Arama

Popüler aramalar

‘’Lütfen!‘’

Disiplin kurulundan olumsuz bir karar çıkarsa Avrupa’dan men edilme ihtimali bile doğabilir.
Garip, gerçekten garip bir ülkeyiz. Türkiye’nin en önemli değerlerinden biri olan Fenerbahçe aylardır bir çete tarafından yaralanıyor ama bu pervasız saldırıyı kalıcı hale getirenlerin yakasına yapışıp hesap sormuyor emniyet ve yargımız. Yapılmadık çirkeflik kalmadı nerdeyse. Gerçek taraftara saldırdılar, futbolcuya, teknik direktöre, başkana küfrettiler, yanlarına kaldı. Sahaya yabancı cisim attılar, yanlarına kaldı. Daha önceki eylemlerine binaen UEFA’nın verdiği “Seyircisiz maç” oynanırken paraşütle sahaya meşale indirdiler gene yanlarına kaldı.

İyi de bu kadar sahipsiz mi Fenerbahçe ve gerçek taraftar. Bakın bir ilkle daha imza attı Sarı Kanarya. Bu kez de kız basketbol takımıyla Avrupa Ligi’nde finale yükselerek bir ilki gerçekleştirdi Türkiye adına. Peki, şimdi ne olacak? Futbolcunun, teknik direktörün, başkanın ve hatta koca bir camianın eylem ve tavırlarından utandığı ve elinde bezar kaldığı bir çete var ortada. Ve bu çete menfaat muslukları kapatıldığı için gözü dönmüşçesine her fırsatta, her ortam ve zeminde Fenerbahçe’ye fatura çıkaracak eylemlerde bulunuyor. Açıkça ortaya çıktı ki, bunları yola getirmenin tek yolu yaptıklarını yanlarına bırakmamak, hesap sormaktır. Zira iki, üç kişinin yönettiği 50, 60 kişi devletin gözü önünde Fenerbahçe’ye zarar vermeyi devlete rağmen göze alamaz.

O halde devletin hemen ilgili birim ve kurumlarıyla olaya el koyup, yasal yollardan hesap sorması gerekir bu pervasız cahillerden. Öyle ya, yasaları çiğneyen, camiaların huzurunu kaçıran, toplumu endişeye sürükleyenler varsa, onlara uygulanacak yasalar da vardır mutlaka demokrasilerde.

Yasaları uygulamakla yükümlü olanların sorumluluklarını yadsıması “Başınızın çaresine bakın” demekle eşanlam taşır, unutmayalım. Ne yani Aziz Yıldırım özel güvenlik kuvveti mi kursun, böyle bir şeyin hukuk devletiyle bağdaşır yanı olur mu Tanrı aşkına? Unutmayalım ki, mafya tam da yasaların ciddiyet ve süreklilikle uygulanmamsının yarattığı boşluğun dehlizlerinde boy verip gelişir. Ve en kötüsü yasaların uygulanmadığı, devletin vatandaşını yeterince sahiplenmediği kanısı yerleşik hale gelirse mafyaya sığınmak da meşru hale gelir.

Lütfen, halk ve camialar adına rica ediyorum, çetelerin insafına terk etmeyin insanları, sporseverleri ve camiaları.

25 Mart 2013, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Ayrıcalığın nedeni ne?‘’

Keşke tek sorun bu olsa. Maalesef başka atkenler de devreye giriyor dolaylı yollardanda olsa. Misal, 2011-2012 sezonunu anımsayalım. Fatih Terim hak mahrumiyeti cezası alıyor. Bu cezasını da Süper Finalin şampiyonluğu belirleyecek maçı öncesinde çekmesi gerekiyor. Ancak 12 Mayıs’ta Şükrü Saraçoğlu’nda oynanacak olan bu hayati maçtan önce cezasını erteliyolar Fatih Terim’in ne hikmetse.

Ve bombaya bakın, seneyi devriyesine girmek olan o cezayı hala çekmedi Sayı Terim, biliyor musunuz? Tersini düşünün, Fatih Terim’in yerine Aykut Kocaman’ı koyun yani. Kalıbımı basarım cezanın açıklanmasıyla birlikte bir gün dahi ertelemeden çektişrirlerdi Sayın Kocaman’a cezasını.

Hayır, yanlış anlaşılmasın. Ortada işlenmiş bir suç varsa elbette cezası da olacaktır ve cezalar da çekilmek için verilir, işinize geldiği gibi ertelenmek için değil. Dolayısıyla itirazım ayrımcılık yapılmasına ve çifte standart segilenmesinedir. En kötüsü birden fazla sayıda sergileniyor olmasıdır insanın midesini bulandıran bu tavırların. Bakın geçen hafta da Gökhan Zan’ın cezasını ertelediler. Kayserispor gibi önemli bir takımla yapacağı maç öncesi hem de. Ve bu çifte standart en tepedekilere ait olunca hakemler de etkileniyor doğal olarak. Ve iddia ederim, eğer geride bıraktığımız pazar günü Kayseri’deki maçta Selçuk İnan Galatasaray dışında kimin formasını giyse iki sarıdan kırmızı görürdü daha maçın bitimine yarım saat varken. Ama Galatasaray forması ayrıcalığın öbür adı oldu kaç sezondur ne yazık ki.

Bu arada unutmadan söyleyeyim, ta geçen mayısta Fatih Terim çekmesi gereken o ceza var ya, hala öyle asılı duruyor ertelemenin potmantosunda biliyor musunuz?

Oysa, temel yasası serbest piyasa ekonomisidir Türkiye’nin. Dolayısıyla rekabatte “Korumacılık” olmaz her halde. İyi de bu ayrıcalığın nedeni nedir, birileri anlatsa da biz de öğrensek.

18 Mart 2013, Pazartesi 12:40
YAZININ DEVAMI

‘’Yeni moda!‘’

Yeni moda bu şimdi; Fenerbahçe’yi ve başarılarını her fırsatta karalamak. Adeta trans hale geliyor saldırıya geçen. Bir kin, bir nefret ki, kan davası ve töre denen karanlıkla yarışacak türden.

Yahu yüzünüze-gözünüze dursun. Şu anda sizi ayakta tutan havuzdan gelen paralara Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe sayesinde kavuştuğunuzu ne çabuk unuttunuz? Yoksa “Merhametten maraz doğar” sözü doğru mu? Yahu, insan Allah’tan korkar, bu kadar zıvanadan çıkmaz insan. Fenerbahçe’ye yaşatılanlar hala tatmin etmedi mi sizi?

Yeni moda bu şimdi; Fenerbahçe’ye kara çalmak. Üç kulvarda yürüyen tek Türk takımı olmasının hiçbir önemi yok bu acımasızlar için. (Yenildiği Sivas maçı da dahil) ikinci yarıyla birlikte Süper Lig’in en güzel futbolu oynayan, ekip ruhuyla hareket eden takımı Fenerbahçe değil mi? Kasımpaşa Spor’a 3 atıyor yetmiyor, Bursa Spor’u dörtlüyor olmuyor… Ne diyelim, Allah sizi bildiği gibi yapsın!

Hakemlerden en çok canı yanan takımların başında geldiği halde hakem hatası üzerinden bile Fenerbahçe’yi vurmaya çalışıyorlar. Oysa yapılması gereken medeni bir şekilde hakemlerimizin can yakan, gına getiren hatalarını samimi bir şekilde söylemek ve tartışmaktır. Maalesef bu sezon tavan yaptı hakem hataları. Sanki salgın hale gelmiş mesleki bir hastalık geçiriyorlar. Düşünsenize Fırat Aydınus gibi çoğumuzun “Birinci sınıf” olacak dediği bir hakem bile arkası dönükken zanlarına güvenerek Caner’e kırmızı kart çıkardı ne yazık ki.

Hayır, bir insan olarak hakemler de hata yapabilir pekala. İyi de yardımcılarından her hangi bir uyarı almadan arkası dönük ağır sayılacak kararlar vermeyi “Hata”yla nasıl izah edeceğiz? Tamam, zaman zaman ağır baskılarla karşılaşıyorlar hakemlerimiz ve bu da kararlarına yansıyor kaçınılmaz olarak. E, zaten sorun da bu. Kuralların emrettiğini uygulamamak veya uygulayamamak.

Oysa sağlam bir kişiliğe sahip olması gerekir hakem dediğinin. Dolayısıyla futbolcunun adına ve takımın renklerine bakmaksızın kuralları uygulamaktır hakemin asli görevi. Bunu yapamıyorsa (gerekçesi ne olursa olsun), biran önce düdüğünü aldığı yere teslim etmelidir.

11 Mart 2013, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Alçaklar!‘’

Çünkü derbi maçın hemen öncesinde mhk başkanı Beşiktaş’ın bu sezon çok haksızlığa uğradığını öyle etkileyici şekilde söyledi ki, hakem etkilendi. Yani, 3 Temmuz ( Fenerbahçe’yi çelmeleme) süreci devam ederken Fenerbahçe’de “Arap Baharı” darbesi yapabileceklerine inanan salakların alçaklıkları da sürüyor son sürat.

Bu durumda bunlara Fenerbahçeli veya taraftar diyenler hem Fenerbahçe’ye hem de taraftara saygısızlık olmaz mı? Bir kere taraftar sevgi denen duyguya sahiptir. Peki bu yapılanların, her fırsatta saha kapatmaya yönelik eylemlerin, Fenerbahçeliye yakışmayacak küfürlerin, başkana, hocaya, futbolculara yapılan saygısızlıkların sevgi ve aşkla bağdaşır yanı var mı? Dolayısıyla bunların dostluk, sevgi, taraftarlık ve Fenerbahçelilikle en küçük bir ilgi ve alakası yoktur.

Gerçeği söylemek gerekirse bunlar düşmandır, düşman. Başta Fenerbahçe olmak üzere, aşk, dostluk, spor, insanlık aklınıza gelen ne kadar güzellik varsa hepsine hem de. Çünkü, seven bu denli hoyrat ve sorumsuz davranamaz, her defasında takımına bu kadar zarar verip, kulübünün imajını zedeleyemez. Sevgiyi, sitemi, tepkiyi insanca ifade etmenin onlarca yolu olduğunu asla unutmaz taraftar dediğin.
Şu anda Türkiye’de 3 kulvarda da yürüyen tek takımdır Fenerbahçe. Yani kaç sezondur yaşatılan kabir azabına rağmen hala alnı yukarda asaletin türküsünü söylüyor, gözlerinin içine baka baka namerdin. Hala kuşatılmanın yalnızlaştıran ayazında küllerinden doğuyor, çoğalıyor tarihine en küçük bir leke sürmeden hem de.

Peki, neden Fenerbahçe’nin kara günlerinde ihanet ordusuna dönüşüyorlar, neden tetikte bekleyen zübüklerin taaruza geçmesine parola oluyorlar bu alçaklar? Çünkü bunlar Fenerbahçe’nin sırtından elde edilen rantla yaşamayı yaşam biçimi yapmış olanlardır. Aziz Bey ve arkadaşlarına, dolayısıyla Fenerbahçe’ye bu kadar hayasızca zarar vermeye çalışmalarının sebebi de rant musluklarının kapatılmasından başka bir şey değildir.
Ya Şota ve Kasımpaşa’ya ne demeli? Sevgili Şota bunca yıldır (futbolcu ve hoca olarak) futbolun içindesin, furbolcuların ağız dalaşı, itişmesi ve birbirlerine sitemiyle ilk defa mı karşılaşıyorsun? Yoksa senin de kuyruk acın mı var 1966’lara dayanan. Seni haksızlar ordusunun safına iten şey nedir, söyler misin?

Tabii, bir de devlet tarafı var işin. Tamamı flu iddia ve yargılarla 2 sezon anasından emdiği süt burnundan getirildi, milyonlarca dolar zarara uğratıldı ve en talihsizi de töhmet altında bırakıldı. Hepsinin dayanağı neydi: 6222. Peki, bir güruh geçen sezonun ikinci yarısından bu yana her fırsatta ülkenin gözü önünde tribünlerde terör estiriyor, futbolcuya, rakip takıma, yöneticiye küfür ediyor, sahaya yanıcı madde atıyor, yetmedi paraşütle sahaya meşale indiriyor ama yaptıkları yanına kalıyor. Ne yani kolluk kuvveti mi oluştursun Aziz Yıldırım. Yoksa 6222’nin tek misyonu Fenerbahçe’ye 3 Temmuz’u mu yaşatmaktı?

04 Mart 2013, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Çelişkiler ülkesiyiz‘’

Toplumsal yoksulluğumuzun, ruhsal açlığımızın acısını çıkarmak için ilk karşılaştığımızı, önümüze ilk çıkanı linç etmeye kalkışıyoruz. Bu da ürkütüyor insanı. Bu kadar mı bilime, zamana ve sabra haksızlık yapar insan, insan bu kadar mı duyarsızlığın, insafsızlığın tutsağı olup, ümidin, emeğin ve asaletin fidelerini budayan zebaniye dönüşür?

Ve sanki zemheriyi andıran bu ruh halimizi en çok da Fenerbahçe üzerinden dışavuruyoruz son senelerde. Ne yazık ki, incitmenin bu katarı içinde yer alan Fenerbahçeliler de var. Yani hem her sezon başarının tek kıstası olarak şampiyonluğu önüne koyacaksınız Sayın Aykut Kocaman’ın, hem de skoru, dereceyi ve sportif başarıyı hiç önesmiyormuşsunuz gibi her maçta “Güzel futbol” oynanmasını isteyeceksiniz. Elbette Fenerbahçe gibi bir takımın oyunu güzel oynama misyonu da var. Ayrıca sergilenen performans ile kadronun kalitesi arasında zaman zaman doğan çelişkinin ben de farkındayım. (Başta Stoch, Krasıç olmak üzere) bazı futbolcular Aykut Hoca yönetiminde çoğunlukla kalitelerini inkar etti ki, bunda hocanın da sorumluluk sahibi olduğunu ben de kabul ediyorum. Ama insaf yani, yaşanan süreci, Fenerbahçe’ye ödetilen bedelleri ne çabuk unuttunuz. Keza bu süreç boyunca Sayın Aykut Kocaman’ın taşıdığı yükün ağırlığı çok yönlü yıpranmaya yol açtı.Bu da kaçınılmaz olarak zihinsel ve ruhsal yorgunluğu doğurdu.

İddia ediyorum Fenerbahçe camiası ve Aykut Kocaman dışında hiçbir camia ve hoca sürecin böylesinin altından kalkamaz, tepetaklak olurdu. Uçsuz bucaksız kavurucu çölleri susuz bir şekilde aşmakla eşdeğer bir iradeydi çünkü yaşadığı Fenerbahçe ve hocasının. Bir taraftan ezeli kıskananları, bir taraftan ranttan başka derdi olmayan camia içindeki fırsatçılar engel üstüne engel çıkarırken bile yüzünün akıyla üç kulvarda da yürüyor gördüğünüz gibi Sayın Kocaman ve öğrencileri. Peşpeşe, üst düzey maçlar oynarken, bir taraftan da rantçıların sabotaj ve provakosyonlarının bedellerini ödüyorlar ne yazık ki. UEFA’nın verdiği para ve seyircisiz maç cezaları camia içindeki kimilerinin gizli ajandalarının faturasından başka bir şey değildir. Oysa, futbolun iki ana unsuru var; Futbolcu ve taraftar. Ve Fenerbahçe’nin büyüklüğü eğer “Başka bir büyüklük”se bu ayrıcalığı yaratan Lefter, Can Bartu, Alparslan, Rıdvan Dilmen, Aykut Kocaman, Alex ve nice büyük futbolcu ile takımına her koşulda tutku ve aşkla bağlı kalan büyük taraftarının saygı duyulacak asaletidir, bunu da unutmayın.

25 Şubat 2013, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Ne yazık ki!‘’

Kimi Fenerbahçe’yi küme düşürüyordu, kimi Aziz Yıldırım’ın idam fermanını sallıyordu. Adeta işgal kuvvetlerinin işgal ettiği ülkede takındığı pervasızlığı çağrıştırıyorlardı ne yazık ki.

Maalesef, hala devam ediyorlar her fırsatta komplekslerini tatmin etmeye. Dinmeyen bir kin, katlanarak büyüyen bir nefret günümüzde de sürüp gidiyor. Ezeli rakipleriyle arasında 15 yıl fark vardı maddi ve manevi açıdan 3 Temmuz öncesi Fenerbahçe’nin. 3 Temmuz’la bu makas daraldı ve Fenerbahçe en az 150 milyon dolardan edildi ama hala hızlarını alamamış Galatasaraylıların medya ayağı.

Ali Şen’i konuk olarak ağırlıyor bir iki gün önce bir tv kanalı. İki de bir Ali Şen’in ağzından Aziz Yıldırım’a fatura çıkaracak, Fenerbahçe’yi karıştırmaya yarayacak söz çıkması için çanak soru soruyorlar. Neyse ki, Sayın Şen’in Fenerbaçeliliği ve tecrübesi heveslerini kursaklarında bırakıyor beylerin.

Efendim, Aziz Yıldırım neden Trabzon’a gitmemiş. Neymiş, Aziz Yıldırım’ın dışında kimse görüşünü belirtemiyormuş Fenerbahçe’de. Riyanın bu kadarına da pes yani. Kazara Aziz Bey,Trabzon’a gitse ve bu nedenle de tribünlerde hezeyan oluşup, olay çıksaydı bu kez de Sayın Yıldırım’ı “Bile, bile neden gittin, bu kadar sorumsuzluk olur mu?” diyerek eleştirir ve kıyameti deherkesten önce bunlar koparırdı kesinlikle. Aziz Bey’in dışında kimsenin konuşamadığı meselesine gelince. Bu konuşmaktan ne anladığınıza bağlı beyler. Pekala geçmişte yeri geldiğinde Nihat Özdemir, Ali Koç Mutat Özaydınlı konuşuyorlardı, şimdilerde ise gördüğünüz gibi gerektiğinde Aptullah Kığılı konuşuyor işte. Eğer başkan vizyon sahibiyse hep başkanlar konuşur bizim ülkemizdeki kurumlarda, bunu şu ana kadar görüp anlamadıysanız bravo size yani. Ak Parti’de Sayın Başbakan’ın sözü üzerine söz söyleyen gördünüz mü hiç? Ha, sağlıklı demokrasilerde böyle şeyin yeri yok diyebilirsiniz belki, ancak bir de ülkenin realitesi var öyle değil mi? Ama sizin derdiniz demokrasi falan değil, Fenerbahçe’de kaos yaratmaya yarayacak bir başıbozukluğun boy verip gelişmesini körüklemektir ne yazık ki.

19 Şubat 2013, Salı 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Neyin peşindesiniz?‘’

Neresinden bakarsanız bakın saygısız ve bir o kadar da cahilceydi benimsenen yol ve söylem. Tanrı aşkına, dini bir söylemi ve sözü Aziz Yıldırım’ın yönetim biçimini eleştirmenin aracı haline getirmenin iyi niyet ve Fenerbahçe sevgisiyle bağdaşır yanı var mı? Başka söz mü kalmadı, yoksa haris niyetinizi bu şekilde mi gizleyebiliyorsunuz?

Aslında bunu yapanlar Fenerbahçeli değil, aksine Fenerbahçe’nin sırtından geçinen rantçılardır ve rant muslukları kesilince çileden çıkanlardır. Bunları ekseriyeti 3 Temmuz sürecinde yaşatılanlara karşı çıkmamış, Metris’i birkez olsun ziyaret etmemişlerdir.

Kardeşim, derdiniz ne sizin, kimsiniz, kime hizmet ediyorsunuz, farkında mısınız? Aziz Bey ve Aykut Kocaman’ın eksik ve hatalırının olduğunu ben de kabul ediyorum. Ama bunlar bile ortalığı velveleye vermenizi haklı çıkarmaz ki. Yahu, Aykut Kocaman teknik direktörlüğünün ilk sezonunda takımı şampiyon yapmadı mı? 3 Temmuz zemherisiyle takımın yarısı eksilmiş, yani Fenerbahçe’nin eli-kolu bağlanmışken Türkiye Kupası’nı kazanıp, şampiyonluğu da( Dia’nın kırmızı kart görmesinden ötürü) son maçta kaybetmediler mi? Biliyorum, bu eylemlerin içine itilen, protesto adı altında cehaletin kılıcına dönüştürülmüş çocukların büyük çoğunluğu kendisini kullananların kötü niyetlerinin farkında değiller. E, ama böyle bir süreçte taş olup kafa yarmanın vebali de ortadır. Birkaç çocuğu sokakta, tribünlerde Fenerbahçe’yi yaralamanın, yoluna mayın döşemenin aracı haline getirenlerin amacı ve gerekçeleri kesinlikle çıkar zedelenmesinden kaynaklanmaktadır. Aksi olsa eleştirinin bir adabı, yeri ve zamanı var her halde, öyle değil mi?

İnsaf yani, Aziz Yıldırım hapisten çıkalı daha bir yıl olmadı. Bakın sadece vergi borçları bile neredeyse Fenerbahçe’nin borcunu geçmek üzere olan Galatasaray’ın (kadın-erkek) baskerbolcuları paraları ödenmediği için kaçıyorlar.
İyi de şöyle bir maddeler halinde açıklasanıza velvelenizin gerekçelerini. Derdiniz ne, Galatasaraylı medya ve odakların dolduruşuna gelmiyorsanız, yaptığınızın çıkar çatışması dışında bişr izahı yok ne yazık ki.

12 Şubat 2013, Salı 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Say say bitmez!‘’

Misal, bu sezon Türkiye Süper Ligi'nin en kötü futbol oynayan takımı Fenerbahçe'dir. Ne yazık ki haftalardır her maça 1-0 yenik başlıyor. İçerde ya da dışarda farketmiyor. Karşılaştığı her rakipten gol yiyor. Üstelik yediği gollere cevap vermeye çalışırken de eriyor, dağılıyor, çaresizleşiyor biraz dirençli çıkınca rakip.

Şüphesiz birden çok nedeni var bu görüntünün. Ancak kadro kalitesinde suç aranamaz herhalde. Çünkü tamamına yakını ülkelerinin milli formasını giymiş bir kadrodur söz konusu olan. Meireles, Stoch, Kuyt ve Emre gibi Chelsea, Juventus, Liverpool ve İnter takımlarının formasını giymiş olanlar da cabası. Demek ki; sorun kadro kalitesinden kaynaklanmıyor. Sorun Aykut Kocaman ve ekibinin (sistem, taktik, oyuncu seçimi benzeri) anlayış ve tercihlerinden kaynaklanmaktadır. Bunun en büyük kanıtı da haftalardır formsuz oyuncuları oynatmasıdır. Hem de bu formsuz oyuncuların alternatifleri elinin altında duruyorken...

Söz gelimi Volkan, Kuyt ve Baroni'nin haftalar öncesinden başlayarak yedek kulübesine oturması gerekiyordu. Sayın Kocaman, Mert Günok, Stoch, Mehmet Topuz'u yok saymak pahasına, bu formsuz oyunculara ayrıcalıklı davranıyormuş, hakedene forma vermiyormuş yargısının doğmasına yolaçtı ne yazık ki. Doğal olarak bütün bunlar da kimi futbolcuların kafasında hocalarının adalet kavramı hakkında soru işaretleri oluşturuyor, en kötüsü bu fotoğrafın tamamı da takım ruhunun oluşmasını en iyimser deyişle öteliyor. Halbuki asla bu değil benim tanıdığım Aykut Kocaman. Çünkü o, yıllar önce kendisini sıkça yedek oturtan hocası Parrera'ya bile gönül koymamıştır.

Nedeni de Parreira'nın adalet duygusuna, bütün futbolcularına eşit uzaklıkta durduğuna inanmasıdır. Ama maalesef onca saygı duyduğu hocası Parrera'nın yolundan gitmiyor kendisi ve formsuz Kuyt ile sakatlığı geçmemiş Volkan gibi bazı futbolcularına diğer oyuncularına nazaran daha yakın duruyor. Eh, tutumun böylesi de her şeyden önce Sayın Kocaman'a yakışmıyor.

Dilerim en kısa zamanda bu gerçeği görür.

04 Şubat 2013, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI