‘’Kongre ateşi‘’
1- Genel Kurulu gerektiren koşullar nelerdi ve bu süreç neden teknik direktör seçimi ve transferin gölgesinde kaldı?
Sadri Şener, 3 yıllık görev sürelerinin kalan iki yıllık bölümü için yönetiminde yapacağı değişiklikleri kafasında şekillendirmişti. Transferi ve teknik direktör sorununu çözükten sonra harekete geçecekti. Ancak Samet Aybaba olayı, süreci erkene aldırdı. Bu nedenle zamanlama hata gibi durdu. Dolayısıyla bu durum genel kurulu, transfer ve teknik direktör seçiminin gölgesinde bırakmakla kalmadı, sırtta kambur gibi durdu. Oysaki genel kurullar, kurumun geleceğinin şekillendirilecek kararların alınacağı yerdir ve önem sıralamasında en baştadır.
2- Bir önceki genel kurulda olduğu gibi bugün de bir ibra krizi yaşanır mı?
Genel kurul kararı, peşinden ibra tartışmalarını da getirdi. Nuri Albayrak döneminin ibra edilmemesi bir “rövanş” hırsını mutlaka doğurmuştur. Bugün oylama yapılacak. Yönetimde bir stres kuşkusuz vardır. Ama böyle bir olasılığa karşı önlem almışlardır. Ancak bir girişim bile sadece “rövanş” mantığıyla yapılır ki bu da tehlikeli bir süreci başlatır.
3- Listede kaç kişilik bir değişime gidebilir. Hacısalihoğlu aday olmayabilir mi, ya da Şener kendisinden vazgeçebilir mi?
Liste çalışması hep sıkıntılıdır ama bu kez daha da büyüdü. Yönetimin mimarı Hacısalihoğlu, kendi ifadesiyle “küskün, yorgun ve de kırgın.” Son dakikaya kadar listeden çıkmaya çalışsa da Şener kendisini kesinlikle bırakmaz. Liste bu yüzden dün gece 2 kişi istifa etmişti, Ali Sürmen gibi affını da isteyenlerle en az 5 kişi daha değişir. 7 yeni isim gerek. Bunlardan en az 3’ü yedeklerden olur.
4- Şener ve ekibi, göreve geldikleri ilk dönemdeki rüzgârı arkasına alabilir mi?
Bundan sonrasında işi zor gibi gözükse de, Şener heyecanını kaybetmediği sürece bu rüzgârı arkasına alması mümkündür. Belli ki heyecanı var, yeni projeleriyle ya da saha skorlarıyla bunu sağlayacağına inanıyor ve yola devam ediyor. Yoksa genel kurul hamlesini yapmazdı. Ancak yeni yönetimin önünde Fatih Tekke ve Hüseyin sorunu var. Zor durumdalar zira verecekleri her karar tartışılır. Yapmaları gereken kendi doğrularını hayata geçirmektir. Tepkileri hiç olmazsa kendi doğruları için göğüslemiş olurlar.
‘’Kimlik üzerine‘’
Bir kente ya da kuruma aidiyet duygusuyla bağlı olmanın elbette bazı kuralları vardır.
Hiç kimse, diğerinin iç dünyasını sorgulama hakkına sahip değildir ama dışa dönük bazı eylemler, önemli ipuçları verebilir. Hele de ekonomik değerler işin içine girdi mi sergileyeceğiniz yaklaşım, sizin gerçek hislerinizi rahatlıkla ortaya koyar.
Profesyonellik kimlik ikilemi yaşayanlarda bazen nüfus kağıtları ön plana çıkar, bazen de para daha ağır basar. Ama ilginçtir, yakın tarihte profesyoneller bir türlü tam da yürekten bağlanamıyorlar kimliklerine. Popülariteleri biraz yükseldi mi, yaptıkları özveriden bahsedip; “Buradaki misyonumu tamamladım” bahanesiyle özü kamufle eder, bir an önce ayrılmanın hesaplarını yaparlar.
Örnekleri çoktur: Giderler ama gittikleri yerde mutlu olamayıp; “kara kaş, ela göz”ün anlam taşıdığı yuvalarına (!) dönebilme fırsatı ararlar. Son pişmanlık kimine fayda e der, kimine etmez. Kimi kulübün ün değerini bilir, kimi bilmez.
Burada tartışılan durum; belki de haklı olarak tercih edilen profesyonelliğin ardından, “kimlik” gerekçe gösterilerek kapıyı aşındırmaktır. İnsanlar bir defa hatayı yapar ve acısını çeker ama kurumlar aynı yanlışı defalarca tekrarlarsa itibarı düşer. Sorun samimiyet ve aidiyet olayıdır. Değer bu anlayışa verilmelid ir, sadece kimliğe değil.
İki soru:
Bir futbolcuya her imza döneminde gelen 3-5 milyon Euro’luk teklifler, nasıl oluyor da üstelik başarılı olduğu bir sezonun ardından bonservisi elindeyken birden kesilir?
Kaptanı olduğu takımdan ayrılışında rolü olduğu bilinen ve belki de hak etmediği “özel yaşam” koşullarının ortadan kalkıp kalkmamasını bir yana koyalım. Son 3 sezonluk performansındaki 16-5, 28-5, 13-3 (maç-gol) gibi istatistikler ve yaşı, o santrafor için başlatılan kampanyanın sahiplerini hayal kırıklığına uğratabilir mi?
Bir uyarı: Olmazsa eğer kaybedilen ve golsüz her maçta, yönetim, teknik adam ve santrforların vay haline!
Öyle bir noktaya getirildi ki iş, değneğin iki ucu da pis.
‘’Kombine koşulları‘’
Kulüpten ayrılan bir futbolcunun dönüşü söz konusu olduğunda, ayrılma koşullarını anımsayıp, yarar-zarar dengesi üzerine biraz kafa yormak gerek.
Bir futbolcunun gönderilmesi, sözleşmesinin uzatılması ya da serbest bırakılmasını gerektiren tek unsur, fayda-maliyet konusudur, kimliği değil.
Kombine kart olayı, gönül işidir. Renk aşkı, taraftarlık, aidiyet duygusuyla ilişkilidir. Bunu teknik adamın kimliğine, alınacak gönderilecek futbolcuya bağlamak yanlıştır.
Teknik direktör belirsizliğinin giderilmesinin ardından Trabzonspor’da gündemi belirleyen bu üç konuda fikrimizi öğrenmek amaçlı elektronik postalara, toplu olarak vereceğimiz özet yanıt budur.
Gerekçelerimize gelince:
Trabzonspor Türk Futbolu’nun lokomotif kulüplerinden biridir. Hedefi her sezon zirvedir. Diğer kulüpler gibi yıldız üretip bunu paraya çevirme gibi lüksü yoktur. Hedefi için gerekirse büyük paraları peşine bakmadan gözden çıkarmalıdır. Nitekim 2 yıldız sadece kulübe gelir sağlama amaçlı satılmamıştır. Halen eldeki yıldızın geçen sezon satılması sadece para için gündeme gelmemiştir. Gerçek nedenler herkesin malumudur ve bugün de geçerliliğini korumaktadır. Artı zaman, yaş ve performans faktörü gibi yenileri de buna eklenmiştir.
Böyle bir transferi kombine koşulu yapmak, kampanyalar düzenlemek, kulübün bazı değerlerini harekete geçirmek gibi etkinliklerde rol alanlar, madalyonun bir yüzündekilerdir. Diğer yüzünde sorumluluk sahibi olanlar vardır. Onlar popülist davranamazlar, yarar-zarar dengesini gözeterek, kulübün çıkarları için en sağlıklı kararı verme zorunlulukları söz konusudur. Eğer değerlendirmeniz pozitifse dönüşe “evet” ama baskıyla “evet” tehlikeli süreç başlatır.
Tabi ki burası özel bir işletme değildir. Üyesi, taraftarı vardır. Onların talepleri yok sayılamaz. Ama unutulmasın ki, futbolda genel doğru yoktur, herkesin bir doğrusu vardır. Beklentilerin hepsini karşılayamazsınız. Dün teknik direktördü, bugün futbolcu, yarın ne olur bilemezsiniz.
Bu bağlamda, fayda maliyet unsurunu yok sayıp, kimlik cüzdanındaki doğum yeri hanesine bakarak bir futbolcunun kalması yolundaki baskılara da boyun eğmek durumunda da kalabilirsiniz.
Son olarak; dün teknik direktör konusu kombine işine gerekçe gösteriliyordu. Geçtik, bugün iş bir futbolcuya bağlandı. Oysaki kombine için gerekli koşullar belli. Öpmeye niyetiniz varsa, yanağın yeri belli, arar gibi yapmayın.
‘’Broos ve kombine!‘’
Yeni hoca Hugo Broos, 57 yaşında deneyimli bir isim. Trabzon’un en başarılı yabancı teknik direktörü Braems ile Leekens’in sağladığı uyuma bakılırsa, bu sorunu kısa sürede aşması büyük olasılık.
Braems’in referansı bir yana, hem Belçika’nın hem de Avrupa’nın önemli kulüplerinden Club Brugge ile Anderlecht’i şampiyonluklara taşıması, 3 ayrı takımda 4 defa “Yılın Teknik Direktörü” seçilmesi Broos’un artıları... Buna Trabzonla anlaşmadan bir gün önce Avrupa medyasında adının Kamerun ile anılmasını da ekleyebiliriz.
Hugo Broos’un teknik adamlık kariyerinde ilk yurt dışı deneyimi, geçen sezon Yunanistan’da olmuş. Ancak 15 maç başında bulunduğu Panserraikos F.C.’yi küme düşmekten kurtaramamış.
Bir de başlamayan Romanya macerası var. 2008’de Vaslui takımıyla sözleşme imzalamış, ama göreve başlamamış.
Elbette bir teknik adam hakkında daha işe koyulmadan yargıya varacak değiliz. Ancak son Yunanistan deneyimi öncesi sahip olduğu başarılı kariyerine karşın, Hugo Bross isminin ilk planda yükseltilen beklentileri karşılamadığı gerçeğini de yadsıyamayız. Bundan sonra yönetimin ve tabii ki yeni hocanın önünde kitlesel desteği yanına alabilmek için tek yol kalıyor, o da saha sonuçları. Öyleyse Trabzonlular’ın kesin yargısı için zamana gereksinimleri var. Hazırlık kampı ve maçlarıyla Avrupa’daki ilk sınav, aradaki lig maçları derken 2 aylık süreç kafalardaki soru işaretlerini kaldırabilir. Ama bu konunun kombine olayıyla ilişkilendirilmesi garip!
Kombine satışlarını hocanın kimliğine bağlama anlamsızlığı ortadayken, toplumun Broos tercihine olumlu yaklaşmayacağı kaygısı yok değil. Ancak, Eriksson da olsaydı, “İnglitere’deki son dönemi ve Meksika süreci” gerekçe gösterilebilir, aynı tartışmalar yaşanabilirdi. Oysaki kombine olayı, teknik adamın kimliğiyle değil, “taraftarlık aidiyet duygusu, renk aşkı” gibi kavramlarla ilişkilendirilmelidir.
‘’Gündemden sapmadan‘’
Geçtiğimiz sezon gösterdi ki futbol kulüpleri önceliğini ve enerjisinin büyük çoğunluğunu sportif konulara vermeli. Hele Trabzon’da bu olgu iyiden iyiye kendini gösteriyor. Zira Trabzonspor yönetiminin bir sezon boyunca ciddi bir emek ve çaba gerektiren hamleleriyle ortaya koyduğu değerlerin hiç biri, teknik direktör sürecindeki ağır eleştirileri engelleyemedi.
Kombine kart satışında rekor sahibi kurum, üstelik Avrupa mücadelesini de hareket alanına eklemesine rağmen, içinde bulunduğumuz dönemde bu başarının henüz 4’te birine dahi yaklaşamadı. Konuya eleştirel gözle bakanlar, “bu yönetim çok emek verdi, biraz anlayışlı olalım” demedi. Aksine, görüş ve düşüncelerine haklı gerekçeler bularak yüklendikçe yüklendi.
Yaptığıyla övülmeyen yönetim, yapamadıklarıyla hedef tahtası oldu. Öyleyse ve eğer sportif başarılarla, başarısızlıklar her şeyin belirleyicisiyse, Trabzonspor Yönetim Kurulu’nun yapması gereken enerjisinin büyük bölümünü sportif konulara harcamasıdır.
Yılan hikâyesine dönen teknik direktör konusu, yükselen eleştiriler nedeniyle paniğe kapılmadan Trabzonspor’un ihtiyaç ve önceliklerine uygun bir şekilde çözüme kavuşturulmalı, ardından da transferde nokta atış süreci bir an önce başlatılmalıdır.
Geçen sezon hazırlık kampına takımı tam kadro götürmeyi başaran ve sergilenen performansın yüksekliğinde böylelikle pay sahibi olan yönetim aynı başarıyı bir kez daha sergilemelidir. Sezon başladığında da kulüp gereksiz detaylarla uğraşmaktan çok, takım ve kurum performansını artıracak somut verilerle zamanını geçirmelidir. Eğer, işlevin yeterliliğini sonuçlar belirliyorsa Trabzonspor Yönetimi de oyunu kuralına göre oynamalıdır. Futbol bir arz-talep meselesi olduğuna göre işin doğrusu da budur. Bu yüzden aciliyeti olmayan tüm işler tez elden bir kenara bırakılmalı ve Trabzonspor öncelikle sonuçsal başarı sürecini planlamalıdır. Zira sportif performansın artması zaten hem ilgiyi ve ekonomik girdiyi hem de medya desteğini yükseltecektir.
‘’Tartışılan süreç‘’
Yöntem yanlış. İki nedenden ötürü: Eriksson falan denilerek, beklenti çok farklı noktalara çekildi. Bir ilke koyulamadı ortaya. “İspanya’daki randevu saatinde, Trabzon’daki imzaya” döndürüldü iş.
İki; biraz gurur kırıcı! Görüşmeler yap, “sen burada bekle, ben başkalarıyla anlaşamazsam gelirim” muhabbetleri. Belki bilinmeyen şeyler vardır arada ama kamuoyunda yargı bu! Sadece gururla ilişkili değil, güven sorunu da oluştu. Öyle ya, “Madem bu olacaktı, neden şimdiye kadar beklendi?” gibi haklı bir soru.
Neyse, öyle ya da böyle, yöntemine, sürecine takılmamak gerek. Biz de öyle yapalım, eğer “son dakika sürprizi” yaşanmazsa büyük olasılıkla “2. Trabzon seferine” başlayacak, önümüze bakalım:
Vahid Halilhodziç, Aktuğ yönetimi nce göreve getirilmiş ve Albayrak ekibiyle sezonu tamamlamış. O takımı bütün çalkantılara rağmen Avrupa’ya getirmeyi başar dığının altını çizelim. .
Bir çok kez kadro seçimi ve tercihleri nedeniyle eleştirsek de Halilhodziç , her şeyden önce disiplinli ve kurallarına bağlı bir teknik adamdır. Kulüpten ayrılma sebebi yönetimle frekanslarının uyuşmayacağını anlamasıdır. Ayrıca Albayrak döneminde yaşanan iç çalkantılardan sonra oluşan cephelerden birinin tarafında kalınca, diğer grubun tepkisini çekmiş ve böyle bir ortamda başarılı olamayacağını hissedip kulüple yollarını ayırma kararı almıştır.
Süreç içinde Trabzonspor’la ilgili koyduğu teşhislerde yanılmadığını, camianın analizini çok iyi yap tığını gördük. Disiplin tavizi vermediği memur zihniyetli oyuncuları da kulüpten uzaklaştırdığını biliyoruz.
Yine görevde olduğu süre içinde Gökhan Ünal ve Umut Bulut’un transferleri konusunda rapor veren Halilhodziç, şimdi bu oyuncularla çalışma fırsatını elde edebilir. Yine çalıştırdığı milli takımdan yapacağı transferler de Trabzonspor’a fayda sağlayacak düzeyde olabilir.
Halilhodziç’in en büyük handikapı ise milli takımla birlikte çalışma zorunluluğudur. Fildişi Sahilleri’nin Dünya Kupası’na gitme ihtimali büyüktür ve bu zorlu mücadele, devamlılığını olumsuz etkileyebilir. Bu da az bir sorun değildir.
‘’Ya transfer!‘’
Trabzonspor, gündemini teknik direktör konusuna kilitleyip genel kurulu beklerken, transferde bir türlü net adımlar atamıyor. Teknik direktörün belirlenememesi, doğal olarak transferde sürecin zamana yayılması sonucunu doğuruyor.
Bordo-Mavili yönetimden geçen dönem yaptığı yatırımın ardından aynı yoğunluğu elbette beklemiyoruz. Ancak bu yapılanmanın bir anlam ifade edebilmesi için kalan taşlar da mutlaka yerlerine yerleştirilmeli...
Nedir bu taşlar?
Öncelikle Serkan ve Hüseyin’le iplerin koptuğu gerçeğinden hareketle bu oyuncuların kullandığı iki pozisyona (sağ bek, ön libero) birer isim mutlaka gerekli. O eksikler tamamlandı mı sıra diğerlerine gelmeli.
Orta alanda topu iyi kullanan, hareketli, temposu yüksek, nokta atış yapabilen bir oyun kurucu takımın çok acil ihtiyacı gibi gözüküyor. Burada sola hücum yönü yüksek bir atak oyuncusu ikinci mecburiyet.
29 Golle Avrupa’nın en iyi ikilileri arasına giren Gökhan ve Umut’un yanına bir üçüncüsünü alma lüksünü kulübün ekonomisi belirler.
Ortada şu anda sadece Ferhat Öztorun’a attırılan bir imza var. Galatasaray altyapısından yetişen, Arda gibi Manisa’da iyi bir sezon geçiren genç ve yetenekli bir sporcu olan Ferhat, bonservis bedeli ödenmeden alındığı gibi kurumun transfer kriterlerine de uygun bir isim.
Bir de Zafer Yelen var... Bırakın geçen transfer döneminde yaşananları ve Başkan’ın bu oyuncuya yönelik net açıklamalarını, 2. Lig takımı Hansa Rostock’ta sadece bir maç forma giyebilen, 4 maç da ikinci takımda oynayan bu oyuncunun Trabzonspor’a transferi soru işaretidir.
Bu vesileyle yazının ana fikrine gelelim: Trabzonspor bir an önce mevsimsel önem taşıyan gündemine acil dönüş yapmalı ve yeni sezonu planlamalıdır. Aksi takdirde spor dışı hamleler hiçbir zaman bu kitlenin moralini yükseltemez. Kaldı ki camiada Şener ve ekibine güvene karşın, hem teknik direktör hem de transfer konusunun “oldu bittiye” getirilerek yanlış yapılma kaygısı, henüz giderilmiş değildir.
‘’Güven tehlikede‘’
Başkan Sadri Şener’in, “Ben Eriksson yüzde yüz gelecek demedim!” şeklindeki sözünün internet sitelerine düşmesinden sonra, tatlı bir rüyadan uyandı Trabzonsporlular.
“Teklifi dahi gurur verici!” şeklinde değerlendirme yapılmasını sağlayan bu gelişme sonrası tek sorun; yükselen çıta. Eriksson’dan gelecek olası “hayır” yanıtından sonra, taraftarı tatmin edecek isim bulmak pek kolay olmayacak. Kuşkusuz bu durum, yönetimin bugüne kadar imza attığı çok başarılı icraatları gölgede bırakacak.
Sivas hezimetinden sonra başlayan kriz sürecini iyi yönetememenin bedeli ağır oldu. Ersun Yanal’ın gitmesine neden olan söylem ve eylemler sonrası, Ahmet Özen’le sezon sonunu getirme kararının ardından geçen sürede, “yerlinin yerlisi, yerli, camiayı tanıyan yabancı ya da üst düzey yabancı” tercihi netleştirilemedi. Yerlinin yerlisi Şenol Güneş’ten, yerli Samet Aybaba’ya geçildi. Malum tepkiler, ilk faturayı ödetti. Öfkeyle kalkıldı, zarar ile oturuldu. Genel kurul süreci başladı.
Bu süreçte Şener’in, “Hocayı da belirleyeceğim, transferi de yapacağım” şeklindeki kararlılığı, gönülleri yeniden hoş tutsa ve Eriksson görüşmesiyle “gurur” tavan yapsa da, bırakın “Hayır” ı, geciken yanıt bile moralleri yeniden sıfırladı. Eriksson görüşmesinin fotoğraf servisi ve açıklamalarıyla, alternatifin Zaccheroni olduğunun bildirilmesine karşın, bundan da sonuç alınamama olasılığı, 2 sezon önceki, “İspanya’da başkan yardımcısı 2 teknik direktörle aldığı randevu saatini beklerken, Trabzon’da aynı saatte bir başka teknik direktöre imza attırılma” komedisini anımsattı.
Camianın Sadri Şener ve ekibine tüm bu olumsuzluklara karşın güveni henüz kaybolmadı. Eriksson ve Zaccheroni’den olumsuz yanıt alınırsa Şener zaman geçirmeden bir açıklama yapmalı ve önce nasıl bir teknik adam arandığını bildirmeli. “Yerli” dersin de Ahmet olmaz, Mehmet olur, ya da “yabancı” dersin de, Michael olmaz Hans olur, diğer alternatif “yerlinin yerlisi” dersin de Şenol olmaz Giray olur. Her kimse ama önce ilke açıklanmalı. Beklenen budur. Olmadığı takdirde bu zikzaklar, güven konusunda kurduğumuz cümledeki “henüz kaybolmadı” bölümüne “bitti” diye yazdırır.