‘’Kalite farkı‘’
Alex büyük karakter... Kasımpaşalı futbolcular 32. dakikada serbest vuruşu yakından kullanacağı gerekçesiyle şikayetçi olup, Özkahya’ya aynı uyarıyı yardımcısı da yapınca top bir metre geriye taşındı. Alex bütün bu operasyonun sonunda kahkahasını attı. Topu da Özkahya’ya uzatıp, “İstediğin yere koy” dedi. Özkahya topu ellemedi. Usta gerilirken sanki gol atacağından emindi. Şutu da mükemmeldi.
Daha ilk dakikanın sonunda 20 çabuk pas ve bütün sahayı dolaşan topun ardından kaleci Fırat’ın Topuz’un şutunu mucize kalbinden kurtarışı skor perdesinin açılmasını geciktirse de, güzel futbol müjdesi aldatıcı olmadı.11’de Dia’nın kaçırdığı fırsat, 13’te Alex’in Fırat’ta kalan şutu, 15’te Santos’un ortasında Selçuk’un auta giden kafa vuruşu, sonrasında Alex’in kornerinde Lugano’nun yine auta giden kafası soğuk geceyi ısıtıyordu. Kasımpaşa arka arkaya ilk 5 pasını 25. dakikada yapabilirken, kaybettiği yerde basan, oyunu Kasımpaşa kale çizgisi ile 40 metreye sıkıştıran Fenerbahçe’yi ayakta tutan ya da krize girmekten kurtaran isim Halil’in vuruşunda kalesini kapatan Volkan oldu. Volkan aslında iyi kalecilikten büyük kaleciliğe geçiş yapalı da çok oldu. Hakkını teslim edelim. Volkan bu nottan sonra Varela’nın penaltısı ile Azar’ın kafa şutunu kurtararak takımın en faydalı ismi olmaya hak kazandı. Yobo ise dün gece ceza sahasındaki el bombasıydı!
Selçuk ve Emre dönen toplara piranhalar gibi saldırıyorlar, sağda büyük karakter ve fedakarlık abidesi Gökhan ile Topuz rakibi bunaltıyorlardı. Solda Andre Santos fiilen ve ruhen takıma katıldı. Dia, Özgür’ün karşısında uzun süre etkisiz kaldı ama Niang’ın al da at pasında maçı bitiren adamdı.
Dönem dönem Barcelona gibi oynayan Fenerbahçe’nin kapanan savunmaları aşması, orta sahadan gelen sürpriz isimlerin çerçeveyi bulmasına bağlı. Çok kötü şut atıyorlar ve ayrıca Fenerbahçeliler pası kimi zaman niye yaptıklarını sanki unutuyorlar. Kaleye gitmek lazım!
‘’Kabahat Schuster'de mi?‘’
Yine Schuster’in dediği gibi büyük bir “mucize” bekleyerek izlediğimiz maçın daha ikinci dakikasında golü yiyince, “Schuster beğenmeyen izlemesin” diyorsa, genel yayın yönetmenimiz Necil Ülgen de keşke, “Beğenmeyen yazmasın” deyiverseydi diye aklımızdan geçirmedik desek yalan olur!
Schuster umduğumuz değil bildiğimiz gibiydi. Fenerbahçe maçını rakibe veren suç ortağı Ferrari’yi 11’de başlatıp, ilk maçta da oynatmadığı ama hiç değilse attığı gol sayesinde morali nispeten iyi durumda olan İbrahim Toraman’ı kulübeye çekmiş, geçen maçta 18’e almadığı Sivok’u bu kez ilk 11’de başlatmıştı!
Geriye kalan tercihleri için söylenecek çok şey yok. Kendisini 90’da attırıp Kiev seyahatinden kurtulan Quaresma da olmayınca bundan daha iyi bir kadro sahaya sürülemezdi. Ve bu kadro 5-1’lik skoru bu hocayla ne yaparsa yapsın döndüremezdi. Dönmediği gibi fark da 7’ye yükseldi.
Aurelio önümüzdeki sene bu takımın olsa olsa alternatif oyuncusu olur. Ferrari önümüzdeki sene sahada ve kulübede kendine ancak torpille yer bulur. Oynatmasalar üzülür mü, sanmam!
Schuster’in takımı, rakipler defans yapmazsa, sert oynamazsa, Beşiktaş gibi defansını orta saha çizgisi üzerinde kurarsa Türkiye’de de, Avrupa’da da çok başarılı olacaktır.
Beşiktaş yönetimi federasyonla kavga etmek yerine taraftara saygısızlık yapan, yönetimini takmayan, oyuncularını geliştirmeyen, oyun disiplinini yerleştiremeyen Schuster’le ilgilense çok daha iyi olur. Bu sene büyük hayaller kuruldu, hedef olarak kala kala Türkiye Kupası kaldı. Şans yaver gitmezse Quaresma, Almeida, Simao, Ernst, Hilbert ve diğerleri önümüzdeki sene yalnızca Türk liginde forma giyecek.
Bakalım Schuster ilk basın toplantısında kendisine sorulan, “Sen bu kulübe, bu takıma ne verdin” sorusuna ne cevap verecek? Türkiye’de 60’ların futbolu oynanıyor da, Beşiktaş 2011 futbolu mu oynuyor?
Kendine denk iki takımla 7 günde ikisi evinde üç maç yapıp 12 gol yiyen bir takımın teknik adamı nasıl şişinir ve nasıl korunur? Bunun cevabını da Schuster’le daha önce görüştüklerini inkar edip, Mustafa Denizli “rahatsızlanır rahatsızlanmaz” Alman hocayı getirenler versin...
‘’İhanet ve ceza‘’
Schuster’in Beşiktaş’ta yaşadığı “kıyak profesyonellik” dönemini en kritik dönemeçti forma vererek ödüllendirdiği Ferrari şımarıklığı ve sorumsuzluğuyla hem maçın, hem de ligin kaderine etki eden isim olmayı başardı. Emekçi Sivok’u 18’e bile almayan “büyük hoca” Schuster’in ikinci bir stoperi 18’e almayışının cezasını da Ferrari atılır atılmaz Alex kesti. Öyle ki Alex tek stoperli kalan rakibine kafayla gol atarken iki ayağı da yerdeydi!
Sarı-Lacivertliler öyle müthiş bir tempo ve akılla başladılar ki, şöhretler ordusu rakiplerini acemiler mangasına çevirmeyi de başardılar. Beşiktaş’ı krize girmekten kurtaran gerçekten büyük kaleci Rüştü olurken, Dia’nın direkten dönen topu şanssızlık, Rüştü’nün Dia’nın şutlarını kurtarışı pozisyon bilgisi, Emre’nin çatala takılan topunu çıkartması ise büyük ustalıktı. Otuzuncu dakikaya kadar hep Fenerbahçe oynadı. Dia, Niang, Emre rakip defansı şaşkına çevirirken, Sarı Lacivertlilerin orta saha ve defans oyuncuları Beşiktaşlıları gol yedikleri dakikaya kadar ceza alanına dahi sokmadı.
Beşiktaş’ta Guti güzel paslarıyla devreye girerken, Quaresma isteğiyle tribünleri, dolayısıyla arkadaşlarını ayağa kaldırmayı başardı. Soldan İsmail, sağdan Ekrem sürekli hücuma giderken, dönen topları hep Ernst ve arkadaşları topladı. Ekrem bir de Fenerbahçe kalesine şut atmayıp, güdümlü füze yolladı. Devre biterken atılan gol Beşiktaş’ı coşturdu, Fenerbahçe şaşkınlaştı. Toraman’ın golü Fenerbahçe’yi Beşiktaş’a çevirdi. Risk alan Sarı Lacivertliler Beşiktaş’a çok sayıda fırsat hazırladı. Almeida’nın yüzde yüzlük pozisyonunu kurtaran Volkan Fenerbahçe için kader adamı olmayı başarırken, Ferrari’nin bahsettiğimiz ihaneti, Schuster’in beceriksizlik ve inançsızlığıyla maçı noktaladı. Schuster kırmızı karta en ufak reaksiyon veremezken, Kocaman’ın öğrencileri sahanın tamamını mükemmel kullanarak ödülünü aldı! Ferrari’nin ihanetinin ardından Schuster maçı Fenerbahçe’ye veren hamleyi de yaptı. Alemeida, Guti, Simao ve Quaresma savunmaya hiç yardım etmezken, mücadele edecek 1-2 adamdan biri olan Necip’i çıkartarak sahanın tamamını Fenerbahçe’ye bıraktı.
Dia, Niang, Emre, Yobo, Volkan ve Türkiye’de forma giyen en zeki futbolcu olan Alex fark yaratan adamlardı.
‘’Şampiyona yakışmadı‘’
Skor 2-1’ken Batalla’ya iki rakibinin yaptığı hareket net bir penaltıydı. Pozisyonu süzemeyen Göcek maçın kaderine etki etti. Ama Gaziantepspor oyun disiplininden kopan rakibini şampiyonluk yarışında yaralarken haklı bir galibiyet kazandı.
Galatasaray’ı üst üste iki kez yenip özgüvenini zirveye taşıyan Gaziantepspor, savunma dörtlüsünün önüne Murat ve Hürriyet’i koyup, rakip sahaya geçtiği ilk atakta öne geçmeyi başardı. Sonra da İsmael Sosa şov başladı. Arjantinli, Cenk’e, “Al da at” dedi, Cenk, İvankov yere düşmesine rağmen fırsatı kullanamadı. Yalçın’a bir gol attıran Sosa’nın attığı diğer iki pasını yine Cenk ve Wagner kullanamadı.
Son şampiyon, Miller’ın futbol bilgisi ve çabası, Volkan’ın zorlamaları ile pozisyonlar yakalasa da ligin en iyi kalecisi Karcemarskars’ı aşacak vuruşu bir türlü yapamadı. Bursaspor baskıyla başa çıkamazken, rahatlayan Gaziantepspor ayağa pas ve çabuk hücumlarla farkı üçe taşıdı. Misafir takımda sol kanat savunucusu İvan de Souza hücumda da göz kamaştırıcı bir performansla oynadı. Hem kendi oynayan, hem de Popov’u oynatan Brezilyalı galibiyetin başrol oyuncularından birisi olmayı başarırken, ilk yarıda yakaladığı iki fırsatı kullanamayan Cenk Tosun’un Ömer’i geçerek attığı gol gerçekten birinci sınıftı.
Bursaspor oyun kalitesinden çok takımdaşlığıyla, vazgeçmemesiyle, disipliniyle ulaştığı “şampiyon” sıfatını bu kadar kolay terk edemez. “İş kazası” diye bakmak ve toparlanmak lazım... Gaziantepspor’u ise bu dakikadan sonra yenmek gerçekten çok güç, Tolunay Kafkas’ı kutlamak lazım.
Penaltıyı çalmayarak hata yapan Göcek, “top hareket halindeyken oyunu başlattın” diyen Wagner’e kart gösterirken beden diline bir baksa sanıyorum çok utanır.
‘’İyi eğlenceler Schuster‘’
Yönetimin aslına bakarsanız en önemli icraatı, sığınılacak limanı Schuster... Çok ama çok disiplinli. En ufak taviz vermiyor! Tarihte ilk kez soyunma odasında yaşanmış ve saklanması başarılmış bir eylemi cezasız bırakmıyor.
Beşiktaş’ı cezalandırıyor. Takımın ruhu, karakteri ‘Deli’ İbrahim’i kulüpten kovdururken, ‘ruhen’ sakatladığı Toraman’ı kulübeye çekip, kariyerinin tatilini Beşiktaş’ta yapan Ferrari’yi sahaya sürüyor.
Hatta yetmiyor, hazır Ekrem varken aylardır formaya hasret Erhan’ı sahaya sürüp bir nevi yönetimin de sabrını test ediyor. Schuster tarihin en önemli maçlarından birini ikram ediyor; Kimbilir, belki de Del Bosque gibi tazminat bekliyor!
Derse ki, “Dinamo Kiev 60’ların futbolunu oynadı”, ona da şaşırmam. Çok güzel alan daraltan misafir, bekledi, bekledi, topun durduğu her pozisyonda skor hanesine yenisini ekledi!
Schuster klasik oyun anlayışıyla iki kanat bekini birden oyuna aynı anda sokup, kalemize gelen atakları ikisi çok yavaş Sivok, Ferrari ve Aurelio üçlüsü ile karşılamayı planlamıştı. Hızlı hücumdan gol yenmedi, ama onların duran top organizasyonları mükemmel, Beşiktaş’ın duruşu felaketti. İlk golde iki Kiev’li beraber indirdi, ikincisinde Sheva sanki piknikteydi.
Üçüncüsünde Aurelio’nun zamanlaması kötüydü kötü olmasına, ama direkten dönen topta da iki Kiev’li yapayalnızdı! Hadi kapalı defansı aşamıyorsun da, duran toptan da çuvalla gol yememeli Beşiktaş. Nasıl hazırlanıldı ki bu maça? Ne önlem alındı Sheva’ya?
Tarihin en derin Beşiktaş kadrosunu bu kadar sığlaştıran, esame listesi hayaller kurduran kadroyu amatör bir takım performansıyla yarıştıran Schuster, Türk teknik adamlara saygı göstermeye mahkum ediyor Türkiye’yi...
Schuster krizi yönetemediği için turu Kiev’e ikram ederken, Toraman’ı Beşiktaş’a kazandırdı!
Schuster’i göklere çıkartıp, Beşiktaş’a profesyonel hizmet vermeyen herkesi bombalayan yönetim, bakalım bu kez kimi suçlayacak?
‘’Demokrasi!‘’
Basın toplantısı diye gittik, basın açıklamasıyla karşılaştık. Mahmut Özgener yanında yardımcıları Lutfi Arıboğan ve Servet Yardımcı ile oturup, 25 dakika konuştu. Soru almadan kalktı, gitti. Doğal olarak yaptığı eylemin adı basın toplantısı değil basın açıklamasıydı ki, bunu yaklaşık 50 medya mensubunu otele getirmeden resmi internet sitelerinden yapabilirdi. Etkisi de en az bunun kadar büyük olurdu.
Karabükspor Başkanı Ferudun Tankut’u onore etmesi çok şıktı ve haklıydı. İsim vermeden Fenerbahçe ve Galatasaray başkanlarını, Beşiktaş Futbol Komite Başkanı’nı oldukça sert eleştirerek, üç büyüklere teslim olmayacağını bir kez daha vurguladı. Ancak tahmin ediyorum ‘başka polemik çıkmasın’ diye soru almadı.
Dürüstlüğünden zerre kadar şüphe duymadığım Özgener’in demokrasi tarifi ise hiç hoş olmadı. “Futbolda demokrasi yoktur, kurallar vardır. Yorum yoktur, kararlar vardır. Futbolun bir anayasası vardır ve orada yazan kurallara göre oynanır” ifadesi, söylemek istediğinden farklı anlamlar yüklemeye müsait açıklamalardı.
Futbol demokratik bir organizasyondur. Her demokrasi kurallarla yönetilir. Her karar, karar vericinin yorumuna göre alınır.
“Kurallarımız açıktır. Kurallara uygun davranmayan her yönetici, her sporcu cezasını alacaktır. Sisteme zarar veren, şiddeti körükleyen açıklamalar demokratik hak olarak görülemez” deseydi, daha anlamlı olurdu. (Üstelik futbol en demokratik oyunlardan biridir. O da ayrı bir tartışma konusu...)
“Bu yıl da deyim yerindeyse ‘açıklama mevsimi’ geldi” diyen Özgener, “Transferde yapılan yanlışlar, teknik direktör ve futbolcuların hataları, takımların şampiyonluk yarışında yer alması için hiçbir şartı yerine getiremeyen, teknik konularda devamlı hata yapan yöneticiler” ifadesini de kullanarak, doğru mu yapıyor? Federasyon Başkanı, kulüplerin yaptığı çoğu zaman haksız eleştirileri göğüslemek için kulüplerin hatalarıyla ilgili yorum yapmalı mıdır? Federasyon Başkanı mevsim normallerine göre davranmaz icraat yapar. Söylediği söz ile değil verdiği kararlardan anlaşılır. “Cezalar katlanarak artacak” demez, cezaları katlayarak verir. Mesela, başarısızlıkla suçladığı yöneticilerin nefes alması için 6+2+2 gibi bir kural çıkarmaz. 2001’den bu yana uygulanmasını beklediğimiz kulüp lisans sistemi ile ilgili takvimi daha yeni açıklatmaz. Kulüplerin mali denetimini yapar, gerekirse yarıştırmaz. Havuzdaki dağılımı dört büyüklerin hegemonyasına göre yaptırmaz. Mesele dik durmak değil devrim kabul edilebilecek icraatlar yapmaktır.
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz...
‘’Neredeydiniz?‘’
Fenerbahçe’nin kalan tek ümidini canlı tutmak için oynadığı ‘ya hep ya hiç’ maçı Sarı-Lacivertliler’in 30 dakikalık resitali ile başladı ve o süreçle bulunan iki golle sonuçlandı. Bu skorla büyük avantaj yitiren Trabzonsporlular’ın şanssızlığı ve yenilen gollerdeki dikkatsizliği galibiyette önemli rol oynadı ama bu Fenerbahçe’nin ilk 30 dakikadaki olağanüstü futboluna gölge düşürmez. Topu kaybettiği yerde basan, kanat değiştirip hızlı hücumlar yapan, kaybettiği yerde bir daha basan böyle bir Sarı-Lacivertli gösteriyi uzun zamandır seyretmemiştik. Sağda Gökhan ve Mehmet Topuz, defansta Yobo, orta sahada Emre, amatörce atılana kadar Selçuk, solda Santos ve Dia mükemmel oynadılar. Takımının temposunu düşürdüğü gerekçesiyle sıkça eleştirdiğimiz Alex dahi müthiş tempolu ve coşkuluydu. Duran top Fenerbahçe’nin her zamanki silahı ve o pozisyonların etkili adamı Lugano...
Egemen’in sakatlanıp çıktığı anda, büyük ustanın müthiş kullandığı serbest atışta Giray uyuyunca, Uruguaylı affetmedi. Sarı-Lacivertliler’in ikiyi bulduğu pozisyonda ise Trabzonspor’un çıkarken kaptırdığı top affedilemez. Gökhan ve Topuz ikilisinin geliştirdiği atak müthiş, Topuz’un ortasında Niang’ın gol vuruşu mükemmeldi. Fenerbahçe’nin temposu düştü, Bordo-Mavililer üstün gözktü. Volkan’ın 30. dakikada Umut, 65’te Selçuk’un vuruşlarında yaptığı kurtarışları misafirin pozisyonları olarak hafızalarda kalsa da, 28’de Topuz, 29’da 53’te ve 64’te Niang, maçı tamamen kopartacak çok önemli fırsatları kullanamıadı. Sarı-Lacivertililer’deki coşku, yardımlaşma ve çabukluk bize şu soruyu sordurdu: Yedi aydır neredeydiniz? Bünyamin Gezer ise genelde iyi yönettiği maçta Glowacki’yi çok kolay attı, Tayfun da Egemen’in sakat, Glowacki’nin kırmızı kart cezalısı olduğu noktada kendini attırarak çok büyük bir hata yaptı!
‘’Kahraman Gökhan Gönül‘’
Kim ne derse desin isteyen Alex’i isteyen Emre’yi övgüye boğsun, Fenerbahçe’nin en önemli oyuncusu Gökhan Gönül. Yüksek karakterli, tempolu, coşkulu.
Pozisyon bilgisi yüksek. Yaptığı ters kademelerle takımının ligde çok daha kötü durumlara düşmesini engelleyen komple bir futbolcu.
Attığı gol, akıttığı terin, klasının, inatçılığının karşılığını aldığı, Fenerbahçe kötü oynasa da taraftarını şampiyonluk için umutlandırdığı birinci sınıf bir işçilik sonucuydu. Attığı gol bir yana, son dakikada Volkan’ın kornere attığı topta o yine çizgide görevinin başındaydı.
Onu da kurtaracaktı!
Antalyaspor Uğur’u Emre, Sedat’ı Alex ’e yakın oynatıp, kazandığı toplarda Fenerbahçe’nin ‘kronik’ savunma problemi yaşadığı bölgeye, Santos’un konu mankeni gibi durduğu sol kanattan etkili olmayı planlamıştı.
Kolayca gelseler de, son vuruşu yapamadılar. Maçın başında Uğur’un ve Necati’nin auta giden şutlarıyla biten atak da, Erkan’ın sıfıra inmesine rağmen veremediği pas da, Mehmet Yılmaz’ın aldığı hava topu da hep Santos’un savunamadığı bölgedendi. Üstelik dün kademesine girmesi gereken Yobo da Santos kadar savunmaya yabancıydı.
Ev sahibinin en yaratıcı iki isminden biri olan Tita, taç çizgisi kenarında ince işçilikler yapsa da, karşısında Gönül, hemen ardında Topuz vardı.
Temposuz Fenerbahçe’de savunmayı ayakta tutan isim Selçuk olurken, Emre de çok iyi oynadı. Çok sayıda sert faule maruz kalan tecrübeli futbolcu üçüncü bölgeye yaptığı koşularda tehlikeler de yarattı.
Bu koşuları muhakkak her müsabakada yapmalı. Özellikle maçın sonunda Alex’e verdiği ‘al da at’ pası harikaydı.
Trabzonspor’un puan kaybettiği haftada deplasmanda kazanmak Sarı Lacivertli futbolcuları sevindirse de, maçın tekrarını izlerken kimi zaman utanacaklardır.
Elli beşinci dakikadan itibaren tempoyu düşürmeye çalışmak, taçları 20 saniyede atıp, oyunu hep geç başlatmak büyük takım futbolcularına yakışmaz!