Arama

Popüler aramalar

‘’Hatırla dev adam‘’

Turnuva havası başka olur derler. Hiç beklenmedik bir takımın hem de kötü başladığı bir şampiyonayı zirvede tamamladığı, favori bir takımın da daha ilk turdan finallere veda ettiği çok defa görülmüştür.
Peki Türkiye iyi bir turnuva takımı mı? Bence değil. Her ne kadar yıllardır gerek altyapılarda, gerekse A Takım seviyesinde bütün Avrupa ve Dünya şampiyonaları’nda yer alsak da, henüz bir ekol olamadık. Daha, “Türk Milli Takımı şu basketbolu oynar” diyemiyoruz. Halen kırılganız, dirençsisiz, konsantrasyonumuz kolay kaybediyoruz. Kısacası şampiyonaya nasıl başlarsak öyle gidiyoruz. Kafada alınan bir mağlubiyet, turnuvanın sonunu belli ediyor. Alınan bir darbede yıkılıp, ayağa kalkamıyoruz maalesef. Kendi evimizdeki 2001 şampiyonasını saymazsak, bu hep böyle oldu. Amerika’da, isveç’te, Sırbistan’da ve Japonya’da.
ilk gün alınan Litvanya galibiyeti, zaten mücadele ederek ve savaşarak biryerlerle gelmeyi hedefleyen Türk Milli Takımı’nın moral motivasyonunu inanılmaz derecede artırmış, adeta kamçılamıştı 12 Dev Adam’ı. 2005’teki Litvanya mağlubiyeti ise darmadağın etmişti.

Yine Litvanya klasiği
Yine bir Litvanya klasiği ile başlayacağız 2007’ye, o maçın sonucu da büyük olasılıkla kaderimizi belirleyecek ispanya’da.
Türk Milli Takımı, Litvanya maçına, yani Avrupa şampiyonası’na hazır mı?
Oynanan bütün hazırlık maçlarını canlı izledim. Efes Pilsen World Cup’ta da son provayı yaptı Milliler. Geçmiş yıllara oranla bir kıyaslama yaparsak, hayal kırıklığı yaşanan 2003 ve 2005 şampiyonalarına göre çok iyiyiz, geçen yılki Dünya şampiyonası’na göre ise kötüyüz.

Saha dışı tamam
Kesin olan artık saha dışı olayların yaşanmayacağı. O saçmasapan, aptalca diyebileceğimiz sürtüşmeler, ego savaşları bu kez olmayacak. Hepsi sorumluluklarının bilincinde. E 16 Temmuz’dan bu yana da inanılmaz bir tempoyla ve azimle çalışıyorlar. Ama henüz ne üst düzey savunma yapabiliyor, ne de hareketli hücum edebiliyoruz. Sırbistan maçı dışında hiç keyif almadık oynanan basketboldan. O da biraz Sırplar’dan kaynaklandı. Japonya’daki başarının anahtarlarından en önemlisi ribauntları kazanmamızdı. Oynadığımız 20’ye yakın özel ve resmi maçın 19’unda ribauntlarda biz üstündük. Hido ve Memo da iyi ribauntçu sayılırlar. iki değişiklik, durumu bu kadar etkilememeli. Demek ki yeteri kadar savaşmıyoruz, istekli değiliz. Ribaunt alamayınca, hem savunma hem hücum dengemiz bozuluyor. iyi ribauntçu bir takım bir sene içinde bu kadar değişmemeli. Bilinen ve iyi yapılan şeylerin tekrar hatırlanması gerekiyor. Bir insan bisiklete binmeyi nasıl unutmazsa, ribaunt almayı ve savunmada mücadele etmeyi de unutamaz. O gün şutun girmez ama istersen o ribauntu alırsın. Zaman zaman savunma sertliği üst düzeye çıkabiliyor. Bunu kesinlikle ama kesinlikle 40 dakikaya yaymalıyız. Savunma ve ribauntlardaki sorunu çözdüğümüz anda, daha iyi hücum edeceğimiz de bir gerçek.

1 gün bile yeter
Önümüzde bir hafta var. Bu kadar kısa süre içinde, bu olumsuzluklar düzelebilir mi? Bir günde bile düzelir. O da Litvanya galibiyetinden geçer. Yeter ki, geçen yılı unutmasınlar. Çünkü hepsi birer yıldız olmasına rağmen, savaşmadıkları, mücadele etmedikleri, bir top için bile kendilerini yerden yere atmadıkları taktirde bir “hiç”ler. Bunu kendileri de çok iyi biliyor.

28 Ağustos 2007, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Boşa geçen bir gün‘’

İspanya öncesi sayılı hazırlık maçı oynuyoruz. Bunların hepsi çok değerli olmalı. Dünkü karşılaşmanın da bu anlamda faydalı olduğunu söylemeyiz Avrupa Şampiyonası öncesi. Çünkü Avrupa’da böyle bir basketbol oynanmıyor, topu eline alan 5-6 saniye içinde çembere göndermiyor. Her topun değeri çok ama çok fazla. Avrupa Şampiyonası’nda bir takımın bırakın 90’lı 100’lü sayılara, 75-80’lere bile ulaşmaşı oldukça zor olacak. Bu nedenle biraz boşa geçen bir gün oldu Türk Milli Takımı için. Yoğun bir idman temposu nedeniyle, fizik olarak kötü durumda olduğumuz gözle görülür bir gerçek. Fazla yükleme yüzünden, vücutlar ağırlaşmış. Ancak yine de bu potamızda gördüğümüz 101 sayıya bahane olmamalı, hatta Avustralya’nın 4, dönem dönem 5 kısayla oynayıp, eşleşme sorunu yaşatması bile. Adamlar ellerini kollarını sallaya sallaya potaya ulaştılar her hücumda. Birebirde hep geçildik. Yardımlaşma yok, konsantrasyon yok, ciddiyet yoktu savunmamızda. Finallerde bırakın bütün bir maçı, iki dakika bile böyle savunma yapma lüksümüz olamaz. En ufak bir hata, en küçük bir konsantrasyon eksikliğinde hemen cezayı keserler.Takımın en iyisi hiç kuşkusuz Mehmet Okur’du. NBA’de bu sene sürekli sergilediği resitallerden bir örnek daha sundu Abdi İpekçi’de. 4/4 üçlükle 28 sayı, 5 ribaunt. İbrahim ve Serkan da, skorer kimliklerini ortaya koydular. Sonuçta, elimizde bir çok hücum opsiyonu var. Bir şekilde arzu edilen sayıya ulaşılır. Ama dünkü savunma performansı inanılmaz derecede kötüydü. Savunma yapmaya teşebbüs bile etmedi oyuncular. Atarak maç kazanılmayacağını Japonya’da çok iyi anlamıştı bu takım. Umarım bir an önce tekrar hatırlarlar.Takımla ilgili iyi yazabileceğimiz tek iyi şey, önceki yılların aksine kimsenin ön plana çıkmaya çalışmaması, hücumda top paylaşımının olması, bir iki top dışında gereksiz zorlamaların yapılmamasıydı.Not: Bu yazı ilk maç sonrası yazılmıştır.İkinci maça gelince... Yukarıda yazdığım bütün olumsuzluklar tam tersine dönmüştü 24 saat içinde. Demek ki istenince oluyormuş, bu durumu yorgunluğa bağlamanın da alemi yokmuş. 93 sayı atıp kaybeden Milliler, bu kez 85 sayı atıp 22 sayı farkla maç kazandılar. Topu sürekli pota altına indirdik. Kaya, Mehmet, Kerem Gönlüm hatta Oğuz fazlasıyla efektif oldu çembere yakın bölgede. Dış atıcılarımız başta Serkan olmak üzere hepsi istim üstündeydi. Engin, Ender, İbrahim skora katkıda bulundu. Sakatlıktan çıkan Hidayet de çok faydalı oldu. Takım savunmasına söyleyecek bir şey yok. Yenilen sayıdan belli oluyor. İkinci maçtaki anlayışımızla Avrupa Şampiyonası’na gidersek, bu takım beklenenden bile daha iyi bir iş çıkarabilir.

12 Ağustos 2007, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çalışan kazanır mı?‘’

Özel maçlarda iyi sonuçlar gelmedi ama bu takım büyük emek harcadı, çok çalıştı hazırlık döneminde, çalışacaklar da. Artık iş onları sahada izleyip, emeklerinin karşılığını alırken görmeye kaldı.A Milli Basketbol Takımımız, Avrupa Şampiyonası öncesi ilk etap çalışmalarını İtalya’da tamamladı. 2002 Dünya Kupası’ndan bu yana her yaz dönemi Milli Takım, dedikoduların, spekülasyonların, karşıt fikirlerin, odak noktası oldu. 2005’te şampiyonluk parolası ile gidilip, hüsranla sona eren turnuvanın ardından ayyuka çıkan olaylar, Japonya’daki Dünya Şampiyonası sonrası durulmuş, bu kez Hidayet ve Mehmet’in kadroda olmaması nedeniyle ortaya atılan görüşler, bazı kesimler tarafından neredeyse elde edilen başarının bile önüne geçirilmişti.Geçen yıl bu ikilinin olmaması, takıma pozitif yönde yansımış, ilk kez bir takım gibi mücadele etmişti Milliler Uzakdoğu’da. Şimdi o başarılı kadronun üstüne Mehmet Okur ve Hidayet Türkoğlu gibi iki Dünya yıldızı eklendi. Bu organ naklini, vücut nasıl kabul edecekti? Kafalardaki en büyük soru işareti buydu. İlk izlenimler, olumlu yönde. Her ikisi de, hazırlık dönemi boyunca idmanlarda en çok çalışan, gençlere örnek olan davranışlar içerisindeydi.Hazırlık maçlarındaki kötü sonuçlara gelince... Kurt hoca Tanjeviç, bu dönemi sadece kafasındaki kadroyu belirlemek ve normal sezonda fazla dakika alamayan oyuncuların nasıl bir performans göstereceğini görebilmek ve düşündüğü bazı taktik değişiklikleri deneme amaçlı gördü. Bir de idmanlar çok ama çok ağır geçti. Çok yoğun bir sezon geçiren oyuncuların ise hiç “gık” ı bile çıkmadı. Haklarını vermek gerekir. Yüklemeler sonucu bacaklar ve kollar ağırlaştı, bu da oynanan basketbola yansıdı, zaten amaç İspanya’da iyi oynamak.İtalya dönüşü bir gün yol izninin ardından, dünden itibaren tekrar çalışmaya başladı Milliler. Bir örnek verelim, Hırvatistan üç gün izinli. Efes Cup sonrası 3 gün daha izin alacaklarmış. İdmanlarda 10 dakika koştuktan sonra, yıldızlar isyan bayrağını çekiyor. İtalyanlar salondan çıkmadı. Sürekli basketbol idmanı yaptılar. Çok formdalar, önlerine geleni devirdiler, bakalım İspanya’da da sevinebilecekler mi? Keza Sırplar, onların da Hırvatlar’dan aşağı kalır yanı yoktu.Bizimkiler ise 18 kişi ayırt etmeksizin, büyük bir ciddiyet ve disiplin içinde çalıştılar. Bazı idmanlar sonrası kusanlar, tansiyonu düşenler oldu. Şampiyona’da İspanya, Yunanistan, Litvanya, Fransa gibi birbirinden güçlü takımlar yer alıyor. Biz de onlardan biriyiz. Kağıt üstünde iyi bir takımız, eh en çok çalışanlardan da biriyiz. Bu nedenle şu anki koşullarda umutlu olmamamız için hiçbir neden yok.

07 Ağustos 2007, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çalışan kazanır mı?‘’

A Milli Basketbol Takımımız, Avrupa Şampiyonası öncesi ilk etap çalışmalarını İtalya’da tamamladı. 2002 Dünya Kupası’ndan bu yana her yaz dönemi Milli Takım, dedikoduların, spekülasyonların, karşıt fikirlerin, odak noktası oldu. 2005’te şampiyonluk parolası ile gidilip, hüsranla sona eren turnuvanın ardından ayyuka çıkan olaylar, Japonya’daki Dünya Şampiyonası sonrası durulmuş, bu kez Hidayet ve Mehmet’in kadroda olmaması nedeniyle ortaya atılan görüşler, bazı kesimler tarafından neredeyse elde edilen başarının bile önüne geçirilmişti.


Geçen yıl bu ikilinin olmaması, takıma pozitif yönde yansımış, ilk kez bir takım gibi mücadele etmişti Milliler Uzakdoğu’da.
Şimdi o başarılı kadronun üstüne Mehmet Okur ve Hidayet Türkoğlu gibi iki Dünya yıldızı eklendi. Bu organ naklini, vücut nasıl kabul edecekti? Kafalardaki en büyük soru işareti buydu. İlk izlenimler, olumlu yönde. Her ikisi de, hazırlık dönemi boyunca idmanlarda en çok çalışan, gençlere örnek olan davranışlar içerisindeydi.


Hazırlık maçlarındaki kötü sonuçlara gelince... Kurt hoca Tanjeviç, bu dönemi sadece kafasındaki kadroyu belirlemek ve normal sezonda fazla dakika alamayan oyuncuların nasıl bir performans göstereceğini görebilmek ve düşündüğü bazı taktik değişiklikleri deneme amaçlı gördü. Bir de idmanlar çok ama çok ağır geçti. Çok yoğun bir sezon geçiren oyuncuların ise hiç “gık” ı bile çıkmadı. Haklarını vermek gerekir. Yüklemeler sonucu bacaklar ve kollar ağırlaştı, bu da oynanan basketbola yansıdı, zaten amaç İspanya’da iyi oynamak.


İtalya dönüşü bir gün yol izninin ardından, dünden itibaren tekrar çalışmaya başladı Milliler. Bir örnek verelim, Hırvatistan üç gün izinli. Efes Cup sonrası 3 gün daha izin alacaklarmış. İdmanlarda 10 dakika koştuktan sonra, yıldızlar isyan bayrağını çekiyor. İtalyanlar salondan çıkmadı. Sürekli basketbol idmanı yaptılar. Çok formdalar, önlerine geleni devirdiler, bakalım İspanya’da da sevinebilecekler mi? Keza Sırplar, onların da Hırvatlar’dan aşağı kalır yanı yoktu.
Bizimkiler ise 18 kişi ayırt etmeksizin, büyük bir ciddiyet ve disiplin içinde çalıştılar. Bazı idmanlar sonrası kusanlar, tansiyonu düşenler oldu.


Şampiyona’da İspanya, Yunanistan, Litvanya, Fransa gibi birbirinden güçlü takımlar yer alıyor. Biz de onlardan biriyiz. Kağıt üstünde iyi bir takımız, eh en çok çalışanlardan da biriyiz. Bu nedenle şu anki koşullarda umutlu olmamamız için hiçbir neden yok.

07 Ağustos 2007, Salı 01:00
YAZININ DEVAMI

‘’Deneme dönemi‘’

A Milli Basketbol Takımı, 18 günlük kampı tamamlayıp bugün yurda dönüyor. Geçen yıl Japonya’da düzenlenen Dünya Şampiyonası’ndan sonra, tüm gözler Hidayet ve Mehmet’li Milli Takım’ın nasıl bir performans sergileyeceğindeydi. Gerçi Hidayet, kampı erken terk etmek zorunda kalmış, Mehmet de ayak bileğini burktuğu için bazı idman ve maçları kaçırmıştı.Teknik olarak takıma uyum sağlayıp sağlamadıkları konusunda şu anda yorum yapmak için erken. Ancak takımın genel havasına adapte olduklarını söyleyebiliriz. Milliler, oynadıkları 6 maçta 3 galibiyet elde ederken, İtalya, Avustralya ve Sırbistan gibi ciddi rakipler karşısında kazanamadı. Gerek yapılan ağır idmanlar (Şunu kesinlikle söylebilirim, burada kamp yapan Hırvatistan ve İtalya kesinlikle bizimkiler gibi ağır bir tempo içinde değiller) gerekse coach Tanjeviç’in yeni ve genç oyuncuları daha çok görmek istemesi nedeniyle denemeler yapması, bu yenilgilerdeki faktörlerden biriydi. Dünkü Avusturya maçında da Engin, Cenk, Ersan ve Semih genelde olduğu gibi en fazla dakika alan isimler oldular. Mehmet de ilk beş başladıktan sonra ikinci yarıda hiç forma giymedi. Tanjeviç, bildiği ve emin olduğu oyunculara dün de fazla dakika vermedi. Ermal, Kaya ve Ender gibi oyuncuların neler yapabileceğini zaten biliyor.Avusturya, Avrupa Şampiyonası’nda yer alacak son takım olmak için mücadele edecek. Çok sert ve doğru basketbol oynuyorlar. Bir yere kadar rakibi zorlayabiliyorlar ama kapasiteleri sınırlı. Dün de öyle oldu, Tanjeviç’in deneme amaçlı Kerem Gönlüm’ü üç numarada ve gerçek oyun kurucusuz oynadığı dönemlerde üstünlük onlardaydı. İtalya’da forma giyen Ortner dışında, dikkat çeken hiç oyuncuları yok. Ama mücadele güçleri yüksek. Şampiyonaya katılırlarsa sürpriz olmayabilir.Özellikle uzun oyuncu sıkıntısı çekiyorlar. Dün de Kaya (8 dakika 12 sayı), Semih (21 dakika 12 sayı) ile çember altında büyük üstünlük kurduk rakibe. Savunmamız yavaş yavaş oturmaya başladı. Sert ve yardımlaşarak oynadık Avusturya karşısında. Hücumdaki sorunlar ise artık İstanbul kampında çözülecek gibi görünüyor.

05 Ağustos 2007, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Daha iyiydik‘’

Coach Tanjeviç’in bu turnuvadaki asıl amacı kafasındaki kadroyu şekillendirmesi. Çünkü işi hiç olmadığı kadar zor. 18 kişilik kadrodan 15 oyuncu rahatlıkla ilk beşte sahaya çıkabilecek kapasitede. Bu nedenle maçlarda hemen hemen tüm oyuncularına şans veriyor. Sırbistan karşısında da, bir çok oyuncu ve taktik denedi Sırp çalıştırıcı. Yine hayatı boyunca forvet oynamamış olan Kerem Gönlüm üç numarada başladı maça, Cenk Akyol da uzun süre oyun kurucu pozisyonunda görev yaptı dönem dönem.Hazırlık maçı da olsa da insan sahada kazanan bir takım görmek istiyor. Sırbistan önünde şu ana kadarki en iyi oyunu çıkardığımızı söyleyebiliriz. Ancak şu bir gerçek ki, henüz o Japonya’da gördüğümüz takım havası yakalanmış değil. Çok iyi çalışan, antrenmanlarda tam kapasitelerini ortaya koyan Milliler, maçlarda geçen yılki birlik ve bütünlüğü sağlayabilmiş değiller. Savunmada yardımlaşma istenilen seviyede değil, en önemlisi maç kazanma hırsı, azmi ve savaşçılığı şu ana kadar görmüş değiliz. Sırbistan da Jariç ve Guroviç dışında çok genç bir kadro ile hazırlanıyor Avrupa Şampiyonası’na. Bu genç isimlere NBA oyuncuları Miliçiç ve İliç de dahiller. Dün Miliçiç inanılmaz derecede efektif oynadı ekibimiz karşısında. Onun dışında Guroviç ve Erceg’in performansları, bizden daha geç hazırlıklara başlamalarına rağmen galip gelmelerine yetti.Sakat sakat oynayan Mehmet Okur, 20 dakikada 14 sayı ve 7 ribauntla oldukça başarılı bir performans sergiledi. Son 15 dakika ise hiç oynamadı. Kazanılması gereken bir maç olsaydı, Tanjeviç oyunun sonunu farklı oynatabilirdi. Oğuz Savaş da dün sahanın en iyilerinden biriydi. 15 dakikada 13 sayı ve 10 ribauntla double double yaptı Ümit Milli oyuncu. Amerika’dan, Avrupa’ya gelen iki oyuncumuz Ersan ve Engin ise, şu ana kadar eski performanslarının çok uzağındalar. Engin, sakatlığı nedeniyle sezonun büyük bir bölümünü oynamadan geçirmiş. Üzerinde doğal olarak bir ürkeklik var. Ersan ise NBA oyuncusu olmuş (!). Dünya Şampiyonası’nda takıma inanılmaz derece faydalı bir basketbol sergileyen Ersan’ın, (savunma yaparak ve ribaunt alarak) aklı daha çok üçlük atmakta gibi göründü. Ne de olsa Avrupa’nın en pahalı transferlerinden artık o da. Onun da bir sakatlığı var ama eskisi gibi kirli işleri yapmaktan biraz kaçınır gibi gördüm, umarım yanılıyorumdur. İlk yarıyı 1 sayı farkla önde kapayan ekibimiz 7’si arka arkaya olmak üzere tam 10 serbest atış kaçırdı. Bu seviyelerdeki oyuncuların, arka arkaya bu kadar faul kaçırmasını anlayamıyorum. Eğer hepsini sayıya çevirebilsek, oyunu daha ilk yarıda koparabilirdik. Bormio’da hakemlerin hep çok kötü maç yönettiğinden bahsederiz. Bu konuda bu sene yorum yapmıyorum. sadece bir istatistik veriyorum. Sırplar’ın kullandığı serbest atış sayısı 52, bizim ise 28.

02 Ağustos 2007, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Klasik sonuç‘’

Japonya’daki müthiş Dünya Şampiyonası’ndan sonra ilk kez basketbolseverler karşısına çıktı 12 Dev Adam. Hemen hemen aynı kadro ile mücadele ediyordu, sakat olan iki NBA yıldızı nedeniyle. Hidayet İstanbul’a dönmüş, Mehmet’in ayak bileği burkulmuştu. Rakip ise 25 yılda sadece bir kez, rakip sahada ise hiç yenemediğimiz İtalya’ydı. Ay-Yıldızlı basketbolcularımızda Japonya’dan eser yoktu Bormio’da. Bunun birçok nedeni var. Karşılaşma öncesi İtalya’ya kaybedeceğimizi tahmin ediyorduk. Çünkü her iki takım da aynı anda Bormio’ya kamp yapmaya geldiler. O günden bu yana, İtalyanlar salondan hiç çıkmadı. Sürekli basketbol idmanı yapıp forma girmeye başladılar. Bogdan Tanjeviç ise bizimkileri uzun süre neredeyse salona sokmadı. Genelde çok ağır geçen koşu ve kondisyon antrenmanları yapıldı. Vucütlarda yükleme vardı. Şutların girmemesinin, savunma ve hücumda basit hataların yapılmasının nedeni buydu. Bırakın şutları, serbest atışlar bile gelmedi. Tam 11 faul atışı kaçırdı Milliler. Yorgunluk nedeniyle oyun konsantrasyonu da üst seviyede değildi. Kısacası İtalya, ekibimizden daha hazır durumdaydı ve kazandı. Milliler oyun içinde bölüm bölüm savunmada yardımlaşmayı, direnci, sertliği ve takım oyununu gösterebildi. Zaman zaman o Japonya’da beğeniyle izlediğimiz Milli Takım’ı gördük sahada. Zaman zamansa, tanınmayacak haldeydiler.Hidayet ve Mehmet’in katılımıyla, hücumdaki obsiyonları artacak olan Milli Takım’da Tanjeviç bazı küçük değişikler de düşünüyor gibi. Bunun ilk örneğini İtalya maçında gördük. 18 kişilik kadroda 4 oyun kurucu olmasına karşın, 10 dakikaya yakın bir süre sahada point guardsız mücadele ettik. Dün Cenk top getiren oyuncuydu ama Tanjeviç’in kafasında dönem dönem Hidayet’i 1 numaraya çekip sahada çok uzun bir beşle yer almak var. Diğer gelişmeleri yarın burada başlayacak olan Uluslararası Turnuva’da göreceğiz. Milli Takım’ın her geçen maç biraz daha iyi oynayacağını düşünüyorum. Şu an için ise hazır olmadığımız bir gerçek.

30 Temmuz 2007, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Nazar değmesin!‘’

Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş ya; benim ki de o misal. Milli Takım için çok olumlu şeyler yazmak istiyorum, ama elim gitmiyor. Çünkü bu takım beni, bizi, tüm Türkiye’yi o kadar çok hayal kırıklığına uğrattı ki geçmişte, şu an için herşey kusursuzun ötesinde iyi gitmesine rağmen, “acaba” kelimesi akıllara kazındı bir kere, çıkmak bilmiyor. Bir tereddüt ve ürkeklik var üzerimde. Böyle hissetmekte de sonuna kadar haklıyım.Neler yaşanmıştıÇünkü geçmişte bir çok fırsatı ellerinin tersiyle ittiler, kişisel kaprisler, egolar yüzünden. Oysa yapmaları gereken tek şey, birbirlerine biraz saygı duymak ve birlikte oynamayı becerebilmekti. Ama yapamadılar, ya da yapmadılar. Özellikle Sırbistan’daki Avrupa Şampiyonası öncesi idmanlarda küfürleşmeler, yumruklaşmaya varacak hareketler, lakayıt davranışlar gırla gidiyordu. Ardından bir sihirli değnek (!) değdi sanki, Japonya’daki Dünya Şampiyonası’nda tüm Dünya’ya örnek olacak bir takım oldular. Savaşarak, yardımlaşarak, gerek savunma, gerek hücumda bir bütün olarak, herkesin sempatisini kazandılar.2007 Avrupa şampiyonası öncesi tüm oyuncuların ortak görüşü, “O havayı tekrar yakalarsak, bizi kimse tutamaz” yönünde. Sonuna kadar da haklılar. Kadroya bakıyoruz oyun kurucular; Üç ülkede birden yıldızlaşan Ender Arslan, Benetton Treviso’ya transfer olan Engin Atsür, genç yeteneğimiz Hakan Demirel, geçen yıl Türkiye’nin tozunu atan Tutku Açık. Forvetler; Avrupa’nın en önemli skorerleri Serkan Erdoğan ve İbrahim Kutluay, NBA’de çok başarılı sezon geçiren Hidayet Türkoğlu, Barcelona’ya rekor bir ücrete imza atan Ersan İlyasova, savunma üstadı Ömer Onan, yine bir başka NBA adayı Cenk Akyol, uzunlarımız; All Star Mehmet Okur, Euroleague’in en deneyimli isimleri Kaya Peker, Ermal Kurtoğlu, Kerem Gönlüm, blok kralı Fatih Solak, genç yıldızlar Semih Erden, Oğuz Savaş ve Ömer Aşık. Kağıt üzerinde kesinlikle ispanya ve Yunanistan ile birlikte şampiyonluk adayıyız. Bu kadar derin ve yetenekli bir kadro başka takımlarda yok.Peki bu kağıt üstündeki üstünlük, sahaya da yansıyacak mı, yani o hava tekrar yakalanacak mı?Konsantrasyon süperAntrenmanlarda bakıyorum, Mehmet, Hidayet, İbrahim, Serkan ve diğerleri nerede seçemiyorum (!). Sanki sıradan bir takım, büyük bir ciddiyetle çalışıyor, hocasının isteklerini harfiyen yerine getirmeye çabalıyor herkes. Kimsenin, kimseden farkı yok. Yaptıkları işe ve birbirlerine saygı duyuyorlar. Ne bir gereksiz şakalaşma, ne en ufak bir disiplinsizlik var. Hiçbirinin ağzını bıçak açmıyor, full konsantre bir şekilde hazırlanıyorlar önlerindeki hedefe. İlk kez kadroya dahil olan Ömer Aşık neyse, Mehmet Okur da o. Galiba onların da sütten ağzı yanmış.Böyle devam ederlerse madalya bize çok yakın. Aman nazar değmesin!

24 Temmuz 2007, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI