‘’Renklerin kardeşliği...‘’
Çılgın dedelerimiz ve büyüklerimizle onur duyacağımız gibi, ‘çılgın renklerin kardeşliği’ de bir onur vesilemizdir şimdi. Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş taraftarlarını bir araya getiren, Karadeniz’den Trabzonspor’un gönül sesini ileten bir şaheser.
Taraftar kardeşliği, renk birlikteliği adına kaç yazı yazmıştım, hatırlayamıyorum. Elbette limon sıktığım yazılarımın çokça bulunduğunu da anımsıyorum. Ama benim limonlar nihayet işe yaradı galiba! Biber gazı marifetiyle sindirilmek istenen Sarı-Lacivert çubuklu formalı GFB’liye, elinde limonla Sarı-Kırmızı renkleriyle Ultraslan yetişti. Bir bütün oldu gençler Taksim Gezi’sinde, güzel renkleri, gönülleriyle.
Gaz bombasından, alnı yarılan Galatasaraylı’ya doğru koştu Beşiktaş Çarşı’dan Karakartal ve bembeyaz formasıyla kardeşinin alnındaki kanı sildi. Eminim ki, taraftarlar arası makus kaderi de sildi! Siyah- Beyaz’ın imrenilesi asalet ve berraklığına Kırmızı- Beyaz’ın tüm muhteşemliği de, yansımıştı şimdi. Ne güzel, ne mübarek şeymişsin sen renklerin kardeşliği.
Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe taraftarları bir uzun yürüyüşün başlangıcına imza atmayı başarmışlardır. Bu harekat; derebeylik hevesine, faşizm baskısına, bölücü yandaşlığına karşı, gençlerimizin damarlarlarındaki asil kandan oluşmuş bir mübarek birlikteliktir.
Türk milleti olarak çok acılar çektik. Asla hak etmediğimiz sıkıntıları, eziyetleri, haksızlıkları solumak zorunda kaldık. Hatta sabrımız ve iyi niyetimiz nedeniyle, ahmaklıkla bile bolca suçlandık. Suçlandık da, iyi niyetimizi ve engin sabrımızı anlatamadık! Hatırlar mısınız Fanatik’te ‘bizi İstiklal savaşımızdan zor günler bekliyor’ diye yazmıştım yıllar önce. İşte şimdi o zorluğun içinden renklerin kardeşliği adeta kardelen çiçeği gibi hiç kimsenin ummadığı anda filizlendi. Bu şahane güzellik, artık kemale ermiş yaşımın en güzel müjdesi değil mi?
Her şey daha güzel olacak bundan sonra. Şu muhteşem renkler ve ‘Şu Çılgın Türkler’ birlik ve beraberlik ve dayanışmanın özlenen müjdesini verdi.. Hamdolsun...
Oğuz Dizer
‘’Yazık‘’
Cem Simer bir gece tertiplemiş, Kör Agop’un meyhanesinde. Orada toplanacak ve demleneceğiz. İki değil, çok ayyaş(!) bir arada olacak yani! Çoğumuz orada ama Topal Mehmet yok ortalıkta. Ertesi gün sorduk “Neredeydin?” Anlattı “Aksaray’a vardım, orada dükkan önünde oturan bir esnafa sordum ‘’Kör Agop’un yeri neresi?’’ diye. Adam da içeri seslendi ‘’ Topalın biri kör Agop’u soruyor, nerededir bilin mi?’’ cevabı bile beklemeden eve döndüm” dedi. Böyle erdemli insan, kaldı mı şimdi? Mehmet Topal bir yandan Yokiç’i kovalar, diğer yandan da hakem Marco’yu ararken, aklıma topal Mehmet ustanın hali geldi! Usta olanı Aksaray’ın, futbolcu olanı da Bielefeld’in orta yerinde çaresiz!
Savunma anlamındaki fuzuli işgal felsefemizden kurtulmamız gerek artık. Letonya karşısında öyle, Slovenya önünde böyle! Önde Topal Mehmet, arkada aksak Ömer, kenarda bıkkın Serdar, sözde semada Gökhan ve Novokovic’in şık kafası 1-0 önde Slavlar. Ne golden önce, ne de golden sonra doğru dürüst bir kombinezonla hiç gidemedik Slovenya tarafına! Eski Yugoslavya zamanı gurbetçilerimiz yöreden kombinezon dolu bavullarla geçerdi ama şimdi Slavlar da AB üyesi. Eski camlar bardak oldu, yenilikler bulmak zorundayız yani! Gittikçe geri giden bir ulusal takım! Memleket ahvaliyle futbol oyunu müsemma olur da bu kadar mı olur? TFF yönetimi ayak topu hobisini terk etmeli artık. Sadece milli servet değil, Alman’ın da elektriği ve suyu da boşa gidiyor! İnsan şu rezil halden, fena halde utanıyor, 0-2. Yazık.
‘’Gel de kahrolma‘’
Her türlü üstünüz de, karavana hastalığımız olmasa. Şey! İlle kahrolma tutkumuz da olmasa, 3’te biz yedik! Şimdi Starkous’u yakalamak için 10 sene daha bekle. Öyle ya, mutlak fark yapabileceğimiz oyun, 3 gol atmamıza rağmen berabere. Doğru savunmayı öğrenmek zor, çok zor bizim için.
Almanya’nın alışılmış kurşuni günlerinden biri daha. Kapalı ve iç karatan semanın pırıl pırılmış gibi hissedilmesini sağlayan iki faktör var. Birincisi Ay-Yıldızlı futbolcularımız, ikincisi de stadın ışıkları. İlk yarı çok beğendim bu çocukları. Hiç abartmıyorum! Hadi diyelim ki abartıyorum ‘Selçuk, Nuri, Oğuzhan, Olcay’ gibi yetenekli orta saha oyuncuları aynı anda kaç ülkenin elinde var? Mustafa ve Sefa çok farklı bir hareketlilik getirmiş forvetimize. Hem teknik kapasiteleri yüksek, hem de hareketli ve kuvvetli. Tamamen hakimiyetimiz altında geçen ilk yarı 2-0 galibiyetimizle bitti. Hele hele Selçuk’un futbolu öyle bir süsleme sahnesi vardı, dünya bale virtüözü Rudolf Nureyev şahit olsa, mutlaka kıskançlığından çatlardı. Gerçi Nureyev’de 2003’te bizim millilerle beraber, gaibe karışmıştı!
Çok pas yaptığımız, oyuna tamamen hakim olduğumuz ve Letonyalı’ları zaman zaman 9 kişiyle defans yapmak zorunda bıraktığımız mutlak hakimiyetimiz altındaki ilk yarıdan aklımda kalan bir başka konu da, rakip çabuk çıktığında bocalamamızdı! Fakat ilk yarıdaki hücüm üstünlüğümüz ve becerimiz, bu zafiyetimizi örtbas etti.
Müsabakayı izledikçe düşünüyorum. Bizim futbolcuları hiç sıkıştırmayacak ama gerektiğinde de çaktırmadan cımıracak, hatta ısıracaksın! Rahat olduklarında inanılmaz güzellikte işler üretebiliyor, saldıklarında da, tez elden bez gereken Cafer hikayesine, model oluveriyorlar. Hayret bir şey yani! Dikkat edin özel müsabakalarda hep galibiz ama puan maçlarında yokuz. Saldıklarımızda da zaten yokuz. Dün gece de ilk yarı vardık, ikinci yarı saldık.
Anladığım kadarıyla aşırı gerilim de, aşırı rahatlık da yaramıyor bizim millilere. İlk yarı orta derecede gerilim ve rahatlıkla karışık çok güzel geçti 2-0. İkinci yarı tamamen rehavet içinde ve tam bir Cafer hikayesiyle müsemma modelde gerçekleşti. 3-3 Skor mert meselesi değil, ezeli dert meselemizdir. Biz bu işi biliyoruz da, bilmediklerimizi öğrenemiyoruz!
‘’Sarayda kaos!‘’
Ülkemizde muvaffakiyetin yegane anahtarı topun hedeften içeri doğru gitmesi değil mi zaten? Kulübün idare şekli veya uygulamalar biçimi oluşan idari kaynaklı defolar kimin umuru? Herkesin skora odaklı olduğu bir tuhaf yapı ve çağ dışı kriterler alemi yani!
Ünal Aysal oldukça başarılı bir iş adamı. Aynı zamanda sportif meselelere uzakmış, hatta yabancısıymış gibi görünen ama aslında tam göbeğinde olan, donanımlı ve tüm detaylara vakıf akıllı bir iş adamı! Her yönetim kurulu birlikteliğinde olduğu gibi Galatasaray yönetiminde de, bir takım sıkıntılar olacak ve yaşanacaktı elbette. Tartışmanın olmadığı yerde başarı da olmaz ki!
Aysal bu tartışmaların doğurduğu rüzgarı adeta fırtınaya çevirdi ve hiç kimsenin beklemediği bir anda Galatasaray’ı seçim kapısına getirdi. Durup dururken ‘Sarayda kaos’ var şimdi. Bu vaziyetin adı camiaya yıllarını adamış değerlerin iki sene kullanılması ve hiç umulmadık anda kapının önüne koyulması vakasıdır. Tam saray işi entrikalar silsilesi yani! Kanuni ortada da, Hürrem nerede? Bekleyecek ve hangi sahnede boy gösterecek göreceğiz. Aysal’ın Kanuni’yi dahi kıskandıracak düzeyde becerileri hepimizin malumu!
Malumu da, bu iş televizyondan kız kaçırmaya benzemez! İki sene beraber çalışılan bir yönetimi, seçime sadece 11 ay kalmışken pat diye ortada bırakma girişimi, sadrazam efendi ve yeniçerilerinin kazan kaldırma eyleminden farklı değildir. Bildiğim kadarıyla Galatasaray’da da, bu tür entrikalar hakim belirleyici değildir! Sadrazam efendi tüm iş bilirliğine ve padişah macunu desteğine rağmen, yanlış işe soyundu bence.
Saray’ın akil adamları, hükümetin tayinli akilleri, saray cüceleri ve her boyaya giren kavuğu güllü yandaşlarının oluşturduğu kaosu ve suni fırtınayı, ya bitirecek ya da çok şey bir daha düzeltilebilmesi zor şekilde 500 yıllık muhteşem saray kültürünün elinden kaçıp gidecek!
Türkiye Cumhuriyeti mevcut fotoğrafına bakın, Galatasaray ufkundaki tehlikeyi anlayın! ‘Vatanımızı İstiklal savaşımızdan çok daha zor günler bekliyor’ diye yazmamın üzerinden, 10 yıl geçti, nerelere gelindi? Farkında mısınız?
‘’İnsanlığın lüzumu yok!‘’
Esad bile haber göndermiş bir kulübümüze, ‘Şu basın toplantısı bombalarınızdan bana da gönderin de, millet mermilerden değil, gülmekten ölsün! ‘İnsanlığın lüzumu yok’ demektense, dostluk ve kardeşliği teşvik çok daha doğru değil mi? Dün gece Galatasaray ve Trabzonspor kulüpleri tarafından üretilen tertemiz havadan, soluklanmak öylesi güzeldi ki. UltrAslan Reyhanlı acımıza, Burak Yıldırım kaybımıza tercüman olmuştu pankartlarıyla. Hayat işte budur. Yanlış uygulamaları örtbas etmek değil, tedavi etmek olmalı asıl marifet.
Hemen hemen aynı dertten sıkıntılı iki ekibin karşılaşmasıydı. Orta saha ve forvetleri dolu, savunma bölgeleri arızalı Galatasaray ve Trabzonspor’dan daha dertlisinin Bordo-Mavili ekip olduğu kanıtlandı. Melo ve Riera turfanda meyve gibi sezon sonuna yaklaştıkça serpildiler. Melo sakatlanıp daldan düştü dün gece ama Riera bir mükemmel gole imza atarak, başarısını perçinledi. Burak perçinin de ötesine geçti ve golcülüğe kaynakçılık işini NASA standartlarına taşıdı. Uluslar arası platformları sallayacak bir yerli harikaya daha hazırlanın.
Galatasaray’ın daha rahat ve etkili olduğu müsabakada, Trabzonspor çarşamba finalini düşünüyordu sanki. Özel karşılaşmanın hallicesiydi yani. Şampiyon Galatasaray’ı kutluyor, dün gecenin şık havasının futbolumuzu külliyen sarmasını diliyorum. Büyüksün, koskocamansın Fatih Terim, en az 5 sezon daha Allah kerim.
‘’Şakır Şakır...‘’
Fenerbahçe’nin attığı 2 gol sonrası da, Çakır’ın sevinçten bir de şakır şakır oynamadığı kaldı. Dün geceki işte böyle, şakırtısı bol bir maçtı! Fenerbahçe’nin mücadele hırsına saygı duymak, sahada örnekledikleri çirkinlikleri de ayıplamak lazım! Hayret! Tabii her müsabaka da, böyle bir hakem yapısını da, bulabilirlerse bulsunlar! Galatasaray şampiyonluğu erkenden ilan edince salmış. Peki Cüneyt Çakır neden salmış, var mı bilen? Türkiye ve Avrupa’nın en iyi hakemlerinden biri, neden kısa sürede böylesi tanınmaz hale gelir ki? Galatasaray şampiyonluk mahmurluğu içinde başladı geceye ve neredeyse tamamını öyle götürdü. Fenerbahçe önde bastı, rakibini sindirecek ve sinirlendirecek hemen her aksiyonu örneklemeye çalıştı ve başardı. Konsantrasyon arızalı Şampiyon Galatasaray aşırı dozda sinirseptin enjekte edilmiş, Sarı-Lacivertli rakibine saha içi davranışlarında uymadı. İyi ki de uymadı. Muslera ve Volkan da muhteşem oynadı ama Volkan’ın Drogba’ya yaptığı olmadı, hele Sabri’ye yaptığı hiç olmadı.
Şampiyonluğu bitirmiş, fişi çekmiş Galatasaray’la tüm itidalini kaybetmiş, hırs küpüne batmış Fenerbahçe oynadı ve 2-1 kazandı... Kadiköy özellikle Volkan, Emre ve Hasan Ali türü futbolcularıyla gurur duyabilir. Muazzamdılar valla!
Dün gece kolu çoktan kesilmiş Fenerbahçe’nin, Şampiyon Galatasaray’ın sakalını traşa uğraştığı bir garip geceydi yani!
‘’14 tamam 15'e‘’
Tamam Galatasaray bu sezon gönüllerdeki futbolu örneklemekte güçlük çekti. Güçlük çekti de, hayallerin neredeyse tamamına yakının gerçeğe çevirip sevenlerini mutlu etmedi mi? Bence etti. Geçtiğimiz sezon en yakın rakibi Fenerbahçe’ye 9 puan fark atan Terim ve ekibi yine 7 puan önde ve farkı daha da arttırma yolunda emin adımlarla yürüyor. E bu vaziyette haklı olarak, Galatasaraylı’ları mutlu ediyor.
Hele hele bizim jenerasyon gibi uzuuun yıllar kendini sıkmaktan, akut kabız problemi üzeri bir de prostatlı amblemi takmışları daha da yoğun mutlu ediyor. Bizler bu organları, elbette damarları durduk yerde hasara uğratmadık! Ikına, sıkına, zorlana, korka korka sezonlarca duman olduk arkadaş. Aptese son anda yetişmeye çalışan ishalli gibi, ‘son anda şampiyonluğu yakalayan sıkışmış’ profilinden hepimizi son iki senedir kurtaran başarıyı ve rahatlığı paylaşacağımıza, Terim’in ne yapacağını tasavvur ediyoruz! Ne yapacak? Bodrum’da başarının tadını çıkaracak, İngiliz milli içeceğinin akşam üstü kayfine varacak. Sonra Adana kebaplar yapılacak, Şalgam suları içilecek. Arada da mis gibi Tekirdağ havası solunacak. Uzun lafın kısası sezon boyunca yaşanan yorgunluk ve gerilim atılacak. Terim ve ailesinin hakkı olmalı bu.
Terim’i biraz rahat bırakın
Bir kısım arkadaşlar Terim’in anasının ak sütü gibi kazanılmış hakkını teslim etmek yerine, olasılıkları kurcalamanın dipsiz ipine sarılmayı tercih ettiklerini üzülerek izliyorum. Adamı biraz rahat bırakın arkadaş. Her pozisyona da ‘gaz’ sıkılmazki! Ha vatandaşın üzerine her fırsatta gaz bombası atan polis, ha her fırsatta Terim’in üzerine dedikodu ve söylem bombası bırakan siz! Lüzumsuz gaz sarfiyatınız yüzünden ortalığı helikopter ebadında sivrisinekler sardı, farkında mısınız? Hele hele Kocaman’a sorular yönelten, uzaktan kumandalı sivrisineğe bayıldım vallahi. Anofel cinsinin hallicesi. Ne biçim bir terbiye ve ustalıktır o? Küçümen ısırıklarıyla Kocaman’ı tatlı tatlı kaşındırıyor, gülümsetiyor ama hastalık mikrobunu farklı farklı adreslere bulaştırıyor! Kocaman hesapların, küçümen adamının eserine selam olsun e mi?
Paslar yanlış yere giderdi!
Nereden nereye geldik? Evet şu sıralar bozulduğum o kadar çok şey var ki, neresinden başlayıp, nerede duracağımı kestirmekte zorlanıyorum bazen. Mesela Kral, Golcü, Kaptan, Şakird, Mebus Hakan Şükür! Sakaryaspor AKP zihniyeti belediye başkanları sayesinde yer ile yeksan olmuş batmış, değerli hemşerimiz İstanbul BB’yi Diyarbakır’a nakletmenin peşinde! Gel de yıkılma! Neyse ben tutundum da, İstanbul BB tutunamadı galiba, yıkıldı! Hakan kime ‘Maşallah’ dese, viraneye dönüyor hamdolsun. Galatasaray’a ilk geldiğinde de, fabrikatördüm! Televizyon yıldızıydım, dev yazardım oysa şimdi Serdivan tepesinde her tarafı delik-deşik, dikişli biri, şükür. Oysa viskinin kalitelisini, Aslan sütünün alasını tüketirdim hep ama! Geçen Şükür’ün eski takım arkadaşlarından biri aradı ‘abi işsizim, perişanım, birikimleri de ‘bomb’ ettik, Hakan’ı arıyorum umuru olmuyor, geri dahi dönmüyor’ dedi. Ben de ‘evladım mutlaka cemaate gireceksin, aksi halde hayatta aramaz’ dedim. ‘Girdim abi’ cevabını verdi. Sordum soruşturdum çocuk meğer yanlış cemaate girmiş, Şükür cevap vermez tabii. Zaten yanlış cemaata giren arkadaş futbolculuğunda da öyleydi! Attığı paslar Hakan’a değil, hep Saffet Sancaklı’ya giderdi! Hadi o zaman yaptın, şimdi yapmayacaktın ama haklısın ‘Rabbim Türk’ü korusun da, bari seni de korusun inşallah.’ Merak etme Hakan iş değil ama sana mutlaka hayır dua gönderir. Dua’dan sorumlu bir minübüs dolusu duayen danışmanı var. Önde Şükür, arkasında duayenleri, Şükür.
Efendiiim dedikoduyu hiç sevmem de, daldım yine! Fatih Terim’in kıymetini bilelim, yaptığı işlerin camiayı ne denli mutlu ettiğini de bilelim. Luzumsuz işlerle de kamu oyu ve vicdanını tedirgin etmeyelim... Yeterince sıkıntımız var zaten şükür!
‘’Eskişehir kazandı!‘’
Az süslendiğinde öyle güzel görünür ki, her şey! Hatta haftanın en renksiz, tatsız, hedefsiz müsabakası bile bir başka aroma barındırır içinde. Düşünün yani, TFF bile ceryan ziyanlığı olmasın diye, maçı ısının en ziyade, ışığın da bedava olduğu saate almış. Eskişehirspor çok hızlı başladı ama kısa sürede galiba güneş çarptı.
Kasımpaşa çok değişmiş, kadim dostlarımı aradı gözlerim bulamadı. Ay-Yıldız hamili tarihi kulübün efsane başkanı Erdoğan Aslan’a, Gürcan’a, kardeşi Aslan’a baktım göremedim. Yakup abi gitti, galiba eskinin o şahane sohbetleri de, bitti. Aaah ah efendiler semti, Kasımpaşa padişahım çok yaşa!
Eskişehirspor son zamanlarda yaşadığı başarısızlıklara son vermek isteyen bir hevesle başladı ama henüz 6. dakikada çarpıldı. Sol kanattan başlayan atakta Viudez bomboş pozisyonu es geçti, Ernst topu tekrar kale sahasına gönderdi ve İbricic ikramı reddetmedi 1-0.
Gol sonrası etkili olan taraf yine ev sahibiydi. Eskişehirspor’da da Dede ve Alper’in çok koştuğunu ve iyi işler üretme adına uğraştığını söylemeliyim. Erkan’da milli takım sonrası bir duraklama var. Var da son dakikada kazandırdığı penaltıyla yine katkının kralını yaptı. Sancak’ın kırmızı gördüğü pozisyonda, Abdullah Yılmaz’ın kararı ve yardımcısıyla koordinasyonu doğruydu.Diego dün skoru değiştiren ve sonucu etkileyen futbolcu oldu. İlk goldeki vuruş bir şaheserden farksızdı desem, inanın abartmış olmam 1-1.
Sanki Brezilya’dan attı, kaleciyi İsveçte avladı! Penaltıda öyle, Diego’nun şutu önce üst direğin içine ve filelere 1-2.Kasımpaşa’nın özellikle ikinci yarıda üstün gözüktüğü, Eskişehirspor’un kişisel ustalıklarla oyunu tutmaya çalıştığı bir ilginç karşılaşma. Güneş çarpmasını önce atlatan, sonra toparlanan Eskişehirspor, Samba ustasının müthiş vuruş becerileriyle sonuca ulaştı ve haftalardır süregelen şanssızlığına da son verdi. Kasımpaşa da zirveye yakın yerde konuşlanma ümidini, sanırım şimdilik erteledi.