‘’Riera hem sorun hem kazanç‘’
Terim’in Riera’yı solbekte sahaya çıkarışının belirli sonuçları oldu. Hem olumlu, hem olumsuz.
Emre’yle birlikte ilk yarıda tüm akınların kaynağında onlar vardı. Golün asisti, Necati’nin kalecide kalan vuruşları hep onların kanadından geldi.
Bu olumlu durumun bir diğer sebebi ise özellkle ilk yarıda Melo’nun oyuna geçtiğimiz haftalara oranla daha fazla girmesiydi. Yani önstoper gibi oynamadı.
Bu iki değişikliğin olumsuz etkisi ise ters kademedeki zayıflıktı. Kayserispor neredeyse sürekli kendi solunu kullandı. Ve özellikle Troisi’yle çok rahat daldılar içeri. Ve soldan akını sağa çevirdikleri her an Riera ve Emre’nin kademe yapamayışından çok zorlandılar.
Yani Semih-Ujfalusi ikilisi tam anlamıyla sudan çıkmış balığa döndü. Önce Eboue’yi kaybetmişlerdi. Dün de hem Hakan’ı hem de önstoper Melo’yu. Galatasaray belki biraz daha iyi bir sol kanat hücumuna sahip oldu ama savunma göbeğinin ipini bağlayabileceği yegane isim Muslera oldu. Hem kaleci hem liberoydu.
İkinci yarıda Melo yine önstoper olunca savunmada daha güvenli oldular. Ancak bu kez de ileri çıkmakta sorun yaşanmaya başladı. Engin-Selçuk ikilisinin parselasyonda yaşadıkları sorun, Emre’nin yorulması nedeniyle durdular neredeyse. Şansları Kayserispor’un bu yılki en büyük sorununu yine çözemeyişi oldu.
Şöyle ki: Kayserispor’un akılla bezeyemediği bir dinamizmi var. Sert bir savunması, hızlı kanat ve merkez hücumcuları, mücadeleci genç orta sahaları var.
Ama oyunun kaderini belirleyecek bir akıl yok ortada. Oyuna hükmedemiyorlar, oyunu yönlendiremiyorlar. Biraz tecrübeye, biraz tekniğe, biraz da soğukkanlılığa ihtiyaçları var.
‘’Kan değil ruh kaybediyor‘’
Beşiktaş kan kaybetmeye devam ediyor, sizce ana sorun ne?
M.D: Beşiktaş kan kaybetse iyi, ruh kaybediyor... Kan yerine konur da, ruh gitti mi ancak çağırırsın. Gelmez ama sen geldi diye inanırsın. Beşiktaş’ı Beşiktaş yapan her şey yavaş yavaş eriyip gidiyor.
Ben demiştimciliği sevmem ama maalesef demiştim.
Hiç uzatmadan söyleyeyim. Sorun Demirören Yönetimi’nin tarzıdır. Eldeki oyuncuların hemen tamamı vasat üstüdür. Teknik kadro son derece çalışkan ve alçakgönüllü bir ekiptir. Ama herhangi bir mühendislik üzürünü değildir, uyumsuzdur. Ayrıca yönetim tarzı bütün kimyayı bozuyor.
Maalesef Quaresma’ya kendisini Cristiano Ronaldo zannetttiren ama sonra da parasını ödemeyen bir yönetim tarzı var. Quaresma, Maradona’nın görmediği muamaleyi görüyor. Her yıl 1 ay ekstra tatil alıyor. Bana da bu kadar ayrıcalık verilse ben de bu kadar çalışırım. Bir anda takım kaptanı bir soyunma odası kavgası nedeniyle takımdan atılıyor, ama ismi lazım değil başka bir futbolcu profesyonellikle ilgisiz ne kadar iş yaparsa yapsın kalıyor. Tüm ekibin kimyası bozuk. Denizli döneminde hocanın otoritesiyle bunların önüne geçiyordu ama şimdi durum farklı...
Beşiktaş’ın bu zor zamanlarında Başkan Yıldırım Demirören’in adı TFF Başkanlığı için geçiyor. Bu konu hakkında düşünceleriniz neler?
M.D: Mehmet Ali Aydınlar dünyanın en büyük hastane zincirlerinden birinin yaratıcısı olarak bir yöneticilik başarısı gösterdiği ve Acıbadem Fenerbahçe Voleybol takımıyla elde ettiği başarılar nedeniyle bu göreve aday gösterilmişti. Çok iyi bir yönetici olduğu yönünde kimsenin en ufak bir şüphesi yoktu. Ve bu görevde 7 ay kalabildi. Yıldırım Demirören bu sıkışık durumda hangi yönetim başarıları nedeniyle TFF başkanlığına aday oluyor ki! Ayrıca Beşiktaş’ın bu davanın bir parçası oluşu Yıldırım Demirören’in başkanlığı dönemine rastlıyor.
Öte yandan 80-90 milyon dolarlık bir alacağından bahsediliyor. Bunun tahsili nasıl olacak? Yaratılan borçlar konusunda yönetim ekonomik açıdan ibra edilebilecek mi? Bunun olacağını düşünmüyorum.
Sık sık eleştirilen Portekiz çetesi bu sezon sadece kaybedilen Eskişehirspor karşılaşmasında bir arada 90 dakika forma giydi (Almeida, Quaresma, Simao, Fernandes). Sizce Portekizli oyuncuların Beşiktaş’a katkısı ve etkisi nedir?
M.D: Onları asla suçlamıyorum. Bu kadar şımartılıp sonra da paraları ödenmeyen insanlardan bekleyebileceğimizden çok daha profesyonel davranıyor çoğu. Bu çocuklara çete lakabını yakıştırırken yanlış yapılmıştı ama çok emin olabilirsiniz çete gibi davranmadılar. Şımartıldılar ve biraz şımarıkça davrandılar ama çete gibi değil. Fernandes dışında yüzde 50 performans gösterebilen biri bile yok. Quaresma eğer bahsedilen kızının sağlık sorunlarıyla ilgili bir bunalım yaşıyorsa ona da diyecek bir şey yok. Ben Simao dışındaki oyunculardan Beşiktaş’ın hala yararlanabileceğini düşünüyorum ama yönetim tarzında köklü bir değişiklik şart. Ancak öte yandan kulağımıza gelenler ise takımın sezon sonunda baştan aşağı değişmek durumunda kalabileceği yönünde. Bu kadar borç ve demoklesin kılıcı gibi tepede sallanan UEFA kriterleri varken, iş zor.
Braga mücadelesi Beşiktaş’taki tüm problemleri kapatacak kurtuluş mücadelesi olabilir mi?
M.D: Hala gözümün önünde Tel Aviv’de ve İstanbul’da Stoke City karşısında oynanan oyunlar var. Beşiktaş’ın Avrupa standardı farklı. Ve salı günü bir sıçrama bekliyorum. Ama bu sıçrama sürekli bir iyileşmeden ziyade oyuncu ve teknik heyetin kendisini uluslararası arenada gösterme güdüsünden kaynaklı olacak.Bu sıçrama 6 maçtır kazanan en son Porto deplasmanında 3-2 kaybetmiş çok formda bir Braga’ya karşı etkili olabilir mi? Bence evet! Beşiktaş’ın bu turu geçmesi Play-Off’a kadar direnç kazanmasını da sağlayabilir.
‘’"Pes etme sağlam"‘’
Başarı ve şöhret hem bir lütuftur hem de bir lanet...Bunu en iyi bilenlerden biri de Ertuğrul Sağlam’dır. Futbolculuğunda Beşiktaş’a o zamana kadarki Türkiye bonservis rekorunu kırarak imza atmıştı. Çok başarılı oldu ama gönderilişi
sıradandı. Aynı kaderi teknik direktörlüğünde de yaşadı.Bursa’da başardığı ise şöhretini daha da büyüttü ama laneti de...
Bursaspor’la hem de modern zamanda paranın her şey olduğu dönemde kazandığı şampiyonluk, Galatasaray’ın UEFA Şampiyonluğu kadar nadir bir iş... Tekrarlanması çok güç...
Ne gariptir ki, belki o sene şampiyon olmasa şimdi kafası daha rahat olacaktı. Çünkü bizzat kendi başarısı laneti de oldu. Bu yüzden onu anlıyor ve hak veriyorum. Eleştirilere verdiği tepkileri de son derece uygar buluyorum. Tespitleri de büyük ölçüde yerinde. Bütçe farkları vs. bunlar gerçek. Bunun ötesinde bir durum da var.
Devler Ligi yordu!
Bursaspor şampiyon olurken iskeletin önemli bir parçasını oluşturan tecrübeli isimler bir sezon sonra aynı seviyede oynayamadı. Şampiyonlar Ligi onları yordu. Gençler ise bu sezon gittikleri takımlarda da görüldüğü üzere bir öğrenme güçlüğü çekiyorlar. İlerlemediler gerilediler. Sercan’ın yetersiz görülüp 4 sene sonra Necati’nin Galatasaray’a yeniden çağrılışı herhalde bu durumu iyi anlatıyor olmalı. Volkan’ın Trabzonspor’da yer bulamazken Olcan’ın hemen monte edilmesi de.
Bursaspor şampiyon olduğu sene Ergiç’ten Turgay’a kadar tüm oyuncularından yüzde 90 performans aldı. Bursaspor’un bu geçen zamanda yapması gereken o başarıyı formüle etmekti.
Bu kadar kısa zamanda bunu yapmak kolay olmayabilir. Ancak bir an evvel bir metot geliştirmek ve bir altyapı oluşturmak için çalışmalı. Bunların hepsi teknik kadrodan beklenemez. Ama bunun yolunu açacak olan da teknik kadrodur. Üniversitelerle çevre kulüplerle bunu yapmak şarttır. O yüzden beklemeli.
Transferde karavana attılar
Öte yandan bir Ergiç, bir Batalla daha bulamış olmak ise tamamen teknik kadronun sorunu. Sağlam ve ekibi şampiyonluktan bu yana transferde yüksek yüzdeyle karavana atmalarının da sebebini bulmalı. İki sezonda şu ana kadar tam 13 yabancı oyuncu alındı. Ve bir tanesinin dahi akılda kalıcı tek bir maçı yok. Seneye hepsi gitse kimse itiraz etmez. Ertuğrul Sağlam devrimci bir teknik direktör ama scoutlarını hemen değiştirmeli.
Sağlam ne demişti?
“Burada bir suçlu varsa o benim. 3 ay sonra üzerime düşen ne varsa yaparım. Bunun için sezon sonunu beklemek lazım. Transfere toplam 6 milyon Euro harcadık. Sow’un yarısı. Bu yüzden transferde bizi Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor’la bir tutamazsınız.”
‘’Her şeyi Kocaman bozdu‘’
Mehmet Ali Aydınlar istifa ederken sadece şunları söyleyebilirdi:
-Bu baskıdan sıkıldım. Bütün bunların sorumlusu ben değilim ve ne ben ne ailem bu sıkıntıyı çekmek istiyoruz.
Yeterdi. Fazla bile gelirdi hatta. Başka söze de gerek yoktu.Hatta şu ana kadar yapılmış en net eleştiri olurdu.
“Sizinle ve kirli dünyanızla mı uğraşacağım. Ne haliniz varsa görün!” demek olurdu bu!
Neden 10 yıldır Şenes Erzik girmiyor bu işe?
Neredeyse uzay futbolunu yönetecek ama Türk futbolunu yönetmiyor. İstiyor ama yaklaşamıyor. Bundan büyük eleştiri olur mu?
İşte aynen bunun gibi basit ve net bir eleştiri olacaktı Aydınlarınki de...
“Sizinle mi uğraşacağım!”
Ama öyle yapmadı.
Ne yaptığına iyi bakmak lazım. Çünkü fena halde salak yerine konuluyoruz...
İki temel unsur var. Sadece bunlara bakmak geri kalan her şeyi unutmak lazım.
1-Fenerbahçe’yi Şampiyonlar Ligi’ne yollamıyoruz dedi. Kendisi cezalandırdı. Ama şampiyonluğunu almadı.
2-Trabzonspor’u Şampiyonlar Ligi’ne çağıran UEFA’ysa itiraz etmedi. Ama Trabzonspor’u da ödüllendirmedi, şampiyonluğu vermedi.
Bu iki hamle zaten Kısmet Erkiner’in, - bir buluşmuş gibi - söylediklerini bizzat Aydınlar’ın fiiliyata dökmesiydi. UEFA’nın o savunmayı o şekilde yapabilmesi için bu iki işlem bu şekilde gerçekleşmişti ve Aydınlar’ın bunu bilmeme olasılığı yoktu. Karar verildiği gün bu satırlarda dahi yazılmıştı.
Dolayısıyla sebep bu değildir, olamaz...
Şimdi işlerin sarpa sarmasının sebebi ise sadece Aykut Kocaman’dır. Ve Alex. Ve Stoch, ve diğerleri...
Bu süre boyunca dikkat edilmesi gereken sadece bu iki başlıktır. Geri kalan, raporlar, Arıboğan ve Helvacı vs. hikayeleri de ortalığı bulandırmak, doğrusu sulandırmaktan başka bir şeye yaramayan bir dolu gündem ve hedef şaşırtıcı hamleden ibarettir.
Tıpkı tamamen gündemi değiştirmeye yönelik play-off zırvası gibi. Ve tıpkı açık bir anayasal ihlal olan, cinsiyet ayrımcılığı suçu içeren kadınlara özel maçlar gibi...
8 ay boyunca Abdullah Avcı hamlesinden iki günde bir maç oynanmasına kadar her şey bu işlerin sulanmasına ve bulanmasına ve soğumasına yaradı sadece.
Ama Aykut Kocaman ve ekibi bütün bunları manasızlaştırdı.
Şunu bilin, Fenerbahçe futbol takımı zirveye böyle inatla tutunmasa, çoktan savunmalar alınmış ve karar verilmiş olurdu.
Misal krize girip şu anda ligin 10 sırasına düşse. Olabilirdi. Hatta normali buydu. Hatta beklenen de buydu.
Her şeyi onlar değiştirdi. Tüm bu olup bitenler içinde en önemlisi onların yaptığı.
Onlar başarısız olsa Aziz Yıldırım da tartışılıyor olacaktı bugün...
Ve diğer herkesin de eli güçlenecektiHatta Fenerbahçe’ye güçlü başkan adayları da çıkacaktı.
Ama olmadı. Aziz Yıldırım 13 yıl boyunca yaptığı yatırımın karşılığını en fazla şimdi alıyor.
Daha 10 yıl evvel kendi kendine kaos yaratan, İçindeki kavgalarla dağılan,
Gereksiz ve bol transferle kendisini krize sokan,Dünyanın en iyi hocalarını madara eden,
Şampiyon olduğunun ertesi günü kaptanını kovan, hocasını kaçırtan Fenerbahçe’den bahsediyoruz.
Bugün futbol tarihinin en büyük krizini yaşarken, Yıldızlarını kaybetmişken, Boynunda iple zirveye tutunuyor.Bunu yapan futbol takımıdır.Ve o futbol takımı tüm süreci değiştiriyor.
Her şeyi değiştiren Aykut Kocaman ve ekibinin zirve inadıdır. Başka hiçbir şey değil.
Peki bu durumdan bir övgü mü çıkartmalıyız yoksa yergi mi? Buna karar vermek için en az bir 5 yıl beklemek lazım...
‘’Fenerbahçe detayda kazandı‘’
Ama skordan bağımsız olarak maça baktığınızda durum hiç öyle değildi. Hatta gayet iyi düşünülmüş, rakibe akan oyunda açık vermeyen bir oyundu. Ve hatta Holosko’yla iyi planlanmış ama kötü bitirilen kontrataklar buldular.
Öte yandan Aykut Kocaman’ın kağıt üzerinde etkili olabilecek kadrosuysa Stoch dışında neredeyse hiçbir şey üretemedi. Sow ve Alex rakibin dört stoperli oyunu karşısında yok oldular. Emre, Cristian ve Topuz’dan hücum yönünde bir yardım alınamadı. İki kanat da geride çakılı kaldı.
Misal Beşiktaş’ın yumuşak karnı gibi duran sol bekteki Ersan Gülüm’ün kanadından bir akın dahi yapamadılar. Aslında yapmadılar demeli. Orayı kullanan Topuz hiç kalkışmadı buna. Gökhan Gönül zaten sakatlıktan çıkmıştı ve yeniden sakatlığa girdi. Keza Emre de... Bir kez bile kağıt üzerinde intihar sayılabilecek bir hamle olan, 13 ay sonra sol bekte forma giyen Ersan Gülüm’ün üzerine gidemediler. Tamam, erken sakatlıklarla oyuncu değişiminde kısıtlanmıştı Kocaman... Ama Sow’u sola çekmek ya da Stoch’u bölüm bölüm o kanada almak yoluna da hiç gitmediler. Ancak golü bulan onlar oldu. Bir kornerde, uzun oyuncu arasından Yobo boşluğu bulmayı ve golü atmayı bildi. Alex’in kornerlerine bu yıl en iyi reaksiyonu veren Gökhan’ın aşırtmasında. Ama eğer Beşiktaş alan savunması yapsa, ki bu kadar stoperle ve uzun oyuncuyla yapılması gereken budur. Bu golü yemezlerdi. Yani her şeyi iyi planlayan Carvalhal detayda kaybetmiş oldu.
‘’Engin kurtardı‘’
Emre ve Semih başta olmak üzere iki tarafta da direkt skoru etkileyen bir dolu hata yapıldı.
Böyle bir zeminde oynanan bir ligin başında ya da sonunda Süper ibaresi olması neresinden baksanız komik.
Gaziantep; Sosa, Popov, Cenk ileri üçlüsüyle başladı. Sonra oyuna Sapara, Muhammet, Turgut Doğan’ı. Bu lig standardının çok çok üzerinde bir hücum ekibi. Ama bu sezonki 3 hocaları da henüz bu güçten yararlanmayı başarabilmiş değil. Galatasaray’ın bireysel savunma hataları dışında hiçbir yaratıcılıkları yoktu. Gerçi bu bile onları maçı kazandıracak şanslar verdi. Son vuruşlarda iyi olamadılar.
Galatasaray’da farkı yaratan ve açıkları kapayan ise Engin oldu. Yine sadece doğaçlama bir oyun oynuyor. Eski usül bir serbest oyuncu gibi. Ancak dün rakibi hataya zorlayacak bir hırs ve yaratıclık ortaya koydu. Sürekli faul aldı ve takımını ileri taşımayı başardı. İkinci golden önceki driplingi, çalımı ve pası çok iyiydi. Necati’den de bahsetmek lazım. Oyuna akıl ve soğukkanlılık getirdi. Bu son zamanlarda bu takımın en çok ihtiyaç duyduğu şey...
Melo’nun form düşüklüğü ve neredeyse bir önstoper gibi oynayışıyla, kanatların neredeyse hiç hücuma destek olamadığı gerçeklerini gözönüne aldığınızda Bu iki oyuncunun yaratıcı performanslarıyla Elmander’in dinamizminin maçtaki en belirleyici unsurlar olduğunu söylemek lazım.
Yani Galatasaray bu oyunla böyle bir zeminden 3 puan çıkarılabildiyse bu 3 oyuncu sayesindedir.
‘’Aydınlar ve Sow mu gevşetti?‘’
Tabii kolay değil! Ancak sanırım dün bu sıkıntısı tamamen ortadan kalkmıştır. Zaten 3. golden sonraki gülüşü de bunun bir sinyali. Almanya’dan gelen birçok Egeli gibi, Gekas da Türk tipi sert, kavgacı savunmalara nasıl dersler verilebileceğini kolaylıkla göstermişti düne kadar. Ama dünkü dersi özeldi ve Serdar Kesimal’aydı. Açıkça söylemek lazım. Serdar yetenekli bir oyuncu. Ve hâlâ gelecek vaat ediyordu! Ancak 3 maç daha böyle oynarsa bir daha formayı zor görür. Yobo ya da orta sahanın zayıflığı onun performansına etki etti tabii ki. Ama Serdar’ınki başka ... 90’ların büyük takım stoperlerine özgü rahatlıkla yarattığı penatlı bahsim. Bu, Lugano, Popescu, Sivok gibi vücut vücuda rakibi etkileyen oyuncularca sergilendi. Ve savunmacıların yapması gereken bir şey aynı zamanda... Ama kabul etmek lazım ki, hiçbiri bu kadar hakem çağırmadı. Savunmacı vücudunu nasıl kullanacağını bilir. Ve sınırı aştığın anda güreşçi olursun. Serdar bu ayrımın farkına varmalı.
Gekas’a dönelim! Bu performansının anlattığı bir şey var. Geçen sene Cenk Tosun’un anlattığıyla aynı. Bundesliga’da antrene edilmiş oyunculardan bir sene yararlanabilirsin! Yararlanmalısın! Ama o kadar! Yani eğer bir eğitim zinciri oluşturamadıysan Bundesliga’dan golcü al! Yarım sezon boyunca öyle bir işine yarar ki Samsun’da bile Sirtaki çalarsın!
Bu arada işin özüne de bakmak lazım. Topuz, Christian, Caner, Stoch, Özer, Bienvenu 6’lısının da arkadan Gökhan gelmeden, Emre olmadan ya da Alex kulübedeyken sergilediği performans beklenir bir acıklı durum. Bu takımı kendi takımından bile haberi olmayan Mesut Bakkal’a istesen yaptıramazsın. Fenerbahçe’yi inanılmaz bir başarıyla buraya getiren Kocaman ekibinin, Sow transferi ve Aydınlar’ın istifası sonrası sinirleri yumuşamış belli ki!
‘’Ne Baros'suz ne Baros'lu‘’
Melo, Selçuk’u farklı kılan iki yönlü oyunun yerini Melo’nun önstopere döndüğü bir futbol alıyor. Selçuk’un da hücum verimliliği azalıyor.
Verimliliğini azaltan bir başka faktör ise bu yapıda araya kaçmayı bilen bir oyuncu olmayışı... Baros bunu yaptığı için farklı. Diğerleri ayağa top istiyor.
Sezon başından buyana fikrim aynı. Ve 57’den sonra açıkca da görüldü ki, Galatasaray’ı iyi yapacak olan, Semih Ujfalusi, Selçuk-Melo, Baros-Elmander omurgası. Dün başka bir planla işler yürümedi. Ancak 57’deki değişiklikler sonrası Melo’nun yine fazla geride kalması ve Engin’in tamamen doğaçlama oyunu dışında çok daha iyiydiler. Baskıyı kurdular. Fakat ama sinirlerine hakim olamadılar ve Baros atılınca baskı dağıldı.
57’den önce Galatasaray’ın duran toplar dışında bir önemli silahı yoktu. Ancak ona da 9 kişiyle gidince Antalya etkili bir iki kontratak yaptı. Golü de buldu...
Antalyaspor genelde ayağa pasla çıkmayı seven bir gelenek oluşturdu. Ama bazı büyük maçlarda bunun oldukça dışında çıkıyorlar. Dün de Mehmet Eren merkezli bir kontra şablonu benimsemişlerdi. Ve açıkçası bunu dengesi bozulmuş Galatasaray savunması karşısında ilk yarıda etkili yaptılar.
Ancak 2. yarıda ev sahibi orta saha daha iyi hücuma çıkınca onların kontratakları da azaldı. Garip gibi durabilir ama öyle değil.
Bir transfer sorusuyla bitirelim: Hayır Necati değil!
Bir dünya markası ve cazibe merkezi olan, Alman, Rus ve İngilizlerin ev bellediği Antalya şehri nasıl iyi yabancı oyuncu bulamaz? Hatta aramaz ve Arena’ya tek bir yabancı oyuncu olmadan çıkar! Anlamak mümkün değil...









































