Arama

Popüler aramalar

‘’Carvalhal'a alternatif lazım‘’

Hemen gelen golün yanı sıra savunma kanatlarından destek alamayan bu ikili oyundan koptu. Fernandes fazlasıyla geri çekilmek zorunda kaldı. Sert Kayseri presinin etkisiyle de işler zorlaştı. Hakemin de sınırı aşan sertliklere göz yummasıyla iş çığırından çıktı.

Kayseri 25. dakikada işi koparabilirdi. Ama son pas-vuruş tercihlerinde döküldüler.

Fernandes oyundan atıldığında dikkat çeken ise özellikle Ekrem’in kanadını darmaduman eden ev sahibinin geri çekilmesi oldu. İkinci yarı ortalarında uyandılar ama bu kez de Türk futbolunun temel sorunlarından biri ortaya çıktı. Kontarakta hiçbir şablonları yoktu. Tamamen doğaçlama oynamaya çalıştılar. Ve ya ofsaytta kaldılar
ya da karambolde top kaybettiler.

Bir takımın hücum şablonları yoksa hiçbir şeyi yoktur. Sadece iyi ve yürekli futbolcular yetmez.

Carvalhal’in bir ikincil plan bulması şart. Fernandes’in hücumun en yaratıcı oyuncusu olduğunu da unutmaması gerekiyor.

Fenerbahçe ve Galatasaray'ın ortak kaderi

İki takım da son derece kırılgan. İkisinin de kaderi kendi ellerinde değil. Rakiplerinin orta saha direnci oyunun rengini belli ediyor. Yani edilgenler...

İki takımı da orta sahada defansif olarak ayakta tutan iki oyuncu Melo ve Emre sinirlerine hakim olamıyorlar. Her an kart sınırındalar. Kabul edelim ki başka bir takımda olsalar çoğu maçı tamamlayamazlar.

İki takım da yaratıcı orta sahalarını rahat ettiremedikleri zaman (Selçuk-Çolak/Stoch-Alex) hem kendileri hem de oyuncular sahadan siliniyor.

Her iki takımın da savunma kanatlarının orta sahanın parçası olabildikleri zaman tüm çehreleri değişiyor.
Ve iki takımın da küçümsenen santrforları aslında oyunlarının temeli.

Baros Galatasaray’ı baştan aşağı değiştiriyor. Geçtiğimiz sezonlarda da bildiğimiz üzere Semih de öyle...
Eğer savunma kanatları ve hücumcuları orta sahalarını rahat ettirecek bir yakınlık sağlayabilirse ne ala. Yoksa olmuyor...

İşin enteresan tarafı bu durumu tamir edecek çok fazla bir şey yapılmaması.

Fenrbahçe’nin bir santrfora ihtiyacı var ve Sow da çok önemli bir transfer. Ama genel yapısal sorunlar giderilemezse yine Semih’e yani sırtı dönük oynayacak bir oyuncuya ihtiyaç duyulacak. Çünkü orta saha 90 dakika boyunca Sow’u taşıyabilir mi? Bilinmez. Taşınacak oyuncu sayısı artıyor, taşıyacak oyuncular azalıyor.
Baros’a da böyle bakmak lazım.

O orta sahayı rahatlatan bir hareketliliğe sahip ve rakip savunmayı tehdit ediyor sürekli. Sercan’la oynandığında durum değişiyor. Çünkü genç santrfor, ofsayta düşme sorununu dahi halledemiyor, rakip için hiçbir sıkıntı yaratmıyor.

Dedim ya sorunlar net ama çözümler sanki hep tali.

Mahkeme beklenemez

Adaletin vereceği kararı beklemek gibi bir fikir var, uzun süredir dillendirilen.

Hatta bunun olabilmesi için ardı ardına duruşmalarla sürecin hızlandırılması ve kararın verilmesi de öneriliyor. Sürecin hızlandırılmasını hepimiz isteriz. İnsanlar bu kadar zamandır tutukevinde ve bu herkesin vicdanını rahatsız ediyor. Evet bir an önce karar verilsin.

Ama karar yarın da verilse bu sportif yargılamayı etkilemez.

Çünkü:

1- Eğer adli yargıyı bekleyecekseniz, bu kadar kurula, PFDK’ya Tahkim’e vs. neden gerek var?
O zaman her şeyi yargıya götürme hakkı doğar. Eğer Federasyon ben ve kurullarım bu konuda karar veremiyorum derse, bundan sonra hiçbir konuda karar veremez...

2- Eğer adli yargıda beraat kararı çıkarsa bu sportif yargıdan da aklanarak çıkma garantisi değildir.
Adli yargı yüzde 1 bile şüphe varsa beraat kararı vermek üzere kurgulanmıştır.
Sportif yargıda ise durum tam tersidir. Yüzde 1 şüphe bile sizi cezalandırmak için yeterlidir.

3- Federasyonların hukuk kurullarının olmasının temel sebeplerinin en başında mahkemelerin ağır işleyişine futbolun tahammül edememesi gelir. Futbol hızlı ilerler ve bu yüzden hızlı ve etkin bir hukuk işleyişine ihtiyaç duyar.

4- Bu dava ortalama 4-5 yıl sürebilir. 4-5 yıl boyunca liglerin boşuna oynanması gibi bir riski kimse göze alamaz. Bu süre zarfında UEFA her seferinde kupalara katılacak takımlar için müdahale eder.
Üstüne böyle bir belirsizlikte müşteri bulamazsınız.

5- Ben Lig TV olsam bu süre zarfında ya para ödemem ya da her yıl için en az 2 yıl uzatma tazminatı isterim. Zamsız, hatta belki indirimle...

Çünkü belirsizlik en kötüsüdür.

Adli yargıyı beklemek gibi bir opsiyon yoktur.

Verilen örneklerin çoğu da yerine oturmamaktadır. Mesela Terry’nin ırkçı söylemi sportif bir suç değildir. Daha da önemlisi bireyseldir. Cezasını kendisi çekecektir, kulüp değil. Dolayısıyla burada adli yargının beklenmesi seçeneği vardır. Ama yöneticilerin, başkanların, teknik adamların karıştığı bir şike teşvik iddiası yüzde 100 sportiftir ve kulüpleri ilgilendirir.

31 Ocak 2012, Salı 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Stoch'u taşırsan‘’

Bu yıl Sarı -Lacivertlilerin, Aykut Kocaman’ın hiç anlamadığı hiç anlatamadığı sorun bu. Bir devre ya da bir maç oyunun kalbi oluyorlar. Sonra düşmüyorlar oyundan yok oluyorlar. Buı Fenerbahçe’nin içinde bulunduğu ruh halinden olabilir ancak. Başka bir açıklaması yok...

Öte yandan... Stoch memleketin en sanatçı golcüsü olmaya aday. Bu köşeyi takip edenler biliyor, Slovak oyuncunun Fenerbahçe ayarında olduğunu düşünmüyorum. Ama gerçek şu ki, bu sene hem istatistiki açıdan hem de estetik olarak lige ve takımına olağanüstü katkı yapıyor. Burak Yılmaz ve Selçuk İnan’la birlikte bu korkunç sezondan keyif çıkarabilmemizin müsebbibleri.

Stoch eğer Fenerbahçe rakip alana yerleşmeyi başardıysa mutlaka sahneye çıkıyor. Sürekli oyunun içinde değil ama konsantre olduğu zaman anını yakalıyor. Ve sağ ya da dün görüldüğü üzere soluyla güzel vuruyor. Aslında Alex’ten bekleneni yapıyor. Fenerbahçe onu taşırsa mükemmel. Ama oyun dengedeyse o takımı sırtlayamıyor.

Sonuç olarak o bir kazanç. Ama eksik de bol. Savunma göbeğinde ise gelişim şart. 2’ye birde bir oyuncuya bu kadar kolay kafa vurduran bir savunma zirveye oynayamaz. Serdar gelecek vaat eden bir oyuncu ama dün yenen goldeki uyuşukluğuna çareyi de bir tek o bulabilir. Bu hocanın işi değil. Bu tamamen Serdar’ın işi. Savunma göbeği bütün hafta uyur ama 90 dakikada 1 saniye dahi dalamaz.

30 Ocak 2012, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’İBB insaflı davrandı‘’

Onları kaliteli ve ucuz yerli bulamamak yıkıyor. Fenerbahçe’nin olanaklarına bakın. Ve karşılaştırın. Cristian ve Bienvenu’yle, Webo ve Holmen’i...

Yani Aykut Kocaman’ın oyuncu seçimlerini konuşmak lazım ama zor zamanlar bunlar... Ne söyleseniz haksızlık olacak... Ama hepimiz biliyoruz aslında değil... İki yıldır alınan bunca adam arasında Niang hariç, çeyrek Alex, çeyrek Lugano yok... Kötü değil çoğu, ama o kadar işte.

Dün Fenerbahçe tarihinin en ağır yenilgilerinden biri olabilirdi. İlk yarıda Visca’nın kötü vuruşu ve ikinci yarıda Volkan’ın Webo’dan kurtadığı yüzde binlik pozisyon gol olsa maç nereye giderdi bilinmez... Fenerbahçe ise gol kaçırmadı...

Gelelim asıl meseleye. İlk yarıda geçen hafta sonundan kalma 4-6-0’la oynadı Fenerbahçe. İkinci yarıda 1-6-3’le. Stoch Alex- Bienvenu hücumda. Yobo tek başına stoper. Webo’ya, Visca’ya Doka’ya karşı yaptılar bunu.

Böyle bir geçişin altından kalkabilmek zordu. Yapamadılar. Bekir ya da Orhan’ı stopere almak. Hatta ikisini birden Bilica ve Gökhan’la değiştirmek yerine, Bienvenu için tek stoperle maçı bitirdiler.

İBB insaflı davrandı, hatta daha kötüsü Fenerbahçe o kadar korkunç haldeydi maçı unuttular sanki.

26 Ocak 2012, Perşembe 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Kahramanlar...‘’

Bursa ve Trabzonsporlular muhtemelen bugün onun adını hayırla anmıyorlardır. Ama şu bir gerçek ki o nerede oynuyorsa sınırları zorlayarak sonuna kadar verdi. Bundan 20 yıl sonra Beşiktaş’la birlikte bu üç büyük takımın taraftarları onu bir kahraman olarak anacaklardır. Dün oyunu kurtaran adamların başında o vardı. Sonra Simao... İlk 11’de yer almasa itiraz etmezdim. Çünkü bu seneki formu, yerini garanti etmiyor. Ama dün, Fernandes’le birlikte Beşiktaş’ta isyan eden az sayıdaki oyuncudan biriydi. Almeida’ya yaptığı asist basit gibi görünüyor olabilir, zaten o asisti muhteşem yapan da bu kadar basit görünmesi. Carvalhal maçı bir kez daha seyrettiğinde onu oyundan alarak aslında her şeyi nasıl bozduğunu farkedecektir. Ama bir başka kahraman onun için her şeyi düzeltti. Fernandes, Portekizli hocayı kurtaran adamdı. Simao oyundan çıktıktan sonra iki yönde de zayıflayan ve Gaziantep’in kalabalık akınlarına açık kalan Beşiktaş’ın orta sahasında olağanüstü bir performans gösterdi. Almeida’ya attırdığı golü yarım dakikada iki kez asist yaparak sağladı. Rakip savunma için tutulamaz bir baş belasıydı. Beşiktaş Avrupa’da yürürse onu tutmak zor olacak.

Gaziantep kalabalık dört hareketli bir hücum planıyla sahadaydı. Ama onları etkisiz kılan iki faktör vardı. Birincisi herhangi bir şablonları yoktu. İkincisi ise Beşiktaş onlardan fizik olarak çok daha güçlüydü. Rakip alana çok iyi yığıldılar, ama topu çevirmek için bir planları yoktu. Golleri bulmaları Beşiktaş’ın iki savunma kanadının kademe yapmayı bilmemesi ve Cenk’in hamle hatalarından. Tabii Abdullah hocayı etkileyen bir başka faktör daha var. Bir takımda aynı maçta kaleci dahil üç oyuncu adale sakatlığı yaşıyorsa bir büyüğe karşı kazanmak olanaksız oluyor.

Son olarak hakem üçlüsünden bahsetmeli, eğer hakemler iyi niyetli ve kötü niyetli oyuncuları ayırt edemiyorlarsa, vakit geçirmenin önüne geçemiyorlarsa kuralları bilmelerinin bir önemi kalmıyor.

25 Ocak 2012, Çarşamba 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’TFF'den anayasal bir ihlal‘’

Maçın tekrarına karar verildi. Ajax da federasyondan bizdeki uygulamayı istedi. Yani maçı kadınlar ve çocukların izlemesini. Hatırlayın biz de sevindik hani. Bakın Hollanda bizi örnek alıyor diye.

Ama ne yazık ki örnek alma süreci yine doğal yönünde oldu. Hollanda Futbol Federasyonu sadece kadınların maça alınmasının Anayasal bir ihlal olduğuna, cinsiyet eşitliği kuralına ters düştüğüne hükmetti. Ve sadece çocuklar alındı maça. Her 6 çocuğu da bir yetişkin kontrol etti.

Bu uygulama bizde bir günde başlamıştı hatırlayın. Ve o günden buyana naçizane kulunuz bu satırlarda aynı gerekçeyle yanlış olduğunu söylüyorum... Büyük bir iş yapmıyorum tabii. Basit bir mantık yürütmekle bu sonuca varmak mümkün. Öyle hukuk alimi olmaya gerek yok.

Ama nasıl oluyorsa aralarında hukukçular da olan, hatta iki ayrı hukuk kurulu olan, bunlarda Yargıtay başkanlığı dahi yapmış son derece yetkin hukukçuları istihdam eden TFF bu sonuca varamıyor!

Bu nasıl oluyor diye sormuyorum. Çünkü artık nasıl olduğunu biliyorum.

Türkiye’de futbolun el yordamıyla, dakika dakika değişen dengelerle, 2 dakika sonrasını dahi düşünmeden yönetildiğini biliyorum.

Bu insanlar son derece akıllı, iyi yetişmiş ve başarılı insanlar ama kurallara uyma konusunda sorun yaşıyorlar. Kanunları, hatta temel hukuk ilkelerini dahi uygulamak zor geliyor.

Halbuki kurallar hayatı kolaylaştırmak için vardır, zırt pırt değiştirip unutmak için değil...

Seyretmeyen kalmasın

NTVSpor Cuma geceleri bir belgesel kuşağı yayınlıyor. 30 müthiş hikaye... ESPN’in önemli yönetmenlere çektiriği “30 for 30” dizisi.

İlk bölümde Vlade Divac/Drazen Petroviç hikayesiyle hepimizi yüreğinden vurdular. Biz de o savaşın tarafıydık. Bosnalı dostlarımızdan dolayı. Şimdi yıllar sonra diğerlerinin dramlarını da yaşadık.

Açık söylemek gerekirse basketbola özel ilgim olan o dönemlerde dahi ne Petrovic’i severdim ne Divac’ı. Ama işte sinema, daha doğrusu iyi belgeselcilik öyle bir şey ki sevmediğiniz iki insan için size gözyaşı döktürüyor.
Sonra 2 Escobar ve ardından Invictus’un gerçek hikayesini izledik. Ve nihayet inanılmaz bir Reggie Miller filmi.
Daha çok hikaye var. Muhammet Ali’yi, Iverson’ı, Jordan’ı, Navratilova’yı ve daha birçok hikayeyi, birçok kahraman ve anti kahramanı yaşayacaksınız.

Hâlâ haberiniz yoksa Cuma akşamları başına geçin TV’nin.

Çünkü bu sadece bir belgesel dizisi değil. Bu belgeseller bu ülkede çok şeyi değiştirebilir. Hepizin unuttuğu, görmezden geldiği kendi harika hikayelerimizi hatırlamamız için de bir vasıta olacak bu. Ülkenin belgeselcilerini de hareketlendirecek. Çünkü açıkça görülüyor ki bu memlekette iyi belgesel seyrediliyor. Tüm geri dönüşler mükemmel. Sosyal paylaşım siteleri yıkılıyor yayın sırasında.

Bunun sonucu doğal olarak ülkenin belgeselcilerini yüreklendirmek olacak. Ve tabii sponsorların, ayrıca TV kanallarının da kapılarını onlara açması.

Cuma akşamı karşısına geçip seyredeceğiniz sadece bir hikaye değil, ülkenin spora bakışını değiştirecek bir devrimdir. Geri dönüşler bunu gösteriyor. Genç nesillerin kavgadan gürültüden sıkıldığını...

Seyreden zaten bir daha kaçırmıyor. Seyretmeyen kalmasın...

Türk kahvesi de kimin?

Birçok ünlü bir araya getirilmiş, güzel fotoğraflar çekilmiş. İyi niyetli bir iş yapılmış...

Türk Kahve Derneği “Türk kahvesi içiyorum... Kahveme sahip çıkıyorum” kampanyası başlatmış.

Niyet iyi de, siz kahveye Türk kahvesi dediğiniz anda davayı kaybetmişsiniz zaten. İki vatandaş, Türkçe kahve siparişi verirken Türk kahvesi der hale gelmişse, zaten sahip çıkacak bir şey kalmamıştır.

Menülere kıymalı pide yerine ”Turkish Pizza” yazdığınız an, İtalyan 3-0 galip gelmiştir.

Mesele İtalyan’a pide hatta kahve dedirtmektir. Hatta az şekerli dedirtmektir. Turizmde zafer böyle kazanılır...

Bakınız! Türkiye’de 4 çeşit KAHVE vardır. Az şekerli, şekerli, orta ve sade... Hepsi bu!

Futbol değil TV

Hâlâ aynı konuyu tartışıyoruz.

TV yayın geliri bu kadar fazla ama tribüne kimse gitmiyor. Kimse anlamıyor. Hepimiz birbirimize bakıyoruz.
Bakınız. Türkiye bir spor ülkesi değildir. Kimse sabah kalkıp koşmaz bu ülkede. Ve Türkiye’deki lisanslı futbolcu sayısı Almanyadaki lisanslı Türk futbolcusu sayısından azdır.

Ama diğer taraftan Türkiye TV seyretme saati açısından her zaman dünyanın önde gelen ülkelerindendir.
Dolayısıyla bu kadar yüksek fiyat futbola değil bizim TV bağımlılığımıza ödenmektedir.

Sosyal medya

Facebook’ta yokum. Benmişim gibi davranan arkadaşlara itibar etmeyiniz. Ayrıca twitter’da bir accountum var ama 2 yıldır pasif, tarafımdan herhangi bir şey yazılmıyor.

24 Ocak 2012, Salı 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray sıradanlaştı‘’

Evet zemin oldukça kötüydü. Ama daha önemlisi 48 saat önceden takımda konuşulan tek konunun bu oluşuydu sanırım. Bu ruh hali moralman herkesi çekingen yapmış gibiydi.

Zaten ikinci yarıda Sercan’ın Engin yerine oyuna girişi ve haftalardır gollü galibiyetler getiren 4-4-2’ye dönmek de oyunda bir değişiklik yapmadı.

Eskişehirspor Alper, Hürriyet ve Kamara’yla çok daha net ve sert bir yapı kurdu. Selçuk-Melo ikilisinin, hem de Engin’in de yardımıyla oynamalarına rağmen, ligin en etkisiz performansını ortaya koydukları kesin. Bu sert yapıyla başa çıkamadılar. Hem zemin hem rakip onları oyuna hiç sokmadı.

Es-Es sol kanadındaki Dede ve Volkan’ı da bu üçlüyle koordineli oynatmayı başardı. Ancak Batuhan’lı merkez alan hücumlarında herhangi bir planları yoktu. Tamamen bir kaos oyunu hakimdi. Ve bir şekilde gol pozisyonuna girmeyi umdular sanki. İkinci yarıda da daha fazla şut denemeleri dışında bir fark olmadı. Sadece ve sadece hiç iyi değerlendirelemeyen, iyice Tello ortaları izledik. Hepsi bu.

Ersun Yanal eğer önümüzdeki sene devam ederse kadroda bir yenileme isteyecektir. Ama Es-Es’in mali durumu bu duruma ne kadar elverir bilinmez.

Terim için ise Engin, Emre, Kazım üçlüsünün tamamının sahada olmasının yarattığı sorunlar zaman zaman da olsa böyle su yüzüne çıkabilir. Sert orta sahalara karşı bu yapıyı kıracak bir karşı silah gerekiyor. Bu çoğu zaman Selçuk’un hücumcularla kurduğu akıllı pas trafiği oluyor. Ya da Eboue gibi bir delici. Bu tip ekstra özellik çıkaramadığınız zaman da dünkü gibi sıradanlaşıyor Galatasaray.

Galatasaray adına neyse ki Muslera ve Ujfalusi bu sıradanlaşmaya kapılmadılar.

23 Ocak 2012, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’4-6-0‘’

Dün ilk 20 dakikadaki oyun Fenerbahçe’nin 4-6-0’ı tarihinde en iyi uyguladığı örnekti.
Santrforsuzdular... Ancak Bilica dışında hemen herkesi akınların bir parçası yaparak, rakip alana yerleştiler. Orada paslaştılar, orada pres yaptılar. Kontratağa oldukça yatkın bir rakibi hiç çıkartmadılar.
4-6-0 Mario Zagallo tarafında isimlendirilmiş bir Kızıl Elma. Oyuncu ve teknik adam olarak Dünya Kupası kaldırmış önemli bir futbol zekası o. Modern futbolun teorisyenlerinden biri aynı zamanda. Hayatında ne eksik kadlı diye soduklarında. Verdiği cevap ilginçtir.
“Bir takımı 4-6-0’la başarıya taşımayı isterdim”
Buna en yakın takım herhalde Barça. Bir dönem Spaletti’yle Roma ve Berbatov öncesi Manchester United da iyi örnekler.
Dün Türkiye standartlarında son derece iyi bir örneği de Fenerbahçe sergiledi.
Ancak golden sonra iş biraz değişti. Geri çekildiler... Ve Aykut Kocaman’ın başından buyana çözüm bulamadığı sıkıntıyı yeniden yaşamaya başladılar. Kontratak plansızlığı.
Kağıt üzerinde son derece kontraya yatkın orta saha oyuncuları olmasına karşın, Kocaman’ın takımı kontrak yapmayı bilmiyor. Herhangi bir şablonları yok ve tamamen doğaçlama davranıyorlar. Halbuki bu oyunda kesin şablonlara uyularak yapılması gereken iki şey vardır: Duran toplar ve kontrataklar. Aykut Hoca 1,5 senedir buna bir çözüm bulamadı.
Ama başardığı bir şey de var: Stoch. Şahsen oynamasını çok eleştirdiğim Fenerbahçe için yetersiz bulduğum bu oyuncunun istatistikleri beni de Daum’u da mahçup etti. Aykut Hoca haklıymış.
Fenerbahçe’yi 1-0’dan sonra kontrasızlık sıkıntısında kurtaran da Stoch oldu. Kazandırdığı bence hakamin en hatalı kararı olan penaltı sonrası Fenerbahçe yine 4-6-0’ın gereklerini yerine getirmeye başladı. Yine önde oynadılar erken bastılar ve maçı kopardılar.
Takipçi Alex, Stoch, Baroni ve özellikle Gökhan’ı ayrıca iyi bir oyun oynadıklarını için kutlamak gerekir. Gökhan duran toplarda sürekli kafa vurarak başka bir yönünü de gösterdi. Biraz çalışmayla çok gol atar...

22 Ocak 2012, Pazar 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Beşiktaş'ın orta sahası maç seçiyor!‘’

1- Beşiktaş son 13 maçında mağlubiyet yüzü görmedi. Siyah-Beyazlılar’ın ortaya koyduğu bu tutarlı futbolun sizce sırrı nedir?

Aslında oyundan çok skorlar tutarlı demek lazım. Son Bursa maçında çok kolay kontratak verdiler ama Stoke maçında başka bir oyun vardı. Beşiktaş savunması belli bir standartta oynuyor. Ancak orta saha sanki maç seçiyor gibi.

Quaresma’nın yokluğunda Fernandes’i hücuma yaklaştırabildikleri maçlarda ya da dakikalarda hücumda da sorun yaşanmıyor. Ancak bunu yapamadıklarında hem defansif hem de ofansif bir sıradanlaşma doğuyor.

Quaresma sakatlanmadan önce Carvalhal’in takımı ulaştırdığı nokta çok iyiydi. Eğer sakatlık dönüşü aynı noktadan devam edebilerlerse Beşiktaş sonuna kadar iddiasını sürdürür. Ancak yine 4-3-3 varyasyonuna dönülürse zor olur.

2- Carlos Carvalhal’ın Hugo Almeida’yı ilk 11’de oynatıp, formda Mustafa Pektemek’i kenarda tutmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mustafa, Türkiye’de hemen bütün hocaların istediği oyuncuydu. Orta çizgiden rakip tarafında her yerde oynayabilecek bir oyuncu. Tam hücumcu diyelim. Klasik bir santrfor değil, kanat ve santrfor arkası da oynayabilir. Ancak son 3 yılda 2 büyük sakatlık geçirdi ve tıbbi açıdan riskli bir durumu oluştu. Belki bu yüzden yavaş yavaş alıştırmak isteniyor. Ancak Mustafa istatistiki olarak takımın gole en yakın oyuncusu ve daha fazla dakika alması lazım. Hala geliştirecek yönleri var. Ve bu daha çok maçla ilgili güven sorunları...
Almeida ise Mendes ipotekli olduğu için sahnede olmak zorunda. Çünkü amaç onu satmak. Bu tercih daha çok ticari diyebiliriz.

3- Tayfur Havutçu’nun geri dönüşü, sizce takım üzerinde nasıl bir etki yarattı?

Moral olarak rahatlık yaratmış olmalı. Onu Türk futbol camiasında sevmeyen yoktur. Dışarıda olması önemli. Denizli görevden ayrıldığı gün Tayfur Hoca başa geçmeli demiştim, bugün de uzun vadede onun işin başında olması gerektiğini düşünüyorum. Ancak Carvalhal her yönüyle öyle bir performans gösterdi ve kişilik ortaya koydu ki, hocanın ne zaman göreve döneceğine ancak bu iki isim ortak bir karar verebilir. İkisi de Türk futbolu için büyük şans.

Demirören yönetimin bilerek ya da bilmeyerek, mecburen ya da gönüllü olarak verdikleri en isabetli kararlar bu iki ismi göreve getirmek olmalı.

Ben Carvalhal’e karşı çıkmıştım. Kendisine karşı mahçubum.

4- Ara transfer döneminde Beşiktaş’ın yeni bir takviyeye ihtiyacı var mı?

Bulunabilirse bir sağ bek olabilir. İşler şu an için iyi gidiyor ve belki de en iyi transfer ‘laf olsun diye transfer yapmama zihniyeti’ni kulübe kazandırmak olabilir.

20 Ocak 2012, Cuma 11:00
YAZININ DEVAMI