‘’Organize ol, hata kovala‘’
Barcelona'da Koeman'ın gidişi, Xavi'nin başa geçmesi ve devre arasında 3 çok iyi (Aubameyang, Torres ve Traore) oyuncunun transferi takımdaki birçok şeyi olumlu şekilde değiştirdi. Katalan ekibi, 2022'de La Liga'nın en iyisi. 8 maçtaki 24 puanın 20'sini kaptılar ve 11 maçtır yenilmiyorlar. Ligde son oynadıkları Elche deplasmanından 2-1 galip ayrıldılar ancak bu mücadele, temsilcimize neleri yapması gerektiği yönünde bazı ipuçları da verdi. Elche, alanını çok iyi kapattı, Barça'nın stoperlerine ve orta sahasına baskı yaparak oyun kurmalarını engellemeye çalıştı.
Ya Depay ya Torres
Katalanlar, çok fazla pas yaptığı için zaman zaman hatalar da yaptılar. Elche de pas hatası sonrası golü attı. Cim Bom'a karşı cezalı olduğu için Gavi'nin olmaması avantaj. Muhtemelen sol ileri uçta Torres ya da Depay'dan biri olacak. Hücumda tüm takım rakip sahaya geçiyor. Frankie De Jong gizli forvet gibi, hep açık arıyorlar ve çok hızlı hücum ediyorlar. Temsilcimiz, İstanbul'a avantajlı bir sonuçla dönmek istiyorsa organize olmalı, her topun değerini bilmeli ve tüm dünyanın izleyeceği bu maçta kapasitesinin üzerine çıkmalı.
‘’Peki Pereira ne düşünüyor?‘’
Fenerbahçe’de Vitor Pereira’nın üzerindeki baskı, büyüyerek artıyor. Galatasaray derbisinden sonra bir büyük final maçı daha geldi, çattı. Kaybederse ne olur, kazanırsa ne olur? Herkes buna kilitlendi. Peki Pereira ne düşünüyor! Ezeli rakipleri Beşiktaş ve Galatasaray’ın puan tablosunda üstünde olmasına rağmen bu 3’lünün içinde en çok eleştirilen hoca O. Sezon başında yönetim tarafından sımsıkı kucaklandı ve şimdi oradan çıt çıkmıyor; ne savunan ne ‘Arkasındayız’ diyen birileri var.
Karakterli adam
Ancak kaybetseler de Fatih Terim’i ve görevi bırakana kadar Sergen Yalçın’ı yönetimleri hep savundu/savunuyor. Pereira ise an itibarıyla yalnız adam ve medyanın en iyi reyting malzemesi. Bu şartlara rağmen bir kez bile -ona tavır alanlar dahil- ne bir oyuncusunu ne de takımını basının önüne atmayacak kadar da karakterli bir adam. Düşünün; en büyük yıldızı golü attıktan sonraki sevinci sırasında, ona feyk atıyor. Rize maçında 4 atan takımın hocası olarak maç sonunda yüzünde gülücükler açmıyor.
Sadece süreç uzar
Artık ‘gereksiz stres’ tavan yapmış ve bu psikolojiyle bir yandan derbiye odaklanmaya çalışırken, bir yandan geleceğiyle ilgili karar aşamasında. Oluşan atmosferden, kararlarına karışılmasından da rahatsız. Kişiliği itibarıyla kimseye açılamıyor belki; kendi içinde savaşıyor ve bu da onu mutsuz bir adam yapıyor. Aslında iki taraf da ayrılmak istiyor ama ayrılamıyor! Olası bir derbi zaferi, sadece süreci uzatacak. Çünkü Pereira’nın da sonu ne yazık ki, Phillip Cocu, Ersun Yanal, Erol Bulut ve 10 maçın 1’ini kaybedip güvenilmeyen Emre Belözoğlu gibi olacak. Peki tamam da fatura kime çıkacak?
‘’Üçlüye dönüşün faturası‘’
Fenerbahçe'nin 3'lü mü yoksa 4'lü mü oynayacağının cevabını derbide öğrenmiştik. Atina'da da Vitor Pereira'nın artık maçlara başlayacağı yeni sisteminin bu olacağını ve sonra 3'lüye döneceğini çok iyi anladık! Atina'da, tıpkı İstanbul'daki 0-3'lük maçın senaryosu gerçekleşiyordu; bu kez 6 değil, 4'te az kalsın atıyorlardı. İlk yarıda kontrol bizdeydi. İkinci yarının başına da iyi başladık ancak daha sonra maçın temposu çok düştü. Tam, 'Pereira, 1 puanı almak istiyor' derken, 65'te İrfan ve Zajc'in çıkması, hiçbir şey yapmayan - Mesut Özil'i çok aratan- Rossi'nin uzun süre sahada kalması, garip şeylerin olacağının habercisiydi. Szalai'nin 78'de oyuna girmesi, Kanarya'yı tıpkı derbideki gibi 3'lüye dönüşüydü.
İki taktik kağıt uçuruldu
65-90 arasında sahaya iki taktik kağıdı uçuruldu! Dizilişle, oyuncuların yerleriyle bu kadar oynamak, 4'lü ile başlayan savunmanın 3'lüye dönmesi, takımın kafasını iyice karıştırdı. Tiquinho'nun 90'daki golünde sağ stoper Tisserand, asisti yapan Reabcuik'i tuttu. O ana kadar sahanın en iyisi Kim, topa dokunamadı ve Tiquinho da ceza sahası içerisinde Szalai'nin önünde golü attı.. Ve üçlüye dönüş, -derbide değil ama- en azından bu maçta golün yenilmesi açısından başrolü oynadı. Neyse ki Frankfurt son dakikada golü attı da, en azından Konferans Ligi'nde yola devam...
‘’Türkiye'de hoca olmak‘’
Türk futbolunda hakemler ve VAR dışında en çok konuşulan, yabancı kuralı. Ancak ülkemizde en az bunlar kadar konuşulması gereken, teknik direktörlük mesleğinin özellikle yerli hocalar üzerinden ayaklar altına alınması olmalı. En üstünden en altına kadar kulüplerimiz, çorap değiştirir gibi teknik adam değiştiriyor ama kural sebebiyle bir hoca bir sezon içerisinde iki kulüpten fazlasını çalıştıramıyor. Süper Lig'de 13. hafta itibariyle 10 hoca (Toplamda 9 kulüp) değişikliği oldu, 2'si Kasımpaşa'ya (2019 Mayıs-2021 Ekim arası toplamda 11 hoca) ait. Ersun Yanal'ı gönderen Antalyaspor, Futbol Sorumlusu unvanını verdiği Nuri Şahin'i -dolaylı yollardan- hoca yaptı. Şahin, "Futbolu bırakmadım. Gerekirse oynarım" dedi. Aslında kağıt üzerinde doğru söylüyor. Türkiye'nin en üst seviye liginde maç kadrosuna futbolcu olarak yazılıyor, ama sahada taktik veriyor!
Pro-Lisans'ın bedeli 100 bin TL
Örneğin Süper Lig ve TFF 1. Lig'de teknik direktörlük unvanı almanın yanı sıra kulübedeki 1 kişinin de Pro Lisans'ı olması şart. 2.Lig ve 3.Lig'de ise UEFA A Lisans'ı aranıyor. Ancak bizde her şeyin çözümü var! Kimi hoca yapmak istiyorsanız, yanına gerekli lisansa sahip olanı yardımcı yaparak sorunu çözüyorsunuz. Yani ehliyeti olmayan şoför koltuğunda, olan yolcu koltuğunda... Türkiye'de Pro-Lisans'ın bedeli 100 bin TL ve bu kadar parayı verdikten sonra zaten alıyorsunuz. TFF 1.Lig'de ise bu sezon 12 teknik adam değişikliği yaşandı, en fazla hoca değiştiren 2 ile Bursaspor'du. Aşağı indikçe, beyniniz iyice yanıyor. Alta indikçe veriler azaldığı için rakamlar net olmayabilir ama bu sezon 2.Lig Kırmızı Grup'ta 18, 2.Lig Beyaz Grup'ta 16 hoca gitmiş, yenileri gelmiş.
Bayram Toysal 2 gün kaldı
Burada örnek vermek istediğim kulüp, Adıyaman FK. 2.Lig Kırmızı Grup'taki ekip, 14. hafta itibariyle 6 kez hoca değişikliğine gitti ve şu an Iğdır'ın başındaki Bayram Toysal, 13 Eylül'de göreve başladı ve maça bile çıkmadan 2 gün sonra onunla yollar ayrıldı. 3 yıl içerisinde bölgesel amatörden 2.Lig'e yükselen Adıyaman FK, sezona Tugay Kerimoğlu'nun ağabeyi Tolgay Kerimoğlu ile başladı, son olarak Cüneyt Dumlupınar koltuğa oturdu. O da ilk maçında takıma, ligde 2. galibiyetini (İlki Fatih Akyel döneminde) kazandırdı. Yeşil- Sarılılar, Cüneyt hocanın gelişiyle birlikte daha sezonun ortası gelmeden 7. hocasıyla anlaşmış oldu.
CEO görünümlü Riekerink...
Sezon başında 3.Lig Grup 1'de Arnavutköy'ün başında olan ve daha sonra 20 gün kalacağı, 4 maça çıkacağı Adıyaman'la yollarını ayıran Akyel, '1 sezonda sadece 2 kulüp çalıştırabilme' kuralı sebebiyle bu sezon açıkta kaldı! Hadi biraz daha aşağıya inelim... Türkiye'de Süper Lig dışındaki liglerde yabancı hoca yasak. 3.Lig 2. Grup'ta çok iyi giden İskenderun'da Hollandalı Jan Olde Riekerink takımı yönetiyor ama bunu hoca olarak yapamayacağı için CEO göreviyle yerine getiriyor. İşin özeti; Türk futbolunda kuralların çiğnenmesi, bir şekilde kitaba uygun hale getirilmesi, yanlışların da doğru gibi önümüze konması artık sıradan hale geldi.
Onlar da buna alet oluyor
1-2 istisna dışında -menajerler üzerinden- her ligin belli bir hoca havuzu var; yani her horoz kendi çöplüğünde ötüyor. Genel resme baktığımızda, Türk hocalara büyük haksızlık ve saygısızlık yapılıyor, ancak ne yazık ki onların da buna göz yumduğu anlar oluyor. Birçoğu susuyor ve kovuldukları yere 'tekrar tekrar' gidebiliyorlar. Ne yapsınlar... Kabul etmeseler unutulacak, isyan etseler işsiz kalacaklar. Ayrıca sistem böylesine çürük olmasa, birçok eski efsane futbolcu da neden şu an alt liglerde teknik adam olarak yaşam savaşı versin ki? Nokta!
‘’UEFA kafa karıştırıyor‘’
FIFA, 2 yılda bir Dünya Kupası isterken UEFA da, Avrupa Süper Ligi'ne karşı çıkıp, bir yandan yeni kupalar ve yeni formatlarıyla kafaları karıştırmaya devam ediyor. Kulüpler bazında, 'Güçsüz takımlar, şu kupalara bulaşmasın, daha fazla maç, daha fazla para' diyerek Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi'nin yanına Konferans Ligi'ni koydular. Tabii ki milli takımlar için de boş durmadılar.
Türkiye'den örnek verelim
Kimsenin henüz tam olarak anlamadığı Uluslar Ligi'ni çıkarttılar ve bunu bir şekilde önce EURO 2020'ye daha sonra da 2022 Dünya Kupası finalleri biletine bağladılar. 2022'deki Avrupa Elemeleri'nde 5 grupta 5'er, 5 grupta 6'şar takımdan toplam 10 grup vardı. Lider olanlar klasik direkt gitti, ikinciler Play-Off'a kaldı. İşte bu noktada Türkiye'den örnekler vererek başlamak istiyorum;
Grupta var, Play-Off'ta yok
G Grubu'nu, lider Hollanda'nın 2 puan gerisinde 21 puanla 2. tamamladık. Ancak 6'şarlı grupta olduğumuz için Play-Off sıralamasında sonuncu Cebelitarık'tan aldığımız 6 puan silindi (5'li gruplarla eşitliğin sağlanması için) ve 15 puanla Play-Off'ta seri başı olamadık. Yani 6'lı grupta kaderiniz çizilirken son sıradaki takımdan aldığınız puanlar, o maçta gördüğünüz kartlar (Türkiye'nin, Karadağ maçı öncesi Cebelitarık maçında sınırda 9 oyuncusu vardı, Mert Müldür cezalı duruma düşmüştü.) -tıpkı diğer maçlarda olduğu gibi- geçerli sayılırken ya da oyuncunuzun sakatlanma riski varken her şey tamam, ama işin Play-Off kısmında bunların hiçbir önemi yok.
Yine Uluslar Ligi bonusu...
Ayrıca Play-Off'un da ayarlarıyla oynandı. Katar için kalan 3 bileti almak için 8 yerine 12 ülke yarışacak, tek maçlı eleme üzerinden 6 günde (24 Mart-29 Mart 2022) toplamda 9 maç oynanacak. Bu arada gruplarında ilk ikinin dışında kalan F Grubu dördüncüsü Avusturya ve E Grubu üçüncüsü Çekya da Play-Off'ta. Neden? Çünkü onlar, elemelerden finallere gidemeyen ancak Uluslar Ligi'nin derecesi en iyi olan iki ülkesiydi. Tamam da, onlardan daha iyi puanı ya da averajı olan ülkelerin (EURO 2020'de olduğu gibi) bu elemelerde günahı neydi?
Courtois ne demişti?
Yani UEFA’nın birbiriyle seviye anlamında alakası olmayan iki kupadan birini cazip hale getirme inadı, oyunun Fair-Play ruhuna tamamen aykırı. Çünkü biri armut, diğeri elma! Sözlerimi de, birçoğumuza tercüman olan Belçika'nın kalecisi Thibaut Courtois'nın, Uluslar Ligi Finalleri'ndeki İtalya maçı sonrası açıklamasıyla noktalıyorum: "Bu kupa tamamen para odaklı. Maçları oynuyoruz, çünkü UEFA için ekstra para demek. 1 yılda sadece iki hafta iznimiz var. Futbolcuları düşünen yok. Biz ne zaman dinleneceğiz."
‘’Pereira işine karıştırmaz‘’
Vitor Pereira, Çin’de 3 yılda 2 kupa ve yaklaşık 20 milyon Euro kazandıktan sonra, ‘Yarım kalan hikayeyi tamamlamak için’ Fenerbahçe’ye geldi. An itibarıyla Pereira’nın, Galatasaray derbisiyle ilgili vereceği ‘her karar’ büyük merak konusu. Başkan Ali Koç’la yaptığı konuşmanın ardından herkes Pereira’nın, 3-4-3’ten 4-4-2’ye döneceğini, Mesut Özil’i ilk 11 oynatacağını düşünüyor; belki de 4-2-3-1’le bile çıkabilir... Yani her olasılık mümkün!
Kendi doğruları var
Ancak benim tanıdığım Pereira, karşısındakini elbette dinler ama işine kimseyi karıştırmaz. Kendi doğruları üzerinden gider, yıldızları değil takımı her şeyin üstünde tutar. Samandıra’ya ayak bastıktan sonra ekibi hariç -herkesi ve dedikoducuları tesislerden uzaklaştırdı. ‘Hesap vereceksem, ben Başkan’a direkt veririm’ mesajını gönderdi.
‘Yeter ki birlik olalım’
“Bir teknik adamın işi asla garanti değildir” diyen Portekizli hoca, koltuğunun derdinde değil. Yakın çevresine, “Ben savaşmaktan asla vazgeçmem ve sezon sonunda hep birlikte şampiyonluğu kutlayacağız. Yeter ki birlik olalım” diyor. Ben Pereira’nın, Trabzonspor maçı sonrası havalimanındaki destekten değil ama oluşan ortamdan rahatsız olduğuna inanıyorum. Çünkü ‘megafonlu’ bu hamle, hem taraftarları öfke bakımından kontrolden çıkardı hem de takım içinde aşırı motivasyona sebep oldu. Sonrasında 5 resmi maçta 1 galibiyet, 2 yenilgi ve 2 beraberlik, tribünlerin takıma-yönetime karşı protestosuna dönüştü.
Farklı muameleden rahatsız
Bununla birlikte Pereira, Beşiktaş ve Galatasaray’la aynı durumda olmalarına rağmen kamuoyunda kendilerine yapılan farklı muameleye de şaşırıyor! Tecrübeli hoca, 7 yıldır şampiyon olamamanın camianın üzerindeki etkisinin oldukça farkında. “Bu zorlu süreçle bir anda başa çıkmak kolay değil. Maç içindeki panik anlarında ise duygusal dengeyi ayarlamakta sorun yaşıyoruz” derken, tribünlerin kötü günde destekten asla vazgeçmemesini istiyor. Bu yazdıklarım üzerinden derbide sistemin değişmesi kolay değil ama Mesut’un oynama ihtimali yüzde 90!
Başkan da zaten farkında
Polemikten uzak durarak kulaklarını dış dünyaya kapatan Pereira’nın da takımını taktik ve psikolojik açıdan bu derbiye iyi şekilde hazırlayacağından eminim. Çok anormal olumsuz bir sonuç alınmaması halinde ise Pereira’nın görevinde kalacağını düşünüyorum. Çünkü Koç da, şu an onu göndermenin sorunu çözmek yerine daha büyütmek anlamına geldiğinin farkında.
‘’İşte gerçek Yiğido‘’
Süper Lig’in iki iyi organize takımını karşı karşıya getiren maçta Sivasspor, sahasında Karagümrük’ü 4-0 gibi farklı bir skorla geçti. Karagümrük, kaybetse de yine topla oynama ve pas sayısında beklendiği gibi rakibinden üstündü. Ancak ev sahibi, henüz 54. saniyede savunmada Zukanovic’in pas hatasını affetmedi ve topu kapan Pedro Henrique’nin pasında Kayode, boş kaleye topu yolladı: 1-0. Mücadeleye hızlı başlayan Yiğido’da 3’te Max Gradel’in sağ çaprazdan vuruşunu kaleci Viviano kurtardı. Karagümrük toparlanmaya çalışsa da dengeyi sağlayamadı. 41’de konuk ekipte Ahmed Musa’nın vuruşunu, kaleci Muammer kornere çeldi. 42’de Benatia’nın sakatlık sebebiyle oyundan çıkması, İstanbul ekibini iyice sıkıntıya soktu. 45+2’de Henrique, topun kontrolünü kaybetmese, fark 2’ye çıkıyordu. İlk yarı 1-0 Sivas’ın üstünlüğüyle sona erdi.
Gradel’den süper gol
İkinci yarıda da Rıza Çalımbay’ın öğrencileri golü yine erken buldu. 50’de Gradel’in ortasında Goutas, Sivas’ı 2-0 öne geçirdi. Bu golden sadece 6 dakika sonra bu kez Felix kafayı vurdu, kaleciden dönen topu da tamamlayarak skoru 3-0 yaptı. 71’de maçın yıldızlarından Gradel, Fajr’in pasında ceza sahası çizgisinin sağ çaprazından mükemmel bir gol atarak, sonucu belirledi. Böylece ilk 5 maçında 3 puanla tanışamayan Yiğido, ligde kaybetmeme serisini 5’e çıkarıp, üst üste ise 2. galibiyetini alırken, Francesco Farioli’nin Karagümrük’ü ise 3 maç (2 galibiyet, 1 beraberlik) sonra ilk mağlubiyetini yaşadı.
‘’İşte buyrun Güneş'in maaşı‘’
A Milli Takımımız'da 2.5 yıllık Şenol Güneş dönemi, geçen hafta sona erdi. Başarısız olunduğu anlarda kimileri taktik, kimileri oyuncu tercihleri, kimileri de parasal açıdan hocayı eleştirdi. Kamuoyunda Güneş'in yıllık ücretinin 3.2 milyon Euro olduğu yazıldı, konuşuldu. Benim edindiğim bilgi, Güneş'in yıllık ücretinin Euro değil, -çoğumuz için yine çok para ama- 3.6 milyon TL; yani aylık 300 bin TL olduğu yönünde.
O zaman açıklansın
Yani bu rakam Sergen Yalçın'ın, Fatih Terim'in ya da Abdullah Avcı'nın aldıkları paralara göre çok ama çok daha düşük. Diyelim ki ben yanıldım... 300 değil, 500 ya da gerçekten 3.2 milyon Euro... O zaman tamam, çıksın bir yetkili açıklasın gerçeği. Sonuçta, -yeri geldiğinde- 'Bu takım hepimizin, Türkiye'nin takımı' demiyor muyuz?', diyoruz. O zaman kamuoyunun da bu rakamları, tıpkı primler gibi bilme hakkı var.
Şeffaf olunmalı
TFF de, gidenin-gelenin aldığını-alacağını açıklasın, bu tarz polemikler artık ortadan kalksın. Çünkü işler iyi giderken paranın lafı çok konuşulmaz ama (Yakın geçmişte birçok kez olduğu gibi) yeni gelecek hocanın (Muhtemelen Stefan Kuntz) önüne de, kriz anlarında tıpkı Güneş'in başına gelenler gelecek.. Ve şeffaf olunmaz ise yine biri kuyuya bir taş atacak, herkes onun peşinden gidecek.









































