‘’Küfürden kusturdular‘’
Kuddusi Müftüoğlu top havadayken çaldığı ikinci düdükle hem maçın tekrarına, hem uzun süre istirahat etmesine, belki de FIFA kokartının gitmesine neden olacak bir kural hatası yaptı. Kural hatası elbette görmezden gelinemez, ama ne kadar büyük olursa olsun, bir hata yüzünden de kimseye küfür edilmez...Kuddusi Müftüoğlu ve diğer hakemleri takımları aleyhine hata yaptığı zaman “tetikçi”, lehlerine yaptığı zaman “iyi” diye nitelendirmek, maçları holigan gibi seyretmemizin, “nalıncı keseri gibi hep kendimize yontmamızın” bir uzantısı... Aynı Müftüoğlu, Trabzon maçında da haksız yere 2 Beşiktaşlı’yı oyundan atmış! Bunları hatırlayanlar 100. yılda şampiyon olunurken Ali Sami Yen’de Beşiktaş’ın 1-0 kazandığı Galatasaray maçında Hasan Şaş’a yapılan açık penaltıyı vermeyişini, aynı pozisyonun devamında Zago’nun Hasan’a çelmesini de hatırlamalıydı. Hatırlıyorlardır... O zaman şahaneydi, şimdi düşman!O maçta da hata yaptı, Trabzon’da da, Gençlerbirliği maçında da... Hata!Kuddusi Müftüoğlu hakkında herkes iyi konuşur... Hakemlik sınavından kaldı, ama adamlık sınavından geçti. Keşke raporuna yazmak yerine maçta golü iptal etseydi. Olsun bu da birşey...Beşiktaş Yönetimi haklı bir şekilde MHK’ya saldırıyor... Ama niye sadece Boşat’ın istifasını istiyorlar? Niye Sabri Çelik ve diğer üyeler değil? Bu hatalar Boşat’ın bir oyunu mu? Çelik’e ve diğerlerine güveniyorlar da, Boşat’a mı güvenmiyorlar? Taraftarın küfürlerini haklı mı buluyorlar?Samsunspor birinci viteste oynayan Fenerbahçe’nin 2 puan kaybetmesine neden olup, Galatasaray ve Trabzonspor’u heveslendirirken, aklıma, Daum Samsunspor’da, Ertuğrul Sağlam Fenerbahçe’de olsa puanlar ne olurdu sorusu takıldı... Tam ahret sorusu ama, birilerini abartırken, diğerlerini yok saymamak lazım? Anelka transferiyle bir Türk olarak UEFA şampiyonluğu için heveslenmiştim. Daum’un takım üstündeki etkisini (!) görünce yine endişelendim. Bence de Anelka varken (sağlamsa) Anelka oynar. Yedek kalmayı, oyundan çıkmayı öğrenemeyen hiç bir futbolcu da büyüyemez, bu sorunu da Daum tek başına çözemez!Galatasaray zor maçı kolay kazandı... Hagi haklı sebeplerle yönetimini feci salladı. “Transferde belki bir gün beni de dinlerler.” “Basın toplantımı iptal ettiler. Belki bir gün tamamen sustururlar” açıklamaları, olası bir krizde susmayacağını gösteriyor! Anlaşıldı ki; hep birlikte sevinip, hep birlikte üzülmeyi öğrenemeyecekler... Böyle bir dayanışma ve sevgi ile şampiyonluğu kazanmak ancak mucize olur!Trabzonspor kazanması gereken maçı kazanıp arayı biraz kısalttı. 3 büyüklerle dışarıda oynayacak olmasının dezavantaj olduğunu vurguladığımız Trabzonspor’un Dinamo Kiev’i deplasmanda devirdiğini unutmamak, en önemlisi Şenol Güneş’le camiada bir bütünlük sağlandığının da altını çizmek iyi olur...11 kişilik Sakaryaspor’a 1, 10 kişilik Sakaryaspor’a 3 gol atan, attığı 4 golün ardından milli formaya göz kırpan, “en iyi golcü benim” diyen Ersen Martin’e bir uyarım olacak. Çok gelişti, sırtı dönük, yüzü dönük oynuyor, rakibi bozuyor, kısacası yükseliyor. Ama daha olmadı! İlk 14 maçta 4 gol atmanın sebebi ne peki? Büyük futbolculuk bir maçta olmaz... Hem çok atacaksın, hem az konuşacaksın, hem de sabırlı olacaksın! Senin başarında hocanın, tüm takımın ve sistemin katkısını unutmayacaksın.
‘’9 maç kaldı‘’
Fenerbahçe Rizespor’u devirip şampiyonluk yolunda önemli bir virajı döndükten bir saat sonra panorama sayfamızın öznesi olacak bir gelişme yaşandı. 4 sene öncesine kadar Avrupa’da bir kupayı hayal bile etmeyen Fenerbahçe, isminin bütün dünyada tanınmasını, yakın gelecekte bir Avrupa Kupası kazanmasını, marka olmasını sağlayacak bir transfere daha imza attı. Anelka şaka değil, Alex’ten dahi önemli bir marka... Fenerbahçe için küçük, Türk Futbolu için büyük bir adım!Önceki gün oynamayanlara bakalım: Anelka, Van Hooijdonk, Deniz, Murat Hacıoğlu, Volkan, Mehmet Yozgatlı, Kemal, Semih, Mahmut Hanefi... A milli takım forması giymemiş tek futbolcu var: Semih... Fikstür avantajı, moral bütünlük, para, heyecan, tesis, kadro ve ne istediğini bilen bir yönetim...Galatasaray’ın UEFA Kupası’nı kazandığı dönemden iyi bir tablo. Üstelik bir de kura avantajı... Şans da terketmezse, Avrupa’da kupa için 2007’ye kadar beklemek gerekmez. 9 maç var!Hoş UEFA’da Erol Ersoy gibi tercihini kendilerinden yana kullanacak hakem de bulamazlar! Kürşat’a ilk faulünde verilen sarı ve penaltı insanı rahatsız ediyor. Hem buna gerek, hem de Fenerbahçe’yi Rize kadar zorlayabilecek çok takım yok...Beşiktaş Rıza’sına kavuştu... Rıza’sıyla geldi, yuvasına geldi. Sözleşmesine, “Beşiktaş’tan teklif geldiğinde giderim” yazdıracak bir sevgiliydi. Önce yeni takımını, sonra eski takımını seyrettik. Rizespor Beşiktaş’tan bu kadar iyiyse eğer, Çalımbay’ın realist, çok tekrara dayalı anlayışının etkisinden. Beşiktaş’ta 3’lü defansa döndü. Kimine göre iyi yaptı! Ama Cem Dizdar’ın tespiti doğru değil mi? “Çağdaş ve İbrahim Toraman 3’lü savunmayı bilmiyor, onlar 3 kişi omuz omuza halay çekeceklerini sanıyor. Derinlik yok, genişlik yok, kademe yok”. Yanlış anlamayın, bu teknik dedikleri, oyun bilgisi ve zekası denen şey Beşiktaş’ta geliştirilmez ki! Çalımbay’ın işi zor...Malatya’da Kocaman bir iz vardı... Bildiğimiz 4’lü savunması, iki ön liberosu, takım oyunu.. Osterc golcü olsaydı, her şey çok farklı olurdu! Galatasaray zor virajı kolay döndü! Hagi hafta içinde arabayı şarampole sürdü, normalde yöneticilerinin istifası ya da kendisinin kovulmasıyla sonuçlanacak yangını, Canaydın’ın soğukkanlılığı söndürdü. Maç daha da kolaydı. Konya çok kaçırdı, Galatasaray yakaladığını attı. Hakan Yakın’ı maç eksiği olduğu için ne yapacağını soran Hagi ne der henüz bilmiyorum ama yönetim bir de Ribery’i almaya çalışıyor. Fener’in işi çok, Galatasaray dinlene dinlene oynayacak. Fikstür dezavantajını biraz daha düzelttiler. Her şey olur. Çünkü yönetim teknik kadro yarası hem kapanmadı, hem de kaşınıyor. Galatasaray şampiyon da olabilir, üçüncü de...Trabzonspor’un Güneş’li günleri devam ediyor. İkide iki iyi ama, ağırlıklı olarak hücum oynamaları çok riskli... Kapalı defansa zaten zorlanıyorlar, bir de mağlup duruma düşerlerse sıkıntı yaşarlar. Bir açıdan da risk şart. 3 büyük rakibe de misafir olacaklar. İkisini kazanırlarsa baş ya da başaltında yer tutarlar.En kıymetli galibiyet Samsunspor’dan, düşme hattındaki takımların en gösterişli futbolu Sakaryaspor’dan geldi... Sebat yönetim ve futbolcu kaosundan yeni bir destan (!) üretemez...
‘’11'e 9, 2-0 az‘’
Bu ilk 15 dakikada Ergün çok baktı, Cihan ve Necati atak başlarken çok top kaybı yaptı. Soldan Erhan, sağdan Yasin’le gelen Konyaspor, Saffet Susiç’in ara transferde aldığı Baliç ve Ceyhun’un oyun karakteristikleri yüzünden kolay teslim oldu. Özellikle Levent ilk toplara çok iyi bastı, pas trafiğini atak yönünü çok iyi ayarladı, Zafer Demir ve Hasan’ın katkıları Galatasaray’a orta sahada göz açtırmadı. Baskı yalnızca 15 dakikaydı. Çünkü Baliç ve Ceyhun top takımlarında ve kendileri de iştahlıyken etkili, top Galatasaray’dayken silikti. Hatta yoktu. Galatasaray’ın formasını koysan 11’e 9 herkesi yener!İlk 15’te Tomas, Song, Ayhan ve Uğur dışında tel tel dökülen Galatasaray, golü ya duran toptan, ya da defansın arkasına çok doğru koşular yapan Hakan’a doğru zamanında atılan güzel paslardan bulacaktı. Top durdu, Ergün’ün ortasında Hakan vurdu. Konya tembel ikilisi yüzünden düştükçe, Galatasaray rahatladı. 30. dakikada Galatasaray sağ kanadı ilk kez işbirliğiyle doğru işler yaptı, Uğur güzel pas attı, Necati de Berlin’deki gibi muhteşem bir gol... Ayakta alkışlanacak gole gölge düşürmemek de lazım ama, atana değil attırana da bakmalı! Necati havada yatıp makas yapıp topu kaleye gönderirken, Konya defansı ne alan, ne de adam savunmamasını bilmediğinin fotoğrafını veriyordu...Gollerden sonra Ergün, Cihan, Hakan Ünsal da toparlandı. İkinci yarıya Zafer Demir’i çıkartıp Muhammed Hanifi’yi alarak başlayan Susiç kumar oynadı, az daha kazanacaktı. Galatasaray oynayarak kazanmaktansa, tutarak kazanmak istedi. 46 - 75 arası 6 mutlak pozisyon yakalayan Konyaspor 3 kez topu auta vururken, 3 kez de Mondragon devleşti, Konya kalecisi Petkoviç’e imrendi. Çünkü arkadaşları onu hiç tedirgin etmedi! Song ve Tomas dengeyi en çok etkileyen iki futbolcuydu. Neredeyse sıfır hatayla oynadılar, buna rağmen Konyalılar 10’a yakın pozisyon yakaladılar. Orta sahada tempo, Hagi’de de oyunu okuma sıkıntısı var.18’lik Uğur’un performansını görünce Galatasaray’ın kurtuluş reçetesini de görmüş gibi olduk. Bu takıma transfer değil, gençlere güven, yani yürek lazım! Zafer, Cafercan, Özgürcan, geliyorlar. Oynamadan öğrenemezler, gelişemezler... Bu arada Galatasaray, 18’ine almadığı Suat’ın oynatılmaması için yaptığı mücadeleden utanmalı. Gerçek şampiyonluk oynatmadığın futbolcuyu, rakipteyken korkup oynattırmamaktan geçmez!
‘’Hangi idealizm?‘’
Gün geçmiyor ki ‘Bu kadar da olmaz’ diyeceğimiz bir polemik konusu çıkmasın... Futbol Federasyonu Başkanı Levent Bıçakcı, Lütfü Arıboğan’a Genel Sekreter olmasını teklif etmiş ve Arıboğan da kabul etmiş! Levent Bıçakçı federasyonunun personel politikasına ilişkin yorum yapabileceğimiz net bilgilere henüz ulaşamadık. İşten çıkartılanların hangi nitelikleri ve yetersizlikleri sebebiyle, alınanların da hangi gerekçeyle göreve başladığını bilmiyoruz, umarım anlatırlar... Alınan çıkartılan, toplam 110 kişiye ulaşan bir personel hareketi açıklanmak zorundadır...Neyse, Bıçakçı federasyonunun çok önemli iki birimin başına basketbol federasyonunun profesyonellerini getirdiğini biliyoruz. Bu normal.. Çünkü Bıçakçı; Basketbol Federasyonu’nun hukukçuluğunu da uzun süre yaptığı için onların kişiliklerini, vizyonlarını, donanımlarını biliyor. Böyle bir tasarrufta bulunabilirler...Futbol Federasyonu başkan ve yönetim kurulu hem polemiksiz bir yaşam arzuluyor, hem de her adımlarında polemik yaratacak uygulamalar yapıyor...Yıpratan icraatlara devamSiyasi destek ve tercihle oluşturuldukları, hatta atandıklarına ilişkin eleştirilere, uygulamaları konusundaki eleştirilere yanıt vermeyen (ciddi bir umursamazlık görüyorum bu konuda), kendilerini seçim döneminde destekleyenlerin kendilerine en ağır eleştiriyi yaptığı dönemde disipline sevkedemeyen yöneticiler, şimdi hem kendilerini hem de Arıboğan’ı (dolayısıyla federasyonu) yıpratacak bir icraat daha yapıyorlar...Lütfü Arıboğan; döneminin en başarılı basketbolcularından, milli sporcu, yöneticilik deneyimi ve temsil becerisi yüksek bir spor adamı... Başarılı-başarısız tartışmasını açmak anlamsız, subjektif bir değerlendirme olduğu için herkes farklı bir şey söyleyebilir ki, ben çok da başarılı bir yöneticilik dönemi geçirdiğini düşünmüyorum...Basketbol Federasyonu başkanlığı seçimini kaybetti... Turgay Demirel’in kazandığı seçimin hemen sonrasında yine Demirel’in belki de görevden alınmasına neden olacak bir süreç yaşanırken, ‘Sahada kaybettiği seçimi, masada kazanmaya çalışıyor dedirtmem’ diyecek kadar ilkeli Arıboğan. Ve konuyla ilgili konuşmuyor. Demirel’in başkanlığının iptal edilmesi halinde ‘atanmayla’ göreve gelmeyeceğini, ‘Bir genel kurul isteyeceğini’ söyleyecek kadar da prensip sahibi... GSGM de kendisini çok seviyor. O kadar çok seviyor ki, ona Yüzme Federasyonu başkanlığını önerdiler. Bir çeşit, ‘Pantolon olmadı, gömlek verelim’ yaklaşımı (Dileyelim ki bu teklif onun spor adamlığına olan güvenden kaynaklanmış olsun). Arıboğan’ın reddettiği teklif seçimle gelen Toygarlı’yı istifa ettirirken, bu haber de hepimizi isyan ettirdi...Şakadan bir iş mi?Arıboğan genel sekreter olacakmış... Peki, yarın öbürgün Turgay Demirel bir mahkeme kararı sonrası görevi bırakmak zorunda kalırsa, Arıboğan da işini bırakacak mı? Bırakacaksa niye kabul ediyor? Bırakmayacaksa, onun basketbola ilişkin rüyaları, projeleri hayalleri tamamen bitti mi? Yoksa samimi değil miydi?Genel Sekreterlik, eşe dosta önerilebilecek öyle şakadan bir iş değil. Bunu Arıboğan da, Futbol Federasyonu yetkilileri de biliyordur elbette... Genel Sekreter çağdaş ülkelerde federasyonu yöneten kişidir. Mevzuatın tamamını (Disiplininden tahkimine), hükümleri, işleyişi, yazışma tekniklerini, velhasıl o çatı altında yaşanan her şeyi ve hatta herkesi bilmesi gereken kişidir... Temsil yeteneğinden şüphemiz olmayan Arıboğan’ın bu donanıma sahip olduğunu hiç sanmıyorum! Peki neden Arıboğan? Neden mesela Metin Kazancıoğlu değil? Senelerdir federasyonda genel sekreter yardımcılığı yapan Kazancıoğlu’nun yetersizliği nedir? O zaman Arıboğan yoktu ama o hep oradaydı... Liderlik meziyeti mi yok? İleride genel sekreter olarak atamayı düşünmüyorsanız, atamıyorsanız, onun motivasyonunu yüksek tutmayı nasıl başaracaksınız? (Ayrıca Kazancıoğlu’nun sıfatı federasyonun resmi internet sitesinde hala genel sekreter vekili ve işten çıkardığınız Gıyasettin Şenman, hala genel sekreter vekili olarak sitenizde duruyor!) Ayrıca, koca futbol camiasında Genel Sekreter olabilecek nitelikte bir tek kişi bulamadınız mı?Top yuvarlak ama...Levent Bıçakcı, ‘Top yuvarlaktır’ buyurmuş... Masa tenisi, tenis, golf, hentbol federasyonu ve kulüplerinde uygun vasıfta insanlar bulabilirdiniz. Ve hatta voleybolda! Hepsinde top yuvarlak... Neden sizi zorlayacak, seçtiğiniz adamı da yıpratacak bir tasarrufta bulunuyorsunuz da, mesela Ahmet Gülüm’e teklif götürmüyorsunuz... Vizyonuyla, sporculuğuyla, idareciliğiyle, tutturduğunu kopartışıyla, spor adamlığıyla Türkiye’nin en iyi spor yöneticisini niye hatırlamıyorsunuz? (Hoş bence ona başkanlık yakışır ve genel sekreterlik görevini de kabul etmez, ama niye hatırlamıyorsunuz. Bu kadar mı dar çevreniz var?) İyi araştırmıyorsunuz... Lütfü Arıboğan’ın spor adamlığı dışında, polemik konusu yapılabilecek avantajları var... Bu tercihte onların hiç gözönüne alınmamış olmasını diliyorum...
‘’MHK'nın adaleti!‘’
Sabri Çelik kötü başlamadı. Sloganı da güzeldi: ADALET VE CESARET Önce isimleri ile ilgili çok spekülasyon yapılan hakemleri uzaklaştırdılar. Bunu kendileri mi yaptılar, onlara bunu birileri mi yaptırdı emin değiliz. Bir kişi hariç (şimdilik) amaçlarına da ulaştılar... Hamza Mısır duygularını kontrol edebildiği, yıldırma operasyonunda susmayı becerebildiği için düdük çalmaya devam edebiliyor... Bülent Uzun ve Çetin Sarıgül hemen teslim oldular... Mutlu Çelik ise konuştuğu için cezalandırıldı, ama o daha hiç konuşmadı! Mutlu Çelik’ten futbol kamuoyunda hazzetmeyen çok isim olması ve henüz onun hiç konuşmaması MHK’yı yaralamadı, o kurumdakilerin kişilikleriyle ilgili tartışma yaşanmamasını (şimdilik) sağladı. MHK genç hakemlere cesaretle görev, medya da MHK’ya destek verdi... “Adaletine ve cesaretine” çok güvendiğimiz MHK’nın desteği ise bir isme: Metin Aydoğan ***FIFA’ya aylar önce gönderilen 8 kişilik listenin 8. sırasında Cüneyt Çakır vardı ve teamüller zaten onun FIFA hayalini önümüzdeki seneye kalacağını gösteriyordu.Dün açıklanan FIFA listesine baktığımız zaman Mustafa Çulcu dahil seçilmelerini polemik konusu yapabileceğimiz tam 5 hakem var... 45 yaşına gelmiş, önümüzdeki sene Avrupa’da maç yönetmesi teknik olarak mümkün olmayan, son yönettiği Samsun - Beşiktaş maçı sonrası gözlemcisinden 6.9 alan ve dinlendirilmek zorunda olan Mustafa Çulcu’ya neden FIFA kokartı verildi de, Cüneyt Çakır beklemeye alındı anlayamıyoruz. (Karşısında kocaaa MHK varken, gerçeklerin açığa çıkması için Mutlu Çelik lehine gözünü kırpmadan ifade veren Çulcu en azından kariyeri ve adamlığıyla, statüsüyle o kartı almayı hakediyor, o başka)Cem Papila’ya hiç itirazım yok; hakemliğine de, adamlığına da sonuna kadar güveniyoruz... İsmet Arzuman bu sene çok kolay maçlar aldı ve biri dışında oldukça başarılıydı, ona da itirazım yok! Bülent Demirlek ve Selçuk Dereli zaman zaman kötü maçlar yönetse ve hakemlik tekniği açısından güven vermese de, daha önceden FIFA kokartını almıştı, tartışılabilirler ancak gerek yok... Kuddusi Müftüoğlu kötü başladı iyi bitirdi, alabilir...Ama Cüneyt Çakır niye yok ve Metin Aydoğan’ı neden FIFA yaptınız açıklamak zorundasınız! Metin Aydoğan İstanbul’da yaşamasına rağmen İzmit bölgesi hakemi gözüktüğünden İstanbul takımlarının Anadolu takımlarıyla yaptığı maçlara çıkmış, MHK’nın kendisine torpil yaptığı çokça medyada tartışılmıştı. Üçüncü haftada yönettiği Galatasaray - Rize maçında 6 almasına ve en az 5 hafta dinlendirilmesi gerekirken, beşinci haftada kendisine Kayserispor - Konya maçında görev verilince torpilli olduğu duygusu iyice pekişmişti. Öyle ki senelerin gözlemcisi Zihni Aksoy, Aydoğan’a ceza değil de maç verilince gözlemciliği dahi bırakmıştı... Yedinci haftada Beşiktaş - Ankara Belediye maçında aldığı 6.8’le hem haftanın en kötü 2. hakemi olmuş, hem de Sabri Çelik’i tuş etmişti! Ama FIFA kokartını aldı.Metin Aydoğan kariyerinde 18 Süper Lig maçı yönetti, Cüneyt Çakır 30... Metin Aydoğan bu sezon ikisinden zayıf aldığı 7 Süper Lig maçı yönetti, Cüneyt Çakır ise 8... Ancak, Çakır’ın hem zayıfı yok, hem de gözlemcilerden aldığı notların ortalaması 8.22... Orhan Erdemir’den sonra bu sezonun en yüksek not ortalamasına sahip ikinci isim... Bu notları da ben, ya da bir başkası değil, sizin gözlemcileriniz verdi! Hadi gözlemcilerinize saygınız yok, kendinize de mi saygınız yok! Yaş kriterinde de Çakır’ın avantajı var... Çakır 29, Aydoğan 35 yaşında! O koltukta rahat oturmanızı sağlayan isimlerden birine, belki Collina’dan da iyi bir hakem olabilecek Cüneyt Çakır’a neden FIFA’yı uygun görmediğinizi açıklamak zorundasınız!Hem ona, hem de medyaya... “Bu kurumu biz yönetiyoruz, canımızın istediğini yaparız, kimseyi de ilgilendirmez” derseniz, o koltuğu hiç bir zaman dolduramazsınız! “Adalet ve cesaret” diyerek yola çıkmışken, adaleti kendi kurumunuzda dahi gözetmezseniz güçünüzü inandırıcılığınızı kaybetmez misiniz? “Canımızın istediğini yaparız” deyip canınızın istediğini yapmak da “cahil cesareti” olarak adlandırılabilir. Hem tarih, hem de kurullarınız hesap sorar (normalde) ...Cüneyt Çakır ve diğer genç hakemler morallerini bozmamalı! Sizi yönetenlerin sizi layık görmediği kokart, kamuoyunun size güvenerek verdiği ödülden daha kıymetli değildir... “Geç gelen adalet, adalet değildir” dense de, hak yerini illa ki bulur... (Metin Aydoğan’ı da kutluyorum. O kokartı layığıyla taşımalı, MHK’yı da kurtarmalı. Bu kişisel birşey değil, yanlış anlamamalı. İnanıyorum ki, listeyi o yapsaydı kendisini değil Cüneyt Çakır’ı yazardı. Çünkü hakem adalet dağıtır. Ve Aydoğan da iyi bir hakem)
‘’Engel mi, hedef mi!‘’
Avrupa Kupaları’nda tel tel döküldüğümüz, Dünya Şampiyonası’na katılma şansımızı zayıflattığımız, seneler sonra tribünde bir gencin ölümüne şahitlik ettiğimiz kısır ilk yarıda sportif olarak beklentilerde yanılma olmadı...Liderin, Galatasaray’ın puan kaybettiği Denizlispor maçından sonra puan farkını açma fırsatını kullandığı maç kolay oldu. Geçen hafta Aziz Yıldırım’ın, “Bundan sonra terörü önleyemezler” ifadesinin üstü kapalı bir tehdit olmasından korkmuştuk... Küfürsüz ve düzenli tribün umut vericiydi, bir de neye hizmet ettiği bilinmeyen konfeti şov olmasaydı şahane olacaktı ya neyse... Özden’in hatası ve Rüştü’nün penaltı kurtarışıyla belirlenen maçın sonucu, Galatasaray’ın 4 puan önündeki Fenerbahçe’nin müthiş fikstür avantajıyla birlikte ki; ikinci devrede Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor’la içeride oynayacaklar, Sarı - Lacivertlilerin 16. şampiyonluklarına çok da zorlanmadan ulaşabileceklerinin ipucunu da verdi. Bir tek engel var önlerinde... O da UEFA’daki hırpalayıcı, tüketici yarışma... Oradaki kura da çok güzel. Varsın ligi kaybetsinler, oradaki yarı final bile şampiyonluğa bedel!Fenerbahçe maçıyla sezonun en önemli zaferini kazanan Galatasaray da, Fenerbahçe gibi devleşen kalecisinin kurtarışlarıyla ulaştı puana... Fener öyle ya da böyle gol buluyor, Galatasaray ise kimi zaman ıskalıyor. Hakan Şükür’deki ısrar Ümit Karan’ı belki de kulüpten gönderiyor, Hakan buna rağmen 17 maçın 3’ü 5’i dışında kafası karışık bir şekilde ortada dolaşıp duruyor. Ersen Martin’in yaptığı bir çok şeyi yapamaması, Galatasaray yönetiminin transfer ve kadroyla ilgili radikal kararlar vereceği dönemde dikkate alınması gereken bir uyarıydı... Galatasaray’ın da fikstür avantajı var en azından ikincilik için, oradaki sıkıntı doğru karar verip, doğru riskleri alabilecek yönetim. Bekleyip, göreceğiz...Giray Bulak ve takımına ayrı bir paragraf açmak lazım elbette. Sezonun en başarılı teknik adamı... Kıt koşullarda yarıştırıyor, Gordon Milne’nin takımında olduğu gibi herkes Denizlispor’un oyun planını bilmesine rağmen çözüm bulamıyor. O üstelik oyuncu satıp - sattırıp kulübünü de yaşatıyor. Basın toplantısında olduğu gibi öfkelenmesinin bir sebebi var; hakettiği saygıyı görmeyi bekliyor...Gelişi büyük heyecan yaratan, insanı insan yapan bir çok duyguyu bünyesinde barındıran, uzun süre arkasında durduğumuz Del Bosque 16 haftalık direncimizi Parma ve Sebat maçlarında kırmayı başardı! Hem kulüp, hem de Türk Futbolu açısından çok önemli olan Parma maçını santrforsuz oynayıp, düşme hattındaki Sebat’a karşı Veysel ve Pancu’yu sahaya sürerek, teknik anlamda hiçbir ilkesi, prensibi olmadığını gösterdi. Kalması halinde gelecek için kalıcı bir katkı sağlayacağından artık şüpheliyim. Herhangi bir teknik direktör de bu Beşiktaş’ı beşinciliğe taşırdı! Bence artık gitmeli...Trabzonspor başkanına güvenoyu verdiği seçimden 1 gün önce İstanbulspor’a 2 puan kaptırıp bir avantaj daha kaçırdı. Zaten Trabzonspor açısından önemli olan da şampiyonluk değil, kurum olmak ve değerlerine sahip çıkmak... Çok ucuz bir maliyetle üye olma hakkını kullanmayan bir taraftar kitlesi, Gökdeniz’e hala küfredilmesi, gelecek adına ümit kırıcı... Bir olmadan hiçbir başarı söz konusu olamaz...Sakaryaspor bir tek yabancı futbolcusu Diallo ile 3 takımı altında tutuyorsa eğer, bu hem Şaban Yıldırım’ın etkisini, hem de Türk Futbolu’nun seviyesini gösteren bir veridir.
‘’Bu şiddet önlenir‘’
Yasa yapıcıların ve federasyonun kural bilmemesi Türkiye’nin en büyük kulüplerinden birinin başkanı Aziz Yıldırım’ın, “Tarihi fırsat kaçtı. Merdivenler boş olmadığı için maç başlamamalıydı” vs, vs., “Bundan sonra terörü önleyemezler” demesine neden olurken, onu haklı bulan büyük de bir çoğunluk vardı. Federasyon yasadaki eksiklik ortadayken temsilcisini yetkilendirip, “Koridorlar boş değilse maçı başlatmayacaksınız” diyerek işgüzarlık yaptı. Çünkü onlar da stadyum güvenliğine dair hiç bir şey bilmiyorlar, bir de kural koyuyorlar! 5149 sayılı yasanın 4. maddesi stadyumdaki koltuk sayısı kadar bilet basılabileceğini ve satılabileceğini öngörüyor. Devlet bunu hesaplayamazken, federasyon bunu öngöremezken, Galatasaray yönetiminin de atlamasını hoş görmek mi gerekir? Parasını vererek stadyumda uygar koşullarda maç izleme hakkını satın almış taraftarların tribününe bir de 3000’e yakın polis ve 300’e yakın Galatasaray görevlisi girerse koridorlar boş kalamaz! Daha önceden bu konuda çalışma yapmayan, kafa yormayan hiç kimse de bunu bilemez!Stadyum güvenliğini koridorların boş bırakılması olarak gören kafalar işlerini iyi yapmamanın bedelini ödemek zorundalar. Ama burası Türkiye!.. Federasyon iki maddenin değişimi için bakanlığa gidiyor. Bu maddeyi de değiştiriversinler bir zahmet, hazır yeri gelmişken! Avrupa Konseyi Şiddeti Önleme Daimi Komitesi’nin hazırladığı, bizim de imzalayarak yasalaştırdığımız 3608 sayılı evrensel yasaya sadık kalmamak pahasına, zorlamalarla, eksik ve yanlış bilgilerle çıkartılmış 5149’a yama üstüne yama yapalım!Aziz Yıldırım’ın, “Bundan sonra terörü önleyemezler” ifadesini iyi niyetle, “Bu kafayla terörü önleyemezler” diye algılayalım ve yeni düzenleme ve uygulamalarda eksiklik olmamasına bakalım. (Mucize de mi bekleyemeyeceğiz?)Galatasaray, Daum’un işini mucizelerle, şansla götüren anlayışını Necati’nin attığı golle yerle bir ederken, şampiyonluğa ortak olmayı başardı. Takımda vasat oyuncu yoktu. Bu motivasyon ve konsantrasyon tüm maçlarda sergilenebilirse, lig sonunda Galatasaray’ın zirvede olması dahi beklenebilir. Hep birlikte göreceğiz...Rüştü eğer rakibin kazandığı bir maçın kahramanı oluyorsa, Daum’un şampiyon yaptığı Beşiktaş ve Fenerbahçe’de derbi istatistikleri kendi takımları lehine değişmiyorsa, Alman hocanın bir eksiği ve zaafı tartışılmalıdır. Korkmadan yüreklice oynatıp, yalnızca zekayla ve fırsatçılıkla değil gücüyle, temposuyla da rakipleri altetmeli. Elindeki malzeme bunu yapmaya yeter... Galatasaray Ankaragücü karşısında son 30 dakikada baygınlık geçirirken, Fenerbahçe karşısında böyle ezici bir üstünlük sağlıyorsa bunun nedeni Daum’un taktik anlayışı, korkaklığıdır.Samsun’u deplasmanda Türkiye’nin en iyi santrforu Fatih’in 3 golüyle aşan Trabzonspor da zirveye yanaştı. Kongre sancısı, kadro zaafı ve fikstür dezavantajı gözönüne alınınca şampiyonluk şansı zor gözüküyor. Bakalım ne kadar direnecek nerede bitirecekler.İlk 8 haftanın acılı takımı Beşiktaş Del Bosque’nin yeni keşfettiği 2 futbolcuyla 6.’lığa tırmandı; Berkant ve Veysel... Berkant’ın golü elbette değerli ve önemli ancak, Veysel’in keşfi Beşiktaş açısından çok önemli! Çünkü onun bir muadili Galatasaray’da; adı da Hakan Şükür. Veysel oynamalı...
‘’Dönün artık‘’
Fenerbahçe bildiğimiz gibi... Ligin dirençli takımlarından Ankaragücü ile uzun süre kafa kafaya oynadılar, sonrasında Alex’in Nobre’ye attırdığı golle kapıyı araladılar. İkinci yarıda Ankaragücü dağıldı, Alex şov başladı... Konsantrasyonunu bir an olsun yitirenlerin Fenerbahçe karşısında şansı olamaz. Eğer Daum, ilk 7-8 haftada Alex’i Aurelio’nun pozisyonunda oynatmasaydı, Fenerbahçe belki daha fazla puan toplamazdı ama en az 10 gol fazla atmış olurdu... Şimdi Galatasaray maçını düşünmenin zamanı değil, çünkü dünya durdukça birbirleriyle oynayacaklar. Zaman, Manchester zamanı... Onlar 40 yıllık yenilmezliğin acısını 6 golle çıkarttılar. Sıra Fener’de... Ülkenin hem morale, hem de puana ihtiyacı var...***Galatasaray Oğuz Çetin’le eski günlerine dönüş sinyali veren Gençlerbirliği’ni yenip, sezonun en değerli 3 puanlarından birini kazandı. Fenerbahçe maçı öncesi kaybedilecek puanlar derbiyi “prestij” maçına çevirebilirdi. Defans neredeyse hiç pozisyon hatası yapmadı, orta saha hiçbir an teslim olmadı, en önemlisi suskun adamlar 2 çok güzel golle moral yakaladı. Bunu Galatasaray uzun zaman sonra iyi futbol oynadı diye de açıklayabiliriz. Çünkü Gençlerbirliği gerçekten iyi bir takım...Bir de “Ersun Yanal gitti Gençler bitti” söylemi çıktı ki; insan rahatsız oluyor... Oğuz Çetin’i elindeki malzemeyle değerlendirmek lazım. Çünkü sadece Yanal gitmedi; sistemin 3 önemli oyuncusu, hücum presi başlatan, stoperleri hırpalayan Veysel, orta sahadaki dinamo Serkan, hem defansta hem önliberoda etkili Deniz de gitti. Konya’dan gelen Sedat ise sakat. Biraz insaf!***Görevde bulunduğu sürece Trabzonspor’a “büyük takım” duygusunu tekrar kazandıran, taraftarını tekrar gururla dolaştıran Ziya Doğan görevi bıraktığı günlerde yönetimin lehinde ya da aleyhinde tek kelime etmezken, futbolcuları hakkında çok net bir mesaj verdi: Bu şartlarda bu kadar başarılı olan futbolcuların heykeli dikilmeli!Trabzonsporlular birbirlerini sevmiyor ki; Ziya Doğan’ı dinlesin!Seçim kapıda, yönetimde belirsizlikler var, takım ligin en güçlü takımlarından Rizespor önünde galip oynuyor ve adı taraftar olanlar Trabzonspor’un son yıllarda yetiştirdiği en iyi futbolcuya küfür ediyor, protesto yağdırıyor... Oysa sözleşmesi biten Gökdeniz elini kolunu sallaya sallaya Fenerbahçe’ye gider, Trabzon’da kazandığının 2 katı parayı cebine koyar, futbolculuğunun maddi manevi karşılığını alırdı... Yalnızca bu sezon 8 gol atıp, 2 asist yapmış Gökdeniz’e, hem de tamamen o toprağın ürünü Gökdeniz’e siz bunları reva görürseniz, Trabzonspor’da oynama hayalleri kuran futbolcu bulamazsınız.***Beşiktaş yine 10 kişiyle, güçlü bir takımı yendi, Tümer nihayet 2 yıl sonra kendine geldi... Fatih Terim hep söylerdi; “ben futbolcuya forma vermem o gelir alır” diye... Tümer geçen yılların hesabını soracaksa eğer kendisine sorsun, bundan sonra da hep böyle olsun... Beşiktaş’ın en önemli meselesi Del Bosque’nin inadı... Elinde Türkiye’nin en iyi santrforlarından Veysel var, o santrforsuz oynamaya devam ediyor... Zorlama forvetlerle gol aramaktansa, işi bu olan adamı kullanmak daha akıllıca. Üstelik çuvalla da para veriyorsunuz!