Arama

Popüler aramalar

‘’Dinamizm kaçtı tecrübe yakaladı‘’

Benfica öyle bir tempoyla oyuna başladı ki ‘1 dakika sessizlik’ eylemini doğru düzgün yapmak mümkün olmadı. Taraftar konstantre olamadı ve oyuna müdahale etmek için 1 dakikanın bitmesini zor beklediler...

Aslında bu, ilk yarının hikayesi. Mitroglou’nun arkasında Guedes’in de katıldığı 5’li orta saha bloğunun yüksek tempolu paslaşmaları alan oyununun mükemmel bir örneğiydi. Bu kadar hızlı yer değiştirirken oyuncuların birbirinden bu kadar kopmamayı başarması gerçekten büyük iş. Oğuzhan, Tolgay, Atiba ve Quaresma’nın önüne hep 3 kişiyle geçmeyi başarmaları her türlü övgüyü hak ediyor. Böyle olunca Beşiktaş ilk yarıda Benfica savunmasının değil, orta sahasının dahi arasına giremedi.

Bu tip bir oyunda savunmayı sağlam tutmanız ve rakibin açık vermesini beklemeniz lazım. Mümkünse tempoyu da düşürmeniz.

Cenk’i unutmak hata

Ancak Tosiç’in sakatlık sebebiyle gardını alarak oynaması nedeniyle Atiba’ın bir oraya bir buraya koşturması ilk goldeki hatayı getirince bu ihtimal ortadan kalktı. Semedo’nun mükemmel vuruşu işi iyice zorlaştırdı. 2 saniye de 4 gollük vuruş ve 3 direkle gelen gol ise tam bir felç haliydi. Şenol hoca bu durumu 4 oyuncunun yerini değiştirerek çözmek istedi fakat Gönül’den önde yararlanmak için bu kadar beklemesi, Cenk’i unutması sanırım kendisinin de kabul edeceği en büyük hataydı.

Her anlamda unutulmaz

İkinci yarıda onun driplingleri Benfica’nın şeklini bozmak konusunda önemli silah oldu. Tabii Aboubakar’ın formsuzluğunu da o kapattı. İnler’in dahliyle pas ritminin artmasıysa işi değiştirdi.

Oyunu nihayet geniş alana yayabildiler. 3 net kontra açığı verme riskini alarak 3 gol bulmayı başardı Beşiktaş. Böyle bir geri dönüş Şampiyonlar Ligi standardında kolay gerçekleşecek bir şey değil.

İlk yarıda anormal bir dinamizmle Beşiktaş’ı felç eden genç Benfica çok iyi kaçtı. İkinci yarıda, bu çok da ekonomik olmayan enerji kullanımından yararlanan tecrübeli Beşiktaş yakaladı.

Unutulmazdı. Her anlamda...

24 Kasım 2016, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’İdeal plan‘’

Advocaat döneminin Pereira döneminden en büyük farkı Fenerbahçe’nin inanılmaz seviyede artan ‘şutlarını gole çevirme yüzdesi’. Advocaat geçen seneye oranla yüzde 100’e yakın bir artış sağladı.
Bunun sebebi santrforlarının bu sene daha formda oluşu değil.
Buradaki kilit nokta Fenerbahçe’nin gol ayaklarını demarke bir şekilde gol bölgesinde topla buluşturma planı ve becerisi. Fenerbahçe neredeyse kornerler hariç hiç orta yapmıyor. Her seferinde kanat oyuncuları gol ayağına pas veriyorlar. Hızla direkt oyunla kanatlara iniyor. Ve pasla içeri dönüyor.
Fenerbahçe’nin pazar akşamı Robin Van Persie’yle bulduğu gol de bunun en doğru örneği.
Bu sebeple maç öncesi Fenerbahçe her 12 ceza sahasına girişte 1 gol çıkarırken, Galatasaray’da bu oran 18’de 1’di ve bu oranla ligde 10’uncı sıradaydı.

Riekerink’in tercihi...

İşte bu istatistik Advocaat’ın hem başardığını hem de bu maç için planını anlatıyor. Galatasaray kaleden uzak kaldı ve Bruma’nın koşuları dışında hiç bir plan üretemedi.
Lens ve Topal’ın yokluğunda, Riekerink’in orta saha tercihini gördüğünde bu tablonun da bilimiyle çok rahatladığı kesin. Çünkü Advocaat, Galatasaray’ın topa sahip olmasını istiyordu. Yüzde 56’yla bu gerçekleşti. Üstüne Selçuk olmayınca topu oyuna sokmakta çaresiz kalan rakibi bozmak daha da kolay oldu. Misal penaltıya yol açan baskı...

Savunma toparlandı

Souza’nın yıldızlaşması planının tutan kısmıydı... Volkan’ın dağınıklığı ise tutmayan...
Fenerbahçe’nin Manchester yenilgisi sonrası toparlanmasında en önemli etken ise savunmanın kendi standardında bir forma çıkmasıyla oldu. Sezona kötü başlayan -ve benim açımdan büyük hayalkırıklığı olan- Van der Wiel’in dışarıda kalması, Kjaer’in tıpkı geçen sene olduğu gibi 5-6 hafta sonunda standart oyununa ulaşması işin ikinci kilit noktası.
Çünkü Fenerbahçe topa sahip olabilen rakibi kendi alanına sıkıştıran bir oyunu uygulayamıyor. Yüzde 60’ın üzerinde topa sahip olduğunda kazanamıyor. Yani
0-1’i oynamakta sorunları devam ediyor. Ancak savunmanın toparlanması 0-0’ı oynamakta Advocaat’ın elini kuvvetlendirdi.
Yoksa buradaki sorun baki...

Kaleye yaklaştırmadı

0-0’da üretemeyen Galatasaray’a karşı evinde, büyük psikolojik üstünlüğe rağmen golün geldiği 45’inci dakikaya kadar isabetli şut atamayışı bunun göstergesi. Eldeki orta sahayla burada gelişme sağlayamasa da rakibi kalesine yaklaştırmaması, hangi kadroyla olursa olsun Galatasaray’ı kendi ceza sahasına sadece 2 kez sokmuş olması (bu ligde herhangi bir takımın ulaştığı en düşük sayı) ciddi göstergeler.
İşte bu savunma planı ve uygulamasındaki önemli gelişme Fenerbahçe’nin kaderini değiştirdi.
Tabii Van Persie’nin 3 senedir ilk kez
2 aya yakın zamandır hiçbir sağlık sorunu olmadan, antrenman kaçırmadan oynamasını da unutmamak lazım.

22 Kasım 2016, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sayın Riekerink Bey!‘’

İki temel durum maç öncesi belirleyiciydi:

-İlk olarak ilk golü atanın kazanması oyun stilleri nedeniyle kuvvetle muhtemeldi.

-En az bunun kadar belirleyici olan ise Riekerink’in seçimleriydi.

Ortayı niye üçlemedi?

Cuma günü sahaya çıkacak 11 geldiğinde Hollandalı’nın ne yapmak istediğini düşünmeye başladık. Dün bunun üzerine bayağı kafa patlattığım bir yazı yazdım. Ancak onca ‘beyin fırtınası’ sonrası ne yalan söyleyeyim hala tam olarak anlayabilmiş değilim. Rakibin Topal ve Lens’ten mahrum çıktığı maçta orta sahayı kuvvetlendirmek bir önemli seçenekti. Ancak bunu yapmak bir yana orta sahadan eksiltti. De Jong ve Tolga’yla burada bir sertlik yaratma isteğini anlıyorum. Peki Selçuk’la orayı üçleyip hem pas yapan, hem biraz daha sert olan bir takım neden hedeflenmez? Elinde pas yapan ama savunma yapamayan bir takım vardı. Ondan doğru pası çıkarıp savunmayı da yapamayan bir takım çıkardı.

Tek kozu Bruma...

Serdar Aziz konusuna ise hiç girmemek lazım. Bir derbi öncesi oyunun merkezini tamamen değiştirdi. Yönetim istedi diye Serdar, Podolski’yle Sneijder istedi diye Selçuk kararlarını veriyorsanız, çok doğru bir planınız olması lazım! Kaleye şut atmadan, sadece Bruma’nın 60 metrelik koşuları üzerine kurulu bir oyun bir plan değildir. Ben bu sahada 6-0’ı da seyrettim ama bu kadar ne yaptığını bilmeyen bir Galatasaray görmedim. Ve bunun temel sebebi, bulunduğu yeri hak etmediğini düşünen Riekerink...

Fark bile gelebilirdi

Bunda kuşkusuz Fenerbahçe’nin, planını ezberlemiş bir takım olmasının rolü de var. İlk yarıda 6. dakikada Volkan Şen’in Hakan’a yakalandığı pozisyon dışında gole kadar üretimi olmamasının nedeni Volkan’ın çok dağınık oluşu. Souza, Alper ve Hasan Ali’nin ekstra oyunlarına ikinci yarıda takımın geri kalanı da uyunca iş tamamen ev sahibine döndü. Advocaat’ın Alper’i sağ kanattan merkeze çekişi savunma sağlamlığını artırdı. Belki Emenike ve Aatif daha önce oyuna girseler fark daha da büyürdü.

RVP’den özür diliyorum...

Son olarak maçın kahramanlarından RVP’ye de bir parantez açmam lazım. 1 ay önce artık belki de RVP’yi hiç düşünmemek lazım demiştim. Büyük oyuncu büyük geri dönüşüyle beni yalanladı. Özür borcum var. Buradan sunuyorum. Bir de Souza parantezi açayım. Ondan başından beri bu oyunu bekliyordum. Geç oldu ama sağlam oldu.

21 Kasım 2016, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Golü atan galip‘’

Fenerbahçe 0-0’ı ya da 0-1’i oynamakta sorun yaşıyor. Özellikle Lens’le 1-0’ı oynamak konusunda ise mükemmele yakınlar. Galatasaray topa sahip olma konusunda başarılı ve rakipten daha az topa sahip olduğu yegane maç Beşiktaş derbisiydi. Normalde Galatasaray genelde olduğu gibi topa sahip olan ister. Ancak bugün durum farklı. Çünkü Advocaat da bunu isteyecektir ve Riekerink’in de bunun fazlasıyla farkında olduğunu düşünüyorum. Dolayısyla Rikerink başka bir şey deneyebilir. Beşiktaş maçında olduğu gibi oyun kurdurmamayı. Galatasaray’ın bu durumda fizik olarak ikinci yarılarda çok yıpranması ve geri dönmekte zorlanması ise bir çıkmazı işaret ediyor.

Ligin sahipsiz topları toplamak konusundaki en başarılı takımlarından Fenerbahçe’de, Advocaat’ın Topal’ın yokluğunda merkezde Alper’e görev vermesi bu gücünü kullanmak istemesi anlamına geliyor. Lens yokken oyunu ileri taşımak da Alper’in Volkan’la birlikte en önemli işi olacak.

Herhalde medyumluk olmaz

Advocaat’ın ikinci yarıda 0-0 ya da 1-0’da Aatif ve Emenike’yle istediği direkt kontratak oyununun tatlı hayallerini gördüğünü düşünmek de herhalde medyumluk olmaz. Zira Fenerbahçe ligde 3 kez %50’nin altında topa sahip oldu ve bu maçların 3’ünü de kazandı. Bunu Riekerink de biliyor. O da erken bir golle oyun merkezin geriye alıp gücünü ekonomik kullanıp Fenerbahçe’nin yapamadığı baskı oyununu oynamak zorunda kalmasını hayal ediyor olmalı. Yani topu ev sahibine vermenin daha doğru olduğunu. Çünkü Fenerbahçe %60’ın üzerinde topa sahip olduğu 3 maçı da kazanamadı. Topun Fenerbahçe’de olması, ev sahibinin istemediği bir durum. Ancak Galatasaray da, topa sahip olmadan oynayamıyor. Galatasaray’ın en kuvvetli olduğu yönü Fenerbahçe’nin en çok işine yarayan durum. Gerçek bir çıkmaz.

En büyük fark burada

Sonuç olarak Galatasaray açısından iyi senaryo şu: Öne geçmek. Topu Fenerbahçe’ye vermek. Rakibin bunu hiç yapamayışından -ligin en fazla çalım atan oyuncusu - Bruma ve Sinan’dan yararlanarak fark çıkarmak. Bruma’nın kötü olduğu bir deplasmanı kazanması Galatasaray için hiç de kolay değil. (8 deplasman golünün 6’sına doğrudan katkı yaptı.) Yani iki hoca da rakiplerine yapmak istemediklerini yaptırmak isteyecek. İki teknik adam da bir an önce öne geçmeyi arzulayacak. Aradaki fark Fenerbahçe’nin alışık olduğu oyunla bunu yapabilme şansı varken, Galatasaray’ın rakibini zorlamak istediği oyunu kendisinin yapamayışı. İşte bu çıkmaz Riekerink’in tercihlerinin direkt belirleyici olduğunu gösteriyor.

Galatasaray 17 yıldır Kadıköy’de kazanmıyor olsa da son 7 resmi maçta rakibine sadece 1 kez yenilmiş olması ve 3 galibiyetini de unutmamak lazım. Öte yandan son 4 golün tamamına 3 gol bir asistle katkı yapan Sneijder’in golden 1293 dakikadır uzak olması da önemli. Galatasaray, ligde en fazla şut çeken 2. takım olmasına rağmen şutları gole çevirme oranında 10. sırada. Fenerbahçe’de ise bu sene durum değişti. Karambol ortalardan ziyade pasla kale önüne geldikleri için %21.2’lik birgole çevirme oranı yakaladılar. Pereira döneminden en büyük fark bu.

Duran toplar belirleyici

Fenerbahçe’nin evinde atığı ilk 7 golün 6’sının, Galatasaray’ın da yediği 8 golün 5’inin duran toplardan gelişi de konunun önemine dikkat çekiyor. Buna 2016 yılının Edin Visca’dan sonra en fazla gole katkı yapan oyuncunun Robin van Persie olduğunu eklersek Galatasaray savunmasının en çok nereye odaklanması gerektiği de gün gibi ortaya çıkıyor. Son 4 maçta kalesine gelen 11 şutta sadece 2 gol yiyen Volkan’ın toparlanma sürecine girmesi de Muslera gibi bir güce sahip olan Galatasaray karşısında biraz olsun bir eşitlenme sağlanabileceğini gösteriyor sanırım. Buradaki kilit tercih Riekerink’in, Eren’in yerine Podolski’yi oynatma isteğinin ne sonuç doğuracağı? Golden uzak asiste yakın bir Sneijder’in kimle daha iyi bir asist ilişkisi kuracağı. Bu maç sanırım ‘atan galip’ deyişinin bir gösterisi olacak. İki takımın da 0-1’i çevirmesi zor görünüyor.

(Not:Opta verilerinden yararlanılmıştır.)

Kanarya nasıl oynar?

Fenerbahçe’de, rakibine görebambaşka bir durum var. Mario Been ve Cor Pot’un hazırladığı takıma Advocaat son şeklini veriyor. Ya da son onayı demek daha doğru. Lig tarihinde ilk kez iki Hollandalı karşı karşıya geliyor olsa da tarzları açısından çok farklı iki teknik direktörlük ve oyun stiliyle karşı karşıyayız. Fenerbahçe’nin Lens’in olmadığı maçlarda kazanamıyor oluşu çok önemli bir veri. Aslında savunmanın yarısı Topal ve hücumun yarısından fazlası olan Lens’in olmayışı işin şeklini değiştiriyor.

Bu tabloda Fenerbahçe ligin kalburüstü hangi takımıyla karşılaşşa çok zorlanmasını bekleyebiliriz. Buradaki avantaj ise derbi ruhu. Advocaat ve ekibinin önündeki tercih sevdikleri mecbur oldukları direkt oyunu nasıl uygulayacakları? Galatasaray, Beşiktaş maçı dışında topa hep daha fazla sahip olan takımdı. Beşiktaş maçında bunun dışına çıkmalarının sebebi ise erken öne geçmeleri.

Bir itirazı olmaz

Advocaat bunun üzerinde duracak ve topu rakibe bırakmak isteyecektir. Soru, baskıyı açacak pas trafiğinin ve Lens’in yokluğunda hedef oyuncunun kim olacağı? Fenerbahçe’nin topun Galatasaray’da kalmasına bir itirazı olmayacaktır. İkinci bölgede baskıya baskıyla karşılık verecek ve rakibi pas hatasına zorlayacak. Bunun için yaptığı plan Souza, Alper ve Roman’dan müteşekkil bir orta saha içeriyor. Belirleyici oyuncu ligin en fazla sahipsiz top kazanan 2. oyuncusu olan Souza. Onun Alper ve Volkan’la kuracağı kontratak bağlantısı akışı belirler.

Cim Bom nasıl oynar?

Bu maçın kaderini Riekerink çizecek. Önce nasıl bir stratejiyle oynayacağı? Beşiktaş maçındaki gibi bir ön alan presiyle mi başlayacak? Buna bağlı olarak nasıl bir diziliş ve oyuncu tercihiyle takımını yapılandıracak? Gelen haberler Selçuk’un ilk 11’de olmamasının çok güçlü bir ihtimal olduğu yönünde. Daha doğrusu eğer tercihi Riekerink yapacaksa Selçuk sahada olmayacak gibi. Tolga ve De Jong orta sahada yer alacak. Ancak Serdar Aziz konusunda olduğu gibi yönetim devreye girerse bu kararından vazgeçebilir.

Yeterli görmüyor...

Riekerink, Galatasaray Teknik Direktörlüğü konusunda kendisini yeterli görmüyor. Bu açık. Güçlü oyunculardan etkileniyor. Yönetimin ısrarlarıyla oyuncu seçimi yapabiliyor. Bir sağa bir sola çekiştiriliyor. İşte maçın kaderini bu karmaşık durum içerisinde belirlemek zorunda. Aklında Podolski’nin santrfor olduğu bir takım var. İshal sorunuyla boğuşan Alman’ın sağlığı izin verirse Eren’in yerine sahada olması muhtemel.

Nihayet deplasman seyircisi

Bu derbiyi harika kılan kuşkusuz Galatasaray seyircisinin de statta olacak olması. Tribünde rekabet olmazsa sahadakinin de pek tadı olmuyor. Galatasaray
açısından bu durum kuşkusuz itici br güç olacak. Ancak unutmamak gerekir ki, bu aynı zamanda 40 bin Fenerbahçe seyircisi de hep alarmda ve ayakta tutacak. Rakip seyirci olduğunda derbide ev sahibi taraftarın sesi de daha fazla çıkıyor.

20 Kasım 2016, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Takdir ediyorum!‘’

Fatih Terim, elinden geldiğince açık davranmaya çalışıyor. Bunu takdir ediyorum. Ancak uğraşmasına rağmen eski yöntemlerle bu yürümüyor. Kendisi, ‘Tatmin oldum’ dese de, ne olduğunu söylemeden kimse tatmin olmuyor

-İçime sinmeden aldığım bir karar...
-Kadroya almak gönlümü almak demek değil.
-Bazı şeyleri olmadı sayamayız.
-Ben birçok şeyi TV’den öğrendim Fransa sonrasında...
-Sizin hiç ihanete uğradığınızı hissettiğiniz oldu mu?
- Ben 30 senedir böyle bir şeye denk gelmedim. (Fransa’da olanlarla ilgili) -Bazı şeyler vardır ki iki cihan bir araya gelse kendinize saklarsınız. (‘Fransa’da ne oldu’ sorusuna cevap olarak) -Biz koca bir aileydik bu ailede sıkıntılar oldu. Şimdi profesyonelce biraraya gelecekler milli menfaat için.

Daha fazlası var

Bunlar Fatih Terim’in Arda kriziyle ilgili olarak Kosova maçı sonrası yaptığı konuşmadan çıkardığım birkaç cümle. Dinleyenler biliyor ki fazlası da var... Terim elinden geldiğince açık davranmaya çalışıyor. Kendisi açısından birkaç adım attığını düşünüyor ve bunu şahsen takdir ediyorum. Ancak yetmiyor!

İki sebeple:

1- Oyuncular ona ihanet ettiklerini kabul etmezler. İki Cihan bir araya gelse söyleyemeyeceği kadar korkunç bir şey yaptıklarını da. Yapmış olduklarına inansalar sorun çok daha kolay çözülürdü.

2- Hoca elinden geldiği kadar açık olmaya çalışsa da bunu yapamıyor. Maalesef bu ima edebiyatıyla bugünün kamuoyuna ulaşmak mümkün değil. Devir değişti... Futbol gibi, iletişimin şekli de, uslüp da.

Teknoloji insanlığı değiştirdi

Bunlar eski yöntemler. Böyle yürümüyor. Terim uğraşıyor ama olmuyor. Artık karşısında eski moda ‘vay be! Büyük konuştu Hoca’ diyen muhabir tayfası yok. Yeni muhabir nesli farklı... Yeni futbolsever kitlesi gibi, yeni oyuncular gibi... Artık net, 140 karakterle işin çözülmesini isteyen bir kamuoyu var. Bu jenerasyon farkı değil. Tüm insanlığı değiştirdi teknoloji. Artık ağdalı, kalitesiz edebiyatla iş yürümüyor. Sanırım Terim de bunun farkında. Ancak ne yalan söyleyeyim - çabasını takdir etmekle birlikte - -bir türlü olmuyor.

Peki bu isim kim?

Konunun merkezini, ana cümlesini ‘İki Cihan bir araya gelse söylemem’le açıklıyorsanız, artık gerisini dinlemiyor kimse. Çünkü ne olduğunu söylemeden kimse tatmin olmuyor. Terim tatmin oldum dese de... Çünkü ayı konuşmada tüm bu suçlamalarından geri atmadığını aynı noktada olduğunu söylüyor... Hoca neden tatmin oldu peki? Emre’nin aracılığıyla Arda’yla yaptığı konuşmadan... Ancak konu o değil ki! Konu kadroyu açıklayacağı cuma günü gelen gizemli bir telefon artık. Konu kadronun açıklanmasını bir gün geciktiren bu konuşma. Terim konuşulduğu gibi telefonun Cumhurbaşkanı’ndan gelmediğini söylüyor. Peki kim bu isim? Alın size bir bilmece daha. İşte böyle olmuyor. Bu büyülü bilmecelerle kamuoyu tatmin olmuyor. Terim çabalıyor. Ben takdir ediyorum. Ama olmuyor. Bunlar hep eski yöntemler.. Ve devir çoktan değişti.

14 Kasım 2016, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Umut edelim‘’

Kosova bir ‘baz’ maç. İçeride dışarıda 6 puan yazmanız gereken maç. Çünkü Ukrayna, İzlanda ve Hırvatistan’ın da 6 puan yazmamasının zor olduğu bir rakip. Dolayısıyla bu maçlarda puan kaybı grubu kapatmak anlamına geliyor. Kazanmak iyi.

Arda, Burak, Gökhan ve Selçuk’un dönmesiyse, tartışmaları bitirmek değilse de azaltmak anlamında iyi. Ancak kimyanın tam yerinde olduğunu söylemek zor. Elle tutulur, gözle görülür bir bulanıklık var ilişkilerde. Af yok sanki iki tarafta da ‘hadi neyse idare edelim’ var daha çok.

Hadi neyse o zaman. Biz de zamana bırakalım. Çözülmesini umalım.

Orta üçlü yumuşak olunca...

Terim’in ilk üç maçta genç kadronun zorladığı direkt oyundan paslı oyuna geçtiği ilk yarıda dikkat çeken orta sahamızın geçirgenliğiydi. Topyekun baskıya gittik. Ancak Oğuzhan-Selçuk-Hakan orta üçlüsü yumuşak kalınca iki pasta çıktı Kosova. Şanlı olduğumuz nokta ofsayt taktiğimizin büyük oranda tutması ve rakibin heyecanını yenememiş olmalarıydı. Sadece 45’de soğukkanlı oldular ve sağ kanat akınında top sol direkte patladı. Şanssızlık ise Ujkani’nin çıkardığı 3 top. Erken gol direnci bozacaktı. Geç kaldı.

Gerekli hamleler yapıldı

Terim’in ikinci yarıda neredeyse görevini çözemediğim Oğuzhan’ın yerine Yunus Mallı’yı alışı yapılması gereken 2 hamleden biriydi. Neden olduğunu Yunus bitirici bir driplingle hemen gösterdi. 2. hamle olan Tolga’yla orta sahada direnci yükseltmek gelmeyince Kosova’nın iki pasla rahat çıkışları 2-0’a rağmen devam etti.
Bu bir baz maçtı. Puan kaybetmenin konu dahi olmadığı bir maç. Bu maçın konusu daha çok ‘barış’tı. İyi niyetli olalım. Ve umut edelim. Umarız takımın önce kimyası düzelir.

13 Kasım 2016, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aatıf'ın hediyesi‘’

Emenike’yi hem de ceza sahası içinde, kaleciyle karşı karşıyayken pas vermeye ikna etmek kolay değil. Aatif’ın attığı golde bunu başarması, attığı çalım ve soğukkanlı vuruşu kadar önemli. O kadar bariz bir şekilde doğru pozisyonu aldı ki, Emenike için bile yapacak başka bir şey kalmadı.

Orta sahayı gevşetti

İlk golde attığı vücut çalımı ve hızla içeri yollanıp Van Persie’ye yaptığı asist de Lens dışındaki oyuncuların bu kadar ezbere bir şekilde kolay yapamayacakları bir iş. Aatif’ın Fenrbahçe’nin dünkü oyununa verdiği katkı günün en büyük hediyesi. Geçen hafta Karabük’ün baskılı oyununda 11’e 11’ken topla buluşması kolay olmamıştı. Ancak rakip orta saha gevşeyince işi çözdü. Aslında dün de durum buna benzerdi. Tek farkla, dün rakip orta sahayı gevşeten de o oldu. Sarı-Lacivertliler’in bariz yorgunluğunda farkı yaratan o oldu. Souza ve Topal’ı Pereira yaklaşımıyla sahada oldukları bu oyunda rolü önemliydi.

Rodallega tanınmaz halde

Akhisar’ın sezon başında bir orta saha geçirgenliği sorunu vardı. Tolunay Kafkas geldikten sonra ilk el attığı bu durum oldu. Savunma orta saha bağlantısını yeniden kurdu ve kolay gol yemeyen bir takım oluşturdu. Ancak tüm skor ihtimalini Rodallega’ya bağlamışken bu oyuncunun tanınmaz halde olması işini zorlaştırıyor. 5 gollü Başakşehir maçının ardından dün Mervan ve Muğdat’ı koşturmak üzerine kurulu bir dar alan oyunu planlamıştı. Fenerbahçe’nin ekonomik ve savunma güvenliğini alan oyunu karşısında bundan fazla bir şey çıkartamadılar.

Ömer, Lens’i bırakınca...

Ancak değerlendirmedikleri penaltının önemli bir kırılma anı olduğunu da söylemek lazım. Ömer’in Lens’i kontrol etmeyi ikinci ayrıda biraz bırakıp hücuma yardıma gitmesi de diğer bir kırılma anı. Ondan sonra Fenerbahçe istediği direkt hücum olasılıklarını daha fazla yakaladı. Emenike’nin oyuna olabildiğince dönmüş olması da Aatif kadar önemli bir kazançtı dün. Bakalım bu sürdürülebilir olacak mı?

07 Kasım 2016, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Paşa gönlüm bilir‘’

Şimdi ne oldu? 5 aydır ‘milletten özür’ beklentisiyle dışarıda bırakılan yıldız oyuncular neden döndü? Neden dışarıda kalmışlardı? Bir açıklama yapılmadığı zaman bu aslında Milli Takım formasını ‘paşa gönül’e göre dağıtmak olmuyor mu? Gerçi Milli Takım forması ‘paşa gönül’e göre kolayca değişebilirken, Siyah-Kırmızı forma üstümüze yapışırken, ‘Buna mı şaşırıyorsun?’ diye sorabilirsiniz. Bu memlekette ne sürpriz ki!

Peki ne oldu?

Fatih Terim, ‘Konu sadece prim değil, benden değil milletten özür dilemeliler’ demedi mi? Siz bir özür duydunuz mu? Peki en azından özür hak ettiği söylenen millet, bir açıklama hak etmiyor mu? Hak ettiği kesin. Ancak hak etmesi bir gereklilik arz ettiğini göstermiyor. Şeffaflık açıklık bulanalı çok oldu zira. Ve güç, iktidar sahibi olmak böyle bir şey artık.

Göbek mi atalım

Bu konu ve her neyse ‘milletten özür’ gerektiren büyük suç nasıl halledildiyse, 4 ay önce neden halledilmedi? diye sormak muhtemelen münafıklık olacak. Bu bulanık ve muğlak tavır kimin işine yaradı? diye sormak da. Bu Arda’nın işine yaradı mı? Bundan kar etti mi? Peki ya Fatih Terim’in. Ne faydası oldu bu saçma kavganın? Onca röportaj, basın toplantısı, karşılıklı üstü kapalı atarlanmaların sonunda ne oldu? Kime yaradı bütün bu olanlar? Bizden beklenen sormak değil. Cevap hak etmiyoruz çünkü. Şimdi bizden beklenen sevinip, ‘Oh barıştılar’ diye göbek atmamız.

Çünkü suçlu basın

Öğlen kuşağı reality şovlarına yakışır bu 5 ayın sonunda yapılması gereken hep beraber kalkıp göbek atmak. Bitti demeden bitmez çünkü.. Ve bize yakışan da mutluluk göz yaşları içinde göbek atmak. Çünkü bitti... ‘Çünkü onlar baba- oğul gibidir.. Ve haşa aralarına kimse giremez.’ İşte bu feodal kafa sebeb-sonuç analitik bağlantısı aramaz. Yapılması gereken düğün dernek ve göbektir artık. Hayırlı olsun. Allah mutluluklarını daim etsin. Biz hazırız: Şimdi hep beraber çıkın, yan yana dizilin ve basına atarlanmaya başlayın: ‘Çok karıştırmaya çalıştınız ama işte karşınızdayız’ diye. Çünkü suçlu basın, bunu da yazın.

06 Kasım 2016, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI