‘’Sabri kötü, siz iyisiniz!‘’
Galatasaray’ın 3-0 kazandığı maç benim hafızama “hezimete uğradığı karşılaşma” olarak kazanacak.
Öncelikle belirteyim ki; Sabri’yi tanımam, çay içmişliğimiz röportaj yapmışlığımız yoktur. Bilinsin isterim.
Sonra neden hezimet olduğunu açıklayalım…
Taraftarların önemli bir kısmı, Galatasaray açısından hayati maçta takımın sağbeki Sabri’yi ayağına top her geldiğinde ıslıkladı. Müthiş bir kararlılıkla! Sabah kontratının opsiyonu “muhtemelen” kadro dışı bırakılma tehditiyle kaldırılan Sabri’yi…
Taraftarlığın birinci koşulu sahada mücadele eden takıma, sporculara destek vermektir. Çünkü herkes takımı kazansın ister. İster baskıyla, ister gönülden 5 milyon liralık bir kontratı bırakan, sevdiği kulübünden sezon sonu ayrılma duygusuyla maça çıkan bir futbolcuyu yuhalamak iyi taraftarlık değildir.
Taraftar futbolcuyu sevmek zorunda değildir elbet ama ayağına pranga vurmak, onu coşkulandırmak yerine aptala çevirecek bir baskı yaratmak iyi bir taraftarlık örneği hiç değildir.
Kontratı Sabri mi yaptı!?
Sanırsınız kontratına parayı Sabri yazdı. Ve sanırsınız hoca başka bir oyuncuyu görevlendirecekken Sabri formayı zorla giyip sahaya çıkıyor! Sanki takımdaki herkes asgari ücret alırken Sabri dünyaları kazanıyor, sanki herkes mükemmel oynarken, Sabri oynamıyor…
Taraftar yönetime, teknik adamlara, hiç oynamadan milyonlarca euro kazananlara söyleyemediklerini Sabri aracılığıyla hallediyor. Sabri'ye verilen tepki bir başka bakışla hayattaki mağlubiyetin "Sabri" üzerinden temize çekilmesidir.
Mesele Sabri meselesi değildir, adları “Arena’ya çevrilen” stadyumlarda, stadın Arena takısına yakışır biçimde öfkelerini kendi sporcuları üzerinden boşaltma meselesidir.
Sabri son iki senenin meselesi değildir. Sabri son 14 sezonun meselesidir. Sabri, Prandelli hariç, hayranlık duyulanlar dahil tüm teknik adamların oynattığı bir oyuncudur. Sabri gün itibarıyla Galatasaray formasını en çok giyen 9. futbolcudur. Sabri’yi protesto edenler onun oynadığı kadar (409) maç seyretmiş midir, mümkündür!
Sabri özellikle son iki sezonda takımına ülkede en çok katkı veren sağ bektir. Dünyanın en kötü taç kullanan oyuncusudur belki ama Gökhan ve Şener’in yarısı kadar oynayıp, onların yaptığından fazla gol pası vermiştir. Sabri’nin oynadığı takım soz sezondaki tüm kupaları “o da oynarken” kazanmıştır.
Taraftar her zaman haklı değildir!
Unutmam bir Beşiktaş maçında “kaptan” İbrahim Toraman maçın başında krakibine vurup kırmızı görmüş, taraftarı onu soyunma odasına alkışlarla, tezahüratlarla uğurlamıştı. Şaşırmıştım. Takımını eksik bırakan İbrahim alkışlanırken, takımı gol yemesin diye çırpınan, kendisini parçalayan Beki Mercimek’le ise alay edilmişti... Ve ertesi gün gazetelerde Beşiktaş taraftarına övgüler yağdırılıyordu. Eyyamla gerçekten yüzleştiğimiz gündü ve değişmiyor…
Medyaya şaşırdım!
Şu maçı Sabri’ye yapılan protestoya değinmeden tamamlayan yazar abi kardeşlere şaşırdığımı söylemeden de geçemeyeceğim. Futbol futbolcuların duygularının da sonuca etki ettiği “romantik ancak sert bir oyundur!”
“Taraftar her zaman haklıdır” diyenler açık açık eyyam yapmaktadır. Kulübüne zarar veren, şiddet üreten taraftarları övenler ise zararlıdır…
Kaptanlıkla liderlik farkı!
Selçuk büyük futbolcu. Mehmet Demirkol’un “Çapasını” tartışabiliriz ama onunla ilgili yaptığı, “Futbol tarihini değiştiren adam” nitelemesi şahanedir, tartıştırmam…
Büyük futbolcu olmak ise büyük kaptan olmayı sağlamıyor. Dün Sabri taraftarlarca paralize edilirken Galatasaraylı futbolculardan en ufak bir reaksiyon yoktu! Kimse “arkadaşı için” üzülmedi, Selçuk başta kimse tribüne dönüp, “yapmayın lütfen” demedi. Kimse gollerden sonra ona gidip, yalnızlığını gidermek için bir “jest” yapmaya gerek görmedi. Mesela Yasin gol sevincini Tarık’la paylaşmayı tercih etti. Eleştirmek için söylemiyorum, bir tespiti paylaşıyorum. Önce Sabri’ye gitmedi, çünkü farkında değildi, çünkü onun için üzülmemişti, belki olmasa da olurdu!
Birbirini sevmeyen, önemsemeyen, birlikte sevinip üzülmeyen oyuncuların çok olduğu takımlarda başarı imkansızdır.
Selçuk’a, “kaptana” da geçen sene tepkiler yükselmiş, Selçuk da formasını Tugay hocasına verip gitmek istemişti. O gün de onun haksızlığa uğradığını yazıp, söylemiştik. O gün kendisine yönelen protestoya “zayıf” bir tepki veren Selçuk, bugün Sabri’ye yapılan haksız tepkiye hiç tepki vermedi. Kimse vermedi! Kimse şaşırmadı…
Galatasaray’ın Arda’dan sonra da kaptanları oldu, ancak görülen o ki Arda’dan sonra grup dinamiklerini yönetecek takım içi liderleri olmadı. Ve makalenin bu kısmını bir klişeyle tamamlayalım: lider olunmaz, doğulur…
Denizli ve yardımcı antrenörlük!
Denizli, bir futbol duayeni Derwall’in yardımcısı olarak başlamıştı mesleğe. Onu yardımcı yapmamışlardı, lider karakteriyle o almıştı yardımcılık görevini…
Hocanın son yardımcıları Yusuf Şimşek Antalyaspor’u, İbrahim Üzülmez Elazığspor’u çalıştırıyor.
Hoca açık açık meydan okuyor! Sanki, “Ben yanımda kim olursa olsun”, ya da “İsterse hiç kimse olmasın başarırım” diyor. Futbola dair aynı dili konuştuğu, antrenman bilimine hakim, oynayan ve yedek kalan futbolcunun psikolojisini çözebilecek, rakip analizi yapabilecek “teknik direktör adayı” yoksa zaten neyi konuşuyoruz ki!
Şimdiki yardımcılarına saygısızlık etmek istemem. Ancak onlar Denizli’nin yardımcıları olarak resmen ilan edilene kadar “kerhen” görev yapan futbol emekçileri olarak kalacaklar…
Teknik direktörlük hayali kuran teknik adamlar, hocayı ikna edecekseniz tam zamanı. Beklemeyin. Araya adam sokmayın!
Hocam siz de bu kadar iddialı olmayın…
‘’Zihnen de bitik!‘’
Burak Antalyaspor maçında takımını iki kez 2 farklı öne taşıyabileceği pozisyonları kullanamamış, maçı kopartamamıştı. Dün gece de takımı en az 2 farklı üstünlüğe taşıyabilecek 3 pozisyon yakaladı. Yalnızca birini gol yaptı. Takım kötü oynarken maçın düğümünü santrfor çözmeli. Atletico Madrid maç yazısında belirttiğimiz gibi, “Galatasaray’ın gol pozisyonuna girmek ve gol atmak en sondaki sıkıntısı”, Mesele gol yememekte. Gol de yiyorlar, çok sayıda hücum da!
Yasin konuşuyor!
Mustafa hoca, “Taffarel gibi” sağda Sabri solda Hakan, merkezde Semih ve Chedjou’ya görev vermişti. Mesele Selçuk’un yanında oynayan Emre’nin ne vereceğiydi. Beklentiyi karşılayamadı. Yasin geçen sene futbolunu konuşturuyor, biz onu anlatıyorduk. Süper Kupa’dan bu yana yalnızca konuşuyor, futbolundan bahsedemiyoruz! Semih’in de nasıl bu kadar çok transfer haberi yapılıyor onu da anlamıyorum, çok formsuz. Hakan defansın en iyisi de olsa yeri bu kadroda stoper! Mustafa hoca da sanırım sonunda Hamza hocanın kadrosuyla oynayacak. Kasımpaşa ikinci yarıda attığı gol dışında 5 de net pozisyon yakaladı. Atletico Madrid maçı bir yere kadar kabul edilebilir de, bu kadar pozisyon verdiğin takım Kasımpaşa olunca futbolcuların bir de aynaya bakması gerekir.
Tebrikler Paşa’ya
Kasımpaşa takım olarak çok iyi oynadı. Nizami golleri yardımcı hakemlere kurban olmasa kazanacaklardı. Tebrikler oyuncu değişiklikleriyle maça imzasını atan Rıza hoca ve ekibine...
‘’Muslera'nın çilesi‘’
Hakan Balta’nın getirip araya bıraktığı top, Sneijder’in arayıp da bulamadığı cinstendi. O, çerçeveye bulamadı. 2 dakika sonra yan topu stoperler “seyrederken” Griezmann rahatça ağlara yolladı. Sonrasında Avrupa’nın en az gol yiyen 2. takımını geriden gelip yenmek zaten imkansıza yakındı.
Galatasaray’ın meselesi gol bulabilmek değil, onu başarabiliyorlar. Mesele kolay gol yememek. Yenilen golde Griezmann topa vururken, bir metre önünde de Torres bomboş! Semih ve Chedjou futbolda da aynı dili konuşamıyorlar. Ne alan paylaşabiliyorlar ne adam! Yalnızca topa bakıyorlar. Orta bir metre öne gelse neticede değişen bir şey olmayacak, golü atan futbolcunun ismi değişecekti o kadar.
İlk korner 75’te!
Astana deplasmanında da aynısı, Antalyaspor maçında da aynısı, Atletico maçında da... Kulübeye geçmeyerek Selçuk ve Burak’sız kadroyu Taffarel’in tercihlerine bırakan Denizli’nin ilk işi stoperde “devamlı” kullanacağı iki ismi netleştirmek olmalı ki; diğerlerinin son maçlardaki performansına bakınca güven veren tek isim Hakan Balta...
Galatasaray’ın meselesi gol atamamak değil desek de, dün temel problemin futbol oynayamamak olduğunun altını çizelim. Sneijder’in yenilen golden hemen önce kaçırdığı fırsat, 11. dakikada. Sonrasında şut yok, korner yok, hepsini bırakın rakip ceza sahasına orta yok. İlk korner 75’te!
Tiago ve Gabi...
Soyunma odasından dönüşte de bir şey değişmedi. Galatasaraylı futbolcular rakip ceza alanına girmeyi bırakın, orta sahada 3 pas yapamazken, Muslera yine ayakta kalan tek adamdı. 4 net kurtarış yaptı. Griezmann’ın ikinci golünde çaresizdi.
Her 2 kanattaki ikililerde, ön libero pozisyonundaki ikililerde Atletico’nun bariz üstünlüğü vardı. Ancak ön liberoları Tiago ve Gabi harikaydı. Derslik bir performans sergilediler. Stoperleri söylemeye gerek yok! Şu kadrodan Atletico forması giyebilecek tek oyuncu Muslera. Galatasaraylı “Bazı” futbolcuların ise rakiplerinden tek üstün oldukları tarafları maaşları!
‘’Bu faturayı Hamzaoğlu ödemez!‘’
Fatih İşbecer, “Genç takım hocalarımız var. Takımı Taffarel çıkartacak, yanına da birini veririz” derken özgüveni müthişti. Hamzaoğlu’nun herhangi bir fonksiyonu olmadığına inanır gibiydi. Kim bilir belki de oyuncular inandırmıştı onları...
Aynı senaryoyla kaybettiler. Üstelik 3 kez öne geçip üçünü de koruyamayarak! Geçen haftaya kadar yönetimin de, futbolcunun da kalkanı Hamzaoğlu’ydu. Bu hafta maç bitiminde taraftar ise, “Yönetim istifa” diye bağırıyordu. 90 ’da takımın 3-2 ’ye taşıyan Selçuk maçı kahraman olarak tamamlayacaktı, Denayer ve Semih ’in ortak hatasını affetmeyen Mbilla faturayı Özbek ’e çıkarttı. Kayıp puanların sorumlusu bence, “Başkanım hocayı göndermezsek, taraftar bizi gönderir ”diyenlerdir! Taffarel, “yönetiminin” ve “taraftarının” istediği kadro ile sahadaydı. Umut zaten cezalıydı, Sabri yerini Denayer ’e bırakırken, Bilal de yanındaydı.
Tribünler değişiyor...
Yasin’in yaptığı ortada Podolski ’nin hamlesi Fornezzi’yi şaşırtı, Galatasaray öne geçti. Burak maçı kopartacak takımını iki farklı öne geçireceği pozisyonu harcadı, koparamadı Galatasaray! Muslera, Diarra ’nın kalenin tavanına vurduğu topu mükemmel kurtardı. Maçın ikinci devresinin başından itibaren Galatasaray’ın oynaması gerektiği gibi oynayan, baskı ve “doğru pas” yapan, pozisyon yakalayan, atak sonlandıran takım Antalyaspor, ne yaptığını bilmez hale gelen takım Galatasaray ’dı. Sakıp’ın ortaladığı topa Diarra’nın dokunamadı, bir sonraki pozisyonda Hakan Balta topu çizgiden çıkarttı.
Semih ’in Eto’o ile girdiği hava topu mücadelesinde iyi uzaklaştıramadığı top Sezer ’in ayağından Antalyaspor ’u beraberliğe taşıdı. Taraftar kaptırdığı top yüzünden 20 yaşındaki genç Rodriguez’i “öfkeyle” yuhaladığı anda İspanyol futbolcu harika bir pasla Podolski’nin golünü hazırlıyordu. Öyle kızgındı ki Galatasaray taraftarı bir dakika sonra Rodriguez oyundan çıkıp Emre Çolak girerken dahi yuhalamalar bitmemişti! Sarı-Kırmızılı tribünlerde bazı şeyler değişiyor ve maalesef bu olumlu bir değişim değil... Burak yine 2 farkı yakalayacak pozisyonda Fornezzi’yi geçemedi. Sonrasını biliyorsunuz! Yusuf Şimşek önce Lazo, sonra da Mbilla’yı oyuna alıp maça imzasını attı. Bu arada “keramet” hocada değil bizde diyen futbolcular bir daha düşünsün.
‘’Kupalar değil zerafet kaldı‘’
Önceki gece duyduğumuzda üzüldüğümüz “kovma”-” kovulma” meselesi de belki Hamza Hamzaoğlu’nun bir başka şansıdır... Hamzaoğlu’na güvenmeyen, yapmadığı transferlerin faturasını Hamza Hamzaoğlu’na kesen, iletişim problemi büyük yönetimin kabalığının belgesidir. Onlar da çok şanslı, zira “tazminat” dahil hiç bedel ödemeyecekler. Zira, “Hamzaoğlu devam etseydi başarısız olurdu” tezini de rahatça savunurlardı! “Gel” dediler geldi. “Git” dediler gitti.
3 kupa 1 yıldız
Araya 3 kupa ve 1 yıldız sıkıştırdı. Rakiplere, kendi sporcularına, yöneticilerine ve medyaya çok saygılıydı. Kimseyi, kimsenin emeğini, rakibi değersizleştirmedi. “Kibir” yanına uğramamıştı ki; spor dahil her alanda ihtiyacımız olan bir davranış biçimidir. “Bennnn” diye başlayan cümleler kurmaması, medyanın önde gelen isimleriyle PR yapmaması onun kolay lokma olmasını sağladı. Aslında Hamzaoğlu’nun “teknik adam olarak” itibarsızlaşmasının sebebi Sabri ve Umut’u oynatması değil düpedüz yönetimin her zaman onu yapayalnız bırakmasıydı.
Hocayı kovdular!
Nitekim kovdular. Kimse, “Kovmak kaba bir terim, karşılıklı anlaşarak ayrıldılar” demesin. Antrenmandan çağırıp kovdular! Kovulmak ayıp değil, kovanlar düşünsün! “Seni kovduk hocam”, “Peki saygı duyarım” süreci anlaşarak ayrılmak değildir. Karşılıklı anlaşarak ayrılmak, “Seni kovduk. 3 senelik anlaşman var. 4.5 milyon Euro yerine 2 verelim” “Hayır, 3 istiyorum” “O zaman 2,5 verelim” gibi “Endüstriyel futbola dair” pazarlıkların yapılmasıyla söz konusu olabilir. Kariyerlerine bakınca Mancini’ye, Prandelli’ye verilen maaşla Hamzaoğlu’na verilen maaş elbette farklı olacaktır ama madi manevi getirisi aynı olan başarı ödülleri niye farklıydı. Mancini’ye 1 milyon Euro, Prandelli’ye 1 milyon Dolar, Hamzaoğlu’na 150 bin Dolar şampiyonluk primi verilmesinin sebebi hocanın “Pazarlık nedir?” bilmemesiydi. Dert de etmedi.
4 milyon alabilirdi
Gönderilirken de tazminat konuşmadı!” Ben gitmiyorum, kovarsanız gereğini yapın deyip” yaklaşık 4 milyon Euro kazanabilirdi. Yaklaşık 12 milyon Lira. Bütün ailesine bir ömür yetecek bir maddi kaynak! Alırdı bir daha hiç çalışmazdı, kimse de bir şey diyemezdi. Şimdi, “ Akılsız” diyenler vardır ancak ben ona “prensiplerine sadakati” için saygı duyuyorum. Görevini alabilirler, 10 aylık güzel macerasının manevi getirilerini, zerafetini, çoğunlukta olan her kulüpten futbolseverin saygısını alamayacaklar.
Nice yıllara Fanatik...
20. sene... Dile kolay. Bu gazete ilk çıktığı gün bugün bu gazeteyi okuyan onbinlerce kardeşimiz daha doğmamıştı bile. Gazetemiz Fanatik’in arşivinde spor tarihimize dair çok belge, çok öykü var... Gazetemizin mutfağında da öyle... Hepsi nur içinde yatsınlar, birlikte başlayıp hayata veda eden abilerimiz, kardeşlerimiz de oldu. Türlü sebeplerle gazeteyle yollarını ayıran, ayrılan ancak gönül bağını noktalamayan abilerimiz kardeşlerimiz de.
Çok emek verildi, çok gözyaşı döküldü, çok sevinç yaşandı. Çocuklar evlendi barklandı. Bizler çocuk sahibi olduk. Büyüklerimizin bazıları da dede...
Hayattı...
Ancak maalesef 20 yıl önceki ve bugünkü gazetelere baktığımızda ülke sporunda çok şeyin değiştiğini görmüyoruz. “Bazı” isimler değişti, paralar büyüdü, ancak olaylar, olaylara verilen tepkiler, ülkenin sporda gelişimi pek de beklendiği gibi olmadı! 40. yılımızda umarım, ülkenin spor politikaları, kulüp yönetim becerileri, taraftar davranışları, bizlerin habercilik ve yorum melekeleri çok daha gelişmiş durumda olur.
Spor güzeldir. Fanatik de güzel...
Kimi zaman birbirimize kızıp kırsak da, özünde iyi insanlarla 20 sene bir idealin peşinde, bir çatı altında koşmak da çok güzel!
Buradan yolu geçen yüzlerce kişinin çoğunluğu için okul oldu, evle işyeri arası bir yer oldu, şahane oldu... İyi ki de oldu...
Canım kardeşlerim hepinize başarılar.
Nice yıllara Fanatik!
‘’Avcı'nın takımı ve Yalçın‘’
Beşiktaş galibiyetinden sonra kadro kalitesi ve moral açıdan zirveye çıktığını düşündüğümüz, şampiyonlukta iddialı olabileceğini söylediğimiz Trabzonspor’un bu denli dağılabileceğini aklımın ucundan dahi geçirmezdim. Abdullah Avcı, mutevazı bir bütçeyle, “doğru kurduğu” kadrosuyla, diğer kulüp yönetimlerine 1.5 yıldır ders verir gibi futbol oynatıyor.
Dersin birincisi şu: Önce hocanı seçeceksin, sonra güvendiğin teknik adamınla kadro planlamasını birlikte yapacaksın. Sonra işi de hocana bırakacaksın...
Başakşehirli futbolcuların ezberledikleri bir oyun planı ve oyun disiplini vardı, Trabzonspor’da yoktu! Üstelik bir de geçtiğimiz senelerde maç kurtarmasına alışık olduğumuz Onur, bu seneki felaket hatıralarına bir yenisini ekleyerek başladı maça Golü atan Yalçın’a da bir parantez açmak lazım.
Bonservisi elindeyken, Beşiktaş’la anla∫mı∫ken yurt dı∫ı kampında yeni takımıyla bulu∫amadan ülkeye gönderilmi∫ti. Beşiktaş hala stoper arıyor, Trabzonspor’da da Douglas ile Aykut oynuyor! Yalçın bir de Yusuf’un ∫ahane pasında topa son anda dokunarak Cardozo’nun bir golüne mani oldu. Türk futbolcuları küçümseyip, ne ereceği belli olmayan yabancıları övmekten vazgeçme zamanımız geldi!
Bütünlük ve plan yok
Maça dönünce Başakşehir öne geçmesine rağmen skoru korumayı hiç düşünmedi, takımın boyunu uzatmadı, orta sahada Badji ve Mahmut’la bariz üstünlük sağladı. Visca ve Doka önde iyi işler yaparken, rakiplerini de kendi ceza alanlarına kadar kovaladı. Trabzonspor’da biraz Aykut, biraz Cardozo, biraz Okay ve sonradan oyuna giren Yusuf dışında iyi oynayan yoktu. Takım bütünlüğü ve plandan bahsetmek de mümkün değil! Futbol, şüphesiz dünyanın en eğlenceli oyunlarından biri... Profesyonellik deseniz, “Trabzonsporlu futbolcuları” i∫lerini ciddiyetle yapan futbolcular olarak tarif etmek imkansız. Eğlence deseniz, sahada futbol oynamaktan mutlu tek Trabzonlu yok! Kulübeden bahsetmeye de gerek yok. Fırat Aydınus verdiği penaltı dı∫ında mükemmel maç yönetti.
‘’Cim Bom'a rehabilitasyon!‘’
Hamzaoğlu’nun, Eskişehirspor maçını bir rehabilitasyıon maçı olarak değerlendirdiğini gördük. Eskişehirspor, oynadığı futbol, kazandığı puan ve cetveldeki yeriyle kolay yenilebilecek bir takım belki ama ilk 11’de bu kadar çok radikal değişiklik, ciddi riskler barındırıyordu.
Yıldırım noktaladı
Ancak mükemmel başladı Galatasaray. Bülent Yıldırım’ın, ceza alanı içinde yapılsa penaltı vermeyeceği pozisyonda frikik kararı vermesi maçın kaderini çizdi. Frikikleri artık penaltı gibi kullanmaya başlayan Selçuk, şahane bir vuruşla perdeyi açtı. Galatasaray’ın değişik kadrosu, önde basan, çabuk pas yapan kimliğiyle Hamza Hamzaoğlu’nun kadrosu hakkındaki endişeleri dağıttı.
Selçuk bunu yapmamalı
Emre, geçmişte yaptığı hatalardan ders çıkarmış gözüktü. Burak’ın attığı kafa golünde yaptığı orta düpedüz pastı ve harikaydı. Selçuk’un, Ben Khalifa’ya skor 1-0 iken yaptığı harekete penaltı çalmayan Yıldırım’ın, kaptana Toko’nun yaptığı harekete penaltı çalması maçı daha ilk 45’te noktaladı. Selçuk hem büyük oyuncu hem de büyük karakter. Bu şekilde penaltı almak ona yakışmadı. Hangi takımdan kim ne yaparsa yapsın Selçuk bunu yapmamalı.
Darısı Benfica’ya
Semih ve Denayer, 11’de oynamaya hazır olduklarını gösterdiler. Daha 15 gün önce Olcan oyuna girerken Hamzaoğlu ve Olcan ıslıklanmıştı. Olcan, Fenerbahçe maçında attığı golün ardından dün akşamki performansıyla taraftarların önyargısını paramparça etmeyi başardı. Jem Karacan, Bilal ve Rodriguez’in yokluğunda iyi alternatif olacağını gösterdi. Bilal de Hamzaoğlu’nun torpiliyle değil, klasıyla geldiğini! Podolski’nin direkten dönen 2, Boffin tarafından kurtarılan 1 şutu şanslı bir gününde çok gol yapacağının ispatı. Burak da morallendi. Benfica maçında güzel bir sonuç bekliyoruz.
‘’Şota başladı, Şahan bitirdi‘’
Şota, Trabzonspor tarihinin kendi oynadığı dönemden sonra en kaliteli kadrolarından birinin başına geldi ve başarılı olamadı. Kendi kalitesine yakın futbol oynayan tek bir futbolcu yoksa, sistem denemelerinin tamamı her hafta patlıyorsa, teknik adam neye yarar ki!
Gazintepspor ligin en az gol atan, ancak takım savunmasını da en başarılı yapan mütevazı takımlarından biri. Şota, Avni Aker’de Cardozo ve Ndoye’yi kulübede oturtup, Deniz’le başladı. Öncelikli olarak 1 puana gelmiş Gaziantepspor’un oyun anlayışı ile Trabzonspor’un oyun anlayışı ve aldıkları riskler aynıydı! Risksiz plan. Riski alan isim Constant oldu. Bacak arası denemesinin cezasını Orkan golle ödetti. Constant’ın önündeki Erkan takımın bir başka kötü oyuncusuydu.
Elbette takımda ayağına en çok top yakışan oyuncu olan Marin’in 20. dakikada sakatlanıp çıkması ciddi bir handikap oldu. Ancak Trabzonspor bir organizasyonla ilk pozisyonunu yakaladığında devre sonu gelmişti. Onda da Deniz’in kafa şutunda topu Karcemarskars kurtardı. Şota nihayet kulübede kuruttuğu mücevherlerini sahaya sürdü. Trabzonspor, Şota’nın başta düşünmediği Madjani’den sonra, Cardozo ve Ndoye’yi alınca takım Trabzonspor’a benzedi. Constant’la başlayan, Okay’la devam eden hatalar zinciri Trabzon’un 2. golü yemesine neden olsa da Trabzonspor maça dönmeyi başardı. Şahan’ın hatasıyla! Olmayan faulü çaldı, Aykut’un vuruşunda şans Trabzonspor’un yanındaydı. Cardozo ustalığıyla beraberliği sağladıktan sonra, Medjani’nin bir şutunu Karcemarskars kurtarırken, kafa şutu direğe takıldı. Antep atağında Aykut gövdesini siper ederken maçın kader anı uzatmanın sonundaydı.
Cardozo çalım atarken yerde kayan Arakoyo topu koluyla kesti! Çağatay Şahan “devam” dedi. Bence penaltıydı. İşin enteresan tarafı ben düdük çaldığını duymadım. Antep kontratakta, Şahan Trabzonlu oyuncularla pozisyon tartışmasıydı. Ve topu autla başlattı! Kural hatası mı diyecekler, hata yok mu diyecekler, yoksa not olarak 9 mu verecekler bilmiyorum. Hiçbir şey bizi şaşırtmaz!