Arama

Popüler aramalar

‘’Değişmiyor‘’

Orta sahada direnci yüksek olan tek futbolcu Selçuk’un yükünü azaltmakla kalmadı, top kazandı, güzel paslar yaptı. Sivasspor, soyunma odasında, “İkinci yarıda 60’tan sonra forse edip defans arkasındaki boşluklardan yararlanıp kazanırız” planları yaparken, bir top kapıp güzel de bir gol atıp, başta hocası herkesi rahatlattı. Ama duramadı. Penaltı tartışmasına açık pozisyondan sonra Borjan’a kafayı çaktı! Herkesin bir öyküsü vardır, ama Engin’in mazeretini Terim nasıl hoşgörsün! Elmander’in bilerek yapmadığı fauldeki kırmızı kart ise doğruydu...

Şike sarmalında boğulmamış, çok kaliteli oyuncularla kadrosunu zenginleştirmiş Galatasaray’ın rakip kalede bu denli etkisiz olması anlaşılması zor bir durum. Fatih hoca, Melo’nun eksikliğinde Ayhan’la oynamak yerine Elmander’i Baros’la destekleyip 4-4-2’ye dönmüştü. Sistem değişikliği de çok anlamlı bir fark yaratmadı. Çünkü Galatasaray ilk 15 dakika dışında önde basamadı, 2. golün geldiği 57. dakikaya kadar öne doğru, çabuk oynayamadı. 6 doğru ve çabuk pas Elmander’i gol pozisyonuna soktu ki, Galatasaray kadrosu bu zenginliği her maç 10 kez yakalayacak nitelikte oyunculara sahip. Yapamıyorlar, çünkü güçsüz ve yavaşlar. Fizik kalitedeki yükseliş, sadece skora değil morale de yansıyacaktır.
Kazım önde olduğu gibi dörtlünün sağında da etkili olamadı. Gol ve gol pasları üretmesi beklenen Selçuk defansına en çok katkı yapan adamdı. Gollük pas üretemese de ilk devrede 2 çok kritik atakta son pasları önleyerek görevini yaptı. Ujfalusi, Semih’i rahatlatıyor, çok dengeli oynuyor, ama anlamsız bir kartla cezalı duruma düştü. Semih rahat ve güvenli. Pedriel’i çoğunda etkisiz hale getirdi. Semih’in kırmızı kart görebileceği penaltı tartışması olan pozisyonda bence hakemin kararı yerindeydi.. Ve onunla 3 maçtır gol yemeyen Muslera, Erman’dan gol yerken, hata pozisyon alamayan Semih’indi. Sağda Eboue, solda Riera belli kalitede de olsalar yürüyorlar, beklenenin yüzde 30’undalar.

FIFA klasmanında 2. sıradaki hakemimiz Bülent Yıldırım, Baros’un düştüğü pozisyonda penaltıyı çalmayarak doğru yaptı, ama sarıyı atladı. İkili mücadele gereği düştüyse faul ve penaltı, kendini yere bıraktıysa Baros’a sarı olmalıydı. Bence kararı doğru, uygulaması eksikti. Pedriel’de olduğu gibi!

27 Kasım 2011, Pazar 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Tükenmiş gibiler‘’

İddianamenin birkaç gün içinde açıklanmasının beklenmesi, milli maçlardan oyuncuların moralsiz dönmesi, 34 haftalık maratonu lider bitirecek olanın Play-Off vizesi dışında hiçbir şey kazanamayacak olması da etkendir. 90+2’de Volkan, Dede’nin mükemmel şutunu aynı güzellikle kurtararak takımının 3 puana ulaşmasını sağladı da, futbolun yavanlığı açısından yapılacak kıyıcı tartışmaları önledi...

Bienvenu’nün takipçiliğiyle attığı gol, Eskişehirspor ’un 20. dakikada doğru bir kararla Nadareviç’in atılması ve 10 kişi kalması, Fenerbahçe’nin maçı farklı kazanacağını düşündürdü ama yanıldık.
Sağda Gökhan ve Mehmet, solda Uğur ve Caner 10 kişi kalmış rakibi hırpaladı, Bienvenu bastı, pozisyon aradı ama o kadar. Emre orta saha yuvarlağında yürüye yürüye oynadı. Her ne kadar attığı paslarla atak yönünü mükemmel değiştirse de, üçüncü bölgeye hiç gitmemesi, dönen toplarda basmaması arkadaşlarını zorladı. Keza dokunulmaz Alex de aynıydı. Birkaç klas hareket, deparsız, top kazanmadan maçı tamamladı. Uğur’un maç eksikliği, Gökhan’ın eski günlerini aratan performansı bize yavan bir futbol seyrettirdi. Yakalanan birkaç gol fırsatı, Stoch’un şutunun direğe takılması önemliydi önemli olmasına da, hakemleri ve rakipleri fırçalamasına alışık olduğumuz milli takım kaptanının, tüm kulüp taraftarlarının sevdiği milli takımdan arkadaşı Gökhan’a attığı fırça kocaman bir ayıptı. “Olur böyle şeyler”, “Aslında saha dışında çok iyidir” laflarıyla geçiştirilemeyecek kadar ciddi bir ayıp. Birisi, “Emre’nin nesini örnek gösterirsin saha içinden” derse tek bir şey söyleyemeyecek miyiz?

Bekir çok iyi oynadığı maçta orta sahada ve hem de taç çizgisi kenarında gördüğü kartla notunu düşürdü. Bu vasat takımda oyunun iki yönünü de oynayan Özer’in daha çok süre alması gerek.

Eskişehirspor orta saha oyuncularını mücadeleleri için kutlamak, sıradaki kadro dışı kalmasından önce oynayacağı kosa süreli futbolu için Batuhan’a hoş geldin demek gerek. Nasıl olsa Emre gibi onun da kafası değişmez.

20 Kasım 2011, Pazar 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Avcı'nın maaşı ve kader anları‘’

Hiddink’e çalışmadığı 3 ay karşılığında 2 milyon Euro’yu henüz 3 gün önce ödemişken!
O da yine ‘evet’ demiş.
Hayır mı diyecekti Kasımpaşalı... 100 bin lira deselerdi, demeyecekti! İstismar ettiler...
Abdullah Avcı’ya bırakın 4 büyükleri; Gaziantepspor, Eskişehirspor, Bursaspor 150 bin liradan az maaş teklif edebilir miydi?
Bunun bir arası yok mu? Ya çuvalla ödüyoruz, ya da laf olmasın diye hakkından az veriyoruz.
Bu değer Abdullah Avcı’nın değeri midir, A milli takım teknik direktörlüğünün mü? İkisi için de az...
***
Abdullah Avcı, Ziya Doğan’ın yardımcılığından sonra, Doğan gidince, İstanbulspor A2 takımına postalandığında; 4 yamalı top bir o kadar da futbolcu vermişlerdi. Ziya Doğan, onu kendisinden sonra A takıma teknik direktör olarak görmek istediğini herkese söylemişti. O da ‘Çalışmam’ demedi. Üçüncü oldu. (Türkiye’de değişen bir şey yok, Beşiktaş altyapısında da bir ay öncesine kadar 7 takıma toplam 16 top vardı...)
Galatasaray altyapısında da harikaydı.
Sonra onu Ünal Karaman milli takımlara kazandırdı. Yeniden yapılanma dönemiydi. Altyapı futbolcularını tanıyor diye 19 yaşaltı milli takımını verdiler. Mutlu mesut yola çıktı. Telefonu çaldı. Görev dağılımı yapıldıktan sonra 17 yaşaltı milli takımını alan Cem Pamiroğlu, Ünal Karaman’a “17 yaşaltı çocukları tanımıyorum. Ben 19 yaşaltını çalıştırsam daha faydalı olurum” demiş. Avcı’ya sormuş Karaman hoca; “Değiştirir misin?”
Değiştirir. Kaderini de, tarihi de...
U17 Avrupa Şampiyonu, dünya dördüncüsü bir takım... Sportif başarı kadar heyecan veren bir başka unsuru unutmamak lazım: Çağdaş, akıcı bir hücum futbolu...
Biz Avcı’yı orada sevdik...
Takımıyla büyümesine izin verilmeyen Avcı, Fatih Terim’in döneminde özellikle 4 büyüklerde elde ettiği şöhretin ve ‘siz bilirsiniz hocam’cıların yaptığı mobbinge rağmen direnmeye çalışır. Takımının yaşı bir daha düşürülür. A2 liglerinin planlaması yapılacaktır. Abdullah Avcı der ki, “Ben bu ligde çalıştım. 94’lüler arasında 4-5 yetenekli çocuk var, çok oyuncu çıkmaz. Ligi 95’lilerle oynayalım”.
“Ona biz bir bakacağız, 4 mü çıkar çok mu çıkar” cevabını alır. Öztürkçesi, “Sen anlamazsın bu işlerden”dir. Hayatlarında hiçbir kulübün altyapısında çalışmamış, bir saat harcamamış şöhretli yardımcılar ise büyük hocayı hararetle onaylar.
Eski futbolcudur, ‘bizim zamanımızda’ diye başladığında, “Aa sen futbol da mı oynadın! Nerede oynadın?” cıvıklıklarıyla karşılaşır.
En son bir yemek dönüşü liderin, kahramanın önünden yürüdüğü için hakarethamiz bir ifadeyle karşılaşır. “Bazıları fazla havalandı” diye seslenmiştir arkadakilerin patronu. Geriye döner bir bakar ki; diğer yardımcılar ördek sürüsü gibi liderin ardından gelerek ‘saygı’ sunmaktadır. (Oturma kalkmada, biat etmede gösterdikleri özeni keşke çalışmalarına da yansıtsalardı!)
***
İBB macerasını hepimiz biliyoruz.
Daum, Del Bosque, Aragones, Zico, Rijkaard, Gerets, Güneş ve Terim gibi büyük kariyerleri olan pek çok değerli teknik adamı yendi.
Bileğinin hakkıyla geldi.
Sanıyorum ki, daha öncekiler gibi değişmez. Kanaat önderi kabul edilen medya baronlarıyla ilişki kurmak için mesai harcamaz.
Biat edenlerle değil, bilgiyle, samimiyetle çalışanlarla yürür.
İzleme komitesi, ahbap çavuş ilişkileriyle ‘çalışanlara’ bırakılmaz.
Van Hooijdonk gibi önemli değerler kendi ülke futbollarına hizmet ederler!
Bazıları yürüse de milli takıma alınmaz. İBB’de müsaade etmediği Fair-Play dışı davranışları herhangi birinin milli takımda yapmasına müsaade etmez Avcı, merak etmeyin.
Başkan yardımcısının Gümüşdağ, yardımcısının Okan Buruk olduğunu görüp, “Emre ne yaparsa yapsın kesilmez” diye düşünmeyin. Avcı milli takımı hiç kimsenin çiftliği yapmaz.
İyi olan, çabuk olan, dayanıklı olan, terbiyeli olan, taktik disiplini olan oynar.
Abdullah Avcı o pozisyona layık birkaç teknik adamımızdan biridir.
Hiçbir yere emek vermeden gelmedi.
Çok yakıştı.

19 Kasım 2011, Cumartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Hiddink'le bitmemeli‘’

Dünyanın en saygın teknik adamlarından biri olarak geldi, yine öyle gidecek ve gitsin. Hiçbir şey vermedi, sözüm ona adanmış bir hayat yaşayacaktı. Yaşamadı, en ufak da bir çaba harcamadı.

Daha ilk dakikada ayağımızdaki topu onlara verdik, duran top organizasyonunda Gökhan’ın kademesine oyuncu getiremedik, dönen topa Oliç’ten önce dokunamadık.

Almanya maçında olduğu gibi kendimizi paraladık. Yirminci dakikada Hırvat ceza alanında 5 kişiyle baskı yapıyorduk. Top bizdeydi, ama tek net gol pozisyonu yakalayamadık. Modriç’in şutunda Selçuk kendini siper edip bize bir nefes aldırsa da, dönen topu da onlar aldılar, boş adamı serbestçe topla buluşturdular, yapılan ortayla final umudumuza son noktayı vurdular.

Olmasa iyiydi ama üçüncüyü de yedik. Bu Hırvatistan gruplarda, Yunanistan’ı yenmeyi bırakın gol atamamıştı! Gürcistan’a yenilirken, Malta ve Letonya’ya deplasmanda üçer gol atmayı başarmıştı! Malta onlara gol attı,biz atamadık!

Mesele yenilmek değil. Mesele gerçeklerle yüzleşememek! Faturayı Hiddink ödemiyor, biz ödüyoruz. Hiddink gidecek, dertler bitmeyecek. Hiddink’e inancımı yitirmemin sebebi de, elenmemiz değil, federasyon yöneticilerinden kulüp başkanlarına, sporculardan medyaya gerçeklerimizi bizimle paylaşmayışıydı. Birkaç kişinin yaptığı uyarıları umursamıyorlar, o söyleseydi, basın toplantılarında yöneticileri silkeleseydi, onu dinlerlerdi, belki de değişir, değiştirirlerdi! Yapmadı. O, takımı yapmayı tercih etti. Halbuki takımı futbolculardan biri yapsa belki bir fazla yerdik... Neticede asli işini de yapmadı, şimdi yalvararak verdiğimiz görev karşılığında aldığı parayı değil, çaldığı umutlarımızı güle güle harcasın!
Futbolcularımız güçsüz, yavaş, dayanıksız, devamlılıkları yok. Çünkü ligimizde oyunu bozan, yavaşlatana protesto yok. Vasatın altındaki derbileri ‘Futbola doyduk’ diye yorumlayan çok! Bilimi terk edip, ‘gazla’, forma ağırlığıyla maç kazananlara övgü gani!

Volkan’a hem de keyifle küfredenler de bizden! Bu başkanlar, yöneticiler, yorumcular, teknik adamların ürettiği bu. Kimse şişinmesin! Organizasyonumuzun karşılığını aldık! Önce Azerbaycan’ın, sonra Almanya’nın attığı tokatlar yetmedi, Hırvatlar işi bitirdi. Ders alana: Sizin futbolunuz bitmiş. Mucize beklemeyin, bugün sünnet, yarın deniz yok. Teknik adamınıza, insanınıza güvenin!

12 Kasım 2011, Cumartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Fuat Çapa-Carvalhal farkı‘’

Kim derdi ki, “Beşiktaş 2-0 öne geçtiği Gençlerbirliği maçını puansız tamamlayacak!”
Birisi oyuncu satarak yaşıyor, diğeri aldıklarına kulübede yer bulamıyor... Ernst rakip defansın hatasında bomboş nasıl gol yaptıysa, Hurşut da aynısını attı. Mustafa Pektemek takipçiliğiyle nasıl gol bulduysa, Tum da aynı şekilde gol buldu... Cenk; Egemen’le iletişimsizliği yüzünden bir gol daha yerken, Ramazan önündeki oyuncularla hiç böyle bir sıkıntı yaşamadı. Bir önemli fark daha var elbette. Beşiktaşlı oyuncular kulübedeki hocalarına ve formalarına, Gençlerbirliği oyuncuları kadar saygı duymuyor. Sezon başında hemşerilerine ziyadesiyle teslim olmuş gözüken Carvalhal, Guti’den sonra kendine dokunulmaz sananları bekletince Kartal daha dengeli oynamaya başladı. Ernst formasını aldıktan sonra takıma Egemen’le birlikte en çok katkı yapandı, orta saha oyuncularımızın pek yapmadığı işi yapıp defans arkasına koşunca Simao’nun güzel pasında ödülünü de aldı.
Ancak 2-0’lık skor ve güçsüzlük Beşiktaş’ı kalesine yasladı. Veli dışına Ernst de dahil kimse hücuma destek olmak için çıkmadı. Simao ve Quaresma’nın defansa hiç yardım etmeyişi, oyunu tamamen Fuat Çapa’nın oyuncularına bıraktı. Başta Soner, sonrasında Cem Can, Mehmet ve Oktay olmak üzere Gençlerbirliği sürekli bastı, tempo yaptı. Nefes aldırmadı. Elbette, hafta içi oynanan o gerilimli maçın da Beşiktaş’ın düşüşüne etkisi vardır ama Beşiktaş’ın tesislerdeki ağırlık salonunun kapalı olmasının etkisi yok mudur bu fiziki düşüşte! Yıldırım Demirören Tayfur’u bekliyor, Carvalhal’e dokunmuyor. Aylardır tıkı olmayan Q7’ye diyeceğimiz zaten olamaz. Yönetim onu Almeida’yla birlikte 50 milyona Euro’ya satacak! Carvalhal ise skor 2-2’ye geldiği anda Pektemek ve Almeida değişikliği yaparak büyük kulüp hocası olmadığını kanıtladı.
Fuat Çapa’nın Gençlerbirliği’nde Carvalhal kadar kredisi yok! Takım 2 maç sallansa yerine 10 teknik adam bekliyor.
Her değişikliğiyle oyunda fark yaratan, transfer yapmasa da sezon öncesi hazırlığında fark yaratan Fuat Çapa ile futbolcularını alkışlıyoruz.

07 Kasım 2011, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Nazar boncuğu‘’

Galatasaray’ın Gaziantepspor maçından sonra hakemi ön plana çıkartmaktansa yazımın girişinde, “Önce sağlık ekibiyle başlayalım. Yarattıkları ‘mucize’ işe yaramıştı! Kasığından sakatlanmış Engin ve arka adalesinde problem olan Kazım iyileşmiş olarak sahadaydı. Daha maçın başında Kazım, Dany’nin dalgınlığından faydalanıp, Selçuk’a golü yaptırdı, ama talihsizlik sonrasında Galatasaray’ın peşini hiç bırakmadı. Golden 10 dakika sonra Kazım yine adalesini tutarak dışarı çıkarken, Engin’in başına bir şey geleceğinden endişelenenler Gökhan’ın arka adalesini tutarak çıkmasıyla ‘zemini’ suçladı. Koskoca Amerikalı kondisyonerin işini kötü yapması söz konusu olabilir mi! Ya zemindendir, ya da nazardan!” demiştim.
Gökhan Zan, Kazım, Engin, Baros sakatlıkları yüzünden Kayserispor maçında oynamadılar. Üstüne Yekta da sakatlandı.
Fatih hoca da maçtan sonra benim yaptığım ironideki sözcüğü kullandı.
Nazar!
5 ayda hiç sakatlık yaşamayan Galatasaray’daki sakatlıkları nazara bağladı...
Benimki ironiydi, hocamınki ironi mi, gerçek düşüncesi mi bilemedim...
Terim’in komutasında Avrupa Şampiyonası’nda yarı final oynarken 14 sağlam oyuncu kalmıştı. Çok sayıda futbolcu, sonrasında aylarca oynayamamıştı. Futbolcular istemediği için Piri antrenmana çıkamamıştı. Tamirat Cevat hocamıza (Güler) kalmıştı. Ben de bu Scot Piri’nin, hem de yardımcısının ‘kurtarıcı kondisyoner’ olarak getirilmesini eleştirmiştim.
Zira, Türk teknik adamın neler başarabileceğini 10 yıllar boyunca kanıtlayan Fatih Terim, Galatasaray’ı UEFA Şampiyonu yaparken yanında Scot Piri değil, bu toprakların yetiştirdiği insanlar vardı. Ve o Galatasaray’da sakatlık olmaz, rakipler nefes alamazdı.
Bu nazar meselesi sezon boyunca sürecek gibi... Bonservislerine ve kendilerine milyonlarca euro ödenen futbolcular nazara mağlup olmamalı. Herkese bir nazar boncuğu takılmasını öneriyorum.
Allah hepimizi nazardan saklasın...

Karanlık icat

Aşağıda okuyacağınız ve bir hafta önce yayınlanan haberde, “Fenerbahçe’de Serdar Kesimal’ın sahalara dönüşü beklenenden daha kısa olacak. Tendonunda yırtık bulunan yıldız futbolcunun normalde ameliyat olması gerekirken, kulüp doktoru Ertuğrul Karanlık spor hekimliğinde çığır açmaya aday bir tedavi yöntemi geliştirdi. Serdar’a “Hemen ameliyat olma tedavi deneyelim” diyen Karanlık; Almanya, İngiltere ve ABD’den 3 farklı ilaç karışımı yapılarak oyuncuya enjekte etti. Vücuda kesinlikle zararı bulunmayan bu tedavinin ardından düz koşularda kendini deneyen milli futbolcuya bugün yükleme yapılacak ve vereceği tepkiye göre takımla çalışmalara katılacak. Bir hafta boyunca oyuncunun durumu gözlemlenecek ve spor hekimliğinde bir ilk yaşanacak” diyordu.
Karanlık’ın bu mucizesini sorduğum spor hekimi arkadaşım, “Ertuğrul Karanlık’ın yaptığı bu iğneler homeopatik tedavide Avrupa’da 200 senedir kullanılan, yaklaşık 50 senedir de ilaç sanayinde fabrikasyon usûlü üretilip tüm Avrupa ve ülkemizde yaygın olarak kullanılan bir tedavi şeklidir. Uygun yapıldığında olumlu sonuçlar vermekte, ama bunu yapanlara yapılan sihirbaz, mucit gibi yakıştırmalar ‘reklam kokan hareketlerden’ başka bir anlama gelmemektedir” cevabını verdi.
Bir de kısa özet yapayım:
Doktor: Milli takım doktorlarının yazdığı rapordan Gökhan Gönül’ün kaburgasındaki sakatlığı tespit edemeyen ve ‘çık oyna’ diyen, gazetecilere göre mucize adamÖ
Labaratuar: Fenerbahçe Kulübü
Denek: Serdar Kesimal
Türk spor hekimleri, federasyon sağlık kurulu, Fenerbahçe Yönetimi ve teknik heyeti hepinizi kutluyorum.
Bu mucize yönteme Serdar’lar kurban olsun...
Tebrik ederim Ertuğrul hoca, siz doktor değil, gerçek bir sihirbazsınız...

Beşiktaş Sancaktepe’de!

Senelerdir yazıyoruz, “Beşiktaş Fulya Tesisleri’nin durumu feci” diye... Şarapçıların önünde antrenman yapan, konteynırlarda soyunan çocuklarımızı. Tesisin içler acısı halini.
Beşiktaş Yönetimi kılını kıpırdatmadı. Altyapıda sorun bir değil, bin tane...
Federasyon, Beşiktaş alt yapı takımlarının Fulya’da resmi maç yapmasını yasakladı. Tesis ve güvenlik yetersizliğinden...
Hafta sonu Dereağzı’nda oynanan Fenerbahçe-Galatasaray maçlarını seyrettik. Gıpta ettik.
Atla deve de değil.
Beşiktaş kulübesine dahi giremeyen bir profesyonelin maliyetinin yarısına yapılır o tesisler.
Çocuğuna kendi tesisinde maç yaptıramayan, tesisinde rakip çocukları ağırlayamayan, çocuklarını camialarına yakışır tesislerde oynatamayan, geleceğe hazırlayamayan kulüp ne kadar büyüktür?
Kim kadar büyüktür?
Büyük müdür?
Ya yöneticileri!

02 Kasım 2011, Çarşamba 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Ayhan...‘’

Sakatların ve cezalıların yokluğunda, kadro kurmakta zorlanacağı düşünülen Galatasaray’la ilgili en güzel yorumu, Lig TV muhabiri Pınar Argun’un sorusunda Kayserispor Teknik Direktörü Şota Arveladze yaptı:

“Galatasaray’da kötü futbolcu mu var?” Cevabı da sahada gördük. Galatasaray’da kötü futbolcu yok, şans bulamayanalar var. Kaptanlık bandıyla sahaya çıkan Ayhan, genç kardeşlerine profesyonellik ve klas futbolculuk dersi verir gibiydi. Ustalığıyla, Melo’yu da Selçuk’u da Riera’yı da rahatlattı. Haftalardır forma giymemiş olsa da, en çok koşan ve mücadele eden adamdı. Keşke Türk futbolunun yakın geçmişteki umudu Aydın da, Ayhan abisini örnek alsaydı.

Galatasaray, son derece soğukkanlı, bilinçli ve planlı oynadı. Geçen sezonu Kartal’da geçiren Semih, Servet ve Gökhan’dan kötü oynamadı. Üstelik bir de artısı var, çok çabuk. Eboue, Sabri’yi, Yekta, Kazım’ı aratmadı. Aydın ise Kazım’ı dahi arattı. Ujfalusi, Melo ve Elmander aynı standartlarındaydı. Ama Elmander farklı. Çünkü kendisine destek çok az geliyor. Yine de yılmıyor, bıkmıyor, sertliklere rağmen rakiple didişmiyor. Defansa yardım ediyor, bir de gol atıyor. Onu alanları tebrik etmek gerekiyor.

Maçın büyük bölümünde oyunun mutlak hakimi olan Galatasaray, golün birini duran toptan diğerini de Eren’in topu uzaklaştıramadığı pozisyonda, Selçuk’un takipçiliği ve klas vuruşuyla buldu.

17 yaşındaki Okay’a, onu ‘Futbolcunun yaşı yoktur’ zihniyetiyle sahaya süren Şota’ya bayıldım. Lider karakterli, ikili mücadeleden kaçmıyor, çok teknik, sahanın her yerini görüyor ve topu arıyor. Cem Sultan’ın yaptığı ikiye bir ve ortanın ardından Ömer’in kaçırdığı pozisyon, Kayserispor’un maçlarının her açıdan ne kadar zevkli geçeceğinin göstergesiydi. Kayserispor doğru yolda. Bir de Kayserililer bunu anlasa, bir de tribünleri doldursa.

Cüneyt Çakır olunca, herkes mum oluyor. Melo da her maçta kart arıyor. Futbolu ve tutkusuyla taraftarı kendine aşık eden Melo, anlamsız bir kırmızı görürse şaşırmayacağım.

31 Ekim 2011, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Hatalar zinciri‘’

Galatasaray galip başladığı maçı hasarı kolay tamir edilemeyecek şekilde tamamladı. 2 sakat, iki kırmızı kart cezalısı, mağlubiyetle yitirilen avantaj da cabası. Önce sağlık ekibiyle başlayalım. Yarattıkları “mucize” işe yaramıştı! Kasığından sakatlanmış Engin ve arka adalesinde problem olan Kazım iyileşmiş olarak sahadaydı. Daha maçın başında Kazım, Dany’nin dalgınlığından faydalanıp Selçuk’a golü yaptırdı ama talihsizlik sonrasında Galatasaray’ın peşini hiç bırakmadı. Golden bir 10 dakika sonra Kazım yine adalesini tutarak dışarı çıkarken, Engin’in başına bir şey geleceğinden endişelenenler Gökhan’ın arka adalesini tutarak çıkmasıyla “zemini” suçladı. Koskoca Amerikalı kondisyonerin işini kötü yapması söz konusu olabilir mi! Ya zemindendir, ya da nazardan! Sakatlıklar ve mecburi değişiklikler Galatasaray’ı sendeletirken, iki güzel gol ve hakemlerin büyük hatası soyunma odasına giderken ev sahibini “bir puan iyidir” noktasına taşıdı. Elbette hakem olmadan bu maç anlatılamaz. Servet’e gösterilen kırmızı kartı Abdullah Yılmaz kendi iradesiyle gösterdiyse sıkıntı var. Çünkü pozisyonda mutlak gol şansı yoktu. Yardımcısının uyarısıyla gösterdiyse sıkıntı daha da büyük. Çünkü “Mutlak gol şansı”nın ne olduğunu ikisi de bilmiyor demektir. Bir takımı bu ligde 50 dakika bir kişi eksik oynatmak da maçın kaderine düpedüz etki etmektir. Yardımcı hakem Diyadin, seslenmek ya da bayrak çekmek yerine bir düdük alsa daha rahat edebilir. Bir de duygusal yönetim meselesi var. Bir takımın kaptanı hakem kararına haklı da olsa itirazdan atılamaz, hem de takım 10 kişiyken hiç! Kaptan, arkadaşlarının duygularını kontrol etmesini de sağlamalıdır. O bant daha dün gelen ve karakteriyle fark yaratan Ujfalusi’ye çok yakışacaktır. Elmander de her açıdan örnek bir futbolcu olduğunu yine gösterdi. Gaziantepspor’un ilk 2 golü mükemmeldi. Misafir takım benden alkışı oynadıkları oyun değil, anormal gergin atmosferde yangına benzin dökmeyerek aldı. Muhammet büyük kazanç. Umarım, Cenk’in yaptığını yapmaz, kendinden memnun olup ekstra antrenmanı bırakmaz.

27 Ekim 2011, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI