‘’İyi tatiller Mahmut Başkan!‘’
Bursaspor, zirveye kurulunca ‘devrim’ yorumu yapıldı. Oysa ki olan ‘devrim’ değil, darbe! Bir ‘devrim’ de yayın ihalesinde yapılmış! Timsah destan yazdıysa, Anadolu kulüpleri yeni bütçelerle şampiyonluğa oynarmış!
Bank Asya’da 18 takıma 27 milyon TL veriyorlar, ‘4 Büyükler’e lig başlamadan 56.3 milyon TL. İyi tatiller Mahmut Başkan! Yorucu bir yıldı, bu konuda kulüplerden talep yokken, yormayalım sizi böyle şeylerle! Adalet bizim neyimize...
Galatasaray 64 puanla 3. olduğu sezonda ‘adil havuz’dan 25.3 milyon TL aldı. 6. Belediye 12.4 milyon TL. Aynı senaryo yeni sezon gerçekleşirse Cim Bom 53.6 milyon TL kazanacak, Belediye 26.5 milyon TL. Adalete bakın!
Şampiyon 44 milyon TL kazanacak, Beşiktaş 46.8 milyon TL. Bursa’dan 6.85 milyon TL fazla kazanan Fenerbahçe, gelecek yıl aynı durumda 14.6 milyon fazla alacak. Galatasaray ligde sıfır çekerse bile 56 puanlı Belediye’den yine fazla gelir sağlayacak.
Devrim oldu Türk Futbolu’nda, devrim! Ertuğrul Sağlam’ın yönetimindeki Bursaspor, ligin ‘4 Efendi’sini sollayıp zirveye kurulunca pek çok yorumcu ‘devrim’ yorumunu yapıverdi! Devrim değil oysa olan, darbe! ‘4 büyükler’e transfer nasıl yapılır, teknik direktör nasıl seçilir, takım içi dengeler nasıl sağlanır, şampiyon olurken Fair-Play’de ilk sıra nasıl kazanılır dersi bu dikkatli okursak!
Memnunlar, çünkü hedefleri yok!
Bir devrim de naklen yayın ihalesinde yapıldı! Yerlerde sürünen futbolumuza ‘kdv’ ve ‘federasyon payı’ hariç, Digiturk tam 321 milyon dolar verecek. Bursaspor azıcık bütçesiyle destan yazdıysa, tüm Anadolu kulüpleri yeni bütçelerle şampiyonluğa oynayacak(mış). Kulüpler Birliği Başkanı Aziz Yıldırım’ken Anadolu kulüplerinin başkanları durumlarından pek memnun! Anlaşılır gibi değil! Havuz dağılımına isyan eden bir tek başkan hatırlayanınız var mı? Yok! Çünkü onların ne şampiyonluğa niyetleri var, ne de şampiyonluğa oynamayı sağlayacak gelirleri sağlamak için mücadele etmeye! En nihayetinde ‘4 büyükler’in uzlaşması ile seçilmiş bir federasyon yönetimi ve 100 yıllık kültürleri ile camialarından gelen güçleri ‘bilinçsiz rakip kulüplere’ karşı son derece iyi kullanan ‘4 büyükler’ var. Küçükler ve ulufeymiş gibi dağıtılan rakamlardan rahatsız bile olmuyorlar... Alın örnek!
Büyük balık, küçük balığı yutar
Galatasaray son derece başarısız bir sezon geçirip ligi 64 puanla 3. sırada tamamladı, ‘adil’ havuzdan 25.2 milyon TL kazandı. Ligi 56 puanla 6. sırada bitiren İstanbul Belediye ise 12.4 milyon TL... Puan farkı 8, kazanılan para farkı 12.8 milyon TL... Galatasaray’ın geçmişten gelen büyüklüğü puan başına 1.6 milyon TL fazla gelir getiriyor!
Önümüzdeki sene Süper Lig kulüplerine toplam 523 milyon TL dağıtacak federasyon. Yani şimdiki gelirin tam 2.13 katını kazanacak kulüplerimiz.
Yani birebir aynı senaryo gerçekleşirse lig üçüncüsü Galatasaray 53.6 milyon TL’yi kasasına koyarken, 8 puan geride ligi 6. bitiren Belediye 26.5 milyon TL kazanacak. Galatasaray’ın Belediye’den fazla kazandığı her 1 puan başına 3 milyon 387 bin lira getiri sağlayacak...
Adalete bakın adalete!
“Büyük balık, küçük balığı yutar...”
Örnek bu kadar mı?
Şampiyon da olsan kazanamazsın
Yukarıdaki dağılıma adil diyenler de olabilir; öyleyse devam edelim!
Bursaspor destan yazdı mı, yazdı. Herkesten fazla maç kazanıp, herkesten az kaybetti mi, evet. Bursaspor 75 puanla şampiyon olurken kasasına 7 milyon şampiyonluk derece ödülünü de koyup toplam 20.7 milyon TL kazanırken, 11 puan gerisinde ligi 4. bitiren Beşiktaş’ın kazancı 22 milyon TL! Aynı senaryoyu uygulayalım. Önümüzdeki sezon Bursaspor yine 75 puanla şampiyon olsun, Beşiktaş da 64 puanla 4... Şampiyon Bursaspor havuzdan kasasına 44 milyon TL koyarken, hezimet sayılabilecek bir skorla ligi Bursaspor’un 11 puan gerisinde bitiren Beşiktaş 46.8 milyon TL kazanacak! Bu sene ligde 2. olurken 27.6 milyon TL ile havuzun şampiyonluğunu kazanan, ligi kaybetmesine rağmen sistem sebebiyle Bursaspor’dan 6.85 milyon TL fazla kazanan Fenerbahçe, önümüzdeki sene ligi 74 puanla Bursa’nın 1 puan gerisinde bitirirse kasasına bu kez 14.6 milyon daha fazla koyacak... Adaletin bu Türkiye!
Sadece isim parası: 28.1 milyon TL
İngiltere’deki havuz sistemini ve dağıtım kriterlerini daha önce de yayınladık. Ada’da küme düşen takım 1 birim para kazanırken, şampiyon 1.8 birim kazanıyor. ‘Şampiyonlar payı’ yok! Bizde var. Önümüzdeki seneye, mesela 2 büyük Fenerbahçe ve Galatasaray havuzdan takım başı 18 milyon TL alarak başlayacaklar. Eşit dağılımdan da 10 milyon 100 biner TL... Etti mi size 28 milyon 100 bin TL.
Ve düşünelim, bir mucize olsun bu iki takım da ligi bir puan dahi alamadan tamamlasın. Kasalarında sponsorluk, tribün ve ürün satış geliri hariç 28.1’er milyon TL toplamış olacaklar. 56 puan toplayıp ligi 6. bitirecek Belediye’den yine de 1.5 milyon TL fazla kazanacaklar... Adaleti bir anlatsanız da anlasak! Kulübünün hakkını hakem hatalarında arayan Anadolu kulüp başkanları, hakkınızı havuzda arayın! Şehrinizin, kulübünüzün hakkını... 4 büyüklere karşı dik duran Federasyon Yönetimi... Dikseniz gerçekten ‘adil dağıtırsınız’, dikseniz rekabeti sağlarsınız. Geleceği yapıyorsanız Bank Asya Birinci Lig’e de bakarsınız...
Önce himmet sonra zammın kralı!
Federasyon, Bank Asya kulüplerinin gelirini de yüzde 100 artırdı. Geçen sene yaklaşık 500 bin dolar alan kulüplere bu sene birer milyon dolar verilecek. 18 kulübe 18 milyon dolar... Neredeyse tamamı şehir takımı olan 18 kulübe 18 milyon dolar. Süper Lig’in altyapısına dev bütçe! Geçen sene, “Birleşin, hakkınızı arayın, daha yüksek pay alın” demiştim bu sütunlardan. Federasyondan kulüp başkanlığı deneyimi de olduğu için Bank Asya kulüpleri için kaygılanması gereken bir ‘spor adamı’ “Popülizm kokusu alıyorum” derken, federasyonu ziyaret eden kulüp başkanları ‘hak aramak’ yerine Mahmut Özgener’in himmetine sığınmışlardı. Zammın kralını aldılar! Çözümü sistem içinde aramayıp, önümüzdeki aylarda belediye başkanlarının kapısında yatarlar ya da federasyon yetkililerine kulüpleri ve ödemeler için yalvarırlar. 18 takıma 27 milyon TL, 4 büyüklere lig başlamadan 56.3 milyon TL...
Başka ülkenin çocuklarıyız nasılsa!
İyi tatiller Mahmut Başkan... Yorucu bir yıldı, bu konularla ilgili kulüp başkanlarından talep yokken, ‘alan razı veren razı’yken sizi bir de biz yormayalım. Adalet bizim neyimize! Hakemler iyi maç yönetsin yeter... Sevgili meslektaşlar siz de üzülmeyin bu konularda. Önceliğimiz hocalarımızı geliştirmek, onlara taktik vermek olarak kalsın. Her koyun kendi bacağından asılır. Biz hep birlikte sistemin iyiye gitmesi için mücadele etmeyelim. Başka ülkenin çocukları, başka liglerin seyircileriyiz nasıl olsa! 3 de hakem sallandırırız, bakın ligimiz nasıl da ‘süper’ oluyor...
‘’Dramatik son‘’
Olmadı mı olmuyor. Rakibin üstüne kabus gibi çökerek başlayan Fenerbahçe, girdiği sayısız pozisyondan sadece bir sayı çıkarınca eldeki şampiyonluk uçtu gitti. Güiza’nın attığı gol dışında 2 fırsatı harcadığı, Topuz’un vuruşunu Onur’un olağanüstü kurtardığı, Bilica’nın direğe takıldığı, Cristian’ın vuruşunun Onur’un elinden direğe gittiği, pek çok vuruşun autla sonuçlandığı müsabaka aslında yarım düzüne farkla sonuçlanırdı.
Trabzonspor 2 kez geldi, Colman’ın ortasında Burak’ın vuruşu ağlara gidince coşku yerini endişeye ve acemiliğe bıraktı.
Egemen ve Giray maçın sonuna kadar dimdik dururken, Umut elinden gelenin en iyisini yaparken, sahanın en iyisi Onur, Trabzonspor tarihine adını altın harflerle yazdıracak bir performansın altına imzasını atıyordu.
Daum, sezon boyu unuttuğu Gökhan’a sarılsa da, olmadı mı olmuyor. 90 dakikada temiz bir mücadele sergileyen Trabzonspor’a karşı 33 şut atan Sarı Lacivertliler, Daum’un bu derinlikli kadroyu feci kullanmasının, kendilerine rakip olamayacak takımlara karşı puanları saçmasının bedelini ödüyor. Sezon boyu kontratak futbolu oynayan Fenerbahçeliler gerginliği, korkuyu yaşamanın eşliğinde sanki ayağında prangalarla dolaşıyor.
Bu tabloda kupayı kazanan Bursasporlular’a, 4 büyüklerin hegemonyasını yıkan, en çok gol atan, en çok kazanan, en az yenilen Ertuğrul Sağlam’ın sporcularını alkışlamak gerekiyor. Helal olsun. Şampiyon olarak 4 büyüklere neyi nasıl yapmayacaklarını ya da nasıl yapmaları gerektiğini öğretenlere alkış göndermezsek ayıp ederiz. Helal olsun...
‘’Çok kolay oldu‘’
Ankaragücü yönetiminin 15 gün önceden başlattığı maç Fenerbahçe’nin zaferiyle biterken, maçın başından sonuna, sahanın tek hakimi de misafir ekipti. Hakem totoyla başlayıp, şike teklifi iddialarıyla final yapan süreç Fenerbahçeli futbolcuların konsantrasyonunu hiç de etkilememiş, Ankaragücü’nü ise ziyadesiyle germişti. Son kupayı kaldıran Ümit Özat’ın doğru bir bayrak sonrası sahadan atılmasının haklı bir mazereti olabilir mi? Bu süreçten Ankaragücü’nün acemi yöneticilerinin çıkartacağı çok ders var. İlk ve en önemlisi; önce takımla ilgilenmek gerek!
“Kardeş Bursaspor” için oynayacağı maç için cadı avı sürdürenler, Rothen’in kaleyi bulan güzel şutundan sonra ilk pozisyonunu 77’de skor 3-0’ken bulabildiler. Yöneticisinden taraftarına hep beraber sınıfta kaldılar!
Fenerbahçe’de defans dörtlüsü önlerindeki Emre ve Selçuk’la yine mükemmele yakın oynayıp Volkan’a iş bırakmazken, özellikle Vederson çok etkili ataklara imza atan oyuncu olarak dikkat çekti. Savunmada bu denli dikkatli ve başarılı olan Fenerbahçe’nin ilk golü yine en önemli hücum silahı olan kornerden geldi. Bonservisine Bursaspor’un toplam bütçesinden fazla para ödenen Topuz, Alex’in ayağından çıkan topa gidip mükemmel bir kafa şutuyla gerilimi bitirirken, şüphesiz attığı gol şampiyonluk yolunda en değerli gollerden biriydi. İlk golde Lugano’nun zaman ve mekan kontrolü de inanılmazdı. Guiza, Emre’nin kornerinde İlhan’ın mihmandarlığında ikinci golü yaparken, Christian Ankaragücü yönetimini bu maçla ilgili ilelebet susturacak mükemmel şutuyla maçı bitirdi.
Ligi bitirmek de Sarı Lacivertliler’in elinde. Bu soğukkanlılık ve konsantrasyon Trabzon maçının da kolay geçmesini, kupanın Saracoğlu’nda kalkmasını sağlayacaktır...
‘’Hak edenin kupası‘’
Finali mücadele eden, pozisyona giren, tempoyu yükselten, vazgeçmeyen Trabzonspor kazandı. Maç bittiğinde Fenerbahçe cephesinden akılda 'Büyük Usta'nın attığı gol ve Deivid'in Onur'a nişanladığı top dışında pozizsyon kalmazken, Trabzonspor Volkan'ın kurtardığı iki gol, Burak ve Umut'un harcadığı iki net pozisyon, Colman'ın direğe takılan şutu ve bulduğu üç golle 8 net pozisyon yakalamıştı. İşte bu yüzden şüphesiz ki bileğinin hakkıyla kazandı. Ligde 727 dakikadır gol yemeyen Fenerbahçe'ye 40 dakikada üç gol atmak büyük iş...
İlk yarı bittiğinde Trabzonspor, 12 şut atarken Fenerbahçe yalnızca ikide kalmıştı. Kasımpaşa maçından sonra "İlk yarı yorduk, ikinci yarı vurduk" diyen Daum'un benzer bir taktiği mi kullandığı, futbolcuların aklının bir sonraki maçta mı olduğu anlaşılamadı ama Fenerbahçe hiçbir şey oynamadı. Colman ve Selçuk'un etkili oyunları Alanzinho'nun sürati, Umut'un gücü ve doğru koşularıyla birleşince Trabzonspor beklediğinin ötesinde pozisyon yakaladı. Alex'in golüyle öne geçen Fenerbahçe, oynamadan kazanacağını sanmıştı ki, Lugano'nun bir röportajında "Türkiye'nin en iyi santraforu" dediği Umut'un kafasından ağlara giden top Sarı-Lacivertliler'i salladı. Engin ve Colman ise Türkiye Kupası hayalini bu sene de noktaladı. Maçın final golünü atan Colman hem takımın hem de sahanın yıldızıydı. Fenerbahçeli futbolculara sormak lazım: Madem finalde kupa angarya gibi davranacaktınız, niye finale kaldınız? Bakalım Süper Kupa finali maçtan önce Sadri Şener'in ifade ettiği gibi Trabzonspor'la Fenerbahçe arasında mı oynanacak, yoksa Bursaspor'la mı? Bunu da 10 gün sonra Bordo-Mavililer belirleyecek.
‘’Üç fidan‘’
Ligdeki tüm hedeflerini tüketmiş, biraz prestij biraz da sezonu iki hafta geç açma arayışındaki Beşiktaş için kolay bir müsabakaydı. Ligde kalma ümidini spekülatif sonuçlara bağlayan Diyarbakırspor, önceki haftalara göre daha derli toplu oynasa da Necip, İsmail ve Rıdvan gibi Beşiktaş’ın geleceğinde önemli roller üstlenecek olan genç futbolcular forma bulsa da zorlanmadılar. Potansiyelini bildiğimiz İsmail formadan uzak kalmanın ondan çok şey götürdüğünü gösterirken, Rıdvan akıcı futboluyla bu takımda kalıcı olabileceğini gösterdi. Sağ kanattaki genç futbolcunun en önemli eksiği; top rakipteyken pozisyon almayı bilmemesi.
Necip için ise fazla birşey söylemeye gerek yok. O da diğer arkadaşları gibi bu formayı alınca bırakmayacak. Beşiktaş açısından sezonun en büyük hayal kırıklığı olan Nihat da önümüzdeki sezon bu takım için ne önemli bir futbolcu olacağını gösterdi. Direkten dönen şutları, güzel pasları eski günlerden bir demetti.
Rakip Diyarbakırspor olunca maçta ölçü olmuyor. Öyle ki, bütün konsantrasyonu yitirmiş Diyarbakır’a karşı arka direkte 3 Beşiktaş’lı bomboş gol atmak için bekliyor, golü de hayatında 6 pasa koşmamış Tello, hem de kafayla atıyorsa geniş bir teknik analizin de anlamı olmaz.
Ama girişte saydığımız 3 genç kardeşimize maçın bitimine kısa bir süre kala oyuna birlikte giren Serdar Özkan ve İbrahim Kaş’ın durumlarından ders çıkartmaları gerektiğini söylemeden geçmek de olmaz. Emekleriyle aldıkları formayı saha dışındaki düzensiz yaşamlarıyla iten arkadaşları gibi olmak, zor bulunan Beşiktaş formasını bırakmak istemiyorlarsa, onlar gibi yapmayacaklar. Çok çalışacaklar, düzgün yaşayacaklar. İlerleyen senelerde kaybolup gitmiş pek çok yıldız adayı gibi, ‘Şimdiki aklım olsaydı’ diye başlayan cümleler kurmayacaklar.
‘’Alkışlar Galatasaray'a!‘’
Böyle mi olacaktı? Dünya çapında bir teknik adamı takımın başına getirip, dünya çapında ünlü futbolcularla kadroyu zenginleştiren Galatasaray’ın ancak Belediyespor kadar futbol oynayabileceğine kim inanırdı?
Aslına bakarsanız Rijkaard’ın oynatmasını beklediğimiz total futbola daha yakın olan da Avcı’nın takımıydı...
Şanslıydı Galatasaray. Efe bomboş pozisyonda fırsatı harcadı, dönen topta Baros Sarı-Kırmızılılar’ı üstünlüğe taşıdı. Ama oyunda üstünlük hep Avcı’nın sporcularındaydı. Hasagiç’in ikinci yarıda Arda’nın vuruşunda kurtardığı topa kadar Belediyespor’lular oyunun hakimiydi. Galatasaray’ın forvetleri top tutamayıp rakip kovalamayınca, orta sahada Topal ve Elano etkisiz kalınca, Neill’sız defans sallandı da sallandı. Belediyesporlu oyuncular hem duran toplardan hem de çabuk ataklardan pozisyon üstüne pozisyon yakaladı. İskender’in ortalarında Can ve Metin Depe iki fırsatı değerlendiremezken, Efe penaltı beklediği pozisyonu harcadı, Tevfik topu direğe nişanlarken de şans yine Galatasaray’ın yanındaydı. Hasagiç’in gole izin vermediği 2 pozisyonda ise Galatasaraylı oyuncuların risk alması rol oynadı.
Rijkaard’ın takımı 10 ay geçtikten sonra 10’da bir maliyetine kurulmuş Belediyespor kadar oynayabiliyorsa eğer, hatta oynayamıyorsa, transfere değil, duygu yönetmeye, profesyonelliğe, çalışmaya, adanmışlığa ihtiyaç var!
‘’Sezonun en iyisi‘’
Yememek lazım ve yemiyorlar. Yemeyince de önce altı haftada 2-0’lık Kayserispor maçı hariç, Antalyaspor, Gaziantepspor, Galatasaray ve Beşiktaş maçlarında olduğu gibi Kasımpaşa’yı da Güiza’nın rakibin gardını düşürecek pozisyonları heba etmesine rağmen bir gol bulup deviriyorlar. Çok haklı kazandı Fenerbahçe. Ligin en golcü ve rakip kalede tehlikeler üreten ekiplerinden biri olan Kasımpaşa’yı özellikle ikinci devrede sürklase ederek... Zorlu süreçte kalesinde devleşen Volkan’ın kariyerinin en rahat maçlarından birini oynaması, rakibin zayıflığından değil Fenerbahçe’nin dengeli, etkili ve akıllı futbolundan kaynaklandı.
Bekir, Bilica’nın yokluğunda kafalarda soru işaretleri yaratsa da, önceki maçlarda sahada biraz eğreti dursa da, şampiyonluk fişeğini ateşleyen golü atmayı başardı.
İkinci yarıda Kasımpaşa’nın üstüne kabus gibi çöken Sarı-Lacivertliler rakibe nefes aldırmazken ve Güiza dışında aksayan neredeyse tek adam yokken, özellikle Selçuk ikili mücadele ve top kazanan, topu iyi kullanıp ceza alanına koşular yaparak fark yaratan isim olmayı başardı. Gökhan Gönül her zaman olduğu gibi iyi futbol sergilerken, Mehmet Topuz nihayet Kayserispor’daki gibi güçlü fiziği ile etkili ataklar geliştirdi. Özer de iyi niyetli ve çalışkandı ama Güiza’ya verdiği “al da at” pası dışında biraz daha şanslı, biraz daha dikkatli olsaydı fark kaçınılmazdı. Diğer oyuncular etkili olunca Emre ve Alex de rahattı.
8’de 8’le başladıktan sonra rekorlar kırması beklenen Sarı-Lacivertliler, şampiyonluk yarışında avantaj yakalamak için Galatasaray-Bursaspor maçının sonucunu bekleyip, Avrupa Kupaları’nda dahi yabancıları tutanların büyük çoğunluğu içlerinden “Haydi Galatasaray” dediyse, bu duruma kaderin cilvesi, duruma sebebiyet veren insana “Tebrikler Daum” diyerek yazıyı noktalayalım.
‘’Kontrollü güç!‘’
Her açıdan daha güçlü olan kazandı! Saha dışında yaşananlar ve saha içine yansıyanlar kimin güçlü olduğunu gösterdi.
Düğüm çözen ilk isim her zaman olduğu gibi yine Alex’ti. Selçuk’tan aldığı topu Rüştü’nün sağına vurdu ve takımını büyük ölçüde huzura kavuşturdu.
4 stoperli ve üç ön liberolu Beşiktaş’ın kanatları çaresiz kalıp hücuma çıkamadığı gibi, savunmada da iş yapamadı. Kaş ve Tello sağda, Üzülmez ve İsmail solda hiçbir şey üretemedi. Özellikle Topuz ve sakat olduğu iddia edilen Gökhan sağdan takımı rakip sahaya taşırken, solda da Özer ve Santos karşısındaki ikiliden daha iyiydi.
Fenerbahçe, Güiza ve Alex’in yakaladığı pozisyonları gol yapamaması üzerine maçı bitirme şansını kaybetti. Siyah-Beyazlılar ilk yarıda tek pozisyon üretemedi.
İkinci devre roller gece ile gündüz gibi değişti. Kaş çıkıp Toraman sağ beke geçince, İsmail biraz daha rahatlayıp sorumluluk alınca oyun da top da Beşiktaş’a geçti.
Geçti de ne oldu? Hiçbir şey!
Maçın önüne geçen, korkan Hüseyin Göcek’in vermediği bir penaltı ile, verdiği penaltıda Uğur’un kullanamadığı pozisyon hepsi bu!
Şimdi Göcek konuşacağız. Emre, Alex ve Güiza’ya göstermediği kartları aynı pozisyonlarda Beiktaşlılar’a gösteren Göcek, net görmediği pozisyonda Ernst’i atıp, penaltı yaptıran ve penaltı noktasını eşelemekten utanmayan Bilica’yı sahada tutarak Siyah-Beyazlılar’dan federasyon yönetimine yeni bir mesajın yolunu açtı!
Bilica’nın Fenerbahçe’ye yakışmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz...
Beşiktaş için sezon bitti. Bursaspor ve Fenerbahçe arasındaki mücadeleyi kimin kazanacağını dilerim ki futbol kalitesi belirler.