Arama

Popüler aramalar

‘’Kartal için kaçtı!‘’

7 sezondur forma giydiği Lizbon’dan sıkılan Tello, ısrarla sözleşme yenilemek isteyen kulübüne haber vermeyip, İstanbul’a geldiŞilili oyuncu eğer geçen sezon Portekiz’de oynadığı futbolu sergilerse, Beşiktaş’ın sol kanat sorununu çözebilirBeşiktaş’ın sol tarafında yıllardır bitmeyen kriz için yeni umut Rodrigo Tello. Tam adıyla Rodrigo Alvaro Tello Velenzuela... 29 yaşındaki oyuncu, 2000-2001 sezonunun ortasında Şili’nin Universidad takımından sansasyonel bir şekilde 10 milyon Euro bonservis bedeliyle kulüp tarihinin en pahalı transferi olarak Sporting Lizbon’a imza attı. Gerek medyanın gerekse taraftarların kendisinden beklentileri büyüktü. Ancak ilk yurt dışı deneyimini Yeşil-Beyazlı ekipte yaşayan Şilili yıldız uyum sağlayamadı ve ilk yıllarında beklentileri karşılayamadı. Son dönemde büyük gelişme kaydeden Tello özellikle geçen sezonki performansıyla parmak ısırttı. Portekiz’de geride bıraktığımız 2006-2007 sezonunun en başarılı sol savunmacıları arasında gösteriliyor. Eğer geçen sezon oynadığı futbolu sergilerse Beşiktaş’ın yıllardır kanayan yarası olan sol taraf krizini çözebilir.Bronz madalyası var...Sol ayağını çok iyi kullanan Tello, 2005’te Sporting Lizbon’un CSKA Moskova’ya 3-1 kaybettiği UEFA Kupası finalinde forma giydi. Tecrübeli oyuncu, savunmanın yanı sıra orta dörtlünün solunda da forma giyebiliyor. Top tekniği iyi olan Tello’nun çok güçlü bir oyuncu olduğu söylenemez. Ancak İbrahim Üzülmez ile sol kulvarda birbirlerini tamamlayacak özelliklere sahipler. Savunma yönü çok kuvvetli olan Tello’nun tek dezavantajı kısa boyu nedeniyle hava toplarındaki yetersizliği... Tam bir takım oyuncusu olan Tello sert ortalarıyla da dikkat çekiyor. İleri çıktığı anda sert şutlarla etkili olabilen Tello’nun akıllarda kalan frikik golleri de var. Portekiz’de herkes hâlâ onun geçen sezon Porto’ya Dragao Stadı’nda yaklaşık 30 metreden attığı golü konuşuyor. Şili Milli Takımı’nın değişmezleri arasında yer alan Tello, 2000 Sydney Olimpiyatı’nda Zamorano ve Contreras’lı kadroyla üçüncülük kürsüsüne çıkıp, boynuna bronz madalya takma başarısını gösterdi. Düzenli bir özel yaşamı bulunan Tello profesyonelliğin gereklerini de yerine getirmeye özen gösteriyor. Çok konuşmayan, medyada fazla yer almaktan hoşlanmayan deneyimli yıldız, oynadığı takımlarda disiplin problemi yaratmayan ve hocalarıyla iyi geçinen bir oyuncu...Kulübüne haber vermediBeşiktaş’ın uzun süredir takip ettiği Tello’nun Türkiye’ye geliş öyküsü de ilginç... Sporting Lizbon yönetiminin takımda tutmak istediği ve ısrarla sözleşme yenilemek istediği 29 yaşındaki sol kanat oyuncusu Kara Kartal’ı seçti. Önceki gün evrakları hazırlayıp, Tello ile yeni bir kontrat yapmak için tüm şartlarını oluşturan Portekiz ekibinin idarecileri, bu oyuncunun kendilerine imza atmasını bekliyorlardı. Ancak 7 yıldır bulunduğu Sporting Lizbon’dan sıkıldığı belirtilen Şilili yıldız, Siyah-Beyazlılar’dan da gelen teklifin cazipliği ve yeni bir maceraya atılma adına kulübüne haber vermeden önceki gece geç saatlerde İstanbul’a geldi. Bu durum karşısında adeta şoke olan Sporting kulübü yetkilileri de 10 milyon Euro’ya transfer ettikleri ve ilk 3-4 yılında kullanamadıkları Tello’yu tam verim alacakken elden kaçırmanın üzüntüsünü yaşadı.

31 Mayıs 2007, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’‘Tuncay bize gelir mi?'‘’

Şampiyonlar Ligi finali için Atina’dayız. Stat yolundayız... İngilizler ve İtalyanlar kadar olmasa da ev sahibi Yunanlılar da bu dev kapışmayı canlı görmek amacıyla OAKA’ya yol alıyor. Trende Liverpool seyircisinin aşırı gürültücü oluşundan şikayetçi Yunanlılar’la tanışıyoruz. Tutkulu iki Olympiakos taraftarı olan bu kişiler Türk ve gazeteci olduğumuzu öğrenince bize ilk olarak Tuncay’ı soruyorlar, “Bize gelir mi?” diyerekten... Belli ki Yunan basınında, Fenerbahçeli oyuncuyla ilgili çıkan transfer haberleri onları çok heyecanlandırmış. Tuncay gibi bir yıldızı takımlarında görmekten çok mutlu olacaklarını dile getiriyorlar. Ardından stada giriyoruz. Basın tribününde Türk olduğumu öğrenen Yunan gazeteciler etrafımı sarıyorlar bu sefer. Onlar da tıpkı Olympiakos’lu taraftarların olduğu gibi Tuncay’la ilgili sorular soruyorlar. Özellikle Fos gazetesinin muhabiriyle koyu bir sohbete dalıyoruz. Söylediği şeyler çok ilginç: Olympiakos Başkanı Sokratis Kokkalis, Tuncay’a kafayı taktı. Onun futbol stiline ve mücadeleci ruhuna hayran. 2 ay önce milli maçtaki performansı Kokkalis’i büyüledi. 3 yıl için 10 milyon Euro gibi Avrupa’da çok az oyuncuya verilebilecek bir ücreti gözden çıkardı. Kokkalis çok farklı biri... Eğer bir işe kafayı taktıysa, istediğini alır. 1.5 milyar dolarlık serveti nedeniyle maddi yönden limitleri zorlayabilir ve teklif daha yükselebilir.Kendisine Tuncay’ın Olympiakos’a imza atmasının zor olduğunu vurgulamama karşın Kokkalis faktörünü gözardı etmemem konusunda beni uyardı. Tuncay’ın Fenerbahçe’de mi kalacağı yoksa başka bir takıma mı gideceği bilinmez ama şu bir gerçek ki, ünü çoktan Yunanistan’a ulaşmış durumda...

26 Mayıs 2007, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Milan mucizesi‘’

2005’teki destansı finalin rövanşı için bu kez iki takım Atina’daydı. Liverpool taraftarı İstanbul’dan sonra Atina’yı da kırmızıya boyamıştı. Şehirde adeta bir festival havası vardı. Atatürk Olimpiyat Stadı’nda olduğu gibi tribün hakimiyeti İngilizler’deydi. Liverpool tribünlerinde açılan ve İstanbul’daki finale gönderme yapılan Türk bayrakları, sempatimizin Benitez’in öğrencilerine kaymasına neden oluyordu. Şampiyonlar Ligi finallerinin en erken golünün geldiği 2005’in aksine iki takım da top kontrolüne sakin başladılar. Zaten sahada tek santrforla yer almaları bunun en büyük göstergesiydi. Liverpool ilk 20 dakikada Pennant ile sağ taraftan etkili geldi. Alonso ve Riise’nin sert ama kaleyi bulmayan şutları, İtalyanlar’ın yüreğini ağzına getirdi. İlk yarıda Kaka ve Alonso’nun iki şiirsel hareketi, hafızalara kazındı. Pirlo’nun frikiğinde İnzaghi’yle gelen golle Milan, İstanbul’da olduğu gibi soyunma odasına önde girdi. Ancak ikinci yarıda hataları tekrarlamayan Kırmızı-Siyahlılar aynı oyuncuyla bir gol daha buldu. İngilizler Kuyt ile bir mucize daha olur mu diye yüklendi. Ancak futbolda şans faktörü bu kez Liverpool’un yanında değildi. 15 sezonda 3. finalini oynayan Milan, 2003 Old Trafford’dan sonra ikinci zaferine uzandı. İtalya Ligi’ne büyük sıkıntılarla başlayan Milan, sakatlıklar ve cezalarla boğuştu, böylesine kayıp bir sezonda futbol adına bir mucizeye imza atarak, Avrupa’nın en büyük kupasını kazanmanın gururunu yaşadı. Kırmızı-Siyahlı oyuncular en kötü durumda bile Avrupa’da her zaman söz sahibi olabileceklerini gösterdiler. Liverpool ise İstanbul’dan sonra ‘bir şampiyonluk daha alabilir miyiz’ diye geldiği Atina’dan eli boş döndü.

24 Mayıs 2007, Perşembe 08:43
YAZININ DEVAMI

‘’Toto deyip geçmeyin‘’

2006-2007 sezonu Trabzonspor açısından olumsuzluklarla geçti... Ligden erken kopan Karadeniz temsilcisi, ikinci yarıda toparlanmasına rağmen sıralamada en fazla 4. sıraya yükselebildi. Türkiye Kupası, UEFA’ya gidebilmek için en kestirme yol olarak görülüyordu. Ancak Erciyes önünde yaşanan umulmadık kaza Bordo-Mavililer’i hüsrana sürükledi. şimdi Trabzonspor’un elinde büyük bir fırsat var. Henüz her şey bitmiş değil... Inter-Toto tekrar Bordo-Mavililer’e Avrupa kapısını açabilir. Bu turnuvaya gitmeme gibi bir düşünceyi hem yönetim hem de teknik heyet aklının ucundan bile geçirmemeli. inter-Toto küçümsenmemeli. Zamanında Juventus’tan W.Bremen’e Schalke’den PSG’ye Avrupa’nın en elit takımları bu kupaya katıldı ve UEFA’ya katılma adına burayı bir fırsat olarak gördü. 1995-1996 sezonunda Bordeaux, inter-Toto’dan gelip, yaklaşık 20 maç oynayarak UEFA’da finale ismini yazdırdı. Geçen sezon da inter-Toto’yu gereksiz bir kupa olarak görmeyen Kayseri, UEFA biletini kaparken, Fenerbahçe’nin grubundan çıkan Newcastle da ilk 16 ekip arasına girmeyi başardı.Zagreb-Vllaznia ve LeiraTurnuva yeni formatıyla özellikle tecrübeli takımlara büyük bir fırsat sunuyor. Trabzon’a UEFA Kupası’na gidebilmek için 2 rakibi geçmek yetecek. İlk turu pas geçecek olan Karadeniz temsilcisini, 2. turda NK Zagreb (Hırvatistan)-Vllaznia Shköder (Arnavutluk) eşleşmesinin galibi, 3. turda da Portekiz’in Uniao Leira takımı bekliyor. Tabi futbolda hiçbir şey sahaya çıkmadan kazanılmaz ama bu kulüplerin üçü de kağıt üzerinde kapasite ve Avrupa deneyimi açısından Bordo-Mavililer’in çok aşağısında oldukları yadsınamaz bir gerçek. Inter-Toto’ya katılan takımlar sezonu bir hayli erken açmak zorunda. Bu da bazen ilerleyen haftalarda takımların form grafiğinde beklenmedik düşüşler yaşanmasına neden olabiliyor. Ancak Ziya hoca ve kurmayları bilinçli bir kamp programı ve sistematik düşünülmüş sezon öncesi yükleme planıyla bu riski ortadan kaldırabilir.

22 Mayıs 2007, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Geleceği kurtarma adına‘’

Beşiktaş, 101. yılında yaşadığı bunalımı henüz hafızalardan silemeden şimdi de Jean Tigana dönemi sonrası ortaya çıkan sendromla uğraşmak zorunda kalacak. Fransız teknik adamın, takımın başına geçtiği günleri hatırlayın... Del Bosque ve Rıza Çalımbay’ın ardından kulüpte tam bir kaos havası hakim, yönetim kendini kurtarmak adına çeşitli gündem değiştirme taktikleri (Gordon Milne’i ingiltere’den getirme) deniyor. Taraftar Bolton maçında bölünerek, patlıyor: Yönetim istifa... Denize düşen yönetim, yanlış bir hamleyle Tigana’ya sarılıyor. Krizin getirdiği panik havası içinde Fransız çalıştırıcı nasıl bir teknik adam olduğu incelenmeden takımın başına getiriliyor. Oysaki Tigana’nın ‘yarışmacı’ değil, daha çok ‘yetiştiren’ bir teknik adam olduğu tespit edilse belki de tercih Fransız’dan yana kullanılmayacaktı. Yaklaşık 15 senedir hocalık yapan Tigana; Henry, Giuly, Trezeguet gibi ünlü yıldızları dünya futboluna armağan etti ama sadece 1 lig şampiyonluğu (1997 Monaco) kazanabildi. Belki biraz daha zamana ihtiyacı vardı ama 100. yılın ardından tekrar ‘gerileme devrine’ giren Beşiktaş’ın bu krediyi verebilecek durumu var mıydı, o tartışılır. Ayrıca Tigana, kulübede taktik ve oyunu okuma açıdan hiç ışık vermedi. Şampiyon kiminle olunur?Şimdi çok kritik günler yaşanıyor, Siyah-Beyazlı camiada. Yapılacak bir hata daha kulübü iyice gerilere götürecek. Beşiktaş yönetiminin artık şunu anlaması gerekir: Zaferler gerçek savaşçılarla kazanılır. Ricardinho, Delgado gibi etliye-sütlüye karışmayan oyuncularla şampiyonluklara ulaşmak ancak peri masallarında olur. Şampiyonluklar; ibrahim Üzülmez, İbrahim Toraman, Koray, Serdar gibi futbolcularla kazanılır. Tribünlerin en büyük şikayeti de 100. yıldan sonra sahada mücadele etmeyen, ruhunu kaybetmiş bir takım görmesi yönünde zaten. Her savaşı bir taraf kaybeder ancak savaşmadan kaybetmek çok acıdır. Sanırım o zaman ‘sevinmek için sevmeyen’ Beşiktaş taraftarı da yenilgiye rağmen takımını alkışlayacaktır.Platini istifa!Fenerbahçe lig ikincisinden, dokuzuncusu da dahil olmak üzere 8 takıma yenilmeden ve hepsini en az 1 kere mağlup ederek, şampiyon oldu. Bu tablo, sportif anlamda Sarı-Lacivertliler’in kutlanmayı hak ettiğini gösteriyor. Ancak Fenerbahçe yönetiminin bu yolda ortaya koyduğu tablo ve kullandığı yöntemler -kendileri de bu durumdan çok şikayet ediyor ama- futbolu kirletmekten başka bir şeye yaramaz. “Ulusoy istifa. Biz bu başkanla şampiyon olamayız’ diye diye şu anki mevcut federasyon başkanı döneminde 3. şampiyonluğa uzandılar. Fenerbahçe ligin en iyi kadrosuna ve şampiyonluk için en büyük şansa sahipti. Oldu da... Ortamı germeye hiç gerek yoktu. Gerek olsaydı zaten o zaman “Platini istifa” diyerek, Avrupa Şampiyonu olunurdu. Yoksa ne gerek vardı yüz milyonlarca dolarlar harcayıp, Ronaldinho’lu Gerrard’lı, Kaka’lı, Drogba’lı kadrolar kurmaya... Ancak idarecilerin bu tavırları Sarı-Lacivertli taraftarları bağlamaz. Çünkü yönetimin nasıl davranacağı ya da nasıl bir yol izleyeceği konusunda onlar karar vermiyor. Onlar doyasıya zaferlerini kutlamalı ve şampiyon bir takıma sahip olmanın gururunu yaşamalı.

17 Mayıs 2007, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’6 takımın finali!‘’

Türkiye Kupası Finali’nde Beşiktaş ile Erciyes yarın kozlarını paylaşacak. Ancak bu maçın sonucu, Fenerbahçe, Trabzonspor, Kayseri ve Gaziantep’i de yakından ilgilendiriyor.Bir yanda ligde Fenerbahçe karşısında ağır yara alan Beşiktaş, diğer tarafta Rizespor önünde uzatma bölümlerinde yediği golle kümede kalma yolunda altın değerindeki 3 puanı kaçıran Kayseri Erciyes... Siyah-Beyazlılar ile Bülent Korkmaz’ın öğrencileri yarın akşam İzmir Atatürk Stadı’nda Türkiye Kupası Finali’nde karşı karşıya geliyor... İki ekipte de suratlar asık, alınacak bir kupa moralleri tekrar yerine getirebilir. Ama bu maç Beşiktaş ile ilk finalini oynayan Erciyes kadar 4 takımı da çok yakından ilgilendiriyor. Trabzonspor, Kayserispor, Fenerbahçe ve Gaziantepspor... Niye mi, işte nedenleri:Kayseri Erciyes kazanırsa...İzmir’deki final Kayserispor ile Trabzonspor açısından birinci dereceden öncelikli. Her şeyden önce Erciyes zafere uzanırsa, bu iki takımın UEFA Kupası’na katılma hayalleri ligde bitime 3 hafta kala sona erecek. Ve böylece ligi 4. bitirip, Kara Kartal’ın 3.’lükte kalması durumunda UEFA’yı hedefleyen Kayserispor ve Trabzon’un motivasyonları hafta sonundaki kritik müsabakalar öncesinde sekteye uğrayacak. Bu kupa finalindeki çıkar ilişkisi ortaya ilginç bir çelişki de koyacak. Kayseri doğal olarak hemşerisi Erciyes’in değil, Beşiktaş’ın kupayı almasını isteyecek. Erciyes’in kupayı alması Kayseri ile Trabzon’u amaçsız bırakıp, konsantrasyonlarını düşüreceği için bu iki takımın hafta sonunda ligde karşılaşacağı Gaziantepspor ve Fenerbahçe de Siyah-Beyazlılar’ın kaybetmesini bekliyor.Beşiktaş’ın felaket senaryosu!Beşiktaş’ın Erciyes’e kaybetmesi Kartal açısından ikinci bir felaket senaryosu olacak. Siyah-Beyazlılar, tıpkı ezeli rakibi Fenerbahçe’nin geçen sezon lig ve kupayı kısa zaman içinde kaybederek, yaşadığı sendromun bir benzeriyle karşı karşıya kalacak. Kümede kalmak için savaşan Kayseri Erciyes böylesine bir sezonda Türkiye Kupası’nı müzesine götürürse, çok önemli bir başarıya imza atacak. Mavi-Siyahlılar belki de 2. Lig A Kategorisi takımı olarak Türkiye’yi UEFA Kupası’nda temsil edecek ve Almanya’da gerçekleştirilecek olan Süper Kupa Finali’nde lig şampiyonuyla kapışacak. Futbol tarihimizde ilk kez bir kupa finali ligin gidişatını bu kadar etkileyecek ve İzmir’deki mücadeleyi diğer takımlar da yakından takip edecek.

08 Mayıs 2007, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sağduyu gerek‘’

Sadece adı 'Süper' olan bir ligde sezonun en önemli maçı cumartesi günü İnönü'de Beşiktaş ile Fenerbahçe arasında oynanacak. İki takımın da şampiyonluk mücadelesi vermeleri dışında kötü futbol oynamaları da ortak noktaları. Kazansalar da beklenen coşkuyu yaşayamıyorlar. Hem Siyah-Beyaz hem de Sarı-Lacivertli camia teknik direktörlerinden memnun değil. Geldiği günden bu yana Zico da Tigana da istenmeyen ve hemen gönderilmesi talep edilen teknik adamlar.Runje faktörüBeşiktaş, Sivasspor önünde aldığı mucizevi galibiyetle '2. Denizli bozgununu' yaşayan ezeli rakibine göre moral motivasyon açısından çok daha iyi durumda. Kara Kartal, İnönü'de 2007 yılı içerisinde çıktığı ikisi kupa olmak üzere 8 resmi maçta kalesinde yalnızca iki gol gördü. Bu büyük bir başarı. Ancak bu göz alıcı performansta en büyük pay sahibi isim kaleci Runje'dir. Beşiktaş savunması çok iyi mücadele ediyor ancak öyle beklenmedik anlarda öyle hatalar yapabiliyor ki, her an patlayacak bir bomba gibiler. Türkiye'ye geldiğinde haksız bir şekilde yerden yere vurulan Runje şimdilerde sezonun futbolcusu seçilmeye aday olacak bir performans sergiliyor.Appiah, Aurelio olamazMarco Aurelio, Fenerbahçe için büyük bir kayıp. Çalışkanlığı ve enerjisiyle defans ile orta saha arasında bir santral görevi gören sambacı yıldız, profesyonelliğin dışına çıkarak takımını en zor döneminde bu özelliklerinden mahrum bıraktı. Stephan Appiah oynasa da Brezilyalı'nın yerini dolduracak bir isim değil. Gösterişten ibaret Ganalı ile Aurelio arasında yürek, içtenlik ve özveri farkı var. Sarı-Lacivertliler orta alanda büyük dezavantaj yaşayacaklar. Marco'nun Ricardinho'ya attığı yumruklar kritik maçta Beşiktaş'ı favori konumuna getirdi.İyiler kazanır...Zorlu derbi öncesi tansiyon yüksek, ortam gergin. Fenerbahçe de, ezeli rakibinin 2004-2005 sezonunda kaybedilen şampiyonluk sonrası yaşadığı sendromun bir benzeriyle karşı karşıya... Beşiktaş, kupa rövanşında kendinden kaynaklanmayan sorunlardan ötürü hiç de haketmediği şekilde suçlu duruma düşmüş olabilir. Ancak cumartesi günü Siyah-Beyazlı tribünleri büyük bir sınav bekliyor. Büyüklük; vurmak, kırmak, intikam duygusuyla hareket etmekle olmaz. 'Onlar bize böyle yaptı, biz de şöyle karşılık verelim' düşüncesinden sıyrılmak gerekir. Seyircinin yapacağı her olumsuz hareket, küfür-kafir Beşiktaş'a zarar verir. Sağduyulu olmak lazım. Zaten merak etmemek gerek... Çünkü iyiler sonunda mutlaka kazanır...

03 Mayıs 2007, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Beşiktaş'ın şansı...‘’

Beşiktaş, Antalya karşısında bu sezon en sevdiği skorla kazandı. Ancak Rizespor ve Sakarya maçlarında olduğu gibi kendi seyircisi önünde futbol açısından yine kaybetti. Bu maçlar teknik direktör Jean Tigana’nın oyunu okuma becerisinin ne kadar eksik olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Fransız çalıştırıcının; Burak, Delgado ve Nobre’yi kenara alırken, yaptığı taktik müdahaleler oyunu ‘çorba’ya çevirdi. Çabukluğu minimum, hızı çok eksik olan Gökhan Güleç’i sağ kanada monte edip, bu bölgede oynaması gereken Ali Tandoğan’ı göbeğe ‘karıştırıcı’ göreviyle koyarak, 5’li orta sahayla İnönü’de Siyah-Beyazlılar’ı prangalı bir mahkuma dönüştürmesi kabul edilemezdi. Tigana’nın taktiksel denemelerinin kendi ismi ve tecrübesine yakışan, elle tutulur en ufak bir tarafı yoktu.1-0’ı koruma düşüncesinin Beşiktaş’ın başına Sakarya’da açtığı sonuç henüz akıllardayken, sahadaki görüntüye bir anlam vermek de mümkün değildi. Ama müthiş bir özveriyle sahada yer alan Murat Şahin üst üste 2. şoku önleyen isim oldu. Delgado kendine has tarzıyla klasını göstermeye başladı. Göbekte görev aldığı zaman da ne kadar efektif bir oyuncuya dönüştüğünü Antalya karşısında gösterdi. Burak ile Serdar’ın yaşları birbirine çok yakın. İkisi de geçen sezon 2. Lig’den Süper Lig’e yükselen takımlardan geldiler. Sezon başında Burak çok daha sansasyonel bir şekilde lanse edildi, Serdar’ın yeteneğinin daha eksik olduğu söylenebilirdi. Ancak Serdar’ın her gün futbolunun üstüne koyup, ileri doğru gittiği oranda Burak geri gidiyor. Tam bir cengaver gibi savaşan, yüzde yüze yakın konsantrasyonla canını dişine takarak oynayan Serdar’a bakınca tribünlerin sahada ne yaptığı belirsiz Burak’a gösterdiği tepkiyi normal karşılamak gerekir. Bu oyuncu artık ellerini başının arasına alıp, düşünmeli. Ama sanırım, çok erken yıldız ilan edilen bu genç futbolcunun yetenekleri de onu bu mertebeye taşıyacak düzeyde değil. Siyah-Beyazlı tribünler oyuncusuna sahip çıkma içgüdüsüyle ‘yuh’ seslerini bir anda alkışa çevirdi. Genç oyuncu için henüz geç değil ama çok az kredisinin kaldığının umarım o da bilincindedir. Antalya sınavının Beşiktaş açısından en çarpıcı taraflarından biri Kara Kartal’ın futbol olarak çok eksik olduğu karşılaşmada 10 maçtır yenilmeyen rakibini devirmesiydi. ‘Bu saatten sonra futbol beklemeyin’ şeklindeki klasik söylem günümüz şartlarında şampiyonluk kovalayan bir takım için makul karşılanabilir. Ama Beşiktaş bunu alışkanlık haline getirdi. Bu kadar negatif bir tablo içinde gözden kaçırmamamız gereken bir nokta var. O da Siyah-Beyazlılar’ın 30. ve 45. dakikalar arasındaki performansıydı. Beşiktaş sadece bu bölümdeki oyunuyla, izleyenlerin gözünde zirveye oynayan bir takım parıltısı verdi. Zaten Tigana ile öğrencilerinin bu konumda olmasının en önemli nedeni belki de son yılların en garip ve futbol kalitesi minimumda seyreden liginin oynanmasıydı. Düşünsenize bu takımın, Gordon’un Beşiktaş’ı, Feldkamp ve Terim’in Galatasaray’ı ile Parreira’nın Fener’i ya da Güneş’in Trabzon’una karşı mücadele ettiğini...

23 Nisan 2007, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI