‘’Yanal'ı değil çocukları yiyorsunuz‘’
Mehmet Ali Aydınlar’dan çok ümitliydim. Kurumsallığı sağlayacaktı!
Şike operasyonu öyle kötü patladı ki kucaklarında, dertleri kim düşecek, nasıl düşecek, düşmesin, yayıncı kuruluşumuz çok yaşasın oldu...
Yayıncı kuruluşa güzel bir jest yaptılar, Play-Off sistemi ile 60 milyon dolar zarardan kurtaracaklar!
Play-Off sisteminin felaket statüsünü de Aydınlar federasyonunun muhteşem profesyonelleri değil, bir danışmanla, bir gazeteci kardeşimizin düzeltmiş olması düşündürücü...
6+2+sonsuzla birkaç kulübümüz kurtulsun, oynayamayan çocuklarımız yeteneksizliklerine yansın, marka değerinin ürettiği eurolar, beceriksiz yönetici hatalarıyla antrenman yapan yabancıların cebine dolsun!
A2 ligleri başlamadı, akademi ligleri de... Oynamamaları daha iyi o çocukların, tasarruf olsun...
Federasyon her şeyi halletti, gözünü FGM’ye dikti! Altyapı organizasyonuna... Ersun Yanal’ı önce istifa ettirmeye, sonra da kovmaya çalışıyorlar. A ve Ümit milli takımları bağını koparttığı iddia edilen Yanal’dan kurtulup, çok nitelikli insanları oraya getirip çağ atlatacaklar!
Özgener yönetiminde her şeyi yalvar yakar Yanal’a teslim edenler şimdi Türk futbolunu Yanal’dan kurtarıp, bir başka büyük isme emanet etmenin peşindeler.
Yanal giderse neler olacağına dair bazı tahminlerim var. Bakalım kaçı tutacak?
1- FGM’nin başına Bülent Bayraktar ya da Metin Tekin getirilir. Fatih Terim’e ve Oğuz Çetin’e aynı anda çok yakın olan Bayraktar daha önce bu göreve başlamış, o varken Yanal atanınca, çalıştırılmamış, kovulmamış, 5-6 ay sonra da gitmişti. Yarım kalan hesabı görmüş olur.
2- Metin Tekin, Raşit Çetiner’in yerine Ümit Milli Takım’ın başına gelir.
3- Rıdvan Dilmen’in çok beğendiği teknik adam Soner Tolungüç U17 Milli Takımı’nın başına getirilir.
4- Mustafa Denizli ve Fatih Terim’in de yardımcılıklarını yapan, yardımcı olduğu insanlar ayrıldıktan sonra aynı sıfatla göreve devam eden Oğuz Çetin bütün bu grupların fahri kaptanı, iletişimcisi olur. Hiddink giderse, geçici olarak yerine de o gelir, başaramazsa, sonra bir kampanya yapılır Rıdvan Dilmen A Milli Takımı çalıştırır. O da olmazsa bu ekibin yediği Abdullah Avcı hakkını alır.
5- Rıdvan Dilmen Pro Lisans kurslarında baş eğitmenlerden biri olur... Galatasaray’a “Amerikalı kondisyonerler” kazandıran, en azından ses çıkartmayan Bayraktar eğitimin önemli parçalarından biri olacaktır. Prof Dr. Ömer Taşer de...
6- Eski şöhretli futbolcu abilere iş verilir ki adettendir. Türk Futbolu’nun altyapısı kurtarılır.
7- Genç milli takımlardaki futbolcularımızın tamamı bir menacerlik firmamıza, dolayısıyla Türk Futbolu’na kazandırılır.
(Yukarıdakiler akademik kariyerleri tamam, futbol görgüsü olağanüstü, iş yapabilme ehliyeti tam isimlerdir. Alınmalarına gerek yoktur)
Kovmak istediği adamı kovma gerekçesi olarak “sevmemek”, “hoşlanmamak”, “gıcık olmak” gibi kriterler koyanlar Türk Futbolu’nu yönetemez. Göreve getireceği kişilerin liyakatını “Hayran olmak” olarak belirleyenler de kurumsallıktan bahsetmeseler şık olur.
Aydınlar tam manasıyla kuşatılmıştır.
Burası Türk Futbolu’nun beyin fırtınasının yapıldığı yer değildir, kifayetsiz muhterisler muhtarlığıdır...
‘Vergi borcun yoksa yardım ederim!’
Suat Kılıç, Gençlik ve Spor Bakanı oluşunun ardından Süper Lig kulüp başkanlarıyla yaptığı toplantıda gerçeklerle tanıştı. Parasızlıktan yakınan başkanlar, tanışır tanışmaz yardım istediler. Kılıç da bir talimatla 4 büyük dışındakilere “amatör branşlara yardım” gerekçesiyle 800 biner lira yardım talimatını verdi. Herkes almış, Ankaragücü ve Manisaspor hariç... Alamıyorlar... Çünkü gecikmiş vergi borçları var...
“Veremeyiz” demişler. “Spor Toto parayı öncelikli olarak alacaklı olan devlet kurumlarına öder” demişler.
Nakdi yardımdan vazgeçen kulüpler,
“E o zaman vergi dairesine yatırın, borcumuz azalsın” demişler.
Yine mevzuata takılmışlar.
Parası olan borç ister mi?
Kılıç sorunu çözecek bir formül üretecektir.
‘’Guti lazım Guti‘’
Ali Turan’ın Veli’ye freni patlamış kamyon gibi çarpmasıyla kazanılan penaltıyı Simao gole çevirmese Beşiktaş’ın nasıl bir futbol oynayacağını tahmin etmek güç...
Beşiktaş, onuncu dakikada Holosko’nun attığı mükemmel çalımın ardından Ömer’in kurtardığı şut dışında ilk yarıda rakip kaleye kontrataklarla giderken, oynadığı oyuna futbol diyebileceğimiz takım Antalyaspor’du. Hücumun maestroluğunu Necati’nin üstlendiği misafir takım soldan Minev ve Uğur, sağdan Ali Tandoğan ve Musa ile etkili ataklar geliştirdi. Dönen topları İbrahim ile Kerem kazanan isimlerdi.
Sidnei defansın Cenk’e yakın kurulmasına neden olurken, Uğur, Minev ve Mehmet Eren’le mücadele etmek zorunda kalan İbrahim Toraman’ın kademesine giremedi. Orta sahanın yeni ismi Veli özgüveni yüksek bir oyuncu. Sorumluluk mu alıyor, sorumsuzca mı davranıyor zaman içinde anlayacağız ama son vuruşları kötüydü. Üçe bir gelişen kontratakta pas aramak yerine 20 metreden attığı şut çok kötü bir tercihti. Devrenin sonunda Necip’in, ikinci devrenin başında Holosko’nun paslarına yaptığı vuruşlar felaketti. Egemen rahat ve güvenli, Ernst mücadeleci ve topu doğru yerden başlatan isimler olarak dikkat çekti.
Carvalhal, Necip ve Veli’nin oyundan düştüğü zamanlarda oyunu sanki fazla seyretti. Mustafa’nın yerine Edu’yu, Veli’nin yerine Fernandes’i alması yerinde hamlelerdi. 68. dakikadaki atakta Ali Tandoğan sağdan ortalarken Beşiktaş ceza alanında 4 Beşiktaşlı, 5 Antalyalı vardı ki, bu da Siyah Beyazlıların dönüşte güçlük çektiğinin önemli bir işaretiydi. Son dakikada Ömer’in kurtardığı atak dahi taraftarı kesmedi.
Hepimiz Carvalhal’i eleştiriyoruz. Çoğumuz da haklıyız. Ama takım bütün olarak dökülürken, lider eksikliği bu kadar net görülürken, Guti’yi kazanmanın zamanı geldi de geçiyor. Lider, klas, büyük futbolcu ve sanıyorum dersini de aldı. Beşiktaş’ı cezalandırmamak lazım...
Bu arada yabancılara çuvalla para ödeyen başkanlara sormak lazım: Türkiye’nin en iyi forveti Necati’nin suçu ne? Aynı soruyu Hiddink’e sormakta da bir mahzur yok.
‘’Şike serbest olsun!‘’
Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören Kulüpler Birliği başkanı da oldu. Hayırlı olsun. Başarılar dilerim. İlk demecinde de birlik beraberlikten dem vurup, “Küme düşme cezası kalksın talebimizi yaptık, imza atmayanlar da atacak” diyerek, başkanlarımızın çıtasını, kalitesini bir kez daha belgeledi.
Ben sorayım, bu defalık mı küme düşme kalksın, ilelebet mi? Suçun ağırlığına göre mi kalksın, her koşulda mı? Neden kalksın? Şike yapan küme düşmeyecekse, kim düşsün... Şike yapamayan ya da yapmayan mı? Şike yapıp lig çıkan yarışırken, şikecilere geçilip küme çıkamayan kulüplerin başkanları istifa mı etsin? Su mu içsinler soğuk soğuk. Marka değerini korumak için sussunlar mı?
Büyük başkan kim olsun? Yakalanmayan mı? Şike yapmayan başkanlar ve camiaları “marka değerine” kurban mı olsun!
Aziz Yıldırım gerçekten Türk Futbolu’na bir numara büyük gelmiş! O hapisten, “Küme düşme cezası kaldırılmasın” derken, dışarıdakiler “kalksın” diyor. Şike yapan kişilerin sistemin dışında bırakılmasını, şike yapanın küme düşürülmemesini isteyen Kulüpler Birliği’miz var. Ne dram...
O imza listesini federasyon yayınlasın. Spor kimlere kalmış, herkes belgesiyle öğrensin... Şike serbest olsun, yakalayan da marka değerine verdiği zarardan sanık sandalyesine oturtulsun! Körlerle sağırlar birbirini ağırlasın... Herkes decoder alsın. Kulüpler Birliği, hukukçulara hazırlattığı yasaya ekletsin; Yayıncı kuruluşta olduğu gibi şike ve play off konusunda eleştiri yapmak tüm kanallarda yasaklansın.
Fair Play’e para ödülü
Rüşvet almayan memurun maaşına zam yapılır mı? Rüşvet alan ve rüşvete ceza verilmesin diyene ikramiye ödenir mi?
Sporun evrensel değerlerine, rakiplerine göre daha çok sahip çıkanlara şampiyon kadar para verilecekmiş. Neye göre verileceğini bilmiyoruz. Henüz projeyi açıklayanlar da bilmiyor.
Kriterlerden biri oyuncuların ve teknik adamların gördüğü sarı-kırmızı kartlar olacak.
Mesela Ankaragücü-Beşiktaş maçında hakem Tolga Özkalfa bizce çok hata yaptı. Ankaragücü’nden Tonya ve Kaan’a gösterdiği kartlar yanlıştı. Egemen ve Fernandes’e göstermediği ikinci sarılarda da hata yaptı.
Egemen omzuyla düzeltmek isterken koluyla oynadığından ikinci sarıyı görmeliydi. Görmedi. Fair Play’e aykırı bir eylem miydi peki? Hayır...
Fair Play ödülü için kartların kriter olduğu, başkanların “şike cezasız kalsın” dediği ülkede Fair Play’a para ödülü çok yakışır.
Ancak, altyapı organizasyonuna ne gözle bakıldığı da kriter olsun. Altyapı antrenörlerine maaş ödemeyen, bin TL uygun gören, çocuklarına (altyapı oyuncuları) düzgün bir saha vermeyip, iyi yemek çıkartmayan kulüpler Fair Play ödülü mü alacak? Alsın mı?
Bir soru da federasyona: Başkanı, “Şike yapana küme düşme cezası kalksın” diye imza veren bir kulübe Pair Play ödülü verilir mi?
Kötünün iyisine 10 milyon lira mı vereceksiniz?
Verin, yakışır...
Alt yapılar kapatılsın
Hiçbir başarı tesadüf değildir!
Barcelona senelerdir ambargo koydu futbolun zirvesine. Geçen senenin finali. Manchester United’ı silen kadroda Valdes, Pique, Xavi, İniesta, Messi, Busquets, Pedro oynadı. Puyol sonradan girdi. Oier, Krkic ve Alcantara kulübede bekledi.
Bunların hepsi Katalan ekibin altyapısından.
8’i oynadı, 3’ü kulübede bekledi.
Hafta sonunda Osasuna’ya 8 atan takımın ilk onbirinde 7, kulübede 2 altyapı oyuncusu vardı.
Şanslı kulüp Barcelona!
Beşiktaş’ı kurtaran ki; ben söylemedim 15 Ağustos’ta Mehmet Ali Aydınlar ile Hüsnü Güreli konuşuyordu, 6+2+sonsuz kararını tartışamadık. Kulüplerimiz kurtulmalı.
Altyapımız sağlam. Avrupa!
2 haftalık Süper Lig mücadelesinde 18 kulübümüzde, altyapılarından yetişmiş kaç oyuncu forma giydi biliyor musunuz?
17... Onyedi...
Orduspor, Sivasspor, Samsunspor ve Mersin İY altyapılarından tek bir oyuncu tek bir dakika forma giymemiş.
Antalyaspor, Beşiktaş, Bursaspor, Eskişehirspor, Fenerbahçe, Galatasaray, Gaziantepspor, Kayserispor, Manisaspor ve Trabzonspor birer, Gençlerbirliği ve Ankaragücü ise 3’er altyapıdan yetişmiş oyuncusunu oynatmış. Türk sporunun lokomotif olan kulüplerinden Beşiktaş’ta Necip’e diyecek bir şey yok, Fenerbahçe‘nin altyapıdan oynattığı Semih 28 yaşında, Galatasaray’ınki ise 27 yaşındaki Sabri!
18 kulüp, 17 altyapı eğitimini o kulüpte almış oyuncu...
A2, Akademi ligleri başlamamış olsun, federasyonun canı sağolsun!
Bu kadar az oyuncu üstyapıya çıkıyorsa, altyapı antrenörlerinin tamamının çalışma izni iptal edilsin.
Olan altyapı sahalarına iş merkezi yapılsın!
UEFA kriterlerine aykırı ama altyapı yatırımına gerek kalmasın. Kulüplerimiz oraya harcadığı parayla Dünya yıldızları alsın!
Temellerine o kulüplerin gelmiş geçmiş başkanlarının büstleri çakılsın!
Büyük başkanlarımıza laf söyleyen terbiyesiz olsun!
‘’Kalite‘’
Türkiye’deki teknik direktörlerin yüzde 90’ı Melo, Selçuk ve Eboue’li bir orta sahaya sahip olmak için kontratının önemli bir kısmından seve seve vazgeçer.
“İyi futbol iyi futbolcuyla oynanır” klişesini haklı çıkartan bir transfer stratejisinin Galatasaray’a sınıf atlattığı net bir şekilde gözüküyor. Taraftarlar yenildikleri maçlarda dahi futbol açısından tatmin olup evine dönecek bu da bir başka gerçek.
Melo’nun İtalya’da elde ettiği ‘Yılın Bidonu’ sıfatı ve Brezilya milli takımındaki etkisizliği ona önyargıyla yaklaşmama sebep olsa da Brezilyalı, hazırlık döneminden bu yana sergilediği futbolla göz kamaştırıyor. Sola ve sağa adrese teslim uzun toplar yapıyor, ikili mücadele kazanıp, topu çok çabuk ve doğru yerden başlatıyor. Selçuk eski günlerinden uzaktı ama klasını herkes biliyor. Eboue sayesinde Sabri de eski kimliğini kazanıyor. Elmander kariyerindeki disiplini her fırsatta ortaya koyarken, Sercan Galatasaray’da daha çok iş yapacak gibi duruyor.
Belediye maçındaki gibi olağanüstü tempoyla başlayan Galatasaray Ahmet Şahin’in kalesine gol olabilecek 6 şut atarken, tecrübeli eldiven dördünü başarıyla kurtardı, Melo’nun ve Elmander’in şutlarında kaledeki çaresiz adamdı. İlk yarıda Bance’nin gol olabilecek atağını son anda önleyen Gökhan’ın hücuma çıkarken yaptığı sakarlık, ilk Samsunspor atağında Mustafa’nın ayağından Muslera’nın bir daha mağlup olmasını sağladı. Kaleye gelen tek topun gol olmasını yorumlamak yerine, Gökhan’ın boşalttığı yere kimsenin gelmemesini konuşmak gerek.
Kazım’ın bu sonsuz kredisini ise akıl almıyor. Eğlencede başrolde (bkz gol sevinci), iş sorumluğuğa gelince nerede? Kazımlı 4-3-3 yerine 4-4-2 daha iyi gözüküyor. Samsunspor’da kaleci Ahmet’in dışında Selim, Domingues ve Bahia çok iyi oynarken, Galatasaray’ın güçsüzlüğü gözlerden kaçmadı. İki maçta da ilerleyen her dakika oyundan biraz daha düşen Sarı-Kırmızılılar’ın fizik kalite olarak tempoyu maçın bütününe yayması çok zaman alacak.
Kaleci Ahmet’in yaptığı hareket penaltıydı, ama kırmızı kart bence ağırdı.
‘’Sistem, Aydınlar'ı kusuyor‘’
Spor adamı dediğin; Fenerbahçe’yi, Galatasaray’ı, Beşiktaş’ı kuranlar gibi olmalı. Her yaşta Türk çocuğuna spor yaptırma, geliştirme, topluma kazandırma kaygısı taşımalı. Ama mumla arıyoruz, bulamıyoruz.
Bizdeki spor adamları, ne olursun olsun kazanmaya şartlanmış, kazanmak için her yolu kullanmaya programlanmış sevgisiz insanlar. Gerçi 12 Eylül’den sonra yaşananlar onları biraz da bu yolu kullanmaya mahkum kıldı. Ama kendileri cevaplamalılar; Biz Aydınlar’dan ne istiyoruz?
Aydınlar, Bakan Suat Kılıç’ın düzenlediği toplantıda, “Suçlu benim, her şey benim yüzümden” derken, karşısındakilerin düzeysizliğini ortaya koyuyor. Hiçbirine benzemiyor. Doğaldır ki, anlamakta da zorlanıyor. Orada, “Küme düşmek kalksın” diyen, ağzını parayla açıp parayla kapatan insanlar, Aydınlar’ı iş bilmezlikle suçluyorlar. O Aydınlar’ı seçen 201 oyu, sanki onlar vermediler! ‘Sanırım bir kriz çıkar, biz isteriz Aydınlar yapar’ diye düşündüler. Düşündükleri gibi olmadı. Bu seçimde de her zaman olduğu gibi projeler yarışmadı, Aydınlar listesini dilediği şekilde oluşturamadı. Şike krizini, süreçteki biçimsizlik nedeniyle yönetemeyen Aydınlar, seçimdeki listesini de aynı gerekçeyle iyi yapamadı.
Dünyanın en antidemokratik federasyon genel kurul yapısına sahibiz. Söz hakkı kulüplerde. Profesyonellerin ve amatörlerin bilinci olmadığı gibi söz hakkı da yok. Söz hakkı olanların durumu ortada.
Federasyon süreçte hatalar yaptı, kulüpler hiçbir şekilde yardımcı olmadı. Bir tanesi çıkıp (aslında hepsi olmalı) “Biz de şike yaptık. Biz de teşvik primi dağıttık. Sistemi besleyen, gelirleri artıran Fenerbahçe başta diğer kulüplerin de bu seferlik küme düşmesini istemiyoruz” deseler, hatta itiraf etseler; Futbol
Federasyonu istedikleri gibi bir çözüme belki katkı sağlar. Ama hiçbiri bunu yapmıyor.
Yasa çalışmaları aylarca sürerken, fikir belirtmiyorlar, Adalet Bakanı’nın, “Cezalar ağır” demesine rağmen ısrarcı davranıyorlar, sonradan ağlaşıyorlar. Vergilerini zamanında ödemiyorlar, bakanlıkların kapısında yardım için sıra tutuyorlar. Sporcuya paralarını ödemiyorlar, ‘UÇK kaldırılsın da, 4-5 sene kazanalım’ diye ödün kopartmayı da başarıyorlar. Birbirlerinin futbolcularını ayartıyorlar, hakemleri baskı altına almaya çalışıyorlar, çoğunlukla taraftar gruplarını besliyorlar, hep mazeret üretiyorlar; sonrasında da Mehmet Ali Aydınlar’ı beğenmiyorlar. 4 büyükler hariç; kulüplerin genel kurul üye sayıları, 200-300 kişi, kendilerinden camia diye bahsediyorlar. Hiçbir zaman çözüm odaklı yaşamadılar, para dediler, istediler. Kupa dediler, ikincilik başarısızlıktır dediler, şampiyonları lekelediler, şimdi cezayla karşı karşıya olan kulüpleri kurtarmaya çalışıyorlar. Vicdanlarını temizlemek için değil, adalet duygusu yayılsın diye değil, gelirleri azalmasın diye. İşte bu yüzden bu sistem, Mehmet Ali Aydınlar ve benzerlerini kusar. Kendilerine benzemeyen, kuralları uygulayan insanlara saygı da yok, sevgi de.
Onlar spor adamıysa, suçlu tabii ki Mehmet Ali Aydınlar! Aydınlar istifa diyoruz, her şey eskisi gibi devam etsin!
‘’Bu gol bizi götürür‘’
Arda frikik kullanmak için beklerken heyecanımız büyük, umudumuz azdı. Zira bütün gece kırılma anlarında şans rakipten yanaydı. Arda hepimizi sevince boğarken golü aslında Kazakistan’a değil, Avusturya ve Belçika’ya attı.
Şüphesiz takımımızın yıldızı o. Arda ilk yarıda iyi oynamasa da, zeka ve yeteneğiyle maçı koparacak işleri önceden yaptı. Skor 1-0 iken Kazım’a verdiği pas maçı bitirecek cinstendi, Kazım atamadı. Skor 1-1 iken penaltıyı aldığımız pası da o attı, Burak direğe takıldı. Velhasıl kelam klasıyla fark yarattı. Bir de üstüne maçı kazandıran golü atınca, maçın kahramanlığına hak kazandı.
Aslında her şey de kötü gitmemişti. Azerbaycan, Belçika’yı çelmelemişti. Bu gol bizi finallere götüreceği gibi futbolsuz günlerimize de renk kattı.
Kazakistan’la oynuyoruz, Eylül ayının ikisi sahaya çıkan 11’de Volkan, Sabri, Serdar, Hakan, Selçuk İnan, Emre, Kazım bu sezon ki ilk resmi maçını oynuyorlar. Sonradan oyuna giren Selçuk Şahin de. Maç eksiği kadar konsantrasyon eksiği de var. Kazakistan’ı yendiğimize üzülecek değiliz. Bu galibiyeti de küçültmeye hakkımız yok. Avusturya’dan alınan puanlardan daha değersiz değil.
Burak kariyerinin en klas gollerinden birini attı, çok çalıştı, penaltıyı kaçırdı ama sahanın en etkili isimlerinden biri olmayı başardı. Bir de şu ilk topları düzgün kontrol etse! İlk yarıda birisi Hakan’ın, diğeri Emre’nin paslarını göğsünde iyi yumuşatabilse, ikinci yarıda Arda’nın pasında topu ayağıyla iyi kontrol edebilse belki de üç gol daha atacaktı. Fizik kalitesi mükemmel, fandimentalında maalesef eksikleri var. Çalışarak bunları da aşar.
Aptalca bir hakem-yardımcı hakem işbirliğiyle golümüzü iptal eden acemiler, Selçuk’u haksız bir kırmızı kartla da oyun dışı bıraktı. Avusturya maçı öncesi son dakikada attığımız golle kazancımız, Emre’nin sakatlığının ardından da Selçuk’un kırmızıyla hasarımız büyük. Turnuvanın en önemli maçını salı günü oynayacağız, Hiddink bugüne kadar yapamadığı katkıyı dileriz Avusturya’da yapar. Hepimize böyle bir borcu var.
‘’Sporda yeni dönem, yeni umut‘’
Bugüne kadar çok sayıda Spordan Sorumlu Devlet Bakanı ve GSGM Genel Müdürü ile çalıştık. Kimisini çok ağır bir dille eleştirip, kimisiyle darıldık. Hepsi, elinden gelen hizmeti yapmaya gayret edip zamanı gelince bayrağı bir başkasına devretti.
En çok çatışıp, en çok eleştirdiğimiz Mehmet Atalay döneminde elde eden kazanımların meyvalarını şimdi yiyoruz. Daha sonra görevi devralıp pek çok başarılı projeye imza atan sevgili kardeş ve dostumuz Yunus Akgül de görevini bir başka dostumuz Mehmet Baykan’a devretti.
Akgül döneminde yapılan pek çok büyük organizasyonun altından alnının akıyla çıkmayı başardı. Düzenlediği şampiyonalar, yaşadığı sportif başarılar bir yana, bence en önemli projeleri de yürümekte olan Olimpik sporculara sağlanan kaynaklardı. Onun yaptıklarının karşılığını da Londra’da alacağız. Ekonomik anlamda tüm federasyonlara sınırsız kaynak sağlayan Akgül bayrağı daha da yukarı taşıdı. Bundan sonraki yaşamında da spora önemli katkılar sağlayacağından şüphem yok.
Ancak ne eski genel müdürler, ne Atalay, ne de Akgül hayal ettiklerinin büyük çoğunluğunu yapamadı.
Kabinenin en genç bakanı olan Suat Kılıç, coşkulu ve aslına bakarsanız sert başladı. GSGM genel müdüründen başlayarak kilit noktalardaki pek çok insanın istifasını alması, siyaseten ters partilerin iktidar değişikliğinde görülen cinsten. Bu kadrolar da AKP döneminde oluşturulduğuna göre Kılıç’ın kararı “bizim adamlarımız gelecek” diye yorumlanamaz.
Hem Kılıç’ın, hem de Baykan’ın işi çok zor.
Genel müdürün il müdürünü görevden alamadığı, yetersiz genel müdürün ancak görev yaptığı şehrini değiştirebildiğini, onların da mahkeme kararıyla geri geldiğini biliyoruz.
Genel müdürün antrenör istihdamı için bekçi-bakıcı kadrosundan ihale yaptırdığını, bazı il müdürlerinin antrenör açığını kapatmak için parmağını kıpırdatmadığını da biliyoruz.
Futbol hariç bu ülkenin faal sporcu sayısının 200 bin civarında olduğunu daÖ
2020 olimpiyat oyunlarını düzenlemeye adayız ama bu ikiyüzbin faal sporcumuza karşılık, devletin istihdam ettiği kadrolu ve sözleşmeli antrenör sayısı yaklaşık 1000Ö
BESYO’lardan mezun olan beden eğitimi öğretmenlerinin iş bulamadığı, bu yüzden ilköğretim okullarında beden eğitimi derslerine üstelik ders sayısı artmasına rağmen spor bilgisi sıfır rehberlik ya da başka branş öğretmenlerinin girdiğini, derslerin boş geçtiğini, çocuklarımızın spora yöneleceği yaşlarda, spordan uzaklaştırıldığını da biliyoruz. İlk öğretimde okul başına düşen beden eğitimi öğretmeni sayısı 0,65 ise “spor okullara girdi” diyen insana elbette hep şüpheyle bakacağız.
Sağlıklı yaşam için spor politikamızın olmadığını da biliyoruzÖ
Bunu Kılıç da biliyor, Baykan da elbette.
Sorun devletin, daha doğrusu maliye politikalarının “sporun” önünü tıkamasıdır.
Madalya temelli başarı anlayışını, herkesi sağlığına kavuşturmak için yaygın spor anlayışıyla değiştirmek zorundayız.
Suat Kılıç kabinedeki abileriyle, “kavga etmek pahasına” şu tıkanıklığın önünü açabilirse ne ala yoksa o da Bakan olarak hizmet etmeye çalışmış bir insan olarak tarihteki yerini alacaktır. Çoğu insan hafife alsa da benim neznimde Türkiye için en önemli bakanlık makamı Spor bakanlığıdır.
Küçücük hamlelerini “devrim” diye anonslayan medyadaki yazarların durdurucu etkisine kapılırsa, nesiller boyunca saygıyla anılmasını sağlayacak reformları yapmaktan geri kalacaktır.
Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütünün liderini, kulüplerin ve sporcuların sorunlarını bilen Baykan tercihi çok başarılı ama yetmez. Bu sistem değişmezse bakanını da yer, genel müdürünü de. Onlara bir şey de olmaz. Bu sistem çocuklarımızı yemesin artık...
İki spor adamına da başarılar diliyorum...
‘’Kutlualp'in fikrini tartışmak lazım‘’
İki gün önce TRT Spor’da yayınlanan Basın Tribünü programında konuğumuz Hakan Bilal Kutlualp’ti. Dünkü gazetelerde gördüm ki, söylediği sözlere hiç yer verilmemiş. Üyeliği askıya alınmış bir kişinin, şike konusunda söz söylemeye hakkı yoktur diye düşünenler elbette olabilir. Ancak Fenerbahçe’nin içerisinde bulunduğu sıkıntılı süreçte son derece hassas ifadeler kullanan Hakan Bilal Kutlualp’in bir fikrini Fenerbahçeliler mutlaka tartışmalı.
Mehmet Ali Aydınlar’ın, ‘Avrupa Kupaları’na katılmakla ilgili kararı kulüpler kendileri vermeli’ ifadesini eleştiren Kutlualp, Fenerbahçe Yönetimi’ne ise bir çağrı yaptı: “Tutuklulara herkes üzülse de, Türkiye Futbol Federasyonu ve Fenerbahçe Yönetimi’nin ayrı ayrı vereceği kararlar, kulübümüzün geleceği hakkında çok belirleyici olacak. Yöneticilik karar verme sanatıdır. Yöneticiler ‘Biz suçsuzuz, dileriz bir şey olmaz’ demek yerine, konuyu etraflıca masaya yatırmak zorunda. Türkiye Futbol Federasyonu’nun, ‘Fenerbahçe şike yapmıştır’ kararını verme ihtimali küçücük bile olsa, kulübümüzün geleceğini kurtarmak adına bir sene Avrupa Kupaları’na katılmamayı gerekirse göze almalılar. Fenerbahçe, Avrupa Kupaları’na bir sene katılmazsa hiçbir şey olmaz. Süreç sonunda federasyon eğer Fenerbahçe’yi suçsuz bulursa -ki dileğimiz budur- şu an yönetimde bulunanlar, Avrupa Kupaları’na katılmama kararı verdikleri için en fazla istifa ederler. Ancak federasyon kulübümüzü suçlu bulursa, alınmış bu karar kulübümüzün önümüzdeki
4 senesini kurtarır. Önümüzdeki senelerde Şampiyonlar Ligi’nde oynamamızın yolu açılır” dedi.
Ortaya çıkan tapeler, teknik takipler Sarı-Lacivertli kulübün bu süreçten maalesef hasarsız çıkmayacağını düşündürüyor bana... Kutlualp’in fikrini paylaştığım bazı arkadaşlarım, ‘yönetimin böyle bir karar alması şikeyi peşinen kabul etmek anlamına gelir’ diyor. Hatta ekliyorlar: İngiliz kulüpleri Avrupa’ya 5 sene gidemedi de ne oldu? Suçluysak gitmeyelim!
Şike operasyonunun daha ilk günlerinde federasyona giden Fenerbahçeli yöneticilerin Aydınlar’a, “Eğer düşeceksek bize süre verin, yabancı futbolcularımızı satalım. Maddi zararımızı ne kadar azaltsak kârdır” dediklerini biliyoruz. İşte tam da bu yüzden Kutlualp’in fikri ciddiye alınmalı ve tartışılmalıdır.
Kim bilir, Avrupa Kupaları’na katılmamak belki de Fenerbahçe’ye çok daha fazla kazandıracaktır.
(Lütfen küfretmeyin, tartışmayı Kutlualp’in fikri üzerinden götürürseniz daha şık olur.)
Kokteyl dernekleri!
İspanyol futbolcuların, meslektaşlarının meslek haklarını korumak için yaptığı grevden hepinizin haberi vardır. Xaviler, İniestalar, Ramoslar, Alonsolar, Casillaslar meslektaşlarına omuz veriyor, mesleklerine sahip çıkıyorlar. Sözleşmesi olmadan aylardır takım çalıştıran Mesut Bakkal’ın Ankaragücü camiasına yaptığı çağrı, yalvarma gibi duruyor. Paralarını alamasalar da, belirsizliğe rağmen antrenmanlarını sürdüren Ankaragücü futbolcuları kıvranıyor. Türkiye’de hem profesyonel futbolcular derneği (PFD), hem de antrenörler derneği (TÜFAD) var. Dostlar onları alışverişte görsünler. Hiçbir işe yaramazlar, bir de fırsat buldular mı, bıdır bıdır konuşurlar... Kokteyllerde onlar var, seminerlerde onlar var, kurs ücreti alırken onlar var, kriz varken ortada yoklar... Meslek grupları birlikleri olarak henüz hepsi taş çağındalar.
Aydınlar'a çağrı
Geçtiğimiz hafta gazetelerde TFF Eski Başkanı Mahmut Özgener ile Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım arasında tesis tamamlamak için para taleplerine ilişkin tapeler yayınlandı. Muhtemelen Mahmut Özgener, Fenerbahçe’ye para ödemek için ürettiği “Stadyum için bir proje yapın” önerisini, başka yöntemlerle diğer pek çok kulübe de uygulamıştır. Aydınlar’ın başkan olduktan sonra ilk söylediği şey de, federasyonu kurumsallaştıracağıydı.
Kurumsallaşmak şeffaflaşmayı da gerektirir.
Kulüp başkanı ve federasyon yöneticileri arasında yapılacak telefon görüşmeleri sonlanmalı. Tüm kulüpler federasyondan tüm taleplerini yazılı yapmalı, cevaplar da yazılı olarak yanıtlanmalıdır. Kimse ilişkisi ile ekstra avantaj yaşamamalıdır. Talepler yazılı yapılırsa, kimse ahlaki olmayan bir talepte bulunamayacaktır.
Aydınlar’ın bu konuda bir ilke kararı alacağına da inanıyorum.