Arama

Popüler aramalar

Kimlik üzerine

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Bir kente ya da kuruma aidiyet duygusuyla bağlı olmanın elbette bazı kuralları vardır.
Hiç kimse, diğerinin iç dünyasını sorgulama hakkına sahip değildir ama dışa dönük bazı eylemler, önemli ipuçları verebilir. Hele de ekonomik değerler işin içine girdi mi sergileyeceğiniz yaklaşım, sizin gerçek hislerinizi rahatlıkla ortaya koyar.
Profesyonellik kimlik ikilemi yaşayanlarda bazen nüfus kağıtları ön plana çıkar, bazen de para daha ağır basar. Ama ilginçtir, yakın tarihte profesyoneller bir türlü tam da yürekten bağlanamıyorlar kimliklerine. Popülariteleri biraz yükseldi mi, yaptıkları özveriden bahsedip; “Buradaki misyonumu tamamladım” bahanesiyle özü kamufle eder, bir an önce ayrılmanın hesaplarını yaparlar.
Örnekleri çoktur: Giderler ama gittikleri yerde mutlu olamayıp; “kara kaş, ela göz”ün anlam taşıdığı yuvalarına (!) dönebilme fırsatı ararlar. Son pişmanlık kimine fayda e der, kimine etmez. Kimi kulübün ün değerini bilir, kimi bilmez.
Burada tartışılan durum; belki de haklı olarak tercih edilen profesyonelliğin ardından, “kimlik” gerekçe gösterilerek kapıyı aşındırmaktır. İnsanlar bir defa hatayı yapar ve acısını çeker ama kurumlar aynı yanlışı defalarca tekrarlarsa itibarı düşer. Sorun samimiyet ve aidiyet olayıdır. Değer bu anlayışa verilmelid ir, sadece kimliğe değil.
İki soru:
Bir futbolcuya her imza döneminde gelen 3-5 milyon Euro’luk teklifler, nasıl oluyor da üstelik başarılı olduğu bir sezonun ardından bonservisi elindeyken birden kesilir?
Kaptanı olduğu takımdan ayrılışında rolü olduğu bilinen ve belki de hak etmediği “özel yaşam” koşullarının ortadan kalkıp kalkmamasını bir yana koyalım. Son 3 sezonluk performansındaki 16-5, 28-5, 13-3 (maç-gol) gibi istatistikler ve yaşı, o santrafor için başlatılan kampanyanın sahiplerini hayal kırıklığına uğratabilir mi?
Bir uyarı: Olmazsa eğer kaybedilen ve golsüz her maçta, yönetim, teknik adam ve santrforların vay haline!
Öyle bir noktaya getirildi ki iş, değneğin iki ucu da pis.