‘’Bosna'nın pırlantası‘’
Savaşın gölgesinde bir çocukluk, zorlu bir yaşam ve sonunda her anı hak edilmiş muhteşem bir kariyer... Ülkesinde bir kahraman ve yaşayan efsane... Lakabı 'Bosna'nın Pırlantası' ama futbol tarzıyla 'Saraybosna'nın kuğusu' diyenlerin sayısı da az değil. "Savaş döneminde sürekli ağlıyordum. Silah ve bomba sesleri hep vardı. Yaşadıklarım beni bugünkü hale getirdi ve daha güçlü biri yaptı. Yaşıtlarıma göre daha hızlı öğrenmek zorunda kaldım" diyen Edin Dzeko, 17 Mart 1986'da Saraybosna'da doğdu. Savaş başladığında henüz 6 yaşındaydı. Futbolu çok seviyordu ama dışarı çıkıp top oynamak da bir o kadar tehlikeliydi.
Okul binasında idman...
İlk takımı, savaş sonrası babasının 9 yaşında elinden tutup götürdüğü FC Zeljeznicar'dı. Dzeko o günler için "İlk idmanımızı unutamıyorum. Saha mahvolmuştu ve okul binasında idman yapıyorduk" diyor. 2003'te ilk profesyonel kontratını imzaladı. Kariyerine orta saha olarak başladığı Zeljeznicar'da ona, 'sıska ve cılız' (Boyu şu an 1.93 cm.) anlamına gelen 'kloc' lakabı takıldı. Ancak ondan çok etkilenen ilk hocası Jusuf Sehovic, Dzeko'yu, "Herkesten çok daha çalışır. Gelişmek adına her şeyini ortaya koyardı. Psikolojik olarak çok güçlüydü. Her türlü disipline uyum sağlardı" sözleriyle tanımlıyor. 2 yıl sonra 25 bin Euro karşılığında Çek ekibi Teplice'ye transfer oldu. Bu para, Zeljeznicar için adeta piyangodan çıkmış büyük bir ödül gibiydi.
Toplamda 5 dil biliyor
Arkadaşı Mirza yakın geçmişte, "Edin, gereğinden fazla takım oyuncusuydu. İspanya'ya karşı bir maçını hatırlıyorum. Golü kendi atabilirdi ama pas vermeyi tercih etti. Bu inanılmazdı" demişti. Kendisini saha dışında da çok geliştirdi. An itibarıyla kendi dili Boşnakça'nın yanı sıra İtalyanca, İngilizce, Almanca ve Çekçe'yi de akıcı şekilde konuşabiliyor. Dönelim tekrar futbola... Çek Ligi'ndeki performansı sonrası Almanya'da Wolfsburg'un sert idmanlarıyla bilinen hocası Felix Magath, Dzeko'yu 4 milyon Euro bonservisle kadrosuna kattı.
Rekor bonservis ücreti
Dzeko, Grafite ile birlikte Bundesliga'yı adeta salladı. 2009'da kulüp, ilk lig şampiyonluğunu yaşarken O da, toplamda 4 sezonda (2009-10 Gol Kralı/22 gol) 142 maçta 85 kez ağları salladı. O kadar hızlı gelişti ve parladı ki, kısa sürede Bosna Hersek Milli Takımı'nın (Şu an kaptanlığını yapıyor ve 121 maçta 61 golü var) vazgeçilmezi oldu. Ekonomik anlamda güçlenen Manchester City, Dzeko'yu gözüne kestirdi. 7 Ocak 2011'de Roberto Mancini'li City, Boşnak süperstar için 32 milyon Euro ödedi. Bu, dönemin Bundesliga'daki bir oyuncu için ödenen en yüksek, City için ikinci (Robinho'dan sonra) ve Premier Lig için de 6. rekor bonservis bedeliydi. Dönemin aynı zamanda Boşnak futbolcu için en yüksek rakam olduğunu zaten söylememe gerek yok sanırım.
Manchester City tarihine geçti
Dzeko, ilk sezonunda FA Cup'ı, ikinci sezonunda tıpkı Wolfsburg'la yaptığı gibi bu kez City'nin tarihindeki ilk Premier Lig'i (2011) kazanmasına yardımcı oldu. 2014'te bir kez daha Premier Lig'de zafere ulaşan tecrübeli futbolcuyu 2015'te İtalya'dan Roma kiraladı. Roma ondan o kadar çok memnun kaldı ki, daha sonra bonservisini aldı. Dzeko da, 2016-17'de kariyerinin istatistik anlamında en iyi sezonunu geçirdi. 51 resmi maçta 38 gol ve 10 asistle şov yaptı, Serie A'da 28 golle zirveyi kimseye bırakmadı. Yaşı ilerleyince çok fazla koşmadığıyla ilgili eleştiriler geldi.
'Şunu garanti edebilirim'
Bir röportajında, "Koşmuyor muyum? Takımım için en iyisini yapmıyor muyum? Bu sadece komik! Şunu garanti edebilirim. Kimse benden daha çok kazanmayı istemez. Kime karşı oynadığımın bir önemi yok. Sadece gol atmak ve kazanmamıza yardımcı olmak istiyorum" ifadelerini kullanmıştı. 2021 yazında Romelu Lukaku, Chelsea'ye transfer olunca Inter, 4 milyon Euro bonservisle 35'ine gelen Dzeko'yu aldı. İki sezonda 34 kez fileleri salladı, 2'şer kez İtalya Kupası ile İtalya Süper Kupası zaferleri yaşadı.. Ve Hakan Çalhanoğlu'nun da olduğu Milano ekibiyle kariyerinde ilk kez Şampiyonlar Ligi finali oynadı.. Ve şimdi mütevazı, gösterişsiz, futbol aşığı bu adam finali oynadığı İstanbul'da artık Fenerbahçe'nin başarısı için ter dökecek.
'Futbol delisiyim'
Boşnak yıldız, kendisini, "Futbol delisi" olarak özetliyor. Dzeko bununla ilgili sorulara, "Her zaman futbol izlerim. Bütün ligleri, bütün maçları. Hangi seviye ya da hangi takımların olduğunun bir önemi yok. Takım otobüsünde tabletimden ya da telefonumdan, boş vakitlerimde hafta sonu evde koltuğumda otururken hep futbol izlerim. Özellikle rakiplerime odaklanırım. Bu sayede onlara karşı oynarken, rakibin zayıf yönlerini önceden bilme şansım oluyor" cevabını veriyor.
Tam bir aile babası
Edin Dzeko'nun, dedikodulardan uzak son derece sıradan bir aile hayatı var. Aktris ve aynı zamanda model olan eşi Amra Silajdzic ile 2011 yılında tanıştı. 3 yıl sonra evlendiler. Dzeko'nun 4 çocuğu var. İlk olarak 2016'da Una, dünyaya geldi. Daha sonra Dani, Dalia ve Hana doğdu. Çift, çocuklarının çok fazla medya önünde gündeme gelmesinden hoşlanmıyor. Çocuklarıyla ilgili de çok fazla bir şey paylaşmıyorlar.
'Annem hayatımı kurtardı'
Savaş dönemiyle ilgili olarak Edin Dzeko, "Annem, çocukken hayatımı kurtardı. Bosna döneminde arkadaşlarımla futbol oynamak istedim ama sokağa çıkmama izin vermedi. Birkaç dakika sonra bir bomba patladı ve arkadaşlarım öldü. Ayrıca evimizde savaşta yıkılmıştı ve dedemlerin evine taşındık. Bütün aile olarak toplamda 15 kişi, 35 metrekarelik bir dairede yaşamıştık" ifadelerini kullanıyor.
‘’İstanbul'a çok yakıştı‘’
Futbolda Şampiyonlar Ligi finali benim için Dünya Kupası'na eş değer ve hatta bir adım önde diyebilirim. Kesinlikle en iyilerin yeri burası... Zaten sadece müziği, sizi havaya sokmaya yetiyor! İşte böyle bir organizasyonun finaline ikinci kez (2005) ev sahipliği yapmak büyük gurur. 2019 Madrid'den sonra ikinci Devler Ligi finalimi yaşadım. Basın tribünündeki birçok Türk gazeteci de İstanbul sayesinde bu ilki yaşadılar. Atatürk Olimpiyat Stadı'nda 70 bini aşkın taraftar, ekranları başında 400 milyondan fazla futbolsever, Manchester City-Inter finaline tanıklık etti.
Daha fazla kullanmalıyız
Futbolun efsaneleri, ünlü isimler derken 100 binden fazla yabancıyı İstanbul'da ağırladık. Reklamın kralını yaptık. TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi'nin açıklamasına göre final sayesinde ülkemize 200 milyon Dolar'a yakın döviz girişi oldu. Final, Atatürk Olimpiyat Stadı'na yine çok yakıştı. Zeminden tutun, her şey mükemmeldi. Keşke, bu güzel futbol mabedini, Fransızlar'ın Stade De France ve 2024'teki finale ev sahipliği yapacak İngilizler'in Wembley statları gibi daha fazla kullanabileceğimiz bir hale getirebilsek...
En büyük eleştiri trafik
Açılış töreni ve sonuyla harika bir organizasyon gerçekleştirdik. Eksikler elbette olacaktır ama Türkiye, bu maçın altından başarıyla kalktı. Madrid'de Portekizli arkadaşımın elinden biletini çalmışlardı, hem de polisin gözü önünde. Polis, 'Yapacak bir şey yok' dedi.Hırsız kaçtı, gitti. Madrid'de stada giriş sırasında ufak çaplı bir kaos da yaşanmıştı. Geçen yıl Paris'teki izdiham, biletsiz seyircilerin içeri girmesi, finalin 35 dakika geç başlaması tam bir skandaldı. Bizim adımıza en büyük eleştiri, trafikti.
Emekçilere ayrı bir teşekkür
Özellikle yola erken çıkamayanlar, 20 milyona yakın nüfuslu İstanbul'da (Final olmasa da bu şehirde trafik hep sorun) bu çileyi derinden hissetti. Çıkışta da saat geç olmasına rağmen evlerine ya da otellerine dönmek konusunda zorluk çekenler vardı. Bana göre genel olarak; ciddi bir olay yaşanmadan, kazasız belasız, harika bir final gerçekleşti. Bu maçın ülkemizde oynanmasına katkıda bulunan herkese sonsuz teşekkürler. Özellikle saatlerce görev yapan başta polislerimiz, özel güvenlik çalışanları, stat çevresinde ve içindeki tüm personele ayrıca teşekkür edilmeli. Bu arada benimle birlikte maçı izlemeye gelen yabancı meslektaşlarıma da finali kısaca yorumlattım. Bir de onların gözünden finale bakabilirsiniz...
‘’İstanbul'da City şov!‘’
Şampiyonlar Ligi finaline 2005'ten sonra ikinci kez ev sahipliği yapan İstanbul'da, her anıyla müthiş bir final yaşandı. Manchester City'nin, Inter karşısında baskın bir oyun ortaya koyması beklenirken, ilk yarıda tam tersi oldu. Inter, son derece akıllı ve kompakt bir futbol sergiledi. İtalyanlar, hem Haaland'ı hem de Grealish ve Bernardo Silva'nın kanatlardan tehlike yaratmasına izin vermedi. Inter'in hocası Simone İnzaghi, maç boyunca kendi bölgesinin sürekli dışına çıktı. Bir ara dördüncü hakem onu sürekli uyarsa da, huylu huyundan vazgeçmedi! Pep Guardiola sakin gözüküyordu. 26'da Ruben Dias topu ayağından kaçırdı Barella, boş kaleye atamadı. Guardiola'nın o anki sinirli tepkisi, kameralardan da kaçmadı.
Guardiola çimlere bıraktı
27'de Kevin De Bruyne, oyunda fazla gözükmeyen Haaland'a harika bir ara pası verdi. Norveçli süperstarın vuruşunda Onana gole izin vermedi. Yarım saat dolarken De Bruyne, sakatlandı ve yerini Foden'a bıraktı. İlk devre golsüz sona erdi. İkinci yarının başında Inter, rakibinin kontrolü almasına izin vermemeye çalışsa da, daha sonra Guardiola'nın öğrencileri, baskıyı artırdı. Özellikle stoperden orta sahaya dönüşen Stones, süper bir performans gösterdi. 57'deDzeko çıktı, Lukaku girdi. 58'de bu kez City'de Akanji topu ayağından kaçırdı, Martinez'in vuruşunda Ederson başarılıydı. Bu hata sonrası Guardiola, kendini çimlere bıraktı!
Son anlar nefes kesti...
68'de Akanji, Bernardo Silva'yı sağdan ceza sahasına soktu. Silva'nın içeriye attığı top Acerbi'ye çarptı. Dönen topa Rodri harika vurdu ve City'yi 1-0 öne geçirdi. Maçın adamı unvanını alan Rodri, Devler Ligi'nde ikinci golünü attı. O ana kadar tribünler Interliler'in tezahüratıyla inlerken, City taraftarı adeta uyandı ve tezahüratlara başladı. 70'teCity ceza sahasına gelen topta Di Marcao'nun kafası direkten döndü. İtalyan oyuncu yine kafayla topu kaleye gönderdi ama Lukaku'ya çarptı. 79'da Foden maçı bitirecek vuruşu yaptı ama Onana gole engel oldu. 89'da Lukaku vurdu, Ederson kurtardı. City'de kaleciden dönen topu Ruben Dias, kafayla kornere yolladı. Son düdükle Guardiola, kaybeden taraf Inzaghi'nin yanına gidip, elini sıktı.. Ve City, 2021'den sonraki ikinci finalinde bu kez Avrupa'nın en büyüğü oldu
‘’Hırvatların keyfi kaçtı‘’
A Milli Takımımız, Ermenistan'ı 2-1 (d) yenerken, grubun favorisi son Dünya Kupası 3.'sü ve yarın Bursa'daki rakibimiz Hırvatistan, Galler'i Split'te ağırladı. Hırvatlar, klasik 4-3-3'le sahaya çıktı. Lovren'in vedası sonrasında Gvardiol'un yanında stoperde Sutalo oynadı. Orta sahaları zaten dünyanın en iyi üçlülerinden; savunmanın önünde Brozovic, sağda Modric, solda Kovacic. Yıllardır beraber oynuyorlar. Hücumda sağda Kramaric, solda Perisic, ileride Hajduk Split'te ligde bu sezon 25 maçta 17 gol atan Livaja (53 dk.'da sakatlandı) vardı. Hırvatlar, aslında rahat bir maç çıkardı. Biliyorsunuz, Galler'in katıldığı son iki turnuvada (Uluslar Ligi grubu ve Dünya Kupası finalleri) tek bir galibiyeti yok. Özellikle Gareth Bale'in vedası sonrası, hücumda sadece kontra atak, serbest vuruş ve taç atışları kovalıyorlar.
İnanın kimse anlamadı...
Hırvatlar, Kramaric'le golü 28'de buldu ve herkes, 'Maç bitti' havasına girdi. Ancak 90+3'te Modric oyundan çıkarken Galler, taç atışında son umudunu kullandı. Ceza sahasına gönderilen topa arka direkt Broadhead dokundu ve konuk ekip, tek isabetli şutuyla 1 puanı kaptı! Bu maç nasıl berabere bitti, inanın kimse anlamadı. Hırvatlar'ın zayıf yönleri elbette az ama sağ bek Josip Juranovic'in hücumu ne kadar iyiyse, savunmadaki konsantrasyonu da beklentilerin altında. Hem son gol hem de 2. devrenin başında James'in müsait pozisyonda kaçırdığı pozisyon, onun bölgesinde gerçekleşti.
Üçlüden uzak duralım
Göbekten onları geçmek kolay değil ama stoperlerine karşı bizde kim oynarsa, fiziksel anlamda ayakta kalması ve kanatlardaki oyuncularımıza alanlar açması çok faydalı olur. Hücumlarındaki üç isim ve arkalarından Kovacic ile Modric, sürekli rakip savunmaya pres yapıyorlar. Ataklarda iki beki de ileride hep kenarda. Daha çok hücumlar, Perisic üzerinden sol kanattan geliyor. Kovacic ile Kramaric, ya rakip ceza sahası içinde ya da savunma hattının arasına giriyor. Bu yüzden savunmada hep uyanık olalım, mümkünse Ermenistan'da başımıza iş açan 3'lü defanstan uzak duralım.
Modric'in boşa hamlesi yok
Çünkü rakip, yıldızlarıyla daracık alanlarda bile ara paslarıyla çok hızlı pozisyon yaratabiliyor. Modric 37 yaşında ama takımın kalbi. Toplu ya da topsuz her hareketinin bir sebebi var. Modric'in, 1 tane bile boşa koşusu yok.Hem takımın hem de kendisinin enerjisini çok iyi ayarlıyor. Oyun sıkıştığında hemen o bölgeye gidip, sorunu çözüyor. Özellikle Juranovic, hücumlardaKramaric sürekli içeriye koştuğu için ani geri dönüşlerde tek kalıyor. Sağ tarafı iyi kullanmamız lazım.
Bu tip durumlara alışkınlar
Sol bekte Sosa, ileri gitse de defansif anlamda daha iyi. Rakibimiz, Bursa'ya moralsiz gelecek. Sonuçta rahat kazanmaları gereken bir maçı, saçma bir şekilde 1-1 berabere bitirdiler.Ama onlar çok tecrübeli ve bu tarz duygu durumlarını pozitif hale çevirmeye alışkınlar. 2022'de 16 karşılaşmada, sadece 2 yenilgi (Avusturya/0-3 veArjantin/0-3) alan, FIFA'da 15. sıradaki bir ülkeden bahsediyoruz. Kazanırsak harika olur ama beraberlik de an itibarıyla 3 puan kadar değerli olacak.
‘’Sevilla hırpalandı ama kazandı!‘’
İspanya La Liga'da 24 maçta 39 gole engel olamayan Sevilla, kendisi gibi küme düşme hattında olan ve ilk devrede 2-1 kaybettiği Almeira'yı konuk etti. Jorge Sampaoli, Fenerbahçe maçına göre 11'inde 5 değişiklik yaptı. Stoper Bade, yaklaşık 1 ay sonra sahalara döndü. Kalede Dmitrovic'in yerine, Bono vardı. Konuk ekibin 2. dakikadaki ilk atağında ise Pozo sağdan ortaladı ve sol bek Akieme bu sezonki ilk golünü attı: 0-1. Almeira'da Akieme ve Toure 12. dakikada sakatlandılar. 33'te de Bono, Babic'le çarpışarak sedyeyle sahayı terk etti. 37'deDmitrovic eldivenleri giydi. 45+1'de Pozo, Telles'i ceza sahasında düşürdü. 45+2'de Ocampos, penaltıdan beraberliği sağladı: 1-1.
Dmitrovic kalesinde devleşti
İkinci yarıda 51'de Jordan'ın pas hatasında konuk ekipte Suarez topu kaptı amaDmitrovic'i geçemedi. 52'de Sevilla'da stoper Kouassi sakatlandı ve yerini Gil'e bıraktı. 72'de Pozo sağdan Gil'i geçip ortaladı, Portillo'nun vuruşunda Bade çizgiden çıkardı. Normalde maç boyunca sadece sağdan etkili olabilen Sevilla, 2 dakika sonra solu tercih edip, golü buldu. Gil soldan ortaladı, Lamela kafayla Sevilla'yı öne geçirdi: 2-1. 76'da Suarez kafayı vurdu,Dmitrovic yine kalesinde devleşti. Sevilla, büyük enerji harcadığı kapışmadan istediğini aldı ve bu galibiyetle 18.'likten 13. sıraya (28 puan) yükseldi.
‘’Jesus ne söyledi ama ne yaptı...‘’
Çoğunluğun ilk başlarda büyülendiği Jorge Jesus, artık tam tersi şaşırtıyor. İmza atarken, “Burada bir kadro devrimi yapmayacağız. 4-5 oyuncu alacağız” demişti ama kiralıklar da dahil takıma 16 oyuncu geldi. Genelde 4-4-2’yi tercih ettiğini söylese de, büyük maçları -Sevilla (d) dahil- ‘ısrarla’ 3’lü oynatarak, kaybetti. Hocanın, Brezilyalı bir gazeteciye yaptığı açıklamanın sosyal medyaya düşen kısmını, Portekizli arkadaşıma dinlettim.
Hava mı restoran mı?
Onun çevirisi, “Türkiye’de hava aşırı soğuk. Ancak Mayıs da yaklaşıyor” şeklinde oldu. Yani hoca, ayrılıktan değil, havadan bahsediyor olabilir. Kulüpten dün gazetecilere servis edilen ise; sohbetin Portekiz’deki favori bir restoran üzerinden gerçekleştiği yönünde. Belki hoca, Sevilla maçı öncesi bu konuyu açıklığa kavuşturur, herkes rahatlar. Jesus’un kontratı 1 yıllık ama gelen oyuncuların büyük kısmı ortalama en az -sözleşmeleri sebebiyle- 2-3 yıl daha takımda kalacak. Hocanın saha içi tercihlerine baktığımızda, sanki yönetime bir mesaj içeriyor...
Sessizce gider...
Israrla Arda Güler’i bu takımın 11’ine neden monte etmiyor. Bruma niye alındı, niye kiralandı, çözebilen yok. Yönetim transferleri diye iddia edilen Alioski (Listeden çıkarıldı) ve 6 milyon Euro’ya transfer edilen Oosterwolde dururken, 10 numara Lincoln (Benfica döneminde de Bernardo Silva’yı sol bek oynattı.) sol bekte ilk tercih oldu. Jesus, kendi aldırdığı Gustavo ve Peres varken, üstüne Samet’i transfer ettirip, stopere koydu. Fenerbahçe’nin bu sezonki kaderini Jesus belirleyecek ama şampiyonluk gelmezse, bavulunu toplayıp sessizce gidecek gibi gözüküyor. Üzülen de yine, Fenerbahçe camiası olacak.
‘’Afrika'nın gururu!‘’
Portekiz'de Fernando Santos, Ronaldo'yu ikinci kez yedek oturttu. İsviçre karşısında 3 gol atan Ramos, bu kez hiçbir şey yapamadı. Bu kupanın 'Peri Masalı'nı yazan Fas, yine Avrupalı ağırlıklı bir kadroyla sahadaydı. Afrika ekibinin kadrosundaki 14 oyuncu ülke dışından. Dünkü ilk 11'inde En Nesyri, Ounahi, Attiyat ve El Yamiq dışındakiler, Kanadalı kaleci Bono hariç Avrupa'da doğanlar. Kafa şekli sebebiyle 'Avokado kafa' lakaplı hocaları Walid Regragui de Fransa'da dünyaya geldi. Fas, yine savunmadan ve disiplinden taviz vermedi. 42'de soldan Attiyat'ın ortasında EnNesyri, zamanlama hatası yapan kaleci Costa veDias'ın üzerinden adeta kulübedeki Ronaldo'yu andıran bir zıplamayla kafayı vurup, Fas'ı 1-0 öne geçirdi.
Cheddira bir anda kızardı…
İlk yarının son anında Attiyat daha akıllı davransa, skor 2-0 bile olabilirdi. İkinci devrede Santos, Ronaldo'yu 51'de oyuna aldı. Portekiz, beraberlik için tüm gücüyle yüklendi. Regragui de 65'te, golü atan En Nesyri'yi çıkartıp, hızlı ve fizikli Cheddira ile kontratak gücünü artırmak istedi. Cheddira uzatmada kısa sürede çift sarıdan kırmızı gördü.
Bono ve Amrabat harikaydı
90+6'da Aboukhlal, kaleci ile karşı karşıya kaldı ve maçı bitirecek golü atamadı. Fas, maçın adamı Bono ve Amrabat önderliğinde hak ederek tarih yazdı. Lionel Messi'nin yola devam ettiği kupada Ronaldo, muhtemelen sahne aldığı son Dünya Kupası'nda tıpkı Brezilyalı Neymar gibi ağlayarak soyunma odasının yolunu tuttu.
‘’'1000'in şerefine!‘’
Arjantin'de sakatlığı bulunan Di Maria'nın yerine Pau Gomez ilk 11'de çıktı, hücumda Lionel Messi ve Julian Alvarez'e eşlik etti. İlk yarıda 2006'dan sonra ilk kez gruptan çıkan Avustralya, mümkün olduğunca kapanmaya çalışıp, kariyerindeki 1000. maçına çıkan Lionel Messi'ye özel önlem almaya çalıştı. Arjantin ise istediği oyunu bir türlü sahaya yansıtamadı. Ancak Tangocular çok şanslılar ki, ellerindeki süperstarı Messi'nin ilk şutunda golü buldular. 35'te Messi, iki ver-kaç pasıyla bir anda ceza sahasına girdi ve önünde 3 kişi olmasına rağmen topu iğne deliğinden geçirdi: 1-0. Avustralya, ilk yarıda bir türlü maçın içine giremedi.
Goodwin de inanamadı
İkinci yarının henüz başında Güney Amerika ekibinin hocası Scaloni, Gomez'i çıkartıp, stoper Lisandro Martinez'i oyuna alarak kenar bekleriyle birlikte üçlü stopere döndü. 57'de kaleci Ryan eliyle oyunu başlattı ama Arjantin'de sahanın en iyilerinden De Paul, orta alandan depara kalkarak Ryan'a gelen topa baskı yaptı. Bu sırada Messi'nin hücumdaki yeni sağ kolu Alvarez, topu hemen kapıp filelere yolladı: 2-0. 77'de Goodwin'in bile gol olmasını beklemediği pozisyonda onun şutu, Fernandez'e çarparak Arjantin ağlarıyla buluştu: 2-1.
Kırılma anı 90+7'de yaşandı
Bu gol, Avustralya'yı biraz uyandırdı ve hatta 80'de savunma araya girmese beraberlik golünü bile atıyorlardı. 89'da Lautaro Martinez, Messi'nin asistinde zor olanı yapıp, kale önünde topu auta yolladı. Messi ve arkadaşları için son bölümler sıkıntılı da geçti. Özellikle 90+7'de 18 yaşındaki Kuol'un topunda kaleci Martinez'ın kurtarışı kırılma anıydı. Gecenin sonunda ise Tangocular çeyrek finale yükselerek, 9 Aralık'ta Hollanda'nın rakibi oldu









































