Arama

Popüler aramalar

‘’Oyun sıfır puan 1‘’

Eskişehirspor sezonu nerede nasıl bitirir bilemiyorum, ama bildiğim bir şey varsa anlayıştaki değişiklik önümüzdeki sene onları zirvenin eteğine yapıştırır.

Kazanmak için oyunu çirkinleştirmektense, kaybetmeyi göze alarak oynamak yeğdir. En nihayetinde Türkiye’de rakibine Barcelona kadar oyun açısından fark yaratacak bir takım da yok! Skibbe ile ceza alanında bekleyen, rakibin hatasını gözleyip 1-0’lık sonuçları kovalayan takımdan, kendi oyununu rakibe kabul ettirmeye ve hataya zorlayan bir takım haline gelmek kolay değil. Yanal’ın takımı, aşağı yukarı aynı oyunculardan oluşsa da Skibbe’nin kazanan takımından iyi...

Selçuk, Melo ve Engin Galatasaray’ın önceki maçlarda fark yaratan oyuncularıydı. Hürriyet, Alper ve Dede o farkı yaşatmadı. Oyunun iki yönünü de oynamaya çalışan üçlü, Sarı-Kırmızılıları döndürmedi. Koray Emre’yi, Volkan Kazım’ı engelledi. Üstelik Galatasaray’da Sabri ve Hakan neredeyse hiç hücum denemezken, Koray ve Volkan hücumu da denedi. Ancak, Fatih hocanın Baros yerine Sercan’ı atıp sistemi devam ettirmek yerine, tek santrfor, bol orta sahalı oynaması, hücumdaki kısırlığın temel sebebiydi. Kazım zaten 1 var 5 yok, Sabri formsuz, Emre buzlu zeminde üretemeyince, Elmander rakip stoperlerin kucağında kaldı. Melo’nun duran top organizasyonunda vurduğu kafa güzeldi güzel olmasına ama Kamara’nın Muslera tarafından kurtarılan şutu ile Batuhan’ın ikinci dakikada dokunamadığı orta daha tehlikeliydi.
Biraz Elmander, çokça Muslera, Semih ve Ujfalusi, gerisi vasat bile değildi.

Galatasaray’ın en tehlikeli atağı ise Eskişehir defansının orta sahada tek çizgi halinde yakalandığı pozisyonda Yiğit’in deparında, Sercan’ın rakip defans arkasına yuvarlamadığı toptu!

Oynayan, arayan, kanatları kullanan Eskişehirspor galibiyeti hak eden taraftı. Galatasaray’ın en büyük rakibi fizik kalitesi!

Hakan Balta’nın gövdesine yapışık olsa da koluyla topu kornere çelmesine Çakır penaltı verse çok tartışılacaktı, vermediği için de tartışılacak. Bence penaltıydı. Selçuk’un Alper’e sırtı dönükken yaptığı faul de net sarı kart...

23 Ocak 2012, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Muslera 10 numara‘’

Çünkü, Muslera’nın bonservisine ve kendisine çuvalla euroyu bu kurtarışları yapacağı için ödediler. Galatasaraylı futbolcular ise “Arkada Muslera var” rahatlığıyla ciddiyetsizlik yapmamalılar. Maç başlar başlamaz Galatasaray’ın, hatta Türkiye’nin en iyi futbolcusu Selçuk’un attığı riskli pas Cernat’a ilk gollük pas olurken, Karabük’ün yakaladığı ikinci gol fırsatı da Kazım’ın, Ujfalusi bindirip önüne geçmiş, orta saha oyuncuları rakip ceza alanına yaklaşmışken kaptırdığı toptan geldi. Muslera ilk dakikada takımın geriye düşmesini engellerken, ikincisinde de skorun dengeye gelmesini önledi. Çıkarken yapılan bu hataların faturasını kesecek rakipler de var, unutmamalı!
Muslera kurtarıp, Baros Elmander’in şahane pasını kolayca gol yapınca Galatasaray rahatladı. Sarı-Kırmızılılar iyi oynamaya çalıştıkları dönemde Orkun iki kurtarışıyla farkın açılmasını önleyen adamdı. Orta dörtlünün solunda Emre ve özellikle sağında Kazım’ın oyunun iki yönünü iyi oynamaması, Karabük’ün mücadeleci orta sahasının Selçuk ve Melo’lu rahat oynatmaması ortaya kısır bir futbol çıkardı. Selçuk’la silah haline gelen duran toplarda Elmander’in şahane golü ve devrenin sonunda Karabük’ün kırmızıyla bir kişi eksilmesi maçı da bitirdi. Sonrasında sadece tabela değişti. Orkun kurtarışlar yapmasa 10 olması işten değildi.
2 gol atıp, bir gol pası veren ve bir de penaltı alan Elmander’in Galatasaray’ın en etkili oyuncusu olduğunu söylemek arkadaşlarına haksızlık olmaz sanırım. Galatasaray vasatın biraz üstünde oynayarak 5 yapabiliyorsa, çok iyi oynadığında rakip olanların vay haline...

15 Ocak 2012, Pazar 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Hücum da, puanlar da bir!‘’

Maç günlerce sürse de sanki gol olmayacaktı. Kazanmanın yolunun önce takım savunmasından geçtiğini düşünen teknik adamlar hiç risk almazken, ön bölgede yaptıkları değişiklikler skor bulmalarını sağlamadı.

Cuper takımın en yaratıcı oyuncusu Hakan ve savunmayı iyi yaptığı gibi hücumda en etkili oyuncusu Riberio’yu çıkartırken, “yememek önemli” mesajını çok net verdi. Kemal hoca ise maçı Simpson, Makakula, İsaac ve Ahmet İlhan’la bitirerek hiç değilse denedi! Takımların öncelikli olarak takım savunması yaptığı müsabakada Manisaspor çoğu ceza alanı dışından toplam 8 şut gönderirken Ordu kalecisi Fornezzi’nin tek kurtarış yapması gerekmedi ki; bir futbolsever olarak son vuruşta auta giden bir top görmektense, kalecinin üstüne gidenini yeğlerim. Ev sahibi adına gelişen çok önemli 2 hücum vardı. Birincisi 13. dakikada Simpson’un Orduspor çıkarken kazanılan topta 50 metre dripling yapıp, auta vurduğu top, ikincisi Murat Erdoğan’ın ara pasında 73’te yine Simpson’ın autla biten şutu. Garcia’nın faulünde devam etmese muhtemelen hakem Serkan Çınar kart seçmekte zorlanacaktı ki; kırmızı olurdu! Orduspor’un ise temel hücum prensibi kontratak ve duran top organizasyonları olacak sanki. Dalmat’ın ortasında Garcia’nın arka direkte kafayla auta vurduğu şut ise topun çerçeveyi bulması halinde misafiri evine 3 puanla döndürecek netlikteydi. Taraftarının kendini terk ettiği gözüken Manisaspor gerçekten Tarzan’a dönmüş durumda. Pazar öğlen Manisa’da bir Süper Lig maçı seyretmekten daha keyifli ne varsa! Evsahibi 2 puan yitirdiği gibi, sarı kart cezalısı durumuna düşen Murat Erdoğan ve Nizamettin ikilisini Fenerbahçe maçında oynatma şansını kaybetti.

Orduspor ise Cuper oyuncularını ve ligi tanıdıkça daha iyi sonuçlar alacaktır.

09 Ocak 2012, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Direnin Aydınlar‘’

Geçen haftaki yazısında Mehmet Ali Aydınlar ve Lutfi Arıboğan’a sorduğu soruyu yayında da sordu. “Çocuklarınız korumayla dolaşıyorsa bu fahri görevleri hala neden yapıyorsunuz?. O koltukta ne var?”
Dedim ki, “Bu bir soru mu, istifa çağrısı mı?”
Soruymuş...
Bilgin abi, “Kulüpler birliği başkanından Fenerbahçe başkanvekiline, bakanlık yapmış CHP’li milletvekili Erdoğan Toprak’tan meslekteki idealist hocalarımıza kadar herkes ’58. madde kaldırılsın, 4 büyükler asla düşürülmesin’ derken, ‘Herkes her zaman şike yaptı, teşvik verdi’ laflarını etmesinden, futbolumuz sıfır noktasında” dedi. Sistemin saygın pek çok ismi yediğini, kaçırdığını anlattı sonra.
Ben dayanamadım: “Saygın dediğin isimler ne verdiler, ne ürettiler?” diye sordum, kendim cevapladım: “Hiçbir şey.”
O, o insanların futbol adamı kimlikleri dışında toplumun en saygın insanları olduğunu söyledi. Ben de onları iş hayatlarındaki kimlikleriyle değil, görevdeyken yaptıklarıyla değerlendirdiğimi söyledim.
Program sonrası o isimleri kulüp başkanları ile karşılaştırsam kimden taraf olacağımı sordu. Elbette “ne verdiler” dediklerimi daha değerli bulduğumu söyledim.
İşte tam da bu sebeple “58. maddeyi kaldırmayacağım” diyen Mehmet Ali Aydınlar’ın göreve devam etmesi gerektiğini söyledim.
Fikrimde de ısrarlıyım...
70 klasör tapeyle savunma almadan karar verecek babayiğit belki de bu ülkede çoktur. Belki UEFA’nın dayatmasına rağmen Fenerbahçe’yi Şampiyonlar Ligi’ne gönderecek yiğitler de vardır. Belki Trabzonspor’u şampiyon ilan edecek, belki Trabzonspor, Beşiktaş, Sivasspor’u daha ilk günden düşürecekler de vardır. Hatta “hiç şike yoktur” deyip ilk haftadan karar alacaklar da!
Aydınlar bunları yapamadı. “İlk günden hiçbir takımımızla Avrupa kupalarına katılmıyoruz” kararını alamadı. Ancak, kim önerdi ki?
Niyeti, futbolu korumak.
Analitik düşünüyor.
Fenerbahçeli olmasına rağmen, Fenerbahçeliler’in dahi baskısına direnip, gerçek Fenerbahçeli gibi davranıyor...
Bu günler geçecek, bir karar verilecek, ülkenin yarısı beğenecek, yarısı beğenmeyecek, genel kurulda kulüp delegeleri, futbol adamları, bir defalığına mahsus af getirecek. Sonra rekabet kaldığı yerden devam edecek.
Sıra altyapılara yapılmayan yatırımlara, gelir dağılımındaki adaletsizliğe, çiftliğe dönen Futbol Federasyonu’ndaki kaynakların doğru kullanımına, yok sayılan ya da kendilerini yok saydıran 2. ve 3. lig kulüplerine, hakkı her gün büyük bir pişkinlikle yenen futbol emekçilerine, 15 yaşın altında lisanslı futbol müsabakası yapılamayan 35 ile gelecek, inşallah!
“Şike varsa bile ceza verilmesin” diyen bir ülke noktasına geldiysek eğer, her şeye sıfırdan başlamalıyız.
Serdar Bali’nin dediği gibi 2. Dünya Savaşı’nın mağlubu Almanya bugün Avrupa’nın devi olabiliyorsa, Türk futbolu bu sorunların altından kalkar.
Doğru bir lider ve kaliteli çok kaliteli ekiple...
Sporu bilen, adaleti herkes için isteyen, adalet ve demokrasinin futbolla bütün evlere gireceğinin farkında olan bir ekiple...
Şike yapmamış, teşvik primi verip almamış insanlarla. “Sistemin” yetiştirmediği adamlarla.
Dayanın...
(Genel kurulda 58. madde, ‘Sınırlı sayıda yöneticinin yaptığı eylemlerden kulüpler sorumlu tutulamaz’ gibi bir skandal ifadeyle düzeltilecek diye duydum. Gerçek bir cinayet olur! O zaman Türk futbolunun helvası bütün dünyada dağıtılır, haberiniz olsun.)
(Af ise küme düşürmeyle ilgili olacak. Fenerbahçe suçlu bulunursa Trabzon, Trabzon da suçlu bulunursa Bursaspor şampiyon ilan edilecek. Şikeli maçlardan kazanılan paralar ve bonuslar iade edilecek.”

28 Aralık 2011, Çarşamba 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Fernandes rahatlatıyor‘’

Geçen sezon biri kupa finali olan son birkaç maçta resital yapmış ve kalitesini kanıtlamıştı. Bu sezon da 10. haftaya kadar hiç kıpırdamadı, oynamadı, oynatılmadı. Ernst’in oynatılmaya başlamasının ardından o da cezasını (!) tamamladı. O kıpırdayınca takım da sınıf atladı. Saygı görmek istiyor, böyle oynarsa saygıyı da çok hak ediyor. Cenk maçı sıkıntı yaşamadan tamamladı. Hilbert hücuma her zamanki gibi çok destek verdi ancak etkili olamadı. Egemen ve Sivok önlerindeki Ernst’in de katkılarıyla rahattı. Egemen Karabükspor’un tek net pozisyonunda sakatlanmak pahasına gövdesini siper ederek taraftarının alkışını aldı. İsmail ise Almeida’ya attırdığı golün yanı sıra sezonun en iyi maçlarından birini oynadı. Stoke City’ye olağanüstü güzel bir gol atan Edu farkı önleyen adamdı. Orta sahada oynayan Ekrem, Karabükspor’un en başarılı oyuncusu Orkun’un kalesinde Edu’dan fazla tehlike yarattı. Gol atan, tehlike yaratan Mustafa Pektemek’i kulübede bekletip, Edu’yu kullanan Carvalhal herhalde genç golcüyü maçın ilk saatinde heyecan olsun diye kullanmadı. Gelişimini sürdüren yetenekli bir golcüyü kulübede oturtup, yeteneği sınırlı bir yabancı futbolcuyu kullanmak doğru değil. Çok çalışan, basit oynayan Veli, Hilbert’in ortasında, atması kaçırmaktan kolay pozisyonu harcamasaydı mükemmel bir gece yaşamış olacaktı. Necip’in direkten dönen topu şanssızlıktı ama hala topa çok sert. Tekniğini geliştirmeli, çok da zor değil...

Takıma şampiyonluk ve karakter kazandıran Yücel İldiz’i göndererek macera arayan Karabükspor’un ise kümede kalması kolay değil...

23 Aralık 2011, Cuma 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Kaos değil futbol‘’

Alın terlerinin ellerinden alınacağı endişesiyle yaşayan Fenerbahçeli futbolcular da, Sarı-Lacivertliler’i son maçının son dakikasına kadar kovalayan Trabzonsporlu futbolcular da oyunu çirkinleştirecek hiçbir şey yapmadılar. Buna da sevinçliyim. Zaten futbolun en temiz aktörleri de oyuncular...
İlk yarıda iki takım da oyunda Türkiye standardının üzerinde mücadele gösterdi. Serdar Kesimal, Yobo’yu uzun vaadede çok rahatlatacak önemli bir futbolcu olduğunu kanıtladı. Gökhan Gönül sezon başındaki silikliğinden uzak, Selçuk, Yobo’yla Serdar’ın sıkıntı yaşamasını önleyecek kadar merkezde dikkatliydi, ama Fenerbahçe üçüncü bölgede hiç etkili değildi. Gökhan’ın ve Ziegler’in bu kadar çok bindirme yaptığı bir oyunda Sarı-Lacivertliler daha çok pozisyon üretmeliydi. Senelerdir hak ettiği halde milli takıma alınmayan Mehmet Topuz’un kafa golüyle çözülen maç, Türk futbolunun temel bir sıkıntısını yine belgeledi. Glowacki’nin, Mehmet Topuz’un sıçramadan vurduğu kafa pozisyonunda ne yaptığını Şenol Güneş’e anlatmakta zorluk çekeceğini düşünüyorum. Nitekim, Trabzonspor da yakaladığı pozisyonları duran top organizasyonlarından üretti, ama golü elde edemedi. Sadece Burak’a dayalı hücum anlayışı iflas edeli çok oldu. Ama bu kadrodan da çözüm üretmek gerçekten zor. Trabzon’a transfer şart... Sarı-Lacivertliler, Cüneyt Çakır’ın Aykut’a gösterdiği kolay ikinci sarı karttan sonra bekleyerek oynasalar da, çok pozisyon yakaladılar, fakat kullanamadılar. Tolga’nın performansı farkı önledi. Halil Altıntop sol kanatta gösterdiği performansla, profesyonel bir futbolcunun ne olması gerektiğini yine kanıtladı. Sezon başından beri ‘Bu maç Saracoğlu’nda oynanırsa büyük olaylar çıkar’ endişelerinin boşa çıkmasına da sevinçliyim. Rövanşın da benzer bir atmosferde oynanması en büyük dileğim...

19 Aralık 2011, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Hayaldi gerçek oldu‘’

Bahsettiğim, küfürsüz gece. Çıktığım bütün yayınlarda “Galatasaray büyüklük sınavına çıkıyor. Büyüklük de galibiyetle ilgili bir şey değil. Büyüklük, acıların, endişenin hüküm sürdüğü rakip camianın içinde bulunduğu durumla alay etmemek, teknik heyet ve futbolcuların alın terlerine leke sürmemektir. Kanayan yaralarını dağlamamaktır. Başkanı, asbaşkanları, en önemlisi taraftarları Arena’ya gelmeyen rakibine yapılacak tek bir saygısızlık büyüklüğe gölge düşürür” demiştim. Yandaş bulamadığımı sanmıştım. Rakibine tek bir saygısızlık etmeyen Galatasaray taraftarı büyüklük sınavını başarıyla verdi. Fenerbahçe taraftarları da bunun altında kalmaz. İki büyük, hakiki dost, gerçek rakip olduğu müddetçe de, Türk futbolunun geleceği için umutlanmak, hayal kurmak kolay. En büyük alkışım rakiplerini acıtacak sloganlar atmayan, hayalimi boşa çıkartmayan gerçek Galatasaray taraftarına...
Futbola gelince. Kabus gibi çöktü Galatasaray rakibinin üstüne. Sarı Kırmızılılar Fenerbahçe’den oynuyormuş gözüken Bilica’nın başrolde olduğu pozisyon hatalarıyla sayısız pozisyon yakaladı. Ancak takımını ayakta tutmayı başaran büyük bir kaleci vardı. Volkan hezimeti maçın ilk 18 dakikasında Kazım, Ujfalusi, Emre Çolak ve Elmander’in 2 gollük şutunda yaptığı kurtarışlarla önleyen adamdı. Fenerbahçe’de Volkan çok iyi, biraz Yobo, biraz Caner, biraz Selçuk oynarken, diğerlerinin dökülmesi, Galatasaray’ın her oyuncunun müthiş performans sergilemesi Kocaman’ın soyunma odasına berabere gitme hayalini, hatta maçı ilk devrede bitirdi.
Fatih Terim, 2 A milli stoper kulübedeyken Semih, Riera kulübedeyken Emre ile başlayarak bütün Türk teknik adamlara ve başkanlarına yol gösterdi: Gençlerimize güvenin... Melo, Hakan Balta, Selçuk ve özellikle Elmander olağanüstü performans gösterdi. Bu dakikadan sonra rakibi bozan, dağıtan, top saklayan, duvar olan, gol atan Elmander’in yerine santrfor aramak ayıptır.
Çok sayıda arkadaşlarını kaybetmelerine rağmen gösterdikleri dayanışmayla Arena’ya lider gelirken, kötü günlerde camiayı ayakta tutmak adına ellerinden gelenin en iyisini yapan Fenerbahçeli futbolcuları eleştirmek de ayıptır...

08 Aralık 2011, Perşembe 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Gururlu çocukların direnişi‘’

Net gol pozisyonlarında ise daha da büyük bir fark Ziya Doğan’ın takımı lehineydi. Ankaragücü iki kez öne geçme şansını yakalamışken fırsatları kullanamayıp, hemen biraz sonra mağlup duruma düştü. Kırılma anlarında fark yaratan da bonservis ücretlerine yansıyan klas farkıydı.

Ligin zirvesindeki takım ile dibindeki takımın maçında oyun kalitesi açısından ibre zayıf olanda ise bunu yalnızca teknikle açıklayamayız. Ankaragücü’nün ligin dibinde olması konsantrasyonu bozan bir sebeptir belki, belki de Galatasaray maçının etkisi vardır. Kesin olansa iddianamenin hazırlanmış olması. Alın teriyle, emekleriyle kazandıklarına inandıkları şampiyonluğun tartışılmaya açılmış olması performanslarını düşürüyor Fenerbahçeli futbolcuların. Son haftalardaki düşüş dün gece de sürdü.

Oyun Ankaragücü ceza alanı içi ve çevresinde oynansa da ilk net gol pozisyonunun Ankaragücü’nden gelmesi sürpriz değildi. Çünkü Ziya Doğan’ın takımları alanı mükemmel daralttığı gibi, son derece de iyi hücum organizasyonu yaparlar. Ziya Doğan’ın 20 gün hiç antrenman yapmamış olarak sezon başlarken aldığı, yabancıları kaçmış, 20 yaşındaki Aybars ve 21 yaşındaki İshak’la oynadığı için kolay teslim olacağını zannedenler fena çuvalladılar (bu arada İshak’ı 1500 Euro maaş karşılığında Ankaragücü’ne kazandıran Ümit Özat’a da bir parantez açmak gerek). Aslına bakarsanız Ankaragücü bütün handikaplarına rağmen iyi de bir kadroya sahip. Hürriyet ve Theo, Selçuk ve Christian’la yer değiştirse anlamlı bir fark doğmaz. Ya da 2 milyon Euro’nun üstüne Özer’in bonusu olarak Ankaragücü’ne verilen Özgür Çek, Caner’den daha az fayda sağlamaz.

Elbette kadro kalitesi, tek başına sorun çözebilme yeteneği maçı Fenerbahçe’ye getirecekti. Fenerbahçe ilk 3 golünü Ankaragücü gibi hazırlanış açısından çok emek harcanmamış pozisyonlarla, diğerini Dia’nın takipçiliğiyle buldu. Stoch ve Christian’ın attığı 3 gol de mükemmeldi. Takım savunması ise felaket! Galatasaray maçının kaderini golcülerden ziyade takım savunması belirleyecek.
Ankaragücü taraftarları ise Ziya Doğan başta futbolcularıyla gurur duymalı...

Hakan Can

04 Aralık 2011, Pazar 11:00
YAZININ DEVAMI