Arama

Popüler aramalar

‘’Fener camiası bekler mi?‘’

Fenerbahçe, geçtiğimiz sezon takımı kurduğunda kadrodaki yıldız oyuncu çokluğunun coach Aydın Örs’ün başını fazlasıyla ağırtabileceğini düşünmüştük. Solomon, İbrahim, Mrsiç, Mirsad, Kambala gibi oyunculardan bir takım yaratmak, onları birarada tutmak herkesin yapabileceği bir iş değildi. Ama Örs bunu başarmıştı. Kambala’nın gidişi de, işini kolaylaştırmıştı tecrübeli antrenörün. Euroleague’deki derece son derece başarısız bir sonuçtu. Ligde ise koca sezonda sadece 2 yenilgi almıştı. Onlar da Efes Pilsen ve Telekom’a karşı.
Bu yıl ise şimdiden iki yenilgiye ulaşıldı. Hem de İstanbul’da Banvit ve Alpella’ya karşı. Yeniden yapılanma içinde olan Fenerbahçe, 3 yıl sonranın planlarını yaparken, buna elindeki gençlerle ulaşacağına inanıyor. Tanjeviç’in geçmişine baktığımızda kendi felsefesi doğrultusunda başarılar elde ettiğini görüyoruz. Saraybosna’yı ikinci ligden alıp, yıllar sonra lig ve Avrupa Şampiyonu yaptı, hem de hiç yabancısı olmadan. Elindeki gençlerle beraber takımın da gelişimini sağladı.
Ardından Stefanel Trieste’yi yine 2. Lig’den aldı. Bir sezon sonra 3. Lig’e düştü. Ama görevde kaldı, büyük başarılara imza attı. Bodiroga ve Fucka gibi gençlerle İtalya ve Avrupa’nın tozunu attırdı.
Şimdi aynı felefese ile Fenerbahçe’de. Preldziç ve Vidmar, Bodiroga-Fucka olacak mı? Sabırsız bir bünyeye ve başarıya hemen ulaşmaya, gençlerden çok yıldızlarla oynamaya alışmış bir camia, taraftar beklemeyi becerebilecek mi? Yeteneklerinden şüphe etmediğimiz Preldziç ve Vidmar belki çok büyük oyuncular olacak. Belki, bu yıl bile Euroleague için tecrübe yetersizliği bulunan Semih, Oğuz, Hakan ve diğerleriyle ileride başarılar kazanılacak. Ama bırakın küme düşmeyi, başarısız bir iki sezonu Fenerbahçe camiası kaldırabilecek mi?. Tanjeviç’in felsefesi doğru olabilir, ama asıl sorun bu felsefenin Fenerbahçe için doğru olup olmadığı.
Bir de değişen basketbol dünyası var. Efes Pilsen de, iki kez final, iki kez de Final-Four oynadı geçmişte. Hem de kendi bünyesinden yetiştirdiği oyuncular ve iki yabancıyla. Çünkü herkes 2 yabancı+local oyuncularla mücadele ediyordu. Şartlar eşitti, finaller de geldi. Niye şimdi başarılı olunamıyor. İspanyollar, İtalyanlar, Yunanlılar, Ruslar büyük bütçelerle çok güçlü kadrolar kuruyorlar. Biz de Don Kişot’luk yapmaya kalkıyoruz.
Bugün ULEB Kupası heyecanı da başlıyor. Fenerbahçe de, Roma’yı evinde ağırlayacak. İtalyan ekibi Panathinaikos ve Real Madrid’i hem de deplasmanda neredeyse yeniyordu. Devlere kök söktürdü. Şimdi 3. deplasmanına geliyor. Fenerbahçe’nin de 2 yenilgisi var. Psikolojik olarak ayakta kalmaları açısından kesinlikle kazanmaları gerekiyor. PSV maçı olduğu için karşılaşmayı çarşamba gününden, salıya aldırmak yönetim başarısı. Euroleague’de böyle değişiklikler neredeyse hiç olmuyor.

06 Kasım 2007, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ne umduk, ne bulduk‘’

İlk 4 maçını kazanan, özellikle Amerikalı oyuncuların müthiş performans sergilediği Karşıyaka ile zirve iddiasında bulunan Galatasaray maçını iple çekiyorduk. Heyecan vardı, ama beklenen kaliteden uzak bir karşılaşma izledik. Bırakın dış şutları, yakın mesaje ve turnikeler kaçtı, serbest atışlar girmedi, top kayıpları had safhadaydı, iki takım da adeta maçı hediye etmek için çalıştı birbirine. İstatistiklere baktığımızda, büyük bir denge söz konusuydu. Galatasaray yüzde 42, Karşıyaka yüzde 45 ile şut atarken, evsahibi 14, İzmir ekibi 13 hücum ribauntu almış. Bu kadar hücum ribauntu verilmese, yüzdeler daha da düşecek. Galatasaray 15 top kaybı yaparken, Karşıyaka 17 kez topu potaya atamamış. Toplam ribauntlarda 38’e 38’lik denge var. Cim Bom 5, Kaf-Kaf 8 faul kaçırdı, skor farkını küçük nüanslar belirledi.
Oyunun genelinde Galatasaray’ın kaçtığı, Karşıyaka’nın kovaladığı bir görüntü vardı. Cim Bom, son bölümde Dee Brown ve Cüneyt’in kararlığı sayesinde galibiyete ulaştı. Henüz takım olma yolunda sorunları olan Galatasaray açısından bu kazanım, mental olarak da çok önemliydi. Yeni transfer Hite, ilk maçı olmasına rağmen hiç tedirgin değildi. Çekinmeden top kullandı. Kendine pozisyon yaratabilen oyuncu sıkıntısı çeken Galatasaray’da, bu özellikleri bulunan Hite’in faydalı olacağını tahmin ediyorum.
Karşıyaka, 15 sayı geri düşmesine rağmen son ana kadar oyunu bırakmadı. Ancak sadece 6 kişiyle oynamanın dezavantajını yaşadılar. Bütün bir sezon 6 kişiyle nasıl geçer bilmiyorum. Ahmet Kandemir’in rotasyonu genişletmesi şart gözüküyor. Sadece 5 oyuncudan sayı bulabilmişler, 17 serbest atışın hepsini Hosley ve Marshall kullanmış. Barış’ın 9/10 isabet oranıyla gösterdiği 22 sayılık performansa yazık oldu. Asım, çok olgun oynuyor. Nikola Vujçiç’ten sonra belki de Avrupa’nın en asistçi pivotu olmuş. Dün de 5 asist yaptı. Hosley, faydalı mı oldu, zararlı mı oldu çözemedim. 23 sayı, 12 ribaunt, 6 top çalma. Baktığınız zaman mükemmel gözüküyor. Ama öyle kritik anlarda (5) top kayıpları yaptı ki, fark da orada 15’e çıktı.

04 Kasım 2007, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’İhtiyacı vardı‘’

Sezon başından bu yana oynadığı tüm önemli maçları kaybeden Efes Pilsen’de doğal olarak bir gerginlik vardı. Dün de kazanamasaydı iyice sıkıntıya girebilirdi Lacivert-Beyazlılar. Her ne kadar Milano çok ciddi bir rakip olmasa da, Euroleague’de alınan bir galibiyet, dönem dönem de oynanan iyi basketbol, en azından moralleri yerine getirdi Efes Pilsen’de. Efes’te en çok eleştirilen durum kötü savunma yapmalarıydı. Dün önceye göre daha dirençli, daha derli toplu bir görüntüdeydi. Yenilen 70 sayı, Euroleague için iyi sayılabilir.
İkinci çeyreğin başında 5 dakika boyunca hiç sayı yemeyen Efes, en büyük özelliklerinden biri haline gelen hızlı hücumlarla farkı 21 sayıya kadar çıkarmasına rağmen, son bölümde konsantrasyonunu kaybedince, az daha rakibi oyuna ortak ediyordu. Fark uzun süre 9 sayıda kaldı. Bu bölümlerde Loran Woods, yaptığı iki kritik blokla Milano’nun o psikolojik eşiği geçmesine engel oldu. Ardından bulunan basketlerle maç tekrar çözüldü. Efes, iki Euroleage maçında da oyun kuruculurdan hemen hemen hiç katkı almadı. Dün Penn, 5’te 0’la oynarken, Ender de 4’le 1’le şut attı. İkisinin toplam asisti de 2.
Çember altından 22 basket bulan ve ribauntlarda büyük üstünlük kuran Efes Pilsen’in maçı pota altı etkinliği ile kazandığını söyleyebiliriz. İtalya Ligi’nde oynadığı 7 maçın 5’ini kaybeden, coach Markovski’yi kovup yerine Kaja’yı getiren Milano, kendi liginde aldığı sonuçlardan belli, Euorleague’in sıradan takımlarından. En önemli oyuncuları milli guardları Bulleri. 33 yaşındaki Vukçeviç’in bu takımın en önemli skor beklentisi olduğunu gördükten sonra, gerisini siz düşünün. Sonuçta bu galibiyet bir ölçü değil. Ama Efes’in kesinlikle çok ihtiyacı olduğu bir galibiyetti.

01 Kasım 2007, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sorun sistem mi statü mü?‘’

Efes Pilsen, bu sezon oynadığı 5 önemli maçını da kaybetti. Son Telekom maçı hariç, iki Fenerbahçe, bir Cibona Zagreb, bir de Minnesota Timberwolves karşılaşmalarında kazanabilecek duruma gelmesine rağmen son adımı atamadı. Winner (kazanıcı) karakterdeki oyuncu eksikliği kayıplardaki etkenlerden biriydi. Penn’in gelmesi, bu durumu tersine çevirebilir. Genel görüş ise, takımın ve coachun yeni olması nedeniyle sistemin oturmamasıydı. Coach Blatt de, kendilerine zaman gerektiğini dile getiriyor. Ancak bu zaman dilimi uzayacak gibi gözüküyor. Euroleague’deki Cibona maçında hiç oynamayan Mustafa Abi, yerli kontenjanını doldurmak için Telekom karşısında ilk beşte sahaya çıkıyor. David Blatt, kötü giden oyuna müdahele etmek için oyuncu değişiklikleri deniyor. Hepsini ikişer ikişer yapmak durumunda kalıyor statü gereği. Hem oyuncunun, hem izleyenlerin kafası karışıyor, doğal olarak da ritm bulunamıyor. Euroleague ve Türkiye Ligi maçlarına ayrı ayrı hazırlanmak durumunda olacak Efes’te sistemin oturması için gereken zaman, beklenenden fazla olacak.
Bu tabii ki savunmada gösterilen kötü performansın mazereti olamaz. Hutson ve Woods’un ilk kez Euroleague oynuyor olmaları ve bu düzeyde savunma yapamamaları göze çarpıyor. Özellikle Andriç’ten sonra, Wright da Hutson savunmasını kolayca aştı. Ermal-Kerem ikilisini hem Euroleague, hem de Türkiye Ligi maçlarında ilk beşe monte etmek, gerek müdafaa sertliğinin artmasında gerekse değişiklik rotasyonunu az da olsa düzene sokmakta fayda sağlayabilir diye düşünüyorum.
Telekom, geçen sene olduğu gibi yine müthiş başladı lige. İki yıldır oturmuş olan kadrosunu El Amin, Wright, Williams, Barış, Bekir gibi oyuncularla takviye eden Başkent ekibi zirve yolundaki ikinci rakibini de devirdi. Türkiye Kupası’nda da bütün maçlarını kazanan Telekom, ligin en hazır takımı konumunda. Oyunun her alanında ağırlık koyabiliyorlar, bir de Tutku ve El Amin gibi bireysel yeteneklere sahip yıldızlarla Efes’i hem de İstanbul’da yenerken fazla zorlanmadılar.
Karşıyaka, uzun süredir hasret kaldığı başarıya bu sezon ulaşacak gibi gözüküyor. 4. maçını da kazanan Kaf-Kaf heyecan veriyor. Bu hafta sonu oynanacak Galatasaray maçını şimdiden merakla bekliyoruz. Galatasaray da evinde kazandığı üç maçın ardından, ilk deplasmanında yenilgiyle tanıştı. Fenerbahçe, Antalya’ı evinde yenerken çok da iyi basketbol oynamadı. Geçen yıldan bu yana altıncı adam rolünü müthiş oynayan Mrsiç’in kararlılığı, Kanarya’nın geriden gelip kazanmasını sağladı.
Fenerbahçe’yi İstanbul’da yenen Banvit, bu kez evinde Beykoz’a mağlup oldu. Bu ligde hiç bir sonuç artık sürpriz olarak sayılmamalı.

30 Ekim 2007, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’8 dakika‘’

Kerem Tunçeri, 8 dakikada 5 asist yapıp, 2 de top çaldı. Kendisi yaşlı diye onun yerine milli takıma alınan Hakan Demirel’den, “Bu konuda konuşmayacağım” demişti, sadece 8 dakikada devşirme oyun kurucu arayan federasyon yetkililerine yanıtını basketbol oynayarak verdi. Bence Kerem’i devşirelim yeniden, onu hem Milli Takım’a, hem de Beko Basketbol Ligi’ne kazandıralım bir an önce.
3 yıl sonrasının takımını kuran Fenerbahçe, inanılmaz derecede kötü başladı maça. Genç yabancıları nedeniyle Euroleague gibi üst düzey bir ligde sıkıntı yaşayacağını söylediğimiz Kanarya, bu sıkıntıyı fazlasıyla hissetti. İlk periyot sona ermeden 10 top kaybı yaparak rekor kırdı Sarı-Lacivertli gençler. Hücumda oyuna iyi başlayan Gasper Vidmar da 2.5 dakika dolmadan 3 faul aldı. İstesen 2.5 dakikada 3 faul yapamazsın, pozisyon olmayabilir. Ama Vidmar becerdi! Real Madrid, oynadığı her ikili oyundan sayı buldu. Bu ikili oyunlar sonrası Hervelle, yüksek posttan bomboş üçlükleri sıraladı, hele bir pozisyonda yerdeyken pası aldı, ayağa kalkıp üçlüğü attı hiçbir engelle karşılaşmadan. Acemilik had safhadaydı oyunun her alanında Fenerbahçe için, fark da bir anda 20 sayı oldu zaten.
Bu yazdıklarım maçın sadece ilk çeyreğinde oldu.
İkinci çeyrek de aynı şekilde geçtikten sonra, 3. periyotta şampiyon beşle oynayan Kanarya, burnu kırık olan Mirsad’ın olağanüstü gayreti, İbrahim ve Mrsiç’in üçlükleriyle oyuna döndü. Ama iş işten geçmişti. 15 dakikada 33 sayı bulup 20 sayı yiyen Fenerbahçe’de top kayıpları devam etti. Real Madrid gibi bir takıma 20 sayılık bir diferans verirsen, oyun çevirmen zor olur. Nitekim çok tecrübeli oyunculardan kurulu İspanyol ekibi, mucizeye izin vermedi.
Sakat olduğu bahanesiyle kadroya alınmayan Solomon olsaydı, sonuç farkeder miydi? Edebilirdi. En azından oyuna bu kadar çok fazla top kaybıyla başlanmaz, maç kafadan kaybedilmezdi.

26 Ekim 2007, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Makus talih!‘’

Efes Pilsen yeni oyuncular, yeni antrenör, yeni bir basketbol anlayışıyla Zagreb’e gelse de, kaderini yine değiştiremedi. Efes, hayatında hiç çekmedi Cibona’dan çektiği kadar. Şu ana kadar 11 kere Zagreb’e gelen biri uzatmada olmak üzere sadece 2 kez kazanabilen Lacivert-Beyazlılar, makus talihine bir kez daha yenik düştü.
Aslında Efes Pilsen mükemmel oynadığı ilk yarıda maçı kaybetti. Yüzde 81 üç sayı, yüzde 75 iki sayı, yüzde 100 serbest atış gibi mantık üstü bir yüzde ile oynayan Efes’in, normalde soyunma odasına 15-20 sayı farkla gitmesi ile gerekiyordu. Tam 10 asist yaptığı, harika hücum edip 54 sayı bulduğu, rakibin en önemli skor güçlerinden biri Hoskin’in ısınırken sakatlandığı, takımın en skoreri Warren’ın sadece 2 sayıda kaldığı, yani tüm şartların lehine geliştiği devrede sadece 7 sayılık bir fark bulabildi Efes. Bu durumdaki faktör de rakipten 5 fazla top kaybı yapması, Cibona’ya 5 fazla hücum ribauntu vermesi ve sürekli denediği match up alan savunmasının oturmamasıydı. Efes’e oranla çok daha düşük yüzdeyle şut atan Cibona, bu nedenler yüzünden tam 12 kez fazla hücum edince, skoru sürekli geride götürse de oyunda kalmayı başardı. İkinci yarıda yüzdemiz düşecekti. Galip gelmenin tek yolu, savunma dozajını artırmaktı. Ancak Efes Pilsenli oyuncular bir türlü savunmada gereken performansı sergileyemedi. Bu kez Cibona’nın şut yüzdesi artmaya başladı, ilk yarıda suskun kalan Warren, doğal olarak devreye girdi, genç Andriç, Adriyatik Ligi’ndeki başarılı performansını Euroleague’e de taşıdı. Tecrübeli Ayuso ve Roziç de, üçlükleri sıralamaya başlayınca, 23 ve 31. dakikalar arası 23-2’lik bir seri yakalayan evsahibi, 13 sayı geriden gelip, 8 sayı öne geçti. Bu ana kadar farkı 3-4 kez 10 sayı ve üzerine çıkaran Efes Pilsen, öldürücü darbeyi bir türlü vuramadı. Sonuçta, sezon başı. Blatt ve Efes’li oyuncular çok kısa bir süredir beraberler. Özellikle, Blatt’in savunma sistemine takımın alışması zaman alacak gibi gözüküyor. Rakiplere ne yapacağını şaşırtan match-up alan savunması oturduğu taktirde, zaten iyi hücum eden ve birbirinden çok silahı olan Efes Pilsen’de işler yoluna girecektir. Çünkü son yılların en güçlü kadrosu oluşturuldu.

25 Ekim 2007, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sürprizler erken başladı‘’

Son yılların en kaliteli geçmesi beklenen liginde sürprizler erken başladı, 3. hafta sona ererken yenilgisiz sadece 3 takım kaldı. Sezon sonu itibariyle de, lider takımın bile 5-6 yenilgi alması muhtemel gözüküyor.
Haftanın en dikkat çeken sonucunu Banvit aldı. Head coachluk’ta daha birinci yılını bile doldurmayan Selçuk Ernak, takımını öyle güzel yönetti, o kadar doğru basketbol oynattı ki, son şampiyon Fenerbahçe’yi 17 sayı farkla devirmeyi başardı. Geçen yıl, adı sık sık bu köşede geçen, en azından A Milli Takım aday kadrosunda yer almayı hakettiğini düşündüğüm Ümit Sonkol, bu sezona da mükemmel başladı; 24 sayı, 9 ribaunt, 5 asist, 2 top çalma. Tek kelimeyle mükemmel bir istatistik. Bir basketbol oyuncusunun ne yapması gerekiyorsa hepsini yaptı Ümit Sonkol, Fenerbahçe ise kaybetmek için elinden geleni... Anlaşılan o ki, Tanjeviç Türkiye Ligi’nde daha çok genç oyunculara yer verecek. Yoksa, İbrahim ve Mirsad’ın yokluğunda Solomon’u 23 dakika kenarda oturtmanın başka bir manası olamaz. Hakan Demirel, Preldziç, Vidmar, White gibi gençleri kazanma adına önemli bir davranış. Ancak olayın bir başka boyutu da var. Bir oyuncu için maç ritmi çok önemlidir. Oynadıkça açılır. Yani Türkiye Ligi’ndeki performansı, direkt olarak Euroleague’i de etkiler. Dengeleri, oyuncunun istikrarını çok iyi sağlamak gerekir. Tabii ki daha önemsiz gibi gözüken maçlarda gençler daha fazla dakika alabilir, almalıdır da. Ama asları da soğutmamak gerekir diye düşünüyorum.
İlk 3 haftanın en dikkat çekici takımı Karşıyaka. Şampiyonluk adayı Beşiktaş’ı İstanbul’da devirdikten sonra, Asım Pars’sız oynadıkları halde Mersin’i de rakip sahada yendiler. Ahmet Kandemir, yine çok doğru yabancılar seçmiş. Daha şimdiden bütün istatistik liderliklerinde onların isimleri var. Karşıyaka, Asım, Barış, Erhan ve Pastal gibi yetenekli yerli oyuncularla beraber ligin en renkli takımı olmaya aday. Galatasaray evinde oynadığı 3 maçı da kazandı. Takım yavaş yavaş oturmaya başladı. Kadro itibariyle şu anda sınırdalar. Zirveye oynayan takımlar arasına mı girecekler, yoksa bir alt kategoriye mi inecekler; bunu yapacakları 4. yabancı tercihi belirleyecek. Söz yabancıdan açılmışken, geçtiğimiz sezon TED Kolej’i yaptığı mükemmel transferleri nedeniyle övgüler yağdırmıştık. 4 yabancısı da takıma maksimum katkı sağlıyordu. Demek ki bu transferler tesadüfmüş. Ivan McFarlin terhicinin başka açıklaması olamaz.
Telekom da 3’te 3 yapan ekiplerden. Kadro itibariyle çok ağır basıyorlar. El Amin-Tutku ikilisinin uyumu, gelecekleri açısından çok önemli. İkisinin de aynı anda iyi oynadığı maç sayısı artarsa, ULEB Kupası’nda da ciddi sonuçlar alabilirler.

23 Ekim 2007, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Psikolojik üstünlük‘’

İki takım arasında geçen yılki son 5 maç ve Cumhurbaşkanlığı finalinin tam aksi karakterde bir karşılaşma izledik dün gece. Oyunu sürekli domine eden Fenerbahçe, dün 33 dakika boyunca pasif kalan taraftı. İlk 33 dakika Efes Pilsen skoru 10 sayı civarında önde götürdü, kazanan taraf ise Fenerbahçe oldu. Peki Fenerbahçe kazanmak için ne yaptı bu 7 dakikada? Aslına bakarsanız teknik ve taktik olarak fazla bir şey yapmadı. 18 sayı attı, 5 sayı yedi. Galibiyeti tamamen psikolojik nedenlere bağlıyorum. Maçı sürekli geride götürse de Fenerbahçeli basketbolcular, bir an için olsun kafalarından “acaba kaybeder miyim?” sorusunu geçirmediler. Buna eminim. O kadar rahat ve kendilerinden emindiler ki, bir an olsun panik yapmadılar, sonunda da kazandılar. Solomon, bir “winner” (kazanan) olduğunu bir kez daha gösterdi. 4. çeyrekte hem attı, hem attırdı, sahanın en hırslı ismi olan Mirsad, Winston’a yaptığı blokla maça damgasını vururken, blok sonrası yaptığı rolle de basketbolu bıraktıktan sonra yetenekleri başka bir sektörde de sergileyebileceğini gösterdi.
Efes Pilsen coachu David Blatt, gereken önlemleri almıştı Cumhurbaşkanlığı Kupası maçı sonrası. Oyuna daha kısa bir beşle başlayıp tempoyu artırma çabası içindeydi. Geri koşmakta zorlanan Fenerbahçe karşısında hızlı hücumlardan basketler buldular. Çember altını çok iyi savundular. Nicholas, ilk yarıda en iyi Fenerbahçe maçını oynadı. Bunda Ömer’in kenarda fazla oturması da etkendi. Serkan-Nicholas ikilisi aynı anda sahada olunca, Efes Pilsen hücumda oldukça efektif oldu. Son 7 dakikada ise, Woods’un smaçından sonra “maçı kazandım” havasına girdiler. Hiçbirşey üretemediler. Fazla sayıda top kaybı yaptılar, sonuçta kazanabilecekleri maçı kaybettiler. Fenerbahçe, 34 iki sayılık atış kullanırken, 34 de üçlük atmış, bunların sadece 10 tanesinde isabet bulabilmiş. Bu kadar fazla üçlük denemeleri ve bu kadar kötü sokmalarına rağmen kazanmalarını, Efes Pilsen sorgulamalı.
Cumhurbaşkanlığı maçından sonra benim de onayladığım hakem hataları nedeniyle yaygara koparan Fenerbahçe yönetimi, bu maçtan sonra nasıl bir tavır takınacak merak ediyorum. Maç içinde hakem düdükleri açısından istikrar önemlidir. Bir pozisyonda verdiğin kararı, benzerine çalmak zorundasın. Ermal’in hamlesi sonrası çalınan centilmenlik dışı faulün benzerini, hatta daha barizini İbrahim yaptığı zaman çalmazsan Efes Pilsenliler de, “Fark 10 sayıydı, kasti faul çalınsa iki serbest atış, top bizde, fark 14’e çıkar, maç da kopardı” diye yaygara koparırlar. Ben yine, “Bırakın hakemlerle uğraşmayı, işinize bakın” derim ama siz hiçbirşey diyemezsiniz.

18 Ekim 2007, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI