‘’İşte kazanmanın sırrı!‘’
Beşiktaş’ın Veli-Atiba-Fernandes üçlüsünden oluşan orta sahasını kırmak kolay değil. Bunu ancak yön değiştirmeyi iyi bilen top üstatlarıyla (yani Selçuk) ve iki kanadı iyi kullanabilen oyuncularla yapabilirsiniz...
Galatasaray, ortadan gitmeye kalkarsa Beşiktaş’ın kanat bekleri oyuna daha fazla katılır. Ancak Bruma-Amrabat’la (Umut) kanatları çiftlerse Beşiktaş’ın son haftalarda izlediğimiz baskın oyununda sapmalar olabilir.
Beşiktaş neo-total futbolun prensiplerinin yolunda. Oyunu savunma ya da hücum diye ayırmadan zone play/alan oyununu sergiliyorlar. Topu kaptırdığı anda form değiştimesine gerek olmadan savunma yapıp, topu kazandığında ekstra bir şey yapmadan hücuma dönebiliyorlar. Galatasaray da Drogba ve Sneijder transferleri öncesi bu oyunla ligi domine etmişti. Selçuk-Melo tandemi 10’ar golün üzerine böyle çıktı.
Elmander ve Necati de neredeyse birer orta saha gibi oynayarak bu oyunun tamamlanmasını sağlıyorlardı.
İki flaş transferin ardından Galatasaray uluslararası saygınlık ve kalite kazandı ama oyununu değiştirdi.
Bu oyunun en büyük problemi takımın temeli olan Selçuk-Melo tandeminin bozulması ve Selçuk’un geri göreve gidip hücum alanından uzaklaşması oldu. Hamit sahada olduğunda Selçuk zaman zaman oyuna giriyor ve fark yaratıyorsa da o olmadığında oyunun beyni için hayat zor oluyor.
Galatasaray için bu sorunu çözme yolunda birkaç seçenek var. Amrabat ve Bruma’yla iki hücum kanadı kullanıp Melo-Selçuk tandemine geri dönmek. Ve bu yapıda Umut-Drogba-Sneijder-Burak 4’lüsünden 2’sini kullanmak. Denklem burdan kuruluyor aslında. Yukarıdaki 4’lüden Sneijder’li bir üçlü oluştuğunda iki hücum kanadıyla oynamak zorlaşıyor. Daha önemlisi Selçuk-Melo tandemi bozuluyor. Terim’in çözmesi gereken bu.
Çünkü Beşiktaş’a çoktandır Galatasaray’ın yaptığı gibi merkezden hücum etmek işi çözmez. Bu Beşiktaş’ın en kuvvetli olduğu yer. Veli-Atiba-Fernandes üçlü yapısını kırmak kolay değil. Bunu ancak yön değiştirmeyi iyi bilen top üstatlarıyla (yani Selçuk) ve iki kanadı iyi kullanabilen oyuncularla aşabilirsiniz. Beşiktaş’ın baskı yaptığı yerden yüksek isabetle iki kanada top açarak ve hücum alanını genişleterek.
Yani Galatasaray’ın Real Madrid maçı hezimeti sonrası Terim’in Sneijder’i dışarıda bırakıp Selçuk’a sahada iade-i itibar jestinde bulunması beklenebilir. Beşiktaş için krtik nokta ise savunma kanatlarının oyuna ne kadar girebilecekleri. Eğer Terim Sneijder’li, iki santrforlu ve Hamit’siz kadroyla sahaya çıkarsa, Beşiktaş’ın Sabri ve Hakan’dan müteşekkil savunma kanatlarını geride bastırması beklenmeli. Ancak Bruma-Amrabat’la (Umut) kanatları çiftlerse Beşiktaş’ın son haftalarda izlediğimiz baskın oyununda sapmalar olabilir.
Bu tabloda işi çözecek olanın Terim’in merkezden gelmeye şartlanmış ekibi kanatlara taşıyabilecek hamleleri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Galatasaray’ın Real Madrid karşılaşmasında yaşadığı ağır mağlubiyet sonrası önemli olan oyunun psikolojisi değil, Terim’in takımının kimya, fizik ve matematiğini nasıl değiştireceği. Oyunu enine açabilirse maça ortak olur. Bunu yapamazsa işi zor.
‘’10-0 olabilirdi‘’
Fenerbahçe iki savunma bekini orta saha gibi kullanıyor. Topal ön stoper oynuyor. Aslında 3-4-3 gibiler. Ama oyun içinde 3-0-7’ye dönüyor iş. Çünkü arkadaki 3’lü orta sahadan çok uzak kalıyor. Metrelerce. Öndeki 3’lünün arkasındaki oyuncu Holmen değil Baroni olunca dublaj baskısı kalmıyor. Ve başlıyorlar geri koşmaya. Arkadaki 3’lüyle öndeki ekip arasındaki bağlantıyı Alper oyuna girdikten sonra biraz sağlayabildiler. Halbuki maçın başında Holmen ve Alper gibi iki yönlü oyuncularla sahada olabilseler abartmıyorum 10-0 bile söz konusu olabilirdi.
Çünkü Elazığ bir dönem Schuster’in yaptığı gibi savunmasını önde kuruyor. Neredeyse orta sahada ama pas kaynaklarına önde baskı yapmıyor. Fenerbahçe’nin attığı gol bunun harika bir örneği. Gökhan hiç baskı altında olmadan ileri topu vuruyor. Kendi sahasından çıkan Kuyt elini kolunu salayarak topla buluşup golü buluyor. Sadece bu basit oyunla dahi 5 gol bulacak durum vardı. Bu savunma anlayışı sonrası 4-0 gerçekten hiçbir şey değil. Fenrbahçe baskı altında olmamasına rağmen orta saha çok top kaybı yapıp, bir de fazlaca ofsayta düşünce bu şansı kaçırdılar. 4-0’dan sonra bunları söylemek abes gelebilir. Ama şu unutulmamalı. Fenerbahçe savunması hücumuna bu kadar uzak olmamalı. Elinizde Emenike’nin, Sow’un dışarıda kalabildiği bir hücum hattı ve ligin top kapma rekortmeni orta sahalar varsa, Ersun Yanal’ın anlayışı, yani oyunu hep hücum bölgesinde oynamak normaldir. Ancak önde baskının sonrası 60 metrelik geri koşular olmamalı. Savunma orta saha hücum mesafeleri daha düşük, takımın boyu kısa olmalı. Fenerbahçe bunu yapmak zorunda. Ve bunu yapmak için elinde rotasyona girmememesi gereken oyuncular var. Tabii savunmanın da bu kadar geride olmaması şart.
‘’Savunma dağıldı‘’
Dün yapılan savunma hatalarını herhangi bir Türk oyuncu ya da Türkler’den oluşan bir savunma hattı yapmış olsa bunun üzerine çok konuşulur. Ancak önündeki Melo, arkasındaki Muslera’yla birlikte yüzde 100 yabancı bu savunma hattından böyle korkunç hatalarla bu kadar gol yiyince durum karışıyor. Di Maria’nın 50 metrelik yüksek ortasına Eboue’nin çıkıp kafayla almak yerine İsco’ya çarpıp düşüşü, Chedjou’nun genç İspanyol’dan 3 metre uzakta oluşu anlaşılır ve anlatılabilir bir hata değil. Hem bireysel seçim yanlışlığı, hem doğru durmamak, hem fiziken eksik kalmak söz konusu.
Defansta benzer hatalar
“Şampiyonlar Ligi’nde böyle bir gol yiyince bir daha yemezsin” diye düşünüyor insan. Ancak 20 dakika geçmeden yine bir yüksek topta Melo yanlış bir kafa vuruşu yapıyor, Dany onu kontrol etmeden öne çıkıyor ve Benzema bomboş golü buluyor. 20 dakika içinde böyle çok yönlü iki hata yapınca istediğinizin olması kolay değil. Halbuki Terim’in ilk planı oyuncu tercihleri ne kadar tartışılsa da hücum yönünde üretken, kalenin ağzına kadar gelen akınlarla pozisyon yaratan iyi bir oyun çıkartmıştı. Selçuk’un sağ çizgide oynayışı ve orta sahada onu bir türlü görmeyişleri dışında herhangi bir sorun yok gibiydi. Tabii ki Burak’ın geçen seneki keskin hücum gücünden ve sert şutlarından da eser yoktu. Son birkaç maçta olduğu gibi... Ama yine de önce İker Casillas, sonra da Diego Lopez 3 net golü engelledi.
Sorun farklı yenilgi değil
Tribünlere de sirayet eden bu hücum iştahını başta bahsettiğim savunma hataları kesti. Bununla da bitmedi. Fatih Terim’in takımları özellikle Avrupa’da yenilse de sonuna kadar arayan, plan değiştirerek rakibi şaşırtan, sonuçta da alkışlarla sahayı terk eden ekipler olmuştur. Maç içinde problemlerini çözmeyi hep bilmişlerdir. Bu yüzden Terim geri dönüşlerin hocasıdır. Dün asıl ilgi çekici ve üzücü olan, varolan savunma problemlerinin gittikçe büyümesi oldu. 5-6 kişiyle birikmişken altı pasın içinde 2 kere üst üste kalesinde gol gördü Sarı-Kırmızılılar. Yenilgi vs. değil. Farklı skor da değil. Bu tecrübeli savunma kadrosuyla problemlerin gittikçe büyümesi asıl sorun. Bu bir dağılma. Kuşkusuz bu olgunun artçıları ve bundan çıkacak tartışmalar da en az teknik çalışma kadar önemli olacak. Muhtemelen herkes hocanın milli takım çalışmasının bu yenilgide temel bir etken olduğunu söyleyecek. İşte savunma krizi kadar üzerinde çalışılması gereken ‘politik’ çözümler de önemli.
‘’Güç ve inanç Fener'e yetti‘’
Futbolda bir takım savunmada kötü, hücumda iyi olamaz. O zaman zaten iyi değildir. Dünkü durum bu işte, bu kapsamda. Fenerbahçe’nin hücum gücü ve inadı, maçı kazanmayı, hatta farklı kazanmayı hak etti. Ancak savunma yerleşim ve mesafesi, hatta bireysel performanslar açısından döküldüler. Oyun anlayışından bahsetmiyorum. Bizzat hatlardan bahsim. Savunma hattı özellikle göbek çok kötü, hücum hattı çabalı ve oldukça iyi... Sivas maçına oranla çok daha sert bir orta sahayla karşılaşmaları geçen hafta parlayan orta üçlüyü iyi etkilemedi. Babel Gökhan’la iki yönde de uğraşıp onun etkinliğini azalttı. Sık sık arkaya sarkıp şans da yarattı. Kerem’in sert ama disiplinli oyunu Holmen’in hücuma destek konusunda eksik kalmasına yol açtı. Ancak sahada ligin şu ana kadarki en flaş oyuncularından takımının kaderini değiştirdi... Caner serbest vuruştan harika bir gol attı. Bir diğerini direğin içine vurdu. Biri gol asisti olan 4-5 iyi orta yaptı. Oyunun kaderini o değiştirdi. Ersun Yanal’ın önde baskılı oyunu takım tarafından algılanmış. Kasımpaşa deplasmanı böyle bir oyun için iyi bir testtir. Genel olarak plan yerleşmiş. Ancak problemler de var.
Alves’ten gereksiz hareketler!
Savunma göbeği orta sahaya yaklaşıp bütün duramıyor. Takımın boyu uzuyor. Bu orta sahaya kademe olmaması demek. Bu alan geçildiğinde hemen baskı gelmiyor. Önde baskı ve top kapma yüzdesi yüksek fakat savunma göbeği bunu tamamlamıyor. Bunun üzerine Egemen’in birinci golde yaptığı anlamsız faul sonrası kendisini ve konsantrasyonunu kaybedip pozisyon disiplininden uzaklaşmasını ekleyin. Alves’in anlamsız faullerini sonra... Bu tip bir ön alan presi oyununda en akıllı ve sakin olması gerekenler arkadaki komutanlardır. Halbuki Fenerbahçe’de en çılgın ve kontrolsüz olanlar onlar. Bu sorun önce çözülmesi gerekenkonu... Sonra bazı oyuncuların bu oyun mantığına ikna olmaları ve hazırlanmaları gerek. Özellikle de Sow ve Salih’in. Caner’e bakıp ne yapmaları gerektiğini görebilirler. Fenerbahçe’yi Yanal çalıştıracaksa böyle oynayacak. O yüzden herkes buna ikna olmalı.
‘’Neo-Total Futbol‘’
Öncelikle Beşiktaş oyunu ayırmıyor. Beşiktaş’ta savunma-hücum farkı yok. Hücum ve savunma birlikte aynı anda oluyor. Topu kaptırdığı an savunmayı yapan, kaptığı anda tüm elemanlarıyla hücum başlatan bir düzen bu. Heyecan verici. Hem de çok...
Bu oyunun sonucu Bursaspor’un sürekli bir adım geride kalışı oldu. Her seferinde Beşiktaş bir ya da daha fazla adım öndeydi. İşte bu neo-total futbol denen şeydir.
Geçen yıl stoper olduğundan şüphe duyduğumuz Escude’nin hemen her akında rakip alana geçtiği bir dar alan oyunundan bahsediyoruz. Net bir alan oyunu...
Beşiktaş bu hakim oyun içinde ilk golü bir yön değiştirme becerisiyle pasta buldu. İkinci golü bir korner organizasyonunda. Üçüncü golü asistini bir stoper yaptı, golü bir diğeri attı. Atılamayan kontralar var. Uzak şutlar var. Her şey var. Bunu basit oynayarak, önde basarak güçlü durarak yaptılar. Bu ligde bu kadroyla bu işi yaparlar.
Şöyle bitireyim. Ligin en iyi kalecilerinden birine sahip Beşiktaş. Ama hâlâ test edilemedi Tolga. Bu oyunla McGregor sahada olsa sadece yabancı kontenjanını kapadığı için eleştirilirdi. Çünkü kimse onun eksiğini göremezdi.
Beşiktaş ligin oldukça üzerinde. Bursaspor ise özellikle Belluschi’nin yokluğunda bu baskı ve oyun gücüyle mücadele edemez haldeydi. İşin onlar için kötü tarafı buna çok erken ikna oldular.
‘’Fatih Terim kalmak istiyor‘’
Sürekli okuyanlar bilir... Tezim yıllardır şu: Milli takım teknik direktörlüğü başlı başına bir iş değildir. Senede 4 ila 10 maçta sahaya çıkarsanız paslanmamanız mümkün değil. Daha da ileri gideyim. Terim’in Andorra ve Romanya maçlarındaki formu uzun süredir sürekli maç planlaması yapışından. Kuşkusuzdur bu ikili hal orta uzun vadede sorunlar çıkarabilir. Ama bu sorunlar dedikodulardan ibaret olur.
Bu konudaki tek büyük sıkıntı Terim Dünya Kupası’na giderse Galatasaray’ı kimin hazırlayacağı olacaktır. Ama Dünya Kupası sırasında yerli yabancı birçok oyuncunun da orada olacağını unutmamak gerekir.
Yani Terim ya da bir başka isim, salt Milli Takım Teknik Direktörlüğü’yle uğraşmamalı.
Ancak biliyoruz ki ne TFF ne de Galatasaray Terim’i birlikte kullanmaya sıcak bakıyor.
İki işine de inanıyor...
O halde, tıpkı Aysal’ın dediği gibi Terim bir karar verecek ve herkes de buna saygı duyacak.
Terim iki işi birlikte yapmak istiyor gibi duruyor. Bunu yapabilir, buna inanıyor. Bunu sözlerinden hissetmek kolay.
İkincil olarak istediği uyumlu bir çalışma olduğu sürece Galatasaray’ın başında kalmak.
Sözlerinden bunu anlamak kolay.
Önce Galatasaray beni bırakmadıkça ben Galatasaray’ı bırakmak mottosuna bakalım.
Ama asıl ön emlisi geçen hafta İngiliz medyasına verdiği demeç: “Popescu ‘Fiorentina’ya gitme, Devler Ligi’ni alabiliriz’ demişti. Gerçekten de güçlüydük”
Her şey Galatasaray lehine
Terim orta vadede böyle bir başarı yakalayabileceğini biliyor. 4. hatta 5. yıldızı hedefliyor. Rakiplerin durumu, finansal iyileşme, stat her şey Galatasaray’ın lehine ve hocanın hala büyük enerjisi var.
Ama istediği uyum olmazsa Milli Takım da çok iyi bir seçenek.
Bugün milli takımın başına geçen hoca muhtemelen 2018’e kadar görevde kalır.
2016’da 24 takım Avrupa Şampiyonası’na katılacak. Yani bazı grup üçüncüleri bile katılabilir açıklanacak statüye göre.
Bir profesyonel olarak bu da kolay gözden çıkarılacak bir seçenek değil. Ve bu ayıplanacak bir şey de değil.
Terim kalmak istiyor. Bu açık. Ama onun istediği kadar da istensin istiyor.
Taraftarın istediği kadar yönetim de isterse Terim Galatasaray’da kalır.
Sorun olmaz.
‘’Burak atamayınca...‘’
Hatta bir yenilgiye uğramadığı için de mutlu olabilir Terim. Özellikle Samet Aybaba’nın Deniz’i oyuna alarak 3 stopere dönmesi ve oyunu orada kabul etmeye karar verdiğini oyuncularına ilan edişi önemliydi. Antalya böylece geniş alanda çok hızlı hücum edebilen oyuncularını minimumda kullanabildi.
Eğer sağlığı yerindeyse ligin pa merkezi üstatlarından Uğur İnceman’ı neden düşünmedi anlaşılmaz. Galatasaray’ın zaten alternatifsiz Selçuk olmadan kurduğu takımdan Emre ve Engin’i de çıkararak merkezi sadece Melo’ya bıraktığı oyunda orada, Aybaba’nın orada top yapmayı reddedişi inanılmaz. Bu kadar hızlı hücumcuları varken onları besleyecek bir pas kaynağı olmadan sadece baskı yiyebilirdi. 2 stoper dönükten sonra da bu oldu.
Maçın başındaki 20 dakika sonrasında savunmasıyla hücumu birbirinden tamamen kopup mesafesi genişleyen Galatasaray, Aybaba’nın bu değişikliğinden sonra yeniden bir bütünlük ve baskı sağlayabildi. Serkan’ın çok iyi yaptığı orta saha bozuculuğu da manasız kaldı. Çünkü orada başka kimse yoktu.
Ama dedim ya, her topu indirmeyi başaran Drogba’ya arkadaşları uyum sağlayamadı. Burak’ın uzun süredir bu kadar kötü şutlarla çıkardığını görmemiştik. Normalde attıklarından çok daha kolay 5 pozisyonda kötü vurdu.
Selçuk’un oyun olarak eksikliğinin yanı sıra belki de Burak üzerinde manevi bir etkisi de var. Galatasaray beraberliğe üzülmeli kaçanlardan sonra. Ama Aybaba’nın oyun anlayışına da teşekkür etmeli.
‘’Bu kez roller değişti‘’
Oyun ilk maça benziyordu. Roller tersti tabii. Onlar baskıyla başladı ve Volkan’ın iki hatası dışında pozisyon bulamadılar. Biz de savunmada oyunu kabul etmek zorunda kaldık ama ikinci şansımızda golü bulduk. Beklenmedik olan Burak’ın harika kafa golünü bulduktan sonra pek yapamadığımız şeyi yapmamız oldu. Topa sahip olduk ve geniş alanda top çevirmeyi başardık. Hücumdaki Umut, Burak ve plansız Gökhan Töre dışında hemen her oyuncuyla geniş alanda top çevirdik ve oyunu soğukttuk. Selçuk merkezde, Topal salt savunamada değil destekte çok iyidik. Ama önemli bir şey eksik kaldı. Ne Burak, ne de Umut pivot özelliklerini sergileyebildi. Sırtı dönük top alıp saklamakta yetersizdiler. Bu da hem pozisyon bulmamızı, hem de orta sahaya zaman kazandırmayı engelledi.
İkinci yarıda oyun merkezi biraz ve mecburen geriye çekildi. Topu ileride tutamamak, hastalıktan çıkan oyuncuların tüm iyi niyetlerine rağmen halsizliği ve tabii Romanya’nın iki değişikliği nedeniyle risk büyüdü. Ancak bu kez de kontra bulmayı başardık. Arda ve Töre’nin asistlerini Umut ve Gökhan’la değerlendirebilsek oyunu erken koparıp, rakibi umutsuzluğa erken itebilirdik ama atamayınca risk daha da büyüdü.
72’de Olcay oyuna girene kadar bir 10 dakika ciddi baskı yedik. Arda ve Gökhan’ın yorgunluğu büyüdü. İleride top tutamama sıkıntısı yarı alanımıza bizi hapsetti. Terim’in bu bu değişikliğinin ardından Romanya’nın direncini kırıp hayata tutunduk. Kabul edelim. Averaj bile yaptık.
Selçuk kötü olursa
Selçuk ayağından sakatlandığında kenarda hem maçı ve kupaya katılma yolunu, hem de Real Madrid maçını aynı anda düşünen bir teknik adam vardı muhtemelen. Onsuz Milli Takım eksik, Galatasaray’ın ise alternatifi yok. Selçuk İnan öyle bir organizasyon merkezi ve üstadı ki ancak kötü oynadığında haber olur. O derece yüksek standartta ve vazgeçilmez. Ve alıştırdı. Bu sebeple önemini ancak yokluğunda anlarsınız.
Kahraman Caner
Burak yılmaz’ın attığı golün asisti ve çizgiden çıkan bir top bile yeter. Ancak özellikle ilk yarıda her pozisyonun içinde olmak da tek başına yeterli olabilir. Caner, Fenerbahçe’de 3’üncü tercih olarak başladığı sezonu milli takımla devam ettiriyor. Dün sahanın en iyilerinden biri, hatta birincisiydi demek hiç yalnış olmaz. Ve tabii Gökhan Gönül... Bu halsizliği olmasa 2 golle oyunu bitirebilirdi. Her türlü övgüyü hak ediyor.









































