‘’Caner aldı götürdü‘’
1- Maçı alan adam Caner... Futboluyla, liderliğiyle, yılmayışıyla, son saniyede dahi faulü dahi arayışıyla...
2- Fenerbahçe’nin altyapısı, bir Bienvenu çıkaramıyorsa kapatılmasında bir sakınca yok. Kahe’nin yarısı kadar dahi bir santrforu yok Fenerbahçe’nin.
3- Stoch belki de geldiğinden bu yana en iyi futbolunu oynadı. Buna rağmen ikinci yarıda, biraz da yorulunca yaptığı top kayıpları Manisa’nın temel kontratak kaynağıydı.
4- Alex’in yokluğu bir şekilde Topuz, Caner, Stoch ve Baroni’nin eşit görev paylaşımıyla kapatılıyor. Ancak Semih’in yokluğuna çare yok.
5- Caner, aynı Burak Yılmaz gibi basit oynamayı öğrenerek dün yıldız statüsüne yükseldi. Topuz bunu yapamadığı için çok kritik bir gol kaçırdı. Şovu değil basit oyunu aramalı... O akın hem Manisa’yı oyuna yeniden dahil etti, hem de Topuz’u oyundan düşürdü. Buna dikkat etmeli...
Lefter Stadyumu
Lefter’i, Varlık Vergisi’ni icat eden, Lefterleri hayata küstüren hükümetin başkanının adını alan stattan uğurladık. Ne vahim... Halbuki Varlık Vergisi zihniyetini Lefter’in adını verdiğimiz bir statta tarihe gömebilsek...
Bunu bir yapabilseydik daha doğrusu. Sağlığında o stada onun adını verebilseydik...
2007’de Milliyet’te yazdığım ve o dönem taraftardan yoğun ilgi alan şu yazıdan bir özet vereyim tekrar...
Nur içinde yat Lefter
...Uzun süre oturduğum evin bulunduğu sokağın adı birden değişti. Yılların Aslanyatağı Sokağı, bir sabah Mehmet Öz oluverdi. Hiç kimse sormadı bana. Ben niye “Çocuklarınızı tişörtle denize sokun. Asla kebap yemeyin” gibi laflar eden bir vücut teknisyeninin adıyla alt alta olmak zorunda olayım ki her zarfta? Bu ülkede herkesin adı sokaklara verildi de Mehmet Öz mü kaldı geriye? Sokağın adı en başında Mehmet Öz olsa hiç taşınmazdım ki ben oraya!
Bu ülkede böyle bir anda değişiyor her şey. Mehmet Öz’ün yaşadığı kentte böyle bir şey mümkün mü? Hayır!
Evet, bu ülkede bir isimlendirme sorunu da var. Bakın statlara misal.
Bu yıl 18 takımın 8’inin oynadıkları stadın adı Atatürk’tü. Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi maçlarını da katarsak 9 takım eder. Ligin yarısı... Bu statlardan birinin bile (Olimpiyat dahil) Gazi’nin adına yakışan bir yapı olmaması bir yana, isminin bu kadar çok ve kolay kullanılışına da hayret etmemek mümkün değil...
...Ve Fenerbahçe... Sanırım Aziz Yıldırım, rahmetliyi geçecek, ama şimdilik en uzun süre kulübün başkanlığını yapmış bir başbakanın ismi var Papazın Plazası’nda. Saracoğlu’nun stadın Fenerbahçe’ye kazandırılmasında da direkt bir rolü var. Ama ne olursa olsun garip duruyor. Bir gönül bağı yok. Stadın haşmetinin, duygusunun, renginin altında eziliyor. Rüştü Saracoğlu diyen çok. C’yle mi, Ç’yle mi yazılıyor bilinmiyor vs.
Lafı uzatmayacağım. Biliyorum ki, kurulduğundan bu yana bir iktidar takımıdır Fenerbahçe. Stada bu ismin verilmesi de bu geleneğin doğal bir sonucu. Ama Fenerbahçe değişiyorsa ki, değişiyor. Artık zayıf geliyor stadının ismi. Daha ruh taşıyan, daha duygu yaratan, daha kalplere hitap eden bir isme ihtiyaç var.
Sağken, gülen yüzü Ada’dan şehri aydınlatırken, Lefter’in ismi verilmeli stada.
Lefter Küçükandonyandis değil, babalarımızdan duyduğumuz gibi, efsane olduğu gibi sadece Lefter.
Lefter Stadyumu.
Bu, tribünleri çevreleyen ısıtma fanlarından daha büyük bir sıcaklık yayar hem Kadıköy’e, hem ülkeye.
BU kulüp
BU memleketin batıya açılan penceresinde kuruldu BU Kulüp.
BU toprakların futboldaki en büyük uluslar arası başarılarını BU kültürle kazandı.
BU kulüp ve BU kültür büyük yıldızlar yetiştirdi.
Ama asıl önemlisi karşısındaki dinlemeyi bilen insanlar yetiştirmesiydi.
Galatasaray tarihinin kulübe en çok para kazandıran BU oyuncusunun söylediklerini bağlamından kopartarak okumak BU kültürü özümsemiş insanların yapacağı iş değildir.
BU adam eğer BU kulüp demişse başka bir kulüp bilmediğindendir...
Eğer BUnu da anlayamıyorsanız Allah yardımcınız olsun. BU hayat sizin için çok zor olmalı...
‘’Carvalhal hata yapıyor‘’
Futbolu, istatistik kabul etmez bir oyun olarak kabul etseniz bile golcülük tartışma götürür bir iş değildir. Çünkü az skorlu bir oyundur futbol. Skoru puanından küçük olan başka bir spor var mıdır ki zaten!
Ve dolayısıyla 1 gol çok şey demektir. Gole yakın adam, golü rahat bulan adam da her şeydir. Şu anda Beşiktaş’ın elindeki tek gerçek golcü de Mustafa Pektemek’tir. Ve daha fazla sahada olmalıdır. Beşiktaş’ın bir numaralı gerçeği budur. Quaresmalar, Simaolar, Gutiler, Almeidalar bir yana, Mustafa istatistiki bir gerçektir. Carvalhal’e sevgide saygıda kusur etmek istemem ama, bu Mustafa konusunu da anlamadığımı söylemem gerekir.
Sadece bu değil. İlk yarıda özellikle kendi sağını Sestak’la olağanüstü kullanan, ev sahibinden daha fazla pozisyona giren ve özellikle Turgay’la çok net iki poziyon harcayan Bursa’nın bu skora yakın oyununa imkan veren, Beşiktaş orta sahasının yumuşaklığıydı. Ernst 2 yıl öncesinin dinamik adamı değil maalesef. Ve dolayısıyla Beşiktaş orta sahası kolay geçilebilir bir yer. Necip’in ilk goldeki süper presi dışında beklentilerin çok uzağında olduğunu söylemek lazım. Yine de Fernandes’in oyun kurumuyla ilgilendiği bu oyunda orta sahanın işçiliğini yapan ender isimlerden biri Necip. Onun oyundan Simao lehine çıkışıyla Bursa’nın gelişlerinin iyice artması arasında direkt bir ilişki var. Eğer Ertuğrul Sağlam doldur boşalta bu kadar erken dönmese poziyon netliği ve sayısında artış olabilirdi.
Carvalhal’ın bu orta saha krizine bir çözüm bulması şart. Sadece maç içi dokunuşlardan bahsetmiyorum. Temel bir çözüm bulmak gerekiyor. Yoksa Braga maçları çok zor olacak...
‘’Bienvenu'nün kaderi‘’
Geçen yıl bu sahada Fenerbahçe’ye attığı golle Kadıköy’ün dikkatini çekmiş ve sonunda transfer olmuştu Sarı-Lacivertliler’e. Bu üç golü attığı Torku’ya değilse de Konyaspor vb. bir transfer yapabilir.
Tabii bir de iyi senaryo var. Bienvenu bu maçtan itibaren bir skor sürekliliğine girer ve büyür.
Bir golcü için her şey goldür. “Sana her maç bir gol atacak bir adam versem kabul eder misin?” sorusuna hayır diyecek teknik direktör yoktur. Kimse boyu posu nasıl, iyi bir adam mı diye sormaz, böyle bir teklifte. Dolayısıyla 4 golün de sebebi olan bir adam başarılıdır. Ve fakat Bienvenu yine Fenerbahçe futbolcusu gibi durmadı. Dolayısıyla sürekli atması lazım. Tek çıkış yolu bu.
Bir başka dikkat çekici adam ise Stoch’tu. O da çok yapmadığı şeyleri başarıyla yapmayı başardı. Sürekli içeri dönme hastalığından biraz olsun kurtulmuş gibiydi ve çizgiye inmeyi başardı bir kaç kez. Ancak hâlâ topla çok kekeme ve sağlam savunmalar karşısında ezilebilir bir oyun bu.
Caner, Mehmet Topuz ve Bekir’i profesyonel oyunları, Aykut Kocaman’ı ise hâlâ Bilica’ya forma vermesi nedeniyle kutlamak lazım.
Stoch’un yanında özellikle ilk yarıda parlayan Özgür Çek formayı unutmamış. Ama Caner’in performansı düştü. Özgür arkada bir formasyon da denenebilir.
Berk’in neden daha uzun süre forma giymediği ise bir muamma. Bir 20 dakika oynamaması için bir sebep yoktu.
Ve son olarak kadro sığlığı... Dün sahaya ve kulübeye yerleşen kadroda Berk dışında hiçbir sürpriz detay yoktu, olamadı. Fenerbahçe hazır tek bir santrforu dahi olmadan zirve zorluyor. Bu bile onları övmeye yeter...
‘’Alex her şeyi yaptı‘’
Gökay, Topuz, Stoch ve Cristian’dan kurulu Fenerbahçe orta sahası, konuk ekip için fazlasıyla yumuşaktı. İlk 45 dakika bittiğinde, Antep 1-0 öndeydi ama “maçı nasıl 3’e, 4’e getiremedik” diye üzüleceklerken Kerim’i kaybettiler. Bu kadar senedir Süper Lig’de oyanayan bir oyuncunun böyle önemli bir maçta, bu kadar basit bir kırmızı kart görmesi beklenir bir şey olmasa gerek. Kırmızı kart olmasa maçın Fenerbahçe’ye dönmesi çok ama çok zor... Ne değişiklik yaparsanız yapın, Antep’in kontra seçenekleri sonsuz. Ama kırmızı kartla Aykut Kocaman geniş bir hareket alanı kazandı. İki oyuncu birden değiştirdi. Neden kulübede olduğunu anlayamadığım, özellikle de Emre’nin yokluğunda dinamizm katabilecek oyuncuların başında gelen Caner oyuna dahil oldu.
Bu maçı değiştiren hamlelerin en önemlisiydi. Semih’in ise tüm formsuzluğuna rağmen, rakip eksikken sahada kalması gerektiğini düşünüyorum. Onun pivot özellikleri Bienvenu’nün karşılayabileceği cinsten değil. Zaten skoru değiştiren de o olmadı. Alex, bilmem kaçıncı kez Fenerbahçe’ye yeniden hayat verip 2 harika asist yaptı. Alex; yıldız olmanın, lider olmanın, saha içindeki hoca olmanın da ötesindeydi dün. Her şeyi o yaptı.
Bunun adı işkence
Geçtiğimiz Cuma, hukuki konularla ilgi karar verme yetkisi Hukuk Kurulları’na devredildi. Yani artık küme düşme kararını TFF yönetim kurulu vermeyecek.
26 Ocak’ta da Genel Kurul toplanacak ve 58. maddenin yumuşatılması ya da sulandırılması ile ilgili kararı da onlar verecek.
Yani TFF Yönetim Kurulu’nun artık sizden, benden bir farkı kalmadı neredeyse.
Onlar da sizin bizim gibi seyrediyorlar. Biraz daha iyi bir yerden..
Bu arada suçlanan insanlardan savunma vs. alınmıyor.
Kimse mahkeme başlamadı filan demesin.
O başkadır. Bu bambaşka...
Bizi ilgilendiren sportif yargılama ve cezalar...
İnsanlar 7 aydır her gün suçlanıyorlar. Her gün başlarına neler geleceği hakında yazılıp, çizilip konuşuluyor.
Şampiyonlar Ligi’ne gönderilmiyorlar. Lisans alıp futbol oynayamıyorlar.
Sürecin neresinde olunduğuna dair hiçbir bilgi yok.
Ama ip boyunda bekliyorlar.
Hiç lafı uzatmadan söylemek gerekir...
Bunun adı işkencedir...
TFF adı geçen 8 kulübe ve dolaylı olarak konuyla ilgili kulüplere düpedüz işkence etmekte.
İşkence korkakların işidir.
Size düşen cesur olmaktır...
Cesaretli olun, savunmaları alın, mütalaayı hazırlayın kararı verin.
Bu dosya kapansın... Ve oyuna geri dönelim...
Eğer hata yaparsanız yarın öbür gün hesabını verirsiniz.
Ama insanlarla oyun oynamayın.
İşkence etmeyin...
Her gün yeniden yaralamayın.
Haklı olanı da haksız olanı mağdur etmeyin...
Yeter!
26 Ocak'ta ne olacak?
Sanığa cezasını ilgilendiren düzenlemenin değişip değişmemesi yolunda görüşü sorulur mu?
İnsana bu kadar eziyet edilir mi?
Ne demesini istiyorsunuz ki!
Suçsuz olduğunu söyleyen bir insana neden böyle bir şey sorulur?
Cezayı indirin dediği an aslında itiraf etmiş olmaz mı suçu?
Kim ceza inmesin diyorsa ona ceza vermemek lazım gelmez mi!
İndirin diyeni de küme düşürmek!
Hiç böyle bir saçmalık olur mu?
Hangi takımına kulübüne aşık adam indirin cezayı der?
Selçuk İnan fenomeni
Herhalde 18 yaşından bu yana takip ediyoruz hep birlikte. Selçuk İnan hep üzerine koymayı başarıyor.
Bazı oyuncular vardır. Onu takımında görürsünüz ve dersiniz ki bu adam bu takıma çok fazla. Çok yetenekli önü açık...
Bir üst kademeye geçtiğinde ise yok olur.
Selçuk öyle değil. Çanakkale Dardanel, Manisa Trabzon ve Galatasaray. Hep oynadığı takımın en iyisi.
Ve asıl önemlisi şu: O bir lokomotif oyuncu. Onu seyrederken bu takıma fazla demiyorsunuz. Çünkü o takımı yukarı çekiyor. Geçen sene Trabzonspor’u bu yıl Galatasaray’ı iki gömlek büyüten adam o...
Selçuk 26 yaşında. Galatasaray’ın lideri. Galatasaray’ı Hagi’den bu yana yukarı çeken bir oyuncu olmamıştı. İyi oyuncular, iyi teknik adamlar Galatasaray’da da çalıştı ama Selçuk şimdiden başka bir oyuncu.
Abartmıyorum. Çok uzun süredir Türk futbolunda böyle bir lider görmemiştik. Abdullah Avcı şanslı çünkü üzerine takım inşa edebileceği bir lokomotifi var.
‘’Tek rakibi Play-Off‘’
Kuşkusuz, Eboue’nin iki yönlü etkinliğinin çok uzağındaydı. Çok ciddi hatalar yaptı ve asıl önemlisi hücuma destek veremedi.
Ancak asıl önemlisi Samsunpor’un ilk yarıdaki olağanüstü savunma organizasyonunu aşamayışlarıydı. Bunu tartışmak lazım. Engin ve Emre Çolak, hâlâ bu takımın omurgasına yakışan seviyede değiller. Dolayısıyla böyle iyi bir savunma organizasyonu karşısında, oyunu enine açmak ve tempoyu yükseltmek açısından sorun yaşıyorlar.
Sabri’ye dönelim... İki golde de hamle hataları var. Ancak -maalesef- Semih’in de, hatta Ujfalusi’nin de var. Ancak asıl hata rakip savunmayı açamayışta...
Galatasaray’ı, ligin çok üzerindeki omurgasının dışında farklı kılan ve Sarı-Kırmızılılar’a maçı çevirten ise genel fizik seviyeleri. (Oyuncu değişikliklerine özellikle girmiyorum) Rakip kim olursa olsun ve siz kim olursanız olun, 2-0’dan maç çevirmek zor bir iştir.
Bunu en başta sağlayan bu; fizik durum. Hemen tüm oyuncularda sezon başına göre büyük bir dayanıklılık artışı var. Çok diriler.
İki savunma kanadı oyunda hiç yok, Melo tanınmaz halde, Emre ve Engin ekstra hiçbir şey yapamıyor. Elmander, eh işte! Ama takım elini kolunu sallayarak 2-0’dan 4-2 maç kazanıyor. Bunun sebebi, Galatasaray’ın oyun merkezini oluşturan 6’lının organizasyon ve yapı olarak iyi durumda olması. Selçuk gibi olağanüstü bir oyuncu ve tabii fizik durum.
Her maçta bunu yazmaktan vazgeçmeyeceğim.
Terim bu yıl sadece play-off’tan çekiniyor olmalı. Ligin 8’incisini bile heyecanlandırıyor bu yeni durum. Hele bir kapağı oraya atalım, puanlar bölünür ve kim bilir!
Eğer böyle olmasa çok erkenden rakiplerini yıldırabilirlerdi.
En kötü gününde 2-0’dan 4-2 maç alan bir takım için play-off büyük şanssızlık...
‘’Eskiden nasıldı?‘’
Aykut Hoca, 3 Temmuz’dan bu yana zor bir görevi icra ediyor. Bu yüzden onu bir yere kadar anlayışla karşılamak gerekir. Diğer taraftan, değişen dengelerin eskiden nasıl olduğunu da sormak lazım... Hoca, maçın sonunda o stresle aslında söylemek istediklerini başka türlü ifade etmiş olmalı. Bu korkunç stresi ve kaosu futbolcuların, teknik adamların sırtına yüklemekten vazgeçmeliyiz. Bir an önce ne karar alınacaksa alınmalı, çünkü herkesin futbola dönmesinin vakti çoktan geldi. Aksi takdirde sanılanın tersine sektör çok daha fazla yara alacaktır.
Bu arada bir milli takım oyuncusunun, son derece saygılı bir şekilde yaptığı eleştiriyi dinlemek yerine, ona “sen işine bak, burnunu sokma” demenin de kimsenin haddi olmadığını söyleyelim.
‘’Övgüler törpülendi‘’
1- Stoch illüzyonu,
2- Özer’den Alex çıkarma yanılgısı,
3- Emre ve Baroni’nin oyunun kurulumuna katkılarının olmayışı,
4- İki savunma kanadının akınlara hiç katılmayışı,
5- Tanınmaz haldeki Semih...
Fenerbahçe’yi ilk yarıda futbolda geride bırakan 5 temel sebep bunlardı. Aykut Kocaman’ın bütün bir sezon boyunca, takımını ayakta tutmak için gösterdiği yoğun çaba ise takdire şayan... Ama dün akşamki bu durum, övgüleri törpülüyor...
Orduspor’a gelince... Metin Diyadin ile topla oynamayı, pas yapmayı seven bir takımdı Orduspor. Sadece 10 gün aradan sonra, bu kez orta sahada ve savunmada da sağlam basan, hızlı 4-5 oyuncu ile kontraya çıkan, standart bir Hector Cuper ekibine dönüşmüşler. Bu dönüşüm belli ki başarılı olacak. Eğer Stancu, üstün şut becerisinin yanına santrfor olabilmeyi de ekleyebilirse, Fenerbahçe’yi rahatlıkla yenebilirlerdi. Yapmaları gereken Culio’ya savaşçı-sanatçı bir yardımcı bulmak.
Aykut Kocaman’ın, ikinci yarıda yaptığı ilk hamleler son derece yerinde...
1- Her ne kadar bir planı olmasa da Dia’nın yırtıcılığı,
2- Caner’in Ziegler ile uyumu,
3- Mehmet Topuz’un savaşçılığıyla Emre’ye önde oynama imkanı sağlaması,
4- Dia’nın yardımıyla Gökhan Gönül’ün oyuna daha fazla katılması, Fenerbahçe’yi değiştirdi.
Aykut Kocaman Baroni’yi çıkarıp, Bienvenu’yü oyuna alana kadar plan iyi de işledi. Ancak Baroni’nin çıkıp, Orduspor’da da Hakan Özmert’in oyuna girişi, orta sahada top tutma önceliğini ev sahibine verdi. Eğer Stancu, biraz daha dikkatli ve becerikli olsa Orduspor, maçı rahatlıkla alabilirdi.
Aykut Kocaman yola koyulurken, Alex’siz bir 4-3-3 hedefliyordu, sağladığı onca başarıya rağmen bu planından çok uzak.
‘’Emre kaderi değiştirdi!‘’
4-1’lik galibiyet güzel golleriyle kuşkusuz heyecan yaratacaktır. Ancak Melo-Selçuk makinasının bozulduğunda nasıl zor durumlara düşürüleceğini de görmek açısından, son derece değerli bir galibiyet bu.
Webo oyundan atılana kadar Belediye’nin orta saha organizasyonunun Galatasaray için biraz fazla sert ve komplike olduğu görüldü. Hatta Rıdvan’ın yerine Tevfik oyuna girene kadar Belediye’nin rakip yarı sahada daha etkili olduğu gerçek. Bunun sebebi belli. Galatasaray’ı ligin en iyi takımı yapan altılı omurgası. Ujfalusi-Semih, Selçuk-Melo, Elmander-Baros 6’lısı bu oyunun omuriliği. Özellikle merkezdeki oyunculardan bir eksik olunca iş bozuluyor. Melo dışarıdaysa, yerinde Ceyhun ya da Ayhan olmalı. Hücuma dönük bir oyuncu olduğunda Galatasaray’ın direnci düşüyor. Rakip savunmadayken gayet iyiler, ama çıkmaya karar verdiklerinde işler bozuluyor.
İkinci yarıda Ujfalusi orta sahaya biraz daha gelmeye başlayana kadar bunun sıkıntısını çektiler. Arif Erdem’in, Rıdvan-Tevfik değişikliği ile de bütün problemleri çözüldü.
Başta da söylediğim gibi Emre bu maçın kaderini değiştiren oyuncu. Galatasaray ceza sahası içinden sadece iki şut bulduğu onca dakikada, onunla iki ceza sahası dışı golü yakaladı. Bu genç oyuncunun yaptığını ayakta alkışlamakla birlikte, şimdiden övgülere karşı dirençli olmasını tavsiye ederim. Hala gidecek çok uzun bir yolu var. Fiziki handikaplarını özel çalışmalarla kapatmalı ve daha çok şut denemeli. Belli ki bu işi yapıyor.









































