‘’Hamzaoğlu'ndan ne istiyorsunuz!‘’
Galatasaray’ın başarısı belki de Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın başarısızlığında gizlidir. Ancak bu durum, Hamza Hamzaoğlu’nun Galatasaray’ın son 20 sezonunda puan ve gol ortalaması en yüksek teknik adamı olduğu gerçeğini değiştirmez...
Kadro kalite ve derinliklerine bakınca Beşiktaş’ı ve hatta biraz da Galatasaray’ı dışarıda bırakırsak ligimizin ve takımlarımızın çok başarılı olduğunu söylememiz zor. Ancak medyanın eleştiri kültürü ve analiz yeteneği açısından da iyi durumda olduğumuzu söylemek imkansız...
Spor medyasında “eleştiri hakkı” diyerek hakaret sınırında yorumlar yapılıyor. Sosyal medyayı takip ediyorsanız taraftarların dili de düpedüz nefret dili! Olayı Galatasaray, hatta Hamza Hamzaoğlu tarafından ele alalım.
‘Ben’ demedi, abartmadı
Çoğunluğun itiraz etmediği bir gerçek var ki, en az teknik adamlık becerisi kadar önemli: Rakip camialara, yönetimlere, kendi yönetimine, meslektaşlarına dönük en ufak rahatsız edici bir dil kullanmadı. “Ben” demedi, başarıyı abartmadı, rakibi aşağılamadı. Buna katıldığınızı ancak, “Biz iyi insan olmanın ötesinde çok iyi bir teknik direktör istiyoruz” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız. Hamza Hamzaoğlu teknik adam olarak yaptığı değerlendirmelerle puan kayıplarına da sebebiyet verdi. Özür dilediği, “Hata yaptım” dediği Başakşehir maçında, Hakan Balta’yı ön liberoya çekip Atletico Madrid’e daha ilk yarıda teslim olduğu gibi...
3 kupa vardı, hepsini aldı
Beğenirsiniz beğenmezsiniz, tarihin en başarılı Galatasaray teknik adamlarından biri olduğunu kabul etmelisiniz. O göreve geldikten sonra 3 kupa vardı üçünü de Galatasaray aldı. “O kazandırmadı ki şampiyonluğu rakiplerimiz verdi” diyen Galatasaraylılardan olabilirsiniz. Belki yine de haklısınız. Galatasaray’ın başarısı belki de Fenerbahçe’nin ve Beşiktaş’ın başarısızlığında gizlidir. Ancak bu durum Hamza Hamzaoğlu’nun Galatasaray’ın son 20 sezonunda puan ve gol ortalaması en yüksek teknik adamı olduğu gerçeğini değiştirmez. Çok başarılıdır!
Fener 42 milyon! Aslan 6.5 milyon!
Sezon başında Galatasaray’ın kadro yetersizliği gerekçesiyle çok sayıda “kaliteli” transfer yapması gerektiği yazıldı çizildi. Yapılmayan transferlerden kulübün eski-yeni yöneticileri, kulübün bütçesi değil, Hamzaoğlu sorumlu tutuldu! Kendisi de buna çanak tuttu belki ama konumuz şu an bu değil. Fenerbahçe Van Persie, Nani, Fernandao, Şener, Ozan Tufan, Kjaer, Volkan Şen başta birçok transfer yaparken yaklaşık 42 milyon Euro bonservis bedeli ödedi. Beşiktaş ve Galatasaray yönetimleri tutumlu davrandı, yaklaşık 6,5’ar milyon Euro bonservis bedeli harcadı.
Niasse deyince beğenmeyenler...
Santrfor lazımdı. Başkan iletişimsizliği yüzünden taraftarı İbrahimoviç beklentisine sokarken, Hamzaoğlu, sessizce “Niasse” diye mırıldandı. “Çıtayı Akhisar Belediye seviyesine çekiyor” diye eleştirdiler. Niasse şu an bu sezon oynadığı 14 maçta 9 gol 3 asist yapmış durumda. “Gomez’i istedim 9 milyon Euro bonservisi yüzünden alamadık” dedi. Beşiktaş “yönetimi” tek Euro kiralama ücreti vermeden transferi başardı. Gomez lig ve Avrupa’da attığı 8 golle ciddi bir fark yarattı.
Olcan için bile ‘şans’ dediler
Yönetim Hamzaoğlu’na Grosskreutz’u aldı ama alamadı. Burak sakatlandı, Chedjou uzun süre, Hamit hep sakattı. Rodriguez, Denayer ve Carole başlangıçta kadro derinliği sağlar diye düşünülse de, Hamzaoğlu “futboldan anlamadığı için” Fenerbahçe maçında Rodriguez’i değil Bilal’i, Denayer değil Sabri’yi oynattı! Hele bir de Telles’i daha 3. maçında unutturan Carole yerine oyuna Olcan’ı almaz mı? Sosyal medyada takip ettiğim çok kişi Hamzaoğlu’nun futboldan hiç anlamadığı, Sabri ile başlayarak yaptığı yanlışa, Olcan’ı alarak devam ettiği, maçı da Fenerbahçe’ye armağan ettiğini yazdı. Altın puanı Olcan’ın golü getirdi. Bunu da şansla açıkladılar!
Gökhan&Şener sabri etmiyor!
Eleştiri kültürü ve önyargılarımız demişken Sabri’ye de değinelim. Gökhan Gönül ile Şener benim ve muhtemelen bu satırları okuyanların da çok beğendiği oyuncular. Sabri ise büyük çoğunluğun beğenmediği bir oyuncu! Enteresan bir not var tabii o da şans olabilir! Sabri kadro dışı bırakılarak başladığı geçen sezondan bu yana 33 maçta 2730 dakika oynarken 8 gol pası verdi, oynadığı takım 3 kupa kazandı. Gökhan ve Şener ikilisi toplam 75 maç ve 6443 dakika görev yapıp toplam 7 gol pası yaptı. Oynadıkları takımlar tek kupa kazanamadı. “İkisi mükemmel ve her takımda oynar, Sabri felaket ve Galatasaray’da torpille oynuyor” değil mi! Değerlendirmeler objektiflikten çok uzak...
Yerine hoca bakılmışken
Üstelik yönetim Astana beraberliği sonrasında yazılı rapor isteyip, “gazetecilerin pek sevdiği” pazarlama çalışmasını başarılı yapan teknik adamların kapısını çalmışken. Biraz moral lazım. Yönetimine rağmen başarılı olan teknik adam gördüm, taraftara rağmen başarılı olanı hiç görmedim...
Yasin gitseydi ses çıkmazdı
Biraz saygı duymak destek vermek gerek. Yasin oyundan çıkar, Olcan girer stadyumda yuh sesleri yükselir! “Yuh” Hamza hocaya mı, Olcan’a mı, her ikisine mi bilmem ama yanlıştı. Nitekim yuhalananlar Saracoğlu’nda kazanılan bir puanın mimarı oldu. Yasin demişken, bu satırı okuyanların yüzde 90’ının geçen sezon devre arasında Yasin başka takıma kiralık gitse şikayet etmeyeceğine de eminim. Hakan Balta, Yasin, Bilal, Podolski, Sneijder aklınıza gelen iyi oynadığını düşündüğünüz her oyuncuda Hamza hocanın katkısının olduğu gerçek.
En çok pozisyon Galatasaray’da
Hamza Hamzaoğlu’nun takımı, “takım savunmasında” ciddi sıkıntılar yaşasa da, ligin rakip kaleye en çok şut atan (151), gol pozisyonuna giren (69), çerçeveyi bulan şut atan (66), başarılı orta (52) yapan takımı... Bahsettiğim şey kazanılan kupalar gerekçesiyle hocaya saygı duyulması gerektiği değil! Mevcut kadroyla bundan iyisi Şam’da kayısı...
İkinci yarıya damga vuruyor
Hamza Hamzaoğlu’nun maçların ikinci 45’lerinde yaptığı müdahalelerle takımına en çok katkı yapan teknik adam olduğu da bir başka gerçek. Tabii ki eleştirilecek. 50 yıllık gazetecinin, “Çek git. Fatih hocana diz çök. Belki sana yamaklık verir” dediği, 30 yıllık bir diğerinin, “Geçen sene yaptığın gibi telefonla taktik almana gerek yok, ben sana söyleyeyim; kaleye Muslera, ortaya Sneijder, kanada da Yasin’i koy” diye aşağılamasını Hamza Hamzaoğlu belki hazmeder, ancak taraftarın hakaretini hazmetmek zor olur. Üstelik başarılıyken!
‘’Puan Hamzaoğlu'ndan‘’
Maçın ilk yarısında iyi pas yapan takım Galatasaray, nispeten iyi hücum yapan takım ise Fenerbahçe’ydi. Maça Nani ve Caner’in etkili ataklarıyla başlayan Fenerbahçe, Souza ve Mehmet Topal’ın da iyi duruşlarıyla ligin maç başına en çok şut atan takımı Galatasaray’a gollük tek bir vuruş, şut ve pozisyon fırsatı tanımadı. Kısa özeti şöyle yapabiliriz. Volkan yere yatmayı bırakın, tedirgin bile olmadı. Galatasaray topa sahip olarak Fenerbahçe’yi yormaya çalışırken, ev sahibi iyi savunma yaparken, golle bitebilecek fırsatları da yakaladı. Muslera’nın yaptığı iki kurtarış Galatasaray’ı skorda tutarken yardımcı hakemin Gökhan’ın ortasında ofsaytı kaçırması maçın kaderini etkiledi. Diego güzel bir vuruşla aslına bakarsanız tam 10 numaralık bir katkı yaptı.
Muslera’dan geçit yok
53. ve 65. dakikalar Fenerbahçe açısından maçın kırılma anlarıydı. İlkinde Podolski’nin kaptırdığı topta Van Persie defans arkasına harika bir koşu yapan Mehmet Topal’a erken oynayabilse maç orada kopabilirdi. İkincisinde ise Galatasaray’ın senelerdir en faydalı adamı Muslera sahnedeydi. Markoviç’in vuruşunu mükemmel önledi.
Sonrasında Fenerbahçe skoru koruma duygusuyla yaslanırken Galatasaray ceza alanına çok top sokmaya başladı. 61’de Selçuk’un mükemmel pasında ilk fırsatını yakalayan Galatasaray, Hakan Balta’nın ön direkten auta giden kafa vuruşunda, Sneijder’in kalecide kalan şutunda, Sabri’nin auta giden vuruşunda Fenerbahçeliler’in yüreğini ağzına getirdi. Taraftarın muhtemelen oyuna girerken Hamza Hamzaoğlu’nu eleştirdiği Olcan güzel pas organizasyonu sonunda attığı güzel golle takımına puan getirdi.
Pereira’dan iyi
Podolski ve Umut’un sıfır katkıyla oynadığı bir Fenerbahçe deplasmanından alınan puan çok değerlidir. Üstelik geriye düştüyseniz. Hamza Hamzaoğlu takımını Pereira’dan daha iyi yönetti.
Diego golünün başlangıcı ofsayt, Ba’nın ceza alını içinde Burak’ın kalçasına vurduğu diz kırmızı karttı.
Gecenin en güzel olayı Ba dışında futbolcuların kulüplerine yakışır son derece centilmence bir mücadele sergilemesiydi.
‘’Mükemmel galibiyet‘’
Gençlerbirliği maçının ilk yarısının sonunda yapılan Rodriguez-Yasin değişikliği yalnız lig maçını değil Benfica karşılaşmasını da kazandırdı. Orta sahanın merkezini yalnızca Selçuk ve Bilal’e emanet etmek, sol kanadı da, sağ kanadı da, Sneijder’i de verimli kıldı.
Takımın en güvenilir ikilisi haline gelen Hakan Balta ve Chedjou’nun peşpeşe yaptıkları hatalar sonrası, meşin yuvarlak rakibin en etkili futbolcusu Gaitan’ın güzel vuruşuyla daha 2. dakikada ağlara gittiğinde kabus gibi bir futbol gecesi yaşanacağından endişelendik. Ancak endişeler boşa çıktı.
Doyumsuz seyir
Sneijder’in Cesar’da kalan frikiği ile başlayan hücum organizasyonları golün müjdecisi gibiydi. Selçuk’un ve Podolski’nin golleri takımı da, tribünleri de havaya soktu. Galatasaray pas oyununu en iyi oynayan takımlardan biri şüphesiz ve dönen topları çabuk kazandığında seyretmeye doyum olmuyor.
İlk golde beraberce hata yapan ikiliden Chedjou’nun, Podolski’ye golün pasını attığının, Hakan Balta’nın bir kafa şutunu Cesar’ın son anda kornere gönderdiğinin ve indirdiği bir topu Umut’un iki metreden kaleciye nişanladığının da altını çizelim. Sabri maçın başından itibaren takımın en iyi oynayan oyuncularından biri olurken Carole de çok önemli katkı yaptı.
Bilal kanıtladı
Selçuk soğukkanlılığıyla çok atak keserken, penaltıyı mükemmel kullandı. Bilal de Hamza hocanın vizyonsuzluğu değil, vizyonu sayesinde Galatasaray’da olduğunu bir kez daha kanıtladı. Umut çok çalıştı, ancak yine yapması gereken golü yapamadı. Yapabilse maç daha 60’ta noktalanacaktı. Sneijder büyük usta. Direğe takılan ve Cesar tarafından kurtarılan şutlarında şanssızdı belki ama takımı çok ustaca yönetti.
Dediği gibi...
Podolski Avrupa’daki kulüplerin, “Biz 10’u niye almadık ki” diye soracağı kıvama geldi geliyor. Golün dışında iki şutu var ki, hangisi çerçeveyi bulsa Avrupa’da gecenin golü olacak nitelikteydi. Elbette herkesin kusurunu genelde örtebilen bir de büyük kaleci Muslera’yı unutmamak lazım. Çok önemli iki kurtarışla maçı tamamlamayı yine başardı. Hamza hocanın anlatmaya çalıştığı ancak taraftarları ikna edemediği kadro her gün büyük takım olma yolunda yürüyor.
‘’Yasin'le çok güzel‘’
Bir oyuncu maçın kaderini, oyunun yavanlığını ancak bu kadar değiştirebilir. Hamzaoğlu’nun orta sahadaki benzer üçlüden Rodriguez’i kenara alıp Yasin’i sahaya sürmesi bambaşka bir Galatasaray seyrettirdi. Yasin oyuna akıcılık, kalite ve heyecan getirirken taraftarı yaşama, takım arkadaşlarını futbola döndürdü. İlk yarıda Sneijder ve Carole’nin sol kanatta yapamadığını tek başına yaptı. İlk golde Bilal’e şahane bir gol pası yapan Chedjou’ya attığı ara pası mükemmeldi. Selçuk’un kornerinde Chedjou’nun kafa şutuyla gol olan pozisyonun başında da Yasin’in şutunu Hopf’un ancak kornere atabildiğini hatırlatalım. En nihayetinde maçın düğümünü tam manasıyla çözen 3. gol de Yasin’in ayağından geldi...
Hamzaoğlu hücumdaki oyuncuların verimliliğini artırmak, kanatları iyi kapatan rakiplerin dengesini bozmak için Yasin’le başlamak, Selçuk Bilal ve Rodriguez üçlüsünden birisini yanında oturtmak zorunda. Belki merkezdeki ikiliye ve stoperlere daha çok yük binecek ancak net olarak gözüktü ki, Yasin hem öndeki hem yanındaki bütün oyuncuların performansını yükseltti.
Hakan yine mükemmel Podolski topla yüzünü döndüğü zaman çok etkili. Her maç biraz daha etkili oluyor. Hakan Balta maçı yine sıfır hatayla tamamladı. Muslera golde çaresiz kalsa da, maçın son dakikasında yine muazzam bir kurtarış yaptı. Sabri yine iyi oynadı. Yalnız taç atışlarını Sabri kullandığında top hep rakibe geçiyor! Burak’ın sakatlıktan döner dönmez takımına penaltı kazandırıp, bir de gol atması zorlu maçlar öncesi önemli moral oldu. Hamzaoğlu’nun da faydalanacağı, taraftarın özellikle ikinci yarıda, pasa, futbola ve gole doyduğu güzel bir maçtı. Hakem Çağatay Şahan’ın kartlarını doğru kullansa El Kabir’i 65’te atması gerekirdi. En kötü davranışı da itirazdan sarı kart gösterdiği Selçuk’a yapılan faulü görmemesi değil, sakatlığa inanmayıp doktoru çağırmakta gecikmesi oldu...
‘’Darısı İzlanda maçına‘’
Nitelikli paslarla hücuma gidemediğimiz, kanat beklerini oyuna sokamadığımız maçta Caner’in nadiren çıktığı ataklardan birinde, maçı 61’de çözdük. Caner’in ortasında Serdar Aziz indirildi. Penaltı verildi ancak bu kez de Novak’a kırmızı yerine sarı kart gösterildi! Selçuk’un attığı gol Fransa hayalimizin gerçekleşmesi için gözlerimizi İzlanda maçına çevirdi. 11 kişiyle hep beraber savunup, hep beraber hücum etmeye çalışacağımız bir 11’le başladık. İyi de başladık. Son pasları ya da son vuruşları iyi yapsak, ya da 3-5 santimle ofsayta yakalanmasak öne de geçebilirdik. Hakan bir pozisyonda önü açıkken çok kötü vurdu. 6. dakikada Arda’nın yaptığı ara pasında Cenk çok net pozisyonda topu ağlara gönderirken yardımcı ofsayt bayrağını kaldırmıştı. Pozisyon kritikti. Ancak turnuva başından beri kritik pozisyonlarda hakemler kararlarını hep aleyhimize verdiğinden şaşırmadık.
İlk pozisyon 39’da!
Sonra orta sahayı ve topu rakibe bıraktık. Öne pas yapmayı bilen ancak öne koşu yapmayan oyuncularımız, bire birde adam eksiltemeyince 3 pozisyonda nefeslerimizi tutmak zorunda kaldık. Bizse ilk net pozisyonumuzu 39’da yakaladık. Arda öyle güzel bir ara pası yaptı ki, “Keşke Gökhan sahada olsaydı” dedik. Ne yazık ki pozisyonu Hakan kullanamadı. Çok top kaybederek beklentilerin uzağında kalan Hakan, Arda’nın bir diğer güzel pasında“nihayet” tekniğine yakışır bir biçimde golü atıp maçı noktaladı da herkes rahat bir nefes aldı.
Cenk iyiydi
Volkan değişikliği geç olsa da çok faydalı bir değişiklik oldu. Orta saha çok çalıştı. Selçuk hem çok sayıda ikili mücadele kazandı, hem doğru pas yaptı, hem de fauller aldı. Takımın en faydalı oyuncusu oldu. Cenk çok iyi mücadele etti. Hava toplarını aldı. Rakibe baskı yaptı, kazandığı topları iyi kullandı, ancak arkadaşlarından tehlikeli bölgede tek top alamadı. Arda ise ikinci yarıda fark yarattı. Büyük futbolcu Volkan’a kafayla bir top indirirken, Hakan’a da golü yaptırdı. İnce işçiliği de cabası! Onun gibi bir futbolcumuz olduğu için çok şanslıyız. Doğru hamleleriyle maçı getiren Terim ve oyuncuları bizi İzlanda maçında da sevindirecektir.
(Ülkece başımız sağolsun. Teröre, teröristlere lanet olsun. Hayatını kaybedenlere rahmet, yaralılarımıza şifa diliyorum.)
‘’Muslera ve ustalar‘’
Astana beraberliğinin ardından Hamza Hamzaoğlu üzerinden kopan fırtına, sanırım bitti. Galatasaray, kötü oynadığı bir gün iyi oynamadığı bir müsabakayı birkaç küçük ayrıntıyla kazandı. Birincisi, Muslera’ydı. Sezon başındaki Sivasspor, ve iç sahada kaybedilen Osmanlıspor maçlarında yediği hatalı gollerle takımının puan kaybında önemli rol oynayan, “Şampiyon kaleci” Mehmet Batdal’ın bomboş yaptığı vuruşta ayakta kalarak ve golü müthiş kurtararak bence maça imzasını attı.
Taraftarın kadrosu
Takım, taraftarın istediği kadroyla sahadaydı. Podolski santrafor pozisyonunda, Sinan sağda, Yasin solda, Sneijder Podolski’nin arkasındaydı. Öndeki bu 4’lü, taraftarın beklentisini karşılayamadı... Yalnız Sinan, Podolski’nin ofsaytta kaldığı pozisyonda verdiği topuk pası ve çizgiye inip yaptığı ortada Galatasaray’ın geleceğinde önemli işler yapacağını gösterdi.
Devam kararı doğru
Galatasaray’ın temel problemi, öndeki 4’lünün Selçuk ve Bilal’e yeterince yardıma etmemesiydi ve kanattakilerde yeterince yardım etmediği için rakibi karşılamada yetersiz kaldı. Başakşehir’in maçı kazanacağını düşündüren baskısı, Podolski’nin tartışmalı gölüyle noktalandı. Eline çarpıp çarpmadığını görmedim, ancak çarptıysa devam etmesi gereken pozisyonda Podolski’nin attığı gol, Serkan Tokat’ın kariyerini riske sokacak düzeydeydi. Bence, devam kararı doğruydu. Trabzonspor-Galatasaray, Beşiktaş-Fenerbahçe, Trabzonspor-Konyaspor maçlarından sonra bu maçında hakem kararıyla belirlendiği tartışmaları gerçekten sıkıcı olacaktı. Bu sıkıcı tartışmalara iki usta ve taraftarın da hala ısınamadığı bir profesyonel Umut Bulut nokta koydu. Podolski’nin Sneijder’i kaçırışı, Sneijder’in arka direğe kesişi, Umut’un da takıma nefes aldıran vuruşu yapışı, Galatasaray’da sert esen rüzgarların yerini melteme bırakmasını sağladı.
Yönetim, Astana maçında iki puan kaybetmiş, taraftarın ateş çemberi altında kalmış Hamzaoğlu’ndan maça 24 saat kala rapor istemiş, ve yanlış yapmıştı. Şimdi keyiflerine baksınlar. Hakemlerin her kararını. bin farklı açıdan değerlendirildiği bu dönemde, Serkan Tokat’ın maçı iyi yönettiğini rahatlıkla söylebilirim.
‘’Özer takıntısı ve hakemler!‘’
Arvaladze’nin Özer takıntısı, Cavanda, Mustafa Yumlu ve yardımcı hakemin hataları hayati bir mağlubiyet daha getirdi. Oyun ilk 25 dakika boyunca Konyaspor’un istediği gibi oynandı. Orta sahada; Holmen, Ali Çamdal ve Meha gibi çift ciğerli ve topla barışık 3 oyuncu bulunduran Konyaspor, topun arkasına doğru geçen, hücuma doğru çıkan bir takım olmasının karşılığını daha bir çok maçta alacak.
Trabzonspor, evinde ilk pozisyonunu ancak 25’te yakaladı. Serkan’ın kötü uzaklaştırdığı topla penaltı noktasında buluşan Medjani ve onun şutunu tamamlayan N’Doye’nin vuruşları içler acısıydı. Trabzonspor gibi... İlk yarıda Trabzonspor’un en başarılı oyuncusu maç eksiği olmasına rağmen Medjani, biraz Okay’dı. Top ayağına en yakışan, pas ve diripling zamanlaması harika olan ise Marin’di. Erkan yine etkisizdi. Yusuf istekli ancak verimsizdi.
Hurmacı’yla başlasa farkı olurdu
2. devre oldukça heyecanlıydı. Önce Rangelov pozisyonu kullanamadı. Yusuf’un frikiğinin direkten dönüşü ise büyük şanssızlıktı. Sonrasında hatalar birbirini kovaladı. Futbolda son adamların mecbur kalmadıkça risk almaması gerek. Cavanda’nın da Konyaspor’un geliştirdiği kontratakta topu taca atmayışı pahalıya patladı. Penaltıda Mustafa’nın müdahalesi ceza sahası dışındaydı! Golden sonra
Trabzonspor nihayet kendisi gibi oynamaya başladı. Sahanın en iyisi olan Medjani, Constant’ın ortasında harika bir kafa vuruşuyla skorda dengeyi sağladı. N’Doye’nin kafa şutunu Serkan kurtardı. Dönen topları hep ev sahibi kazandı. N’Doye’nin çıkıp Cardozo’nun oyuna girdiği anda ofsayt pozisyonda Traore’nin attığı gol maçı noktaladı. Ön tarafa hamle şansı kalmayan Şota, Özer’i oyuna ancak Medjani sakatlanınca aldı! Okay ya da Medjani yerine o başlasaydı her şey farklı olabilirdi.
Erkan’ın atılması hataydı
Aykut Kocaman, orta sahada dengeyi sağlamak için Uğur’u, disiplinden kopan rakibine bir gol daha atmak için Ömer’i aldı. Yani Şota’nın değişiklikleri rastlantısal, Kocaman’ın değişiklikleri bir plan dahilindeydi. Penaltı ve ikinci golde hatayı yardımcı yaptı. Holmen’e Medjani’nin yaptığı faulde sarı kart göstermeyen Süleyman Abay’ın son dakikada Holmen, Erkan’a faul yapmışken, Erkan’ın tepkisine
Holmen en ufak reaksiyon vermemişken ikinci sarıyla Erkan’ı atması hataydı.
‘’Hezimet‘’
Trabzonspor öyle kötü oynadı ki Musa’nın kırmızı karttan atıldığını bilmeden ikinci yarıyı izleyen bir seyirci maçın ikinci devresinin 11’e 11 oynandığını düşünebilirdi! Oysa Trabzonspor bir kişi fazla oynayan “futbolcular grubu”, karşısındaki de “10 kişi kalmış bir takımdı”. Mustafa Reşit Akçay’ın planı tıkır tıkır işledi, Şota’nın korkarım bir planı ve ön hazırlığı yoktu! Okay sakattı belki ama Özer oynamalıydı. Şota onu oynatmadı, Özer’i kullandığı bölgeye Erkan’ı gönderdi. Erkan ilk 45’te yoktu! Arkasında Cavanda da yoktu. Mehmet var gibiydi yoktu. Mbia yalnız ve etkisiz kaldı, Mustafa ile Douglas çaresiz kaldı. Marin dışında işini doğru yapan, doğru koşan, topu doğru kullanan oyuncu da yoktu. Onur birinde Ndiaye’nin açısını kapatarak, birinde Serdar’ın vuruşunu kurtararak önemli katkı sağladı.
Osmanlı’ya tebrikler
Ancak yenilen ilk golde Torje’nin vuruşu mükemmel, Onur’un kurdurduğu baraj ve durduğu yer kötüydü. Gol ve gollük vuruşlar dışında sonlandırılamayan çok da Osmanlıspor atağı vardı. Trabzonspor ilk yarıda iki kez etkili atak yaptı. Yusuf bu atakların ilkinde de son pası yapamadı. İlki kısa düştü, ikincisinde arka direkte iki kişi varken onların da arkasına kesti! Fazladan hareketliyken pas ve orta çalışması yapsa herkes faydasını görür.
Sonra Hızır gibi yetişti Musa Çağıran. Hakemi küçük gördüğünden olsa gerek alnını alnına dayayıp hesap sormaya kalkınca oyun dışı kaldı. Oysa faule sert bir dille itiraz etmese sarı kart bile görmeyecekti... Ayrıca faul kararı da doğruydu. Osmanlıspor’un 11’e 10 oynanan ikinci 45 dakikada Trabzonspor’dan fazla gol atıp, fazla gol kaçırması Musa’nın atılmasının felaket bir skoru önlediğini düşündürdü bana. Marin’in güzel golü, Şota’nın endişeli arayışları, Osmanlıspor’un oyun disiplinine alkışlanacak kadar sadık kalışı dışında bir de enstantane kaldı aklımda. Skor 1-0...
‘Sen işine bak’
Trabzon’un gol bulması gerek. Erkan 20 metreden seslenip sanırım, “Defanstan top al” dedi. Ve yine sanırım, Mehmet Ekici “Sen işine bak” cevabını verdi. Tartışma 10-15 saniye sürdü ve defans oyuncusu hala pas verecek adam arıyordu! Ndiaye ve Torje başta Musa’ya rağmen işini iyi yapar Osmanlıspor’un tüm profesyonellerini tebrik etmek gerek. Deniz Ateş Bitnel yine ve genelde iyi bir maç yönetti ancak oyuncularla gereğinden fazla konuştuğunu düşünüyorum.