Arama

Popüler aramalar

‘’Türkiye mi? Ağlatmayın beni‘’

100 yaşından büyük kulüplerimizden Galatasaray’ın, başkanı Ünal Aysal’ın da konuşmasından haberdarsınız, Fenerbahçe Asbaşkanı Ali Koç’un da. Hatta Yıldırım Demirören’in 58. maddenin değişikliği için toplanan genel kurulda yaptığı konuşmayı da!
Bizdeki futbol siyasetini, milyonların gündemini belirleyen büyük yöneticiler öyle konuşuyor, bakın İngiltere’deki bir futbolcu neler söylüyor... Edip abi (Adanır) şahane bir haber yazmış... İngiliz kulüplerinin erken elenmesi üzerine İngiliz yorumcuların İspanyol futbolunu övüp kendilerini yermeleri üzerine, Manchester United’ın eski yıldızlarından Gary Neville mükemmel bir tepki göstermiş. Senelerdir anlatmaya çalıştığımız bilgileri bir kaç cümlede özetleyivermiş. Noktasına dokunmadan bir solukta okuyacaksınız.
Neville; “Kabul ediyorum, Barcelona dünyadaki en iyi takım. Fakat Real Madrid bu sezon La Liga’yı kazanacak gibi gözüküyor. Premier Lig’de kimin şampiyon olacağı son maça hatta son 10 dakikaya kadar gidebilir. Düşme hattı da senelerdir son haftalara kadar büyük bir çekişmeye sahne oluyor. Düşecek üç takım rahatlıkla ilk dörtteki takımları yenebiliyor. Şampiyonlar Ligi için ilk dörtte kimin olacağı son haftalara kadar çekişmeyle devam ediyor. Maçlar ortalama 35.000 seyirciyle oynanıyor. UEFA sıralamasında Premier Lig ilk sırada. İspanya ikinci!”
“Televizyon yayınları 208 ülkeye satılıyor, gelir 479 Milyon Pound. İspanya 150 ülke ve 132 milyon gelirle Premier Lig’in altında. Son 10 Şampiyonlar Ligi finalinde bizim 7, onların 4 takımı var.
Barcelona ve Real Madrid’in başarısının arkasına saklanmış bazı gerçekler var. La Liga takımlarının sadece vergi borcu 625 milyon Pound. Sadece Atletico Madrid’in 129 Milyon pound borcu var. 5 kulüpleri kayyumdan döndü. Bizde 2010 senesinde Portsmouth örneği var, ondan sonra gelir tablosu kulüpler arasında eşit dağıtıldığı için sorun çözüldü. İspanya’da en büyük payı ilk iki takım alıyor. Premier Lig’de oynayan hangi yabancı futbolcuya sorsanız, ‘Hem futbol hem de tesisler bakımından bundan iyisi yok’ dünyada diyorlar. Bizim yorumcular da yerden yere vurmak için fırsat arıyorlar.”
Bu kadar analitik yaklaşan, bilgiyi doğru düzgün kullanan bir futbolcuyu bırakın, yöneticiyi bırakın, başkan gördünüz mü Türkiye’de!
Yayın gelirlerinin paylaşımında Anadolu kulüplerine yüzde 3’lük toplam ekstra gelir verilmesi teklif edildiğinde sözde büyüklerin nasıl şahin kesildiğini hatırlar mısınız?
Ya da Anadolu kulüp başkanlarının büyük kulüp başkanları karşısında el pençe divan duruşunu gözden kaçırmış olabilir misiniz?
Profesyonel Futbolcular Birliği, Antrenörler Derneği var mı? Her yasa değişikliğinde taban birliklerinin oyu azalırken niye gık çıkmaz?
UÇK kaldırılıp, futbol emekçilerinin alacağı 10 yıl sonraya ertelenebilir mi İngiltere’de? Maç oynatabilirler mi?
Türkiye’nin 30 küsur ilinde 14 yaşından küçüklerin lisanslı futbol oynayamadığı ülkemize federasyon yönetimlerine hesap soran bir kişi var mı?
Sporda kirlilikle kavga için ağız birliği, gönül birliği eden kaç başkan, kaç teknik adam ve oyuncu hatırlıyorsunuz?
Ya da “hakikaten” rakibine saygı duyan kaç başkan biliyorsunuz?
Neville’nin İngiltere İspanya kıyaslamasını okurken düşündüm bizim hakkımızda ne düşünüyordur diye! “Avrupa Avrupa duy sesimizi, işte bu Türklerin ayak sesleri” diye bağırılır ya senelerdir.
Yayınlarımız hiçbir yere satılamıyor!
Bırakın şampiyonlar ligini, son 12 sene UEFA’da final, pardon yarı finalimiz yok!
Atletico Madrid’in borcunun fazlası bizim kulüplerimizde!
Çoğu gerçek bir incelemede kayyuma kalabilir!
Bizde de İspanya gibi en üyük payı 3+1 kulüp alıyor!
Bizde ispanya’dan fazlası da var. Anadolu kulüplerinin başkanları 3 büyük kulüp sempatizanı, hatta kongre üyesi, hem de gururla!
Neville, İngiliz yorumçulara İngiltere futbolunun değerini ve gerekçelerini anlatırken, biz de Platini’den himmet bekliyoruz... Sonra sayın bilmem kim, sayın başkan, en büyük başkan bizim başkan!
Hadi oradan...
Böyle başkanlarımız olacağına, Neville kadar zeki, bilgili, farkında, fair futbolcun olsun.
Hatta o bizim başkanımız olsun...

21 Mart 2012, Çarşamba 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Karakter ve kalite‘’

Sow’un golü de Alex’in golü de birinci sınıf futbolcuların ayağından çıkmış, birinci sınıf gollerdi. Öyle ki, Sow’un golü kasedine eklendiğinde 10 milyonun çok üstünde bir bonservisle alıcı bulacaktır. Alex’in attığı ise bonservisine yansımaz ama aşıklarına bıraktığı unutulmaz anılardan biri olarak yerini alacaktır.

İki takım da klasik onbirleriyle ve Saracoğlu klasiğiyle başladı. Fenerbahçe pozisyon yakalamadan daha önce belirttiğim gibi olağanüstü iki golle 2-0’ı yaptı. 21. dakikada Stoch kendisi için gol yaptığı pozisyonlardan birini yakaladı, atamadı. Fenerbahçe gol pozisyonu bulamasa da sahanın her tarafında inanılmaz bir iştahla basıyor, 2-0’ı gören Galatasaraylılar belki de bir başka 6-0 endişesine kapılıyordu. Ancak Saracoğlu sancısını daha önce yaşamamış, karakterli ve kaliteli isimler maçı bırakmadı, endişeleri boşa çıkardı. 11 oyuncusunun tamamıyla sahanın her yerinde pas yapan, basan, gol arayan Galatasaray sahne aldı. Fenerbahçe’nin arızaları ön plana çıktı. Misafir takım Aykut Kocaman’ın çözüm bulamadığı defansın göbeğindeki arızadan iyi yararlandı. Yobo’nun Necati’nin üstüne çıktığı pozisyonda Elmander koşuya başladığında, Serdar pozisyonunu da, rakibini de kaybetmişti.

Sonrasında da hep Galatasaray oynadı, Fenerbahçe savundu. Galatasaray 11 kişi oynarken, Fenerbahçe Alex’le 10 kişi mücadele ediyor, orta saha da top yapamayıp, defansta da pozisyon hataları yapınca Galatasaray’ın golü “Geliyorum” diye bağırıyordu. İsveçli’nin pası, Hakan’ın plasesi dengeyi getirdi. Baros direğe takıldığı pozisyonda ligi bitiremedi. Galatasaray’da herkes iyi, Selçuk mükemmeldi! Galatasaray 2 puan kaybetti, Fenerbahçe 1 puan kazandı.

“Mükemmel” bir takım olan Galatasaray keşke Avrupa’ya gidebilse...

18 Mart 2012, Pazar 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Muhteşem ikili‘’

Önceki maç yazımın başlığı “Selçuk gibi futbolcun olsun” idiyse de yazının içinde Türkiye’nin en iyi iki orta saha oyuncusuna sahip olmalarının altını çizmiş, Selçuk-Melo ikilisinden övgüyle bahsetmiştim. Onları izlemek futbolseverlere keyif, önlerindeki, yanlarındaki, arkalarındaki her oyuncuya da güven veriyor. Çünkü hücumdaysan defansta kademeye giriyorlar, hücumda sıkıntı varsa gol pası ve gol atıyorlar. Sıkıntılı ilk yarının ardından düğümü 10 dakikada çözdüler, Saracoğlu deplasmanına 9 puan avantajlı gitmenin anahtarı oldular. Selçuk’un muhteşem frikik golü izlenmeye değerdi. Bu arada Brezilya Milli Takımı’nda oynamasına rağmen İtalya’da “yılın bidonu” seçilen Melo keşke bonservisiyle alınabilmiş olsaydı.

Çabuk oynayan, topun kıymetini bilen Galatasaray coşkusunu ilk devrede skora yansıtamadı. Zira karşısında 6-1’lik Fenerbahçe mağlubiyetinden önemli dersler çıkartmış ve topu kaybettiğinde 10 kişiyle topun arkasına geçen bir Gençlerbirliği vardı. Çok iyi savunma yaptılar. Galatasaraylılar da tüm iyi niyetlerine rağmen Riera ve Engin’in pas hatalarıyla sonuç almaktan uzak kaldılar. Ante Kulusic son adamken Necati’yi düşürdüğünde hakem Hüseyin Göçek doğru kartı, yani kırmızıyı kullansa büyük avantaj yakalayacak ve 74 dakika bir fazla oynayacak olan Galatasaray yine kazanır ama üstünde “hakem kararıyla” damgası kalırdı. Göçek yanlış yaptı ama polemiklerin de önüne geçmiş oldu.

Sarı Kırmızılılar savunmada bir çok kez önemli yerleşim hatası yaptılar. İyi savunmayla oyunu dengeleyen Gençlerbirliği’nde 37’de Tum, Azofeifa’nın al da at pasını düzgün alsaydı, maç nasıl sonuçlanırdı kimse bilemez. Ama bence maç Fuat Çapa’nın öğrencileri için Tum’un o topu alamadığı dakikada kırıldı. Melo ön libero, Eboue sağ bek değil forvet gibi oynadıysa eğer Necati ve Elmander’in alan yaratması, Terim’in herkesi üçüncü bölgeye yollaması önemli bir sebeptir. Emre’nin direkten dönen şutu gol olmaya layıktı. Galatasaray yeni bir takım olmasına rağmen lidere yakışır bir futbol sergiliyor. Hepimizin beklediği derbi bizleri eminim ki futbola doyuracak. Bir de takımlarımız Avrupa kupalarına katılabilse şahane olacak.

11 Mart 2012, Pazar 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Beşiktaş ucuz atlattı‘’

Aldığı tüm topları kötü kontrol eden Almeida golü atıp Beşiktaş’ı öne taşıyınca “atamayana atarlar” klişesi İnönü’de ete kemiğe büründü... Ancak hemen ardından sezonun en güzel gollerinden biri geldi. Ardı ardına yapılan ikiye birler Burak’ın ayağından filelere gittiğinde futbolun adaleti biraz olsun yerine geldi.

Zira, Adrian’ın iki pasından ilkine Celutska dokunabilse, ikincisini Olcan iyi kontrol edebilse, ya da bu iki pozisyonda pası veren Adrian, kaleci Cenk’in önüne yuvarladığı topa iyi vurabilse Trabzonspor ilk 15 dakikada skor üstünlüğünü sağlamış olacaktı bile. Sonrası da var elbette... “Beşiktaş defansı acemiliklere son verecektir” dediğimiz anda Sidnei kanattan kaçan Adrian’a mükemmel bir pas verdi, Adrian da Olcan’a “al da at” dedi. Yine kaçırdılar, kaçırmaya doymadılar. Sonra da Burak sahne aldı. Biri Colman, diğeri Celutska’nın paslarında onun için penaltıdan kolay pozisyonları harcadı. 50. dakikada benim değerlendirmeme göre 6 net pozisyon vardı.

4 stoperinin ikisini kanat beki olarak kullanan Carvalhal, solda oynayan Ersan’dan da, sağda oynayan İbrahim Toraman’dan da beklediği verimi alamadı. Keza stoperde kullandığı Sidnei’den de... Yetmedi, sürekli hatalar yapan Beşiktaş defansından Ersan takımının yediği ikinci golde topu kafasıyla çizgiye doğru uzaklaştırmak yerine gol pası olarak penaltı noktasına yolladı!

Feci bir Beşiktaş, önceki maçlara göre harika bir Trabzonspor vardı. Colman, Adrian harikaydı. Volkan ve Olcan da arkadaşlarına uyum sağlayınca misafir takım inanılmaz bir pozisyon üstünlüğü yakaladı.

Beşiktaş bu futbolla Atletico Madrid maçında feci bir mağlubiyet alabilir, yenilseydi ilk 4’e girmeyi tehlikeye atacak olan Trabzonspor, bu futbolla Play Off’u ezeli rakipleriyle geçirebilir.

05 Mart 2012, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Aksu ve Arat'a teşekkür‘’

Enteresan bir Beşiktaş mali genel kurulu izledik. Çoğunlukla yapılan eleştiriler çok sertti. Tespitler de Beşiktaş’ın zor kurtulacağı, acı ilacın muhakkak içilmesi gerektiği yönündeydi.

Birincisi, en son Beşiktaş kongresinde Demirören’e yenilen ve Beşiktaşlılara acı ilaç vaad eden Murat Aksu’nun yaptığı konuşma ve mücadelesi haklıydı, bulunup okunmalı... Göreve soyunacak olan babayiğit şampiyonluk değil, ekonomik açmazlardan kurtulmanın formülleriyle yola çıkmalı... İkincisi, tüzük tadili muhakkak yapılmalı. İbra meselesi ile ilgili muhakkak düzenleme yapılmalı.

Divan başkanı Ali Rıza Dizdar aksini söylese de idari açıdan ibra edilmedi Demirören. Ne oldu? Hiçbir şey! Ne olacak! Hiçbir şey! Hiç kimse ibra etmeseydi ne olacaktı? Hiçbir şey... Tüzükte ibra olmazsa ne olur yazmıyor. Yazmalı... Üçüncüsü ve bence en etkileyicisi. Potansiyel başkan adaylarından Hasan Arat’ın, taraftarın çok sevdiği başka bir potansiyel başkan adayı Serdal Adalı’ya, Metris’te geçirdiği günlere dair yalnız bıraktıkları gerekçesiyle seslenip, “Çektiğin acılar için senden özür diliyoruz” dediği, yaklaşık 1450 kişinin dönüp Serdal Adalı’yı ayakta alkışladığı andı. Atmosferden gözyaşlarını tutamayanlar oldu ki; samimi ve hakikiydi. Çok şık oldu, çok güzel oldu...

Gökçek’i Platini’den uzak tutun!

Ankaraspor Onursal Başkanı Melih Gökçek’ten inatçısını görmedim. Öyle inat etti ki Ankaragücü’nün yönetimini aldılar. Kandırıldığını anladıktan sonra öyle inat etti ki Ankaragücü Bank Asya’ya düşerken kıllarını kıpırdatmadılar. Toparlanması için de önemli bir engel durumundalar. Toplam borcun büyük çoğunluğu Gökçek’in onursal başkanlığı yaptığı dönemde yönetime gelen yöneticilere. Yanlış bilmiyorsam 35 milyon lira alacaklılar... Neyse, konumuz da o değil... 15 Eylül 2009: Ahmet Gökçek Ankaragücü başkanı olduğunda (doğru ya da yanlış) Ankaraspor Bank Asya’ya düşürüldü.
Tahkim’e itiraz reddedildi.

Ankaraspor mahkemeye giderek TFF’ye dava açtı. 5 Ağustos 2010: Ankaraspor davasını çekmediği için TFF kulübün lisansını iptal etti ve kulübü tüm liglerden ihraç etti. 29 Haziran 2011: Tek aday olarak seçime giren Mehmet Ali Aydınlar, Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım ve Melih Gökçek’in kısa süreli toplantısının ardından, genel kurul oylarıyla kulübün TFF aleyhine açtığı davasını geri çekmesi karşılığında ihraç kararı kaldırılarak kulübün 1. Lig’den mücadeleye devam etmesi kararı verildi. Üstüne de 12 milyon lira tazminat ödeyerek.26 Ocak 2012: Melih Gökçek Süper Lig’e alınmaları için önerge verdi. Önerge teknik sebeplerle reddedildi.

27 Şubat 2012: Yıldırım Demirören başkan seçildi. Ligin önümüzdeki sene 22 takımla oynanacağı iddiaları gündemde. Küme düşme olmayacak, Ankaraspor da Süper Lig’e alınacakmış. Söz konusu Gökçek ise bu da olacaktır.

Özetle: Son 2 yıl 5 ayda Ankaraspor önce lig düşürüldü. Sonra lisansı iptal edildi ve tüm profesynel liglerden ihraç edildi. Sonra Bank Asya’ya alındı. Şimdi Süper Lig’e alınacak. Tek maç yapmadan bunu başaran Gökçek’in bu inadı devam ederse Başkent temsilcisinin Avrupa Kupaları’nda mücadele etmesi mümkün görünüyor. Çünkü UEFA Kongresi 20-22 Mart’ta İstanbul’da. Melih Gökçek’in şimdi de UEFA Başkanı Platini ile görüşmeyi planladığı iddia ediliyor. Tüm Türk takımlarının Avrupa Kupaları’na gidememesinin söz konusu olduğu dönemde Ankaraspor’un en azından UEFA ön elemeleri izni koparması sürpriz olmayacaktır.

Şaka bir yana 2 yıl 5 aylık bir süreçte Ankaraspor’un macerası Türkiye’de futbol yönetimlerinin, kurullarının nasıl kurallara sadık olduğunun ya da olmadığının belgesidir. Hepsini kutlarım...

29 Şubat 2012, Çarşamba 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Selçuk gibi futbolcun olsun‘’

Hiç de beklendiği gibi olmadı. Beşiktaş Almeida zoru yapıp uzatmada topu auta vurmasa, Galatasaray Elmander’le golü bulup galibiyete ulaşamayacaktı. Filmi çekilecek bir dakika! Yayıncı kuruluş 20 küsur kamera ile son iki dakikadaki bütün karakterlerin duygusal tepkilerini yakalamıştır. İyi bir müzik seçimiyle seyirci rekorları kıracaktır. Sorumsuzca kart görmesine ve maç içinde saçma işler de yapmasına rağmen 2 gol pası vermeyi başardı. Almeida’ya attığı pes şahaneydi. Almeida takımının golünü değil belki de 2.’lik şansını auta yolladı.

Türkiye’nin en iyi orta saha oyuncusu Selçuk’un pasında Elmander topu ağlara yollayınca, Beşiktaş’ın olağanüstü mücadelesi karşılığını bulamadı.

Carvalhal’in taktiği neredeyse saat gibi işledi. Defans dörtlüsünün önündeki Ernst, Veli ve Necip orta alanda Selçuk ve Melo’yu uzunca bir süre etkisiz kılmayı başardı. Sahayı enine doğru iyi kullanan Siyah Beyazlılar Galatasaray’ın presini kırmayı başardı.

Ancak yine de Selçuk’un varsa farkın var. Trabzonspor’un Bursaspor ile oynadığı Süper Kupa finalinde “İniesta” benzetmesini yaptığım ve çokça eleştiri aldığım Türkiye’nin “en iyi takım oyuncusu” yine farkını ortaya koydu. Attırdığı iki gol değil bunun sebebi. En çok koşan o. En doğru pası en doğru yere yaparak arkadaşlarını en müsait pozisyonda buluşturan o… Atak yönünü değiştiren, gol atan, attıran o, daha ne yapsın…

Bir başka açıdan da ön liberolarınla fark yaratacaksın. Selçuk ve Melo… Defansa yardım ediyorlar, oyun kuruyorlar, gol de atıyorlar. İkisinin toplam golü 16. Dile kolay…

Carvalhal’in oyuna müdahalesi çok iyiydi. Egemen’in sakatlığında oyuna aldığı Sidnei yerden havadan sıfır hatayla maçı bitirdi. İsmail’i alıp Mustafa’yı sahaya atması, 3-4-3’le golü kovalaması yerindeydi, etkili de oldu. Ancak, galibiyete Almeida engel oldu!

Galatasaray zaman zaman çok iyi oynadığı, rakip kalede en etkisiz kaldığı maçı oynadı. Hakan Balta, Engin, Emre son paslarda çok kötü olmasalar, Sarı Kırmızılılar bir maçta gol rekoru kurabilirler.

Galatasaray’ın yıllar sonra tam kadro olması ise bir başka yazı konusu. Sağlık ekibine de tebrik yollamalı…

27 Şubat 2012, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Savunma kevgir gibi‘’

Fenerbahçe’nin, Sivasspor maçındaki galibiyetin ötesinde iyi futbola devam edeceğini düşünenler fena halde yanıldı.

Halis Özkahya’nın 5. ve 10. dakikalarda Veysel’in Stoch’a yaptığı faulleri şarj olarak nitelendirmesi oyunun akışını değiştirecek nitelikteydi. Zira hadi ikincisi frikik olacaktı ve gol olma şansı düşük olabilir ama 5. dakikadaki penaltıydı.

Sert bir savunma kurgusuyla başladı Ersun Yanal... Ediz-Diego stoperde, Veysel sağ, Dede sol bekte ve orta sahada Hürriyet, Bülent ve Alper’le geçilmesi zor bir savunma dizilişi kurgulamıştı. Üstelik Kamara ve Erkan da savunmaya destek olma görevini bir an olsun aksatmadı. Plan mükemmel işledi. Stoch, Veysel’le birkaç ikili mücadeleye girdikten sonra oyundan düşüp, Alex de kademeyle durdurulunca Fenerbahçe ilk yarını uzatması bitene kadar tek şut atabildi. Bu savunma anlayışı, hücumu çok kısır gösterse de, Eskişehirspor, Fenerbahçe’nin sonuç almaya asla yetmeyecek oyununa karşı gol dışında maçı daha ilk yarıda bitirecek pozisyonları yakaladı. Serdar ve Kamara fırsatları gol yapabilse maç erkenden kopacaktı. Şampiyonluğun en güçlü iki adayından biri ilk yarıdaki tek tehlikeyi Alex’in frikiği ile yakaladı, onda da direğe takıldı.

Ersun Yanal’ın planı tıkır tıkır işlerken Fenerbahçe’de Alex dışında kıpırdayan olmayınca Eskişehirspor farkı açmayı da başardı. Alex dışında tek bir futbolcu rakibin dengesini bozacak iş yapamazken, oyun disiplini de kalmadı. Kamara’nın elini kolunu sallaya sallaya gole gidişinin başka açıklaması olamaz. Kamara, Veysel, Batuhan kaçırdı, Hürriyet’in şutunu Volkan kurtardı, iki şut da direğe takıldı! Kamara’nın golü ve Erkan’ın Gökhan’a attığı çalım görülmeye değerdi. Sow’un golü ümit verdi ama sertlik yok, tempo yok, oyun disiplini yok, en önemlisi takım savunması yok, tabii ki puan da yok!

Fenerbahçeli futbolcular son haftalarda taraftarlarına şampiyonluk hayali kurdurmayacak kadar kötü oynuyorlar.

26 Şubat 2012, Pazar 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Ateş'li Necati‘’

Galatasaray dün gece galibiyeti hak etmişti. Hele başlangıçtaki 25 dakika sezonun en iyi oyunlarından biriydi. Ligin topa en iyi sahip olan takımlarından biri olan Nurullah Sağlam’ın Mersin İdman Yurdu’na Galatasaray top göstermedi. Elmander’in vurmakta geç kalıp harcadığı 2 net gol pozisyonu, Hakan Balta’nın sıfıra inip bomboş durumda veremediği paslarla kaçan 2 fırsat, Barış’ın son anda kurtardığı vuruş, Selçuk’un auta giden şutu ve kullanılan 6 korner Galatasaray’ın ilk 25 dakikadaki ezici üstünlüğünün göstergesiydi. İbrahim 2 mükemmel kademe yapmasa gol çok da önceden gelecekti. Elmander çıktığında endişelenenler Necati’nin hemen sonra attığı golle sevindiler.

Goller için, siz “Necati’nin” diyin, ben “Engin’in”, diğeri de “transfer komitesinin”. Cebren gönderilen Necati, kerhen, biraz da çaresizlikten getirildi. Kalitesiyle transfer bedelini sanki şimdiden amorti ettirdi. Baros’un şımarıklığı nedeniyle kadroda olmaması durumunda hatırlanmamasına neden olacak kadar klas ve usta.

Elmander’in çıkışı oyunu dengelese de kırmızı kart 32 dakika bir fazla oynayan Galatasaray’a pozisyon zenginliğini yine getirdi. Atamadılar. Engin’in şahane vuruşu direkten döndü, Sercan bomboşken kredisini harcadı, Selçuk auta yolladı.. Atamayan Galatasaray Mersin’in en iyi oyuncusu İbrahim’in aşırttığı topta golü de Erhan’dan yedi. Necati bir daha imdada yetişti. Penaltı zor bir karardı ama bence yanlıştı, zaten tartışılacaktır... Ama o karar maçı bitirdi, o açıdan önemli...

Emre’nin Elmander’in kaçırdığı, Selçuk’un şutunda kalecinin kurtardığı, Necati’nin yüzde yüzlük pozisyona gireceği anda Baki Tuncay Akkın’ın ofsaytla kesilen ataklarında attığı paslar olağanüstü klas futbolcuların verebileceği nitelikteydi. Xavi, İniesta gibi... Çalışmaya devam. Sağolasın Fatih hocam...

Keza Engin. Necati’ye attırdığı gol bir yana, topu her zaman doğru yerden başlatıyor, yetmiyor defansına da yardım ediyor. Kırmızı kart gördüğü zaman, “can çıkıyor huy çıkmıyor” demiştim. Bilgin abi (Gökberk) de, “Engin’in kart görmeyen, arızasız modeli 10 milyon euro” cevabını vermişti. Bir teşekkür de onunu için.

Ceyhun 45 dakika Mehmet Topal’ı hatırlattı, Türkiye’deki en iyi oyunlarından birini oynadı.

Ebue tercihinde de çok haklı çıktı hoca. Çünkü usta. Hem savunma yönü ve kademe anlayışı mükemmel, hücum zamanlaması ve pas yüzdesi çok iyi, kondisyonu biraz eksik. Andre Santos’u transfer edip, Eboue’yi gönderen Wenger’in emeklilik zamanı gelmiş olmalı...

Galatasaray kaçıyor, yakalanması zorlaşıyor...

18 Şubat 2012, Cumartesi 11:00
YAZININ DEVAMI