‘’Türkiye finale gidecek...‘’
Dünya Kupası elemelerine hazırlanma, takıma yeni gelenlerin arkadaşlarıyla ve Avcı’yla tanışmasının çok ötesinde bir anlamı vardı Finlandiya maçının... Benim izlediğim en büyük Türk kalecisi Rüştü’nün Milli Takım’la oynadığı son müsabaka olması. Genç okurlarımız şu cümleden yine eleştiri çıkartıp, “Volkan, Tolga, Onur, Mert, Sinan var” diyeceklerdir ama onlar Milli Takımımız’ın orta sahayı geçtiğinde taraftarın heyecanlandığı ve maç anısı olarak yakalanan pozisyonları anlattığı döneme yetişemedi. Bir kaleci takımın yarısıdır. Rüştü de bizim beşinci torbadan Avrupa Şampiyosı finallerine kalışımızın, dünya üçüncülüğüne ulaşmamızın kahramanlarından ve aynı zamanda dünyanın en çabuk kalecilerinden biriydi. Şükür ki yalnızca Milli Takım’a veda etti. Yolu açık olsun...
Arda iyi oyunculuktan büyük oyunculuğa geçiyor. Topla harika işler yaptı, şahane paslar attı. İki gol pası da harikaydı.
Mehmet Topal’ın hücumun yönünü değiştiren muazzam paslarını görünce onu kadroya almayan Hiddink ve kurmaylarını kınamazsam içim rahat etmiyor! Burak özgüveni çok yüksek gerçek bir golcü artık. Tek meselesi ofsayta kolay yakalanmamak. Trabzonspor açısından da korkarım ki, 5 milyon euro bonservisiyle Burak’ı tutmak çok zor olacak... Rüştü’den sonra da kale emin ellerde, mesele yok. Hasan Ali ve Semih çok rahattı ve bu güzel formanın önemli alternatifi olacaklar, en azından hep 18’de kalacaklar. Egemen’in yokluğunda futbolculuğunun baharına dönen Bekir de forma bulacaktır. Gökhan Gönül ise eskisi gibi rahat olamayacaktır, çünkü Hamit bir başka büyük oyuncu ve sağ kanadı iki açıdan da çok iyi kullandı. Umut’u da özlemişim. Lugano’nun, “karşısında oynamakta en zorlandığım Türk” dediği Umut, keşke Burak’ın 80. dakikadaki pasını gol yapabilseydi. Maçtan önce TRT’de, “Bizi eğlenceli bir ciddi hazırlık maçı bekliyor” demiştim. Abdullah Avcı beni bir kez daha haklı çıkardı. Çabuk oynayan, futbolcunun aldığıyla birlikte, izleyene de zevk veren bir takımın oluşması uzak değil. İyi bir kadro var. Defans oturur, sol kanat istikrara kavuşursa ikincilik garanti, birinciliği de zorlarız. Hollanda maçına kadar da hazır oluruz. Kulüplerimize UEFA’dan ceza gelmezse, her şeyin çok güzel olacağına inanıyorum. Hazırlık maçının sonucu önemli değil. Ben Gürcistan maçından sonra bu maçın ilk 45 dakikasını da çok sevdim. Abdullah Avcı ve milli futbolcularımızın yolu açık olsun. Çünkü zevkli, neşeli, eğlenceli, sadece futbolun konuşulduğu takımlara ve başarıya açız...
‘’Korkuyorum‘’
Başbakan’ın, “Avrupa’ya 5 yıl gitmezsek ne olur?” dediğini de hatırladım, Yıldırım Demirören’in, Mehmet Ali Aydınlar’a istifa çağrısı yaptığı genel kurulda, “Gerekirse Avrupa’ya 3 yıl gitmeyelim. Ne olur” dediğini de...
Bir ülkenin siyaseten ve spor açısından en önemli insanları boş yere bunu söyler mi?
Düşünüyorum da; Mehmet Ali Aydınlar ve yönetimi UEFA ile diplomasiyi götürüp, onları puan silme cezasıyla ikna ettikten sonra, “Yarım puan bile silinemez” restinin ardından, UEFA’dan “eğer puan silmezseniz, cezayı ülke olarak alırsınız” uyarısı aldığımızı, Aydınlar’ın istifa ettiğini, Şenes Erzik’in bu nedenle tüm ülke onu isterken koşar adımla “kaçtığını” hatırlıyorum.
İyi niyetli yorumcu arkadaşlar, “Ülkemizden hiçbir kulüp ceza almayacak” diyorlar. Hafif karamsar, nispeten akılcı olanlar, “Yalnızca Fenerbahçe ceza alır, diğer kulüpler ceza almaz” ifadesini kullanıyorlar. Ben ve benim gibiler, ülke futbolu toptan ceza alacak diye korkuyorlar...
İçini dolduramadıkları, “Marka değeri, marka değeri” ifadeleriyle kamuoyunun kafasını karıştıran, kapının önünde başka ardında başka konuşan, vergileri geciktiren, “inci zeka” gerektiren kararlar verip biz kalın kafalıları eleştiren, futbol emekçilerinin alacaklarını kısa zamanda almasını sağlayan UÇK’yı kaldırıp mahkeme kapılarına yollayan, televizyonda birbirine hakaretamiz ifadeler kullanıp düğünlerde beraber poz veren, kendilerine inanan taraftarı kavga ettiren demeçleri yağdırıp, “Öyle konuşmamız gerekiyordu. Biz dostuz” diyen, tüm federasyonların bütün kulüplere karşı oyun oynadığını söyleyen, futbolcu yetiştirmeyen, kulübü borca batırıp “iş yapıyormuş” gibi şişinen, mağlubiyetten utanan insanlar Türk futbolunu uçurumun kenarına bıraktılar.
UEFA’dan ülke kulüplerinin tamamına ceza gelirse ne yapılabilir onu da düşünmek lazım.
Felaketi çağırdıysak, felakete hazır olmalıyız...
Yayın ihalesi bu mücbir sebepten iptal olabilir, Avrupa’da oynanmayacaksa değerli futbolcuların büyük çoğunluğu ülke dışına gidebilir, niteliklisi gelmeyebilir, kombine bilet fiyatları yarıdan fazla düşebilir, sponsorların önemli bir kısmı kaçabilir. Zaten borçlu ve borçlarını hala ödeyemeyen kulüpler kapanma noktasına gelebilir.
Bütün bu korku verici gelişmelerin üzerine ülke futbolunu bu noktaya getirenlerin hepsi koltuklarında kalabilir! En büyük felaket de o olur!
UEFA’nın kararını açıklamasına az kaldı. Ya bu ülkenin uluslararası anlamda ağırlığı olan her kişisi elinden gelen lobiyi yapacak, yapmazsa sonradan günah keçisi aramayacak! Yıldırım Demirören, “Gerekirse 3 yıl Avrupa’ya gitmeyelim” deyip 58. Madde değişsin diye verdiği imzayı çekerken, ilk günden beri, sıfır toleransı savunup, “Türk futbolu yalı çocuklarından kurtulmalı” deyip başkanı tarafından susturulan Adnan Öztürk ile “Sıfır tolerans istiyoruz ama bir defaya mahsus Mehmet Ali Aydınlar’ın istediği önergeyi destekliyoruz” diyen Orduspor Başkanı Nedim Türkmen gibi birkaç isim dışında herkes aldığımız cezadan sorumlu olacak.
Ve tarih hesap sorar!
Felaket senaryosuna hazırlıklı olmalıyız.
‘’Utanıyorum‘’
Durakta bekleyen Galatasaray ve Fenerbahçe taraftarları karşılıklı tezahüratlar ediyor. Çocuklar kaçıp minibüse biniyor. Yıldız yokuşunda polis tarafından durduruyorlar. Polis arabaya girerek, “Üzerinde forma atkı olanlar saklasınlar. Aşağıda Beşiktaşlı taraftarlar saldırıyorlar” diyerek kamu güvenliğine katkıda bulunuyor.
Remzi ise metrobüse binen şanslılardan! Galatasaray ve Fenerbahçeli taraftarlar birbirine giriyor. Bir teyze ayağa kalkıyor ve bağırarak, “Yarın anneler günü. Anneleriniz sizi evde bekliyor. Sevincinizi üzüntünüzü taşkınlık yapmadan yaşayın. Annelerinizin yüreğine indirmeyin” diyor. Ortalık duruluyor.
Tuncer abi arıyor, “Hakan Ankara’dan gelen misafirimle maça, stadın en güzel ve pahalı locasına gittim. Uzatmanın bitmesine 3 dakika kala polisler geldiler ve burayı boşaltın dediler. Sakin sakin stadın dışına çıktık. Ne olduğunu anlamadan kafa hizasından biber gazını yedik. By pass olmuş, 4 damarı stentli bir insan olarak, bir maçtan sonra bu yaşadıklarımı bana kim açıklayabilir. 48 senedir tribündeyim, bundan sonra gitmem” diyor.
Avrupalı’nın eğlencesi futbolda bir müsabakadan sonra ülkemizde bunlar yaşanıyor. Yetmiyor, Fenerbahçe’ye karşı ev sahipliği yapılan 2 maçta Galatasaray taraftarları rakibe tek bir kötü söz söylememişken, Galatasaraylı futbolcular TV kameralarının önünde sevinicini yaşarken, holiganların kullandığı kelimelerle şampiyonluklarını tarif ediyorlar. Biz onları sahadaki performanslarıyla övgüye boğarken, sözümüzü geri aldırıyorlar. Ancak yönetim ve futbolculardan özür yok!
Son bir aya bakalım, neler olmuş
Bırakın 3 Temmuz’dan bu güne yaşananları, son 1 aya bakalım. Emre Zokora’ya ırkçı söz söylediği iddiasıyla disipline gitti. Televizyonda özür diledi. Ayrımcılıktan değil, hakaretten ceza yedi. 58. madde değişmeli diye imza veren Nihat Özdemir yaptıkları basın toplantısında, “İlk günden beri görüşümüz aynı. 58. maddenin değişmesini hiç istemedik” dedi. Sadri Şener soyunma odasına indi, Semih’e çirkin sözler söyledi. “Emre’yi almaya inmiştim. Davranışım yanlıştı ama bulsaydım daha kötü olurdu” dedi. Trabzonspor 4 maç ceza aldı. Şenol Güneş Trabzon’un da bu ülkenin bir şehri olduğunu, ötekileştirilmemelerini söyledi. Ünal Aysal, “Kupayı seyircimiz önünde almak istiyoruz” dedi. Ertesi gün, “Ben de maça gidiyorum” dedi. Maça gitmesi haber oldu! Sonraki gün “Kupayı kazanırsak orada almak istiyoruz” dedi. Federasyonun başkanvekili, “Sadri adam değil” dedi. O disipline sevk edilmedi! Genel kurulda “58. Madde değişmesin” diyen Demirören yönetimi 58. maddeyi değiştiriverdi. Etik kurulu kararı 4-5 gazetecinin eline aynı anda geçiverdi, disiplin kurulu kararları gece 2,5’ta açıklanıverdi. Galatasaray’ın itiraz ettiği 105. madde ise Terim’e yaradı. 3 maç cezanın ikisi bir sene sonraya ertelendi! Aslında sebep burada da siyaset, Terim’e güven içinde maç seyredecek yer bulunamamasındandı! UEFA lisansı almak için son gün 4 Mayıs’tı. 4 Mayıs’ta talimat değişti 15 Mayıs oldu ve Beşiktaş da lisans aldı! Federasyon yedek üyesi Yemen Ekşioğlu, “Kupayı götürmeyeceğiz. Törenler maçtan bir gün sonra” dedi, iki saat sonra Demirören, “Kupa Saracoğlu’nda verilecek” dedi. Maç bitti, Fenerbahçeliler biber gazı ile boğuldular, çıldırdılar. Olaylar dünya basınına koz verecek cinstendi. Aykut Kocaman, üzerlerine oynanan oyunları anlatıp, “Cüneyt Çakır işi bitirdi” dedi. Başbakan emir verdi, kupa verildi! Taraftarın dışarı çıktığı stadyumda kupanın neden koridorda verilmek istendiğine dair bilgi edinilemedi! Daha sonra Demirören, “kaptanlar gelsin” dedi, futbolcuları tebrik etmeden kupayı kaptanların ellerine tutuşturup, dönüp gidiverdi. (Bir anda aklıma gelenleri yazdığım yukarıdaki paragrafa başka olayları eklemek, hatta kitaba çevirmek mümkün, eksikler için kırılmayın) Korkarım daha bitmedi Daha Fenerbahçe-Bursaspor kupa finalini, tahkim kurulu kararlarını, mahkemenin neticelenmesini ve UEFA’nın tavrını bekliyoruz. Yani yeni kavgalar kapıda duruyor… Kendisi açısından herkes haklı. “Pardon” diyen bir kişi yok… Dibin de dibindeyiz. Bu iklimi değiştirmek için çırpınmıyor, yangına benzin döküyoruz. Biz bu muyuz, utanmıyor muyuz, sadece son bir aya bakınca ülke olarak futbol iklimi açısından ne kadar saygı hak ediyoruz? Sağduyulu davranmaya çalışan ben utanıyorum, her şekilde, rakipleri acıtmaktan, insanları birbirine düşürmekten çekinmeyenler niye utanmıyor?
Sporu, sporun evrensel değerlerini bilmediklerinden!
Lütfen siz kulüp yöneticilerine uymayın...
Rahmetli abim Cem Can’ın sözüyle bitireyim: Futbol asla sadece futbol değildir lafı Türkiye’de bu kadar beğenildiyse eğer, en fantastik versiyonu Türkiye’de oynandığındandır!
‘’Kupa hak edenin‘’
Galatasaraylı futbolcular üst üste üç pas yapamayan, Volkan’ın kalesini düşünmeden durumu idare eden, her duran topta süreden çalmaya çalışan Galatasaray görmeyeli çok seneler olmuştu. Ama haklıydılar. Onları geren bu atmosfer, dakikalar ilerledikçe rakiplerini de gerecekti! Elmander sakatlanıp çıkınca Terim’in planları da alt üst oldu. Baygın Baros Galatasaray’da topu önde tutacak isim olamazdı, olamadı da! Maçın kritik anları da oldu. Bir pozisyonda Baros topu kafasıyla taca yolladı. Sonrasında Dia’nın güzel pasına Semih dokunamadı, Cristian kolay bir pozisyonda vuramadı. Ancak en önemlisi Semih’in kafa vuruşunu Muslera büyük bir kaleciye yakışır şekilde kurtardı. Çakır’ın hatalı kırmızı kartları, sinir bozucu ligin, sinir bozucu ve çok kötü futbol oynanan maçını gerdi de gerdi. Topu şişirerek pozisyon arayan Fenerbahçe havadan hep Muslera’ya takıldı. Galatasaray 34 haftalık maratonda oynadığı futbolla şampiyonluğu hak etmişti.Fenerbahçe de bütün sezonu şampiyon gibi oynadı. Sancılı süreçte 40. maçın son dakikasının, son saniyesine kadar şampiyonluğa ortak olan Fenerbahçeliler, alkışı Galatasaray kadar hak etti. Herkese geçmiş olsun ve önümüzdeki sezon, adalet, barış ve futbolla dolu olsun, inşallah!
‘’Bu oyun yetmez‘’
Gerçi değişen bir şey olmayacak çünkü Galatasaray yense de, berabere de kalsa şampiyon olmak için Saracoğlu’ndan puanla çıkmak zorunda...
Cenk çok önemli kurtarışlar yaparak Galatasaray’ın 3 puan almasını engelleyen baş aktörlerden biri olsa da Galatasaray’ın ulaştığı iki golün de Beşiktaş’lı Cenk ve Almeida’nın büyük hatalarından olduğunun altını çizmek gerek.
Galatasaray, Fenerbahçe maçından bu yana çok da iyi oynamıyor. Hem Trabzonspor, hem de Beşiktaş maçının ikinci yarılarında Sarı-Kırmızılılar oyundan düştü. Sezonun en önemli çıkışını yapan oyuncularından Hakan Balta, 2 maçtır kanadını savunamıyor, kademeler hep gecikiyor. Galatasaray pozisyon üretmekte sıkıntı çekerken, defansında da pozisyon veriyor.
Terim’in, Necati yerine şans verdiği Baros yine çok etkisizdi. Beşiktaş çift santrfora döndükten sonra Semih ve Ujfalujsi de bocaladılar. Galatasaraylı futbolcular çoğunlukla Selçuk etkisiyle kötü oynarken de gol ve pozisyon veriyorlar, ancak son paslardaki zamanlama hatalarından çok sayıda pozisyonu çöpe atıyorlar.
Beşiktaş ise ne karakterli ve kaliteli bir takım olduğunu bir daha gösterdi. Tayfur hocanın yaptığı değişiklik maçın skoruna direkt etki ettiğinden, Havutçu da alkışı hak etti. Süper Final’de kendi evinde 3 maçta 7 puan kaybederek Fenerbahçe’yi havaya sokan Galatasaraylı futbolcular, Saracoğlu Stadı’nda gerçek bir final maçına çıkacaklar. Bu oyun yetmez...
‘’Avantaj bitti‘’
Sarı-Kırmızılılar 57. dakikaya kadar tek net pozisyon yakalayamadılar. 45. dakikada Burak, Muslera ile karşı karşıya kaldığında Uruguaylı kaleci golü önlemese Galatasaray fark beklediği maçın daha ilk yarısını mağlup kapatacaktı. Zira Trabzon’daki maçın aksine Trabzonspor defansta çok iyi alan daraltıyor,orta sahada Selçuk’a top aldırmıyor, diğer Galatasaraylı futbolcular da ya son paslarda, ya da son vuruşlarda çok beceriksizce davranıyordu. 30. dakikadan sonra Galatasaray dönüşlerde sıkıntı yaşadı, Trabzonspor ise kontrataklarda hem sayısal üstünlük hem de golle bitebilecek fırsatlar yakaladı. Ancak Olcan, Alanzinho ve Colman bomboş durumdaki Serkan’la oynayıp çizgiye inmek yerine hep stoperlerin kontrolündeki Burak’la oynayınca ataklar pozisyon olmadan kayboldu. İkinci yarıda da Galatasaray dağınık, Trabzonspor soğukkanlıydı. Olcan’ın vuramadığı, Alanzinho’nun çerçeveyi bulamadığı pozisyonlar hep derin bir nefes aldırdı. Burak iyi vurdu çerçeveyi tutmadı, Glowacki’nin kafası autu boyladı, Alanzinho bomboş Burak’a pası atamadı. En son Burak’ın vuruşunu Muslera yine mükemmel kurtardı. “Atamayana atarlar” kuralı işleyecek diye düşünülen maçın son saniyesinde Elmander kafayı vuramayınca maç Aykut Kocaman’ın istediği gibi tamamlandı. Galatasaray Arena’da 5 puan kaybetti, 9 puanlık fark maç fazlasıyla 3’e, aslında 2,5’a indi. Yani kredi bitti. 3 günde bir maç oynayınca tempo kaybeden Sarı-Kırmızılılar artık Saracoğlu’nda kazanmak zorunda. Sezon başından bu yana övgülere boğulan Sarı-Kırmızılı futbolcular güçlerini ve kalitelerini gösterecek asıl 180 dakikayı oynayacak. Bu arada bu Muslera gerçekten büyük kaleci. Galatasaray’da övgüyü bir tek o hak etti.
‘’Selçuk ve arkadaşları‘’
Serkan’ın Engin’e yaptığı faulün ardından doksana vurduğu top ile takıma nefes aldırdı, iki dakika sonra kullandığı serbest vuruşta Necati, Tolga’yı avlayınca maç sanki noktalandı.
Selçuk’un Trabzonspor için ne büyük kayıp, Galatasaray için ne büyük kazanç olduğu hem Selçuk’un hem takımların istatistiklerinden de gözüküyor.
Fenerbahçe maçının hayal kırıklığından kurtulmak için hızlı başlayan Galatasararay 5 dakikada 3 pozisyon yakaladıktan sonra oyunun kontrolü Trabzonspor’a geçse de, Selçuk zor problemi Necati’yle birlikte 2 dakikada çözdü, maç da centilmence oynanan bir çift kaleye dönüştü. Tabii buna Trabzonspor’un demoralize olmasını da ekleyince kalan süre Galatasaray için iyice kolaylaştı. Elmander’in olağanüstü mücadelesinin ardından topu demarke pozisyondaki Selçuk’la buluşturması, Selçuk’un müthiş bir depar yapan Ebue’yi ödüllendirmesi ve “yılın ülkedeki ara transfer başarısı” Necati’nin farkı üçe çıkarması akılları şimdiden Arena’daki rövanşa taşıdı.
Ebue geldiğinden bu yana en iyi oyununu oynadı. Attığı ve attırdığı golle alakalı değil, önemli olan savunmada yaptığı kademelerdi. Melo ise ilk kez bu kadar sakindi. Ujfaluji her zamanki gibi usta, Engin araştırıcı, Elmander de yorucu ve etkiliydi.
Selçuk ve Melo gibi iki usta oyuncuyla beraber forma giyen Emre 5’e 2 tadında değil de o üstün tekniğiyle hedefe konsantre olarak oynarsa takımına çok daha fazla katkı yapacak.
Colman’ın attığı gol Trabzonlu taraftarları ümitlendirip, Galatasaraylıları endişelendirse de, Trabzonspor’un 1 dakika dahi düzgün savunma yapamaması maçı bir daha sonuçlandırdı. Cech’e bakınca Cale’nin ne eksiği vardı demeden edilemiyor. Trabzonspor muhakkak kaliteli ve doğru transferler yapmak zorunda...
Görülen o ki Galatasaray Fenerbahçe maçına kadar, “erken bir kırmızı kartla” eksilmezse puan kaybetmez...
‘’Batala ve arkadaşları‘’
“Bu devirde olur mu” tartışmaları yaptıracak uygulama “Mevzu bahis Batalla’ysa yapılabilir” diyerek noktalanmıştı. Batalla, Bursaspor’un her şeyi değil ama çok şeyi!
Bir müsabakada bir futbolcuyu başlığa taşımak takıma haksızlık olsa da çilingirlik yapan ve takımının finale yükselmesinde başrol oynayan Arjantinli bunu hak etti. Bursaspor, Eskişehirspor’u devirip yeni bir Avrupa Kupası macerası için pasaportlarını hazırlıyorsa eğer 3 kez savunmada pozisyon hatası yapan
rakibe 3 büyük ceza kesen Batalla övgüyü almalı.
Defans oyuncularını oyuna sokmayan, çok iyi alan daraltan iki takımın maçında çok sıkıcı bir 33 dakika seyrettik. Kaleye atılan 2 şut vardı onca dakikada. Biri Veysel’in 35 metreden auta giden, diğeri Batalla’nın Ediz’den dönen gol denemeleri... Eskişehirspor defansı bir yerleşim hatası yaptı, Batalla Vederson’a gollük pası attı, Vederson ise inanılmaz bir pasla Pinto’ya gol attırdı!
İkinci devre başladı, Eskişehirsporlular başlamadı. Yine bir yerleşim hatası, yine Batalla’nın ara pası, yine Pinto’nun klası ve Eskişehirspor’un santrası...
Eskişehirspor ne olduğunu çözemeden yine Arjantinli bu kez Diego’yu geçip işi bitirdi, finali getirdi.
Bursaspor 3-0’ı bulana kadar 12. dakika hariç hiç dengesiz yakalanmadı. Adem, N’Diaye, Sestak mükemmel alan daralttı. Sağda Basser, solda Hakan, savunmanın merkezindeki Ömer ve özellikle İbrahim hatasız oynadı. Oyun disiplini biraz bozulup Eskişehirspor gelmeye başlayınca da Carson önemli kurtarışlar yaptı.
Lig maçında yenemese de rakibini ezen Eskişehirspor ise tam bir hayal kırıklığı yarattı. 3-0’lık skora kadar hiç etkili olamadı.
Sağlam 2-3 transferle büyük hedeflere bir daha koşar, Ersun Yanal’ın ise takımını ilk üçe taşımak için ilk 11’de oynayacak en az 5 transfere ihtiyacı var.
İlker Meral ise müthiş güzel bir sezon geçirmeye devam ediyor. FIFA kokartlı çok hakemden çok daha iyi maç yönetiyor.