Arama

Popüler aramalar

‘’Sansür mü geliyor?‘’

Çünkü yasa tasarısındaki tartışmaya açık, hatta kabul edilemez 22. madde bu haliyle “yorumda, eleştiride suç ve hakaret olmasa bile” muhatabını rencide edecek ifade kullanan spor yorumcularının çanına ot tıkayacak! Yasa tasarısı, müsabakalardaki görevlileri, spor kulübü veya federasyon yöneticilerini rencide edecek ya da bu kişilere husumet duyulmasına neden olabilecek şekilde basın ve yayın yoluyla açıklamada bulunan kişilere beş bin Türk Lirasından elli bin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilmesini öngörüyor!

Artık eleştirmek yasak!
Yazıyla veya sözle rencide edici ifade kullananlar medya mensubu olursa 5 bin-50 bin Lira ceza alacak. Sanırım rencide edilen ya da olan kişi başına! Federasyon ve kulüp yöneticileri için bu ceza 5 katına kadar artırılabiliyor.

Rencide etmek: İncitmek, kalbini kırmak... (TDK)
Federasyon yöneticilerimizin gururla, övünerek anlattığı, şiddeti bitirecek yasa bu haliyle çıkarsa şüphesiz ki gazetecileri kısırlaştıracak, konuşamaz, yazamaz hale getirecek...

Yazdığı yazıda, yaptığı eleştiride suç olmasa bile muhatabı rencide olursa 5 bin ile 50 bin lira arası ödeyecek gazeteciler! Yasayı hükümetin hazırladığını biliyoruz ama bu yasa hazırlanırken her adımda işbirliği yapan ve bu haliyle bir devrim olacağını iddia eden federasyon eleştiriden kurtulabilir mi?

Bu yüzden mi dünyayı gezdiniz!
Şu yasa çıkmadan ben birkaç eleştiri yazayım da, üzerinden tartışalım!
1,5 sene bütün dünyayı dolaşıp bu tasarıyı mı hazırladın ey federasyon!
Rencide olmak meselesini bugün hallediyoruz. Ama şiddetle mücadele meselesiyle ilgili olarak diğer maddeleri yarın ve öbür güne bırakacağız. 2004’te 5149 sayılı yasa çıkana kadar 3 yıl boyunca Cem Can’ın Fan Etik’te yazdığı tespit ve çözüm önerilerine, 2011’de, hem de 1,5 senede 11 ülkeyi ziyaret ederek ulaşamamış olmak, federasyonun kıt kaynaklarını kötü kullanmak değil de nedir? (Fanatik gazetesinin arşivi hizmetinizdedir)

Futbolseveri ve futbolu korumaktan ziyade, taraftarı mum etmek midir amaç? Başarılmasına az kalmış! “Tribünlerde yüksek sesle tezahürat etmek yasaktır” deseydiniz tam olacakmış...

25 bin TL ödeyebilirim!
Sizin kadar güçlü ve muhalefeti olmayan bir yönetim hiç olmadı. Ama siz sahip olduğunuz koşullara bakınca en az üretenisiniz. ‘Ar-ge ve eğitim bütçesi en yüksek federasyonuz’ diyorsunuz, eğitime verdiğiniz bütçeyi düşürürken, seçim yılında kulüplere yardım kalemini 2 katına çıkarttınız...
2 çok önemli profesyoneli “suistimal” sebebiyle işten kovdunuz, internet sitenize ‘görevlerinden ayrılmışlardır’ diye yazdınız! Sonra onlara yakın olanları da, üstelik bir günahları yokken çıkarttınız. Bu arada bir soru: Suistimal sebebiyle kovduğunuz insanlara dava açtınız mı?
(Bakın şu son 2 paragraftan kaç kişi rencide olur. Mahmut Özgener olur, Lütfü Arıboğan olur, Yunus Egemenoğlu olur, “Suistimal” yapanlar olur! Olur da olur! Yorumun içinde yer alan haberlerin tamamı doğru, eleştirel dil hafif ama gururlu insanlar rencide olur! Savcı bütün yazıyı bir kalemde değerlendirirse minimum 5, ayrı ayrı rencide olmalarına göre değerlendirirse yine minimum 25 bin lira ödemekle karşı karşıya kalabilirim) Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Özak’ın tasarı daha komisyona inmeden yasaya müdahale etmesini umut ediyoruz. Şuç teşkil eden eleştiri, yorum ve haberlerin cezalandırılmasına kimse itiraz etmez ama “rencide edici” kavramının içine sıkıştırılmış ceza maddesi, konuşturmaz, yazdırmaz, haber yaptırmaz...

Rencide edici bir yazı!

Şiddet ve düzensizliğe neden olabilecek açıklamalar

MADDE 22- (1)
Spor müsabakalarının güvenlik veya düzenini bozabilecek ya da spor müsabakalarının taraflarını, müsabakalardaki görevlileri, spor kulübü veya federasyon yöneticilerini rencide edecek ya da bu kişilere husumet duyulmasına neden olabilecek şekilde basın ve yayın yoluyla açıklamada bulunan kişilere, fiilleri suç oluşturmadığı takdirde, beş bin Türk Lirasından elli bin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir.
(2) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin spor kulübü veya federasyon yöneticileri tarafından işlenmesi halinde birinci fıkra hükmüne göre verilecek ceza beş katına kadar arttırılır.
(3) Birinci fıkra kapsamına giren fiilleri işleyen kişiler, ayrıca idari tedbir olarak spor müsabakalarını seyirden yasaklanır. Bu yasak kararın verildiği tarihten itibaren üç ay süreyle uygulanır.

14 Ocak 2011, Cuma 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Golle Anıl'acaksın‘’

Hagi kalsa da gitse de bir teşekkür alacaklı olacak hep. Anıl her iki devrede Kewell’e öyle güzel “al da at” pasları yaptı ki! Maç berabere bitecek derken maçın en güzel hücum organizasyonunda, Hakan Balta’nın mükemmel pasında, mükemmel bir vuruşla kendi şansını kendi yarattı. Kulübüne 750 bin lira ve moral getiren golü atan yönetimine mesajı da yolladı: Pino’ya vereceğiniz milyonlarca Euro parayı altyapıya harcayın ve oynamamızı sağlayacak organizasyonu sağlayın!
Sonrasında bir de Aydın’a al da at dedi. Aydın kaçırdı. Ama o da zamanında atmıştı ve kötü kullandığı 3 senelik bir kredi kapmıştı!
Tüm baskılardan arınmış, Arda’nın kadroya alınmamasından belli Türkiye Kupası’ndan başka hedefi kalmamış Galatasaray, Ayhan ve Kewell dışında klas ayağı olmayan dümdüz bir takımdı. Serdar’ı bu isimler arasında saymayışımız ise tamamen Serdar’dan kaynaklı. Yeteneğine bu kadar ihanet eden biri bunun gerekçesini kendine sormalı. Teknik adamlar, taraftarlar ve hatta arkadaşları onu bekliyorlar!
Çağlar da dörtlünün solunda Hakan Balta’dan daha faydalıydı. Savunmadaki dikkatinin dışında, Ayhan’ı demarke pozisyonda topla buluşturan ortası mükemmeldi.
Neill sağda da aynı ciddiyette, milli takım stoperleri Gökhan ve Servet yerlerinde sıkıntısız bir maç tamamladılar. Galatasaray’ın çökerken kritik hatalar yapan Hakan Balta geldiğinden bu güne en çok koşup mücadele ettiği maçı oynadı. Arda ve Baros geldikten sonra, dikine oynayabilmek için topu mükemmel kullanan bir orta saha oyuncusu yeter Galatasaray’a...
Konyaspor’a gelince... Gerekirse bonservis parasıyla transfer yapmak lazım! Ziya Hoca'nın çalışkanlığı ve inatçılığı ile ellerinde bonservis, takım bulmakta zorlanan futbolcularla Süper Lig takımı olarak kalınamaz...

20 Aralık 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ustadan tatil hediyesi‘’

Aykut Kocaman’ın Caner sancısını Santos’u oynatarak dindirdiği müsabakada, yabancı kontenjanı sınırına takılan Lugano’nun eksikliği sadece Alex ’in kullandığı duran toplarda hissedildi, taa ki 77’de direkt kaleye vurana kadar! Fenerbahçeli futbolcular duran top organizasyonlarında topla buluştular ama son vuruşu yapamadılar. Genç Gökay’ın savunmayı mükemmel pozisyon olarak yapması, topu arayıp bulması ve kullanması soğuk gecede insanın içini en çok ısıtandı. Üçüncü dakikada Sivassporlu Diallo ’nun dar açıdan attığı şut ve Volkan’ın kornere çeldiği top maçın karşılıklı hücumlarla geçeceğini düşündürse de, ileride top tutan ve boğuşan Mehmet Yıldız olmadığından pozisyonlar hep Sivas kalesindeydi.

Hakem Yunus Yıldırım’ın ‘kendi standartlarına sadık kalarak’ Fenerbahçe’nin en etkili oyuncularından biri olan Dia’ya 9’da İvanovs, 30’da Uğur’un, Keita’nın 25’te Topuz’a yaptığı ve tarifi ‘sarı kart’ olan pozisyonlarda düdüğü çalıp kart kullanmaması şaşırtmadı.

Kan yoksa kart da yok! Nitekim Topuz’un burnunun dibinde vurduğu yumruğa da kart çıkartmadı. Çok tartışmalı pozisyon vardı, Ziya’nın Semih’e yaptığı faul penaltıydı, çalmadı. Santos topun Fenerbahçe’de daha çok kalmasını sağlarken, Dia, Caner’siz sanki daha rahattı.

Yobo’nun İvanovs’ta kalan kafa şutu, Bekir ’in Ziya tarafından çizgiden çıkartılan vuruşu, Cristian’ın pasında İvanovs’un çeldiği Dia şutu ve Alex’in kornerinde Niang’ın kullanamadığı ilk yarının en net pozisyonu Fenerbahçe’yi vasat oynadığı ilk devrede soyunma odasına farklı skorla götürecek nitelikteydi.

Ramoviç’in Santos’un şutunu mükemmel kurtardığı ikinci yarıda Kocaman, Gökay’ın yerine Semih’i alarak doğrusunu yaptı. Ceyhun’un tehlikeli şutları sonuç doğurmazken, sazı yine taraftarın büyük ustası Alex çaldı. Sonra fark yakalanacak pozisyonlar kaçtı da kaçtı. Fenerbahçe ve Kocaman devreye nefeslenerek giriyor!

19 Aralık 2010, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bana yar olmayan!‘’

35 gün önce (11 Kasım 2010), mahkemenin Ahmet Gökçek’in başkan seçildiği genel kurulu iptal edebileceğini belirtip, “Mahkeme ne karar verirse versin sevgisizlik sürdükçe, mide bulandırıcı gerçekler sümen altı edildikçe, bedeli önce futbolcular ve teknik adamlar, sonra taraftarlar ödemeye devam edecek. Bedava bilet iddiaları senelerdir sürüp giderken, Ankaragücü sevdalıları tribünlere uğramazken yaşananlar 100 yıllık bir camiaya yakışıyor mu, yönetenler söylesin” demiştim. “Kozunuzu belgelerinizle televizyonda paylaşın, maskeler düşsün, kulübe zarar veren her kimse Ankaragücü’nden değil Türk Futbolu’ndan silinsin” demiştim. Cemal Aydın ve Cengiz Topel Yıldırım, “Tamam” derken, kulüp yönetimi değişirken görüşmeleri sürdüren Melih Gökçek yurt dışında olduğundan bu tartışma olmadı... Ne birlikte TV programına çıktılar, ne belgeleriyle iddialarını ortaya koyup maske düşürdüler... Sadece beklediler. Ne için? Satranca devam etmek için... Halbuki açık oturumda her kim yalan söylüyorsa, ortaya çıkabilir, belki de camiada olması gereken birlik sonucu bile çıkabilirdi, olmadı.
Bu sürede kulübü ayakta tutan, taraftar grupları tarafından küfür yağmuruna tutulan Ümit Özat’tı!
Aslında tarihte örneği görülmemiş bir biçimde Ankaragücü yöneticileri, 33.5 milyon TL’lik icrayı işleme koyduğunda filmin sonu da anlaşılmıştı. Ankaragücü Yönetimi, mahkemeden çıkacak olumsuz sonuca karşı, yönetime girecekleri caydıracak hamleyi yapıp, önlemini almıştı. Futbolcular gidecek, gelen yönetim borç sarmalıyla iki gün sonrasını göremeyecekti. Muhalefetin gecekonduculara bilet aldığı iddialarıyla, yönetime yakın taraftarlara dağıtılan 5-10 bin “0” TL bedelli “sponsor” bileti de satrançtaki bir başka hamle olarak ortadaydı. Başkan Ahmet Gökçek NTVSpor’da, “Gelecek yönetim önce futbolculara 14 milyon, sonra yöneticilerimize 33,5 milyon ödemek zorunda” diyor. Bu ifadeyi pekala, “Bana yar olmayanı, kimseye yar etmem” olarak okumak da mümkün. Oysa hem yöneticilerin, hem sporcuların alacaklarını tahsili, Ankaragücü’nün ligde yaşamasıyla mümkün olur ki; kulübe icra işlemi yapan yöneticilere düşen bu parayı da ödeyip, yeni bir icra işlemi başlatmasıdır. Tarih ve Ankaragücü sevdalıları, Gökçek’in “Borçsuz kulübü alıp yine borca sokacaklar ve kumpas kurdular” diye suçladığı insanları da, yönetimin kulübü uçurumdan yuvarlayacak bu hamlesini de unutmaz.
Ankaragücü düşse de, büyüklüğünden ve etkisinden bir şey kaybetmez. Elbette birisi yönetimi alacak. Alacak kişinin en büyük hizmeti borçları ödemesi, takımı kümede bırakması ya da şampiyon yapması değil; varsa evrakta sahtecilik, dolandırıcılık, kulüp üzerinden haksız kazanç sağlayanları deşifre etmesi ve taraftar gruplarını birleştirmesi olacak.
Gökçek, Aydın ve Yıldırım’ın belgeleriyle birlikte çıkacağı açık oturum farz oldu. (Bir tek dileğim var. Taraftar gruplarının birbirine en ufak bir zarar vermemesi. Eğer bunu yaparlarsa kulüp gönüllerden de düşer.
Lütfen sağduyu)
Bir de küçük merakım var: 11 Kasım’da sormuştum, yine soruyorum. Çaycılar paralarını aldı mı?

16 Aralık 2010, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Karakter!‘’

Kapanarak bekleyen Başkent temsilcisi karşısında, Fenerbahçe’yi rakip kaleye götüren en önemli ayak, sol kanatta rakibi Uğur’un başını döndüren Dia olurken, Niang’ın direkte patlayan şutu, talihsizlikti. Fenerbahçe açısından diğer talihsizlik de, Caner’in etkisizliğiydi. Manisa’dan bu yana hep büyük kulüplerde forma giyen Caner, o kadar kötü ortalar yapıp, o kadar çok top kaybetti ki, kabul edilebilir gibi değil. Böyle durumlarda da Kocaman’ın işi zor. Caner’in alternatifi Santos... Caner’i çıkartıp Santos’u oyuna almak için bir başka yabancı oyuncuyu da çıkartıp bir Türk futbolcu daha oyuna sokmak zorunda. Dün için en iyi alternatif Lugano’ydu. Lugano-Bekir, Caner-Santos değişiklikleri ruhen tükenmiş Ankaragücü kilidini açmak için yapılabilecek hamleydi. Bir tek Caner arızasını gidermek için iki hamle birden yapmak da elbette akıllıca değil. Caner’in ekstra idman yapması lazım. Ruhen tükenmiş dediğim Ankaragücü, yine Caner’in bir pozisyon hatasıyla Sestak’la öne geçti. Kocaman’ın Dia’yı sağ kanada, Niang’ı sola çekmesi hücumu da sıfırlarken, Ümit Özat’ın Theo Weeks hamlesi orta sahadaki üstünlüğü tamamen Ankaragücü’ne geçirdi. Aylardır para alamadığı için Federasyon’a başvuran Ankaragücülü yerli futbolcuların, Fenerbahçeliler’den farkı karakterdi. Kötü zemin oyunu bozuyorsa, ekstra mücadele etmek gerek. Kocaman’ın 4-3-3’ten vazgeçmesi Niang ve Semih’i birlikte sahaya sürmesi, temizlik hamlesini bitirmesi gerek. Yoksa onu temizleyecekler. Sezon başından bu yana takımı ayakta tutmaya çalışan Ümit Özat ve futbolculara küfür yağdıran Ankaragücü taraftarları ise kendileri ile gurur duymamalılar.

13 Aralık 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bu tempoyla olmaz‘’

“60’ta da çıkar mı” sorularıyla Kocaman’a yeni bir cephe açan ve dünkü maçta 90 dakika sahada kalan Alex’in kullandığı bir serbest vuruşta Lugano’nun kafası, bir başka atakta takımın en iyisi Mehmet Topuz’un ortasında Alex’in vuruşu skor üstünlüğünü Fenerbahçe’ye getirse de, 60. dakikaya kadar oyunun kontrolü hep rakipteydi.
Maç eksiği olan Emre ve Cristian ile orta saha, oyunun iki yönünü de iyi oynayamadı. Sağ kanatta Gökhan Gönül, Topuz’a eşlik ederken sol kanatta Caner ve Stoch neredeyse hiç katkı yapamadı. Gollerde başrolü kapan Alex, kötü gününde olunca, Niang etkisiz kalınca, Karabükspor da çok top yapınca izleyenler keyif alamadı.
Yobo ve Lugano gibi iki önemli futbolcuyu perişan eden Emenike, Sarı-Lacivertliler’i endişelendirse de, Aykut Kocaman Stoch’u çıkartıp Selçuk’u alarak oyunu dengeledi. Dia’nın oyuna girişi ise pozisyon zenginliğini Fenerbahçe’ye getirdi. Dia’nın atamadığı gol ve gol pasının ardından, Semih de müsait bir pozisyonu kullanamadı.
3 puanı kazanan Fenerbahçe, alkışı hakeden Yücel İldiz ve öğrencileriydi. Fenerbahçe şampiyon ve önümüzdeki sene Avrupa’da ses getiren bir takım olmak istiyorsa tempoyu yükseltmeli.

06 Aralık 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kartal hakkıyla‘’

Aylarca süren mücadelenin ardından Galatasaray’a kazandırılan Ali Turan, Holosko’yu düşürüp Siyah-Beyazlılar Guti ile öne geçince, defansı öne çıkarmak Beşiktaş açısından büyük kumar olurdu. Çünkü Galatasaray’da şans yardım etmezse gol atacak futbolcu yoktu. Şans Galatasaray’a çok yardım etti, Ersan ve İbrahim’in hataları pozisyonlar getirdi ama dediğim gibi o anlarda da Cenk kalesinde devleşti. Hagi’nin ikinci yarıya Ali Turan’ı çıkartıp Sabri’yi dörtlünün sağına çekerek başlaması, Mehmet Badtal’ı hücum hattına yollaması akıllıcaydı ama milli futbolcular Sabri ve Hakan’ın önleri açık pozisyonlarda yaptıkları yerden ortalar yüzünden o hamle de hiçbir işe yaramadı. Hem Fenerbahçe hem Kayserispor maçlarında sağ kanatta oynatılan Elano’nun göbekte sıkıştırılması da bir başka teknik adam hatasıydı.

‘Milli ümitler’ teknik anlamda bu denli acemice işler yaparken, Beşiktaş tarihinin en büyük transferlerinden Guti, tekniğin de, ustalığın da ne olduğunu bir daha gösterdi. Galatasaray maçlarında bir başka coşku ve motivasyonla oynayan Nobre’ye attığı gol pası tam da genç futbolcularımıza gösterilecek ders niteliğindeydi. Ortanın şiddeti, yüksekliği mükemmeldi. Tabii Nobre’nin kafa şutu da!

Hilbert’e bir parantez açmadan geçmek olmaz. Futbol bilgisi, oyun disiplini mükemmel bir futbolcu. Galatasaray’ın sağ kanadında oynayan üç oyuncunun (Sabri, Ali Turan ve Pino) hep birlikte yapamadığını tek başına yaptı. Bir dakika önce gollük pası attı, 15 saniye sonra kalesini golden kurtaran adamdı. Acemi Holosko’nun muhteşem plasesi gol olsa, Beşiktaş için tarif edilemez güzellikte bir gece olacaktı.

Galatasaray açısından güzel iki şey vardı... Nobre’ye Cüneyt Çakır kart gösterirken Lucas Neill’ın itirazı, Beşiktaş’ın 2. golünden sonra Sarı-Kırmızılı taraftarın Beşiktaşlılar’ı alkışlaması... Zaten büyük kulüplerde olması gereken de budur.

29 Kasım 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çok kolay oldu‘’

Maçın daha 36. saniyesinde Volkan'la başlayıp, 10 pasla Alex'le tamamlanan hücum, Bucaspor'un düşmenin en büyük adayı olduğunu, Fenerbahçe'nin de şampiyonluk yarışınıdan vazgeçmeyeceğini kanıtlayacak bir futbol belgesi niteliği taşırken, Sarı-Lacivertliler'in yapmış olduğu müthiş pas organizasyonu alkışlanmaya değerdi. Sezonun ilk haftalarında kendisinden beklenen performansı sergileyemeyen Alex; Schuster'in, "Türkiye'de 1960'ların futbolu oynanıyor" dediği haftada, Niang ve Gökhan'ın paslarını değerlendirip, kendisinin resmen ve gerçekten 100'ler kulübünde olmasını sağlıyor, 103 yıllık kulübün ligdeki 3 bininci golünü atmanın gururunu yaşıyor ve taraftarın gönlüne kazınmış ismini Fenerbahçe'nin silinmez tarihine bir kez daha kazıyordu. Şu coşku, istek, ve konsantrasyonla başlamış olsaydı, şüphesiz ki Fenerbahçe bu noktada olmazdı ama taraftar haklı, Alex varsa umut hep var. O çok zeki, akıllı ve usta bir isim. Cristian, Alex'e attırdığı golle fonksiyonel olabileceğini gösterirken, Niang egoist olmadığını kanıtladı. Gökhan Gönül'ün ortasında kafayla atılan golde, Alex'in ustalığı kadar Bucaspor defansının durumu da sorgulanmalı.

Gökhan, Yobo, Stoch ve ilk yarıdaki performansıyla Topuz göz kamaştırırken, genç Gökay 1-2 sene sonra Fenerbahçe'nin yurt dışından ön libero aramayacağını gösterdi. Maçın ilk çeyreğinde üçü bulan takım, rakibine bu denli kolay pozisyon vermemeli. Manucho ve Mendy'nin beceriksizlikleri ile değil 4'ü 5'i bularak maçı bitirmeliydi. Rakibi ciddiye almak ve devamlılık probleminin çözülmesi şart.

Abitoğlu, 42'de Fenerbahçe akınında avantajı kesip sarı kart gösterdi. İki dakika sonrasında da Gökhan'a yapılan net penaltıyı çalmayarak formsuz olduğunu gösterdi.

100'üncü ve 3 bininci gol hatırına bu yazının çoğu Alex'e ayrılsa da Alex'in yokluğunda göbekten gelişen ataklarda atılan iki olağanüstü gol, Niang'ın attırdığı iki ve attığı gole şapka çıkartmazsak ayıp olur. 'Alex'li mi?' sorusunun cevabını bulmak Kocaman bir iş. Soruyu çözen büyük ikramiye kazanacak. Onun ismi tarihe daha büyük harflerle kazınacak.

23 Kasım 2010, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI