Arama

Popüler aramalar

‘’Kasap&Masat‘’

Kırmızı et fiyatları aldı başını gitti. Hökömet ne yaptı? İthalata başvurdu. Ordan, burdan, şurdan cins cins etler huzurda. Durumdan vazife çıkaran sahtekârlar da var elbette. Kimileri ölü, kimileri de hastalıklı hayvanları millete yedirmenin peşinde. Beceriyorlar da!
‘Hesabını bilmeyen kasap ve masat’ hikayesini işitmemiş olan var mıdır? Varsa; bilenler, bilmeyenlere anlatsın.

İşte o masat, geçmişte kasaba zarar verirdi, şimdiyse alayımıza! Üstelik kasabı da ihya ederek! Hesabını bilmediği halde, böylesi köşe dönen kasap ve masata kalan ahali! İyiden iyiye globalleşmek mi diyorlar buna ne?

Memlekette hayvancılık gibi, futbolculuk da bitiyor; farkına varan yok. Bir ara canlanır gibi olmuştu, ama şimdi yine bitti. Neden? Hesap bilmeyen, belki de fazla bilen(!) uyanıklar yüzünden. ‘Ülkede bu ürün pek yok, üstelik çok pahalı, bu paralar bu yerliye verilmez, ithalini getirelim’ çığlıkları arasında aynen et gibi vagon vagon futbolcular da getirildi.
Yaşamının hiçbir dönemini sorgulama, araştırma, düşünme gibi lüzumsuzluklara ayırıp ziyan etmemiş taraftar grupları, müthiş gösterilerle gelenleri karşıladı ve yedi! Evet yedi... Bir ikisi dışında hangisi; yabancı ‘et’ gibi yenmedi?

İç piyasadaki hayvan tüccar ve celeplerinden farksız semiren futbolcu celepleri de var. Hormonla değil, dolarla üstelik. Bu pazar öyle bir pazar ki, yöneticisinden futbolcusuna her çeşit adamı görmek mümkün. Bir süre medyada boy gösterip, ertesi gün sporcu celepliğine soyunan kaç kişi var? Yoklayın şöyle bir hafızanızı. Ya ‘hamiline kadrolu’ futbolcu celepleriyle gezen yöneticiler ya da teknik adamlar! Yok mu? Var tabii, ‘Oh ne alâ Mualla’ meselesi yani!

12 sene önce, ilk kez yazmıştım. Arada defalarca yazdım. Şimdi tekrarlıyorum ‘Başkan ve yönetim kurulu üyeleri, görev sürelerindeki mali işleyiş ve borçlanmadan şahsen sorumlu tutulmazsa, kulüpler tutulamaz ve batar’. Şu an ülke genelinde yaşanan ekonomik rezilliklerin öncelikli sebebi, başkan ve yönetim kurulları sorumsuzluğudur. Gırtlağa kadar borçlandırıp, sonra parmak hesabıyla ibra olup gidiyorlar. Rantiye çarkı tüm hızıyla dönerken masat, kasaba yaramış, kulübü ve gıyabında milyonlarca taraftarı da paralamıştır!
Bunca sakat et ve futbolcu ithalinin faturası ‘Kasap & Masat’a değil, Türkiye’ye... Yöneticilerimiz uyuyor muuu? Hayır!

31 Ağustos 2010, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İVSS-UFSS‘’

‘Hakkımızı yedirmeyin’ diyerek, mail aracılığıyla feryad eden KPSS mağdurları gibi, ‘Kazandık ya!’ diye ileti gönderen sınav yüzsüzleri de var. Cevap yazdım ‘Madem kazandınız, yine kazanırsınız!’ diye. KPSS kıyağının bir başka versiyonuydu sanki İvesa kıyağı! ‘İVSS’ dedim bu işe. Öyle ya, avantaya yol vermek olur da, bu kadar mı olur? Beleşe ustaca yazıldı Baros ve 0-1.

Şimdi de Galatasaray’ın kale emanetçisi Ufuk sırada. ‘O yapar da ben yapamaz mıyım?’ diyor ve İvesa defosuna adeta taş çıkarttırırken, arkadaşları da kaleden topu çıkarıyor 1-1. İVSS kıyağını kısa sürede UFSS eşitledi ve haksızlık giderildi. Sıra hükümette! Sağlamak zorunda eşitliği ve hakkaniyeti.

Gol şansı her iki tarafa da gülümsemişti 70. dakikaya kadar. Eskişehir’de, Galatasaray’da atabilir ve ‘Vay anasını sayın seyirciler!’ denilmezdi. Öylesine dan-dun-denk-menk giden bir gazsız top oyunuydu yani. Ama futbolu ilginç yapan da beklenmedik gelişmeler ya zaten! İki tarafa da gülümseyen, cilve yapan top, işi Galatasaray’a verdi. Aslan’ın yakışıklısı Arda kaçırdığı mutlak pozisyon sonrası, sazı çalmaya başladı ve Volkan’a attırdı. Eskişehirli geçen sene Cim Bom’da oynarken atsaydı ofsaytta kalırdı, gerçi şimdi de ofsaytta kaldı, Es Es’lere karşı! Sonra Edmundo’nun beğenmediği Servet ve 1-3.

Galatasaray sürpriz sonuçların ekibi olarak sahne almaya devam ediyor. Karpaty beklenmeyeni sonrası, şimdi de Eskişehir beklenmeyeni. Öyle ya! Mutlaka yenilecekler ve hoca değişikliğine gideceklerdi. Ne oldu? Hadi şimdi yeni senaryolar üretmeye mektebe.
Bu çocukların mutlu olması sağlanırsa, Galatasaraylı’ların tamamının mutlu olması sağlanabilir. Eskişehir’den gelen ve pek de beklenilmeyen 3 puanın ardındaki mesaj budur. Okumak lazım tabii.

30 Ağustos 2010, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Acı gazı!‘’

Özellikle ilk yarıda buluştuğum topları doğru dürüst kullanamadım ve golü atamadım! Sadece ben mi? Adnan Polat, Ali Haşhaş, Amigo Sabahattin, Osman Şenher ve Gökmen Özdenak’da... Hadi Gökmen abi gol kaçırmaya amadedir de, biz atmalıydık! Ukrayina stadının tribünleri pek de uzak sayılmazdı çünkü rakip kaleye. Galatasaray ilk 45 dakika rakibine pozisyon, birbirine de doğru dürüst pas vermedi. Böylesi ‘dan-dun’ için bunca masrafa ne gerek var, anlamak zor.

Karpaty daha iyi pas yapıyor, daha doğru işler üretiyor ve bizleri tedirgin ediyor, üstelik de eliyorsa, Edmundo ve ekibi ne iş yapar? Aslında bu denli havalı ve pahalı futbolculara da ihtiyaç yok ki. Polat ve heyetinin 100 milyon üstü harcamayla yakaladığı başarıyı Karpaty kaça hallediyor irdelemek lazım. İki pas yapıp, üçüncüyü mutlaka tribüne ya da rakibe atan bir Sarı-Kırmızılı arma!

İkinci yarı bize doğru pas yapmadılar ve birbirlerini biraz daha fazla gördüler. İstinye park ve Nişantaşı civarındaki kadar olmasa da! İşte bu görüşmeler esnasında kanatlı ped(!) pardon Mercedes, AMG tesisatlı CLK sohbetlerinden artan zamanda, Karpaty kalesinde de gol arayıp Aydın’la da buldular. Üstelik dakika 90, sık maçayı kurtar turu ama nerede? Hakan Balta yaşam biçimi haline getirdiği baltalıklardan bir yenisini, belki de uzun süre unutulamayacak olanını örnekledi ve Galatasaray’ın ipini çekti.

Balta’nın operasyonu idam sehpasındaki faninin altındaki sandalyeye tekmeyi atan cellatın yaptığından farksızdır. ‘Yani sehpaya kadar nasıl gelindi?’ O tarafa bakılmalıdır. ‘Şak şaaaak’ dönemi bitti, şimdi ‘Zoooooort’ günleri başladı... Tatlı yemenin acı gazı derler ya!

27 Ağustos 2010, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Mahmudiye suyu!‘’

Galatasaray beklenen performansı örnekleyemediği gibi sıkıntılı da, tamam! Tamam da iyi mücadele ettiği bir oyunda, sana ne oluyor rıfriii? Volkan’ı ikinci sarıdan atman gerekirken, Bursalı’yı sahada bırakıp üzerine de Ayhan ve Baros’a kart gösterdin. Volkan’ın bile görüp kabullendiğini, nasıl olur da görmezden gelirsin? Olur mu? Oldu bile!

Mahmudiye suyu çeşmesinin zamazingosunda bir bozukluk var! Kimine damacanayla, kimine damlayla, kimine de zerre bile yok... Nasıl bir ayardır bu? Geçtiğimiz hafta rıfriiileri beğenen Markus abi bakalım ne diyecek? Çocuklar ‘Neyse geçti artık önümüze bakalım’ dese de, bu kesatlıkla orada da hayat yok gibi! Vaziyet kapkaranlık.

Tempolu, arzulu başladı Sarı-Kırmızılı ekip. Oyun elinde gözükürken de golü yedi. Ergic’in hiçbir alışverişini bu denli rahat yapabildiğini zannetmem. Yaptı. Burada Galatasaray’ın orta saha oyuncuları neredeydi merak ettim.

Golcü İvankov çok kaçırmadı da, kurtardı! Aslında aşırı stres yüklü Cim Bom tarafı kaçırdı. Gerilim son harekete mani oldu hep. Bursaspor’un da hamle üstünlüğü ve kontrol hamilinde oldukça akıllı olduğunu söylemeliyim. Hele hele Volkan’a yapılan kıyak sonrası! Trabzonspor kazası ardından Sağlam, sağlama bağlamış adamlarını. Edmundo’nun sorunu da bu olmalı. Hollandalı ekibine yakın da değil, egemen de değil..

Esasen Galatasaray’da hiç kimse egemen değil... İkincisi de kontrpiyede kalan sadece Ufuk değil, camianın tamamıdır! Üstelik yıllardır kontrpiyedeler de farkında değiller... Hayırlısı!

23 Ağustos 2010, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Trevira!‘’

Kimi ‘Trivela’ vuruşuyla mest, kimi de ‘Trevira’ işlerle verem eder. Futbolun keyiflisini Q7 üretimi mükemmel trivela gösterileri eşliğinde izlerken, Aslan’ın da trevira ürünlerine katlanmak zorunda kalıyoruz. Sentetik ötesi tam merdiven altı futbolu! Galatasaray’ın takım olmayı beceremediğini, fizik gücünün yetersizliğini, ciddiyetin asla bulunmadığını çocuklar bile gördü de, asıl görmesi gerekenler göremedi! Camiayı kandırmayı marifet zannettiler. Sen eldekileri satmanın peşine düşüyor, doğru dürüst transfer yapmıyor, eldekileri de yeterince hazırlamıyorsun.

Böyle midir başkanlık, yöneticilik? Edmundo sezonu ne zaman açtı? Herkesten iki hafta geç. Galatasaray markası değil; başkan, yönetici, teknik kadro ve futbolcu taslağı olmalı bunlar. Şu rezil olduğun Karpaty Lviv’in adını doğru dürüst yazabilecek, haritada şehrini ‘şıp’ diye bulabilecek bırak futbolseveri, kaç gazeteci bulursun arkadaş? İşte böyle bir ekibe madara oluyor bunlar. Böyle vurdum duymazlık, böyle rezillik olur mu? İnsan harbi Galatasaray taraftarından utanır be birader. Adnan Polat ‘yakında iyi şeyler olacak’ demiş dün. Oldu! Belki akılları başlarına gelir, önlem alırlar. Futbolcu alamazlar, paraları yok. Ama mevcutların hak edişlerini temin eder ve duygusal(!) canlılığı sağlarlar belki. Aksi halde kralı gelse nafile... Hep uyardım, yine uyarıyorum, yara içerde!

Karpaty Lviv tarihi fark atabilirdi ASY’de. Allah’tan yetenekli değillerdi. OFK maçı sonrası paylaştığımız gibi bitirelim yine: ‘Bu takım deplasmanda ya toparlanacak ya da toparlanacak!’ Başka yolu yok.

20 Ağustos 2010, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şak şaaaaaak...‘’

Müsabaka sonrası futbolcularla yapılacak TV söyleşilerinde; ‘Bakalım Markus abi ne diyecek?’ türü cümlelere de sık sık tanık olacak mıyız acaba?.. Çünkü kritik pozisyonlar yaşandı. Servet’in ceza alanı içindeki hamlesi, Sivas lehine penaltıydı, çalınmadı. Lucas’ın hamlesi çalındı ve gol gelince kulübe çıldırdı. Oysa çıldırılması gereken hakem kararı değil, Cim Bom savunmacılarının duruşuydu. Tek hatta kalıp ‘cart’ diye yiyorlar. Hele hele ikinci Sivas golü, OFK defoları devamı değil de neydi? Ev sahibi vagonla gol kaçırdı be!Edmundo’nun takımı duracağı yeri pek bilemiyor ve olmadık golleri de yiyor!

Aslında canlı başlamıştı Galatasaray. Arda ve Kewell, Kırmızı-Beyazlı savunmayı sıkça açık düşürünce erkenden Sarp’ın golü geliyordu. Geliyordu da müsabaka bitmiyordu ki!Geçtiğimiz sezon dakika 70 olduğunda başlayan güç kaybı, bu kez daha erken başladı konuk tarafta. Aykut’un kurtardığı mutlak gol pozisyonları var. Maalesef yediği iki de gol var!Bakkal, Sivasspor’u iyi şarj etmiş valla. Hele hele Kewell bir ara Sedat’a ‘Sevseydin bari!’ dedi galiba! ‘New İmage Sedat’ her halükarda Avustralyalı’yı pes ettirdi. Ceyhun da Lucas’ı dağıttı. Eski Galatasaraylı nerelerde geziyor, kimler Florya’da geziyor! Böyle aşkın ızdırabına ‘Haka’ dansı!

Sonlara doğru sinirleri bozuldu Galatasaraylılar’ın... Neden anlamadım! Öyle ya benim gördüğümü ve burada uzun süredir sizlerle paylaştığımı, onlar yaşamıyorlar mıydı zaten? Bulundukları vaziyetten dahi habersizler demek ki!Uyunur ama bu kadar uyunur mu? Yenilgi ve kötü futboldan daha da vahimdir bu hal. Edmundo ve sporcularına ‘gık’ bile dememek lazım aslında. Eserin yaratanı, üreteni, sürdüreni ve gerçek Galatasaraylıyı, dürüst taraftarı ağlatan Polat ve yönetimi, elbette uygulamalarıdır.Gecenin ilginç tarafı; Süper Lige çıktığından beri sahasında sezon ilk müsabakalarını hep kaybeden Sivaspor’un makus talihini, yenilerek yenmeyi başaran Galatasaray oldu!Tebrikler...Şak şaaaaak...

15 Ağustos 2010, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Geç intikal!‘’

Türkiye’nin genel sorunlarından biri ‘geç intikal’ meselesi olmalı. Zamanında davranmayı beceremiyor ve mutlaka devamında zararını çekiyoruz. ‘Nasılsa hallederiz’ mantığı yaşam biçimimiz oldu ve öyle de gitti.

Böylesi geç intikal ve ihmalkarlık, azınlık kriterlerinde kalırsa pek dert olmaz ama ülke genelini sararsa külliyen zarar olur. Hayatın her evresinde ve bölgesinde ihmalkarlık, son anda çözüm telaşesi milli alışkanlık olarak yansıdıkça sadece fertler değil, ülkenin de zıvanadan çıktığını ve dert kuyusu haline dönüştüğünü görürsünüz. ‘Geç intikal’ sorununun akıl almaz yoğunlukta olduğunu ve ‘Kuş gribi’ gibi her tarafı sardığını izliyorum. Siyasetçilerin ‘geç intikal’ defosunu yazdım kaç defa... Şimdi olan bitene bakın ve gelin de ‘Ülkemiz için hayırlısı olsun’ demeyin. Aksi halde, felakete doğru gidiyoruz yahu!

‘Felaket’ deyince Fenerbahçe’nin olmadık bir şekilde ve sıradan Made in Swiss etiketli ama telmaşa bir ekibe elendiği geldi aklıma. Bu kayıbın ülkemize faturası en az 50 milyon Euro olmalı. Yine Galatasaray’ın OFK Belgrad karşısındaki vaziyeti, Cim Bom ne denli güven veriyor ki takım 3-1 öndeyken dahi taraftar ‘nasıl elenmeyiz?’ hesabına yatıyor. Dua’ya da!

Ülkemizin güzide iki kulübünün bu hali ‘geç intikal’ sorunu değil de, nedir Allah aşkına?

Öncelikle net gözüken şu; bu arkadaşlar ne kuvvet, ne beyin, ne de konsantrasyon anlamında zerre kadar bile hazırlanmamışlar. Oysa transfer dönemi, ödeme günleri ve prim tespitinde müthiş performans örnekliyor ve zerre kadar boşluk bırakmıyorlar! O konulardaki tutarlılık ve iş ciddiyeti, sıra sahadaki sınava gelince neden yok peki? İnanın ben utanıyorum, aldığının karşılığını vermekten aciz futbolcular nedeniyle. Sen sıradan ve bütçesi senin yanında zerre kadar olan bir kulübe eleniyor, ya da zorlanıyorsun. Sonra da ‘Daha tam olarak hazırlanamadık’ diyorsun. Pes yani yuh yani.

Vaziyetin özünde ve yaşanan dertlerin başında yönetici defolarının ne denli büyük olduğunu da paylaşmalıyım. Trilyonlarca geliri olan kulüpleri, trilyonlarca borca sokma marifetleri gibi, olmadık kulüplere elenme gibi becerilerin de hamilidir bu arkadaşlar.

Kimi elenmiş, milyonlarca Euro ziyan olmuş, diğeri taraftarını titretiyor ve transfer harekatı devam ediyor! Kim için? Bizde çok pahalı ama dışarda kalp para kadar dahi hükmü olmayan ligimiz için... Geç intikalin öbür adı da ‘aptallık’ olabilir mi? Şu günlerde bile transferle çözüm bulacağını zannedenler var... ‘Akıl’ transferi yapana kadar, daha çoook çekeriz biz bu çileleri... Her platformda üstelik!

10 Ağustos 2010, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tempometre arızaları!‘’

Galatasaray’da ezelden beri darbeye bağlı sakatlıklarla ilgili arızalar var. Bunların yanı sıra ‘tempometre arızaları’ da var. Bir ikisi dışında geride kalanların hepsi, kömürü tükenmiş buharlı tren gibi... Ya zor kalkıyor, ya da kalkamayıp olduğu yerde ‘çuf-çuf’ ediyor. İşte bu ‘çuf-çuf’ faslında OFK fırsatları kullansa veya Aykut mükemmel kurtarışlar yapmasa, Fener sonrası kandiller de sönecek!

Şu skor bereketi hiç kimseyi kandırmasın. Patiska gibi ‘caaaart’ diye yırtar başkaları. Temposu arızalı, ciddiyet yoksunu, milyonlarca euro tutarlı bir futbol kalabalığından ötesi değildir dün akşamın galibi. Şu günlerde dahi tempo, oyun anlayışı ve doğru taktik örneği ortada yoksa, konsantrasyon ve fizik güç sorunu da varsa, bunca masraf niye?

Köşeyi vaktinden önce dönmüş, heyecanını kaybetmiş, gevşemiş, müşterisini ve işini önemsemeyi, ciddiyeti zul sayan kasaba esnafı mantığının bir farklı versiyonudur, Edmundo ve ekibinin örnekledikleri.

Eğer 3-1 öne geçmiş bir ekibin taraftarı, iki farkla önde olunmasına rağmen ‘la-havle’ çekiyor ve 3-3 bitse dahi tur gelir hesabı yapıyorsa neyi konuşuyoruz biz? Galatasaray ‘Aslanvari’ günlerinde, rakibini aslanlar gibi pençeleri arasına alır ve evire çevire yem ederdi. İzlediğimiz futbol 5 gollü, 4 farklı bir galibiyet sunmuş olsa da, yetersiz olup gelecek adına da zerre kadar umut vermemektedir.

Türkiye’nin TOKİ’si gibi Sırbistan’ın da SOKİ’si olsa, dün müsabakanın oynandığı manzaralı ve merkezi konumlu stadın yerine SOKİ-OFK iş merkezi yapılır ve zenginleşen OFK, Galatasaray’ı yerdi! İyi ki Sırp’ların da SOKİ’si yokmuş!

06 Ağustos 2010, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI