‘’Lider‘’
Aynı 4’lü grupta ikinci, son 5 golde üçüncü röveşata sayısı...
Bir okurumuzun önerisiyle Soweşata demek daha uygun aslında. Musa’nın normali bu. Ters bir adam...
Golünün anlattığı sadece vuruşun tersliği değil. Feyenoord savunmasının hataya çok yatkın bir ekip oluşu aslında. Gole kadar 3 ciddi hata yaptılar -Fenerbahçe de zorladı- ve 3 net şans buldu Fenerbahçe.
Orta sahada Alper’in El Ahmedi’ye yakın oynayıp akınları kaynağında kesme fikri ilk maçta olduğum gibi işe yaradı. Savunma kekemeleşti ve oyun kuramaz oldu. Hatalar da üst üste geldi.
Fenerbahçe’nin rahatlıkla soluna Lens’e dönebildiniz bu zaman zarfında bir de verilmeyen net penaltı var. Sonrasında çok da alışık olmadığımız bir durum ortaya çıktı.
Lens’i bulamadılar
Fenerbahçe belki de Elia tehdidinin tedirginliğiyle oyun merkezini geri çekti. El Ahmedi boşa çıktı. Feyenoord soluna rahat dönmeye başladı ve Elia’yı topla buluşturup yüklendi.
Çok rahat çizgiye indiler ve 2 kez net gollük pozisyon yakaladılar. Yaptıkları bir başka başarılı iş ise Fenerbahçe’yi soluna döndürmemek oldu. Orta sahamız Lens’i bulamadı bir türlü.
Devreye 1-0 gitmek psikolojik açıdan önemliydi. Ancak devre arasında da Elia tehdidi ve Lens’i görmeme konusunda bir gelişme sağlanamadan sahaya dönüldü. Tabii Feyenoord’un Bilal’le sağ kanadını kullanmaya başlaması da bunda etken oldu. Ama savunma 4’lüsünün güvenliğinden bir şey de kaybetmedi. Advocaat’ın Lens -Volkan ve RVP- Emenike değişikliklerinin yerinde olduğunu söylemek lazım. Bu oyunu değiştirdi.
Olması gerektiği gibi
Fenerbahçe’de ön alanda top kayıpları fazla olsa da değişiklikler sonrası rahat çıkarak rakibe akın sürekliliği imkanı tanınmaması önemliydi. Yani Sarı-Lacivertliler ilk yarının sonundaki baskıyı yemedi.
Özellikle iki Volkan’ın da gördüğü sarı kartları hiç anlamamakla birlikte genel olarak soğukkanlı kalmayı başardıklarını söyleyebiliriz. Bir liderin olması gerektiği gibi. Bunun o korkunç Manchester deplasmanından sonra gelmesi ise ayrıca önemli.
‘’Kıyım‘’
Böyle kritik bir maçta, ciddi bir savunma hatasından geri düştükten hemen sonra aleyhinize böyle bir penaltı ve kırmızı kart çıkınca sadece 2-0 geriye düşmüyorsunuz... İpiniz çekilmiş oluyor.
Bu penaltıyı hem de kırmızı kartla birlikte bir Adalı hakemin çalmasıysa başka bir dram.Penaltının Kaşıkçı Elması değerinde görüldüğü bir hakemlik ekolünden geldi düdük ve kart. Hem de orta hakem hiç bir şey çalmayacakken çizgi hakeminin uyarısıyla verildi bu idam kararı.
Engel olmak lazım
Yapacak bir şey kalmıyor böyle anlarda. Geçen sene Braga’da olan, bu kez Kiev’de sergilendi. Ben, öyle ‘tüm dünya bize karşı’ komplolarına prim vermem aslında. Ancak artık şunu rahatlıkla söyeyebiliriz ki, ciddi bir lobi eksikliğimiz var. Bunlar Şenes Erzik döneminde bu kadar üst üste
olmazdı.
Bunlar örnek hakem hataları. Sadece Türkiye Ligi’nde değil nerede olsa, bu kadar kritik dönüm maçlarında bu kararları veren hakemler sokağa çıkamaz. Ancak Avrupa’da sıklıkla başımıza gelmeye başladı.
Buna engel olmak lazım. Sonuçsuz yurtiçi hönkürmelerinin bir yararı yok. UEFA’da eşit bir üye olarak masada olmak lazım. Yoksa buralarda mücadele etmenin manası yok.
Çalışılması lazım...
Bu, sadece bir penaltı ve kırmızı kart değil. Kökü var. Bu bir skandal. Bir faul varsa Beck’e yapılıyor. Faul yoksa bu karşılıklı bir itiş kakıştır, penaltı değil. Tamamı skandal, tamamı kıyım. Başka bir şey değil. Bu kıyım, sadece Beşiktaş’ın değil çok kritik bir dönemeçte tüm Türk takımlarının kritik puanlarını yemektir. Bunun böyle anlaşılması ve yeniden UEA’da güçlü ve eşit bir üye olmak için çalışılması lazım. Hemen şimdi.
‘’Daha iyisi mümkün‘’
Fenerbahçe-Beşiktaş maçını seyrederken aklıma gelen soruyu dünkü yazımda yazmıştım: Takımı, Kadıköy’de Fenerbahçe ceza sahasında sadece 2 kez topla buluşabilen Riekerink’e acaba haksızlık mı ettik? Açık söylemek gerekirse Kasımpaşa deplasmanında Galatasaray’ı seyrederken bunun böyle olmadığını gördüm. Özellikle rakibin 10 kişi kaldığı 74. dakikadan sonra sürekli arkaya adam kaçırıp -bence hatalı bir karar olsa da- penaltı dahil 4 kez rakibe şans veren Galatasaray savunmasını gördükten sonra... Galatasaray’ın elindeki kadro bu puan durumunu oluşturan temel etken. Bunu 2 devrenin 15’er dakikalarında oynanan oyunda görmek mümkün. Orta saha ve savunma ekstra çabayla bu bölümlerde baskı yaptı. Oyunu öne yıktı. Dönenleri topladı. Bu istenen oyun. Çünkü pas oyunu ancak bunu yaparsanız meyve verir.
Boşluğu kapatmak olanaksız
Ancak oyun normal temposunu gelince taktik dizilişin defoları ortaya çıkıyor. Galatasaray’ın orta sahasında oluşan boşluğu kapatmak olanaksız oluyor. Herkes adamına uzak, Kasımpaşalı oyuncular büyük bir rahatlıkla dönüp Galatasaray savunma arkasına merkezden ya da kenarlardan çok kolay iniyor. İşte teknik adamlık burada devreye giriyor. Bunu gidermek zorunlu. Bunun yolu da orta saha mantığını değiştirmek. Sneijder’i mutlak şekilde hücum ekibine katıp onu daha az koşturmak ve kaleye yakın tutmak şart. Orta sahayı da başka bir oyuncuyla 3’lemek de.
Orta saha sorununu çözerse...
Abartarak söylüyorum Yasin’i orta sahaya çekip Sneijder’i sola atmak bile bir çözüm olabilir. Ancak tabii orta sahayı Selçuk-De Jong-Tolga/Josue’den teşekkül etmek çok daha doğru olabilir. Kadro yapmak benim işim değil kuşkusuz. Ancak Galatasaray rakiplerine orta sahada bu kadar kolay oynama imkanı vermeye devam ederse elindeki bu kadronun hakkını verememiş olacak. Fenerbahçe ve Beşiktaş Avrupa trafiğindeyken Galatasaray’ın çok daha iyisini yapması lazımdı. Gelinen noktada kadro gücüyle Galatasaray hala şampiyonluğun en güçlü adaylarından. Riekerink orta saha sorununu çözmesi halinde bu adaylığı daha da öteye geçirmek hiç zor değil. Galatasaray’ın kadrosu güçlü. İhtiyacı olan güçlü bir oyun.
‘’Riekerink'e haksızlık mı ettik?‘’
Maçı izlerken aklıma ilk gelen soruya şu oldu: Acaba Riekerink ve Galatasaray’a çok mu haksızlık ettik? Kadıköy’de rakip ceza sahasına topla sadece 2 kez girebilmişlerdi ve bu durum dev biri için kabul edilemezdi.
Ancak dün gece Beşiktaş’ın durumu da farklı değildi. Ülkenin en rahat hücum yapan, her ne şartta olursa olsun her şarttan geri dönmeyi başaran. 3 yendiği maçta 3 atıp geri dönebilen, birden fazla hücum planı olan, topa sahip olsa da kontrata yatsa da pozisyona girebilen Beşiktaş hiçbir şey yapamadı. Kara Kartal net bir pozisyon dahi bulamadan bir maçı en son ne zaman tamamladı hatırlamıyorum.
Skor tutmadı!
Bunu Fenerbahçe yaptı. Atiba’yla takımın bağlantısını koparmayı başardılar. Alper, Souza ve Topal işlerini mükemmel yaptı. Aynı şekilde Quaresma’yı da neredeyse adama adama markajla yalnızlaştırdılar. Eksikleri onları ligde bu noktaya getiren gole çevirme yüzdelerinin uzağında kalmaları oldu. İlk yarıda Skirtel, ikinci yarıda da önce Souza sonra da RVP istedikleri vuruşları yapamayınca Galatasaray maçı senaryosunu tekrarlayamadılar. Yani aslında Advocaat’ın planı oyun olarak tam işledi ancak skor bu kez tutmadı.
Pas yüzdesi...
Galatasaray maçından farklı olarak Fenerbahçe’nn ekstra baaşrdığı ise Beşiktaş’ın geniş alanda hücum etme çabasını engelleyebilmeleri oldu. Galatasaray’dan çok daha iyi genişleyip kapanan Siyah-Beyazlılar’ı özellikle Şener ve Hasan Ali’nin çok iyi oyunlarıyla durdurdular. Beşiktaş’ta ise övgüyü hak eden isim öncelikle Marcelo... Fenerbahçe’nin zaman zaman denediği ön alan presini kıran adam o oldu. Birinci sınıf stoper performansı izledik. Ancak orta saha 3’lüsü için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Oğuzhan ve Tolgay Marcello ve Atiba’nın üstlendiği role rağmen çok atıl kaldılar. Ve Fenerbahçe orta sahası içinde kayboldular. Bu Beşiktaş’ın kendi standardının çok altında bir pas yüzdesiyle oynamasına yol açtı. Bu tip bir mengeneden 1 puan çıkarmış olmak başarı.
Kırmızı hariç başarılıydı
Son bir paragraf da Hüseyin Göçek’e. Beğendiğim bir hakem değil. Ancak dün Tosiç’in Lens’e yaptığı kırmızılık hareketi değerlendirmemesi dışında başarılıydı.
‘’Derbi tam ortada‘’
Maçın kaderini büyük oranda Beşiktaş orta sahasının pas başarısı, savunmasının top kaybı sayısı belirler. Çünkü Advocaat Atiba’yla ön tarafın bağlantısını kesmek üzerine planını kuracaktır. Bu bölgede rakibi top kaybetmeye zorlamak hedefi olacak. Sonrasını biliyoruz... Fenerbahçe içeride ya da dışarıda rakibini çıkarken tek ayak üzerinde yakalayıp direkt kaleye gitmek istiyor. Şenol Hoca buna bir alternatif bulup Fenerbahçe baskısını boşa çıkarmak isteyecek.
Fener’in yüzdesi müthiş
Güneş’in avantajı, Fenerbahçe’nin orta sahada ince işler yapan bir adamının olmayışı. Bunu daha çok fizik mücadele ile halletmeye çalışıyorlar. Ve Beşiktaş da orta sahada fizik olarak onlardan geride değil. Şenol Güneş’in buradaki en önemli kararı Atiba’nın yanında kimin oynayacağı konusunda olacak. Marcelo ve Atiba’ya oyunu açacak bir 3. bulursa baskıyı çözebilirler. Bu zor bir karar. Tolgay’ın ilk Napoli maçındaki ya da İnler’in ikinci Benfica maçındaki 2. devre oyununu yakalaması önemli. İşi çözecek olan bu performanslar.
Örnek İtalya’daki Napoli maçı
Deplasmanda oynanan Napoli maçında olduğu gibi savunma orta saha bağlantısını etkili kurup, Fenerbahçe beklerinin arkasına zaman zaman uzun topları da kullanarak etkili sarkmak hedef olacak. Yani Quaresma’yı etkili olduğu yerde birebirde Hasan Ali ya da Şener’le karşı karşıya getirmek. Eğer bu orta saha bütünlüğünü sağlayamazsa mükemmel bir gole çevirme yüzdesi (2.6 isabetli şuttan 1 gol) yakalayan Fenerbahçe’nin skor bulması zor olmaz.
Opsiyonları çoğaltmalılar
Beck’in Başakşehir, Gönül’ün Darıca maçlarındaki performansı Advocaat’ın iştahını kabartmış olmalı. Volkan, Sow ve Lens burayı çok etkili kullanabilir. Zaman zaman Tosiç/Atınç ve Fabri’ye de baskı yapacaklardır. Beşiktaş eğer topu geriden çıkarırken yeterli pas opsiyonu bulmazsa işleri zorlaşır. Ancak Beşiktaş’ın 70 dakika işler kötü bile gitse her şartta geri dönebilmek gibi eşsiz bir yeteneği olduğunu da unutmamak lazım...
Kilit adamlar Tolgay ve İnler
Hem Benfica hem de Başakşehir karşısındaki ilk yarı oyunlarından sonra geri dönebilmek her takımın harcı değil. Hiç bir rakip Beşiktaş karşısında son düdük çalmadan ‘kazandık’ diyemez. Maçtaki kader adamları Tolgay ve İnler’den biri olur. Skoru değil ama oyunu Oğuzhan’la birlikte onlar belirler. Tabii ki Adriano’nun sağlığı da.
Quaresma ve Van Persie...
Skor ise Quaresma ve RVP’nin yeteneklerini kullanma şansını bulmalarında saklı. Diğer iki önemli isim ise Lens ve Fabri. Fenerbahçe’nin 2. yarıya önde girmesi durumunda Beşiktaş geri dönüş konusunda onun driplingleriyle de sınanacak. Ve Fabri... Standart risklerinden en azından bu maç için vazgeçmek zorunda. Bir kaza sadece maçı değil onun Beşiktaş kariyerini de etkileyebilir.
‘’Olağanüstü bir geri dönüş‘’
Süper Lig’in ilk 7 haftasında 21 puanın 12’sini kaybeden Fenerbahçe, son 5 haftada 15 puan to plamayı başardı. Bu olağanüstü bir geri dönüş. Dick Advocaat ve ekibi önce Kjaer’in kendisine gelmesiyle savunmayı düzeltip kötü oynadığı 0-0 oyunlarında direnç sağladı. Bu direncin üzerine orta ya da karambolle değil pasla asistle gole çevirme yüzdesini mükemmel seviyeye çıkardı. Ki geçen seneden en büyük fark bu. Dün ilk 4 isabetli şuttan 4 gol çıkarmayı başardı Fenerbahçe. Rize maçına kadar son 5 haftada 3.75 şutta 1 gol attı. Geçen sene 8.6’da 1 atıyordu.. Ve dün diğer büyük değişiklik geldi. Rize’de 0-1’i de oynayabildiğini gösterdi. Rakibin üzerine gidip pas yaparak...
Aatif lig listesinde!
Mehmet Topal’ın 1 asist ve1 asist pasıyla hücumcu orta sahaya dönüştüğü bir oyun oldu. UEFA listesine giremeyen Aatif, Dick Advocaat’ın lig listesine girdi ve oyunun kaynağı olmayı başardı. Rize’nin İsmail’le çok iyi kullandığı sol kanadında iki yönlü görevini yapıp sıklıkla geriye yardıma gelen ve bu tehdit nedeniyle Şener’den hücumda aradığı desteği hiç alamayan Sow, ilk yarıda hat-trick yaptı. Hem de 2 hafta öncesinde Fenerbahçe’nin hücumumda olmazsa olmaz görünen Lens’in pozisyonunda. Yine bir kilit pasla Aatif’ı gören Alper ve Souza’daki değişim ise zaten birkaç haftadır dikkat çekiyor.
Ozan seviyeyi yükseltmeli...
Öyle ki Alper’in kanatta, Aatif’ın santrfor arkasında başladığı oyunda Advocaat, çok geçmeden yer değişikliğini yaptı. Orta saha Alper’i aradı zira. Şimdi Ozan’ın formayı alması için seviye yükseltmesi gerekecek. Sanırım İstanbul’da gelen Alanya beraberliğinin ardından durumun bu noktaya geleceği düşünülemezdi. Hani Advocaat’ın, “Benden iyisini bulabileceklerini düşünüyorlarsa yarın hemen yollayabilirler” dediği maçtan bahsediyorum.
‘’Reaksiyon‘’
Derbi yenilgisi sonrası klasik reaksiyon, beklenen seviyedeydi. Bursaspor’un kağıt üzerinde Merter ve Faty’yle sahip olduğu sert yapı sahaya yansımayınca durum iyice Galatasaray’a döndü. Rakip, orta sahada ne sert ne de hızlı olunca Galatasaray, Selçuk’un katılımıyla istediği pas oyununu özellikle evinde de oynayabiliyor. Dün akşam da öyle de oldu. Tempoyu Galatasaray ayarladı. Bu tip orta sahalara karşı Sneijder’in rahat edişi de en büyük avantaj tabii. Özellikle ilk yarıda Galatasaray’ın hemen tüm akınlarında Hollandalı vardı. Selçuk, rahat top yapınca onu kaleye yaklaştırmak da kolay oluyor.
Bruma’da düşüş var
Bursaspor’un Kubilay’la bulduğu golde ofsayt bayrağı kalkmış olsa ve yine genç oyuncunun elle oynamasında düdük de çalsa Galatasaray çok erken oyunu koparabilirdi. Özellikle Erdem’in tuttuğu Galatasaray soluna Yasin geçtikten sonra hücum etmek çok kolay oldu. Dönenleri kolaylıkla toplayıp akın sürekliliği sağladılar. Burada altını çizmek gereken Bruma’nın buradaki boşluğu değerlendirememiş olması. Portekizli’de belli oranda bir düşüş var. Bunun uzun sürmesi Galatasaray açısından oldukça önemli.
Savunma kolay topladı
Maçın kaderini belirleyen bir başka önemli konu ise Bursa’nın hücum planıydı. Açık söylemek gerekirse Galatasaray’ın analizi yapılıp da hazırlanmış gibi değildi. İlk yarıda Deniz ve Batalla ile buldukları net kontra şansları dışında hep aynı şeyi yaptılar. Galatasaray savunmasının arasına pasla girmek ya da çizgiye inip boşa top çıkarmak yerine genelde altı pasın önüne erken ortalar yaptılar. ‘Serdar Aziz, Hakan ve Muslera’ya nasıl hücum edilmez!’ konulu bir ders gibiydi nerdeyse. Galatasaray savunması bunları kolaylıkla topladı. Sonuç olarak adı zor ama kendisi kolay bir maç oldu. Hakem performansı biraz yukarıda olsa çok daha kolay olabilirdi.
‘’Lens ve RVP'siz galibiyet‘’
Fenerbahçe’nin 0-0’ı oynama konusunda yaşadığı zorluk dün de devam etti. Zorya karşısındaki fark, rakibin son derece hızlı oyuncularının özellikle kendi sollarından amansız driplingler yapıp Fenerbahçe savunmasını geri koşturmasıydı. Pazar günü Galatasaray’a kendi ceza sahasında topla sadece 2 kez oynama imkanı veren Sarı-Lacivertliler, bu kez bu kadar başarılı değildi. Neredeyse kısa mesafe atleti seviyesindeki Zorya kanatları karşısında zorlandılar.
Rakip geldi ama...
Ancak deplasmandaki Manchester United maçından sonra kazanılan özellik Fenerbahçe’yi ayakta tuttu. Kjaer’in toparlanıp Skrtel’le kurduğu bağa, Hasan Ali ve Şener’in de katılmış olması sağlam bir duvar oluşturdu. Yani rakip gelse de net pozisyon bulamadı diyebiliriz.
Bunu sağladıktan sonra Fenerbahçe’nin aradığı diğer silah ise hücuma az da çıkıyor olsa çizgiye indiklerinde asisti mutlak pas olarak yapma metoduydu. Emenike’nin santrfor koşularındaki etkisizliği ve dağınıklığı bu imkanı vermedi.
Skor farklı olabilirdi
İkinci yarı başlarken yapılan Stoch- Emenike değişikliği Slovak oyuncunun şahane golünden önce Volkan’ın sağa geçişiyle olumlu sonuçlar doğurdu. Alper’in sağa daha fazla dönüşlerinde Şener’le kurduğu bağ, Fenerbahçe’yi ceza sahasına daha etkili ve çok soktu. Volkan ve Şener’in vuruşlarında isabet yüksek olsa skor daha farklı noktaya gelebilirdi.
İlginç ve Fenerbahçe açısından sevindirici olan; hem Van Persie hem de Lens’in olmadığı bir maçta bu kadar hızlı bir rakibe karşı oyunu koparabilmesi... Bir diğer önemli nokta da Alper’deki gelişim. Henüz Fenerbahçe’nin aradığı seviyede olmasa da olumlu bir yönde ilerlediğini söylemek mümkün.