‘’Ailenizin yabancısı!‘’
Sıkça kullanılır ‘ailenizin doktoru, ailenizin bakkalı’ gibi söylemler. Böylesi yakınlık çağrışımı iyidir, hoştur da, gereği gibi örneklenirse hoş, aksi halde boş! Galatasaray’a Edmundo geldi de, galiba Rijkaaard gelmedi diye yazmıştım sıkça. Şu an görülen Edmundo’nun da, pek ortalıkta olmadığı gerçeği. Çokça da söylenti var. Anlaşılan Franklin Edmundo Rijkaard silsilesinden hiçbiri ‘ailenizin teknik direktörü’ değil, yabancısı! Bir başka ilginçlik de şurada var; sezon boyu yanlışları paylaşırız. En başta kulüpler, hemen ardından teknik heyet ve futbolcular yalanlar. Bir de bakarsınız, ekipten kim ayrılırsa; geçmişte dile getirdiklerimizi doğrular! Niçin? İşi artık bittiği için.
Hollandalı’nın konsantre olmadığını, disiplin zaafiyetini ve aksini iddia etmesine rağmen Galatasaray futbolcularının yeterli olduğunu, sizlerle paylaştım aylardır. Hadi ben anlamıyorum! Oğuz Çetin de mi anlamıyor da, Servet gibi bir değeri Milli Takım’da oynatıyor? Dünya Kupası müsabakalarında kaç Galatasaraylı oynadı Allah aşkına? İletişim defolu Edmundo, Galatasaray’ın muhteşem kadrosunu resmen yakmıştır. Kendi insanlarımızı görmektense, el oğluna bayılmaya, bayılıyoruz! Dümene gelmeyin arkadaş! Vagonlarla yabancı geldi, kaçı iz bıraktı? Hepsi! Çuvalla taşıdıkları banknotların izini ama!
Arda Turan 2 milyon Euro almamış, 300 bin Euro almış, Mehmet Topal 1 milyon 200 bin Euro hakkını bırakmış. Yerlilerden daha kimin ne kadar alacağı var, o da ortaya çıkar. Böyle şey olur mu? Hakan Şükür’e de borç her biriktiğinde taraftarın önüne atılır, hazır kuvvet bir kısım medya erbabı da kılıç gibi kalemini sallardı.... Sistem hep aynı! ‘Alacağını bırak, dışarıdan da para kazandır ve git’. Kulüp çıkarları için iyi gibi gözüken bir sistem olsa da bu eylem, her geçen sezon büyüyen borçlar öyleyse neden?
Arda Turan ‘kalacağım’ dediyse, mutlaka bir transfer operasyonu vardır ve çocuk galiba içerideki parasını kurtarmaya uğraşmaktadır.... Ailenizin yabancısına nakit, evladına hadi git!
Kulüplerin bitmeyen ekonomik sorunları derdi şifresi, şu yabancı transferleri işinde galiba. Bulmak lazım!
‘’Filtiki-Eltiki‘’
Çamyuva Güral Premier Otel İrish Pub’da, Brezilya-Fildişi Sahili müsabakasını izliyoruz. Antalya sıcağında, Güney Afrika serinliği yaşatan çok şık bir ortam. Azeri kardeşlerimiz, Rus komşularımız ve biz Türkler dev ekran karşısında içkilerimizi yudumlarken, ‘kupa yoluna’ çıkanlara gıpta etmedik desem yalan olur.
Fabiano’nun attığı 2. gole kimileri ‘basketbol mu bu?’ derken, teşhisi koydum ‘Eltiki’. Sonra sinirleri bozulan Fildişili sporcuların attığı tabanlara da ‘Filtiki’ dedik... Hele hele Elano’nun maruz kaldığı bir ‘Filtiki’ var ki... Allah önce Elano, sonra Galatasaraylı’lar, en çok da Polat ve yönetimini korudu. Öyle ya! Oynatsalar da kazanacaklar, satsalar da kazanacaklar... Ama çürüğe çıksa, hep birlikte, akıllarını oynatacaklar!
Keita’nın bir de Lincoln naziresi var! Hani sağa bakarken, sola pas atardı Brezilyalı. Keita da sağa bakarken sol taraftaki Brezilyalı’ya bir taban yapıştırdı, adamın feleği şaştı. Türkiye’de de benzer versiyonları başarıyla sunan Keita, beklentileri(!) boşa çıkarmadı. Sebep? Brezilyalılar’ın ‘Eltiki’ üstü kaymaklı futbol oynamaları.
İsmet Güral 200 dönüm alana Selçuklu mimarisi tarzında, müthiş bir tesis yapmış. Yatırım yapmanın bu denli riskli olduğu dönemde, hiçbir ayrıntıyı esirgememiş. Ortaya çıkan şahaserle de görülüyor ki yatırımının karşılığını almış.
Düşünüyor insan ‘Futbol için yapılan yatırımların karşılığı neden alınamıyor?’ diye. Düşünelim hele! Fildişi Sahili futbolcuları, üst düzey kulüplerde başarıyla forma giyiyor. Brezilyalı’lar da öyle. Üstelik bizlerin ‘Yalano’ dahi dediğimiz Elano, müthiş oynuyor. Takım halinde mükemmel işler yapan Sambacılar ve dökülen Fildişi dişleri!
Neden? Çünkü Brezilya takım olmanın tüm gerekliliklerini örneklerken, Fildişi Sahili markalılar ‘Üst düzey futbolcu kalabalığı olunabilir ama bu kafalarla asla takım olunamaz’ dersini sahneliyor.
Geçtiğimiz sezonun Galatasaray’ı gibi! Cim Bom da dünya güzeli yıldızlar almış, Türk Milli Takımı sporcuları arasına katmış fakat takım olma bilinci gelişmeyince fıslamıştı... Sarı-Kırmızılı ekibin ihtiyacı futbolcu değil, doğru ruhu yakalayamama eksiği. Güral’ın takım ruhunu dört dörtlük yansıtan ekibi, acaba bu yapılanmanın kursunu verir mi? Esas eksik orada çünkü, Galatasaray’da!
‘’Dalkavuk!‘’
Padişah ‘patlıcan, ne şahane bir yemek’ dediğinde; dalkavuk ‘patlıcanın 40 türlü faydası vardır sultanım, sofranızdan hiç eksik etmeyiniz’ der. Bir süre sonra da ‘şu patlıcanı, bir daha soframda görmeyeceğim’ serzenişinde de, dalkavuk ‘aman sultanım ne berbat bir nebattır, yüzüne dahi bakılmaz’ diye fikrini belirtir. Padişah ‘bre adam daha geçen gün patlıcanı methedip, yere göğe koyamıyordun!’ diye çıkışınca, dalkavuk ‘ben patlıcanın değil, sizin dalkavuğunuzum sultanım!’ cevabını verir.
Memlekette her şeyin modası geçti, dalkavukların geçmedi. Ne kadar kalıcı, ne denli yapışmış bir pisliktir bu böyle! Padişah dalkavuklarının yerini başkan, yönetici, şu-bu dalkavukları aldı. Zaman zaman düşünürüm, Avrupa’nın saray soytarıları dahi daha kişilikli ve yararlıydı. Hiç olmazsa soytarılıklarının yanına acımasız eleştirilerini de ekler, kimsenin söylemeye cesaret edemediklerini kral veya kraliçeye iletirlerdi.
Oysa yanlış her zaman yanlıştır, doğru da doğru. Sırf yalakalık uğruna plastik top gibi yamuk-yumuk olmak, dün yere göğe koyamadığını, bugün yerin dibine sokmak, padişah için de, başkan için de, yönetici için de zararlı. Aslında kurum kimliği, ülke geleceği için çok çok zararlı. Gerçeklerden kaçmak, insanları yanıltmaya çabalayıp, ‘aptal’ yerine koymaya soyunmak ve buna alet olmak hesabı zor verilebilecek günahlardan biri ama farkında değil aymazlar.
Galatasaray kürek branşında şampiyon oldu, kutlarım. Polat ve Yıldırım’ın müsabaka öncesi şık görüntüleri hepimizi mutlu etti. Aynı şıklığı yarış sonrası da görmek isterdim doğrusu. Büyük Başkan Ali Şen’in bir basketbol finali sonrası, Orhan Özokur’la kucaklaşıp sergilediği centilmenlik tablosu, bunca yıla karşın gözlerimin önünden hiç gitmez. Toplum barışı, dostlukların pekişmesi, taraftarların doğru yönlenmesi için böylesi güzel tablolara büyük ihtiyaç var.
Ayhan Yılmaz çok yerinde bir ‘olmaması gereken’ yakalamış! ‘Fenerbahçe.org’ sitesini hazırlayan arkadaşlar, mükemmel bir dalkavukluk örneklemiş ve Galatasaray ismini telafuz etmemiş. Aziz Bey’i iyi tanırım. Tamam kupa kazanılamayınca çok üzülmüş ve Ali Şen’den öğrendiğimiz ‘hoşgörü’ katsayısını yakalayamamış olup, o sinirle müsabaka alanını terk etmiştir ama fenerbahçe.org’a böylesi işgüzarlık da önermemiştir.
Bu sütunlarda olabildiğince Galatasaray ve Fenerbahçe doğrularını yansıtmaya çalışıyorum. Niçin? Bir kısım yalaka ve dalkavuğun ‘bir avuç dolar’ için yaptığı yanlışlara, doğrularla örnek olmak için. Ülkemiz en değerli kurumlarını dalkavuk ve yalaka nidalarına terk etme lüksümüz yok, Türkiye adına, almamız gereken çok mesafe var çünkü.
‘’Ayak oyunu!‘’
Futbol bildiğiniz gibi ‘ayak oyunu’ da, sadece sporcuların uygulaması gereken bir ayak oyunu. Bu tür hünerleri yönetici düzeyinde sergilemeye yeltenirseniz olmaz. Hele hele Galatasaray gibi bir kurumun sorumluluğunu yüklenmişseniz, hiç olmaz. Oysa Sarı-Kırmızılı armada geçmişte kısmen, şimdilerde tamamen yaşadığı böylesi heves problemlerini maalesef üst üste sergiliyor.
Polat Üstünel’i pasifize etti, Şardan’ın önünü açtı, hatta ‘start’ verdi. Bu arada Mehmet Helvacı ‘Galatasaraylılar Derneği’ gözdesi. Bir başka platformda da Cemal Özgörkey kimliği. Ekipte gelişmelerden hiç mutlu olmayan isimler de var! Oysa yönetim içi ‘ayak oyunları’ yerine, Galatasaray’ı gereği gibi yönetim modeli esas kriter olsaydı, bu haller asla yaşanmazdı. Ama sanmam... Kulüp ‘başkan ve ekibi’ merkezli yönetim doğrusundan, bir kısım taraftar egemenliği eksenine doğru gitmiş çünkü. Gökmen Özdemir’in son satırlarında anladım bunu. Buyrun okuyun “Eğer başkan cesursa, açıkça ve alenen yesin Haldun Üstünel’i... O zaman görelim bakalım seçimi nasıl kazanmış, tribünler nasıl böyle bir başarısız tabloda sessiz kalmış, kendisi nasıl hâlâ o koltukta oturuyor? Polat taşeron kullanmadan gerçekten içinden ne geçiyorsa onu yapsın bir kez...” Hmmm!
Demek ki Polat taşeron kullanıyor ve mimari uygulamaları bir mühendis gerçekleştiriyor. Bu mühendisin tanımına da en fazla Üstünel uyuyor. Öyle ya! Polat cesurluk yaparsa, seçimi nasıl kazandığından, başarısızlığa rağmen tribünlerin sessiz kalmasına, hatta koltukta oturmasına kadar her şey gözden geçirilecek. Belki de başkan indirilecek! Bunca yanlış ve hüsrana karşın, taraftarın sessiz kalmasının nasıl sağladığını, merak eder dururdum. Sağ olasın Gökmen; işin iç yüzünü gün yüzüne çıkartmışsın.
Şu an Galatasaray Yönetimi’nde bir başkan ve de 3 başkan adayı var! Polat’ın orada duruş sebebini öğrenmemiz sonrası, Üstünel de adaylar arasındaki yerini alır belki. Anasının ak sütü gibi de hak eder aslında. Aksini iddia edebilecek var mı? Polat’ın ‘koltuk-u sebebi’ Üstünel...
Galatasaray yeni bir yapılanmaya gidiyor da, Polat’ın işaret ettiği yapılanmaya doğru değil, galiba başka tarafa!
‘’Esas efsane!‘’
Yiğit Şardan, “Ya efsane olmasaydı bu adamcağız, o zaman ne olacaktı!” demiş. Galatasaray’ın ekonomik gelişiminde büyük rolü bulunan yöneticiye sorulsaydı keşke, “Esas efsane kim?” diye. ‘Sihirbaz’ sonrası onu da öğrenirdik.
Ülker ve Acıbadem 23 milyon Dolar veriyorlarmış. Peki Şardan 23 buçuk milyon dolar verecek sponsor mu bulmuş?
Digitürk de dolarları boşa vermiş valla... “Aziz Yıldırım naklen yayın piyasasını yükseltti” diyen medya da yalan yazdı! Geliri 17’den, 45 milyon dolara çıkarttıran, 25 milyon dolar kazanılan stattan 75 milyon dolar kazanılacak stada ulaştıran da Şardan’mış demek ki. Ne oldu, kemiklerin mi sızladı Özhan ağbi? Ya Faruk Süren? Süren dönemi sportif başarılarıyla idare ediliyor hâlâ... Sahi! Son iki yılın neresindedir Galatasaray?
Fenerbahçe’nin kartlarını geride bırakmış Cim Bom!
Evet, gençler çok performanslıydı, hele hele Uzun Co! Tur bindirdi tur... En büyük rakibi Kazım’dı, Aziz bey yarışma şansı bırakmadı! Oysa taraftar ligi bitirdiğin yere bakar... Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi’nde var, ya Galatasaray? Sahi! ‘Hedef şampiyonluk ve 400 milyon dolar.’
‘Cemal yerine Kemal oynasaydı bir şey olmazdı. Ötekinin kafiyesi de uymadı, bir harfi de!’ deseydi keşke. ‘Şardan şaka yaptı’ der geçerdiniz. Ama ‘Bir gaf, bir hata... Bu kadar büyütülmemesi lazımdı’ dediğinde ‘bu kadar seviyesizce, tacizkar bir muhalefet görmedim’ iltifatı (!) hamilleri, derhal harekete geçmeli. Bu ifade gafa yeni gaflar ve hatalar eklenebileceği işareti değil de ne? Bu arada şampiyon olan Fenerbahçe Ülker Basketbol Takımı’nı da kutluyorum.
‘Galatasaray neden bu denli başarılı (!)’ merak etmiyorum artık... “Inter hiç utanmadan 90 dakika defans oynayıp, Avrupa’nın en büyük kupasını götürdü. Kadıköy’e bir kez yenilmeyelim diye diye çıkıp bir maçlık anti futbol oynasak, çözülür bu olay” gibi açıklamalar, başarının (!) anahtarıdır.
Galatasaraylı müthiş bir utanma duygusuyla, Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu yaşasa da, istemeyecek bunlar. Kadıköy’de her daim perişan olmanın özünde de, utanmama duygusu var tabii. Inter gibi utanılacak (!) bir başarı yakalamaktansa sahada yok ol, daha iyi!
Şaş ve Şükür yanlış yoldaymış! Onların yanlış yolunda Galatasaray nereye varmıştı? Utanılacak başarılara!
Galatasaraylı utanmak istiyor da, ‘esas efsaneler’ habersiz.
‘’Fanatik dinleniyor!‘’
Mehmet Y. Yılmaz Fanatik Gazetesi’nin de dinlendiğini yazmış, dünkü yazısında. Ne kadar ilginç! Fanatik dinlenilmesi gereken ortamlarda değil de, olmaması gereken manada dinleniyor! Öyle ya Ekim ayından itibaren Galatasaray’ın ne hale geleceğini yazdık durduk. ‘Tepebaşı gazinosu’ dedik, öyle dedik, böyle dedik, ‘yahu bu Leo ağır’ dedik, ‘önce takım olmak lazım’ dedik. Dedik de dinletemedik... Başkaları dinlemiş! Esas dinlemesi gerekenler ı-ıh!
Galatasaray yeniden yapılanıyor. Yapılanıyor da, bence yine yanlış yapılanıyor. Acemi mühendisin her sene inşa edip, sonra ‘olmadı’ diye yıktığı gökdelen inşaatı sanki. Aynı temele çeşit çeşit modeller... Müteahhiti batıracak haberi yok! Faruk Süren döneminde, Fatih Terim müthiş bir yapılanma gerçekleştirmiş ama bırakın medyayı takım içindekiler dahi farkına varamamıştı. İşte öyle olur yapılanma... Hem başarı yolunda yürür hem de yenilenirsiniz. Bu yapılana, dense dense ‘ziyanlık’ denir.
Polat ve Edmundo milli takım savunmasından, daha iyi bir savunma peşinde anladığım kadarıyla. Bulurlar! Oysa Sabri, Gökhan Zan, Servet, Çağlar’ı izledik. Onlar yoksa Caner, Emre Aşık, Emre Güngör’ü izledik. Hakan Balta da var. Kaç kişi? 8 kişi. Yani koy 3 kişi daha, al sana şampiyonluğa oynayacak bir kadro daha. Transfer yapma, Ayhan, Mustafa Sarp, Aykut, Keita, Baros, Neill, Arda, Çolak, Uğur, Barış, Elano, Kewell, Serkan, Uğur ve daha niceleri de cabası!
Kavlak, Grella, Stoch ve daha bir sürü transfer... Milyon Euro’lar daha yani... Ne yaparsanız yapın, takım olmayı başaramaz, savunmayı önde başlatan anlayışı oturtamaz, disiplini sağlayamazsanız, yine başarılı olamazsınız. Bir de bileti kesilen veya satılıp para kazanılması gereken isimlerle ilgili yapılan çirkin bir uygulama var ki!.. Galatasaray kalibresinde bir kulübe hiç ama hiç yakışmıyor! Çocukları tribüne yem etme girişimi yani. Önce bu çirkinlik def edilmeli. Aksi halde öz çocuklarınızı tanınmaz hale getirir ve onları ‘yem edeyim’ derken, kulübü yem edersiniz.
Son iki sezonda kulüp yem edilmiş, yabancılar ve simsarlar yemlenmiş, kulüp kasası da delinmiştir.
Var mı aksini iddia edecek?
Not: Değerli dostum Mecnun Odyakmaz’ın ağabeyi Murad’ı kaybettiğini öğrendim. Başsağlığı ve sabırlar diliyor, rahmetli kardeşimize ‘Fatihalarınızı eksik etmeyiniz’ diyorum.
‘’Malzeme bolluğu!‘’
USA turnesi tam bir malzeme bolluğu oldu valla. Bu sefer Hadise’ye söyletmediler, vatandaş daha güzel icra etti. Aslında kızmamak lazım kıza, ömrü yurt dışında geçen Sivaslı ‘’Düm tek tek’i daha fazla söylemiştir. O ellerde İstiklal İlkokulu vardı da, Hadise mi kaytarmıştı?
Veterans stadyum, bizim panayır alanlarının hallicesi! Temel hemen yan taraftaki ‘beyzbol’ sahasında müsabaka saatini beklerken, Dursun ‘oto galeri’ zannettiği otopark’ta model seçiyor, Ökkeş de sahanın içindeki çadırda ‘festfud’ merkezi niyetine ‘lahmacun standı?’ arıyordu. Öyle bir yer işte!
Hidding şapkası ve gözlüğüyle tam bir ‘karizma hoca’ tipi örneklerken, Edmundo ve Daum’a mesaj mı veriyordu acaba? Öyle ya! Anılan ikilinin yüzüne bile bakmadıkları, Milli forma giymiş, üstelik de mükemmel oynuyor. Servet öyle, Semih öyle, Arda böyle, Caner şöyle... Sabri özellikle ikinci yarı şahane...
Arda ve Emre ilk yarı dinlendi, girdiklerinde de oyun renklendi. Sercan’ın yaptığı starlıklar ve attığı nefis gol. Sonra Semih’in fevkaladenin fevkinde vuruşu. Onur’un ara sıra yaşadığı tedirginlikler dışında şikayetçi olacağım bişey yoktu. Güiza sonrası, Kuzey İrlandalı Mulgrew, Feeney gibi adamlar karşısında oynamak kolay değil tabii!
Kuzey İrlandalılar terör korkusundan galiba hep evlerine kapalı kalmaya alışmış! Doğal olarak kendi sahalarından da çıkmadılar. Psikolojik yani! ‘Bu arada bizim çocuklarımızın fizik kalite, yetenek, çabukluk, çalım, malım konusunda çoook önde olduklarını söylesem’ hiç de abartmış olmam yani.
Bu arada Tuncay Türkiye’ye gelmesin sakın... Başlara bela olur, dengeleri bozar. Matkap gibi yahu!
‘’E be Edmundo!‘’
‘Rijkaard’ın aslında ülkemize gelmediğini ve ikiz kardeşi olduğunu zannettiğim Edmundo’nun, vaziyeti idare ettiğinden şüphelendiğimi’ yazmıştım zaten. Türkiye-Çek Cumhuriyeti müsabakasını izlerken, ‘E be Edmundo hadi bizlerin yazdıklarına inanmadın, bari Türk Milli Takımı yetkililerine sorsaydın ve Galatasaray savunmasını ona göre kursaydın’ dedim... Öyle ya! Sabri, Gökhan Zan, Servet, Hakan Balta. Başka? Emre Aşık, Emre Güngör hatta Mehmet Topal... Bunların hepsi orada mükemmel oynar... Edmundo oynatmadı, halis Galatasaraylı oynattı!
Okan Buruk ve Emre Aşık; futbolumuza, Galatasaray’a büyük hizmetlerde bulunmuş, yaşanması zor zaferlere imza atmış iki değerli insanımız. Kulüp yönetimleri hiçbir emekçisi için örneklemeye kıyamadığı vefa gösterisini bu ikili için de yapmadı ve şaşırtmadı! Emre Aşık’ı Antalya yenilgisinin içine atıp sözde vefa(!) gösterisi yapanlara da, yapılması gerekeni TFF ve Oğuz Çetin örnekledi, Emre Aşık maç sonu mezesi edilmedi ve ilk 10 dakikada şereflendirildi.
‘Bizim insanlarımız’ derken işte bu ayrıntıyı vurgulamaya çalışıyor, devşirme akıl ve huy gösterilerini yanlış buluyoruz.
Arda Turan’ı izlediniz... Akıl sağlığı yerindeyse, futbol sağlığına doyum olmuyor. Peki bu çocuğun akıl ve ruh sağlığını korumak, iç direncini pekiştirmek, kimin görevi? Elbette kulübü görevlilerinin. Onlar ne yaptılar? Bozdular! Kimileri bu işlerin sorumlusu ‘MEDYA’ diyor ve bence yanılıyor. Hatta bir açıklamasında ‘Medya’ diyen Arda da yanılıyor. Ya da bu yolla sıkıntısını hafifletmeye çabalıyor. Sonuçta Galatasaray’ın bir profesyoneli ve bazı yerde durmayı da bilmeli!
Polat’ın farklı bir transfer yöntemi var! Başarılı, büyük ederi olan futbolcunun birden bire akıl almaz şekilde ivme kaybetmeye başladığını görürsünüz. Gencecik sporcu derdini anlatmak ister ama anlatamaz... Cümlesine başlar da, tamamlayamaz... İşte bu karmaşa, davranış bozukluklarını da beraberinde getirir ve ‘pırıl-pırıl’ çocuk bir süre sonra tanınmaz hale gelir. Hakan Şükür ilk dönem, Arda Turan da son dönem kurbanlarıdır. Bu sistemli, planlı, programlı operasyonun ilk etabında karşı tarafla anlaşılır. Sonra yıldızın, taraftarla arasının açılması sağlanır ve ipler koparılır.
Amaç? Galatasaray’a kazandırmak! Peki bu nasıl bir kazanım modelidir ki? Hep terse işliyor ve sadece yıldızlar değil, milyonlarca Euro döviz de kayboluyor, hatta kulüp inanılmaz bir kötü noktaya doğru seyrediyor... Var mı çözebilen?