Arama

Popüler aramalar

‘’Denizli'nin şansı!‘’

Sezonun en keyifli futbolunu seyrettik dün gece. Mustafa Denizli’nin kendine döndüğü son 22 dakika futbolseverlerin herhalde en keyif aldığı, taraftarın heyecanlandığı maç finalini seyrettirdi, bizlere. Cenk’e olağanüstü güzel bir gollük pas atan Murat Erdoğan, Rüştü’den dönen topu 2 metreden bir plaseyle ağlara gönderse en yıkıcı golü yiyecek olan Beşiktaş, Denizli’nin iki değişikliği yapmasıyla 4 dakikada öne geçiverdi. Bonservisi yüzünden en tartışılan oyuncu olan Tabata şahane bir pasla Tello’ya attırıp, ona yapılan faulde Şilili’nin ortası Bobo’nun kafasından takımı öne taşıdı... Bu kez altın dokunuşu Vural yaptı. Şahin’i sahaya attı, Yekta’nın güzel pasında genç futbolcu ağları bulmakta zorlanmadı. Zira önünde-arkasında pozisyon almayı bilen bir stoper yoktu. (Bunu da tarihin en yüksek ücretini alacak Hiddink düşünsün) Denizli şansa inanmaz ama Beşiktaş’ın en büyük şanssızlığı Toroman’sız gecede Sivok’un sakatlanmasıydı. Yine de son dakikada Tello’nun yakaladığı fırsatı Murat kurtarmasa, kötü başlayan gece muhteşem sonuçlanacaktı.

Büyük bir kaleci, çok iyi bir defans dörtlüsü, savunması çok iyi iki önliberosu bir yere kadar taşıdı Beşiktaş’ı ama Rüştü’den de bu kadar! 1-0’lık maçlar değil büyük takıma yakışan. Yekta’nın, Keller’in ve Cenk’in gollük vuruşlarını kurtaran Rüştü, Ekrem ve Kaş’ın hatalarını da göğüsleyemedi. Nihayetinde Süperman değil kaleci!

Holosko biri Yusuf, diğeri Bobo’nun şahane iki pasında kolay pozisyonları harcayıp, bireysel hata yapan defanstaki arkadaşları kadar takımı yakan başrol oyuncularından biri olurken, gencecik Necip savaşçı, mücadeleci yapısına, top kullanma becerisi de ekleyerek takımın en göz kamaştıran ve büyüyen oyuncusu oldu.

Kasımpaşa’da iki gol pası üreten Yekta, Hiddink’e göz kırparken, hakem tartışmalarının gündemin birinci maddesi olduğu Türkiye’de Özgür Yankaya, Aleks Taşçıoğlu ve Orkun Aktaş üçlüsü mükemmel bir maç yönetip bizleri gelecek için umutlandırdı.

20 Mart 2010, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Affetmediler‘’

Çok önemli, bir o kadar da kolay galibiyet oldu. Koray, Serkan ve Muhammed Hanifi’nin art arda yapmış olduğu bireysel hatalar daha maçın başında Galatasaray’ın 3-0’ı bulmasını sağlayabilirdi. Ankaragücü ikramından ilk yararlanan Jo takımını öne geçirirken, Sarı-Kırmızılılar çok güçlü bir hücum hattı olan Ankaragücü’ne pozisyon vermeden devreyi tamamlayarak arzu edilen hallerde ne denli başarılı bir savunma yapabileceğini de göstermiş oluyordu. Neill defansı toparlarken, orta saha mücadelesi şeklinde geçen müsabakada, ikili mücadelelerde ayakta kalmayı başaran Mustafa Sarp hep doğru paslar yaparak takımını iten ve rahatlatan isimdi. Attığı golde güç ve klasını gösteren bir şov sergileyen Keita, Baros’u da dönüş maçında golle buluşturarak şüphesiz takımın bu maçtaki en önemli futbolcusu oldu.

Etkili isimlerine rağmen etkili hücum yapamayan Ankaragücü bireysel hatalarına devam edince sonuç kaçınılmazdı. Zaten değil Ankaragücü dünyanın sayılı takımı bu hataları yapsa önde oynayan ve iyi günlerinde bonservis değeri toplam 47 milyon euro olan Keita, Jo ve Dos Santos cezayı keser. Gerçi Arda varken bu Dos Santos ancak torpille forma giyer, o da ayrı konu! Ayrıca Fransa’ya kupa kazandırmış hoca ile Karaman arasındaki farkı birisi anlatsa ne iyi olur. Hikmet hoca daha eksik bir takımla bu Galatasaray’ı yenmişti. Lamerre’in serüvenini bir Türk hoca yaşasa çoktan gitmişti.

Müftüoğlu ise sezonun en formda hakemi olduğunu bir kez daha gösterdi.

15 Mart 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Vasatlar ordusu‘’

Doll, Gençlerbirliği’ni kendince haklı sebeplerle savunma takımına çevirmiş. 9 kişi kendi yarı alanında, hatta ceza sahasının etrafında yuvalandırmış. Nitelikli defans oyuncularıyla sert ve güzel savunma yaptılar, ama ilk yarıda karşıda bir kale yokmuş gibi oynadılar.

Fenerbahçe’de kanatlar çalışmayınca, Topuz Deivid’e verdiği gollük pasın ardından kaybolunca, orta sahadan gol bölgesine gelen bir oyuncu çıkmayınca, kilit çözecek usta cezalı olunca feci bir maç seyrettik. Deivid görüntü itibariyle Bilica’ya benzemiş. Yaptığı en önemli şey, ikinci yarıda yaptığı kademe! Gökhan Gönül’ün ve Vederson’un ortaları başarısız. Emre her yere koşup basıyor, Baroni tek forvetli Gençlerbirliği ataklarını önlemek için defansın önünde dördüncü adam olarak bekliyor. Orta saha yuvarlağını hiç geçmiyor.

Yazdığım yazı sıkıcı, ama maç da sıkıcı. Herkes duruyor. Hakem de! Abitoğlu kötü maçta doğru kararlar verse skor değişecek, oyun da renklenecek. Tozo’nun Lugano’ya yaptığını görmeyen Abitoğlu, Gökhan’a İlhan’ın yaptığı faulde de penaltı vermeyerek sonucu etkileyen bir başka ciddi hata daha yaptı. Kırmızıya dönebilecek birkaç pozisyonun bazılarında sarı kart bile çıkmadı.

İkinci devrede Gençlerbirliği biraz futbola döndü. O zaman da Aykut ve Cem’in gollük vuruşlarını önleyen Volkan büyüdü. Deivid’le maçın başında bir fırsat kullanamayan Fenerbahçe, maçın sonunda Gökhan Ünal’ın direğe çarpan topu ve Lugano’nun son saniyede auta giden şutuyla hayati 2 puan daha yitirdi.

Bu kadar yatırımın karşılığında futbol kalitesi bu seviyede kalıyorsa, çukurda kalıyorsa, Daum’a bir fatura çıkarmak gerekir! “Fenerbahçe’yi yüz maçta bir kez yenebiliriz” diyen Doll de, o yüzde birlik ihtimali kullanamadı. Daha da böyle kötü bir Fenerbahçe yakalayamaz.

14 Mart 2010, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şampiyonluğa koşan 'Sağlam' bir takım‘’

Ertuğrul Sağlam’ın liderliğindeki Bursaspor, köklü geçmişlerinin güçleriyle, başta ekonomik açıdan fersah fersah önündeki ‘büyüklerin’ felsefi eksikliklerinin, hem teknik adam hem de futbolcu transferindeki yabancı hayranlığının yanlışlığının üstüne vura vura yürüyor, makyajlarını siliyor!
Öyle ki; İstanbul sanki Bursa’ya deplasman değil. Bu sezon ligde İstanbul’a üçüncü kez geldiler Beşiktaş ve Fenerbahçe’den sonra Kasımpaşa’yı da zorlanmadan yendiler.

Ömer, Cenk’i; İbrahim, Şahin’i; Mustafa da Yekta’yı kontrol altına alırken hiç zorlanmadı. Ön liberoda kariyerinin en verimli günlerini yaşayan Hüseyin, Murat Erdoğan’ı da iyi kontrol ederek ayağa pas ustası Kasımpaşa’nın ataklarını daha başlamadan bitirdi.

Bakmayın Sercan’ın bu maça kadar 2 gol atmış olduğuna. Sırtı dönükken aldığı toplarda yaptığı klas hareketlerle transferin neden vazgeçilmezi olduğunu gösteren Sercan gibi kaleye böyle akarak giden başka bir Türk futbolcu yok. Gollerdeki rötarını önümüzdeki maçlarda kapatacaktır.

Mükemmel bir alan savunması yapan Bursaspor, ilk yarıda tek pozisyon verdi. Onda da Murat, Cenk’e pas vermek yerine berbat bir şutla pozisyonu heba etti. Hepsi bu!

İkinci yarıda üstün gözüken Kasımpaşa’ydı, iki kere de gole çok yaklaştı. Rakip ataklarda ilk yarıda tedirgin dahi olmayan İvankov, Sancak ve Yekta’nın vuruşlarında kalesini başarıyla kapattı.

Kötü oynayan, oyunu kendi alanında kabul eden Bursaspor ise; Batalla Sercan’ın güzel pasını gol yapabilse, ya da Batalla 2 dakika sonra Sercan’a pası düzgün atabilse, bir başka atakta Turgay topu arkasındaki Bekir’e bırakabilse, ya da Bekir Sercan’ın pasını düzgün kullanabilse, ya da İsmail’in topu direkten dönmese, ya da Turgay, Bekir’in pasında kaleci Murat’ı şişlemese inanılmaz bir fark da yakalayabilirdi. İkinci yarıda kötü oynayan Bursaspor da bu! Toplam 450 dakika kalmışken, Bursa hâlâ şampiyonluk lafını etmiyor ama şampiyonluğa yürümüyor, ‘Sağlam’ bir deparla koşuyor! Yakışır!

11 Mart 2010, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Altın gol‘’

Çoğu son dakikalarda yenen gollerle galibiyetsiz geçen 7 maç Daum’un maçı önlemler silsilesiyle bitirmesine neden oldu. Defans dörtlüsünün önünde, Selçuk, Baroni ve Deniz! Futbolsuzluğu eleştirebilirsiniz ama kabus dolu haftaların ardından son dakikaları böyle geçirmeye çalışmasını da anlayabilirsiniz. Daum böyle yaparsa, Baroni de arkadaşının tedavisinin ardından rakibe vereceği topu pek utanmadan kaleye en uzak yere yuvarlar!

Sonucun futboldan önemli olduğu bir maçta skoru Antalyaspor’un fahiş hatası belirledi. Fenerbahçe ile deplasmanda oynuyorsunuz. Daha ilk yarının ortası ve siz korner kullanırken Fenerbahçe’nin kontratağını tek kişiyle bekliyorsunuz. Risk almak falan değil bu, düpedüz saygısızlık! Rakibe, kendi emeğine, futbola... Sarı-Lacivetliler de cezayı kesmekte sıkıntı çekmedi. Emre’nin güzel pasında Andre Santos tabelayı değiştirdi. Lugano’nun dönüşü hem Bilica’yı, hem defansı toparladı. Semih’in, Güiza’nın yanında başlaması da Fenerbahçe’ye yakışandı.

Emre bildiğiniz gibi... Üstelik o sınırsız, kontrolsüz temposunu akılla takımı için en verimli katkı yapacağı noktaya taşıdı. İlk yarıda 3. bölgeye çok doğru koşular yaptı, pas alamadı. İkinci yarıda kendi başladığı atakta, Ömer’i mağlup edecek vuruşu yapamadı. Yalçın’ın kendisine yaptığı net penaltının çalınmaması büyük bir hataydı. Ama şüphesiz ki Emre, Fenerbahçe’nin en başarılı oyuncusu olmayı başardı.

Barcelona gibi başlayan, Necati, Tita, Korhan ve Veysel’le sonuç üretmeyen ama tedirgin eden ataklar yapan, kalesinde gole davetiye çıkartan Antalyaspor’da ise Tita bir başkaydı. Gökhan Gönül’ü bu denli defansta kalmaya mahkum eden bir başka futbolcu daha zor görülür...

08 Mart 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aydınus değil Daum‘’

Daha maç başladığında Fenerbahçeliler’in şampiyonluk için neye ihtiyacı olduklarının farkında olmadığını gördük. “Lütfen” oynuyor gibiydiler. Takımda, Emre ve Gökhan Gönül hariç vasatın üstüne çıkan tek futbolcu yoktu. Belediyespor rahatça ayağa pas yaparken Fenerbahçeliler rakiplerini “gözle” takip ediyordu. İskender’in golü Sarı-Lacivertlileri uyandırır diye düşündük ki, Fenerbahçe topa sahip olsa da hücum edemiyordu. Tek güzel atak yaptılar, onda da Deniz’in ağlara giden şutunda Dos Santos çok lazımmış gibi Hasagiç’in burnunun dibindeydi, gol verilmedi. İkinci yarı yapılan değişiklikler Fenerbahçe’yi topun sahibi yaptı, Alex Gökhan’ın mükemmel ortasında şahane bir de gol attı. Ama şanssızlık, ama disiplinsizlik, ama korku, ama umursamazlık Sarı-Lacivertliler’in peşini bırakmadı. Fırat Aydınus, Alex’in kanada giden pasında toptan kaçamadı, hakemden dönen top o dakika içinde Alex’in kırmızı kartıyla sonuçlandı.

Pazarlık yaparken “büyük futbolcu” gibi davrananlar en azından mütevazı bütçelerle oluşturulan rakipleri kadar mücadele etmeleri gerektiğini hatırlamalılar. Mücadele yoksa, yenilgiye “oynayarak” isyan etmek yoksa başarı da yok! Bütün avantajını yitiren Fenerbahçeli futbolcular gerçeklere gözlerini kapatıp hakem hatalarına sığınmamalı... Manisaspor, Diyarbakırspor, 6 puana mal olan Bursaspor maçlarından sonra, Belediye önünde de son 10 dakikada gol yeniyorsa bir profesyonel de bu durumdan sonuç çıkartır! Barbosa ve Vinicius defansta, Serhat ile Efe ortada, İskender İle Tevfik önde rakiplerinden iyiydi. Abdullah Avcı ise Daum’la kıyaslanamaz! Fırat Aydınus, Christian’ın yaptığı gaddarca faule ve son adamken Guiza’yı düşüren Ekrem’e kırmızı kart göstermeyerek ciddi hatalar yaptı.

01 Mart 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tello kıpırdayınca‘’

Mustafa Denizli’nin sezon başından beri neredeyse sıfır katkı yapmasına rağmen forma vermekten vazgeçmediği Şilili, ilk 30 dakika öyle bir performansla başladı ki Beşiktaş maçı başladığı gibi bitirdi. Takım savunması zaten mükemmele yakın olan Siyah-Beyazlılar’ın öne geçtiği her maçta kazanmakta zorlanmayacağını, geniş alan bulduklarında rakip kaleci için kabus olacaklarını yazmıştık. Öyle de oldu... Tello attığı mükemmel golün ardından, Bobo’ya golü kadar güzel bir pas attı. Sonra bir daha, sonra bir daha... Güzel paslar atmakla kalmadı, top da kazandı, hatta faul bile yaptı! Sarı kart gördüğü pozisyonda İlker Meral hatalıydı. Cangele’siz hücum edemeyen Kayserispor’da bir de kaptan Aydın anlamsız şekilde risk alıp topu Tello’ya çaldırınca Beşiktaş iyice rahatladı. Yazının başından beri hak ettiği övgüyü alan Tello bir de 60 metrelik deparla gelen İbrahim Üzülmez’e topu yuvarlasa mükemmel olacaktı...

İbrahim Toraman’ın ön liberodaki etkili savunması Kayserispor’un pozisyon üretmesini engelleyen en kritik hamlelerden biri olurken, İbrahim Kaş’ın hücum aksiyonlarına hiç çıkmaması da gözden kaçmadı. Makukula, Matteo Ferrari ve Sivok’tan bir kez kurtuldu onda da Kayseri golü buldu ama atı alan Üsküdar’ı geçmişti.

Beşiktaş’ın sahadaki görüntüsü zirvedeki 2 büyükten daha iyi. Bakalım bu görüntü geçen seneki zaferi getirecek mi?

28 Şubat 2010, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çok ama çok yazık!‘’

Tam da ihtiyaç duyulan zaferdi. Doğru zamanda, doğru yerde gelecekti. Sol kanadın sahibi Dos Santos, alternatifi Uğur, en iyi stoper Lugano, sağ kanadın sahibi Topuz, her yerin adamı Özer yokken, Deniz ilk kez solda, Bekir ilk kez stoperdeyken, Gökhan Gönül yeri olmayan sağ önde oynayıp, aklı arkasındaki Önder’e takılıyken Fransızlar’ın en formda takımlarından biriyle oynayarak elemenin adı elbette ‘zafer’ olacaktı.

Fenerbahçe taraftarı hafta sonu ağlattığı Güiza’sını bağrına basarak, daha maçın başında büyüklüğüne yakışır bir gösteri yaparken, sahada da büyüyenler vardı. Emre kariyerinin en gösterişli oyunlarından birini sergiler, takımın beyni görevini Alex’in elinden almış gözükürken, füzesinin direkten dönmesi büyük talihsizlikti. Attığı gol şans değil, emeğinin karşılığını alması gereken ödülün tecellisiydi. Volkan vardı sonrasında devleşen, 3 hayati kurtarışla rakibin sevinmesine izin vermeyen. Selçuk vardı alan daraltan, arkadaki arkadaşlarını rahatlatan, oyunu doğru yerden başlatan...

Fenerbahçe’nin en büyük problem çözücüsü Alex, Güiza’nın pasında Güiza’nın kaçırdıklarından kolayını gol yapsa bugün aynı mücadele gazetelerde ‘Destan’ başlıklarıyla sunulacak, Sarı-Lacivertliler, 2010’da yaşadıkları kâbustan kurtulacaktı. Alex’in o golü yapması da gerekmiyordu, yememek yetiyordu, olmadı. Türk Futbolu’nun duran toplardaki alan ve adam paylaşma sorunu bir kez daha hortladı. Sarı-Lacivertliler’e hedef olarak maalesef Türkiye’deki iki kupa kaldı. Taraftar dünkü desteği verirse, o hedefler çok yakın.

26 Şubat 2010, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI