Arama

Popüler aramalar

‘’'Büyük başkan'‘’

Polat ‘Büyük başkan’ sıfatının, galiba kullanım haklarını aldı! Öyle ya ‘Ali’yi Veli’ yapan bir anlayışın yönetim kurulu başkanı, basketbol takımı kümede kaldı diye alkışlandı? Bir kısım taraftar, cenazelerde tanık olduğumuz ‘alkış’ yöntemini, ‘basketboldaki mefta’ için icra ediyor diye düşünürken, salon yıkıldı ‘Büyük Başkan-Büyük başkan’. O zaman belli ki, satın alınmış bu sıfat!

Ağlanacak vaziyete, böylesi sevinç gösterisi! Üstelik ‘Galatasaray Kulübü kaybolanları’ ruhuna ‘Fatiha’ gerekirken, alkıııış... Şak-şak-şak. Bir süre önce yazmıştım, ‘Bu anlayış,Tepebaşı Gazinosu akıbetine uğrar ve iflas eder’ diye. Gerçekten iflas etti ve umursanmadı, alkışlandı!

Hürriyet gazetesi spor’dan, bir eski haber ‘1’e 6 alacaklar. Sarı-Kırmızılılar’ın 6 milyon Euro’luk devre arası transfer harcamasının ardında 35 milyon Euro’luk gelir beklentisi yatıyor.’ Ne oldu? 6 milyon Euro gitti, 35 milyon Euro’luk beklenti de gitti. Ne etti? 41! O zaman 41 kere maşallah ve beklentilere alkıııııış... Şak-şak-şak.

Arda Turan’a yapılan ne? Bir kısım taraftara kurban ettir ve transferini kolaylaştır! Benzerini Hakan Şükür’ün ‘Torino filmi’ vizyona girdiğinde de seyretmiştim, biliyorum senaryoyu da, yazanı da...

Fanatik’in salı günkü haberi ‘SİL BAŞTAN!’ diye. Silinenler kim? Mehmet Topal, Servet, Emre Aşık, Ayhan, Barış, Kısa Co, Uzun Co, Kewell, Leo ve Caner. Kurunun yanında yaşın da yakıldığı bir Edmundo seçimi mi? Hiç zannetmem... Tıkanan para oluklarına ‘by pass’ olmalı bu.

Gelin 2007-2008’e gidelim ve o gün bu gün gidenlere bakalım. Mondragon, Song, Okan, Ergün, Kabze, Bouzid, İnamoto, Sanctis, Barusso, Carrusca, Hakan Şükür, Özgürcan, Cihan, Orhan Ak, Cafercan, Oğuz, Alparslan, Zafer, Ferhat, Tomas, Çağrı Yarkın, Meira, Orkun, Fırat, Ferdi, Yaser, Mehmet Güven, Serkan Çalık, Volkan, Necati Ateş, Ümit Karan, Aydın, Linderoth, Hasan Şaş ve Nonda. Kaç etti, sayabildiniz mi? Bir vagon dolusu yani! Gönderilenlerle de 5. olunamaz, Avrupa’da nal toplanamaz mıydı yani? Üstelik ‘10’ da şimdi!

‘Büyük başkan’ kalsın, isterse kulüp bile kalmasın... Alkııııış. Şak-şak-şak...

29 Nisan 2010, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Le grand heyecan!‘’

Dün gecenin ‘Le grand’ kısmı Galatasaray’a, ‘heyecan’ kısmı da Bursaspor’a ait olmalı... Grande umut, grande para, grande starlarla yola çıkanlarla; heyecan duygusuna, hırs, azim, inanç katanlar sahada. Futbol doğrularını daha yoğun örnekleyen, Sağlam’ın tarafıdır. ‘Fransızca ve Arapça’ karışımı da futbolumuzdaki çarpıklığın manzarasıdır.

Kim daha organize? Kim daha çabuk? Kim daha tempolu? Kim daha diri? Kim daha önce alanını hem hücum, hem de savunmada paylaşıyor? Hangi taraf daha fazla takım gibi? Kim daha doğru pas yapıyor? Kim daha fazla pozisyona giriyor? Hangisi daha çok gol kaçırıyor? Cevap Bursaspor.

Galatasaray’ın da hakkını yememeliyim... Gole yaklaştı ama Bursaspor kadar yaklaşamadı. Gecenin yıldızı Aykut’sa, vaziyeti başka türlü izahate gerek var mı? Orta alanı çekip çevirsin, gol pozisyonlarına katkı yapsın diye transfer edilen Elano’nun ‘no’su var, gerisi yok.

Türk Milli takımı savunması hamili Galatasaray’ı, ‘battal’ etmiştir Edmundo. Canavar gibi adamlar tribünde, hatta evinde! Devşirmeler içeride. Neill çok didindi, iki sarıdan gitti. Gitti de, Gezer durumu anında dengeledi, Zapo da gitti. Adalet dedikleri işte bu olmalı! Zaten bu anlayış(!) yüzünden, çürükleri sağlam zannediyoruz ya!

Uzun Co da sahadaydı sonlara doğru. Aslında Brezilyalı; İzmir’in ‘tecavüz aygır’ı rekorunu kırmaya uğraşmasa ne futbolcu ama adamın aklı başka platformda! Futbol sefası değerlerindeki ‘Le grand heyecan’ sonunda galibiyeti kaçıran Bursapor’dur.

Bir gece önceki basketbol zaferi (!) sonrası, yeni bir sevinç (!) olmadı.... Olmadı da, ‘Büyük başkan çok yaşa, nasılsa tersine döndü dünya!’

26 Nisan 2010, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Devam Arda...‘’

Yolunu belirlemiş gidiyorsun. Nereye? Paşa gönlünün arzu ettiği yere! Devam Arda; yaşam senin yaşamın, modelinden bize ne! Aslında deneyim ve yaşanmışlıkların yanında, bizimki ne? Geçen uzuuun yıllarımız, gazoz değerlerinde... Rahat ol, bak dalgana...

‘Devam Arda...’ Niçin? Haklısın da onun için. Üstelik hepimizden de akıllısın. Hatta ağabeylerinden bile! Mesela efsane kaptan Bülent Korkmaz; disiplinden ve Galatasaray değerlerinden zerre kadar ödün vermedi. Özel yaşamı ders olarak okutulup, fakültelerde ‘tez’ konusu dahi olamaz mı?

Ya Hakan Şükür? Yemin ederim ki, çok şeyi ondan bile iyi bilirim. Şükür’ün tek boyutlu gördüğü kendi yaşanmışlıklarını, çok boyutlu gördüm çünkü ben. Hasan Şaş öyle, Ergün Penbe böyle, Emre Aşık, Arif Erdem, Ümit Davala, Okan ve daha birçok sporcunun şöyle... Ne yaptıklarını bilirim...

Galatasaray tarihinin en büyük, en görkemli başarılarını da bu jenerasyonun yaşattığını da, tüm dünya bilir. Bilir de neye yarar? Hepsi teker teker, beş kapıdan birinin önüne kondular! Kimin kılı kıpırdadı? Taraftarın çıtı çıktı mı? Hayır. Ya kongre üyelerinin? Ne münasebet. Divan? Hadi canım sizde... ‘Bunların alayı birer, Kunta-Kinte. Asıl olan camiadır, taraftardır’ derler. Sonra? En büyük başarılara imza atmış, Galatasaray’ı mükemmel şekilde temsil etmişlere ‘sepethavası’; Hagi, Taffarel, Popescu, Capone’de aynı kriterler dahilinde ‘memleketleri havası’ çalarlar. Ve gerçek emekçiler söylenir durur ‘meydan kimlere kaldı?’ diye... Devran da döner tabi!

Kerameti kendinden menkul değerler idaresi! Babalı zengin çocukları, sihirbazlar, lobiciler, torpilliler, çenebazlar ve şakşakçıları. Onlar idare edecek, sizin üzerinizden havasını yapacak, nasiplenecekse ve alem buysa, kralı da sen olacak, bildiğini de yapacaksın... Hatta arada bir arkadaşlarına bile dalacaksın.

Çünkü önünde, taptaze canlı, kanlı, dip diri örnekler var. Galatasaray’a beklenen kriterler dahilinde hizmet edenler cezalandırılır. Hadi aksini iddia etsin birisi. Bu gerçekler ışığında devam Arda... Süreç biraz sıkıntılı olsa da, hiç olmazsa kafana göre takılmış olmanın huzuruna erer, ötekilerin yaşadığı düş kırıklıklarını yaşamazsın.

Devam Arda... Devam... ‘Böyle başa, böyle tarak’ derler ya! Doğruymuş...

23 Nisan 2010, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Miyotonik keçi!‘’

İskoçya’da korku veya heyecan anında, ani kas gerilimi sonucu saniyeler süren bayılma yaşayan bir keçi türü var. ‘Miyotonik keçi’ olarak tanımlanıyor. Manisaspor golü yediği esnada geldi aklıma! Önce ‘Kuş’ sonra ‘Domuz gribi’ derken acaba bu sendrom da ülkemize mi geldi? Öyle ya! Gol yeme anında duruyordu Tarzan’lar... Caner; o ana kadar varlığını, hiç kimsenin farketmediği Elano’yu farketti. Brezilyalı vurdu, Keita’da dokundu ve gol oldu.

Kapsal, kapsama alanı olarak kendi alanını tercih etmiş. Bu düşüncede Güven uzun ve kısa toplara, Galatasaray savunması ardına atılan toplara koşacak! Olmadı tabi. Bi ton kömür yaktı da, boşa gitti. Bu işler için Simpson ve Isaac’in de koşması, savunma dengesini bozması lazım. Ama ikisi de sanki ‘Simpson Family’ çizgi filmi!

Müsabaka temposunun kanıtı, tribündeki bir Manisalı! Öyle esnedi ki... Mezuro yoktu, ölçemedim ama sonuna kadar açtığı ağzından tüm iç donanımı gözüktü! Hadi çocuğun işi yok uyku modunda. Ya yan hakem? Isaac’e kaldırdığı bayrak, resmen Manisaspor’un golünü iç etti. İkinci yarı yine temposuz ama Arda var... O asist her babayiğidin harcı olamaz. Şahane bir gösteri ve Baros orada bitti. Bu kez kaçırmadı. Aykut muhteşem oynuyor. Oynuyor da Topal’dan hiç ummazdı! Bi kafa: 1-2. Rijkaard’dan da ben; kısa Co’yu tutup, Arda’yı çıkarmasını ummazdım! Uzun süre sonra Galatasaray’ın deplasmanda yüzü güldü. Şimdi Bursaspor’la kritik bir 90 dakika yaşayacak. ASY’den kazasız, belasız çıkabilmesi için Sağlam’ın ekibinin de ‘Miyotonik keçi’ sendromuna girmesi lazım. Aksi halde bu anlayış ve tempoyla, Cim Bom’un işi zor olur sanki!

18 Nisan 2010, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Motorlara bakmalı!‘’

Galatasaray taraftarı uyandı! Uyandı da geç kaldı. Şimdi protesto ettikleri, kaç aydır jogging halindeydi? Hele hele müsabakaların 70. dakikalarından sonra! Daha o günlerde bu takım ‘takım’ değil, gücü yok. Bütün halinde savunma anlayışı yok. Arkadaşlık yok ve daha nice ‘yok oğlu yok’tan söz ederken, bir kısım taraftarın gönderdiği iletiler neydi?

‘Galatasaray düşmanı.’ Başka? ‘İçimizdeki irlandalı.’ Daha? ‘ Yıldızlarımız kıskananı!’

Aleykümhellooo... Bakın buluştuk! Buluştuk da, geç buluştuk. Leyla ve Mecnun gibi! Onlar da yaşlandıklarında buluşunca, birbirlerini tanımamış ve işin işten geçtiğini anlamışlar ya! Öyle bir şey işte. Pazar gecesi sergilenen, gecikmiş bir tepki. Neden? Hedefler kaybedilmiştir çünkü. ‘Geçti Bor’un pazarı, sür transferi Niğde’ye’ zamanı şimdi!

Birkaç gün taraftar yüreğini soğutmaktan sorumlular, ‘ah-vah’ der. ‘Timsah gözyaşı’ döker ve yeni ‘vedet transfer’ haberlerini geçer. Yatışır ortalık ve devran yine döner!

Bu arada ‘Niğde’ deyince Konya geldi aklıma. Haşhaş Konyalı’dır. Polat’ın para sihirbazı, parayı buldu da, o para kayboldu. Yani? Ziyan oldu. İşin tuhafı, parayı bulan sihirbaz ekarte, ziyan eden sihirbaz da merkezde. Nasıl iş bu? Okul yaptırma rekortmeni Haşhaş’ın öğrenemediği yerde, ‘mektep’ deyince aklına başka şey gelen ben! Bilemem ki.

Adapazarı’nda amcamoğlu Babaçko’nun tamirhanesindeyim. Otomobil zorlukla yanaştı ve içinden bir çift indi. Adam ‘galiba arıza var’ dedi. Kadın da yan gözle beyefendiye bakarken ‘yürüyen aksam arızalı’ dedi. Babaçko İbrahim aracı lifte kaldırıp uzun ve kısa şaftları incelerken, düşünmeye başladım...

Başta Uzun Co, kimi futbolcular da yürüyen aksamın aşırı çalışmasından, muzdarip olmalı diye! Hepsi çok güçlü motor hamili araçlar kullanmıyor mu? İşte o zaman yürüyen aksama çok fazla yük biniyor ve patinaj vaziyeti musallat oluyor. Yönetim ve taraftar, futbolculardan önce motorlara bakmalı o zaman!

13 Nisan 2010, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Diyarbakır türküsü...‘’

‘Ağla gönül, yine bugün ağlamanın zamanı geldi vay... Yas matem tutup kara bağlamanın zamanı geldi vay...’ Bir Diyarbakır türküsünün şu iki dizesi hem Galatasaray, hem de konuğun vaziyeti mealidir.

Hatalarda ısrar ve gelinen nokta; biri şampiyonluktan uzak, diğeri de küme düşmeye yakın. Ev sahibi Baros’un kırığına mı, sağlamların duyarsızlığına mı, yoksa seçim hatalarına mı yansın? Hepsine birden yansın.

Ya Diyarbakırspor, hangi derdine yansın?
Futbolcuları gaibe karışan Diyarbakırspor, geçmişte kaybolmuşlardan kadro kurmuş! Müftüoğlu’nun düdüğüyle ‘biz teslimiz’ dediler ve oldular. Caner eleştirilince, Rijkaard solbekten sorumlu solbek atmış arkaya, Hakan Balta! Lucas’da sağbekten sorumlu, ‘sağbek’ de kaçırdılar Erhan’ı. O atamadı.

Jogging temposu ve hafif sıçrama ritminde atılan iki gol var Baros’tan. Lucas çok aramıştı, buldu 3-0. Baros 4’e tamamladı. Amatör karma- Şöhretler karması müsabakası kıvamında bir 90 dakika yani...

Diyarbakır tarafından bir türkü de Güvenç Kurtar’a ‘Bilmeden kapını çaldım... Aklımı baştan aldın... Yar kapını çalmazdım... Beni ateşe attın!’

Bebbe attı 4-1. Peki Galatasaray’ı, Uzun Co’yu, Leo’yu kim ateşe attı, ‘Sihirbaz’ mı? İnanmayacaktınız o zaman! Islıııık.

12 Nisan 2010, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Potur düştü!‘’

RTÜK çerçevesinde yazayım, ‘Potur düştü, G-string göründü!’ Öyle ya sezon sonu gelmiş, önlem paketleri ancak açılmış. Bu saatten sonra paket açılımı ne işe yarayacak?

Aslına bakarsanız; biri ligin, diğeri şampiyonluk ümidinin dibine, boşuna gelmemiş. Haketmişler. ‘Son haftaların en berbat futbol gösterilerinden biriydi’ desem, abartmış olmam.

Galatasaray pas yapmanın, yavaş yavaş da olsa oynama hevesindeyken, Sivasspor puan değil de, ‘kelle avı’ peşindeydi. Hele hele Sedat... Savunma değerleri ‘kraker’ kriterlerinde seyretmeye başlayan, mazinin müthiş stoperi bir tuhaftı dün gece... Bakkal ne yapsın? Sermayesi bu!

Sedat, Keita’yı göğüs çaprazına alıyor, olmayınca arkadan bastırıyor ve Özkahya çalınca da kızıyor! Ya Sivaslı ‘Keyta’, nasıl bozdu Topal’ın façasını? Adam ismi üstünde ‘topal’ zaten! ‘Şah’dı, ‘şahbaz’ oldu şimdi! İstanbullu ‘Keyta’nın, Hayrettin operasyonu da ‘ayıp’ tabi. Rijkaard’a yapılan da!

Ayhan’ın muazzam pası ve Barış’ın, ‘Keyta’ ve kısa Co’ya ‘gol işte böyle atılır’ diyen vuruşu: 0-1. Ama nafile! İkisinde de, ders alma niyeti yok. Neler kaçırdılar neler. İlk yarı en az 3 golle bitebilirdi, Cim Bom adına. Bu arada Leo da, Sivas pozisyonlarını porsiyon niyetine yer, sonra ‘lenslerim’ derdi! Aykut, çok kurtardı da, sonunda yedi...

Türkiye’nin en pahalı ve yıldız dolu kadrosu, bir de nostalji yaşattı! 40 sene öncesinin ‘Çanakkale geçilmez’ tipi savunma futboluyla... Çanakkale’de yüreği zengin, fakirler ordusu vardı, burada da cebi zengin sosyete ordusu! Olmadı tabi... Yıldız’la 1-1.

06 Nisan 2010, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Görmüyor Leyla!‘’

Dertliyim ruhuma hicranımı sardım da yine...

Nonda’yı neden gönderdin, acaba niye?

Şimdi uzaklarda solan gün gibiyim...

Bunca yanlış yapan Leyla’ya, ne diyeyim?

Gecenin rengini kattım, içimin matemine...

ASY Sarı-Lacivert’e dönmüş, hanginizin ipine?

Sönen ümit ile günden güne, ölgün gibiyim...

Bir koyup altı alacağız diyen, o aklı seveyim!

Gülüm yaprağım soldu, gönlüme hazan doldu...

Zanneder misin ki, olan Leo’ya oldu?

Ya da Rijkaard’ın umurunda mı dünya?

Üzgünüm Leylaaaaa... Üzgünüm Leyla!

Bir ömür harap oldu, yabancının cebi doldu!

Sahi! Kaçıncı hüsran sezonu oldu?

Bilmiyor Leyla... Bilmiyoooor Leyla...

Görmüyooor Leylaaa... Görmüyor Leyla.

Kim yahu bu Leyla?

31 Mart 2010, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI