‘’Transfer üzerine!‘’
Doğru olanı şudur: Her transfer sezonu taraftar için bir umut, bir heyecan, teknik adam ve yöneticiler için bir kabus, bir sıkıntılı süreç anlamı taşır.
Açalım: Taraftar, iyi ya da kötü geçsin her sezon takımında yeni yüzler görmek ister. Ama teknik adamlar, talip olduğu, forma giydirmek istediği her futbolcu için ince eleyip sık dokumak zorundadır. Eğer arzuladığı biçimde çıkmazsa tercihi, kariyeri adına sıkıntı yaşayabilir. Güven kaybı söz konusu olur. Yönetimler ise işin daha çok ekonomik boyutuyla ilgilenirler. Paraları vardır; “har vurup harman savurma” eleştirisi “Demoklesin kılıcıdır.” Yoktur; “kulübü borçlandırma” hakkı ve yetkisi tartışılır.
Bir taraf için umut ve heyecan, diğeri için kabus ve sıkıntılı süreç budur yani.
Şimdi gelin şeytanın avukatlığını yapalım! Taraftar için durum, hangi ülkede yaşıyor olursa olsun değişmez. O umut, o heyecan her daim canlıdır.
Ama ülkemizde teknik adam ve yöneticilerinin ciddi bir bölümü için sözünü ettiğimiz sorumluluk bilincinin, (istisnalar kaideyi bozmaz) yeterince geliştiği kanısını taşımıyoruz. Bir de, bu bilince belli ölçüde sahip olmalarına karşın, hata yapmaya müsait bir kesim vardır. (Burada yine istisnalar kaideyi bozmaz diyeceğiz.)
İşte bu nedenledir ki Futbol Federasyonu, Kulüpler Birliği’nden gelen ‘altı artı dört’ kuralını devreye soktu. Yapılan onca hatalar için ülke olarak daha büyük bedeller ödenmesin diye.
Sadede gelelim: Belli ki 2.5 yıllık bir deneyimden sonra Trabzonspor yönetimi tam anlamıyla 40 ölçüp bir biçme moduna girmiş. Özellikle Tony Sylva ve Zafer Yelen konularında yapılan ve kulübe ciddi bir mali külfet getiren hataları tekrarlamamak için her bir adım dikkatli atılıyor. “Transfer yapmış olmak için transfer yapma” ya da “taraftarın gönlünü hoş tutma” amaçlı düşünce içinde değiller.
Fiilen uzun süredir devam eden transfer döneminin resmen başlamasına birkaç gün kala bile idari ve teknik kurmayların toplanarak bir durum değerlendirmesi yapmaları, sağlıklı kararlar alınacağı izlenimini güçlendirdi.
Zaten oturmuş bir kadro var. Gol bölgesindeki sıkıntıyı giderecek, Song’un gidişiyle doğan boşluğu dolduracak öncelikli iki hamle, şu an için taraftarı tatmin eder kanısındayız. Cale’nin gönderilmesi halinde sol ve Serkan’ın orta alanda düşünülmesi durumunda Tayfun’a alternatif bir sağ kanat oyuncusu düşünülmesi kadro zenginliği yaratır.
Ama öncelik seçimin dikkatli yapılması, sözleşmeye atılacak imzaların, “kişisel borçlanma” düzeyinde hassasiyet gösterilmesinde olmalıdır.
‘’Sahadan salona‘’
İki yıllık projenin sonucunda Beko Basketbol Ligi’ne yükselme başarısını gösteren Trabzonspor, yarıştığı her alanda iddialı olma kimliğinin uzantısı olarak potada da güçlü bir oluşumun temellerini atıyor. Oyuncu kadrosu ve teknik heyetinin yanı sıra Doğan Hakyemez gibi ülke basketbolunda söz sahibi bir isme koordinatörlük görevini veren, Aydın Örs gibi bir duayene teknik politikaları teslim etmeyi hedefleyen anlayışın kısa süre de Avrupa’da da ses getirecek bir yapıya bürüneceğini yorumlamak, bir kehaneti gerektirmiyor. Şu andaki görüntü, hedefi yüksek tutmaktadır. Futbol gibi basketbolu da seven ve 40 dakikası sürekli hareket halinde geçen bu sporu kendi kimliğiyle de özdeşleştiren Trabzonsporlu, lige ayrı bir hava getirecek, kolbastı artık salonların rengi olacaktır.
Trabzonspor bu ülkede en fazla taraftarı bulunan 4 kulüpten biridir. Büyüklüğünün gereği, ülkenin ikinci büyük sporuna da yatırım yapmalıdır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken unsur, taşınacak misyonla, kurumun genel ilkeleri ve stratejisinin çelişmemesidir.
Zira yapılanmada basketbol adına oluşturulan yeni dernek, Trabzonspor’un isim ve rengini kullanarak faaliyetini sürdürmektedir.
Burada sorun, yapılan ciddi harcamaların kaynağının kurumun defterlerine ne oranda yansıyacağı ve son genel kurula konu olan dernek yapılanmasının hukuki kabul edilebilirliğe nasıl kavuşturulacağı konusudur. Şu anda lige yükselmenin heyecanıyla kulak arkası edilen bu sorunlar süreç içinde büyür. O yüzden zaman kaybetmeden iki derneğin yönetenleri bir araya gelmeli, sınırları belirlemeli, uygulamayı öyle sürdürmelidirler. Aksi halde hem fırsat kaçar hem de kuruma zarar verir. Bunu herhalde yönetenler de istemez.
‘’Pilot takım üzerine...‘’
Karadenizspor, 2. Ekstra Play Off’ta Tavşanlı Linyitspor’a yenilerek elendi ve 1. Lig hayallerini önümüzdeki yıla erteledi. Bir yıl ya da daha sonra lige çıkarsınız, sorun bu değil. Sorun, Trabzonspor’un, Karadenizspor’a verdiği desteğin bölge kulüpleri arasında rahatsızlık yaratmasıyla ilgili. En son Ofspor maçında bu sıkıntı su yüzüne çıkmıştı.
Trabzonspor ve Karadenizspor’un yöneticileri, bu yıl 1. Lig’e çıkarak bu tartışmaya son vermek istiyordu. Hedefe ulaşılamadı.
Yeni bir sezon, yeni tartışmalara yol açacak mı? Trabzonspor’un Karadenizspor’a verdiği destek devam edecek mi? Bu sorular herkesin kafasını kurcalıyor. En çok da başkan Sadri Şener’in.
Bir kere şu tespiti yapmakta yarar var. Evet, bölge takımlarının hepsiyle iyi ilişkiler kurulmalı. Ne var ki Trabzonspor’un da 1. Lig’de pilot takım ihtiyacı var. Bu pilot takım ihtiyacı Trabzon dışından giderilebilirdi. Üstelik bunun adımları da altmıştı. Örneğin İstanbulspor bunun için çok uygundu. Bu doğrultuda telkinlerde bulunuldu, dönemin İstanbulspor’un başkanıyla görüşmeler yapıldı sonuç alınamadı. Karadenizspor’da karar kılındı.
Geçen süreç, durumun Trabzonspor açısından, bölge takımları arasında yarattığı huzursuzluk nedeniyle yanlış bir strateji olduğu iddiasındakilerin kozlarını güçlendirdi. Şimdi gelinen noktada nasıl bir yol izlenecek? Tamam mı, yoksa devam mı denilecek?
Bize göre Karadenizspor’un pilot takım seçilmesi söz konusu bu nedenden ötürü tartışılabilir ancak bu karardan dönülmesi büyük yanlış olur. İki yıldır önemli yatırımlar yapıldı. Trabzonspor yönetimi bu aşamadan sonra verdiği kararın arkasında güçlü bir şekilde durmalı. Karadenizspor’u bir an önce 1. Lig’e çıkararak tartışmalara son vermeli. Aynı zamanda pilot takım hedefini de gerçekleştirmelidir.
‘’Ek plan kurbanları!‘’
Trabzonspor Kulübü’nden her ne kadar resmi bir açıklama yapılmamış olsa da, transferde ilgilenilen oyuncuların hemen hepsi deşifre oldu. Medyada yer alan isimlerin bazılarına anında yalanlamalar yapılıyor, bazıları da yazıldığıyla kalıyor. İsimler tartışılıyor, yeterlilikleri yetersizlikleri masaya yatırılıyor, “görüşüldü, oldu, oluyor, takasa gidilecek” falan gibi söylemlerle gün geçiyor. Menacer maharetiyle ya da cidden ilgilenilmesiyle gündeme getirilen her bir yeni isim yeni heyecanlar yaratıyor. İşte bu noktada bu yazının da ana konusu olan sorun ortaya çıkıyor.
Şöyle ki; geçen sezon bir “teknik direktör arayışı krizi” yaşadı Trabzonspor. Ortaya öyle isimler atıldı, öyle ünlü teknik adamlarla konuşuldu ki, son karar kılınan Hugo Bross ismi ağzıyla kuş tutsa kabul görmezdi. Nitekim öyle de oldu. Adam ülkesinde şampiyonluklar kazanmış, kariyeri asla tartışılmayacak biri olmasına karşın, söz konusu ünlü isimlerin gölgesinde kaldı, kurbanı oldu. Direnemedi fazla ve gönderildi.
Şimdi benzer durum futbolcu transferi için yaşanıyor. Ortada dolaşan isimler öyle çarpıcı ki, medyada bu isimleri okuyan taraftarlar, büyük beklentiye giriyor. Bir Panteliç örneğin. Sırp Milli Takımı’nın santrforu. Öyle böyle değil yani. Futbol geçmişi tartışılmaz. Ajax forması tek başına referans. Bir Semih, keza! Her ne kadar Fenerbahçe’de şans bulamasa da, Türk Milli Takımı’nın vazgeçilmezi, benzer örnekler çoğaltılabilir. Şimdi bu oyuncuların olmadığını, yerlerine de daha az isim yapmış çok da kalitelilerin alındığını varsayalım. O oyuncu bir defa kendini tam anlamıyla kanıtlayana kadar, B kategorisinde görülecek. Kendisi de psikolojik baskı altında kalacak.
Bütün bu nedenlerden ötürü, bu sezon transferde ciddi çalışmalar yapıp nokta mevkilere oyuncu katmayı planladığı bilinen Trabzonspor Kulübü’nün bu çalışmalarını, başka deyişle, isimleri daha fazla spekülasyona neden olmadan, izlenmiş, onay almış oyuncuların transferini, kamuoyunda yer alan isimlerin gölgesine sokmadan tamamlaması gerekiyor. Özellikle transfer konusundaki A, B ya da diğer planlarının kamuoyunda çarşaf çarşaf yayınlanıp tartışılmasının negatif sonuçlarını Trabzonspor çok gördü, belli ki görmeye devam edecek.
‘’Mayıs 2011'in yolu!‘’
Gündem malum transfer ve bu konuya devam: Sezonu aldığı kupanın yanı sıra şampiyon kadar hava yaparak kapatan Trabzonspor’un, yeni bir sezonun daha planlamasına yelken açmış durumda olduğunu belirtmiştik.
Yönetim içinde yaşanan kısa süreli gel-gitlerin ardından Başkan’ın müdahalesiyle sıfırlanan negatif süreçte profesyonellerin de katkısından faydalanılmaya çalışılarak organize bir faaliyet yürütüldüğü görünümü, geleceğe yönelik umutları arttırıyor. Şenol Güneş’in elindeki malzemeyi maksimum verimle kullanabilme becerisini de katarsak, iyi bir hazırlık döneminin ardından Trabzonspor’un sezona güçlü bir başlangıç yapacağını tahmin emek zor değil.
Burada önemli olan Mayıs 2011’de mutlu sona ulaşabilmenin yolunun Haziran 2010’dan geçtiğinin bilinip bilinmemesi gerçeğidir.
Bursaspor’un elde ettiği başarı bir kez daha kanıtlamıştır ki başarının yolu büyük bütçelerden, fütursuz harcamalardan değil, akıllı, sağlam, birbirine inanan kadrolarla onları destekleyen güçlü bir kitleden geçmektedir. Trabzonspor’un en büyük avantajlarından biri bu kitleye sahip olmasıdır. Oyuncu kadrosunun temeli ve kurulan iskeleti bahsettiğimiz verilere oldukça uygundur. Şimdi iş doğru yerlere ihtiyaca yönelik transferlerin yapılmasına kalmıştır.
Üzerinde ısrarla durulan isimlerin sezon içerisinde defalarca izlenip tespit edildiği gerçeği ortadayken, üçüncü, dördüncü alternatiflere yönelmeden transfer dönemini kapatmak, lig öncesi doğru adımların atılmasının göstergesi olacaktır.
Trabzonspor yönetim, teknik heyet, futbolcu, taraftar bütünlüğünü sağladığı takdirde başarı adımlarının yüzde 80’ini atmış demektir.
Sorumluluğu taşıyanların karar verip, verdiği kararın arkasında durduğu bir transfer süreci Bordo-Mavili kulübün yıllardır özlediği modeldir. Bu modelin devamlılığı camiaya başarı sürekliliğini de getirecek en kilit faktör olacaktır.
Renklere umudunu bağlayanları güldürmenin zamanı çoktan geldi de geçiyor bile...
‘’Transfer stratejisi‘’
Lig bitti, herkesin kafasında transfer var. Alınacaklar, satılacaklar merak ediliyor. Çok doğal çünkü transfer bir kulüp için hayati önem taşır. Yönetimlerin, teknik direktör ve futbolcuların kaderi bir ölçüde transfere bağlıdır. Transfer, idari ve teknik anlamda birçok yanlışı ve eksiği de kapatır. Tam tersi, her şeyi doğru yapsanız bile burada yapacağınız bir hata bütün doğrularınızı yok eder.
Bu noktada çok hassas bir denge vardır ve bunu ayarlayamadığınızda başarısızlık kaçınılmazdır. Geçmişte bunların acısı çok yaşandı.
Kulüplerin transfer sorumluları her defasında, ‘geçmişten ders aldık’ dese de, yine hata yapılır. Sanki transferde yanlış yapmak bir kadermiş gibi. Bazen bu yanlışların sonucu olarak milyonlarca Dolar, Euro sokağa atılır. Menacerler, bu piyasanın olması gerekeni konumuna performansıyla ulaşmayı hak edenler kadar, kendilerine bağlı oyuncuları pazarlamakta çok mahirdirler. Medyada bir isim enflasyonu yaşanır. Alacakları oyuncu sayısı 3-5 ile sınırlı olmasına karşın transfer döneminin faal kulüpleriyle anılan oyuncu adı 50’yi, yüzü bulur.
Yeni bir transfer sezonundayız ve benzer şeyleri tekrar yaşıyoruz. Olayı Trabzonspor özeline indirgediğimizde yeni sezonu planlama aşamasındaki Bordo-Mavililer’in, geçmiş sezondan rüzgârı arkasına alarak başlayacağını söyleyebiliriz. Zira hem Türkiye Kupası’nı, hem de spor dünyasının sevgisini kazandı. (Bu arada bir Bakanın dilenmemiş özrü ve buna karşın devam eden Onur Üyeliği’nin takipçisi olduğumuzu belirtelim.)
Trabzonspor bu olumlu gidişi, yeni hamlelerle zenginleştirmelidir. Elde iyi bir iskelet kadro var. Eksiklerinin tamamlanmasıyla şampiyonluğun en önemli adaylarından biri olur. Sümer ve izleme komitesi, yıl boyunca araştırmalarını sürdürdü. Şenol Güneş’le çok uyumlu çalışıyorlar. Şimdi yapılan çalışmaların meyvesi toplanacak. Umarız popülist yaklaşımlar ve menajer - medya gazıyla geçmişte olduğu gibi transferde sapmalar yaşanmaz. Konunun uzmanları işini yapar ve taraftarı gelecek sezon Trabzonspor’u daha bir keyifle izler.
‘’Anadolu Birliği mi dediniz?‘’
Gelin, “Şeytanın avukatlığını” yapalım bugün. Şöyle bir düşünün: Trabzon, Fenerbahçe maçına tıpkı Beşiktaş gibi, onca eksikle çıksaydı... Maçı da, ilk golü geri pasıyla hazırlayıp, diğerini de kendi kalesine atarak kaybetseydi...
Acaba Şener, o ironik beyanatları nedeniyle bugün ne durumda olurdu?
Sercan, şampiyonluk sevincini yaşarken bile, “Doğrusu Trabzon’un puan almasını beklemiyordum!” gibi göndermede bulunmakla mı yetinirdi?
Yine o sözleri kullanan Bursaspor yöneticileri, maç öncesi söylemlerinden böylesine çark ederler miydi?
..Ve Trabzonspor Kulübü Onur Üyesi Faruk Çelik, Devlet Bakanı, bu maçı “dikkatli” izlemiş midir dersiniz!
“Bursaspor’un şampiyonluğu Trabzon’un büyüklüğüne halel getirecek diye korkmak zaten bir büyüklük tavrı değildir. Eğer dünyanın her yerini Trabzon olarak görüp gittiğiniz tüm statlara taraftar taşıyabiliyorsanız, müzenizde onlarca kupa varsa ve her zaman ligin iddialı ekiplerinden bir tanesiyseniz , bu büyüklüğü kimse sizden alamaz” demişiz.
Onuruyla mücadele eden Trabzonspor’a, başkanı Şener’e teşekkürü yetmez, özür borcu da var muhataplarının.
Şeytanın avukatlığını yapıyoruz ya; “Anadolu güç birliği” ardına sığınıp, “özünde bölücülük” yapanlara da dokunalım biraz: Trabzonspor evinde Vanspor’a yenildi, Trabzon’da “aslanlar gibi” mücadele eden aynı Vanspor, Van’da yedeklerle 3-0 kaybettiği Fenerbahçe’ye şampiyonluğu hediye etti. Denizlispor, yarıştaki rakibi Trabzonspor olan Fenerbahçe’ye tribünlerini açtı, 10 dakikada çabuk çabuk iki gol yiyerek şampiyonu belirledi. Aynı Denizli, sonraki sezon yarıştaki rakibi Galatasaray olan Fenerbahçe’ye “aslanlar gibi” direndi.
Pardon, Anadolu Birliği mi dediniz!
‘’Hani istemezdi!‘’
Fenerbahçe’nin daha “o günden” dün akşamı düşünmesi de, Trabzonspor’un ise “o güne” tam konsantre olurken, kendisini “sadece dedikodulara onur tepkisi” düzeyinde ilgilendiren dün akşama motivasyonunun, “direnç” düzeyinde kalması da normal. Anormal olan, “Fenerbahçe o gün oynamadı, Trabzonspor da, son maçta oynamaz!” şeklindeki çirkin, emeğe saygıyı hiçe sayan yakıştırmalardı.
Yanıt, en sert biçimde dün akşam verildi.
Dememiz odur ki; Fenerbahçe de, Trabzonspor da, hem o gün, hem de dün akşam çok istediler. Fenerbahçe’nin daha çok ihtiyacı vardı, “aç kurt” örneği saldırdı, Trabzonspor’a “onurunu kurtarmak için direniş” yetiyordu, direndi. Ama ister, “futbolun adaleti yok” diye yorumlayın, ister, “Trabzonspor bu sezon asla yanında olmayan futbol şansını tepe tepe kullandı” diye düşünün, olmayınca olmuyor işte. Öyle goller kaçırdı ki Fenerbahçe! Kendisine şampiyonluğu kazandıran Trabzonspor’un yıllar önceki ‘Van Kazası’na kaldı. 14 net pozisyon, kiminde Onur devleşti, kiminde savunmaya çarptı, çoğunda da kötü vuruşlar. Futbol bu ancak Van kazasıyla dün akşam arasında, son saniyelerin azizliği nedeniyle çok büyük bir fark vardı: Stat spikeri önce Bursa’dan 2-2’lik skor anonsu yaptı. Sonra da, bitiş düdüğüyle, “Fenerbahçe şampiyon” dedi. Saha ana baba gününe döndü.
Son olarak da, bitkin bir ses: “Arkadaşlar sahayı boşaltın, Bursa şampiyon!”
Dramatik bir son!
Hani “Trabzon Anadolu’dan başka bir takımın şampiyon olmasını istemez” idi. Türkiye’nin ama özellikle şampiyonluğunu yürekten kutladığımız Bursa’nın Trabzonspor’a özür borcu var.