale’yi nasıl olur da, hesaba katmaz insan?

Sadri bey; her daim Polat’ın yanında. Desteklemekle meşgul! Samimiyeti gören Galatasaray reisi, Şener eşliğinde ‘malihulya’ya daldı. Başkan’ındaki melankolik dalgınlığı gören teknik kadro ve futbolcular da, ‘oynamadan aldık’ sandı. Oysa Sadri bey, hep gülümsüyor olsa da... Şenol Güneş’in en son gülümserken görüldüğü yer ‘nikah masası’.

Galatasaray hızlı başlayıp, iki de pozisyon buldu da, Trabzonspor’un ‘Kolbastı’ temposuna uyamadı! Dağıldılar sonra. Yediler sallanırken! Colman ve 1-0. Kolbastı hızı, çakır keyif sallanıp ‘Rap’ yaptığını zannetmeye benzemez tabii. Tempo lazım, güç lazım, devamlılık lazım. Trabzonlular’da var olup, Etiler tarafında bulunamayan etkinlikler yani!

Şey... Acaba antrenmanlar geceye alınsa ve Florya mesaisi, futbolcuların meşguliyet (!) zamanlarıyla eş zamanlı yapılsa, daha yararlı olmaz mı? Geç kalınmış olsa da, denemeye değer. Herkes Emre’ye kızdı. Doğru da, ya o topu atana ne demeli? Ekrem Karaberber daha 30 sene önce, kalesine doğru geri yapanı döverdi. Neill bebekken yani!

Galatasaray fırsat yakaladı mı? Yakaladı. Kaçırdı mı? Kaçırdı. Bu vaziyet trilyonlar harcayınca şık olmaz. Bir de spor kulübünde politikacılık şık olmaz! Değil mi Cengiz abi? Neyse ben bu ara bolca gönderilen, taraftar mesajlarından esinlenerek bitireyim ‘Bu kadro, bu yıldızlar bize şahsiyetimizi geri getirdi. Kendimize getirdi. Büyük Polat, devam Polat...’ Ya benim fikrim? Devam Polat... Bodrum’a!

22 Mart 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Olacak iş mi? 'Pes' yani!‘’

Sakarya hemen her kategoride, 54. ve sonraki sıralarda. Üzülür, sebeplerini düşünürüm zaman zaman. Öyle ya! Eğitimden, istihdama, ekonomiye, -dünya çapında sporcular yetiştirmesine karşın-, sportif yarışlardaki vaziyet, neresinden tutsan, elinde! Cevaplar, bürokrat ve siyasetçi aymazlıkları içinde! Sakarya’nın böylesi zihniyet hamilleri komutasında, varabileceği hiçbir yer yok. ‘Ayakta uyuyup, otel parası vermeyenler’ statüsünde uygun adım gidiyoruz! Ehhhh. Parlamenterlerimiz de ‘şeffaf’ ötesi ya! Görebilen yok zaten. Doğa harikası Sapanca gölümüz var. Bu gölün etrafında binlerce site, bir dolu sanayi kuruluşu, göl kaynaklarını her geçen gün kurutan su işletmeleri var. Tüm bunlara yol veren anlayış, Fenerbahçe kürek tesislerine göz dikmiş. ‘Pes’ yani...’Yuh’ yani. Aklı başında kentler spor kurumlarını cezbetmeye çabalarken, biz itmeye çalışıyoruz. Olur mu?

ADASU işletmesi, ‘göl havzasına’ zarar verecek en az 1000 neden varken ve Fenerbahçe tesisi bu 1000’in içinde dahi yokken, ilk sıralara alıp yıkım kararı çıkartıyor... Olur mu? Tesise yazık, şu anlayışa yazık. Ahşap kayıkhane, nasıl bir kirlilik nedeni olabilir? Yıkım işine dalanların, ‘düşünce kirliliği’ nedeni olabilir!



Bu ‘yıkım’ iştahına ‘dur!’ denilmeli. Zararı sadece Fenerbahçe Kulübü’ne olmaz. Elli yerden davet alır ve giderler. Sonra ne olur? Her tarafı güdük uygulamalarla rezil edilmiş Sakarya vilayeti, Avrupa çapında bir spor merkezi hedefinden de olur.

Sakaryalı; Fenerbahçe kürek tesislerinin yıkılmaması için, gerekeni yapmalı ve tepkisini koymalı. Bizler şehrimiz için ‘bir demet maydonoz ekeni dahi, sırtımızda taşırız’ derken, tesis yapana bu eziyeti reva göremeyiz. Adasu yetkilileri bırakın küreği, spordan dahi habersiz galiba. Zihniyete bakar mısınız? Fenerbahçe ve diğer kulüplerimiz, göl çevresi spor cazibe merkezi yapılararak kazanılmalıyken, ‘yıkım’ hesapları yapılıyor ve bu düşüncenin altında kimbilir neler yatıyor? Öğrenirim!

20 Mart 2010, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Detoks!‘’

Detoks!

Her geçen gün, toksin yükleme katsayımız artmakta. Sadece bedenimiz değil, her şey toksinlenmekte aslında. O zaman ne yapmalı? Elbette detoksa başvurulmalı! Acilen, kötü kimyasallar tamamen zehirlemeden!

İnsan bedenine her yoldan girebilen kirlilik, yaşamın tüm değerlerine de, insanlar aracılığıyla daldı. Mesela futbol!

Stadyum tuvaletleri kirli, tribünler kirli, yollar kirli... Hepsinden daha da beteri, artık sözde taraftarlar da kirli. Her türlü provokasyon için, kullanılımakta şimdi tribünler.

Futbol marka değerini arttırma hayalindekilerin, umuru mu yaşananlar? Gelsin paralar, saçılsın dolarlar. Gençliğimde kulüp başkanlığı, yöneticiliği yapanlar batardı, şimdi çıkıyor! Bu nedenle de ‘olan-biten’ umurları olmuyor. Oysa tehlike büyük. Geleceğimiz karartılmakta. 2016 adaylığımız dinamitlendi, farkına varan var mı? En acısı; ülkemiz bütünlüğüne tahrip kalıpları döşeniyor...

Mesele ‘Arda İngiltere’ye gider mi? Servet Rusya yolcusu mu? Daum ve Rijkaaard uyudu mu?’ geyiklerinden çok daha ciddi yani. Vali Güler ‘müsabaka bitirilebilirdi’ demiş. Sayın vali bu beyanat ‘ekmek yoksa, pasta yesinler’ seslenişinden farksız bir serzeniştir. Öyle bir harekatta, Hüseyin tek başına nasıl dursun, Allahaşkına?

Detoks operasyonunu TFF ve kulüpler başlatmalı. Madem ki bu işe büyük sponsorlar girdi, proje yine onlara sunulacak. Mesela tüm koltukların, kombine olarak sezon başı satılması. Nasıl mı? THY, Ülker, Nike, Adidas, Eti, Coca Cola, Pepsi, Efes Pilsen, Garanti ve daha birçok kurum kombineleri satın alacak ve ürünleri yanında satacak. Dolaylı vergi vermeye alışık milletimiz, dolaylı ürün ve fiyatla satılacak biltleri alır. Kuyruk derdinden kurtulur ve birkaç yıl içinde ‘bana kombine verin, bayi olayım, depo açayım’ diyenlere bile rastlanır.

Bir başka güzellik de, yöneticiler etrafında dolanan dedikoduların son bulması olur mutlaka... Öyle ya! Bazı kulüp yöneticilerinin, bir kısım amigoyu zengin ettiği ve tribünlerin böyle doldurulduğu konuşuluyor. O zaman bigünah yöneticiler, töhmet altında kalmaktan kurtulacak, sadece kulüp aşkıyla yanan amigolar da aklanacak.

Özellikle de Galatasaray; geçen sezon başarısızlıkta tulum çıkaran Polat, bu dönemde ne Ziraat Türkiye Kupası, ne de Avrupa’da var... Ama bana gelen mesajlar ve medyadaki bir kısım şakşakçılar, başarıyı (!) yere göğe koyamıyor! Ne yapmak lazım?

Detoks yapmak lazım...

17 Mart 2010, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Avrupalı Mehter!‘’

Ankaragücü yabancı yıldızlarla bezeli ‘Avrupalı Mehter’ topluluğu oluşturmuş. Ama ‘Mehter takımı’ dahi olmayı becerememiş. Yavaş ötesi iki ileri, üç geri sistemi!

Bir zamanlar ‘Kaçak’ dizisinin yıldızı, David Janssen gelmişti ülkemize. Dizinin fırtınalar estiren Dr. Richard Kimble’ı, iki koluna giren yardımseverler desteğiyle dolaştırılmıştı! ‘Avrupalı Mehter Topluluğu’ üyeleri Geremi, Vittek, Vassel, Sapara ve diğer yabancılar Dr.Kimble’ın halliceleri.

Galatasaray 3 pas bile yapmadan, önce Uzun Co, sonra Keita’dan ve Baros’tan 3 gol buldu. Oysa oynadığı futbol değerleri, Ankaragücü skoruyla aynıdır ‘0’. ‘Yahu sıfır futbolla 3 gol nasıl olur?’ diye soracaksınız şimdi! Olur, ‘top oyununda’ olur. Mehter topluluğu elemanlarından Hanefi davulun tokmağını kaçırır, Geremi de zurnaya ‘zort’ dedirtirse, Keita gibi bir virtüöz cezalandırır. İlk yarı iki rakip defosundan üremiş 2 golün mimarı Keita, birine tuğla koyan usta da Uzun Co... Kısa Co mu? Sanki yoktu! Baros, sonradan da olsa hem vardı, hem de attı.

Galatasaray şimdiye kadar, golleri nasıl yemişti? Yerleşim fırsatı bulamadığı için. Lemerre’in ekibi, bırakın yerleşim fırsatını, kahve yanında nargile tüttürme fırsatını bile verdi. İşte o zaman Caner’in bekliği dahi sırıtmaz. Gülümser! Müsabakayı izlenir hale getiren unsurlardan biri de Kuddusi Müftüoğlu yönetimi olmalı. Başlamış duayı lüzumlu lüzumsuz kesen çok bilmiş hoca yerine, devam ettiren deneyimli müftülüğe soyunan Müftüoğlu, futbolun izlenilirliğine büyük katkı yaptı.

Kalp-para kriterlerinde harbi döviz saçan iki kulüp anlayışı ürünü, Keita, Neill, Baros hariç çoğunluğu kalp ‘frenkyalı futbolcular’ koşuşturması izledim, dün gece.

15 Mart 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yumuşak rakip yoksa...‘’

Rıza Çalımbay elbette yatacaktı sotaya! Karşısında milyonlarca dolarla tartılan, yıldızlar topluluğu var. Mütevazı bütçeli ‘Anadolu Beyi Es Es’ haddini bilmek ve ona göre oynamak zorundaydı. 2-0 öne geçince haddini daha da bilmeye soyundu, hatta ‘hattini’ şaşırıp forvetsiz bile kaldı!

‘Vural’ın verdiği izni, Çalımbay vermez’ demiştim hafta içi. Riske girmeden ‘önce savunma’ dediler ve sonra iyice abarttılar. Oysa risk almamak başka, sahayı savunmacılarla doldurup alanına kapanmak bambaşka.

Arda, Keita ve ‘Uzun Co’ boş alan bulamayınca zayi, savunma da ‘Şaş-al’ bayii vaziyeti. Koray ilk golünde vaziyete ‘EL’ koydu da, ya yanıbaşında ‘uyuyanlara’ ne demeli?

Zaten ikinci yarı başlar başlamaz, Öyle bir gol attı ki Koray... Alayımızı susturdu! Şahane gitti ve çaktı, herkes baktı. Bizim bakmamız bizi bağlar da, Aşık veya Güngör baksaydı, yanmışlardı! Neill’e ‘şakşak’ bizimkilere ‘bakbak’.

Lider külliyen kötü. Ayhan’dan utansalar, bu vaziyette olmayacaklar. En çok koşan, mücadele eden, kovalayan O... Ötekiler hikaye. 2-0’dan sonra, az hırs yaptı Cim Bom. ‘Kısa Co’da hareket getirdi, bereket Bülent Kocabey’den! Penaltı. Elano terse yatırdı iki seksen, bir doksan İvesa’yı: 2-1. Orada kaldı iki taraf da.

‘Ele-kola’ böylesi iş düşüp te, gözden kaçırılan az müsabaka gördüm. Ama normal! Her türde ‘fort’ hareketinin müsamaha gördüğü ‘marka’ ligimizde, ‘el’ işinin ‘fortçuluk’ gibi ahlaka mugayir bir durumu yok hiç olmazsa!

Galatasaray oyun disiplini ve savunma ilkelerine uyumlu, her rakibi karşısında çarşaflarken, izin verenlere de bolca gol atıyor... Ama her zaman da, canının çektiği gibi rakip bulması mümkün olmuyor. Yumuşak rakip yoksa, başarı da yok yani!

09 Mart 2010, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Well...Well... Well...‘’

Renkli İngilizce Sinemaskop altyazılı filmlerde ‘well,well,well’ der işleri, canı istediği gibi giden centilmen iş adamı! Galatasaray’da Faruk Süren tam o tip rollerin adamı. Janti, yakışıklı, üstelik salon adamı. Ehhh bir de karizma var. Yetmedi UEFA Kupası da var. Şimdi tekrar adaylık da var!

Ama beyefendi zamanında; raydan çıkmış bir de kulüp ekonomisi var. Olağanüstü gelirlere rağmen, bunca senedir sentesi yerine gelemiyor bir türlü kasanın. Bu vaziyette en önemli olgu, Galatasaray kongre üyelerinin hesap sorma konusunda, oldukça terbiyeli davranmaları durumu!

Oysa yönetimleri iktidarları döneminde oluşan tüm borçlanmalar ve yanlış harcamalardan dolayı sorumlu kılacak bir kanun koy, bak ne olacak? Paralar böylesi har vurulup, harman savrulmayacak. Böyle bir yasa yoksa ne yapılmalı? Denenmiş ve ekonomik programları iflas etmişler, seçilme sansı bulamamalı.

Temel fıkrası!
Bir başka ‘well, well, well’ci de M.City başkanı olmalı. Oynatamadığı futbolcusunu Galatasaray’a postalayıp, malının piyasasını oluşturuyor ve inşaat için de Riva’ya hazırlanıyor. ‘Well, well’ ki ne ‘welll!’ Aylardır arsa, Arda, Co, Mo alışverişi pişirilmesi işinin feriştahı yapılmış, kimse farkında değil. Vatandaşı uyandıran Yalçın Dümer’i kutluyorum.

İlginçlik sadece kocaman Britanya adasında yok ki! Küçücük Galatasaray adasında da var. Kira anlaşması Kasım ayında yenilenecekken, erkene alınmış. Kiralayan hem kiralıyor, hem de bağırıyor! Helvacı daha da fazla telaşa kapılıyor. Galatasaray’ın ali menfaatleri için uğraşan, üzülen, Bursa’ya yollanan portreler. Ne güzel! Kimi holding, kimi bakkal, kimi de manav sahibi arkadaşlarıma sordum ‘Senede iki ay çalıştırıp, üstelik para da kazanamadığın yere 13 milyon dolar yatırım yapar mısın?’ diye... ‘Temel fıkrası mı anlatıyorum acaba?’ diye şaşkınlıkla baktılar...

Akıl oyunları!
Bu hafta Halil Ünal ve Rıza Çalımbay’ın konuğuyuz Eskişehir’de. Kasımpaşa zaferi sonrası zafer kutlaması mudilerine hatırlatmak lazım... Eskişehirspor ligin en az gol yiyen 4 ekibinden biri. Fenerbahçe’den daha az mağlup olmuş, Beşiktaş kadar da atmış. Rıza hocamız da yaşamı boyunca tedbiri elden bırakmamış! İlginç bir akıl oyunları mücadelesi olacak yani...

‘Şak şaaaaak, şak şak da, şakşak’ için henüz erken yani!

05 Mart 2010, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI