‘’Hep Andorra olsa!‘’
Aslında Selçuk'un duran toptan attığı gole kadar, yani 30'uncu dakikaya kadar futbol adına ürettiğimiz hiçbir şey yok. Golden sonra yine yok ama Umut'un asistiyle Burak'ın kazandırdığı bir şık gol daha var ve 0-2 galibiyetimizle bitti devre de, müsabaka da. Futbolsuz ve etkisiz, ama hiç olmazsa 2-0 galibiz ya!
Andorra, Fransa ve İspanya arasına sıkışmış, bir minik prenslik. Pireneler'in sarp yamaçlarının azıcık izin verdiği bir vadide, sıkışıp kalmış bir küçücük ülke. AB'ye almaya dahi lüzum görmemiş, 'ne halin varsa gör' demişler sanki. Turizm'e bel bağlamış onlar da. Tren yok, uçak yok ama otobüs var, aynı bizim Sakarya! Her ülkenin kentleri olur, Andorra'nın köyleri var. Andorra la Vella, La Margineda ve Santa Coloma. Köylerini 15, memleketin tamamını 35 dakikada gezebilir, arada Fransa veya İspanya'yı da ziyaret edebilirsiniz.
Andorra küçücük nüfusundan İspanya'ya 3 futbolcu göndermeyi becermiş! Kalanlar memleketlerinde işiyle gücüyle uğraşıyor, çiçek ekiyor, puro sarıyor, vakit buldukça da top oynuyor. En ekstra üç futbolcuları İspanya üçüncü liginde. Mesela Vales 3'üncü, müçüncü ligde ama Real Madrid'te! Ülkemiz ligindeki ekiplerden herhangi biri gelseydi buraya, futbolumuzu inanın daha iyi temsil edebilirdi. En azından bir anlayış ve sistem sahnelenir, çayır çimen geze geze dizisi olmazdı sahadaki gösteri! Dün gece atılan goller ve alınan galibiyet hiç kimseyi kandırmasın. Andorra'nın en iyi futbolcusu nasıl Real Madrid'in 3'üncü lig ekibi malıysa, bizimkilerin örneklediği futbol da 'merdiven altı imalatı' kalitesidir! Yani imitasyon imalatın dahi beteridir.
Bakınız değerli rakibimiz ömrü hayatında topu topu 3 galibiyet almış, şu ana kadar gurubunda futbol adına hiçbir şey başaramamış. Gerçi şu ana kadar bizimkiler de grupta futbol adına hiçbir şey başaramamış ama onların yıldızlarından pür amatör futbolcu Edu Peppe bizimkilerin kaldığı otelde garsonluk mesleğini icra ediyor. Bizim iki-üç futbolcu bir araya gelse o oteli zinciriyle beraber alabilecek paraya 'para' demiyor! Durumu anlayın işte. Bu vaziyetteki bir futbol duruşuna, ekonomik değerinin gerektirdiği zenginliği ve anlayışı zerre kadar bile örnekleyemeyen bir futbol fukaralığı içindeydi Ay-Yıldızlı gençler!
Oyun başladı, 'ha şimdi'... 'Ha az sonra' derken, 5'inci dakikada az daha kalemizde golü görecektik. Allah'tan çok acemi ve yetenek özürlüler. Fakat tüm bunca futboltif garip-guraba hallerine rağmen biz bir futbol sistemi, rengi ve keyfi üretmeyi beceremedik. Şimdi sahanın enine (gerçekten dardı), boyuna (yeteri kadar vardı), zemine (harbiden berbattı), havaya (lüzumundan fazla rüzgarlıydı) mazeret bulur, kötü futbol imalatımıza kulp takarız. Takarız da, sadece kendi kendimizi kandırırız.
TFF Başkanı Yıldırım Demirören 'kulüpler bize teşekkür etmeli' mi ne demiş! Selçuk'un ustaca vuruşu, Burak'ın çaprazı mükemmel nişanlaması dışında bizim teşekkür edeceğimiz bir şey var mıydı dün gece acaba? TFF katkısı olarak, teşekkür edebileceğimiz bir şey!
‘’Mor-unyo!‘’
Galatasaray’ın, karşısındaki rakibi böylesi, ‘yok hükmünde’ saydığı bir müsabaka izlememiştim. Kalkavan’ın düdüğüyle öyle bir başladı ki Sarı-Kırmızılı’lar, dünya futbolunun ‘vedet’ çalıştırıcısı, inanın ki ‘Mor-unyo’ oldu. Ne zamana kadar? Kayserispor hücum denemelerine başlayana kadar! Çünkü, işte o zaman duruş, pozisyon, zamanlamayla ilgili defolar fena halde sırıttı. Bu sırıtma, bize futbolun içinde var olan gülümseme gibi gelse de, Fatih Terim ve yakın arkadaşının gözünden kaçmamıştır!
Drogba, Mourinho’ya ‘bu adamı neden yanıma almadım, hiç olmazsa başıma bela olmazdı!’ dedirtecek düzeyde, mükemmel bir performans örnekledi. Sneijder öyle, Burak böyle... Yani ‘maraba CimBom-gole’ diyor, rakibi oynatmıyor çocuklar takım halinde.
Daha henüz 3. dakikada Sneijder 0-1’e getirdi skoru. Selçuk ve Drogba golün öncü emekçileridir. Drogba bir tane de kendisi atacaktı ama Ertuğrul iyi çıkardı, olaya kale direği de katıldı ve pozisyon kaçtı.
23. dakika, Burak farkı 2’ye çıkardı. Ardından Sabri ve Melo şahane bir pas alışverişine girişti, Melo topu sağ tarafındaki Burak’a, devretti. Dün sabah kendisi için sağ, Kayserispor için sol tarafından kalkan golcü, yine ‘mıh’ gibi çaktı ve 0-3.
Genç neslin en mükemmel hakemlerinden biri, bence Mete Kalkavan. Bobo’nun bilerek, isteyerek, hem de arkadan Eboue’ye attığı tekmeye, ‘şak’ diye kırmızı kartını çıkartarak, bu müsabakalar düzeyine boşu boşuna gelmediğini kanıtladı. Haklıydı.
Galatasaray hücum aksiyonlarındaki çabukluk, tempo ve zamanlama zenginliğini, savunma etkinliklerine de taşırsa tadından yenmez.
Be kardeşim gider ayak bu gol de yenmez! Biseswar’ın son anda attığı, Cim Bom savunma bomlamalarına tedavi olacak bir reçetenin ‘gol’ tableti içeren hali olmalı diye düşünüyor, sanırım ki yanılmıyorum!
‘’Ordu dertli Ordu!‘’
Mevcut 29'ar puan iki tarafı da tedirgin etmiş belli. Ordu'lular Büyük Şehir ilan edilmenin bile tadına varamamış daha! E nasıl varsınlar, odunlukta kalan odun, kömür bitti bitiyor, doğal gaz faturaları şiştikçe şişiyor, esnafa kazancı, işçiye memura maaşı ya yetiyor, ya yetmiyor! Finduk para etmiyor, takım iyi gitmiyor, kazanılan puan yetmiyor. Ne hava ne de futbol takımındaki ayaz hiç bitmiyor. Kalkan balıkları Rus tarafına kaçmış, beri tarafa doğru gelmiyor. Mevcut bir kısım 'balığı' da insanın canı çekmiyor! Balık yemek için bile keyif lazım insana... Ordu'ya şöyle bir bakıyorum da, Ordu dertli Ordu!
Oysa ne güzel başlamıştı sezon. Transferler şahane, hedef Edirne'den öte. Teknik direktör Hektor, ilk 4 sıra vektor. Çatı katı keyfi sürmeye hazırlanan iki ekibin bodrum katındaki sıkıntılı haliydi, yeşil zeminde izlenen. İlk 8 müsabakasında pupa yelken giden Orduspor'a 'dur' diyen yine Gaziantepspor olmuş ve 3 gollü yenilgiyle yollamıştı Ordusporu evine.
İşe zirve keyfi yaşama düşüncesiyle başlayan iki Anadolu ekibinin, zirvelere yakışan harika mücadelesini izleme şansına sahiptim bugün. Bülent Uygun futbol ufku üretimi, Gaziantepspor orta alan zenginlikleri ve süslemelerinin, Orduspor'dan daha gösterişli olduğunu söylemeliyim. Kalabalıktan top çıkarırken maharetli, hücuma yönlenirken çabuk, rakip kaleye bakarken dikkatliydiler. Boşnak Medunjanin bu güne kadar 2 gol atmış! İkisini de ilk yarıdaki müsabakada Orduspor'a atmış. Bugün de Semas'ın verdiği pası değerlendirdi ve 3. golünü attı! 0-1. Bu golden sonra Karcemaskas ve Fornezzi'nin birbirinden güzel kurtarışlarına şahit olduğumuz şahane futbol zenginlikleri izledik.
Orduspor'un etkili forvetlerinden Stancu rakip ceza sahasına girdi ve Binya'nın hapşırmadan az şiddetli darbesiyle karşılaşınca, 'penaltıdan daha kolay atarım' diye düşünerek kendini yere bırakıyor. Bence tabii! Kolay attı ve 1-1.
Müsabakanın ikinci yarısında da karşılıklı mücadele tüm hızıyla devam etti. Birbirinden şık futbol güzellikleri de. Bu pozisyonlarda forvetler beceriksizdi demek yerine, kalecilerin hakkını teslim etmek daha mı doğru olur acaba? Entresan bir şekilde hava deişimleri yaşıyoruz. Birden yağmur başlıyor, ardından dolu... Bir süre sonra tipi halinde kar. Orduspor, Gaziantepspor müsabakası da farksızdı yaşanan hava şartlarından. Delibalta'nın dokunuşu Fornezzi'den dönüyor ve Sernas'ın ustaca vuruşu gol olarak ağlarla buluşuyor 1-2.
Müsabaka başından itibaren dikkatleri çeken, olumlu işler yapan Atilla şahane bir vuruş yaptı ve 2-2 yi sağladı. Bu pozisyonda Umbides'in ortasına tam müdahele edeceği esnada kayarak düşen Serdar'ın şanssızlığı da bir farklı futbol rengiydi!
Gaziantepspor'un etkili forveti Cenk Tosun , Kaş'ın gözüne takıldı ve yıkıldı. Ceza sahası önündeki serbest vuruşa Sernas öyle bir vurdu ki, tövbe tövbe... Siz anlayın işte... 3-2 ve müthiş çekişme 5 golün atılıp, daha fazlasının da kaleciler tarafından kurtarıldığı şahane bir gösteri olarak bitti. Bunca sıkıntıya sabırla katlanan, centilmen Orduspor taraftarını kutluyor, Karadeniz'li insanlarımızla onur duyduğumu bir kez daha paylaşmak istiyorum... Tebriklerler Orduspor, tebrikler Gaziantepspor... Dediniz ki önce erdem, önce insanlık ve sonra spor.
‘’Anadolu'nun sultanları...‘’
Trabzonspor ve Bursaspor, 2 değerli futbol uygarlığı olarak tarih sayfalarındaki yerlerini almışlardır bence. İstanbul dükalıklarının aralarındaki şampiyonluk devirdaimlerine son veren, 2 Anadolu futbol sultanlığı Yeşil- Beyazlılar ve Bordo-Mavililer.
Bu sezon arzu ettiklerini bulamamış olmanın burukluğunu yaşayan iki camianın, tadına doyulamayacak müthiş kapışmasına şahit olmanın keyfini yaşadık lodosu bol cuma gecesinde. Lodos aslında sersemlik ve başağrısı alametidir diye bilinir ama şahane gollerin gecesi de olma vesilesiymiş meğer!
Bursapor alışkanlık haline getirdi galiba, müsabaka başlar başlamaz 'çat' diye gol atmayı. Ev sahibi, mükemmel bir pas organizasyonu örnekledi sağ kanadından, çıtır-çıtır geldiler ve Batalla pek güzel bitirdi 1-0. Erken gelen gole, erken cevap verdi konuk. Soner orta sahadan Henrique'yi soktu pozisyona, Bursaspor savunmasının çabası ancak topu ağlardan çıkarmak için işe yaradı. 1-1'lik sonuç iki tarafın da hızını ve iştahını artırdı.
Bamba Onur'dan seken topu çizgiden çıkartırken, genç kalecinin 'acaba Bamba'nın tersi döner de yine kendi ağlarımıza çakar mı?' korkusu yaşadığını hissettim sanki! 22. dakika'da Olcan'ın kanattan taşıdığı bir top var, Altıntop'un gole tahvil ettiği top! Bir anda Trabzonspor 2-1 öne geçiyor ve Anadolu sultanlarının kapışması tadından yenmez hale geliyor. Bu Batalla kaça mal edildi bilemem ama maliyetinin çok üzerinde işler yaptığına emin olabilirim. Boyu yok ama her yere uzanan müthiş bir kafası var! Vederson'un ortasına kafa vuruşu yaparak 2-2'yi sağlıyor. Sahalarımızda henüz ışıldamaya başlayan Şener, Bursaspor formasıyla yanılmıyorsam ilk golünü unutulmaz Lacost ürünlerinden biri olarak, Onur'a yolluyor 3-2. Bu gol anlatılmaz, yaşanır! O denli şık bir vuruş ve gol işte.
Trabzonspor'un Efsane değeri, sadece Karadenizliler'in değil her yörenin saydığı ve sevdiği Faruk Özak dahi, eski bir futbolcu olarak golü çok beğenmiş, 'Aaah-ah! Şener aslında Karadenizli ismi, Bursa'da neden ki?' diye de belki kendi kendine sormuştur.
İkinci yarı her iki taraf da büyük gayret içindeydi. Bir taraf 'Tekrar öne geçebilir miyim?', diğer taraf da 'Acaba farkı artırabilir miyim?' çabasında. Karşılıklı akınlar, mücadele ve son çare taze kuvvetlerle ilgili arayışlar! Bir zamanların Bursalı fırtınası Volkan Şen bu kez Kuzey meltemi bile olamadığı oyunlardan birindeydi yine. Bursalı muhtelif formalar altındaki kayıpların iyi irdelenmesi ve nedenlerin de bulunması şart bence. Hem çocuklar, hem kulüpler, hem de Türk futbolu için. Bursapor'da Barış hamlesini yapıyor. Hakan Aslantaş da dahil oluyor ve çok zevkli olduğunu düşündüğüm oyun Bursaspor'un 3-2'lik galibiyetiyle sona eriyor. Bu sonuç ev sahibini mutlu eder ama Trabzonspor'u kahreder. Bence!
Trabzonlu sultan lodosta, bodoslama kayalara toslama tehlikesini ya atlatacak ya da atlacak. Aksi halde mateessüf batacak...
‘’Bir başka dünya!‘’
Gelsenkirchen kış şartlarını tüm şiddetiyle yaşadığı halde, Veltins Arena'da da farklı bir dünya vardı sanki. Üzeri tamamen kapanabilen harikulade bir stadyum ve şahane saha zemini. Kış şartlarını giriş kapısında bırakmış bir yapı yani.
Madenciler yöresi diye bilinen yörede, tüm ocaklar kapatılınca işsizlik almış başını gitmiş. Almanların son zamanlarda buldukları en güzel maden, bizimkilere 1000 Euro cıvarında sattıkları biletler olmalı! Helal olsun gurbetçilerimize ve UltrAslanlar'a. Allem ettiler, kallem ettiler ve tribünde Galatasaray'ı yalnız bırakmadılar.
Galatasaray etkili başladı müsabakaya. Fatih Terim'in de söz ettiği gibi gurur duyulacak bir mücadele, azim, cesaret ve gayretle oyun hakimiyetini ele geçirdiler. Ki karşılarında genç, kuvvetli ve müthiş disiplinli bir Alman ekibi vardı. Schalke Galatasaray'ın dik duruşuna resmen boyun eğdi. Üst üste gelen fırsatları kaçıran taraf Sarı- Kırmızılı'lar olurken, golü bulan taraf Schalke oldu bir duran topta. Kornerden gelen topa adeta Kamikaze gibi dalan ve tekmeler arasından topu çıkaran Muslera, topu fazla uzaklaştırmayı başaramadı ve boşta kalan top ağlarımıza takıldı. Bu pozisyona kadar Schalke hiç gelememişti kalemize. Yanarım yanarım ona yanarım.
Erken yenik duruma düşmüştük ama bu gol ne takımımızı, ne de taraftarımızı zerre kadar bozmadı. Tempolarına aynen devam etti Sarı-Kırmızılı Aslanlar. Hamit Altıntop'un attığı 'Platintop'la beraberliği buldu. Selçuğun indirdiği topa şahane bir vuruş yapan Hamit bu kez direkleri değil, hem Schalke ağlarını hem de tribünleri salladı 1-1.
Beraberlik sonrası aynı tempo ve inançla yoluna devam eden Galatasaray, Riera'nın büyük özverisi sonucu bulduğu fırsatı Burak'la değerlendirdi ve 2-1 öne geçti. Bu gol Burak'ın golcülüğünün ve çabukluğunun uluslararası belgesidir.1-2
İkinci yarıya önde başlayan Galatasaray, nasıl bir Aslanlar topluluğu olduğunu cümle aleme adeta bir daha belgeletti. Muslera'dan söz etmeliyim 'Gerçekten büyük kaleci' bilmem başka söze gerek var mı? Yüreğiyle kaleyi kapattı. Önündeki her arkadaşı da tek yürek oldu ve bir bütün halinde oynadılar. Bir ara baskı öylesine arttı ki, yürekler ağza gelmedi desem yalan olur. Schalke adına beraberlik golü de zaten o baskıda geldi. Geldi ama Galatasaray'ın kendine olan güveninde zerre kadar zafiyet gözükmedi. Bu güven de zaten galibiyeti getirdi. Umut 3. golü attığı an Schalkenin işi bitmiş, Galatasaraylılar gözünü başarının devamına dikmişti. Helal olsun Galatasaray... Galatasaraylılar.
‘’Güzel bitti...‘’
Antalyaspor bu sezon tüm rakipleri için adeta 'Rus Ruleti!' Çünkü nerede ve ne zaman patlayacağı belli olmuyor. Patladığı anda da götürüyor! Hava sıcaklığı artı 6-7 dereceler cıvarında dolaşırken, müsabaka saati yaklaştıkça önce ısı artı 4-5 derecelere düştü. Ardından bir yağmur, sonra patırtı, dolu-molu derken Sivaslı sporseverler strese girdi, 'ya Antalyaspor'da bir azizlik yaparsa bize!' diye. Sonra Sivaslı Hadise seslenmiş 'havamız nasıl olursa olsun ama Sivasspor'umuzun havası güzel olsun' diye!!! Sivaslı Hadise miydi, yoksa başka birisi mi? Karıştırdım işte!
Neyse hafta içi Sivaspor'a iyi bakmışlar. Gündüz Mis Kebap Mevlüt Bey'in orda döner ziyafeti, gece de otelde kuş sütü eksik Anadolu sofrası zenginlikleri. Müthiş bir moral ve motivasyonla sahaya çıktı ev sahibi yani. Müsabaka başlar başlamaz gerçekten kaliteli ve sadece futbolu düşünen iki hırslı ve dirençli ekibin kapışmasına şahit olacağımı hissettim. Mekan sahibi olmanın sağladığı rahatlıkla Sivas tarafı daha baskındı. Taraftar yoğunluğu ve destek de gözardı edilemez tabii. Aslında Antalya'dan gelen bir kısım konuk da vardı ama tüm gayretlerine rağmen kalabalığın içinde etkilerini sergileyemediler. Ortam her haliyle Sivasspor'un galibiyetine hazırlanmış ve şartlanmıştı.
İlker Meral'in düdüğüyle başlayan müsabaka, Antalyaspor'u kendi alanına doğru çekilmeye mecbur bırakan Sivas baskısını hemen hissettirdi. Erman'ın kaptanlığındaki orta saha Adem ve Kadir'in savunma, Aatıf ve Grosicki'nin hücum gayretleriyle ev sahibinin futbolunu daha bir renklendirdi. Çünkü belli görevlerin değil, özverinin temsilcisi olarak sahadaydı bu orta saha. Her alanda özel gayret ve çaba içindeydiler. Eneramo kaliteli futbolcu fakat kalitesi oranında gayretli değil. Bence tabii. Ama takım arkadaşlarının temposuna çıksaydı, her şey çok daha farklı olurdu. Var olanın tamamını vermeyen, bir futbol nekesi sanki bu futbolcu.
Müthiş bir baskıyla oyuna girişen Sivaslılar, golü de erken buldular bir korner atışı esnasında. Kalabalık savunma arasında, topa çok şık bir kafa vuran Rajnoch, kaleci Ndjock'u çaresiz bıraktı ve takımını 1-0 öne geçirdi. Gol sonrası da ev sahibi ekibin baskısı devam etti. Çataldan seken, direkten dönen toplar. Bir anlık gafletle kaçırılan goller. Bu arada makina düzeninde, rakip baskısını panik yapmadan atlatmaya çalışan Antalyaspor var. Şifo Mehmet mükemmel bir düzen ve huzur katmış Antalyaspor'a. Demiştim ya Kırmızı-Beyazlı konuk sanki 'Rus Ruleti' diye, aynen benzeri bir gol attılar. Koskoca ilk yarı tek atış ve gol. Ndjock Sivaspor atağını önledi, topu derhal İsaac'a gönderdi, onun aşırtması Diarra'yı pozisyona soktu ve hücum golle bitti 1-1.
Bu pozisyonda kaleciden, İsaac'a, oradan da golcü Diarra'ya bir mükemmel futbol çabukluğu, becerisi ve rengi vardı. Devre yine Sivasspor baskısıyla bitti, ikinci yarı da yine aynı baskıyla başladı. Uğur İnceman ve Ali Tandoğan'ın sadece savunma değil, hücum aksiyonları içinde de rol aldığını paylaşmalıyım. Fakat yetmedi. Özellikle Erman hem klasını, hem de yüreğini konuşturdu, galibiyet gölüne imzasını atarak da emeklerini perçinledi. Gol sonrası, beraberliğe yaklaşan değil, farkı kaçıran bir Sivasspor'dan söz edebiliriz. Oyunu hiç bırakmadılar ve tempolarını muhafaza ettiler. Eğer Ndjock'un kurtarışları olmasaydı fark olabilirdi. Antalyaspor kötü oynamadı ama Sivasspor mutlaka kazanmayı çok arzuladı ve başardı.
Sivaslı güzel başlayan bir günü güzel tamamladı ve sanırım altın değerindeki 3 puanı heybesine kattı.
Maçın Yıldızı
Sivaspor kaptanı Erman çok çalıştı, arkadaşlarıyla müthiş bir uyum örnekleyerek çabalarını galibiyeti sağlayan golle süsledi. Liglerimizin deneyimli ve örnek sporcusu bence bu müsabakanın yıldızı olarak tanımlanmayı haketmiştir.
Maçın hakemi
Müsabakanın Balıkesirli eczacı hakemi İlker Meral, başarılı yönetimle ilgili bir reçeteyi uygularmış havasındaydı sanki. Kolay olmayan bir karşılaşma Meral'in doğru reçete uygulamalarıyla olabileceği en sağlıklı haliyle sonlanmış ve sanırım hiç kimseye olumsuz konuşma ve eleştiri hakkı bırakmamıştır.
Hayal kırıklığı
Açıkçası yaşam modeli eleştiri, gıdası hayal kırıklıkları olan birini dahi, açıkta bırakacak kadar olumsuzlukların kesat olduğu bir gündü. Hani 'bulabilene aşk olsun!' denilebilecek bir gün.
‘’Gerçeklerden kaçmamak lazım!‘’
Koskoca ilk yarı Gençlerbirliği sadece bir kez gelebilmiş, genelde savunma bölgelerinde mücadele etmeyi yeğlemişti. Ya Galatasaray? Geçtiğimiz haftaya nazaran çok daha iştahlı, hücumu düşünen, kanatları kullanan ve rakip ceza alanında sıkça gözüken bir fotoğrafı örnekliyordu. Bıkmaz, usanmaz bir pozisyon arayışı, atılan şutlar tüm Galatasaraylılar’a heyecan veriyor, her an gol bekleniyordu. Bekleniyordu da, yoktu... Ramazan mükemmel kurtarışlar yaparken Sneijder ve Burak’ın mutlak gollük şutlarına ‘dur’ diyen adamdı. Bu arada Hamit’in bir şutu da direkten döndü ilk yarı ve başladığı gibi bitti devre.
Herkes Galatasaray’ın daha baskılı olacağını ve mutlaka da gol hatta goller bulacağını umarken, 60. dakikada Gençlerbirliği öne geçti. Vleminckx’in belden takviyeli, mükemmel kafa vuruşu köşeden ağları bulurken, Eboue’nin yerde ne aradığını sanırım kimse çözemedi. Demek ki kolay düşmemeli! İkinci yarı Gençlerbirliği daha derli toplu ve kişilikli oynarken, ev sahibi Drogba’yı aldı oyuna. Dünya yıldızı Türkiye’deki ilk penaltı vuruşunu, dışarıya atarak kullanmış oldu. Son dakikalarda kaçan penaltı sonrası Galatasaray’ın çare arayışları, telaşı, Zan’ın oyundan atılışı ve 90 dakikanın bitişi. Galatasaray’ın yenilgisiyle bitişi.
Şu konuyu tekrar konuşalım ve olan biteni doğru irdeliyelim! Kimbilir kaç haftadan beri Galatasaray’ın iyi oynamadığını, doğru oynamadığını ve anlaşılamaz bir gerilim içinde sahada boy gösterdiğini yazıyorum. Bu hoşa gitmiyor tabii. Hoşa gitmese de, tespitlerimiz eninde sonunda realiteye geçiyor ve isteseniz de, istemeseniz de hüsran yaşanıyor. Gerçeklerden kaçmanın hiçbir faydası yok yani!
‘’Sıkıntılı cuma‘’
Aslına bakarsanız Sarı-Kırmızılı taraftarın büyük kısmı sıkıntılı, üstelik de şarz vaziyette çıkmştı Arena yoluna doğru! Malum, Almanya'daki Schalke müsabakasının olmayan(!), ya da satılamayan biletleri meselesi! Birileri verem ettiler milleti Tivitır ve Feysbuk'larına koydukları bilet fotoğraflarıyla! Özellikle de Gazinocular Kralı Fahrettin Aslan Jr. en çok hatırı sorulanlardan biri oldu, Başkan'dan sonra! Hangi başkan mı? Söylemem, bileti bulamadınız bari başkanı bulun kardeşim her kimse?
Neyse çisil çisil yağan yağmur kimi için son derece romantik bir ortam nedeniyken, kalabalık İstanbul akşamında birileri için de büyük stres nedeni. Havanın kararmasıyla iliklere doğru işlemeye başlayan soğuk da cabası. Aslında 10 derece civarı bir ısı var sanki de, rutubet üzeri maç gerilimi, zaten şarz olan milleti iyiden iyiye üşüttürüyor. Galatasaraylı futbolcuların durumun vahametine vakıf bir halet-i ruhiye içinde sahaya çıktıklarını gördüm. Ciddi, hırslı, tempolu. Trakya'nın haklı gururu Özgür Yankaya'nın düdüğünden itibaren rakip alana yerleştiler. Üst üste pozisyonlar, paslar, sağdan ve soldan bindirmeler, şutlar, direkler, kornerler ama gol yok! Neden yok? Bir kere kaleci Ramazan mükemmel. Gençlerbirliği savunması da, orta alanından yeterli desteği bulamamasına ve topun hücumdan acele dönmesine rağmen dağılmamayı başarıyor.
Bu arada da Hamit'in 2 topu direkten dönüyor. Sneijder ve Burak'ın vuruşlarını yine Ramazan önlüyor. İkinci yarıda herkes Galatasaray'ın daha baskılı olacağını ve mutlaka golü bulacağını düşünürken tersi oldu! Gençlerbirliği ilk yarıda sadece tek pozisyonla yetinirken, şimdi daha fazlasını aramaya başladı ve buldu. Vlemincky belden takviyeli vurdu kafayı, çatala doğru. Eboue'nin de o anda neden yerde yattığı pek anlaşılamadı ama galiba kendini yere doğru kolay bıraktı. 'Vlemincky çatala doğru' demiştim ya! Golü yedi evsahibi 0-1.
Drogba girdi sonra oyuna ve az sonra kazandırdığı penaltıyı, dışarıya atarak kaçırdı. Ardından Zan'ın oyundan atılması var. maalesef takım halinde ev sahibinin ambele olması da var. İyi başlanılan ama sonu kötü biten bir karşılaşma, Galatasaray adına.
Galatasaray devre arası kampında kazandıklarını sahneye koyamıyor ve her geçen hafta tesadüflerle atlatılıyor...Du! Bu hafta olmadı, hepsi bu.