Arama

Popüler aramalar

‘’Sakarya'nın ardından...‘’

Beşiktaş’ın Sakarya karşısında golü yiyene kadar oynadığı futbol “Hadi canım siz de... Bu takım mı şampiyon olacak?” dedirtecek cinstendi. Aslında kupadaki derbiyi bir kenara bırakırsak, Siyah-Beyazlılar’ın futbol kalitesi, ligde yıllar sonra yakalanan 5 maçlık galibiyet serisinde de hiç yükselmemişti. Ankaragücü önünde Delgado, Erciyes karşısında Nobre ve Rizespor maçında da Ricardinho’nun 3 puanı getiren ustalık dolu vuruşları Beşiktaş’ın sadece yola devam etmesine neden oluyor, ancak taraftarının zafer şarkılarını daha coşkulu daha tutkulu bir şekilde haykırmasını ise sağlamıyordu.Rize ders olmamışRizespor mücadelesi artık ligde rakip kim olursa olsun kolay maç kalmadığını göstermişti Kara Kartal’a... Ama anlaşılan o ki, Jean Tigana ve öğrencileri bu sınavdan gerekli dersi çıkarmamışlar. Neredeyse 2. Ligi kabullenmiş bir rakip karşısında sergilenen silik ve şuursuz futbol, dakikalar ilerledikçe Sakarya’yı canlandırdı. Cangele de, ‘Tatanga’ dansıyla gecenin resitalini yaptı. Baki bu tip pozisyonlarda çok çabuk ekarte edilebilen bir oyuncu. Bunun bir örneğini UEFA Kupası’ndaki Tottenham maçında da Berbatov önünde yaşamıştı. Ancak burada faturayı Baki’ye kesmek haksızlık olur. Birebirde her oyuncu, özellikle de böyle kişisel becerisi yüksek Cangele gibi bir oyuncu karşısında yenik düşebilir. Orada önemli olan Baki’yi kollaması gereken Ricardinho’da oynadığı bölgenin adamı olmaması dolayısıyla ortaya çıkan yetersizliktir. Kaldı ki, sambacı yıldız rakibin sayıca eksik olmasına karşın korakor geçen mücadelenin son bölümünde kondisyon açısından çok eksilmişti. Genç ve dinamik Mehmet Sedef en azından Rico yorulduktan sonra sol koridorda düşünülebilirdi.Çıkma 4-4-2!Zaten Tigana’nın oynattığı sistemin modern futbolun ne kadar içinde olduğu da tartışılır. Bobo girdikten sonra Siyah-Beyazlılar’ın ideal dizilişi olan ve oyuncu yapısının getirdiği zorunluluk dolayısıyla 4-4-2’nin 4-2-2-2’ye dönüştürülmüş şekli ligin kalan haftalarında kanatları güçlü rakipler karşısında Beşiktaş’ın başına büyük dertler açabilir. Bir takım düşünün, orta dörtlüde görev alan futbolcularının hiçbiri (Sonradan giren Fahri dahil) kenarda oynayabilecek nitelikte olmasın. Taşıma suyla değirmen şu ana kadar döndü. Ancak bundan sonrasını kestirmek gerçekten çok güç.İkinci Okan vakasıBurak Yılmaz’ın kredisi her maç azalıyor, hatta bitme noktasına geldi. Korkarım Beşiktaş camiası ikinci bir ‘Okan Koç vakası’ ile karşı karşıya... Yedek kulübesi de zora düşen maçları çevirebilecek kapasitede oyunculardan oluşmuyor. Bu da zirve yarışında Fenerbahçe’nin geniş kadro yapısı iyi kıyaslandığında ezeli rakibine karşı önemli bir dezavantaj olarak göze batıyor. Bilemiyorum belki Tigana söylüyor, belki de oyuncular saha içinde oyun ritminin getirdiği etkiden dolayı 1-0’ken 2. gol için yüklenmediler. Ama skor 1-1 olduktan sonra kalan 5 dakikada Gökhan Zan ve Delgado ile yakalanan iki mutlak pozisyon Kara Kartal’ın istediği zaman rakip kaleyi abluka altına alabileceği etkinlikte olduğunu ilginç bir şekilde gösteriyordu. Bir de şampiyonluğa oynayan Siyah-Beyazlı futbolcuların böylesine kritik bir virajda 1-0’lık üstünlüğün ardından al gülüm-ver gülüm şeklindeki oyun tarzlarını, vurdumduymaz ve lakayıt tavırlarını anlamak mümkün değildi.

16 Nisan 2007, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Norveç'in şifresi‘’

Fatih Terim’in de özellikle vurguladığı gibi “Tarihi Yunanistan zaferini taçlandırma” açısından A Millli Takımımız’ın bugünkü Norveç sınavını firesiz geçmesi gerekiyor... Kısacası daha önce birçok kez yaşadığımız “Dereyi geçip, çayda boğulma” sendromunu aşmak için de önemli bir fırsat... Bunlar işin bizi ilgilendiren tarafı. Şimdi gelelim rakibimiz Norveç’in teknik analizine. Kampına gittiğim süreç içerisinde Norveç Milli Takımı’nın iki taktik ağırlıklı idmanını izleme şansı yakaladım.Sürekli yan top çalıştılarSahaya 4-5-1 şeklinde yayılan Norveç, hücum yaparken kanatlardaki iki oyuncunun forvet özellikli olması sebebiyle 4-3-3’e dönüyor. Teknik direktör Age Hareide de Kuzey Avrupa futbolunun tipik özelliklerini taşıyan takımının tüm hücum planlarını kaleye atılan yüksek ve yan toplarla gol bulma üzerine kuruyor. Antrenmanlarda tamamen bu tür taktikler üzerinde duruluyor. Kaleye atılan kesme toplar ilerideki tek santrfor Carew ile buluşturulmaya çalışılıyor. Burada Pedersen’in forma giyemeyecek olması büyük avantaj. İki ayağını da çok iyi kullanan bu oyuncu hem son dönemde çok formdaydı, hem de kanattan attığı sert ortalarla rakip savunmayı zor durumda bırakıyordu. Zaman zaman içeri sızan Blackburn’lü yıldız, Bosna karşısında böyle bir pozisyonda penaltı yaptırdı.Carew yüzünü dönmemeliBosna karşılaşmasında yediği frikik golü nedeniyle basının eleştirdiği ve tartışılan kaleci Thomas Myhre tüm bunlara rağmen Hareide’nin güvendiği isimlerin başında geliyor. Norveç’in handikaplarından biri de teknik özellikleri yüksek (Kaldı ki Bosna da böyle bir takım) rakipler karşısında orta alandaki oyuncularının tekdüzeliği sebebiyle aciz durumlara düşmesi. Top yapan oyunculara sahip orta sahamız, pas yüzdesini yüksek tutabilirse, Kuzey ekibini bu bölgede alt edebilir. Uzun topları genelde sırtı dönük alan Carew kesinlikle yüzünü kaleye dönmemeli. Çünkü ünlü yıldızın uzaktan yüksek isabetli şutları kaleyi tutarsa, genelde gol oluyor.Volkan çok uyanık olmalıPremier Lig deneyiminden sonra ülkesine dönen Iversen tecrübesiyle fark yaratabilir. Gerçi Bosna karşısında bekleneni veremedi ama Japonya’da futbol hayatını sürdüren Frod Johnsen’e dikkat etmekte fayda var. Tam bir tek vuruş ustası olan bu oyuncu ceza sahası içerisinde bulacağı pozisyonlarda canımızı yakabilir. Tabi bir de Riise faktörü var. Liverpool ile başarılı bir sezon geçiren süper solak, yer ve mesafe tanımadan ilginç gollere imza atabiliyor. Volkan çok uyanık olmalı...

28 Mart 2007, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Mücadele iyi üretim kısır‘’

Evet Dünya şampiyonu olan İtalya sahada yoktu ama eksik de olsa İtalya İtalya’dır. Gök Mavili takımlarını görme fırsatını sonuna kadar kullanan Bergamolular, 22 bin kapasiteli Atleti Azzuri Stadı’nı tıka basa doldurmuşlardı. Tarihimizde ilk 5 maçta gol atamadığımız, 9 karşılaşmada hiç yenemediğimiz İtalya karşısında temkinli başladık. Terim’in 4-2-3-1’ine Donadoni 4-1-4-1 ile karşılık veriyordu. Sahaya tek santrforla çıkan iki ekip de bir pehlivan misali birbirlerine uzak el enseler çekiyorlardı. Kale arkasında ateşli taraftar grubu Ultras Atalanta tezahüratlarıyla, Arda ile Di Natale de klas hareketleriyle geceyi ısıtmaya çalışıyorlardı. Arda, estetik bir topuk hareketiyle Oddo’yu geçtiğinde stattan “kim bu çocuk” dercesine bu uğultu yükseldi. işler bizim için yolunda giderken, Volkan’ın rakibe hediye ettiği gol geldi. Bereket ki dünkü maç prestij dışında önemi olmayan bir müsabakaydı. Ancak Volkan’ın dün geceki performansını anlamak mümkün değildi. Sanki sıfır konsantrasyonla oynadı. Tam gol atmamız gereken anda eşitliği yakaladık. Kötü Beşiktaş’ın en diri adamı İbrahim’in harika bindirmesiyle 2006 Almanya’nın olay adamı Materazzi’nin ters vuruşu yüzümüze tebessüm getirdi.İtalya 2. yarıya 5 değişiklikle başlarken, bizim ilk değişiklikleri 60. dakika civarında yapmamız maçı daha ciddiye aldığımızı gösteriyordu. ikinci devre futbol zevki açısından eziyet vericiydi. Bitse de gitsek havasına girmişti iki takım oyuncuları da... Dünkü maçın özeti şuydu: Ay-Yıldızlılar, mart ayı öncesi mücadele açısından tam not alırken, üretim bakımından çok kısırdı. Ancak Dünya Kupası’nda 2 gol yiyen italya gibi bir futbol ekolünü açmanın zor olduğu gerçeğini de unutmamak gerekir. Ayrıca Dünya Şampiyonu’na yenilmemek moral açısından çok önemliydi.

16 Kasım 2006, Perşembe 03:31
YAZININ DEVAMI

‘’Tigana bunları nasıl yapar!‘’

Fransız çalıştırıcının göreve gelişinden itibaren 1 yıl geçmek üzere. (3 Kasım’da ilk maçını deplasmanda Sevilla’yla oynamıştı) Artık “Türkiye’yi tanımıyor, ligimiz ve futbol yapımız hakkında bilgi sahibi olması için zaman gerekli” şeklindeki düşüncelere itibar etmemek gerekir. Uyum dönemi bitti. Ancak Beşiktaş’ın sancıları devam ediyor. Bunlar gelişim sancıları değil, artık kronikleşmek üzere olan bir hastalığın habercisi. Beşiktaş’ın Tigana ile kazandığı maçlara bakın... Hiçbirinde tuttuğunu koparan bir takım görüntüsü vermedi. Hiçbirinde taraftarını rahat ettirmedi. Saha içi gözlemleri çok eksik. Geçen sezon İnönü’de kaybedilen 1-0’lık Trabzon maçında Yattara’nın, Adem Dursun’u defalarca aciz durumlara düşürmesine önlem almadı, seyirci kaldı. Gol bu bölgeden geldi. Adem de bitti. Geçen sezonki, iki Galatasaray maçı oyunu okuması ve taktik müdahale açısından tam bir fiyaskoydu. Sami Yen’de iki kez öne geçilmesine rağmen 3-2 kaybedildi, İnönü’de 2-1, yine Sarı-Kırmızılılar’ın üstünlüğüyle biten mücadeleyi herkes hatırlayacaktır. Galatasaray müthiş baskı kurduğu anlarda takımını daha da geriye yasladı, mağlubiyet kaçınılmaz oldu. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Oysaki Tigana kalitesindeki bir futbol adamının kendi futbol takımının oyun karakterini çoktan çözmesi gerekirdi. Beşiktaş, öne geçtiği maçlarda, skoru koruma psikolojisi içinde hareket ettiği zaman, bir türlü kazanamıyor. Bazıları Beşiktaş’ın şampiyonluğa ortak olduğunu ve Rize deplasmanını kayıpsız geçtiğini söyleyebilir. Ancak bunlar kendini kandırmak olur. 1-0’lık sonuçlarla biten son iki lig maçında da Siyah-Beyazlılar ipten döndü. Döndüren adam ise günah keçisi Runje’ydi. Ligde son 4 maçta 10 puan yaptı, 12. puanı son dakikada (Erciyes maçı) kaçırdı. Ama futbol üzerinden notu ancak 10 üzerinden 4.5 veya 5 olabilir... Tigana konusunda yaşadığım hayal kırıklığı herkesten büyük olabilir. Çünkü beklentilerim çok daha fazla. Çünkü Tigana çocukluğumun, dünyadaki en iyi orta saha oyuncularından biri. Zeka pırıltılarıyla futbol oynayan, aynı zamanda bir dinamo kadar çalışkan bir yıldızdı. Hocalık kariyerinde de önemli işlere imza attı. Henry, Trezeguet, Saha, Giuly gibi yıldızları dünya futboluna kazandırdı. Dünya ve Avrupa Şampiyonluğu bulunan Fransa gibi bir Milli Takım’a teknik danışmanlık yaptı. Futbol konusundaki faziletleri saymakla bitmez. Bir türlü anlamlandıramadığım nokta; dünya futboluna malolmuş bir hocanın, nasıl böylesine futbolun temel doğruları üzerine yanlışlar yaptığıdır! İşte bu nedenle ne zaman Beşiktaş maçı seyretsem ‘Tigana bunları nasıl yapar?’ diye kendi kendime soruyorum...

24 Ekim 2006, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tribünler Beyaz, Futbol Siyah‘’

Kadroda bulunan üç sağ kanat oyuncusundan ikisi, Ali Güneş ve Ali Tandoğan yedek otururken, diğeri Serdar da orta sahanın göbeğinde görev aldı. Ne yapmıştı Tigana? Bu kulvarı iki ‘çıkma’ sağ kanat oyuncusu İbrahim Toraman ve Fahri’ye emanet etmişti. Bu ikiliden özellikle Fahri, sahadaki duruşu ve görev yerini bırakıp, sürekli içeri kaçışlarıyla hocasına isyan ediyordu. Kaldı ki, bu oyuncunun fizyonomisi de kenarda oynamak için hiç elverişli değildi. İlk yarı ‘ahlar vahlar’ içinde geçti.Hücumda üretim zorluğu çeken Beşiktaş, 45 dakika içinde bir kaç cılız atakla rakip kaleyi yokladı. Siyah-Bayazlılar, maç boyunca Runje’nin degajları ve geriden havalandırdığı toplarla gol arama gibi komik ve anlaşılmaz bir anlayış içersindeydi. Tigana’nın 2. yarıya sahanın kötülerinden Mehmet Sedef’i çıkartıp, yerine Bobo ile başlaması mantıklıydı; ancak bu sefer de sol çizgiye alınan Fahri burada aksadı. Beşiktaş, İbrahim girene kadar sol kanatta adeta tek kişiyle mücadele etti. Bir takımın kimyasıyla bu kadar oynarsanız, olacağı budur.Ricardinho Beşiktaş’ın temposunu çok yavaşlatıyor. Olan da savaşıp, didinip çabalayan Nobre’ye oluyor. İnsanın şu takımda iki Nobre daha olsa, neler olmaz diyesi geliyor.Berbatov’un klas golü, maçın akılda kalen en güzel hareketiydi. Oysa ki gece ne güzel başlamıştı. Tribünler Avrupa Kupaları’nda yeni bir sayfa açmak istercesine bembeyazdı; ama Beşiktaş’ın futbolu simsiyahtı. Kara Kartal’ın evinde çıktığı bir Avrupa sınavında 90 dakikayı doğru dürüst gol pozisyonuna giremeden kapatmasından taraftar değil, ne oynattığı belli olmayan Tigana utanmalı.

20 Ekim 2006, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Türkiye'yi sallar ama...‘’

Brezilyalı oyuncunun, Karadeniz ekibine katkısı büyük olacaktır. Ancak Bordo-Mavillier şampiyonluk hedefliyorsa Fatih Tekke’nin kalması şarttır. Çünkü 31 yaşındaki sambacı, Trabzon’un yıllardır aradığı ‘10 numara’ boşluğunu rahatlıkla doldurur. Bu sefer de Fatih’in gidişi Bordo-Mavili takımın dengesini bozacaktır. Futbol kalitesi gözönüne alındığında Marcelinho çok üst düzey bir oyuncu. Hatta Trabzon tarihine gelmiş geçmiş en büyük yabancı oyuncu olarak da niteliyebiliriz diğer adıyla Marcelo dos Santos’u... Futbolseverlerin aklına Şota, Campbell, Pfaff ve Vugrineç gelebilir. Ama bu oyuncuların hiçbiri geldiği zamanki popülaritesi itirabariyle Marcelinho kadar ses getirmediler. Pfaff ile Campbell geldiklerinde devirlerini kapamak üzereydiler. Şota ile Vugrineç ise kendilerini ispat amacıyla Trabzon forması giyip, buradaki performanslarıyla yükseldiler. Marcelinho’nun milli takımda sadece 5 kez şans bulabilmiş olması tamamen jenerasyon meselesiyle ilgili. Çünkü tecrübeli oyuncunun, görev aldığı mevkiide Ronaldinho, Kaka, Robinho gibi isimler tam onun parladığı dönemde sivrildi. Marcelinho da bir anlamda Fenerbahçeli Alex’in uğradığı makus talihle karşı karşıya kaldı. Marcelinho bu performansıyla dünyanın her milli takımında oynayabilirdi ama Brezilya’da bu çok zordu. Geçen yıl Konfederasyon Kupası finalinin ardından yaptığım söyleşide Brezilya’nın hocası Parreira’ya Alex ve Marcelinho’yu neden milli takıma almadığını sorduğumda “O zaman sen hangi oyuncuyu çıkaracağımı söyle? Ronaldinho, Kaka, Emerson...” diye gayet mantıklı bir gerekçe sunmuştu. Forvet arkasında oynamasına rağmen dünyanın en önemli beş liginden biri olan Bundesliga’da 155 maçta 65 gol kaydetti (0.41 ortalama). Kaldı ki, bu performans kesinlikle küçümsenemez. Kariyerinin zirvesine çıktığı Hertha Berlin’deki futboluyla Alman gazeteleri, onu Ronaldinho ile bile kıyaslamaya başlamıştı. Ancak geçirdiği önemli sakatlık ve ciddi ameliyat onun şanssızlığı oldu. Her iki ayağını da kullanan gole çok yatkın bir oyuncu. En önemli özelliği ne zaman ne yapacağı belli olmaması. Ama Marcelinho’nun tüm bu artılarının yanında büyük bir dezavantajı var. Brezilyalı oyuncunun disiplin sorunu göze batıyor. Sezon öncesi ve devre arası kamplarından önce tatil için gittiği ülkesinden sürekli geç dönüyor. Yani ikinci bir Yattara polemiği daha Trabzon’u bekliyor. Eğer Bordo-Mavililer bu problemi çözerse bırakın Trabzon tribünlerini, tüm Türkiye’nin zevkle izleyeceği bir oyuncu futbolumuzda boy gösterecek.

31 Temmuz 2006, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gemici düğümü!‘’

Finalde hem İtalya hem Fransa’yı Berlin’e getiren üst düzey savunma başarısı yine ön planda olacak. Sahada tek forvet ve benzer taktik anlayışıyla yer alacak iki takımın normal süre ile uzatmalarda birbirine üstünlük sağlaması zor gözüküyorBerlin’de bu akşam ‘Masmavi’ bir final var... Bir yanda Gök Mavili İtalyanlar, diğer tarafta nam-ı değer Maviler... İki takım da zaten finale kadar yükselerek, beklentilerin çok üzerinde bir performans ortaya koydular. İtalyan ve Fransız futbolseverler arasında kupa başlamadan önce yapılan anketlerde milli takımlarının şampiyon olacağına inananların oranı yüzde 50’yi bile bulmuyordu. Kaldı ki iki takım da birer önemli futbol ekolüydüler ve bu başarıya daha önce ulaşmışlardı. Sonradan açılan ve oynadıkça üzerine koyan Fransa yaşlı bir ekip olmasına rağmen tur maçlarında İtalya’ya göre daha önemli rakipleri eledi. Fransızlar; İspanya, Brezilya ve Portekiz’i safdışı bırakırken, Gök Mavililer; Avustralya, Ukrayna ile Almanya’yı turnuva dışına itti.Ortak özellik: Sağlam savunmaİki takımın da en büyük ortak özelliği iyi defans yapmaları ve kalelerinde kolay kolay gol görmemeleri. Ancak savunma üstadı İtalya bu turnuvada alışalagelmiş futbol profilinin çok dışında hücumda ortaya koyduğu çeşitlilikle zaman zaman göze de hitap ediyor. Gök Mavililer turnuvadaki 570 dakikada henüz rakipten gol yemediler. Yedikleri tek golü ABD maçında Zaccardo kendi kalesine attı. Maviler’in fileleri de biri penaltıdan olmak üzere iki kez havalandı. Güney Kore’den yedikleri gol hatırlandığında topun saçma sapan bir şekilde çizgiyi geçmesi üzerine Gallas’ın isyanı kupanın unutulmaz anlarından biriydi.İki anahtar: Zidane-TottiFransızlar için anahtar oyuncu konumundaki Zidane yumuşak karınlı Brezilya ve Portekiz orta sahası karşısında başarılı oldu. Ancak savaşçı İtalyan orta alanı önünde ne yapar bilinmez. Aynı şekilde Totti’nin de Vieira-Makelele duvarını aşması güç. Tek santrfor anlayışı zaten bu göreve soyunan oyuncuları böylesine büyük maçlarda ve tecrübeli savunmalar arasında çaresiz kılıyor. Her ne kadar forma giydiği maçlarda Materazzi başarılı olsa da Nesta’nın oynamayışı İtalyanlar için büyük kayıptır.Penaltılara gitmesi muhtemel‘Bu maç çok şeye gebe’ diye bir klişe vardır ya karşılaşma öncesi verilere bakarsak İtalya-Fransa kapışmasının pek de öyle bir durumda olmadığını görebiliriz. Çözülme olasılığı çok düşük olan ‘gemici düğümü’ deyimini final için kullanmak daha yerinde olacaktır. Futbolseverler bu geceki finalden çok şey beklemesinler. Tek forvet ve benzer taktik anlayışıyla sahada yer alacak İtalya ile Fransa’nın birbirinin sıkı oyun anlayışını çözmesi çok zor. Normal süresi ve uzatmalarında eşitliğin bozulmaması da kuvvetle muhtemel. Sanırım 1994’ten sonra kupa tarihinde ikinci kez bir final maçı penaltılara gidecek.

09 Temmuz 2006, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Atan kazanır‘’

5 maçta tek gol yediler onu da Zaccardo kendi kalesine attı. Gerçi Ukrayna karşılaşmasında şans biraz yanlarındaydı. İki takımı taktiksel açıdan ele aldığımızda teknik direktör Klinsmann turnuva başından bu yana ekibini neredeyse hiç değiştirmedi. Hep aynı oyuncular üzerine takımı inşa eden Klinsmann, 4-4-2 taktiğinden de hiç vazgeçmedi. Ama Panzerler bu oyun sistemine çok uyan futbolculara sahipler. Gösterişsiz ama sonuca ve rakip kaleye direkt giden bir futbol mantaliteleri var. İtalya’da ise teknik direktör Lippi sürekli taktiğini değiştirerek, kafasında bazı çelişkiler olduğunu gösterdi. Ancak Almanya karşısına 4-3-2-1 sistemiyle çıkacaklar. Toni’nin yanında Gilardino ikinci forvet olarak oynayacak. Arkalarında hala kendini göstermesi beklenen Totti oynayacak. Ama Gök Mavililer’in bu üçlü hücum hattının Panzerler’in Mertesacker ve Metzelder’den oluşan Panzer savunmasının göbeğini yarması çok zor gözüküyor. İtalya’nın her maçında olduğu gibi futbolseverler oyundan yine büyük zevk alamayacaklar ama mücadele üst düzeyde olacaktır. İki takım da çok temkinli olmak zorunda çünkü hem Almanya hem de İtalya geriye düştükleri zaman şanslarının ne kadar azalacağının bilincinde. Golsüz bir 120 dakika sonunda penaltılara gitmesi muhtemel bu yarı finalde Almanlar’ın karşısında Buffon gibi üst düzey bir kaleci olacağı için Arjantin karşısındaki kadar şanslı olmayabilirler.

04 Temmuz 2006, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI